Seminer, 1. Gün, Sorular ve Cevaplar, Aydınlanmış Ruhlara Tavsiyeler

Bordi (India)

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Aydınlanmış Ruhlara Tavsiyeler, Bordi (Hindistan), 26 Ocak 1977.

Sorduğunuz hususların çoğunu ele almaya çalışacağım ama bu soruların çoğunu duyduğuma çok sevindiğimi söylemeliyim çünkü bu, sorgulamalarınızın gittikçe daha süptil ve daha da süptil bir hal aldığını gösteriyor; çakraların kaba tarafını zaten biliyorsunuz ve şimdi ise, onların daha süptil formlarını öğrenmek istiyorsunuz. Şimdi, ilk olarak ele alınması gereken soru şu: “Çakralar insanoğlunda nasıl oluşur? Ne zaman? Yaşamın hangi evresinde?” çünkü ilk soru bu olmalı. Bu soru, eğer biz şunu sorarsak, “bu, bir tohumun varlığında bir primüle (baharda uyanan ilk kısım) ne zaman oluşur?” diye sormak gibi bir şey. Bir insan öldüğünde – size daha önce de söylediğim gibi, kişi tam olarak ölmez – onun sadece bir kısmı ölür ve bu çoğunlukla toprak elementidir ve geri kalan elementler ise, orada kalırlar. Bedenin geri kalanı kaybolur ve biz onu göremeyiz çünkü o (artık) tam bir insan formu değildir. O boyut olarak küçülmeye devam eder ve Kundalini bedeni terk eder ve dışarıda, bedenin dışında kalır. Ve Ruh dediğimiz Atma da bedeni terk eder ve geriye kalmış bedenin dışında kalır. Bu yeni bedenin yapısı, bizim yapımızdan farklıdır. Sönmüş bir ışığın, ışık dışında tüm bedene sahip olduğunu söyleyebiliriz ama ışık artık o bedenden çıkmıştır. Aynı şekilde, ölen bir insanda, Ruh ve Kundalini bedeni terk eder ama onlar bu bedenin etrafındadırlar. Ve bu süreci takip eden olağanüstü nitelikte, büyük bir prosedür vardır.  

Bedenin farklı unsurlar içinde nasıl kaybolduğu da inanılmazdır ama her şeyden önce biz şunu görelim; bu şekilde kalmış olan bedenler Pretalok (ölüler diyarı) dediğiniz şeye giderler. Orada onlar tohum haline gelirler ya da daha küçülürler ve gittikçe küçülür ve daha da küçük olurlar, ta ki bir beden, bir yumurta ve bir – sizin sperm olarak bildiğiniz şeyi oluşturana dek. Bu, tek bir bedende form alır. Kromozomların bölünmesinin nasıl gerçekleştiğini gördünüz mü, bilmiyorum? Bu tam bir bölünmedir. Eğer kromozom bu şekildeyse, bu tam bir dikey bölünmedir ve tam bir ayrılma gerçekleşir. İşte bu yüzden evlilikler ve eş seçimi, tüm bunların büyük bir yeri vardır. Sıradan bedenler için Tanrısal olanın bir önemi yoktur; bunlar öyle bir şekilde gerçekleşir ki, rastgele bağlantılar kurulabilir. Örneğin birisinin yumurtası, bir başkasının spermiyle birleşebilir. Bu evrimin çok daha düşük bir aşamasında gerçekleşir; insanlar arasında da bu böyle olur. Sadece çok evrimleşmemiş kimi insanlar için bunu söyleyebiliriz ancak yumurta çoğunlukla, spermleri reddeder. Yalnızca kabul edilmesi gereken spermi, bundan hariç tutar. Şimdi bu bir dakikalık bir iştir. Bu o kadar fantastik ki, inanılmazdır. Tanrı’nın bunlarda nasıl çalıştığına dair hiçbir fikrimiz yok. Bu kesinlikle muazzamdır, yumurta bile reddeder, kendisinin ikinci parçası olmayan spermi reddetmeye devam eder! İşte bu yüzden pek çok sperm boşa gidiyor ve pek çok yumurta da ziyan oluyor.

Dolayısıyla, siz bunu gerçekleştiren muazzam bir mekanizma olduğunu hayal edebilirsiniz. Özellikle aydınlanmış kişiler yeniden doğdukları zaman, Tanrısal  Olan’ın tüm güçleri bunların, bu yumurtanın eninde sonunda uygun spermi olan o kişiyle buluşacak şekilde, o kişiye yerleştirildiğini görmek için birleşirler, bu sayede buluşma söz konusu olduğu zaman, hiçbir sorun yaşanmaz. Ve Tanrısal Olan, bu büyük ruhların tüm bakımını üstlenir. Tanrısal Olan’ın işi çok, çok fantastiktir ve Tanrı’nın farkındalığının dünyada olan tüm bu küçük şeylerle nasıl ilgilenebildiğini anlamak insan kavrayışının ötesindedir. Biraz insan dikkati göstermedikçe, siz bunu şuna bağlamak gibi küçük bir şeyi dahi yapamazsınız. Dolayısıyla, Toprak Ana’ya bu kadar çok tohum eken ve size bu kadar büyük, bu kocaman ağaçları veren Tanrı’nın dikkatini hayal edebilirsiniz. Demek istediğim, siz onları hafife aldınız ama eğer izlerseniz, bunu düşünen, bunu mükemmel bir şekilde yapan, bunun arkasında olan bu fantastik ve dinamik gücü göreceksiniz ama biz bunların hepsinin otomatik bir şekilde çalıştığını  düşünüyoruz ve işte bunu bu şekilde kabul edebiliyoruz ve Sahaj yogayı da biz bu şekilde kabul edebiliyoruz, bunların hepsinin otomatik şekilde gerçekleştiğini düşünerek. İkinci soru şu, “o zaman çakralar bedene ne zaman yerleştiler?” Onlar beden içinde varlar ve var olmaya devam ediyorlar. Elbette beden her (yeni bir) doğum aldığında ve yeni bir arayışa girdiğinde, onlar düzeltilirler. Ve Kundalini de, sizin her doğuşunuzda, ne yaptığınızı, çakralarınızın nasıl geliştiğini, nasıl çalıştıklarını izler.

Ve sizi, dengeleme yöntemiyle veya parasempatik sistemle ya da siz buna evrensel bilinçdışı da diyebilirsiniz, çakralar evrimle uygun bir şekle ve evrime uygun bir hale getirilirler. Bir insan hatalar yapar, arayışlar yapar, bir yerden başka bir yere arayış içinde olur. Örneğin, bu kişi arayışına parayla başlayabilir, sonra güç arayışına başlar, sonra aşk arayışına başlar, yani cinsel aşk arayışına, ya da duygusal ifadeler arayışına başlayabilir, sonra sanat arayışına ve tüm bu şeylere: en sonunda kendi arayışının iyi olmadığını görür çünkü herhangi bir neşe dolu bir varoluş haline ulaşamamıştır. Ve onun arayışıyla birlikte, bu çakralar da gelişmeye ve anlamaya devam ederler. Şimdi bu çakraların kesinlikle yaşayan varlıklar olduğunu bizler bilmeliyiz çünkü bir kişinin ölü olduğu varsayıldığında, o zaman tüm Deityler çalışma konumunda değillerdir ama yaşayan insanlar çakralara sahiptir, çakraların farklı işlevlerini yerine getiren Deityler vardır ve bu çok, çok süptil bir çalışmadır ve bunlar farkındalığımızın farklı seviyelerinde, Ezeli Varlık olan Virata’nın içine yerleştirilmiş olan Deitylerin yansıtıldığı aynalar olarak adlandırılabilirler ve onlar bir kez uyandıkları zaman Tanrısal Olan’ın planlarını uygulamaya başlarlar. Bazı insanlar bu çakraları araştırdıklarında, kişinin ya da öznenin, aşırı uçlara gittiğini görürler ve bunun nedeni ise, insanın seçme özgürlüğüne sahip olmasıdır. Ve o kendi özgürlüğü içinde aşırı uçlara gider ve aşırı uçlara gidilmesiyle, bu çakralar zarar görürler.

Aşırı uçlara gitmek, bizim ‘günah’ dediğimiz şeydir. Merkezde olmak, ılımlı, sade ve dengeli bir yaşam sürmek ve beslendiğimiz şeyin değerlerine bağlı kalmak en iyi yaşam şeklidir, ancak siz aşırı uçlara gitmeye başlarsanız o zaman günah başlar. Ve günah… İncil’de şöyle yazar: “Günahın bedeli ölümdür.” Böylece ölüm gerçekleşir. Aslında ölüm gerçekleşmez ama olan şey çakranın bir kısmının zarar görmesidir. Bu fiziksel bir istek olabilir, zihinsel olabilir, duygusal olabilir, ruhsal olabilir, her şey olabilir. Dengesiz bir çözüm üzerinde çalışmaya devam ederseniz, bu çakralar farklı noktalarda bozulur. Çakralarınız bu şekilde bozulur. Çakralar bizim farkındalığımıza göre farklı konumlardadır. Örneğin bir doktor için ya da hepimiz için, biz bedenimizde pleksuslar olduğunu biliriz, farklı pleksuslarımız olduğunu biliriz. Pelvik pleksus diyebilirsiniz, solar pleksusumuz var, aortik pleksusumuz var, kardiyak pleksusumuz var, servikal pleksusumuz var, optik kiazmamız var, hareket etmek için limbik alanımız var veya optik kiazma’da hipofiz ve epifiz bezlerini söyleyebiliriz ve sonra aktif olan belirli noktalara sahip olduğumuz limbik alanımız var. Bunu her doktor bilir çünkü onlar bazı maymunların limbik bölgesini bile test etmişler ve maymunların limbik bölgesini elektrikle uyarırsanız, onların kendilerini çok neşeli hissettiklerini bulmuşlardır, Yani tüm bu çakralar, bir insanın bedeninde, sadece parasempatik ve sempatik kanallar üzerinde, bizim ‘pleksuslar’ olarak adlandırdığımız fiziksel ifadeler olarak hissedilirler.

Size söylediğim gibi onların hepsi birbiriyle bağlantılıdır, sempatikler her iki taraftan da gelir ve orta kanalı oluşturur, bu ise parasempatiktir. Dolayısıyla parasempatik kanalın iyi çalışması, bu iki sempatik kanalın dengesine bağlıdır. Denge bozulduğunda, herhangi bir denge bozulduğunda, bu her ikisini de altüst edebilir ve bu denge tamamen bozulduğunda onlar kendi başlarına kalırlar ve insanın Tanrı’nın lütfundan ‘özgürleşmesi’ denilen şey de, bu şekilde gerçekleşir. Kişi bu şeyden bir kez tamamen özgürleştiği zaman, sizin rakshasalar dediğiniz konuma düşmeye başlar. Cehenneme gider, hiçbir duygunun, hiçbir vicdan bilincinin olmadığı, başka tür bir farkındalık içine girer. İki kere düşünmez. Bu konuda kendini kötü bile hissetmeden, yüz kişiyi öldürebilir. Tüm duygusal yanını kaybeder ve aynı zamanda tüm bilgeliğini de kaybeder. İçinde kalan şey, kendi hırsları ve kendi arzuları ya da kendi ahlaksızlığıdır. Ve herhangi bir vicdan azabı ya da Tanrısal olandan veya kendi dharmasından gelen herhangi bir bağlayıcılık hissetmeksizin yoluna devam eder. Dolayısıyla bu çakralar bizim için çok önemlidir çünkü her şeyden önce onlar bize gündelik varoluşumuz için denge sağlarlar. Bize… verirler

(kayda ara verilmiş)…

Tanrı ve biz, süptil şeyleri ve soyut şeyleri düşünebiliriz. Tüm bunlar çakraların yardımıyla gerçekleşir. Eğer Bana hayvanların çakraları var mı diye sorarsanız, onlarda var ama onlarda, çakraların hepsi birbirinden ayrı değildir, onlar bazen karışık çakralardır ve tüm bu çakralar birbirinden ayrılmamış ve hepsi açılmamıştır çünkü onlar evrimsel süreçleri henüz tamamlanmamışlardır ama gördüğüm bazı hayvanlarda uyanmış bir Kundalini var ve onlar aydınlanmış hayvanlar, Ben bunu gördüm. Yani hayvanlar için bile, onlar için, insanlardan çok daha dharmik olabilmek mümkündür. Ve onların bazen insanların yapabildiğinden daha iyi bir şekilde ayırt edici olabilmeleri şaşırtıcıdır. Bunun dışında hayvanlar, Tanrı’nın emri/esareti altında tutulurlar ve beslenmeleri her ne ise, bu onlar tarafından yapılır; onların bunu düşünmeleri gerekmez. Örneğin bir köpek köpektir, bir kedi kedidir ve bir kaplan ise, kaplandır. Sadece insanoğlu bir köpek olabilir, akrep olabilir, yılan olabilir ve bir aziz olabilir. Dolayısıyla, tüm hayvanları yan yana, bir arada bulabilmeniz yalnızca insanoğlunda görülen bir olasılıktır ve bu hayvanlar her an ortaya çıkabilirler ve onlar aniden dışarı fırlayıp size havlamaya başladıkları zaman, buna kendinize şaşırabilirsiniz! İşte insanoğlu budur çünkü bizim geçmişimizde her ne olduysa, bu içimizdedir; (geçmişte) hangi hayvan olduysak, o bizim içimizdedir, yani hepsi oradadır ama olacağımız şeyde oradadır ve biz neyi başaracaksak, o da oradadır. İnsanlar için gelecek, geçmiş, şimdi vardır ama Tanrı için bu yoktur. Dolayısıyla O’nun için plan yapmak, organize etmek ve düzenlemek çok kolay bir şeydir çünkü eğer siz bu türden sınırlayıcı şeylere sahip değilseniz, her şeyi çok daha iyi organize edersiniz. Ve O’nun yöntemleri, Onun kendi farkındalığı, statüsü, yüceliği diyebilirim ya da O’nun doğası böyledir, O her şeyi çok iyi şekilde yönetebilir. Ve bunları bir olaydan sonra, başka bir olayla, O’nun bunları nasıl yönettiğini ve bunun nasıl olduğunu siz açıklayamazsınız. O bunu sadece, Kendisi bunu yapabilecek kapasitede olduğu için yapar.

O’nun tüm bunları, insanların yaptığı gibi anlayarak ya da düşünerek yapmasına gerek yoktur çünkü O’nun düşünmesine de gerek yoktur çünkü O böyledir, görüyorsunuz. O güçtür ve her şeyi yapar. O bilinçtir, bu yüzden de her şeyi hiçbir çaba sarf etmeden yapar. Ve bu çok farklı bir konumdur, belki Sahaja Yogiler olarak bunu anlayabilirsiniz, siz sadece ellerinizi hareket ettirirsiniz ve Kundalini’nin diğer tarafa doğru hareket ettiğini görürsünüz!  “Neden hareket ediyor?”, diyebilirsiniz, sonuçta siz bunun üzerine düşünmek zorundasınız. Siz aydınlanmışsınız, bu yüzden bunu yapabilirsiniz ama aydınlanmamış bir kişi bunu yapamaz; eğer o kişi elini yüz kere de bu şekilde uzatsa, bu hiçbir işe yaramayacaktır. Kundalini’yi yalnızca siz yükseltebilirsiniz. Bunun nedeni şudur: sizin farkındalığınız farklıdır ve o kişinin farkındalığı farklıdır; sizin güçleriniz farklıdır ve onun güçleri farklıdır. Aynı şekilde, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı için, O’nun parmağını oynatması bile tüm Evreni hareket ettirebilir, ne de olsa O Tanrı’dır. İşte bu yüzden insanlar için, Tanrı’ya iman etseniz iyi olur çünkü sorununuzu çözmenizin en iyi yolu budur denir. Eğer O’nu düşünmeye devam ederseniz hepiniz çıldırırsınız! Bu yüzden bizler O’nu anlayabileceğimiz bir noktaya ulaşmalıyız, aksi takdirde hepimiz O’nu anlayarak çıldıracağız ve hepimiz “Bütün bunlar da ne! Bu bizim ötemizde, bu çok fazla!” deriz ama Sahaja Yoga’da artık farkındalığınız gerçekten çok daha süptil formlara geldiği için, kişi pek çok şeyi anlayabilir ve Tanrı’nın yaptıklarının daha süptil yollarını anlayabilir ve aynı zamanda bu süptil yöntemlerle sizin için neyin mümkün olduğunu da anlayabilir.

Bizler daha süptil şeyler üzerine konuşabiliriz ama bunu Sahaja Yogi olmayan biriyle konuşmak delilik olur! Onlar Benim söylediklerimin tek kelimesini bile anlamayacaklardır. Bu sadece, Sahaja Yogi olan insanlar içindir. Bu şekilde biz bir noktaya geldik, Benim, “kaba/fiziksel anlamda çakralar, insanlarda pleksuslar olarak ifade edilirler”, dediğim noktaya. Şimdi bu, bunun kaba şekli olarak bilinir. Şimdi görmüş olduğunuz bu süptil form, onların deyimiyle sukshma – yani süptil form. Süptil form insanda mevcuttur, bunu siz görebilirsiniz – bunu gördünüz – süptil form enerji olarak, nabız atışı gibi atmaya başladığında, sizler onun bu nabız benzeri atışını gördünüz ama bu süptil formun iki formda olduğunu söyleyebilirsiniz, biri sukshma (süptil) ve ati sukshma (çok süptil). Çünkü sukshma içinde siz bunu görebilirsiniz ve aydınlanmış bir ruh olan kişi, eğer siz aydınlanmış bir ruhsanız, çakraları bile görebilirsiniz, bu anlamda çakraları parmaklarınızda hissedebilirsiniz. Aydınlanmamış bir ruh ise, Kundalini’nin nabız gibi atmasını ve farklı çakraları, kendi gözleri ile görebilir, o bunu yapabilir, eğer net bir şekilde izlerse, farklı çakraları net bir şekilde görebilir. Ve sizler Sahaja Yogiler olarak, onları parmaklarınızda hissedebilirsiniz ve ayrıca kolektif bilinçte onları kendi içinizde de hissedebilirsiniz. Diyebilirsiniz ki, Sukshma’nın ikinci aşamasında, üç tane aşama vardır: sukshma, sukshmatara (en süptil) ve sukshmatam (süptil öz). Bu üç şeyi görebilirsiniz. Parmaklarınızda gördüğünüz bu ilk aşamaya sukshmatara diyebilirsiniz ama gözlerinizle gördüğünüz şey ise bir sukshma’dır ve parmaklarınızda ya da çakralarınızda hissettiğinizde, buna siz sukshmatam diyebilirsiniz. Yani onları siz üç formda görürsünüz.

Eğer bazı insanlar bunu parmaklarında hissetmiyorsa, çakralarında hissedebilirler. Yani bunu siz üç şekilde hissedebilirsiniz ama bunun karana (yapan, etkileyen, üreten), karana konumunda olduğunu söyleyebileceğiniz dördüncü bir yol daha vardır. Bu, aydınlanmış bir ruhun, aydınlanmış bir ruh olarak doğmuş olan bir kişinin, hissedebileceği daha yüksek bir konumdur. Ve bu durumda onlar bir bilgisayar gibi sadece bilirler. Onlar hangisinin hangisi olduğu ile uğraşmazlar, ellerini uzatmaz ya da herhangi bir şeyi uzatmazlar, sadece hissederler, bu böyledir. (Kız) Torunumun durumunda da gördüğünüz gibi, o neyin ne olduğunu bilir. Ona sorduğunuzda hemen, “Bu şudur, şu da budur” diyecektir. Onlara kesinlikle,  “Bu budur” şeklinde doğrudan doğruya gelir. Şimdi siz, onlar bunu nereden biliyorlar diyebilirsiniz ama bu prosedür o kadar kompakt (sıkıştırılmış, az ve öz) bir şey haline gelir ki, yani bu şey size sadece olur, mesela şurama iğne batırırsınız ve el hemen geri gider, tüm bu refleks eylem o kadar hızlıdır ki, bunda böylesi bir prosedür olmadığını söyleyebiliriz, bu sadece bir refleks eylemidir. Aynı şekilde bu da bir refleks eylem olarak hareket eder; bu sayede sizin bunun amacı için endişe etmenize gerek kalmaz. Bu, bizim karana konumuna ulaşıldığını söylediğimiz konumdur. Ve Mahakarana konumu. Şimdi bu üçüncü konum, değil mi? Ve karana konumunda bile kişinin bunu hissettiği üç aşama vardır. Şimdi bu, şunu diyebilirim ki, Benim bunu açıklamama gerek yok çünkü bu konu sizleri aşar ama eğer aydınlanmış olarak doğduysanız, üç gunanın kişiliğindeki dengesizliğin, bakın, üç gunadaki, aydınlanmış olarak doğmuş olan bir kişi tarafından bu derhal algılanır, derhal algılanır! Kişi başından sonuna dek, bunu görebilir, bilirsiniz.

Bu, o kişinin önceki yaşamlarında ve önceki doğumlarında edindiği bilgeliktir ve onlar ortaya çıkan dengesizliği hemen görebilirler. Ve söyledikleri her şey o kadar bilge bir şekildedir ki ve onlar anlarlar çünkü onlar bu üç guna’daki  dengesizliğini görebilirler. Ve içlerinde hangisi daha güçlü ise, onların kendi gunalarına göre, bu üç konum onların içlerinde söyledikleri şekilde mevcuttur. Örneğin bazı insanlar daha çok tamo guni’dir: bu onların çok duygusal tipte insanlar oldukları anlamına gelir, aralarında bazıları çok duygusaldır. Yani onlar bir kişiyi duyguları vasıtasıyla, kendi içlerinde hissettikleri şekilde görürler. Onlar buna his diyorlar. “Falan falan kişi için bir şeyler hissettim. Ben şöyle hissettim.” Kullandıkları kelime budur ama kişinin bir rajo guni (sağ kanal) olduğunu varsayarsak, o daha çok …… içinden geçmeye yönelmiştir… Surya’ya dua etmek ve Gayatri yapmak ve tüm göksel bedenlere ve ayrıca beş elemente dua etmek gibi, onlar rajo guna üzerinde çalışmaktadırlar, bunun gibi şeyler. Eğer yagya’lar (havan) ve tüm bu gibi şeyleri yapıyorsa, o kişi bir rajo gunidir. Bu tür insanlar onları ışık olarak, elektriksel formlar olarak görürler; yani onları renkler ve bir şeyler olarak görürler. Yani biri onu duygusal bir şey olarak görür, diğeri ise bir renk olarak görür ya da buna siz herhangi bir form şeklinde diyebilirsiniz. Onları form olarak, renk olarak, ışık olarak görürler. Elektrik akımları olarak görürler ve bazıları da onları farklı bir çiçek olarak görür. Şimdi bunlar duygulardır ve aynı zamanda onlar sizin gözünüzle görebileceğiniz bu rajo guni ifade edişlerdir, siz yaradılışın kendisini görürsünüz.

Ama onlar aynı zamanda duygulardır. Dolayısıyla, duyguları daha fazla görebilenler, çok sevgi dolu olan ve yaşamın bu yönüyle ilgilenen bir kişi… bir bhakti adamı, adanmış bir adam olan kişi, Tanrı’ya dua eden ve O’nun için ağlayan ve O’ndan yardım isteyen ve O’nun önünde tüm kalbiyle ağlayan bir kişi. Böyle bir kişi, bir insanı daha fazla hissedecektir ve formlara ve bir şeylere daha fazla adanmış olan bir kişi ise, onları formlar olarak farklı bir şekilde görecektir, o zaman onlar bunları renkler içinde görürler çünkü onlar da renklerdir. Onlar da renktir ve onlar sestir de. Yani ses de, elementlerden birisidir, dolayısıyla onlar bir sesi görebilirler. Ayrıca onlar kendi Kundalinileri hareket ettiği zamanda, bunları görürler, yani onlar sesin hareket ettiğini görürler. Ve ayrıca onlar şunu da gördüler – bunu gören insanların çoğu bu yolla meditasyon yapan insanlardı, Patanjali (Hatha Yoga’nın kurucusu) tarzı meditasyon diyebiliriz, onlar Parashurama (Shri Vishnu’nun bir enkarnasyonu) tarzı tek olan insanlardı, bilirsiniz. Ve onlar bu formları gördüler ve Kundalini’nin çakralar boyunca hareketini gördüler, o (çakranın) içinden geçtiğinde bir ses, bir sözcük yaratır. Ve böylece onlar her sesi, hangi sesin nasıl yaratıldığını, hangi sesin hangi renkte yaratıldığını incelediler. Ve bu yüzden de bu, sağ kanalın, sağ kanala giden insanların tek taraflı bilgisidir, onlar “şu şey yaratıldı, bu şey yaratıldı ve sonra da bu ses yaratıldı” derler. Sonra da bu sesler lisanı oluşturdular – oluşturulan ise orijinal Sanskrit dilidir.

Bu yüzden bu dil Deva-vani (Tanrısal ses) olarak adlandırılır. İşte bu yüzden Deityler en iyi şekilde Sanskritçeyi anlarlar. Sanskritçe mantralar söylediğiniz zaman, Deityler onları kesinlikle çok hızlı şekilde anlarlar çünkü bu orijinal olarak oradan gelmiştir. Onlar bunu çalıştılar ve sonra bu kapandı ama Hindistan’daki diğer diller, dillerin çoğu, Sanskritçe’den alınmış, başka bir şeye dönüştürülmüş, başka bir forma çevrilmiş ve daha sonra ise başka bir Sanskritçe gelmiştir – Takruta (bundan dolayı oluşan anlamında) Sanskritçesi, sonra bu beş dil – Magadi, Paishachi, Marathi, tüm bu diller gelmiştir. Yani bu bir türetmedir. Diğer ülkelerde ortaya çıkan diğer diller de elbette Kundalini’nin ifadesiydi ama onlar bunu daha çok dışarıdan gelen kelimeler sayesinde öğrendiler; akan havanın sesine onlar ‘ssss’ diyorlar, bu yüzden ona bu şekilde ‘s’ diyorlar. Ve doğadan her ne öğrendilerse, bunu dışarıdan öğrendiler çünkü yaklaşım daha nesneldi; yani nesnel yaklaşım her zaman öznel olandan biraz daha azdır çünkü öznel olan içeriden, nesnel olan ise dışarıdan gelir. Dolayısıyla, objektiften, siz içeriden gelen ana sese doğru sapmaya başladığınızda, saflığın biraz saptığını görürsünüz. Nesnel ve öznel yaklaşımın ne olduğunu biliyorsunuz. Yani bu bazı dillerde olmuştur. Bazı diller Sanskritçeye çok, çok yakındır ama onlar da kendi gunalarına göre bir dönüş yaptılar. Şimdi, Satva-guni, orta kanal ya da onların deyimiyle Satvaguni, biliyorsunuz, onlar aynı zamanda içlerinde Satva guna’ya daha fazla sahip olan insanlardır; onlar çakraları doğru formları içinde görürler.

Ancak bu Satva guniler, sen eğer şunu yersen bu satviktir, eğer bunu yersen bu tamasiktir ya da eğer şunu söylersen bu satviktir ya da eğer sen hiç kimseyi öldürmezsen bu satviktir diye düşünen insanlarla karıştırılmamalıdır. Burada doğru algı devreye girer. Örneğin, Krishna’nın neden bu kadar çok rakshasayı öldürdüğünü açıklamalısınız. Bu kesinlikle satva idi; bu dharmiktir, kesinlikle dharmiktir. Durga neden bu kadar çok rakshasayı öldürdü? O pek çok rakshasanın kanını içmek zorunda kaldı. Yani, dharmik olan her ne ise, bilgelik, doğru yol, ne çok fazla o tarafta ne de bu tarafta olan ve hayata bakmanın doğru yolunun ne olduğunu tam olarak bilen bu tür insanlar sayesinde gelir. Bu şekilde doğuştan aydınlanmış insanlar: bu çok, çok zorlama bir şeydir, onlar çok az sayıdadırlar. Belki de siz Buddha ve Mahavira’nın pek çok yaşamdan geçmiş, bir uçtan diğerine gitmiş ve nihayetinde aşırı uçlara gitmenin doğru olmadığını keşfetmiş iki insan olduğunu söyleyebilirsiniz. Yine de onlar bir enkarnasyonun tam yüksekliğine ulaşamamışlardır. Dolayısıyla, bir kişinin yükselebilmesi için, ona her zaman için sabit bir nokta verecek olan bir model yaratılacaktı. Ve bunlar içimizde, çakralarımıza yerleştirilmiş olan farklı modellerdir ve bu modeller o çakralara ait mükemmel noktalardır. Dolayısıyla, bu çakraları izleyen kişinin tabiatına göre, kişi onları görür ve onlara önem de verir. Şimdi diyelim ki [Adi] Shankacharya gibi bir kişi için: Shankacharya birçok kez aydınlanmış bir ruh olarak doğmuştur.

O sadece tek bir kez aydınlanmış olarak doğmadı, pek çok kez aydınlanmış biri olarak doğdu ve o bir nevi, yani o bunun merkezindedir diyebilirsiniz, o onlardan birisidir diyebilirsiniz. Yani o kendi Mooladhara çakrasından bahsettiğinde, o bir nevi, o zaten yolu pek çok kez tamamlamıştır ve şimdi daha süptil, daha da süptil ve daha da süptil bir forma doğru ilerliyor. Dolayısıyla O, mooladhara çakra açıldı ve o zaman siz suyun üzerinde yürüyebilirsiniz dediği zaman, bu doğrudur çünkü o yükselişin bu süptil aşamasındadır. Kişi bir kez yükselmek zorundadır, ikinci kez, üçüncü kez, dördüncü kez ve sonra şunu görürsünüz, yükselmeye başladığınız bir aşamaya ulaşırsınız ama o zaman bile suyun üzerinde yürümek o kadar da önemli değildir, suyun üzerinde yürümek kadar önemli olan şey nedir? Bu o kadar da önemli bir şey değil çünkü, bakın, bu kolaydır, bir tekneye binip üzerinde yürüyebilirsiniz! O kadar da önemli bir şey değil! Yani [su] üzerinde yürümek, aynı zamanda sağ kanalda olmak demektir; su üzerinde yürümek ya da havada uçmak, tüm bunlar bir tekne yardımıyla da yapılabilen sağ kanal şeylerdir, ya da uçak dediğiniz şey, hatta siz bir bhoot bile kullanabilirsiniz! Ölü bir varlık bunun için kullanabilir ve onun bizi istediğimiz herhangi bir yere götürmesini sağlayabiliriz. Bu yapılabilir! Bu bir ESP işi (Duyu Dışı algılama), bu sadece bundan ibarettir. Yani bu başka yöntemlerle de yapılabilir. Yani bu önemli bir şey değildir. Görüyorsunuz, bazı insanların havada uçabildiğini gördüğümüzde, bu bazen çok kafa karıştırıcı oluyor! Onlar süptil bir form içinde gittiklerini söylüyorlar. Bedenin hareket ettiğini görmüyorsunuz ama onların bunu hissedebildiklerini görüyorsunuz.

Aradaki fark şudur, aydınlanmış kişiler kendilerine rehberlik edebilirler ve onlar bedenin hareket ettiğini görebilirler ama aydınlanmamış olanlar, süptil varlıklarının  dışarı çıkarıldığını ve bilinçlerinin onlarla birlikte başka bir yere gittiğini ve kendilerinin bir evin tepesinde oturduklarını görürler; oradan kendilerini izlerler, orada otururlar ve kendilerini bu şekilde orada otururken görürler. Bu fenomenler gerçekleşir. Bu kesinlikle ölü bir varlık tarafından istila edilmiş olan bir ruhtan başka bir şey değildir. Yani bunda harika olan bir taraf yok. Bu da sağ kanalla ilgili bir şey. Size söylediğim gibi sol kanal olaylarla ilgili olan, duygusal hislerdir. Siz başkalarına karşı muazzam bir sevgi hissedersiniz ve bazen bu insanları tanırsınız… Sainath’ın bu sol kanal yeteneğe sahip olanlardan birisi olduğunu söyleyebilirim ve O sevginin kişileşmiş haliydi. İnsanlara karşı o kadar sevgi doluydu ki, bir keresinde çok fakir bir kadın vardı ve bu kadın Diwali gününü kutlayamıyordu, O’da buna dayanamayıp kadına biraz su verdi ve bu su yağa dönüştü ve kadın bu yağ ile ışıkları yaktı; bu bir gerçektir, bunu sizde yapabilirsiniz, bu mümkündür. Ve bu güçle siz yiyecekleri arttırabilirsiniz, bilirsiniz. İsa’nın yaptığı gibi, yiyecek maddelerini arttırırsınız. Bu da tek taraflıdır (sol kanal). Yani tüm bu şeyler tek bir şahsiyette bulunur; bazı insanlarda bir tane daha vardır, bazılarında biraz daha fazladır ve bazı insanlarda ise, tüm bu niteliklerin hepsi vardır. Bazıları, enkarnasyon olanlar, onlar her şeye sahiptir. Onlar istedikleri her şeyi yapabilirler ve her ne yapmak isterlerse onu yapabilirler ve eğer herhangi bir gücü kullanmak istemezlerse de, kullanmazlar.

Yani bu duruma göre değişir… yani bu önemli bir şey değil, diyelim ki iyi bir şey gördünüz, orada bunun iyi bir şey olduğunu görebilirsiniz ama bu durum, sizin o şeylere bağlı kalmanız gerektiği anlamına gelmez ama siz görmediğiniz şeyleri yapmaya çalışmalısınız. Örneğin, şimdi birinin kafasından çıkan ışığı görüyorsunuz, bu bir şeylere bakmanın bir tarafıdır. Bir diğeri ise, sizin başka bir kişiyi hissedebilmenizdir. Başka bir kişiyi hissetmiyor musunuz? Onun nasıl olduğunu, sizinle nasıl bir araya geldiğini, sizin o kişiye nasıl yaklaştığınızı. Sizin olduğunuz yerde olmadığı halde, ona şefkat duyabiliyor musunuz? Bu da diğer bir dengeleyici şey ama bu yapılmalıdır. Bu, daha kendileri düzgün bir şekilde sağlamlaşmamışken, başkalarına yardımcı olmaya çalışan kimi insanlar için çok tehlikelidir. Bu yüzden sizi bir kez daha uyarmak isterim ki, ışıkları ve diğer şeyleri görmeye başladığınızda, bir tarafa gittiğinizi, daha fazlasını gördüğünüzü hatırlamaya çalışın. O zaman dilinizde, konuşmalarınızda ve davranışlarınızda daha şefkatli olun. Daha fazla sevgi sahibi olmaya çalışın. Bu sağ kanalın daha fazla geliştiği, sol kanalın ise daha az geliştiği anlamına gelir; bu kalptir. Yani Kundalini’nizi sağdan ve soldan yükseltmeniz gerekir ama bunların hepsi mekaniktir ve işe yarar. Bu sadece “Ah, kalbimi daha fazla geliştirmeliyim” diye düşünmektir, denge orada olmalıdır. Bu aynı zamanda sizin başkaları için hissetmenizi de geliştirmelidir. Şimdi başkaları için hissetmek, Benim başkalarını hissetmemde olduğu gibi açıklanamaz. Ben sadece, eğer bir yerlerde bir kişi ağlıyorsa, gözlerim otomatik olarak yaşarır.

Eğer ağlamıyor olsanız ve bir şeyler için kendinizi incinmiş hissetseniz bile, bu incinmişlik hissini, Ben Kendimde alıyorum. Bu işte böyle, o incinmişlik hissini, o çaresizlik hissini ve o ağlamayı siz gerçekten hissetmelisiniz. Tabii ki bazı insanlara bu çok fazla geliyor ama onların diğer tarafları yok. Dolayısıyla siz içinizde her iki tarafa da ve her iki dengeleyici yöneticiye de sahip olmalısınız. Yani bir şeyleri daha fazla görenler, gördükleri şeylerden rahatsız olmaya devam etmemelidir. “Bu şekilde geliyor, tamam” çünkü onlar bu tür bir tapasya (kefaret süreci) geçirdiler, bu yüzden de onlar bir şeyleri görüyorlar ve bunun Sahaja Yoga’ya çok faydası olur çünkü kimin aydınlanmış kimin aydınlanmamış olduğunu, şu şeyi, bu şeyi, siz kendiniz görebilirsiniz ama yine de kuruluk sizin içinizdedir. Yani eğer bu sizin içinizdeyse, onu geliştirmeye çalışmalısınız. Yani her neye sahip değilseniz onu geliştirmeye çalışın. Neye sahipseniz, (sadece) bununla tatmin olmayın. Yükselebilmenizin en iyi yolu budur. Bir şeyleri görebilen insanlar başkalarını hissetmeye çalışmalıdır. Başkalarını hissedebilenler, bir şeyler görmelidir ve bu durum bu şekilde işe yarayacaktır. İşte bu böyledir. Ve Mahakarana’nın olduğu Mahakarana konumunda, bu çok, çok süptil bir konum halidir. Burada Deitylere sahip olan çakralar, Viraata’nın Deitylerinin bir tür yansıması olan Deitylerle bağlantılıdır. Şimdi Viraata’daki bu Deityler sizde yansır, sizde uyanır ve hareket etmeye başlarlar ve onlar, her şeyin olması gerektiği gibi çalışmasını sağlarlar. Karana konumuna kadar, bu çok iyidir ama Mahakarana konumu bunun gerçek olduğu aşamadır – sizin nesnel dediğiniz şey – nesne ve yansıması.

Siz nesneyle birlikte olduğunuzda ve siz nesnede olduğunuz zaman, gerçekten derin bir zihin durumu olan nesneye gelebildiğiniz zaman, siz enkarnasyon konumuna çok yakınsınız demektir. Dolayısıyla, siz söz konusu olduğunuz zaman, karana konumuna kadar olanı sizin anlamaya çalışmanız gerektiğini söyleyebiliriz çünkü bunun ötesine nasıl atlanacağı ve nasıl gidileceği şu anın meselesi değil. Size çok uzak olan bir şey hakkında bir şeyler anlatmanın ne faydası var ki? Bu konu hakkında daha sonra konuşacağız ama çakraların dördüncü aşaması bu şekildedir.

Şimdi, tentza prashna? Ah, te chakra. Ha.

(Onun sorusu ne? Ah, çakralar hakkında. Tamam.)

O kişi, bakın, o bunun saat yönünün tersine olduğunu söylüyor. Görüyorsunuz çünkü bunu gören insanların çoğu, bunu başka insanlarda görmüştür ve başka insanlarda siz bunu arka taraftan gördüğünüzde, bunu saat yönünün tersi şeklinde  görürsünüz ama buna eğer önden bakarsanız, saat yönündedir, işte bu yüzden.

Yogi: Hayır, benim söylediğim şey şu – çakraların hareket ettiğini hissediyorsunuz, siz kendi bedeninizin dışındasınız, yine de çakralar saat yönünün tersine hareket ediyor.

Shri Mataji: Evet, bu biraz önce size söylediğim şeye bağlı: çakralar, örneğin sıradan bir insan için çakralar, sıradan pleksuslardan başka bir şey değildir; aydınlanmış bir ruh için ise, onlar bundan daha fazlasıdır.

Yani, kendi farkındalığınıza dair daha büyük bir görünüme doğru ilerledikçe, çakralar tezahür etmeye başlarlar. Örneğin Benim çakralarım her yerde çalışıyor. Her yerde. Farkı görüyor musunuz? Yani bu kişinin farkındalığına bağlıdır. Şimdi ne kadar ışık derseniz; o kadar ışığın uzantısını gösterir, o kadar da güç görürsünüz. İşte bu böyle bir şeydir. Şimdi çakralarla ilgili sorunuz kaldı mı?

Yogi: Taç yapraklarının sayısı hakkında.

Shri Mataji: Evet. Yaprakların sayısı da gördüğünüz gibi kaba şeylerdir. Taç yapraklarınızın yaratıldığı belli bir aşamaya gelene kadar, çünkü bununla ilgili küçük bir matematik var, küçük bir matematik. Ve tüm bu matematik bir insanın içinde çözülmüştür – bunun nasıl olduğu ama bunlar…diyebiliriz ki, örneğin şimdi bir insanda bir ışık var: söyleyin, buna ne diyorsunuz? Watt. Watt (Güç birimi). Şimdi watt’lar, diyelim ki bu watt ya da onun gibi bir şeye dönüştürülmeli. Yani kişinin, yani o kısmın hangi boyutta büyüyeceğini bizler görmek zorundayız, bakın. Bu sizinle ilgili büyük bir matematik. Bunun hangi boyuta kadar büyüyebileceğini ve hangi alana nüfuz edeceğini siz görürsünüz. Örneğin, şimdi Mooladhara çakrayı örnek olarak alabilirsiniz. Mooladhara çakra aslında bu şekilde dördüncüdür çünkü o insan kişiliğinin dört yanını kapsar. Soyut bir hesaplamayla, bu kişiliğin dördüncü tarafıdır. Ve beşinci taraf, beşinci boyuttaki hareket, Mooladhara çakrayı içine almaz.

Bu Mooladhara çakranın üzerinde yer alır. Yani bununla gösterilen dördüncü olan boyutlar, bakın. Bunlar bir insanın farklı boyutlarıdır. Bu seviyelerde, bu …..  kaç boyuta dokunduğunuz – bu şekilde hesaplanır. Kitabımda, kişinin bu durumda hangi boyutlara dokunduğuna ve ne kadar ileri gittiğine dair çok ayrıntılı notlar verdim ama aynı Mooladhara, daha sonra sadece iki tane olur ama bu öylesine süptil ve keskin bir ikidir ki, her yere bu şekilde nüfuz eder. Yani bu… bir makinede, farklı türde kemikleriniz ve farklı türde… vidalarınız ve farklı tarihleriniz olduğunu söyleyebilirsiniz. Şimdi hesaplama nedir? Neden böyle olduğuna dair söyleyebileceğiniz herhangi bir neden var mı? Yani bu çok detaylı bir çalışma ve hepsi hesaplandı çünkü bir insanın gireceği boyutlar, bunların hepsi hesaplandı ve o çakrada siz sadece bu boyutlara ulaşıyorsunuz. Yani bunun bir anlamı var ama bu, sadece dört çakra değildir. Sadece dört tane değil. Bunun içinde pek çok taç yaprak var ve bu çok ilginç bir şey. Aslında Mooladhara üzerine büyük bir bölüm yazdım, o kısım tamamlandı. İçinde kaç kat var ve bu şeyler nasıl çalışıyor ve kaç kat var, bunlar ne ima ediyor ve ne kadar açılıyorlar çünkü bunların hepsi üzerinde çalışılan bir boyut. Örneğin, bir banyan ağacını ele alırsanız, tohumu çok küçüktür. Bir banyan ağacı en küçük tohuma sahip olandır. Peki bu neden böyledir? Ve neden bu tohum bu kadar mikroskobiktir? Çünkü o çok dinamiktir. Sizin için bunların hepsi bir kapsül gibi işlenmiştir. Ve bu, bu boyutta çalışması gereken bir kapsüldür, bunun bu boyutta çalışması gerekir.

Yani bu daha ziyade hesaplanmış bir şey – ki Ben bunu tarif ettim. Sadece Mooladhara’yı gerçekten tam olarak tarif ettim çünkü sırf bir Mooladhara çakra, o kadar büyük bir hacim oluşturuyor ki, diğerlerinden vazgeçtim. Ben sadece onlardan bahsettim ama sadece Mooladhara’nın kendisini, anlatmaya başladığımda, bu o kadar büyük, devasa bir şey haline geldi ki, pes ettim ve ” diğerlerini şimdi yapmasam daha iyi”, dedim ama bu oldukça karmaşık bir şey ve görüyorsunuz, Tanrı’nın kendi planlama aşaması ya da kendi tarzı var ve biz O’nu sorgulayamayız. O bunu kendi isteğine göre yapar. Onun Kendi tarzı var. Ama [O’nun] heveslerinin bile bir anlayışı vardır – her şeyin vardır. Eğer bunu incelemeye çalışırsanız bazen bunu görürsünüz. Bana bazı şeyler sorarsanız, Ben bunu farklı bir şekilde yanıtlamaya çalışırım. Çünkü O’nun bir şeyleri yapma şekilleri var ve O anlar ve işte O böyle yapar ama yine de Ben en azından Mooladhara çakrayı ortaya çıkarmaya çalıştım ki, insanlar ne kadar karmaşık bir şekilde yaratıldıklarını, Tanrı’nın Mooladharalarını bu kadar iyi bir şekilde yerleştirmek için nasıl bu kadar dikkatli olduğunu ve Onun oraya nasıl bir güç koyduğunu, bunun nasıl canlı bir makine olduğunu, nasıl çalıştığını anlasınlar, insanlar çakralarının önemini ve varlıklarının önemini, sizin ne kadar önemli olduğunuzu anlasınlar. Sizler sıradan insanlar değilsiniz. Sıradan bir kayıt cihazı bile olsa, biz ona çok dikkat ederiz. Çağlar içinde böylesine büyük bir anlayışla, böylesine bir mekanizma ile yaratılan kendi makinelerimiz konusunda ise, ne kadar da dikkatli olmalıyız!

Eğer her bir çakrayı tek tek ele alırsanız, eğer üç yuga’yı (çağ, dönem) ele alsanız bile, tek bir çakrayı bile anlamayacaksınızdır. Bu içeride olan muazzam bir çalışmadır. Tabii ki Ben bunun sadece tarifi verdim ve bunun nedeni ise, bunun sizi gerçekten çıldırtacak bir aşama olmasıdır! Ama bunu açıklamaya çalıştım. Benim (yazdığım) Mooladhara’mı okudunuz değil mi? Bu oldukça ayrıntılı bir şey.

Soru: Delhi’deki soru şuydu “yaşamın amacı nedir?” …tüm bu enkarnasyonlar  bunun Nirvana’ya gitmek olduğunu söylediler… o zaman hiçbir şey olmadı … deyin ki kendinizi şöyle tasavvur etmek olan şekilde kendini mükemmelleştirmenin, yani söyleyin, siz Tanrı ile birsiniz, bu da değişmezlik demektir. Şimdi, siz böyle yapamayacağınızı, enkarne olacağınızı söylediniz, yani kurtuluş sadece bir şey değil, bir şekilde demobilize olan bir şey, sizler tekrar tekrar enkarne olacaksınız. O zaman sormak istediğim soru şu, bağlantı… yaşamın amacı nedir? Daha önce anlamıştım ama basit olan şey Tanrı ile birleşmek, bu her ne anlama geliyorsa ve siz aydınlandığınız zaman çünkü artık hareket yoktur ama …

Shri Mataji: O aşamayı Ben asla iptal etmedim, o aşama bugün değil. Bakın, Ben bunu söylediğim zaman, sadece şu anda, sizin tekrar tekrar enkarne olmanız gerekiyor. Siz o aşamada değilsiniz ama ne zaman ki her şey… bakın, bunların hiçbirinde yanlış bir şey yok. Onlar “bir yargı günü var” dedikleri zaman, ama bundan önce Tanrı size bir şans verecek. Kendinizi geliştirmeniz ve o konuma gelmeniz için size tam bir şans verecektir.

Gördüğünüz gibi, buna şöyle diyebiliriz, önce tohumlar ekilerek ağaçlar meydana getirilir, sonra ağaçlar büyür ve sonra çiçekler olur, sonra çiçekler tekrar tohum haline gelirler ve sonra yine ağaçlar ve yine bu şey, belli bir aşamaya ulaşana kadar, tamamen olgunlaşana kadar, sonra onlar her şeyi ortadan kaldırırlar ve her şey Brahma’nın kendisi olur. Ve atık madde olan her şey ise dışarı atılır. Yani nihayetinde bu birliktir ama “varlığınızın birliği”, bu Tanrı ile bir olmak anlamına gelir. Bu çok daha büyük bir konumdur. Her şeyden önce bu arınma noktasıdır. Arınmanız için yeniden doğmanız gerektiğini görürsünüz. Siz, Mahanirvana (bireyselliğin tamamen yok olması) olmanız gereken o aşamaya henüz ulaşmadınız, ulaştınız mı? Eğer olursanız, belki de kendinizi cehennemde bulabilirsiniz, bu yüzden bunu denemeseniz daha iyi olur! Bakın, şu anda, bu aşamada daha ileri gitmeniz gerektiğini, belli bir aşamaya ulaşana kadar kendinizi arındırmanız gerektiğini anlamalısınız, belli bir aşamaya ulaştığınızda, o zaman, Tanrı size kendinizi geliştirmeniz için yeterli şansı, yeterli şansı verdi. Siz hala rakshasa’sınız, o zaman artık yargılanmayacaksınız ama şunu söylemek zorundayım ki, bu oldukça açık. Şimdi, bunu şansa bırakmaya izin veremezsiniz. Mezhabalardan biri çok yakınınızda olacaktır, çok yakında; yani bu her an olabilir diyebilirim. Bu yüzden dikkatli olmalısınız. Birçoğunun etkisiz hale getirilmesi gerekiyor çünkü onlar çok sorunlular. Bu yüzden de bu, oldukça yakın zamanda olabilir, bu konuda dikkatli olun.

Gördüğünüz gibi, eğer her şey, diğer her şeye uyuyorsa, olan şey ne olur, her din, bunun bir parçasının, bir diğerini kestiği söylenmiştir. Diyelim ki Ben size “bu odaya gitmelisin” dedim, şimdi ise “iki adım bu tarafa gelmelisin” desem ve daha sonra da “üç adımda bu tarafa gelmelisin” desem, bunların hepsi birbiriyle bağlantılı şeyler ama burada size sadece üç adım dendiği için, siz de “O zaman, şu dinde içinizde üç adım dendi, peki ya bu iki adım nedir?” dediniz. Size onları da anlatmak zorundayım çünkü Ben size önce atmanız gereken o iki adımın  hepsini anlatmak zorundayım, bu üç adımı da anlatmasam daha iyi olur çünkü gözlerinizi buna dikeceksiniz, oh, çok güzel. Bu size bir tabak içinde sunulmayacak. Siz bilinçli bir şekilde çalışmalısınız. Şimdi bunu anladınız mı?

Yogi: Geçen sefer ölümden sonra Atma ve Kundalini’nin bir yere gittiğini söylemiştiniz?

Shri Mataji: Beden, ama onlar nereye gidiyorlar, çakralar nereye gidiyor?

Shri Mataji: Çakralar sizin içinizde var olurlar, çakralar bir yerdir. Onlar sadece sizin içinizde var olurlar.

Yogi: Toprak elementinin içinde mi?

Shri Mataji: Hayır, hayır, hayır.

Yogi: Nasıl gidiyorlar?

Shri Mataji: Hayır, hayır, hayır. Onlar sadece bedenin içindeler, onlar bedenin içindeler. Bedenin kendisi bir tohum gibidir, görürsünüz, siz bir tohum gibi olursunuz ama onlar güçlüdürler. Onları göremezsiniz. Çakra bir konumdur.

Yogi: Sanırım çakra ve kundalini birlikte yaşıyor olmalı?

Shri Mataji: Hayır, hayır. Bu bir ışığın sönmesi ve tüpün hala orada olması gibi bir şeydir. Kundalini de böyledir ama o kişinin başının üstünde kalır. Tek fark, varsayalım ki ışık söndü ve yakınlarda kaldı. Siz potansiyelin ışığın içinde olduğunu görürsünüz. Bu böyledir. Işığın geçebileceği yer orasıdır.

Soru: (duyulmuyor)…ve bir şey daha… o zaman o belirli kişi her ikisine de gider…

Shri Mataji: Aşırı uçlar.

Yogi: Aşırı uçlar ve bunun içinde yaratır, aydınlanmadan önce ne olduğunu biliyor musunuz? Onlar isterlerse…

Shri Mataji: Hayır, hayır. Onlar zaten kaba/fiziksel olarak ayrılmış durumdalar; içlerinde de ayrılmış durumdalar ama bir Void/boşluk var çünkü evet, tek nokta bu. Bakın, buna Kundalini aydınlanıyor ya da biraz aydınlanıyor diyebilirsiniz, o Benimle yüz yüze geldiği zaman ve hemen yükselmeye başlar yada ne zaman ki sizler, çünkü sizde Sahaja Yogisiniz. Bu başka hiç kimsede olmaz, bilirsiniz, buna şaşıracaksınız. Peki şimdi diğer soru nedir?

Soru: Çakralar bedende nasıl hareket ederler; yatay olarak mı?

Shri Mataji: Evet, evet. Bu doğru, onlar yatay olarak hareket ederler. Yatay hareket ediyorlar ama onları bu şekilde hareket ettirdiğinizde, görürsünüz; tıpkı tekerlekte gördüğünüz gibi…

Bir sorum var: Neden bu şekilde gitmiyorsunuz?

Shri Mataji: Hayır, bu işe yaramıyor. Bu şekilde daha iyi oluyor. Çünkü bunlar yayılan şeyler, görüyorsunuz. Eğer bu şekilde yaparsanız, bu aşağı iner. Bunlar bu şekilde hareket ediyorlar, siz bunu hareket ettirebilirsiniz. Bir saatin içinde bazılarının bu şekilde paralel olduğunu ve bazılarının ise bu şekilde olduğunu görmüşsünüzdür.

Ata dusra kai prashna ahe? (şimdi başka hangi soru var?)

Yogini: Mataji, farklı guruların …. farklı şeyleri olduğunu söylediniz… sahte gurular çakralara zarar veriyorlar. Onlar bunu nasıl yapıyorlar? Ve bu konuda ne yapılmalı?

Shri Mataji: Bakın, guruların yaptığı şey, kontrol ettikleri bazı varlıkları sempatik sinir sistemine sokmak için farklı çakraları kullanmaktır. Onlar çok sayıda varlığı kontrol etmiyorlar ama ne oluyor, örneğin şimdi şöyle diyebilirim, savaş sırasında pek çok insan bir anda bu şekilde öldüler; öldürüldüler, şudur ve budur. O ülkelerde, bu ruhlar, bakın, onlar hiçbir zaman, bir tür – yani onlar hiçbir zaman bir insan yaşamına sahip olmadılar ve onlara tıpkı hayvanlar gibi davranıldı ve çok fazla işkence gördüler. Bu yüzden de onların zihinlerinde “Biz de bu insanlara işkence etmeliyiz” gibi bir his vardı.

Dolayısıyla, onlar öldükleri zaman, onlar gerçekten ölmezler ve pretloka’ya girmezler. Atmosferde kalırlar ve bu yüzden savaşlar çok kötü şeylerdir çünkü savaşlarla, kazalarla, yaşamda çok ahlaksız olan, her türlü ahlaksız eylemi, gizli şeyleri ve her türlü korkunç şeyi yapan çok tatminsiz insanlarla birlikte, bu tür insanlardan çok daha fazla sayıda yaratır. Tüm bu insanlar, onların hepsi, öldükleri zaman gerçekten pretaloka’ya gitmezler çünkü onlar kurtuluşlarını düşünmezler ama sadece şehvetlerini, açgözlülüklerini ya da sahip olduklarını, bir şeyleri gasp edenleri, hırsızları ve her türden insanı düşünürler. Bunlara ‘kötü’ insanlar ve şeytani insanlar diyebiliriz, öldüklerinde çok daha süptil hale geldiklerini ve süptil bir bedende hareket ederlerse daha iyi olabileceklerini görürler. Bu yüzden de süptil bedeni insanlara etki etmek için kullanırlar ve bu tür insanlar kolaylıkla bulunabilir. Yani bu guruların yaptıkları şey, kendilerinin şeytani dehalar olmalarıdır ve onlar bu insanları yakalamanın bir yolunu bulurlar ve onları kullanırlar. Ve size farklı çakralarınızı tanıtırlar. Örneğin, Ravana’nın konuşma kapasitesi vardı ve konuşmasında rakshasaları Seylan’daki insanların içine sokardı. Aksi takdirde, düşünün, insanların Lanka’da Rama’yla asla savaşmamaları gerekirdi çünkü o zamanlar insanların duyarlılığı o kadar büyüktü ki, onlar Rama’nın bir enkarnasyon olduğunu biliyorlardı.

Onlar bugün olduğu gibi kaba değillerdi, birinin onlara bunu söylemesi gerekir, “Oh, işte ben enkarnasyonum”, diye. O zamanlar, Kali Yuga zamanı değildi, bu yüzden insanlar onun bir enkarnasyon olduğunu biliyorlardı. Ve pek çoğu, yani bazıları bunu bilmiyordu ama pek çoğu biliyordu ve buna rağmen, kimse buna karşı çıkamadı çünkü onların zihni, Ravana tarafından içlerine konulan bu varlıklar tarafından ele geçirilmişti ve onlar Rama ile savaştılar. Yani, Krishna’nın zamanında bile durum böyleydi: insanlar O’nun kim olduğunu biliyorlardı, en azından bir fikirleri vardı, Kaurava’lar bile bunu biliyordu ama bu Kali Yuga, sefil bir şey – hiç kimse hiçbir şeyi açıkça göremiyor ama o zamanlar durum böyle değildi. İnsanlar kimin enkarnasyon olduğunu biliyorlar ve bunu anlıyorlardı. O zamanlar da, bu insanlar onları oyalamak için bir çeşit yol kullanmak zorundaydılar ve bu ayartma yöntemini kullandılar. Ve bu ayartma yöntemini kullandıklarında, bunu kullanarak, Kali Yuga’da çok iyi bir şekilde kullandıkları daha süptil yollar ve daha da süptil yöntemleri de öğrendiler. Onlar aslında rakshasa ve bu yöntemleri biliyorlar – insanları nasıl ayartacaklarını biliyorlar. Bunu yapmanın pek çok yolu vardır. Ve siz onların önünde kafanızı eğdiğinizde, işte o zaman, bunları sizin egonuzun içine sokabilecekleri en iyi zamandır ve onlar sizi sonsuza dek bitirebilirler. İşte onlar bunu böyle yaparlar. Ve siz artık kendiniz değilsiniz! Her şeyden önce kalbinize etki ederler: siz gergin bir insan olursunuz, elleriniz titremeye başlar, ayaklarınız titremeye başlar; onlar kalp çakranıza etki ederler.

Kalp çakrasının temel niteliği olan raksha (koruma) gücünü kaybedersiniz ve daha sonra, sinirleriniz üzerindeki hakimiyetinizi kaybetmeye başladığınızda, sanki biri sizin için bir şey yapıyormuş gibi hissedersiniz. Ve eğer birinin adını anarsanız, zıplamaya başlar ve hiçbir şey bilmezsiniz – bu bir deneyimdir, bilirsiniz. Onların buna benzer şekilde yaptıkları o kadar çok şey var ki: bin bir tane ama insanoğlu, Kali Yuga’da bir bütün olarak gelişmek yerine, Tanrısallık anlayışında ve her şeyde kesinlikle aşağıya indi. Yani bu da başka tür bir umutsuz vaka! Ama Tanrı’nın lütfu ile Sahaja Yoga kişiyi kurtarabilir. Bu şekilde, yani o kişi çok, çok kördür. O arayamaz, o çok duyarsızdır. Ve kendisinin doğmuş çok nadir görülen bir aziz olduğunu düşünerek, her türlü yanlış uygulamasını sürdürür. Bakın, bu da Kali Yuga’nın bir diğer büyük özelliği! İşte sorun bu. Artık onlara bunun yanlış olduğunu ya da şunun yanlış olduğunu söyleyecek bir vicdanları da kalmadı, onlar bunu öldürdüler. Her yerde bu böyle.

Tumhi shalid shi mulad ka? (Çocuklarınız okulda mı?)

Yogi: Ho. (evet)

Shri Mataji: Achcha (tamam). Ata dusra prashna (şimdi başka bir soru)

Yogi: Müzik beş çakra üzerinde nasıl çalışır?

Shri Mataji: Bakın, tüm bu beş element bedenimizde çok önemlidir ve size söylediğim gibi bunlar çakraların da bedenidir. Yani siz müzik/şarkı söylediğinizde, vibrasyonlar müzik sesinin içinden geçebilir ve belli çakraları harekete geçirebilir. Örneğin Hriday (kalp) çakra için, bu çok iyidir ya da Vishuddhi çakra için de bu çok iyidir, bütün çakralar için değildir ama kimi çakralar için müzik iyidir, ama bir mantra söylediğinizi varsayalım, bu ses, güzel bir müzikle ve aydınlanmış bir ruhla olduğunda, o zaman çok etkilidir, biliyorsunuz. Örneğin, Ganesha’yı güzel bir sloka (ilahi, belirli bir vezin kullanan ayet) ile uyarabilirsiniz, eğer aydınlanmış bir ruhsanız ve Ganesha’nız doğruysa, başka bir kişinin Ganesha’sını çok kolay bir şekilde uyarabilirsiniz, yani böyle bir kişi bunu yapabilir. Yani müzik, ses, tüm bu şeylerin bir etkisi vardır ve biz şimdi bu yöntemi çok yaygın olarak kullanıyoruz ama şimdi varsayalım, kitlesel bir meditasyona gidiyoruz ve pek çok insan orada ve kimi çakralar sıkışmış, diyelim ki Vishuddhi çakra sıkışmış, onların Vishuddhi’sini sadece parmağımı şunun üzerine koyarak düzeltebilirim, bunun gibi, çünkü bunun sesi vardır, bu çakralarda, vibrasyonları taşıyan bir mikro-ses var, görüyorsunuz. Aslında vibrasyonların bir kısmı da mikro-sestir, mikro-ışık, mikro-ses ve beş elementin hepsinin, orada mikro olduğunu söyleyebilirsiniz. Yani parmağımı oraya koyduğumda mikro ses geri kalanını taşıyabilir ve bu kişi düzeltilebilir. Bunu yapabiliriz. Özellikle de Vishuddhi çakrada.

Vishuddhi’yi bu konuda düzeltmek çok kolaydır. Çoğu şeyi düzeltebilirsiniz ama bazı şeyleri düzeltmek çok kolaydır. Sesten sorumlu olan Vishuddhi, ses elementinden yapılmıştır. Gördüğümüz gibi su elementi insanları alt çakralarda tedavi etmek için çok iyidir, çünkü kalp çakraya kadar, çünkü su ve tuz size Nabhi çakra için yardımcı olabilir ve çünkü tuz toprak elementidir ve ona siz ne diyorsunuz? Bu okyanusun özüdür ve okyanusun özü Bhavasagara’dadır.  (İllüzyon okyanusu) Dolayısıyla alt çakraları temizlemek için tuzlu su kullanabiliriz. Gözler için ışık kullanabiliriz çünkü bu prakash – ışık elementinden yapılmıştır. Bunun gibi, farklı şeyler yapılabilir. Ve bu farklı elementleri kullanırsanız, belirli çakranızda birikmiş olan tüm kirleri veya tüm engelleri aynı elemente geri koyarak ve o elementin bunu alıp götürmesi için onları temizleyerek yapabilirsiniz. Toprak Ana içinde, O’nun içinde o kadar çok element var ki, Toprak Ana elementi, bazı dengesizlikler nedeniyle varlığınızda sizi rahatsız eden pek çok sorununuzu ortadan kaldırabilir. Görüyorsunuz, tüm bunlar içinizdeki bu elementlerin dengesizliğinden kaynaklanıyor, sizin istediğinizden daha fazla birikmiş.

Bu yüzden Ben, “bunun en uç noktası” dedim. Prithvi tattwa (toprak prensibi) Shri Ganesh aracılığıyla ifade edilir ve Shri Ganesh Toprak elementinin saflaştırılmış prensibinin formudur ve aynı şeydir. Yani, bir flütte iki nota vardır, ilk ve son nota aynıdır. Aynı şekilde bir insanda da yedi nota vardır, ilki Ganesha’dır ve sonuncusu da Ganesha’dır. Yani bu yedi nota aynıdır. Ve bu yedi nota, Toprak elementini oluşturur ve tamamen Toprak elementi değildir ama bu saflaştırılmış Toprak elementiyle başlar. Bu şey, Toprak elementi sorunlarından tamamen arındığı zaman, Parabrahma olur, yani tamamen Brahma olur. Çünkü Toprak elementi, dışarıda Toprak elementidir ama içeride dhara (toprak) vardır, dhara vardır, dharana (muhafaza etmek, korumak) vardır – bu sürdürme gücüdür, sürdürmek için olan güçtür. Ve bu güç Toprak prensibinin (tattwa) en saf halidir. Dolayısıyla, daha sonra siz buna dönüşürsünüz; yavaş yavaş tüm Toprak elementi aşağı iner ve siz buna dönüşürsünüz. Yani onların deyimiyle bu dharana shakti’dir: yaşatma/sürdürme gücü. Bu Ganesha’dır. İşte bunun gibi, her çakrada çok süptil ve en süptil olan bir nokta vardır. Ve bu en süptil nokta, Tanrısal Olan’ın o noktada çaldığı, notadır, çünkü her notanın farklı bir frekansı, farklı bir tonlaması, bu Evrenin melodisine yardımcı olan farklı bir sesi vardır.

İşte bu şekilde, yedi çakramız ve yedi notamız var. Ve bunlar farklı notalardır ama bu notalar daha sonra permütasyonlar ve kombinasyonlar yaratırlar ve bu şekilde bir çakra, bir swara (müzik notası) haline gelir ve sonra bir ses olur ve bir sesten bir kelime olur ve kelimeden bir dil oluşur ve bu, bu şekilde devam eder ve aynı olan süptil form, başka bir şeye dönüşmeye başlar. Örneğin eğer Ben çocuklarımı seviyorsam: bunu nasıl ifade ederim? Onlar için bir ev yaparım, onlar için yaşayacakları bir yer yaparım, onlar için yemek pişiririm, onlar için bir yatak yaparım. Bu sahip olduğum süptil sevginin kaba şekilde bir ifadesidir. Aynı şekilde, içimizde süptil olan her ne varsa, dışarıdaki elementlerin yardımıyla bu dışarıda ifade edilir, süptil olanı kaba davranışlarımız veya yaptığımız kaba maddi şeyler aracılığıyla ifade ederiz. Yani, dışarıda ifade edilen şey, aynı süptil olan şeydir. Ancak daha sonra biz o kadar kaba bir hale geliriz ki, bunun içsel kısmını unuturuz. Bakın, bir anne bir şeyler yaratabilir, tüm bu şeyleri yapabilir ve sonra çocuklarına karşı o kadar sahiplenici olur ki, “çocuklarım için ben o kadar çok şey yaptım ki” diye düşünür ve bunu neden yaptığını düşünmez bile! İşin sevgi kısmını unutur ve bu kaba olan bir şeyden, başka bir şeye dönüşmez. Orada burada olan küçük bir şey için bile çocukları azarlamaya başlar. Gördüğünüz gibi, o bunu sevgi için yapıyor ve sonra bunu unutuyor. İşte bu aşırı bir davranıştır. Aşırı davranış demek, siz süptil olandan kaba olana, daha kaba olana ve daha da kaba olana ulaşırsınız demektir. Bir kez daha kaba olduğunuz zaman, ölürsünüz.

Ata kai prashna? (Şimdi, hangi soru var?)

Yogi: (Badhalar hakkında soru soruyor)

Shri Mataji: Badhaları görebilenler duygusal taraftadırlar. Onlar badhaları görebilirler. Orada da iki tür insan görebilirsiniz. Kendileri zaten badha’da olanlar, onlar badha’ları çok net bir şekilde görebilirler; ölü kişileri görebilirler. Zaten badha olanlar, badha sahibi olan başka bir kişiyi görebilirler çünkü kendileri zaten kolektif bilinçaltındadır, bu yüzden onlar bunu görebilirler. Ve bir kişi, diyelim ki o, sarhoş olan bir kişiyi görebilir – onu görebilir. Sarhoş olan bir kişi, başka bir kişide bir badha görebilir çünkü bu bir bilinçaltı tipidir, o bundan hoşlanır ama kimi insanlar duygusal bir şekilde badha’yı açıkça görebilecekleri bir konuma ulaşabilirler. Eğer onlar aydınlanmış ruhlar iseler, duygusal konumda, insanlar şöyle der, bhakti yapan insanlar orada badha görebilirler ama bilinç-üstü olan insanlar bile önlerine bir ışığın geldiğini görebilirler, önlerinde bir ışık gibi duran birini görebilirler ve sonra da “gelen bir ışık var” diyebilirler. Koku alabilirler ya da bunun gibi şeyler olabilir. Onlar bunu yapabilirler. Bunlara tanmatra (süptil elementler) denir, tüm Evrenin nedensel prensibidir, nedensel – tanmatralar.

Toprak için nedensel ilke, koku anlamına gelir. Dolayısıyla, diyelim ki birisi toprak elementi alanında çok fazla araştırma yaptı, bu nedenle böyle bir kişi çok fazla koku alabilir, yapabilir; Bu, farklı araştırmaları ve farklı arayışları nedeniyle yaratılan her yerde olan bir çeşitliliktir. Siz badha’yı görüyorsunuz, diyelim ki birisinin badha’sı var ya da yok. Eğer o kişide Agnya ve kalp varsa, bu kesinlikle bir badha’dır. Ve o kişiden ellerini fotoğrafın önüne doğru uzatmasını istediğinizde, bu kişi titremeye başlar. Normalde bu kişi titrer. Bakın, bunu nasıl anlamanız gerektiğini bilmiyorum ama bunu anlamak gerçekten çok kolaydır, onlar gözlerini fotoğrafıma doğru tutamazlar. Eğer onlardan gözlerini kapatmalarını isterseniz, gözleri titremeye başlar, elleri titremeye başlar, gözleri hep titrer. En ufak… göz kapaklarında böyle görünecektir. Gördüğünüz gibi badha pek çok türde olabilir. Bazı insanlarda sadece badha bir süreliğine var olur, bazılarında ise kalıcıdır. Bazılarının ise çantaları doludur! Bakın, yani siz bunun ne olacağını söyleyemezsiniz. Bu tür şeyler için endişe etmeyin. Gördüğünüz gibi insanlar sadece tek bir tür badha olduğunu düşünüyor, duygusal badha. Her iki türde de olabilir, çok egoist olan bir kişi de, bir başkası tarafından domine edilir. Anormal alan, anormal davranış, normal bir insan olmayan kişi, bu her yerden gelebilir. Güneş ışığı ile güneş, ay ışığı ile ay arasında hiçbir fark yoktur. Yani hiçbir fark yoktur. İki ayrı şey olduğunu düşünen sadece insanoğludur, bu advaita’tır (ikiliğin olmadığı), bu tek ve aynı şeydir. Örneğin, şimdi bu bilezik elimi güzelleştiriyor, peki bu bilezik ile güzelleştirme arasındaki fark nedir? Bu bir insanın niteliğidir. Kalitesidir. Bu, buna siz “kalite” de diyebiliriz. Geri kalanını bundan çıkaracaksınız ve bunların hepsinin işe yaramaz olduğunu söyleyeceksiniz. Bu böyle değildir. Bakın, her şeyde bunların hepsi var, hepsi birdir. Güneş ışığının ve güneşin özü nedir? Güneşin, güneş ışığı olmaksızın  bir anlamı yoktur. Güneş ışığının da, güneş olmadan bir anlamı yoktur. Bu öz değildir, bu her şeydir ama biz buna, su ve buz diyebiliriz.

Yogi: Varoluş ve öz, yani sadece geri dönüştürülmüş iki kategori mi?

Shri Mataji: Hayır.

Yogi: Hayır, öyle değil.

Shri Mataji: Hayır, bu hem bilgeliğe sahip olmak hem de duyulara sahip olmakla ilgili. Arada hiçbir fark yoktur, bakın, insanoğlu bunu kavrayamaz, insan zihninin sorunu bu, çünkü bu bir advaita, bu yüzden insanoğlu bunu göremez. Onlar her zaman bunu iki ayrı şey olarak düşünürler. Siz algı yoluyla görürsünüz, onu algılamanız mümkün değildir ama analiz ederek anlayabilirsiniz. İnsanoğlu pek çok şeyi anlayamaz. Anlayamazsınız çünkü sınırlı bir beyniniz var, sınırlı bir farkındalığınız var, sınırlı bir sevginiz var.