Birthday Puja (SHri Mataji’nin Avustralya’yı ilk ziyareti) Burwood, Sydney, 21 Mart 1981.
Bundan daha fantastik bir doğum gün geçirip geçirmediğimi anımsamaya çalışıyorum. Sözcüklerin bulunamadığı yerde, neşe de ifade edilemiyor. Bu çok derin bir hale geldiğinde, o zaman hareket yoktur. Burası büyük bir ülke. Avustralya, Sahaja Yoga’daki çok özel bir amaç için yaratıldı. Burası, dünya üzerinde Shri Ganesha’nın yer aldığı Mooladhara çakradır. Bu merkezi uyanık/aydınlanmış tutmak nasıl da önemlidir. Benim gelişim hakkındaki bilgi ancak bu merkezden yayılabilir. Bundan sonra dünyanın kundalinisi yükselebilir. Ellerinizi Bana uzattığınız zaman, Tanrısal sevgi parmaklarınız aracılığıyla size geçerek, İda ve Pingala kanallarınıza ulaşır ve Shri Ganesha’yı Benim varlığımdan haberdar eder; o zaman da Kundalini yükselir. Yani bugünün, Benim insan formunda Avustralya’ya gelişimim, Tanrının yaptığı işin tarihinde büyük bir gün olduğunu söylemeliyiz. “Avustralya’da herhangi bir enkarnasyon var mıydı? Tanrı Avustralya’yı insan formunda ziyaret etti mi?” diye Bana sordular. Ben de, “Shri Ganesha’ya ulaşmak kolay değildir, hatta Brahma, Vishnu, Mahesh (Maha-isha / Büyük Tanrı, Shiva) bile, Shri Ganesha’ya ulaşamadılar”, dedim. Biliyorsunuz ki O, hakarete uğrayan, işkenceye uğrayan, görmezden gelinen her tür insanın kurtulduğu bir yere, bir lotus gibi yerleştirilmiştir. Burada O, gerçekte kimin cehennemden kurtarılacağına, kimin ise kurtarılmayacağına karar verir. Tanrı’nın kararları çok farklıdır, onlar mutlaktır. İnsan kararları ise, aşırı derecede zalimce ve kördür.
Bugün mooladhara’da çok sayıda aziz görürsünüz. Buda, bunun sadece Shri Ganesha’nın eseri olduğu anlamına gelir. O sizi Brahma, Vishnu ve Mahesha’nın giremeyeceği bu çakrada dünyaya getirdi ki, sizler orada kalasınız, ruhaniyet bakımından çok büyük çekim gücü olan muhteşem azizlerin arasına dalabilesiniz. Böylesine kutsal bir yer, (ANLAŞILMIYOR) Hintlilerin bile sizi kıskanacağı öylesine büyük bir kutsamadır ki. Kişi, Shri Ganesha’nın içinizde nasıl hareket ettiğini görmelidir. Onu tanımak, Onu anlamak, Onu özümsemek çok önemlidir. Aksi halde burada kalmakla, bu yerde yaşamakla, Ona bu kadar yakın olmakla, siz Onun tüm enerjisini boşa harcıyor olacaktınız. O her ne kadar bilgelik veriyor olsa da, merak ediyorum acaba kaç kişi “bilgelik” sözcüğünün anlamını kavrayabiliyor? Bilgelik, içimizdeki çekim gücünün merkezidir. Etrafında döndüğümüz destek merkezidir. Onun aracılığıyla sola ya da sağa meylettiğimizi fark edebiliriz. Bu destek noktasının farkına varmalıyız. Aksi takdirde, ne kadar ileri gittiğimizi fark edemezdik. Sadece bu da değil, aynı zamanda, bunun çekim gücünün merkezi olduğunu ve bizim destek noktamıza çok yakın olduğunu da bilmelisiniz. Çünkü eğer çekim merkezinizle, destek noktanız farklı olsaydı, bütünleşme olmazdı. Tamamen mahvolabilirdiniz. O yüzden bilgelik, sizin anlayışınızla, içinizde bulunan Shri Ganesha anlayışı arasındaki bütünlük demektir. Örneğin bizler aşırı uçlara, aşırı davranışlara giriyoruz. Size basit bir örnek vereyim. Örneğin Ben Hong Kong’a gidiyordum. Bunu organize eden hanım, Beni defalarca telefonla aradı, dedi ki “Sizi görmeye çok sayıda insan geliyor ve iki gece boyunca televizyonda olacaksınız, şu olacak, bu olacak.” O çok para harcıyordu, her şeyi yapıyordu, mevcut durumu tarif ediyordu. Ben ona göre “ilgi gören bir haber” olacaktım, vesaire. Gördüğünüz üzere, o bu şekilde Benim hakkımda konuşuyordu (ANLAŞILMIYOR) ve durmadan konuşmaya devam ve devam ve devam ediyordu. Aynı zamanda Dr. Warren’a da anlattı. Gazeteye (ilan) vermek dışında, bir para harcamak istemedi. Bu çok aşırı gitmişti. Bu noktada Ben ona, “bu kadar ileri gitmeye, bu kadar plan yapmaya gerek yok. Sadece Beni karşılamak üzere, uçağın içine kadar gelecek insanlar olması, Benim umurumda değil. Sadece Beni almak için uçağın yanında bekleyen bir araba olacaktı. Bilemiyorum, her noktada kim bekliyordu, bunu bilmiyorum. Biz oraya vardığımız zaman, altı saat gecikmiştik. Warren’a dedim ki: “bu sefer her şey boşa gidecek.” Uçak bizi (önce) Bangkok’a bırakmıştı. Hiç bir yolu yoktu, altı saat boyunca ve Biz (sonunda) içerisine hiç kimsenin Beni karşılamaya gelmediği başka bir uçağa binmek zorunda kaldık, araba yoktu, hiçbir şey yoktu. Onu arayarak aşağıya indik, onu göremedik. Bu otele telefon ettik, onlar hiçbir organizasyon yapılmamış olduğunu söylediler. Warren, Anne bu kez bu çok ileri gitti, diye düşündü. Bizi havaalanından almak için hiç kimsenin gelmeyeceğinden endişe ediyordu. Her şey bir şakadan ibarettir. Aşırıya gitmek hususu, sizde de düzeltilmelidir, bakın, çünkü eğer bu tür bir planlama ile başarılı olursanız, o zaman bu tür yapay planlama yapmaya devam edersiniz, Tanrısal planlamaya bırakmaya değil.
Tanrının kendisine ait planları vardır ve bizler, Tanrının planlarını hissetmek zorundayız. Bu işe yarar. Sizler, bunun çalışması için sadece bir araçsınızdır. Bu yüzden eğer kendi kendinize bir şey yapmaya çalışırsanız, aşırı bir şey yapmaya çalıştığınızda, o zaman size dengeye gelmenizi tavsiye edecek olan Shri Ganesha’dır. Bu denge, içinizde bir kere kurulduğu zaman, kendinizi nasıl dengeye getirmeniz gerektiğini bilirsiniz ve Sahaja Yoga için, bir şekilde bunun alternatifi yoktur, alternatif yoktur, kişi bunu bilmek zorundadır. Yaşayan hiçbir şeyin alternatifi yoktur. Örneğin bir mango ağacı kalkıp, “ben bir nar yaratacağım” dese, bunu yapamaz. Buna bir alternatifi yoktur. Orada ne varsa, bu görülmeli ve bundan neşe duyulmalıdır ama bunun üzerinde bu zorlanmamalıdır. Bu, bilgeliğimizi oturtmamız için anlamamız gereken şeylerden birisidir. Fikrimiz, düşüncemiz, bir şeyimiz, örneğin Tanrı hakkında bile, ulaştıklarımızın kendisi hakkında, eğer bilgelik yoksa, bu kesinlikle yanlış olabilir. Ama doğada, eğer bakarsanız, büyüyen şeyler asla alacakları şekil için kafa yormazlar, yorarlar mı? Bir ağaç kendisinin hangi boyutta büyüyeceğini ölçer mi? Doğanın kendisiyle koordinasyon içinde, yavaş yavaş ve istikrarlı bir biçimde, büyüyebildiği kadar büyür. Bunun gibi, bilgelik de, anlayandır. Bu bir içinde oturtmadır ve aklın bir konumudur, bakın. Bilge olduğumuz zaman, bu konuma ulaşabiliriz. Böylesi bir bilgelik dışarıya çok güzel biçimde aktarılır. Sadece oturmuş bir kişilikte, böylesi bir bilgelik, size bir hanımefendilik yahut bir beyefendilik verir. Eğer siz belli bir sorundan dolayı rahatsızlık duyuyorsanız, eğer mutsuzsanız, eğer baskı görmüşseniz, herhangi bir aşırılık bilgeliğin bu çiçeğinin sizde açmasına izin vermeyecektir. O yüzden, düş kırıklığı durumunda bile, geriye bakıp “ben neden bu düş kırıklığını yaşıyorum ki” diye düşünmelisiniz.
Tek tek aldığınız kutsamalarınızı sayın, kutsamalarınızı tek tek sayın. Bunu tekrar söylüyorum, kutsamalarınızı bir bir sayın. Kutsamalarınızı bir kez saymaya başladığınızda, çok kısa sürede kendinizin nerede olduğunuzu göreceksiniz. Şimdi, aklın aşırı projeksiyonları, her ne kadar bunu isteseniz bile, sizi “ben bununla yüzleşmeyeceğim” noktasına götürebilir ama bilgece bir projeksiyon içinde, siz olmanız gereken şey olduğunuzu görebilirsiniz. Sizler azizlersiniz. Bu büyük ülkede sizler, azizler olmak için doğdunuz. Sizler cennette özellikle kutsanıp Maha Yogayı yapmak, onu yaymak üzere bu dünyaya gönderildiniz. Siz bu konuma gelmeyi başardınız. Madem azizsiniz o halde, bazı şeylere aldırmamalısınız, yani “aman benim bir bavulum yok” gibi şeylerden yada bunun gibi şeylerden dolayı rahatsızlık duymamanız gerekir. Bunu görebiliyor musunuz? Herhangi türde bir aşırı davranış. Örneğin, estetiğin değerini anlamanız anlamında materyalizm bakımından, siz o kadar da kötü değilsiniz. Ama bir şeye sahip olmak hususunda, bilgece bir yol seçelim – bilgelik; mantıksal olarak, bu mantıklı olmalıdır: bu dünyada neye sahibiz? Sahip olabileceğiniz herhangi bir şey düşünün. Kendi ruhunuz dışında, hiçbir şeyi sahiplenemezsiniz. Kendi evrimsel gelişiminiz dışında hiçbir şeyi sahiplenmezsiniz. Örneğin şimdi siz bir azizsiniz, daima bir aziz olarak doğacaksınız, sizin sahiplenebileceğiniz şey budur. Geri kalanını sahiplenemezsiniz. Mantıklı olan budur, bu mantıklıdır. Ne dediğimi anlayacak şekilde aydınlanmanıza gerek yoktur. Bu nedenle, burada olan insanlar, niçin sahip oldukları şeyler için endişelensinler ki? Bu endişeyi terk ettiğiniz zaman, bu da diğer bir bilgeliktir, bu içinizde gelişen daha yüksek bir bilgeliktir. Eğer sahiplendiğimiz şeyleri terk edersek, tüm maddi problemlerimiz çözülür.
Bu, siz onları kaldırıp denize atın demek değildir, sadece bunun bağımlılığından kurtulun demektir. O zaman bu çözülür, halihazırda bu içinizde çözüldü. Tıpkı Kay’in seyahat çeklerini kaybetmesi gibi. O bunları fırlatıp atmadı. Bir adam aniden ona çarptı. Bende yanındaydım. Adam dedi ki “Düşünün, asla sizinle karşılaşacağımı bilmiyordum. Herhangi bir kasiyere giderek veya gittiği herhangi bir yerde, onlara “Siz bu hanımı tanıyor musunuz? Onun seyahat çekleri bende”, dedi. Ve burada, ben aniden size çarptım.” Doğada olaylar, nasıl da organize oluyor görüyor musunuz? Çiçekler açtığı zaman, arılar nasıl da bütün bu yolu kat edip geliyorlar? Kuşlar Sibirya’dan Avustralya’ya kadar nasıl uçuyorlar? Nasıl bir bilgelik, bu onlardaki manyetizmadır, bu onlara “senin gitmen gereken yol bu” diyen Toprak Anan’nın içindeki manyetizmadır. Bu yüzden içimizde bulunan bu manyetizmayı görmeliyiz, bizi manyetik yapan şey, sahip olduğumuz doğal olmayan şeyler değildir, bu içimizde doğal olarak ulaştığımızdır ve biz bunları ifade etmekten çekinmeyiz. Korktuğunuz zaman asla agresif olmazsınız, korkusuz olduğunuzda bile, asla agresif olmazsınız. Korku içindeyken, siz korkmadığınızı söyleyebilirsiniz ama agresif olabilirsiniz. İnsanlar çok korkmuş göründükleri zaman, eğer onları aşırı şekilde sağa iterseniz, onlar geri gelebilirler ama eğer korkusuz olursanız, masum olursunuz, sadece orada durur ve izlersiniz. Korkusuzluk, asla saldırgan olmak demek değildir.
O yüzden kavram kargaşası, ancak içimizde bir ışık varsa giderilebilir. Bizim açımızdan şöyledir, eğer bir kişi bize saldırıyorsa, o zaman şöyle düşünürüz, eğer ona saldırmazsak, bu biz zayıfız demektir, biz onlardan korkuyoruz demektir, intikam alma yoktur, o zamanda en zayıf olan biziz, biz zayıfız, bizler zayıf insanlarız, bu yüzden de biz karşı koymalıyız. Karşılık verdiğiniz zaman bile, sizler zayıf insanlarsınız. Bu eğer böyle olmasaydı, karşılık vermeye ne gerek kalırdı? Korkusuz olduğunuz zaman şahit konumunda olursunuz. Bundaki muzipliği görürsünüz, başka bir kişinin tüm bu aşırı davranışlarındaki komikliği görürsünüz. Ayrıca tekniği yani kaushalam’ı bilirsiniz. Yoga, aynı zamanda kaushalam demektir. Bu teknik anlamına gelir. Eğer isterseniz, o kişinin saldırısının sizi rahatsız etmemesi, bu gösteriyi yönetme tekniğidir. Eğer istemiyorsanız, kendinize “kişinin bu yaptığının son derece aptalca ve salakça” olduğunu, kanıtlamak üzere harekete bile geçebilirsiniz. Tıpkı İsa’nın Kendi kendisini çarmıha germesi gibi. Bu bilgece bir karardı çünkü eğer siz hayatın ebedi olduğunu kanıtlamak istiyorsanız, en iyisi ölmek ve bunu göstermektir. Bunu halka açık biçimde yapmalıydı ki, hiç kimse Onun ölmediğini söyleyemesin. Hala şöyle konuşan insanlar var, “O ölü değildi, yaşıyordu, sadece o yeri terk etti”. Çünkü bunu nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlar. Yani O, halkın görebileceği bir şekilde ölmeliydi ve sonra dirilişi de çok sayıda insan tarafından görülmeliydi. Hayatın ebedi olduğu bilgeliğine varabilmeniz için, bu dramanın sergilenmesi gerekiyordu. Bu hiçbir şekilde Onun çok zayıf olduğu anlamına gelmez. Yani saldırganlığımız ya da başkalarına baskı yapma fikrimiz, ya korkudan ya da başkalarını ezmek hususunda duyulan bir tür şeytani zevkten gelir. Yani bilgelik aynı zamanda kendinizi görebilmenizde yatar. Bilgeliğin ne denli önemli olduğuna bakın. Eğer görebilirseniz baştan sona, her çakrada boyunca pranava (hayat veren hece, Om) vardır, her çakranın hayatı vardır.
Çünkü herhangi bir çakrada olup olmadığınızı size söyleyen bilgeliktir. Yani bilgelik ne denli önemlidir, eğer sizde bilgelik varsa, siz bir sakshi (şahit) bile olabilirsiniz, aksi halde olamazsınız. Yalnızca sizin ağırlık merkezinize göre ayarlanmış bu odak noktanız olduğu zaman, bir şahit olursunuz. Bu bilgeliktir. İnsanlar Bana kendilerine zarar veren birilerinden söz ettikleri zaman, her şeye dair son derece karamsar bir tablo çiziyorlar, bu sanki yapılan bir savaşmış gibi. Sonra siz gidip diğer tarafı dinliyorsunuz, onlar da Bana bu kez bu tarafın diğer bir korkunç resmini çiziyorlar. Siz de, bu iki resim arasında duruyorsunuz. Birinin diğerini, diğerininde öbürünü yansıttığını fark ediyorsunuz. Bunun sonu yok, ezeli bir şekilde bu, bundan şuna, şundan da buna gidiyor. Bunu nasıl sona erdireceksiniz? Ancak bilgeliğiniz sayesinde bunun bir illüzyon olduğunu anlayabilirsiniz. Asıl konu ise, bunun üzerinde yansıdığı aynanın bir illüzyon olduğu gerçeğidir, bu sadece beliren bir ilüzyondur ve biz bunun için endişe ediyoruz. Siz aynayı görür görmez, yansımalar için endişe etmediğiniz zaman, tüm ilüzyon akıp gider. Onlar gelip gidecektir, bu sizin sadece tanık olmanız içindir, hepsi bu. Bu “aynanın kendisi de zaten katı bir şey olan bir ayna”, şeklinde değildir ve bu tüm yansımalar illüzyondur. İşte biz varoluşumuzun tüm tatlılığını bu şekilde kaçırıyoruz. Bilgelik sizin Ruh olduğunuzu anlamanızda yatar. Sizler tüm bu illüzyonlar değilsiniz, siz Ruhsunuz, sizler Ruhsunuz. Diyebilirsiniz ki, dikkat, hayvanlar olarak, sadece yiyecekteydi. Siz sadece ve sadece yiyeceğin farkındaydınız. Bu farkındalıkta, hissettiğinizden daha ve daha da yükseğe büyüyerek, – bir noktaya geldi ve kişinin kendisinin başbakan olduğunu veya bir aktör veyahut aktris olduğunu, şu – bu olduğunu ve her türlü sözüm ona başarılar kazandığını düşünmeye başladığı bir noktaya geldi ya da belki de onlar “Ah, bu kişiler ateist, agnostik (bilinemezci) ve her türden şeyler, bilirsiniz, onlar komünistler, sosyalistler” diye düşünmeye başlıyorlar. Bu drama her zaman sürüp gidiyor. Onlar peruk üstüne peruk takıyorlar, bilirsiniz. Eğer bu peruğu severlerse, bunu giyerler, aksi halde onu fırlatıp atacaklardır.
Bu romantizmi tamamen öldürdü. Sizler kişinin peruklarını sevmeye başlıyorsunuz ve o kişi peruklar satın alınabilir veya onlar değiştirilebilir. Pazara gidip satın alabilirsiniz, deyin ki, yaklaşık on tane farklı tipte peruk. Şöyle dediğinizi varsayalım: “Oh! Ben bu saç rengini sevdim.” Bunun üzerine o hanım gidecek, o peruğu giyip gelecek, o zaman da siz, sahip olduğu bu peruk nedeniyle onu seveceksiniz. Sonra bir başkası da aynısını giyecek ya da bir perukla çok güzel görünen aynı kadın, tamamen sizi sıkabilecektir çünkü karizma olan yaşayan bir dinamizm yok. Her an çok güzeldir. O bu şekilde güzel renklerin ve güzel müziğin yeni dalgalarına giriyor. Tüm bunlar satın alınan imajlarla kayboluyor. Canlı bir kişilikte imaj, her dakika değişir, muhteşem güzelliklere evrilir. Ancak ilk nokta, görüntülerimizin satın alınamayacağını, parayla elde edilemeyeceği, yaratılamayacağı veya yapılamayacağını bilmenin bilgeliğidir, onlar evrim geçirirler. O yüzden biz sadece evrilen gücü görmeliyiz. Bizler, buna daha yakın mıyız yada bunun dışında mıyız? Evrimsel kuvvetimizle mi hareket ediyoruz yoksa “sen busun, sen şusun” gibi yapay kimliklendirmelerimizle, kendi kendimizi çarmıha mı geriyoruz? Siz arayış içinde olan bir kişiden başka bir şey (seeker) değilsiniz. Bu bir kategoridir. Sizlerin arayış içinde olduğunu defalarca söyledim ve sizler aramalısınız. Şimdi, ne arıyorsunuz? Bu şey Ruhunuzdur. Ve onu bir kere bulduğunuzda, kendi kişiliğinizi onun üzerine oturtun. İşte siz busunuz. Ve sizin, çok tatmin edici olan bu Ruh olduğunuzu bilmenin kendisi, size çok neşe veren ve sevgiden başka bir şey olmayan bilgelik yayıyor. Size söyleyeyim, bu sevgidir. Demek istediğim Ben bunun ötesine geçemem. Sevgi olanı ifade etmek için insan dilinde sözcük yok. Bana göre o sessizlikten başka bir şey değildir, her şey o noktada durur.
Bunu, yani bilgeliğin sevgi, sevginin bilgelik olduğu kendi içinizde sadece hissedin, bu hayatın gerçek bütünleşmesidir. Kalplerinizi açın, Shri Ganesha’nın bu her şeyi zenginleştiren masumiyette yerleşmesine izin verin. Küçüklere bakın, Bana çiçek vermek için nasıl da öne çıktılar: her adım, her hareket çok keyifliydi, Kalbimde çok güzel, narin bir dalgalanma yaratıyordu. Ve bu küçük, tatlı, masum Ganesha’ların öne çıktığını görmek, Benim için tarih olarak yazılmıştır. Ve bilgelik o kadar güçlenir ki, siz sevginin kaynağını, sizdeki Ganesha olarak bilirsiniz. O’nun için, O sevginin kaynağı tek olandan başka hiç kimseyi tanımadı. Bu asla sorgulanmadı, asla tartışılmadı: alternatifler yok. Onun aklına yeni fikirler gelmedi, sadece bunu içine aldı. Bunu kendi içinizde çözmenizle, her şey sadece yoluna girer. Bunun içine daha fazla girerseniz, Tanrının her şeyi koruyup gözettiği, Tanrı’nın Krallığına girmiş olduğunuzu anlayacaksınız. Ev mi istiyorsunuz? Tamam, sahip olun Ne istiyorsunuz? Bunu mu istiyorsunuz? Tamam, sahip olun. Bir sorununuz mu var? Sahip olun. Her şey Tanrı’nındır. Tanrı’dan başka kim ona sahip olabilir ki? O her şeye sahip olandır ve O her şeyden neşe duyandır. Ve O sizin her şeyin neşesini duymanızı ister. Siz sadece bilgeliğin gücüyle Bana ulaşabilirsiniz. Bugün, yapay hiçbir şeyin olmadığı bilgeliğinizde, bu başarının yolunu size göstermek zorunda olsam da; bu çok doğal. Ancak doğal olması bunun daha basit olduğu anlamına gelmez. Bazı insanlar öfkelenmenin son derece doğal olduğunu düşünürler. Ancak siz bir insan, bir Sahaja Yogisiniz. Bir buffalo için doğal olan, bir Sahaja Yogi için doğal olan demek değildir. Bizim onlardan öğreneceğimiz bir şey yok, onların bizden öğrenecekleri var. Bu yüzden bir Sahaja Yogi için doğal olan her neyse, bilgelik okulunda bu öğrenilmelidir. Hiç bir şekilde herhangi bir kuralla ya da Benim size “Bunu yapmayın” ve “Bunu yapın!”, “Böyle yapmayacaksınız”, “Şöyle yapmayacaksın!” dememle değil.
Eğer bakarsanız, elde bile, bu kısım Avustralya’dır. Şimdi sadece bakın: bu kısım tüm parmakların kaynağıdır, burası bağlantı noktasıdır, bu noktadadır. Ama bu bir şey söylemez. Örneğin bu parmağın bir anlamı var, bu başparmağın bir anlamı var. Ancak bu (taban) bir şey söylemiyor bir şey yapmıyor. Ancak bu olmadan da, hiçbir şey var olmaz. Eğer bu, buradan kesilirse felç olursunuz, bütün hareketler biter, görüyorsunuz. Bu, Tanrı ile bağlantıya geçiren linktir ve rehberlik eden bağlantıdır. Bu sadece hangi parmağın hareket ettirileceğini, nereye götürüleceğini, hangi kasın nasıl kasılacağını söyler. Bütün kaslar, bu bölümde kontrol edilir. Avustralya’daki Sahaja Yogiler’de, Benim çocuklarımda Ganesha’nın uyanışıyla bilginin tüm dünyaya ulaşacağı gün gelecek. Ve tüm dünya Shri Ganesh’ten gelen kutsamaları alacak. […] Kundalini’nin Hindistan’da olduğunu biliyorsunuz ve sadece orada Kundalini yükselebilir. Ancak hatırlamanız gereken bir şey var ki, siz gerçekten çok önemli bir noktaya yerleştirildiniz ve sorumluluğunuz çok fazla. Sorumluluk, tüm atmosferi saf tutmak ve nilüferin tüm kokusunu yaymaktır. Belki de siz sadece çamur ve diğer şeylerle çevrili olduğunuzu hissedeceksiniz, ama yine de sizler, çok güçlü nilüferler olmalısınız. Tüm dünya için yukarı çıkıp “çiçek açma zamanının” geldiğini bildiren o güzel kokuyu yaymalısınız. Nehrin ismini soruyordum. Nehrin ismi neydi? Bunu düşündünüz mü, merak ediyorum? Bakın, nehrin ismi Parramata. Para Yunancada ötesinde, üstünde anlamına gelir. Mata ise, Anne demektir. Nehrinizin ismi Parramata.
Bu Yunanca bir sözcük. Yunanlılar bu “Parramata” sözcüğünü nereden biliyorlar? Bu nehir burada olmalıydı, sadece Adi Shakti’nin kendisi, her zaman çok çalışması gereken Shri Ganesha’yı kutsamak için burada olabilirdi. O, Lambodara’yı çözendir. Sistine Şapelinde gördüğünüzdür, çok iyi şekilde betimlenmiştir, devasa midesi olandır. O gerçekten Avustralyalı bir karakterdir, Avustralyalı bir kişiliktir, orada durur, insanları ayırır, sağa sola fırlatıp atar. Bu çok güzeldir. Dilerim bir gün bu resmi bulursunuz. Onun Avustralyalı olmasına şaşıracaksınız. Bunu net olarak görebilirsiniz, o bir Avustralyalı karakterdir. O İsa’dır, kesinlikle ayakta duran bir Avustralyalı vücud. Anlamıyorum Michalengelo, İsa’nın aynı bu şekilde bir Avustralyalı olması gerektiğini, bu kadar net nasıl görebildi.. Buraya varmak çok güzeldi, çok güzeldi. Belki sizler için bu mutluluk verici, ama Benim için tam bir neşe, bu tam bir neşeden başka bir şey değil. Üç yıllık bir süre sonra, hiç bir şey yapmayacağımı söylemiştim. Yerleşeceğim çünkü bir aziz oradan oraya hareket etmez, onlar bir yere yerleşmek zorundadır, onların kendi postu yada koltuğu olmak zorundadır, buna takiya (yastık, minder) denir ve siz onu terk etmezsiniz ama Ben sizin Annenizim, Ben her yere giderim. Gözünüzde canlandırabiliyor musunuz, Ben her yerde bulundum ama Avustralya’ya daha önce hiç gelmemişim. O yüzden buraya ilk kez gelmek muhteşem, hatta bu gün, tüm bunları kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum.
Tanrı sizleri kutsasın. Sahip olduğunuz yiyecekle sizler, gerçek Ganesha’larsınız.