Kundalini’nin Gücü, Sahaja Yogilerle Konuşma, Chelsham Road Ashramı, Londra (Birleşik Krallık), 17 Mayıs 1981
Bugün size Kundaliniden bahsettim ve Kundalini içimizdeki Saf Arzudur, o aydınlanmamızı vermek için tezahür eder veya uyanır. Yani bu durum arzunun, ancak aydınlanmanızı aldığınız zaman yerine getirileceği anlamına gelir, aksi takdirde o kendisini ifade etmez – sadece uykudadır; o hala (yaratımdan) geriye kalan enerjidir. Tüm evreni o yaratmıştır, ama siz aydınlanmanızı elde edene kadar, siz Ruhunuzla bir olana kadar, sizi koşturmaya ve koşturmaya ve koşturmaya, bu gücün tezahürüne henüz ulaşmadığınızı veya kendi anlamınızı bulamadığınızı size düşündürmeye devam edecektir. Her zaman orada olacaktır, uyuyor olacaktır ama size bir boşluk hissi verir, anlıyorsunuz. Yani bu gücün tezahür etmesi gerekir, ama tezahür ettiğinde… [
Shri Mataji bir çocuğu rahatlatmak için duraklar: “Bu ne? Ne oldu? Olsun, bırakın otursun, gel. Ne oldu? Gelin. Neler oluyor? Ha? Sorun değil.” (Shri Mataji çocuğu öper)
“Tamam. Tamam mı?”
(Çocuk: “Evet”)
“Güzel. Şimdi susmak gerekiyor, tamam mı?” (Shri Mataji çocuğu öper.)]
Sonra, bu gücün belirli nitelikleri vardır. Sahip olduğu ilk nitelik, bu ungrahavati’dir, bu onun yerçekimine karşı çalıştığı anlamına gelir. O yerçekimine karşı çalışır. Görüyorsunuz, bir şey yükseliyor, o aşağı inmez Yani doğası gereği bunu talep etmesi gereken bir insan, eğer bunu istemeyen bir tipte bir insansa, Kundalini yükselmez çünkü görüyorsunuz ki, yemek midemizden geçtiğinde bağırsakların çeperlerine baskı yapar.
Bu sayede aşağı doğru inme hareketleri gerçekleşir. Benim bakış açımı görebiliyor musunuz? Kundalini çalışmaya başladığı zaman ve çakraların kenarlarına baskı yapmaya başladığında, bu onu daha yükseğe doğru fırlatma hissi yaratır, bu sayede çakralar onu yukarı doğru sektirir. Tüm ağır şeyler aşağı iner, ama Kundalini yükselir, yükselir ve yükselir, çünkü o ateş gibidir. Ateş asla aşağı doğru yanmaz. Hep yukarı doğru yanar. O da ateşe benzer ve içinde ateşin kapasitesi var. Ateşin arındırma ve yakılabileceği her şeyi yakma kapasitesi vardır. Yakamadığı şeyleri arındırır, yanıcı olan, yakılabilen şeyleri yakar.
Yan tarafa doğru seslenerek: “Gelin, öne gelin”.
Adam: “Çok teşekkür ederim”.
Yani, Kundalini’de var olan ateş niteliği, işe yaramaz olanı yakar. Evimizde olduğu gibi, gereksiz olan şeyleri buluyoruz ve onları bahçeye götürüp ve yakıyoruz, bitti – bir kerede hepsi bitti. Yani Kundalini yükseldiğinde, sizde bulunan işe yaramaz herşeyi, tüm yararsız arzularınızı, işe yaramaz eylem fikirlerinizi, size yararı olmayan her türlü duygu ve ego birikiminizi ve bunların arasındaki her tür anlamsız şeyi de yakar. Her şey çabucak yanar, çünkü onlar yanabilirler, onlar doğaları gereği sonsuz değildirler. Doğaları gereği sonsuz değildirler. Geçici olarak oradalar. Tüm bunlar geçicidir, o yakar ve bu şekilde Ruhu aydınlatır, çünkü Ruh hiçbir şey tarafından yakılamaz ama bu yanma o kadar güzel ki, o kötü, durağan, kirletici, hastalık olan her şeyi yakar ve sistemi serinletir. Bu ateş gücünün nasıl bir serin esinti haline geldiğini görmek çok ilginçtir, ancak bilimde elektriğin size sıcak esinti de veya serin bir esinti verebileceğini de biliyorsunuz.
Birini diğerine dönüştürebilirsiniz, ancak bu şeyler için nihai bir durum söz konusu değildir, bunlar her zaman tersine çevrilebilirler. Bir şeyin manyetik olduğunu varsayalım, onu her zaman elektriğe dönüştürebilirsiniz, elektrik de her zaman manyetizmaya dönüştürülebilir. Ama Kundalini öyle bir şeydir ki, orada olan her şeyi bir kez yaktığında, işte bu yüzden siz ısı hissedersiniz çünkü o yakmaktadır. Ama soğuduğu zaman, serin olur, o zaman tersine çevrilemez. Bu yüzden de o, yaşayan bir süreçtir. Yaşam süreci asla tersine çevrilemez. Tüm ölü süreçler tersine çevrilebilir, ancak tersine çevrilebilir olan her şey – şimdi, varsayalım ki siz büyüdünüz: artık küçük bir bebek olamazsınız. Neyi denerseniz deneyin – bunu kaç kere isterseniz deneyin – böyle olamazsınız. Şimdi büyüdünüz, şimdi modernsiniz, aşırı gelişmişsiniz. İlkel bir insan olmak için her şeyi deneyebilirsiniz – bunu yapamazsınız. Neyi denerseniz deneyin, bunu yapamazsınız. Bunların hepsi çok yapay olacaktır. Sadece bir çeşit bir elbise giyerek, ‘Ah, şimdi artık içimizde modernizm yok ve şimdi buna boyun eğdirdik’ diye hissederek, ilkel olduğunuzu hissedebilirsiniz, bu türden bir şey değildir. Bu tedavi edilebilir, ancak geri döndürülemez. Ancak, bu yaşayan bir süreçtir. Yani, içimizdeki Kundalini, evrimimizin içimizde yaşayan sürecini hızlandırır. Yani Kundalini’nin gücü arındırmaktır, o ateş gibi bizi arındırır. Bizi su gibi arındırmaz, şaşırtıcıdır, o bizi su gibi arındırmaz. Şimdi su, su ne yapar? Su hiçbir şeyi yakmaz ama bazı şeyleri kendi içinde çözündürür. Kendi içine bir şeyler alabilir, anlıyor musunuz? Kirlerin bir kısmını kendi içinde tutabilir. Suyun içine bir renk eklediğinizi varsayalım – rengi içine alır ama Kundalini rengi içine almaz. O yakar.
Bakış açımı takip edebiliyor musunuz? Yani, eğer içinizde yanlış bir şey varsa, onu yakar ama özümseyip içine almaz – o saftır. Onu kirletecek şeyleri içine çekemez. O kirletilemez. Ateşin bu niteliği – örneğin, altını ateşe, gümüşü ateşin üzerine koyarsanız, onda bunları arındırabilirsiniz. Onların saf formları devreye girer… İşte siz böyle bilirsiniz. Ama altını ve gümüşü suyun içine koyarsanız hiçbir şey olmaz. En fazla dışını yıkayabilirsiniz. Ama içinde ve dışında bunu yapamazsınız. Yani dışarıdan başka şeylerle yapabilirsiniz ama Kundalini ile bunu hem içeriden hem dışarıdan yaparsınız. Yüz de güzel görünür, sanki yüzde bir cila varmış, yeni, parlak bir yüz oluşmuş gibi. Yüz solgun değildir, ne korkunç bir şekilde yanar, ne de solgun ve çirkin görünür, ışıl ışıl olur. Işıltı, Kundalini’nin size verdiği şey budur. Ayrıca, o erimiş bir demir gibi görünür – siz erimiş demir gördünüz mü? – Sütun – Diyelim ki bir demir sütunu alıp, bunu göstermeye başladığı bir noktaya kadar onu ısıtıyorsunuz, bakın, bakır, onun içindeki her renk, bakırımsı olanı ve gördüğünüz her türlü renk, bakın, o altındır, bakırımsı ve bütün bunlar, gördüğünüz gibi, sanki bir fırın gibidir ama çok sessizdir, çok sessiz, bu çalışır. Şimdi, size konuşmalarımdan birinde Kundalini’nin sesinin nasıl ses yarattığını anlattım. Örneğin Vishuddhi’de bu Sanskrit dilindeki tüm ünlülerin sesini oluşturur. İngilizce ünlüler çok azdır. Sanskritçe’de bunlar aa – i ii – u uu – ru ruu – lru lruu – e aì – o aù – am ah şeklindedir. Bunlar Vishuddhi’de söyleyebileceğimiz seslerdir. O tüm çakralarda sesler yaratır ama Nabhi’ye geldiğinde vani olur. Vani, bilgi, kodlanmış bilgi, yani size en yakın olan, kodlanmış bilgi demektir.
İlki, duymadığınız Paravani. O, kundalini noktasından yükseldiğinde – yani bu Mooladhara Çakra ve Mooladhara anlamına gelir, o zaman bu duyulmaz – ses yoktur. Sonra mideye gelir, Paravani başlar. Sonra merkeze gelir, kalpte, onu her zaman duyarsınız – Madhyama – burada ‘Lub dub, Lub dub, Lub dub’, tıpkı kalp gibi, düzgün bir şekilde duyabilirsiniz. Steteskop ile duyabilirsiniz. Sonra o Vishuddhi’ye gelir. Bu bir şahit olur, ‘Pashyanti’ demektir, gören’dir. Kendinizi fark etmiş olabilirsiniz, Vishuddhi’de catch ettiğinizde, burada olan biteni hissedersiniz ama burada o görür. Sonra bu ses, yani sizin konuştuğunuz ses, boğaza gelince bu Vaikhari olur, o söyler. Bu, Kundalini’nin orada olmasından bile öncedir, Vani, kodlanmış bilgi, ilk olarak sadece kodlanmış olan lisanın, burada kodu çözülür, ona Vaikhari adını verir, konuşandır. Ancak aydınlanmadan sonra Kundalini, diğer her şeyi aydınlattığı gibi vani’yi de aydınlatır. Bu aydınlanma sayesinde, mantralarınız aydınlanır. Ve işte böyle, bir mantra söylediğinde etkilidir, aydınlatılır. Bundan önce, söylenen herhangi bir mantranın bir anlamı yoktur, sıradan bir insanda olduğu gibi bu sadece sıradan Vani’dir. Bu nedenle, uyanan ‘Jagrut’ olan bir mantra olarak adlandırılır. Dolayısıyla, aydınlanmamış bir mantradan Jagrut olan bir mantra yaratılamaz. Diyelim ki, bir toprak çömleğiniz ya da bunun gibi bir toprak şeyiniz varsa ya da olan neyse ve siz orada olan tüm yağa ve her şeye sahipsiniz: yine de aydınlanana kadar lamba ışık vermez.
Aynı şekilde, mantra da kendisi hiçbir şey değildir, sadece ölü bir çömlektir. Kundalini tarafından aydınlanmadıkça, size aydınlanma veremeyen ve mantralara aydınlanma veremeyen sıradan bir vani’den gelir ve bu yüzden bu mantraların hiçbir anlamı yoktur. Ruhu nurlu, vânisi nurlu olan kimse, böyle bir kişi her ne söylerse bu gerçek olur. O her ne isterse olur. Daha o bir şey demeden, içimizdeki arzu, arzunun kodlanmış bilgisi olan Paravani aydınlanır ve işte bu şekilde sonuca ulaşırsınız. Aniden bir şey alırsınız, “Ah, ikramiye bana vurdu ve bunu Anne yaptı” dersiniz. İşte bu şekilde çalışır. Kundalini’nin tüm sistemi bu şekilde çalışır. Yani bu saf Kundalini içimizde saflık yaratır. Saflık olmadan hiçbir şey göremeyiz. Kirli olan her şey – diyelim ki ellerim temiz değil, ışığı göremem. Kirlenen hiçbir şeyin gerçek yüzünü göremezsiniz, arınmadıkça gerçeği göremezsiniz. Ama yüzeysel olarak arıtılmış veya yapay olarak boyanmış olsa bile siz yine de onun her zaman yapay olarak boyandığını söyleyebilirsiniz ve bunun güzelliğini göremezsiniz çünkü bu dışarıdan yapılır. Ama bu Kundalini her şeyi yakar – bhasmasat – her şeyi kül haline getirir ve geriye kalan her şey içimizdeki Ruh’un saf altınıdır. Bu yüzden insanlar Kundalini’yi yanlış yöntemlerle yükseltmeye çalıştığında o öfkesini gösterir.
Aslında o asla öfkelenmez. Kundalini sinirlenirse böyle bir insan asla var olamaz, bu imkansızdır ama normalde bu olmaz. Ama Shri Kundalini’nin Deitysi olan Shri Ganesha öfkelenir ve Shri Ganesha bu ısı sorununu yaratır. Çünkü Kundalini ateştir ve O’da Deity. Yani bu Kundalini’nin ateşi öyle bir şekilde çalışır ki, sempatik sinir sisteminiz sıcaklıkla uyarılır ve Kundalini ile, herhangi bir numara yapmayı denerseniz, herhangi bir kutsal olmayan davranışta bile kabarcıklar oluşur ve bir şeyler alabilirsiniz… (duyulmayan sözler). Kundalini’nin Urdhva-vati’si, Kundalini’nin yükselişi, onun doğasıdır. Ama o gidip Sahasrara’ya dokunduğunda, bu önemli bir noktadır. Eğer Sahasrara’ya dokunmazsa, o zaman Lütuf içinize akmaz ve Lütuf içimize, Ida ve Pingala Nadi’nin her iki tarafında da gelmelidir. İşte bu şekilde kendinizi rahatlamış hissedersiniz. Şimdi, onu olduğu haliyle korumak için, aydınlanmadan önce varlığımızı korumamımız, bu bizim için nasılda önemlidir ama koruyamıyoruz. Bizler hatalar yaparız. Kundalini affetmez, o sizi affetmez. O affedebilecek biri değildir çünkü onun doğası ateş gibi sıcaktır. O affedemez. Sadece Ruh affedebilir. Sadece Atma affedebilir, çünkü tüm sorunlarınızı size gösteren odur.
Sizi temizleyen odur. Onun sizi temizlemesi gerekiyor. Sizi affetmeye başlarsa kiriniz pasınız orada kalacaktır. Bizim de yaptığımız gibi, bilirsiniz, temizliyoruz: “Ah, bu temizlenemez, onu kendi haline bırakın o zaman, ne yapmalı?” O böyle değildir. Eğer o şey temiz değilse, Kundalini yakacaktır. Kundalini uyanışının ihmal edilmesinin sonucu, kanserdir. Kundalini uyanmadıkça hiçbir insanın kanserini tedavi edemezsiniz. Yani, diyelim ki birinin iyi bir kayınvalidesi var, o kişi bir akraba olabilir ve iyi bir hanımefendiydi, ayrıca bu kişi vibrasyonları almaya da çalıştı ve tüm bu şeyler oldu, kendisi oldukça yaşlıydı, belki de o bir arayan da olabilir. Ama bu en iyi sonucu arayanlar üzerinde verir, çünkü Kundalininin uyandırılması gerekir ve o, sizin bunun olması için bir isteğiniz olmadıkça uyanmayacaktır. Ve eğer isteğiniz yoksa, onu sadece tedaviniz için elde etmeye çalışırsanız, onun uyanışıyla iyileşebilirsiniz, ama bu çok zorlama bir eylemdir. O kadarda doğal değildir, bu konuda içinize çekmek diye bir şey yoktur. Şöyle diyebiliriz, diyelim ki bu odada ateş yakarız ve oksijen yok, ateş yaşamaz. O halde, arzularımız için o oksijeni içimizde bulundurmalıyız. Eğer bu atmosfer yoksa Kundalininin yükselmesi zaman alır. Aydınlanma alana kadar Kundaliniyi orada tutamazsınız. Sadece ona dokunabilirsiniz, o aşağı inecektir, tekrar dokunacaksınız, aşağı inecek, tekrar dokunacaksınız, aşağı inecek. Dolayısıyla bunun sonucu olarak bazı insanlar suçluluk duymaya başlar. ‘Bunu neden yapmalıydım ki? Bunu yapmamalıydım’ ve bütün bu şeyler. Ama aydınlanmadan sonra, bu suçluluk büyük bir problemdir. Aydınlanma bile almadan önce, bunun böyle olduğunu görüyorum çünkü suçluluk bir kaçıştır, yakılması gereken her şeyin biriktiği bir kaçıştır.
Görüyorsunuz, her şey bir kenarda birikiyor, çok güzel bir şekilde depolanıyor – bilirsiniz, orada güzelce muhafaza ediliyor, bu sayede Kundalini ile yüzleşip yanmıyorlar. Ve işte bu şekilde bir kişinin sol kanalı, sol Nabhi ve sol Vishuddhi’nin bu iki noktası arasında her zaman, bu her zaman tekrar ediyor. Kundalini’nin onu yakmasına izin verin. Sadece bunu ateşe verin. Ve bunu Kundalininin ateşine attığınızda tamamen yanacaktır. Herhangi bir suçluluk duygusu oluşturmayın. En azından aydınlandıktan sonra. Aydınlanmadan önce, elbette, kişi biraz endişelenmelidir ancak, tüm bunları anlatmak bile, suçlu hissetmek için yeterlidir. Suçluluk hissederek tüm sorunlardan kaçınırsınız.’Ah, bunu yapmamalıydım, üzgünüm’ –İngiliz dili, Çok basit, -‘Üzgünüm, yapmamalıydım. Üzgünüm. Sana bir hata yaptığımı söylüyorum, tamam’. Ama böyle, ‘Tamam özür dilerim, unut gitsin’ demezsiniz. Bunu da eklemek gerekir. Bakın, birine ‘özür dilerim’ dediğinizde, o da ‘tamam, unut gitsin’ der. Diğer kişi de, kendi içinden “Unut gitsin” demelidir. Eğer bunu yapmazsanız, şu şeyi deneyin, görüyorsun, bu her zaman burada çok güzel bir şekilde birikiyor ve bu suçluluk duygusu gerçeklerden kaçmak için çok uygun bir yöntem, görüyorsun, çok korktuğunuzu, çok üzgün olduğunuzu gösteriyor, şudur, budur ve bu her şeyi burada, sol Vishuddhi’de depolamaktır. Nasıl ilerleyeceksiniz? Suçlu olduğunuz fikriyle ilerleyemezsiniz, öylesiniz – öyle olsanız bile, ne yapacaksınız, ne? Hapse girmek mi istiyorsunuz? Koşarak iki atlayış yapın ve oraya gidin! Ben şöyle derdim. Neden Sahaj Yog’a gelesiniz ki? Sadece cehenneme gidin, çok hızlı bir şekilde oraya gidebilirsiniz, buna gerek yok. Ancak, eğer kurtarılacaksanız, kurtulduğunuzu kabul edin ve bu sol Vishuddhi problemlerini meydana getirmeyin.
Şimdi bu biraz fazla oldu. Bence tüm bu şeyleri, bu suçlulukları, bizi her zaman aşağı çeken bu yanlış fikirleri yakmamızın, yakmamızın tam zamanı. Bu, sanki boyuna ağır bir taş bağlayıp, ‘Tedavi edemiyorum, ne yapayım’demek gibidir. Şimdi, taşın çıkarılması gerekiyor, Mataji sizi nasıl dışarı çekebilir? Bak, Ben neyi denersem deneyeyim, büyük bir taş var ve bu sizi aşağı çekiyor. Sanırım şimdi bu çok büyük bir problem, çünkü Kundalini ne yapacağını ve çok tatlı bir şekilde sakladığınız o saçma sapan şeyi yakmak için sol Vishuddhi’nize nasıl ulaşacağını bilmiyor: ‘Ah, korkuyorum, maalesef, ben üzgünüm’. Sahaj Yoga’da İngiliz dilindeki bazı kullanımlarına izin verilmez – bunlardan biri “korkarım ki”. Bu kadar hükmedici olan bir politikacı bile ‘korkarım ki’ diyecektir. Demek istediğim, neyden korkuyorsunuz ki? Herkes sizden korkuyor. Korkacak ne var? Yani bu şekilde bir kullanıma bizde izin verilmez, ‘korkarım ki’. Buna, yani ‘korkarım ki’ demeye kesinlikle izin verilmiyor. Neyden korkuyorsunuz? Bugün söylediğim gibi, ‘Günahın bedeli korkudur’. Peki. Ama günahın bedeli korku, yani günah ortadan kalkarsa korku gider mi, gitmez mi? Ama yine de böyle, ışık var, siz hala karanlıktaymışsınız gibi davranıyorsunuz, yine siz, ‘Göremiyorum, korkuyorum’ diyorsunuz. Arey Baba, ışık var, siz kendiniz görün! Kundalininizin uyandığı, Ruhunuzun parladığı, bu kişinin bilmesi gereken bir şey. Kalbinizi buna açın, bunu kabul edin, onu tanıyın, artık aydınlanmış bir ruh olduğunuzu ve Kundalininin sizi arındırdığını bilin. Şimdi lütfen bu pisliği burada, sol kanalda biriktirmeyin çünkü bu hoşunuza gidiyor, çünkü surat asmak, ‘Oh, sorun değil’ demek çok uygun düşüyor. Biraz ısı geliyor, buraya gönderin, böylece gider. Temizlenecektir.
Kendi haline bırakın. Hadi bununla yüzleşelim. Biri biraz ısınır, ‘Oh, ben yine kötüyüm, yine kayboldum, Tanrı bilir ne yaptım?’ Doğru mu? Bu çok sık olur. Birdenbire insanları … Ben hiçbir şey söylemeden, bu halde buluyorum. Sadece hayal edin! “Günaydın Günaydın!” “Günaydın….” “Sorun ne?” “Bu çok sıcak…”. Annenizi selamlamanızın yolu bu mu? Sizler askersiniz, siz savaşçılarsınız. Ama gördüğüm şey, eller titriyor. Bu kılıçları Ben nereye koymalıyım? Şimdiki deneyimim bu, sol Vishuddhi kesesi çok zor bir şey. Kulaklarım da bu vibrasyonlarla kesinlikle tıkanıyor, sol kanaldan bu o kadar fazla akıyor ki, tüm bu sol Vishuddhi, sol taraftan duyamıyorum. O halde, en azından Bana biraz acıyın ve şu suçluluk duygusundan vazgeçin. Bir dakika için bile kendinizi suçlu hissettiğinizde, sadece dışarıya bakın ve cıvıldayan kuşlara bakın, güneş ışığına bakın, size bu kadar güzel bir renk veren güzel tabiata bakın ve tüm bunlara bakın. Şuna bakın ve sadece içinizdeki ve dışınızdaki güzelliği alın. Bunun keyfini çıkarın ve bu sefil görünümden vazgeçin. En azından gerçek insanlar gibi görünmelisiniz. Bak, en azından hissetmiyorsanız, yani bu tür bir ciddiyetin Sahaja Yoga’da hiçbir anlamı yoktur. Bir Sahaj Yogi böyle durur, böyle konuşur ve böyle yürür – normal olarak. Yani, suçlu hissetmek sadece İngilizlerin uzmanlık alanı değil, aynı zamanda tüm Batılıların suçlu hissetmek konusunda çok iyi bir fikre sahip olduğunu gördüm, herkes böyle. Fransa’ya gittim – size Fransızlardan bahsetmiştim. Oraya gider gitmez Beni tek bir şey için uyardılar, “Anne, asla sizler mutlusunuz, sizler çok mutlu insanlarsınız”, demeyin.
Bende, “neden” dedim? Çünkü Ben – Ben mutlu bir insanım, neden onlara yalan söyleyeyim?” Bana, onlar Size asla inanmayacaklardır, Sizin hakikatten tamamen habersiz olduğunuzu, bihaber olduğunuzu ve eğitimsiz bir insan olduğunuzu, ‘Gelecek hakkındaki şoklar’ ve benzeri şeyler hakkında kitaplar okumadınızı düşüneceklerdir, dediler.’Tamam’ dedim. Ama sonra gerçekten bütün Fransızları bu konuda kışkırttım ve onlar güldüler, kendilerine güldüler. ‘Sefiller’ dedim, ‘sizin, sizin yüzünüzden herkes sefil’ dedim. Bir Fransız gelse, insanlar nereye oturacağını bilmiyor, bu deveyi bilmiyorlar, onun hangi tarafa oturacağını, kimin tepesine oturacağını bilmiyor ve deve çok perişan. Ve burada herkes deveden, devenin nasıl davranacağından korkar. Kişi eğer Fransızsa, o çok zor bir insandır. Her yerde, uluslararası olarak onların zor oldukları biliniyor. Ve şimdi, işte buradasınız, neden dolayı sefilsiniz? Ve İngilizler, almaları gerekmeyen bazı nitelikleri Amerikalılardan, bazılarını da Fransızlardan almıştır. Kendi akıl kalitelerinin en iyisi olduğunu anlamıyorlar. Oradan buradan aldılar ve işte bu şekilde onlar da Fransız oluyorlar, görüyorsunuz. Banyo kültürü, işte budur. Ve siz onlardan bir şey öğrenmek zorunda değilsiniz. Onlar, sizden öğrenmesi gerekenler onlar. Onlar neye sahiplerdi? Alimleri var mı? Çok az sayıda. Ve sizin, sefil ve suçlu olma konusundaki bu zayıflığınız ve tüm bu şeyler nereden geliyor? Gerçekten anlayamıyorum, kendinizi sefil hissedecek ne var ki?
Bir işiniz yoksa, hükümetten işsizlik yardımı alırsın. Dünyanın hiçbir yerinde insanlar işsizlik yardımı almazlar. Bunu biliyor musunuz? Hiçbir yerde! Hiçbir yerde insanlar işsizlik yardımı almazlar. Siz oldukça iyi bir işsizlik yardımı alsanız da, bunun anlamı… sizin açlıktan ölmeyeceğiniz anlamına gelir. Almanya’da, Fransa’da, hiçbir yerde iyi bir işsizlik yardımı alamazsınız. Peki bunda mutsuz olacak ne var? En azından mutlu insanlar olun. En azından İngilizler yol göstermeli. Kendi içinizde mutlu hissedin. Ancak o zaman Ruhu siz görebileceksiniz. Sefil olmayın. Mutsuz olacak bir şey yok. Bizler Ruhumuzun kutsamalarına sahip özel insanlarız. Hepimiz şarkı söylemeli, canlılık içinde gülmeli, eğlenmeli, [serpiliyor ? Belirsiz]. Mutsuz hissedilecek bir şey yok. Demek istediğim, bir süre sonra gerçekten mutsuz olmak için bir şey yapmanız gerektiğini anlayacaksınız. Beş dakikadan fazla mutsuz olmak sizin için zor olacak. Buna bahse girebilirim. Bende de aynı sorun var. Bunu imkansız buluyorum, görüyorsunuz. Çok ciddi olmaya çalışıyorum: ‘Şimdi ciddi bir şey söyleyeceğim’ – aniden gülmeye başladım, çünkü Bana göre her şey koca bir şakadan başka bir şey değil. O yüzden kafanızda boş yere sefil olmaya dair bu Fransız fikirlerine yer vermeyin. Mutlu insanlar olun. Başkalarına mutluluk, neşe saçın. En azından sizin için ‘gelecek şoku’ gibi bir şey yok. Gelecekteki sorunlar gibi bir şey yok. Gelecek güzel, sadece sizin hiçbir fikriniz yok. Ama boynunuza bağlı büyük bir taşla oyalanmayın. Ruhu bulduklarını bilen insanlar, sevinci bulduklarını bilmelidirler. Ruh, sevincin kaynağıdır ve bu, siz konuştuğunuz zaman görünür olmalıdır. Engelleme yok, köstekleme yok, bu tam bir özgürlüktür.
Ama kendinizi aydınlanmamış insanların kalıplarına sokmaya çalışmayın. Şimdi farklısınız, değiştiniz ve bu geri döndürülemez. Neyi denerseniz deneyin, diyelim ki iki veya üç yıl sonra hepiniz kahkahalarla köpüreceksiniz ama bunu neden şimdi yapmıyorsunuz? Bu daha sonra olacaksa, neden şimdi çiçek açma zamanı olmasın? Bunun için düşünmeye başlıyoruz, şunun için endişelenmeye başlıyoruz, böyle bir şey yok. Sorunlarımız çözülüyor, hayatımız güzelleşiyor, her şey çok güzel ve hoş, sadece sizi mutlu etmek için. Eğer yine de mutlu değilseniz, yine de endişeliyseniz, o zaman Tanrısal olan geri çekilir, geri gider. O güneş ışığı gibidir. Eğer güneş ışığıyla yüzleşmek istemiyorsanız, onu almazsınız. Güneşle yüzleşmelisiniz. Sadece bunu almıyorsunuz. Her ağaç güneşe doğru hareket eder, her yaprak güneşe doğru dönük olmaya çalışır. Onlar doğuştan gelen bilgeliği inşa ettiler, aynı sizin de olmanız gerektiği gibi ve bununla hayatınızın tamamen değişeceğini göreceksiniz. Her anın tadını çıkaracaksınız. Hayatın her dakikasından keyif alacaksınız.
Yaptığınız her şeyden keyif alacaksınız. Yaptığınız her küçük şeyden keyif alacaksınız. İnsanlar bazen Bana da hayret ediyorlar. Bir keresinde, damadım kızımla birlikte yaklaşık yedi mil yürümek gereken Palitana adlı bir yere tırmandım ve onlar ‘Eğer yukarı çıkamıyorsanız şu tahtırevanlara falan otursanız iyi olur’ dediler. ‘Hayır, hayır’ – dedim – ‘yürüyebilirim, gidelim, yürüyeceğim’. Ve Ben sadece eğleniyordum, bilirsiniz, böyle bir şey üzerinde yürüdüğümü hiç hissetmemiştim, çünkü doğanın tadını çıkarıyordum, insanların nasıl aşağı indiklerini ve nasıl yukarı çıktıklarını ve tüm bu şeylerin tadını çıkarıyordum, yürüyüşlerinden ve diğer şeylerden keyif alıyordum. Ve oraya vardığımızda, Benimle birlikte gelen bu insanlar kesinlikle bitkin ve yorgun bir şekilde oturdular: ‘Haaaa’. Ben de yanlarına oturdum, başımı kaldırdım, dedim ki: ‘Şuna bakın – ne kadar çok fil yapmışlar ve hepsinin kuyruğu farklı şekilde kıvrılmış. Nasıl bu kadar çok permütasyon ve kombinasyon düşünmüş olabilirler?’. Damadım dedi ki: ‘Biz burada bu kadar yorgunken Siz filin kuyruğunu nasıl görebilirsiniz?’. Görüyorsunuz, Ben sadece – kendiliğinden bir şey gördüm, dedim ki: ‘Fillerin kuyruğunun kıvrımları ne kadar şaşırtıcı’ – birçok fil yapılmış, görüyorsunuz, en azından bu modelde yaklaşık yüz fil olmalı, hepsinin kuyruğu farklı şekilde kıvrılmıştı. Dedim ki: ‘Bu böyle, yani, düşünün, farklı şekillerde, yüzlerce şekilde kuyruğu bükülmüş yüz tane fil. Benim için bu dikkate değer’.
Onlar, “Kuyruğu nasıl görebilirsiniz? Çok yorulduk, biraz su istiyoruz!” dediler. İşte olay bu. Bu tükenmez. Bu keyif alma gücü tükenmez. Hepinizin bundan zevk almanızı, Ruhunuzun nektarını içmenizi ve sahip olduğunuz tüm bu yapay sorunları unutmanızı istiyorum. Siz sadece keyfini çıkarın, çünkü şimdi Ruhunuzda sırılsıklam oldunuz. Bunun tadını çıkarın. Neden endişe ediyorsunuz? Bazı insanlar buna sahip değil, onlar da alacaklar. Kimse için endişe etmeyin, hepsi alacak, hepsinin alması gerekecek, tüm arayanların gelmesi gerekecek. İyi ki erken gelmişsiniz, bu güzel bir şey ama şimdi bu yükü boynuna dolayarak ilerlemeni durdurma. Kundalini’nin sizi yukarı almasına izin verin. Ama o hafif şeyleri sever – kendisi de hafif bir şeydir, bu yüzden yükselir. İçinde ağır olan her şeyi yakar ama siz kendinizi daha fazla ağırlaştırmayın.
Tanrı sizi kutsasın.
Ben biraz su alayım lütfen. Bu beyefendiyi (heykeli) buraya mı getirdiniz? Onu sen mi getirdin?
[Yogi: “Evet, Anne”]
Ah ha.
[Yogi: “Tapınakta doğru yer mi…?”]
Her yer harika, bilirsiniz. Kimi hırsızlar evimize girdi. Ve bu ağır bey (heykel) Hindistan’dan gelmişti. O çok vibre olmuştu.
Ve hırsızlar biraz gümüş eşya toplamış olarak yemek odasına geldiler. Bütün gümüşleri toplamışlar, bir masa örtüsünün üzerine koymuşlar ve hepsini yemek odasında toplamışlar. Ve sonra aniden, ne olduğunu Tanrı bilir. Gümüşleri orada bırakıp kaçtılar. Ve bu beyefendi oradaydı, geçitte. Sadece kaçtılar. Düşünebiliyor musunuz, bu hırsızlar -yani bunlar hırsız, kesinlikle işinin ehli, uzman insanlar – birkaç basamağı görmemiz ve kapımızın açılması dışında, kimse buna inanamadı. Bunlar olmasa kimse inanmazdı. Burada değil, Oxted’da ama onlar bir kaşık bile almadılar. Tanrı bilir ne oldu. Ben orada değildim. Bu Hindistan’dan yeni getirildi. Görüyorsunuz, zavallı – bavullarımızı getirenler, çok ağırdı – şöyle yapın, orada bırakın – ve onlar bunu getirdiler. Bayan “Bu Hindistan’dan gelen çok ağır bir beyefendi” dedi. İkisini de sıcak basmıştı ve bitkindiler ama Kundalinileri yükselmişti. Bu Kartikeya. Hımm! Bu, İsa’nın ateşi. Gelecek olan bu. Yok canım. İsa’nın ateşi. Yok edici güç, Rudra’lar. Bu, İsa’nın Rudralarından birisidir. Hmm, bence oldukça sıcak. Kundalini bunu çözüyor. Yükseliyor. Burada nasılsın?
[Birisi “İyi” diyor]
Tamam mı? Alison? hm. Gel, Gel. Bugün tüm çocukları ayaklarımın üzerinde görmek istiyorum.