Guru Puja 1982

London (England)

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Shri Adi Guru Puja, “Guru Prensibini Yerleştirmek”. Nightingale Lane, Londra (UK), 4 Temmuz 1982.

Beni kim tercüme edecek? … Bunlardan birini neden almıyorsun, Gregoire?

Yogi: Anne, bu public  konuşması mikrofonu – Onlar Sizi işitemeyecekler. Bu teybe kaydetmek için.

O zaman bunu nasıl işitecekler? … evet. O zaman  – sen nasıl tercüme edeceksin?

Yogi: Fransızca …

Ama yüksek sesle. Sanırım, neden sen ayakta durup oradan bakmıyorsun – orada durabilirsin. Evet, orada. Ve yüksek sesle konuşabilirmisin, bu daha iyi bir yol. Bunlara dikkat et ….

Tanrı sizleri kutsasın. Merhaba – evet, evet! Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Aradhana geldi. Git ve onlara bak. Orada, orada!

Krita Yuga denilen bu en kutlu dönemde,Guru Prensibimizi içimizde yerleştirmenin yol ve yöntemlerini anlamak için hepimiz burada toplandık. Krita Yuga. “Krita Yuga” bir şeyler yapmanız gereken bir zaman, çağ anlamına gelir – “krita: bunun yapılmış olmasıdır.” Ve sizler bu yapımın, Tanrı’nın işinin gerçekleştirilmesinin kanallarısınız.Siz Kadir-i Mutlak Tanrı’nın ve O’nun Gücü’nün kanallarısınız. Bir yandan bu itibarı, görkemi taşımalı ve bir guru olduğunuz varsayımını üstlenmelisiniz. Diğer yandan Kadir-i Mutlak Tanrı’nıza tamamıyla teslim olmalısınız. Sizin tüm saygınlığınız, otoriteniz O’ndan gelir. Ve üçüncü nokta da; O’nun bu evreni ve sizi,  bir oyun tarzında yaratmış olduğudur ki,O’nun oyununu görmeniz gerekir.Dolayısıyla, neşe hali içinizden gerçekten kabararak dışarıya taşıyor olmalı.Şimdiye dek guru ile ilgili kanı şuydu;böyle birisi asla gülmez, gülümsemez,daima kızgın bir haldedir. Bu durum, halkla hiç ilişkisi olmayan,onun yerine Himalayalar’da bir yerde kendini baş aşağı sarkıtmış halde yaşayan gurular için kabul edilen bir şeydi.Ama bizler işte burada,sevgi kabarcıklarınızın akıntısını alacak olan tüm evrenle yüz yüzeyiz. Ancak bu ciddiyetsiz, havai olmalısınız anlamına gelmez,zaten öyle olamazsınız. İlahi oyun havai değildir, O neşe doludur ve neşede bu ikilik yoktur. Öyleyse Guru Prensibinizi tam olarak yerleştirmek için, öncelikle nasıl yok edildiğini bilmemiz lazım. Haliyle, bakılıp beslenmeyen veya korunmayan her şey yok olur. Eğer ilgi göstermezsek, mesela, şuradaki güzelim bitkilere, onlar ölecektir. Hatta gözetilmeyen cisim bile tahrip olur. Bu yüzden ilk önce, dikkatli ve tetikte olmamız gerektiğini bilmemiz lazım zira kendimize bakmazsak,yok edileceğiz. Çünkü bakım, salt bakım yapmış olmak için değil, Guru Prensibinizin yok olmasını durdurmak için. Bu konuda ihmalkar ve tembel olduğumuzda, Guru Prensibimizi yok etmekten kendimiz sorumlu oluruz. Öyleyse bu Guru Prensibinin bakımı ve korunmasına olanca dikkatimizi koymalıyız.Gurularda kendilerine ve başkalarına bakabilecek kapasite vardır.

Başlangıçta, gurular bu bakma ve koruma prensibini tesis etmeye çalışırlarken çok fazla katı kural ve kaideler koydular. Eğer İncil’deki Levi bölümünü okursanız, tüm şeriat kurallarının orada tarif edildiğini görürsünüz ki bunları bugün Riyad’da veya Arap ülkelerinde uyguluyorlar.  Bu prensibi içinizde korumak için, şöylesine sert bir dille yazılmıştır bu;  “Bunu yapmayan birinin öldürülmesi gerekir.Bu tür bir yanlış yapan birisinin taşlanarak öldürülmesi gerekir” gibi. Bu durum çok başlangıçta idi, zira insanlar evrimin o aşamasında bu tür bir korkuya gerek duydular.

Bu hiçbir şekilde insanları aşağılamak veya zarar vermek ya da özgürlüklerini ellerinden almak niyetiyle değildi. Oysa bu insanlara kendi içlerindeki Guru Prensibinin önemi hakkında çok iyi bir fikir vermek içindi. Bu aşamada korkutucu yöntemler kullandılar, demeliyim ki – korkunç tehlikeli zamanlardı. Ve o zaman insanlar da riayet ettiler. Sonra evrimin başka bir konumuna geçildi bu aşamanın başlamasıyla, insanlar sertleşmeleri gerektiğini düşündüler ve varlıklarını müthiş bir katılıkla sürdürmeye başladılar. Yani kendilerine yansıttıkları bir şeydi bu; başkalarına karşı tasarlanmış değildi, bunu yalnız kendilerine yansıttılar. Diyebiliriz ki, ilk dalga bir Guru’nun, Ezeli Guru’nun eğer bunu yapmazsan öldürüleceksin, demesiyle başlamıştır. İkinci aşama ise müritlerin bunu içsel olarak kabul etmeleri ve kendilerine eğer bunu yapmazsak kendimizi öldüreceğiz demeye başlamalarıydı. Katılık, bilgelik temelinde başladı ve dikbaşlılıkla ilgili değildi. Ama daha sonra fanatikliğe bile dönüştü, yani aşırı bir uca gitti. Bu, bakım-koruma fikri ile başlamıştı. Bakım, besleme fikri ile başladı. Lakin bakımın kendisi imkansız hale geldi, ya da belki onlar bakıp,beslemenin üstesinden gelemediklerini düşündüler, kafaları karıştı ve onlar için kural ve kaideler bakımın kendisinden daha önemli hale geldi. Keza bildiğiniz üzere kendilerini yok ettiler.Guru Tattva’nın(Prensibi)özü veya bilgeliği dengedir.  Bir bitkiye bakmanız gibi, eğer sulamazsanız, bitki ölür. çok fazla sularsanız yine ölür. Dolayısıyla, buradaki bilgelik o bitkiye ne kadar su verilmesi gerektiğini anlamakta yatar, ki böylece o bitki en iyi şekilde büyüyebilsin. Şimdi bu bilgelik sizin vibrasyonel farkındalığınız yoluyla kazanılmalı. Sizler en şanslı koşullar altına yerleştirildiniz, daha Guru Tattwa’nız tamamen yerleşmeden siz aydınlanmış ruhlarsınız. Bir gurunun amaçlayabileceği tüm güçlere, siz Guru Tattva’yı tam yerleştirmek zorunda kalmadan sahipsiniz. Özellikle siz tamamen Anne’nizin sevgisi ile sarılı bir bulut örtüsünün altındasınız.Ama Anne’nizin sevgisi sizin Guru Prensibinizi yok etmenize hiçbir şekilde izin vermeyecektir. Size söylediğim gibi Guru Prensibi çok hassas bir şeydir, ve siz kendiniz ona bakıp korumaya çalışmazsanız yok olur. Her şeyden önce, yıkım varlığımızın ta kendi temelinden başlar.

Demek istiyorum ki, bizim varlığımız beş elementten yaratıldı ve bu beş element her zaman yok olma kapasitesine sahiptir. Bu elementlerden her biri eğer gözetilmezse bozulur, yok olur. Bu, elementlerin ya da cismin de diyebilirsiniz, yapısal kapasitesidir. Dolayısıyla onlara bakmak önemlidir.Bazıları sanır ki bir kez guru olmuşsanız artık hiç bir şeye bakıp, korumanıza gerek kalmaz, her şey kendine bakar. Öyle değil. Tamam, ruh kesinlikle bu elementlerin güzelliklerini ve sağlıklarını zenginleştirir, bu doğru; ancak insan düzeyinde her zaman onu yok etmeye çalışan daha büyük bir güç vardır. Dolayısıyla biz tam anlamıyla Ruh’a dönüşene kadar, bu yıkımın çalışması ihtimali her zaman vardır. Denebilir ki, bu denge neden gerekli? Ve bu önemli bir soru ki bizim bunu soran tüm insanlara cevap verebilmemiz gerekir. Denge olmadan yükselemezsiniz. Eğer yükselemeyeceksek, bizim insan oluşumuz neye yarar?

Mesela, her şey Tanrı’dır,ama hiç biri farkında değildir. İnsan konumunda siz farkında olursunuz: yani her şey vardır, her şey oradadır, ama farkındalığı yoktur. Misal, bir taş var, ki o da Tanrı’dır ama farkında bile değildir. Mesela farz edelim, burası tamamen karanlık ve bizler körüz. Siz bu durumda iken görülecek, hissedilecek veya tecrübe edilecek bir şey yoktur. Aslında bu durumdaki biri karanlığın gerçek olduğunu, cehaletin gerçek olduğunu sanır. Ama ne zaman ki güneş doğar ve ışık içeri girer ve gözleriniz açılır, her şeyi görmeye başlarsınız. Farkında olmaya başlarsınız. Yani insan düzeyinde sizin farkındalığınız en yüksek noktadadır. Şimdi bu farkındalık ruhun farkındalığına dönüşmeli.

Bu halihazırda size oldu – siz ruhu hissettiniz. Ama henüz denge yok. Anne’niz sizi çekip çıkardı ve sizi dönüştürdü, ama halen içerde dengesizlik var.Eğer biraz sola gitseniz yok edilebilirsiniz; sağa gidecek olsanız, yok edileceksiniz.Bu yüzden, yöntemlerini size anlattığım üzere her iki şeyi de denemelisiniz, ki açıklayacağım. Öncelikle kendinize karşı sert olmalısınız. Kendinizi kendinizden ayırın. Kendinizi bir ruh olarak ayırın ve egonuz ile süperegonuza bakın. Şimdi izlemeye başlayın, egoyu ve süperegoyu izlemeye başlayın. Onun üstünde durmayın – bunlar o yıkıcı güçlerdir. Şimdi bu yıkıcı güçlerin oyununu şahit konumunda gördüğünüz zaman, kendizi nasıl daha iyi koruyacağınızı da bileceksiniz. Sert bir tutum alınca kendinizi ayırmanız daha kolaydır. Bu elementlerin size yaptığı en kötü şey şu oldu ki; siz alışkanlıklar, her tür takıntılar oluşturdunuz. Bazıları banyo yapmaya bayılır, bazıları ise yıkanmaktan hoşlanmaz. Bazıları sabah erken kalkmayı çok sever, saat dört’te kalkar ve şarkılar söyleyip herkesi uyandırır, bazıları da saat on’a kadar güzelce uyur. Kimi çok açık renkli giysiler sever,kimi çok parlak renkli giysilerden hoşlanır. Şayet İngiliz iseniz, o zaman her şeyi İngiliz usulünde istersiniz, korkunç yavan yemekler! Fransız iseniz, biraz şarap istersiniz. İtalyan iseniz çok fazla karbonhidrat yemek istersiniz.İspanyol iseniz çok fazla yağlı istersiniz. Hintli iseniz çok fazla baharatlı yemek istersiniz. Öyleyse bu alışkanlığı değiştirmek için, ilk önce sevdiğiniz aşırılıkları bırakmalısınız.Şimdi eğer “ben sade, tatsız yemek severim” diyorsanız – o zaman “çok biberli yemeliyim” demelisiniz. Eğer “ben soluk renkleri severim” diyorsanız, o zaman çok parlak giysiler giyin. Başlangıç olarak, bir aşırılıktan diğerine gidin. Ama Ben öylelerini gördüm ki, bir aşırılıktan çıkıyor bu sefer diğer tarafa da yapışıp kalıyorlar. Yani biz merkezde olmalıyız, aşırı uçlarda değil. Avadhuta olan, yüce efendi olan, hiç bir alışkanlık tarafından bağlanamaz.  “Ben bunu severim” gibi bir fikirle yönlendirilemez.O gür yeşilliklerde de güzelliği görür,bütün yapraklarını dökmüş ağaçlarda da güzelliği görür. Şimdi bu sertleşme, kısma eğilimi Batı’da çok komik bir şekilde başladı.

Mesela saçınızı tararsanız, adam sayılmazsınız; vücudunuz kokmuyorsa, yaramazsınız; bir domuz gibi görünmüyorsanız; işe yaramazsınız. Her türlü komik fikirler sızıp zihinlere girmiş, çünkü onlar diğer aşırılığa gidiyorlar. Ama biz doğadan ders almalıyız. Doğa baharı karşılayacağı zaman giyinip kuşanır, ve kış olduğunda da tamamen soyunup dökünür, demeliyim, çünkü yapraklar Toprak Ana’ya gitmek zorunda, Güneş de Toprak Ana’ya ulaşmak zorunda. O ise hiçbir şeye bağlı değildir. Şaşırtıcı olarak o bizden çok daha kendine özgü; halbuki bağımlılığı olmaması gereken bizleriz yani ruhani olanlar. Ama bu fikir de zihinsel bir fikirdir, ki en kötü bağımlılık. Bu Beni güldüren çok komik bir bağımlılıktır, insanların zihinsel fikirlere bağlanmaları gördüğüm en büyük soytarılıktır. Zihinsel düzeyde düşündüğünüz her şeyin başınıza geleceğine inanmak gibi bir şeydir bu. Mesela, zihinsel biri diyelim ki pikniğe gidecek, bu kişi yanına alacakları düşünerek; şu, bu vs.diye aklına yerleştirecektir. Hatta bir dosya açıp bunları yazabilir bile,  “Ben yanıma şunu, bunu ve falanı alacağım” diye. Ve pikniğe gittiğinde de yüzüstü kalakalır çünkü yanında hiçbir şey götürmemiştir, listelediği her şey dosyadadır! Anne’niz iyi konuşur ve size anlatır ama bu sizde zihinsel bir bağımlılık olmamalı. “Evet, Anne böyle söylüyor” gibi, ve herkes öyle büyük bir şevkle bunu tartışır,budur, şudur vs; ama bu içselleşip varlığınızın bir parçası olmamıştır. Ama bugünlerde bu çok yaygın bir bağımlılık,bütün insanların her şeyi bilip de içsel hiçbir şeye sahip olmamaları. Bu zihinsel bağımlılığa karşı gerçekten savaşılmalı. Olmak görmektir, olmak deneyimlemektir; dönüşmek görmektir, onu yaşamaktır. Örneğin Benim bu yere gelmem gerekiyorsa, buraya gelmem ve görmem lazım. Eğer Benim sadece buraya ait düşüncelerim, kafamdaki fikir ve imaj varsa, bu işe yaramaz- bu Bana ait değidir. Bu gerçek değildir. Dolayısıyla farkındalığınız olduğunuzda, aslında olan şeyi,siz kendiniz görürsünüz – gelin buna bir bakalım. Biz bunu zaten biliyoruz, şeklindeki zihinsel anlayışın dışına çıkın. Bilmiyorsunuz, çünkü bildiğiniz şey sadece zihinsel düzeyde. Bu içselleşip sizin bir parçanız olmalı. Şimdi bu nasıl yapılır? Bazıları diyecek ki,  “bu konuda ciddi olmaya devam edeceğiz.” Sonra bu da bir başka takıntı haline gelecek.

Bazıları da diyecek ki, “Tamam, Anne neşe duymamız gerektiğini söylemişti, yalnızca neşe duyalım.” Denge nasıl bulunacak, işte büyük problem bu, halbuki vibrasyonel farkındalığı olan  insanlar için böyle olmaması lazım. Bunda bile takıntı yapabilirsiniz. Ben, hepsi sanki muhteşem Sahaja Yogilermiş gibi  konuşan insanlar gördüm ve hiç vibrasyon yoktu ve onlar vibrasyon aldıklarını söylüyorlardı. Bu çok aldatıcı. Onun için, daha fazla büyümemiz ve daha çok görmemiz gerektiği düşünülmeli ve bu bilinmeli. Ama sonra bir Fransıza “Nasılsın?” diye sorsan bunun etkisi altında olduklarından, şöyle derler; bu onların hep dengesiz olduklarını gösterir. İngiliz bir adama sorarsın, der ki “Bilmem.” Veya derler ki “Biliyorum” – arası yoktur. Artık şunu anlamamız gerekiyor ki, biz elimizde bir ışık taşıyoruz ve bu ışığın sallanmaması lazım.Bu ışığı sıkıca tutmalıyız, ve bu ışığın korunması için dikkatimizi odaklamalıyız. Ve sonra kendinize, sadece zihinsel olarak anlamak değil, görmemiz gerektiğini söylemeniz lazım. Gerçek anlamda farkındalık budur; yoksa siz zaten bütünsünüz, siz bütünün ayrılmaz bir parçasısınız – öylesiniz. Tek bir şey var, siz henüz bunu görmediniz. Zihinsel olarak kabul ettiniz, ama o olmadınız, dönüşmediniz. Çünkü zihinsel yansıtma düşüncelerden doğar; bu da siz düşünce boyutundasınız demektir. Düşüncesiz konuma gelmelisiniz. Ama düşünce temelinde yaşıyorsanız o zaman hala Agnya Çakrasının altındasınız. Öyleyse ilk başta, tüm düşünce dalgalarının durdurulması lazım, ve “Pekala, şimdi bir görelim bakalım” denmeli.

Böylelikle Nabhi Çakra’dan yükselip Agnya Çakra’ya gelirsiniz. Sonra bunun üstünde yıkımla ilgili üçüncü problem ortaya çıkar, duygusallık. Duygusallık çok sübtil olanıdır. Mesela bazıları, Sahaja yogiler, gitarı alıp otururlar ve hepsi birer muhabbet kuşuymuş gibi şarkı söylemeye başlarlar, yani böyle!

O ne? Nedir o? Gel buraya. Gel, gel…

Ne oldu? Neden ağlıyorsun?

Gel Bana, Bana gel. Tamam.

Onu dışarı çıkarın. Kız negatif etki kapmış.

Yani en hassas olanı duygusallıktır. Böylesi, kamufle olmuş kolektif bir duygusallıktır. Örneğin, Sahaja yogiler karşılaştıkları zaman birbirlerine sarılırlar, öpüşürler,ve birbirlerine karşı çok fazla sevecen olurlar ve oturup hippiler gibi şarkılar söylerler. Al eline bir gitar ve aşk nağmesine tempo tutup salın dur. Bu aslında kolektif düzeydeki Vishuddhi’dir, ve tabii baştan atılması çok zor bir şeydir bu. çünkü size çok rahat bir his verir. Ve duygularla insanların kafaları karışır bunun neşe olduğunu sanırlar. Neşeye ulaşmak sadece tam bağımsız bir konumla, egosuz ve süperegosuz bir bağımsızlıkla mümkündür. Ama insanların şimdi karşılaşmaya başladıkları problem guru olduklarını sanmaları. Sahaja Yoga hakkında konuşmaya başlarlar, Sahaja Yogayı anlatırlar ve şimdiden Shri Krishna’ya dönüştüklerini düşünmeye başlarlar. Onlar, aslında Sahaja Yoga’dan habersiz olan birisinden bile daha büyük bir egoya sahiptir.Öyle muazzam bir egoyla konuşmaya başlarlar ki bizzat Ben bile onlardan korkarım: bazen düşünürüm de, bunlar Sahaja Yoga’yı ne kadar biliyor? Ve o kadar fazla iddiaya başlarlar ki bu korkutucudur. Bütün şunlar dahi söylenebilir, ki onlar bu protokolün iyi olmadığını ve protokolün daha uygun olması gerektiğini hisseder,protokole biz bakıyoruz,biz protokolün bekçileriyiz ve bunun gibi her şey mevcut.

Şimdi duygusal tarafta olanlar diğerlerinin egolarını görürken ego tarafında olanlar da diğerlerinin duygularını görür. O yüzden biri diğerini eleştirir ama kendilerinin aşırı uclardan birinin tuzağına düşmekte olduklarını görmezler. Yani bağımsız olmadığınız sürece bunu göremezsiniz. Ben bir hata işledim demeyeceğim ama yaptığım şey bir hataya dönüştü. Sahaja Yoganın ilk üç yılında bhootlardan hiç bahsetmedim. Bunu yapmadan idare edebileceğimi düşündüm. Ama poses olmuş ve tantrik numaraların her türünü denemiş bir hanım Sahaja Yoga’ya girdi, bu yüzden söylemek zorunda kaldım. Şimdi her Sahaja yogi bir bhoot demeti!  Herhangi bir Sahaja yogiye soruyorsun,  “Bunu neden yaptın?” diye – cevap:“bir bhoot olmalı.” Deseniz ki “Nasıl oldu da sen böyle bir şey yaptın?” O zaman diyeceklerdir ki, “Bilmiyorum, bunu yapan bhoottu.” Onlar hiç yoklar – bütün bhootlar var. Şimdi bir Guru olarak bile bunla nasıl başa çıkacağım anlamıyorum, çünkü müritlerim orada olsalar onlara anlatabilirim ama eğer onlar bhootlarsa, onlara ne anlatayım? Ben Sahaja yogilere konuşabilirim ama bhootlara değil,onlar Beni dinlemeyeceklerdir. Yani bu şimdi Sahaja yogilerin buldukları en büyük kaçış yolu, ki en kötüsü, daha önce hiç olmamıştı. O yüzden bu “bhoot” kelimesini tanıtmamın bazen bir hata olduğunu hissediyorum. Yalnızca “Anne, bu bir negativite” diyerek, kendilerini mazur gösteriyorlar. Senin içinde negativiteyi barındıran bir şey olmadıkça, negativite nasıl orada olabilir? Eğer bağımsızsanız, bir taş gibi, bu durumda o negatif suyu kendi içinizde barındıramazsınız. Daha negatifleşmez, daha gurulaşırsınız. Şimdi, negatif olmamalısınız dediğim zaman – bu şıkta, farzen sizin bir bhoot değil de kendiniz olmanız lazım – bu sefer kendilerini suçlu hissetmeye başlarlar.  Yani guru karşıtı numaraların her türü çalışıyor. Ben sizin Gurunuzum, ve kendinize bu numaraları yapmanız Guru’nuza karşıdır. Şimdi Benimle bu numaraları yapacaksınız, neye yarar? Bir şey elde etmeniz lazım, oysa ki Bana bu numaraları yapmakla kendinize karşı dümen çeviriyorsunuz. Daha farkında olmalısınız.

Sizler yok edilmek için değilsiniz.Bu bir yana sizin diğerlerini de kurtarmanız lazım. Bunun sizin ayrıcalığınız olduğunu, sizin şansınız olduğunu, Tanrı’nın işine kanal olarak seçilmiş olduğunuzu kabul etmediğiniz takdirde,  bunu nasıl yapacaksınız? Bazen sanki bütün bhootlar aydınlanma için Bana gelmişler, ve şimdi Kendim de bir bhoot olacağım! gibi hissediyorum. “Bhoot” aynı zamanda “Bhootnath” demek – Shri Shankara, Shri Shiva’nın ismi, çünkü O her zaman bhootları kovalar. Ama siz şimdiki zaman olmalısınız bhoot değil – “bhoot” geçmiş demektir. O zaman bilinecek ne var? Dönüşürsünüz. Bu durumda şu andasınızdır, sadece olmaya başlarsınız, evrimleşmeye, çiçek açmaya başlarsınız. Şu anda olmaya çalışın. Şu andan kaçmayın, yüzleşin. Ne suçluluk hissedin ne de bhootu suçlayın; her iki şey de sizi şu andan uzaklaştırır. Şimdi sadece bütün tabiatı, bütün ilahi Gücü görün, asırlardır coşkuyla arzu ettiğiniz – her şey sizden yana. O zaman geldi. Siz tam oradasınız. Yapmamız gereken ne? Sadece merkezde durun, eksende. Kendinizi eksende tutmaya çalışın, ve o zaman sadece çemberin hareketini görür,rahatsız olmazsınız.  Bir şekilde kötü davranışınızı gördüğünüz zaman, kendinizi cezalandırın. Divine’nın cezalandırmasındansa sizin cezalandırmanız daha iyi, zira o çok sert bir ceza olur. Ama suçluluk hissetmeyin çünkü siz yanlış bir şey yapmadınız, onu yapan bhoottu! Öyleyse bizler gurular olduğumuzu ve bhoot  olamayacağımızı idrak etmemiz gereken noktaya gelmiş bulunuyoruz.

İyi gurular olmak için ayrıca dışımızı da değiştirmeliyiz. Örneğin, adap öğrenmeliyiz. Sonra bu davranışlar sizin doğanız haline gelir. Bazen, insanlar yemeği çok fazla seviyor, Ben hep onlara oruç tutmaları gerektiğini söylerim. Neye çok düşkünseniz, bırakmaya çalışın. Bağımlılık hastalıklarınızı, alışkanlıklarınızı aşmaya çalışın. Guru Tattva’nız bir kez yerleşti mi artık bir guru olarak kabul edilirsiniz. Bir guru olduğunuzu sizin söylemenize gerek kalmaz, insanlar öyle olduğunuzu bilir. Alnımıza biz guruyuz diye yazmamıza gerek yok,insanlar bilecekler ki, bu bir gurunun yürüyüşüdür; yürüyüşteki tanrısallığı görebilirsin, asaletin yürüyüşünü, yaklaşan nuru görebilirsin. Siz içerden değişmelisiniz, ve bu içsel aydınlanmanın ışığı dışarıdan görünür olur.

Ama bu zihinsel veya duygusal bir sanı değil de, vuku bulan bir şey olmalı,dönüşüm, farkındalık olmalı. Kendi üzerinizde deneyleyerek siz kendiniz tecrübe etmelisiniz. Ben bile bunu yaparım. Bhoot olduğunuzdan dolayı, size bir uçdan ulaşamadığım zaman, diğer uçtan ulaşırım. Eğer biri bhoot olduğunu söylerse, O zaman ona biraz acı çektirir ve içindeki bhootla yüzleşmesini sağlarım. Örneğin, Ben birine  “Lütfen şunu yap” derim ve o bunu tamamıyla unutur ve ona bunu unutturanın bir bhoot olduğunu söyler. Sonra o cüzdanını kaybeder o zaman Ben de, “o bhoot cüzdanını alıp götürmüş olmalı!” derim. Ama Ben Kendimde deneyden geçiririm. Önce size nasıl yaklaşacağıma bakarım.Eğer bu işlemezse Kendi üzerimde başka bir şey denerim zira çok aldatıcı, karmaşık bir zamandayız.Eğer şeriatı, Levi bölümüne göre izleyip yaşamış olsaydık,bütün bu bhootlar burada olmazdı. Diğer yandan belki hiçbir Sahaja yogi de kalmazdı.Ve bu zihinsel yansıtma öyle yaygın bir şey ki insanları bundan ayırmak zordur ama Benim sizle oyunlar oynayabilmemin tek yolu Kendimi sizin üzerinizde denemektir. Aynı şekilde siz de kendinizle oynamalısınız ve kendinizi bir deney kutusuna koymaya çalışın.

Bugün Guru Puja günü, Guru’nuza ibadet etmeniz gereken gün. Anne olan bir Guru’nuz olduğu için gerçekten şanslısınız. Benim annem ve gurum, Bana insanlarla nasıl uğraşacağımı öğreten bu Toprak Ana’dır. Ve O ayrıca Kendi nirmala vidya (saf bilgi) yöntemlerimi  düzeltmek için her aşamadaki zorlukta Bana yardım edendir.O Bana öylesine nazik bir anne ve guru olmuştur ki. Ve O çok rahatlatıcı bir kişiliktir. Güneş tarafından O’na verildiği söylense de; bu-tüm bu yeşillik, hepimize huzur vermek içindir. O kendi üstüne yeşil giyinir, ve yeşil Guru Prensibidir. O bağımsız bir varlıktır. O magnetikliktir, çeker. İnsanlar onun üstünde yürürlerken, o onlara bakar. O kendinden swayambular yaratır, kendisi

– swayambhu için ne demeliyiz?

– ah, evet, kendinden belirmiş taşlar.

Bakın işte, onun çekimi ve ilgisi öyle muazzam ki biz onsuz havada asılı duruyor olurduk. Ve o tabiri caizse Ayaklarımı yere basmamı sağlar – Beni realitede tutar. Eğer isteseydim sadece Saf Ruh olurdum, ve kimseyle ilgilenmezdim. Bir dolu eksiğimize rağmen, o bizim günahlarımızı nasıl üstüne alıyorsa, her zaman bize bakıyor ve besliyorsa: bir guru da aynı şekilde yapmalıdır.  O son derece affedicidir; ama deprem olarak patlar, ve bazen ondan dışarı sıcak kalsiyum ve sıcak potasyum fışkırabilir. O sizin için, şifanız için sülfür üretir. İngiltere’nin toprağı vibre edilecek olsa, o zaman bu toprak ilaç yerine kullanılabilirdi. Hindistan’da insanlar kili tıpta,her tür tedavi için kullanırlar. Guru Tattva ile ilgili anlayışı kişi Toprak Ana’dan alabilir, öyleyse gelin Toprak Ana’ya dokunalım ve önünde eğilelim. Tanrı sizi kutsasın. O sübtildir! Kundalini Shastra’da, Toprak Ana Kundalini olarak geçer. Mooladhara’dır, Mooladhara Toprak Ana’dır.

Yani bizim için kundalini en önemli şeydir. Onların Levi’de; çalmamalısın, yalan söylememelisin şeklinde söz ettikleri şeyler konusunda bizim endişelenmemize gerek yok bizim endişelenmemiz gereken kundalinimizi yükseltmek. Ve bir guru tam anlamıyla pratik bir kişi olmalı.Sağduyu sahibi ve tamamen pratik olmalı, o pratik olmayan biri olamaz. Pratik olmayan bir kişi guru değildir. Ama pratik denilince genelde anlaşılan biri; kurnaz, doğru yolun nasıl saptırılacağını ve bunun gibi şeyleri bilen biri – ki bu yapılacak en pratik olmayan şey. Saçma bir şey, damdan düşercesine bir şey bir guruda olması gereken tarz değildir. Birisine nasıl muamele edeceği konusunda guruya tümüyle sağduyu yol göstermelidir ve sağduyu hiçbir şekilde akıllılık,kurnazlık değildir. Sağduyunun kaynağı ruhtur.

Bir gurunun ifadesi çok paradoksaldır – paradoksaldır. Örneğin, bir guru son derece pratik olacaktır, farz edin kendi evini, bir ev veya aşram ya da bir yer inşa etmesi gerekiyor – son derece pratik olur. O çok ekonomik olacaktır, beklenmedik şekilde hop diye bir şey yaratır ki; insanlar böyle bir becerililikle bunu nasıl yaptığına şaşar. Ama o öyle bağımsızdır ki eğer bu aşram birisine bağışlanacak olsa anında bağışlıyıverir.Bir şey almak konusunda – diyelim bir lamba mesela, bir guru çok pratik olacak, en iyi, en ucuz ve en güzel olan lambayı alacaktır. Ve bu konuda çok dikkatli, ilgili olacaktır. konu vermeye gelince de, O daha da alakalı olur; öyle ki vereceği zaman, aynı alaka ile verecektir. O bağış yapmak için ve de hediye etmek için her pratik yöntemi bulacaktır. Dolayısıyla onun alması aslında vermesidir. O vermek için alır, işte bu yüzden en pratik olan odur. Biliyorsunuz ki biz yanımızda bir şey götüremeyiz. Sadece guru yanında bir şey alabilir, başka hiç kimse alamaz. Sadece bir guru, ona asırlar boyu övgüler dizecek nesilden nesile devrolan müritlere,öğrencilere sahiptir. Böylesine sonsuz olan başka bir ilişki yok. Bu asırlar boyunca yansımaya devam eder. Bir dalga düşer ve sonra kaybolur; yaptığınız her şeyin her dalgası kaybolur, ama gurudan gelen bilgi dalgası kaybolmaz. Hatta o Divine Prensipten de yüksektir, çünkü açıklar. Divine Prensip açıklayamaz – onu açıklayan gurudur. Tecelli etmesi değildir ama açıklanır ve bu çalışır,bu nedenle de o İlahi Güç’ün efendisidir. Yani bir anlamda, İlahi Güç gurunun anlamı gibidir. Kelimenin bir anlamı olması gibi, ve kelime – özür dilerim, bir kelimenin anlamı vardır, ve kelime anlama hizmet eder. Guru Prensibi’nde de, İlahi guruya hizmet sunar. Her şey sizin emrinizdedir. Her şey sizin kontrolünüzdedir. Guru olduğunuz zaman, çakralarınızın hepsi sizin idarenizdedir. Bütün evren sizin emrinizdedir, çünkü siz bir gurusunuz.

Bu bir şovun yönetmenine benzer – sahne görevlisi, ışıklardan sorumlu olan bey, hoparlörden sorumlu olan bey, herkes yönetmene hizmet etmek zorundadır,çünkü aktörleri o eğitiyor. İşte Guru Prensibi de en az bu kadar sorgulanamaz olmalı. Öyle bir kapasitede olmalı ki hiç kimse bunu sorgulayamamalı, öyle yetkin bir kişilik olmalı ki hiç kimsenin o guruya meydan okumaması gerekir. Yalnız o zaman bu çalışacaktır. Öyleyse siz de bunu böyle çalıştırmalısınız ki kesinlikle sorgulanamaz hale gelin. Ve sizler özellikle şanslısınız zira kendinizi görebilir ve düzeltebilirsiniz, bunu daha önce kimse yapamadı – siz kendi kendinizin gurususunuz. Bu durum hiç, hiçbir zaman olmadı. Siz kendinizin gurususunuz,– bırakın Ben de Anne’niz olayım. Benim için en iyisi bu olur. Bugün saptamak,karar vermek gereken bir gün birinci nokta, sen ne kadar gurusun. Guru Prensibinizi yerleştireceğinize dair söz ermelisiniz, bu ikinci nokta.

Üçüncü olarak, Guru Prensibini başkalarında yerleştirmek için söz vermelisiniz.Dördüncüsü, Guru’nuzun bir Anne olmasının küçük bir pürüz oluşturduğunu bilmeniz gerekiyor. O bir guru olmak için fazla sevecendir, bir guru için fazla yumuşak ve aşırı hoşgörülüdür. Bu yüzden iyisi mi siz bu sertliği kendinize karşı uygulayın ve kendinize bakıp gözetin.Tanrı sizi kutsasın. Ve kendi kendinizin gurusu olun. Her Guru günü Benim bir problemim oluyor, problemlerden biri de şu – Gregoire, sen tercüme edebilirsin, hala biraz daha var, sence mahsuru yoksa – her Guru Puja günü, Ben tam bir Guru olmalıyım ve en azından bir günlüğüne Anne olmamalıyım diye düşünürüm. Ama bu numaraları her deneyişimde Bana karşı çalışıyor! Geçen yıl Hindistan’da onlara dedim ki,  “Bu sefer sadece Guru olacağım, siz de Bana sadece tek bir şal vermelisiniz ve bir Anne gibi hiçbir şeyi ve sari kabul etmeyeceğim.”   Ve onlara karşı çok serttim, dedim ki,“ne olursa olsun, ne yaparsanız yapın, sizden sari almayacağım.”

Ve onlar çok üzüldü çünkü Benim için bir sari almışlardı ve dediler ki,  “Biz ayrıca bir bluz ve iç eteği dikmiştik, Anne, kabul etmelisin. Sen aynı zamanda bizim Anne’mizsin.” Ben de dedim ki,”Ben bir guru gibi çok sert olacağım, ve bugün yapılan hiç bir şey Beni ikna etmeyecek.” Çünkü tekrar Anne olursun bu sefer her şey yine o yumuşak muameleye döner!   Yogi: Anne, Ben bunu tercüme edemem! Onlara söylesen iyi olur! Böylece ellerimi yıkamak için çeşme musluğunu açmaya gittim – çünkü Hindistan’da biz lavabolara İtibar etmeyiz. Ve Hint muslukları, yani beklendiği üzre, suyu birden fışkırttı ve Ben sırılsıklam oldum. Ve dışarı çıkıp dedim ki, “Lütfen Bana giyecek bir sari verin!” Bugün gerçek bir guru olmaya karar verdim, hem de çok sert. Sonra Warren yanıma geldi,  “Anne, birisi bir sari getirdi ve budur, şudur, filan falan” dedi. Bir dolu savlar öne sürdü.Ve Rustom ile Warren, anlayacağınız Beni Kendi halime getirtmeye çalışıyorlardı. Ama sonra Beni mat etmek için en iyi argümanı kullandılar. Önce “Bu sari çok güzel” falan filan dediler – o zaman fena değildim. Ama sonra dediler ki,  “Vibrasyonlar inanılmaz güzel. Daha sariyi açmadan, vibrasyonlar vardı.”

Böylece tüm çabalarım suya düştü, pes ettim! Bu Divine’nın tatlılığının oyunudur, madhurya denilen şey.  “Madhurya” tatlılık, sevimlilik demek. Ve bu öyle ki, yaşamın içinde neşenin saklambaç oyunudu ve Benim kabul ettiğim buydu. Önce Anne’ye Puja yapacağız. Shri Ganesha Puja. Bugün önce Shri Ganesha ve sonra Gauri Puja; Guru Puja olduğu için Gauri Puja yapacağız.

Yogi: Shri Mataji’nin Ayaklarını henüz hiç yıkamamış olan ve bu büyük ayrıcalığı almak isteyen herkes Pujayı yapmak için öne çıkmalılar.

Senin seçmen daha iyi! Onların özgürlüğüne bırakma, seç daha iyi! Bunu onların özgürlüğüne bırakırsan…

Ve birisi Bana onların isimlerini söylemeli, onların isimlerini bilmek istiyorum,Benim Ayaklarımı yıkayan herkes, iyi olur.

Eğer yanlarda isen, şöyle daha iyi olur..

Sorun değil, yirmibir isim.

Tamam, eğer bitirdiysen, sonra aşağı inecekler. Sen yol göster. Daha yüksek. Tamam. Şimdi, sen buraya gelenleri getir, teker teker.

Onların ikisi gelebilir. Aynı ülkeden olmaları daha iyi böylece Bana söyleyebilirler…

Sen kutsama mı istiyorsun?

Teşekkür ederim.

Olympia mı?

Ha! Tamam,işte bu.

Tanrı seni kutsasın.

Hah! İyi. Tamam. Ayağımı ov.

Bütün bu isimler O’nun ganaları yönettiği farklı kalitelerle ilgili.

Ganalar sol kanalın askerleridir,Lord Shiva’nın ve kutsal Gauri’nin

koruyucularıdır.Onların bhootlarını kovalayanlardır!

Gel. Öne çık, evet. Lütfen öne doğru gel.

Şimdi, Bana isimleri söyle.

Margaret. Evet, seninki ne?

Neredensin? Neresi?..

Çok sert. Çok sert ov, tamam mı?

Sert ov. Sert, çok sert.

Hah! Şimdi! .. Hala orada. Tamam mı?

Şimdi hiç problem olmayacak.

Şimdi onların isimlerini söyle.

Catherine.

Hangi ülkeden?

Şimdi gelin, Ayaklarımı ovun.

Sert ov. Daha sert.

Tamam mı?

İyi mi? Tanrı seni kutsasın.

Hah! Daha iyi, değil mi?

… İsimlerinizi söyleyin.

Şimdi, geldiğiniz ülke hangisi?

Pekala, şimdi Ayaklarımı ovun.

Her iki elle.

Sert; gerçekten sert, çok sert.

Sert, çok sert. Daha sert. Güzel.

Aha! Tanrı seni Kutsasın. İyi.

Kendin gör. Ellerine bak.

Pekala. Ya sen?

Tamam. Tanrı seni kutsasın.

Maria mı?

Hangi ülkeden?

Fransa

Çok açıkca söylemelisin,

çünkü deitilere söylüyorsun, tamam mı?

Şimdi, Ayaklarımı ov.

Ayaklarımı sert ov.

Sert. Çok sert.

Muazzam!

Hah! İyi. Bir bakayım.

Tamam mı?

Şimdi isimlerinizi söyleyin.

Nereden?

Fransa.

Yine mi? Fransa’dan.

Bana söylemelisin, çünkü Benim kulaklarım işitmeli ki, Deitiler de işitsinler, tamam mı?

Şimdi lütfen Ayaklarımı ov.

Sert, sert.

Çok sert.

Evet, işte böyle. Sert, sert..

Ellerini Bana doğru uzat.

Tamam mı? Tanrı seni kutsasın.

Merhaba, nasılsın? Tanrı seni kutsasın.

Nasılsın şimdi, daha iyi misin? Bebek nasıl?

Şimdi iyi. İsimlerinizi çok açık, yüksek sesle söyleyin.

Sally, Avustralya’dan. Böyle söyleyin.

Pekala. Sen de mi İngiltere’densin, aslen mi?

Peki, o zaman söyle..

Tamam, Ayaklarımı ov. Ayaklarımı sıkıca ov. Çok sıkı.

Sen sahte bir guruya mı gittin?

Hah! Daha mı iyi?

Şimdi Bana isimlerinizi söylemelisiniz,

ve ülkelerinizin ismini, oldu mu?

Şimdi, sen söyle, ismin?

Hangi ülkeden?

Nereden?

Pekala.

Gel.

Sıkıca ov, çok sert.

Ellerine bak şimdi.

İyi mi? Tanrı seni kutsasın.

Onlara ismini söylemelisin,

ve ülkenin ismini.

Afrika’dan mı?

Hindistan’dan, pardon!

Sert, çok sert. Daha sert.

Çok sert. Yapabildiğin kadar,

Daha sert. Çok sert.

Sert, çok sert.

Yapabildiğin kadar.

Gel, nasılsın?

Ayaklarımı yıka.

Oradaki, sen yıka.

Merhaba, nasılsın? .. Nasılsın?

Seni görmem lazım. Burada ne kadar kalacaksın?

Pekala, gel.

Bolca vakit harca, tamam mı?

Güzel, iyi, iyi.

Şimdi bak, vibrasyonlara bak.

Ellerin nasıl bak.

Ah, iyi mi?

Güzel. Kız kardeşin aldı.

Şimdi, O aldı. O da aldı.

Tanrı hepinizi kutsasın.

Tanrı seni kutsasın.

Tanrı seni kutsasın.

Bu iyi. Şimdi Bana ismini söyle ve de geldiğin ülkenin ismini. Söyle Bana.

Peki.

Sert ov, çok sert.

Çok sert.

Tamam mı?

İyi.

Şimdi ellerini Bana doğru uzat.

İyi mi?

Harika! Tanrı seni kutsasın.

Gel. Onlar Ayaklarımı yıkadılar,

ama bu çocuğu kutsamam lazım.

Ah! İsim ne?

Ah! Gözlere bak, ah? Bir işaret bu.

Bu Ben, bak. Gözler Ben, görmüyor musun?

Biraz su alabilir miyim?

Peki ismi ne?

James, ha?

Ona başka isim verecek misiniz?

Ona Ewan diyebilirsiniz. Ewan, İngilizce ismi olarak, tamam mı?

Ve Hint ismi olarak da..

Gyanadev.

Güldü, o güldü!

Sen gülümsüyorsun, Gyanadeva – Gyaneshwara.

Tanrı sizi kutsasın.

Bebek gülüyor, bak – çünkü çok mutlu!

Pekala. Ayaklarımı kurulayabilir misin?

Şimdi, oradaki her şeyi ver, hepsini ver.

Hepsi bu. Süt kullanmıyorsun.

Sonra ekleyebilirsin, sütü.

Sadkara. Sadkara. Sadkara.

Şimdi mantrayı söyleyin

“Guru Brahma, Guru Vishnu …” üç kere.

Bana havluyu ver.

Çok yavaşca, havayı çıkarmalısın

Çok yavaş, tamam mı?

Şimdi bu aşağı konabilir mi, böylece onlar yapabilsin.

Danielle, gel. Bunu aşağı al. Gel.

Danielle sana yardım edecek.

Sen noktayı koy, oldu mu?

Çok teşekkür ederim.

Hepiniz oraya bir şey koymalısınız.

Gel! Teşekkür ederim. Aşağı gel, in.