Farklı Çakralar ve Deityleri

New Delhi (India)

1977-02-22 Differrent Chakras And The Deities Delhi NITL HD, 118' Download subtitles: EN,TR (2)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Farklı Çakralar ve Deityleri Hakkında, Delhi, (Hindistan) , 22 Şubat 1977.

… neşenin kaynağının Özbenliğinizde olduğunu. Özünüzü aramadığınız sürece, siz Tanrı’yı arayamazsınız. Onların hepsi ikinci doğumdan bahsettiler. Vaftiz dediğimiz şey, aynı zamanda bizim yeniden doğmak zorunda olduğunuz yerdir. Vaftiz, sadece yetkisiz kişiler tarafından yapılmakta olan resmi bir işlem değildir. “Müslüman” (teslim olan) kelimesi, Muhammed Sahib bile tekrar tekrar yeniden doğuştan söz etmiştir. Benliğinizi bulmalısınız. Sorun kendimizi nasıl bulacağımızdır. “Benlik” diye bir şey var mı? Gerçekten “Tanrı” diye bir şey var mı, yoksa bunların hepsi bir efsane mi? Dini kutsal bir hayatı takip ederek kendi kurtuluşunuza ulaşacağınıza dair, var olan bir gerçek var mı? Şu ana dek, buna dair bir kanıt elimizde yoktu. Doğal olarak, günümüz bilim dünyasında, insanları kendi Benliklerini aramaya ikna etmek için, onlara her şeyin kanıtını vermek zorundasınız. Ancak bilim bize küçük bir amipten insana doğru evrimleştiğimizi söylüyor. Neden? Tanrı neden bu kadar çok zahmete girdi? Eğer Tanrıya inanmıyorsanız, buna siz doğa diyebilirsiniz. Doğa, küçük bir amipten insan yaratmak için neden bu kadar çok çalıştı? Diyelim ki biz gidip birkaç vidayı birleştirdik ve bir şeyleri halletmeye çalıştık, yoldan geçen biri şunu soracaktır: “Neden? Bu enstrümanla sen ne yapacaksın? Ne yapıyorsun?” Bu kadar evrimden sonra insan olmamızın bir nedeni olmalı ama bilim “neden” diye düşünmez, o size sadece “Bu böyle” der.

Ve orada olmayan her ne varsa bilim, biz bu “Açıklayamıyoruz”, der.  Enstrüman, yani o her ne ise, varsayalım ki bu şey elektrik enerjisiyle çalışmalıdır ya da o şey her ne ise, devreye girecek olan herhangi bir enerjidir veya o şey ana kaynağa bağlandığı zaman, çalışmaya başlayacaktır. Aksi takdirde o hala yapım aşamasında ya da geçiş aşamasındadır diyebilirsiniz. İnsanoğlu işte böylesi bir geçiş halindedir. Kendi anlamını bulamamıştır. İnsan, neden var olduğunu, varoluşunun amacının ne olduğunu bilmiyor. Bu anlamsız bir hayat. Yani sizin ana kaynağa bağlı olmanız lazım. İşte bu yüzden herkes size “yeniden doğmalısınız, siz bu olmalısınız”, diyor. Şimdi, bunu söyleyenler, onlar onuncu katta doğmuşlardır. Geri kalanlar ise bu dünyadalar. Onlar bundan bahsettikleri zaman, diğerlerinin bunu anlaması çok zordu. Bu insan bilincinin, bu insan farkındalığının ötesinde olan bir şeyin var olduğunu anlamaları için, siz en azından birinci veya ikinci kata ulaşmalısınız. Bu farkındalık için daha fazlası var, daha fazla açılma var, kişinin kendi anlamını anlaması için ulaşması gereken daha büyük bir boyut var. Kundalini için, tüm kutsal yazıların onu tarif ettiğini söylemek zorundayım, istisnasız olarak tüm kutsal yazıtlar. Elbette ki Hindistan’da binlerce yıl önce çok derin bir meditasyon eğilimi vardı ve bazı kahinler Kundalini’yi uzun zaman önce öğrenmişlerdi ve hatta [Dhirenja Sangita?]’da (Sangita-müzik ve onunla ilgili dans gibi sanatlar) Kundalini anlatılmıştı. Bunun Vedalar kadar eski olduğunu söylemeliyim.

Bu kitapların kökenini söyleyemeyiz. Kundalini onlarda anlatılmıştır. Kundalini defalarca tarif edildi ve aynı zamanda, suistimal da edildi, kötüye kullanıldı ve yanlış tanıtıldı. Kundalini için, her tür şey yapıldı. İncil’de Kundalini öyle bir şekilde tarif edilmiştir ki, ona Kundalini denmez ama ona “Ateş Ağacı”, “Alev Dilleri” derler. Bunun gibi pek çok sıfat, açıklamak için kullanıldı ama onlar Kundalini kelimesinin kendisini kullanmadılar çünkü o (kitap) Sanskrit dilinde yazılmadı. Yani, içimizde yeniden doğmamızı sağlayan bir mekanizma olmak zorundadır, buna hiç şüphe yok. Bir mekanizma olmalıdır. Eğer Ben sizinle bu mikrofon vasıtasıyla konuşuyorsam, bu işi yapan bir mekanizma olmak zorundadır. Her tohumun içinde bir plumule (tohumun embriyosunda sürgünün oluşmasını sağlayan kısım) vardır, bu tohumdan filizlenerek, ondan büyük bir ağaç oluşturan mekanizma vardır. Aynı şekilde bizim de içimize yerleştirilmiş bir mekanizma var ama insanoğulları çok kaba bir seviyedeyken, bu çok süptil bir şeydir. Bu Kali Yuga’da, modern zamanlarda, onlar daha da kötüdür, son derece kaba seviyedeler ve süptil bir şey düşünemezler. Eğer Ben size düşünen, organize eden, seven bir enerjinin var olduğunu söylersem, sizler böyle bir şeyi düşünemezsiniz. Biz nasıl organize ederiz? Nasıl düşünürüz? Nasıl severiz? Biz bu enerjiyi nereden alırız? Bu konuda neden düşünmemeliyiz?

Ama söylediğim gibi, modern insan “nasıl” diye düşünmez, bunu sadece olduğu gibi kabul ederler. Bu yüzden, bugün size kendi içinizde var olan bu mekanizmadan bahsetmek istiyorum. Bu sizin için sadece zihinsel bir başarı olmamalıdır. Hayır! Bu, Kundalini’nin size dışarıdan gelen sözüm ona bilgisi olmamalıdır. Bu, Kundalini’nin yükseldiği bir gerçekleşme ve tüm kutsal kitaplarda size vaat edilen her ne varsa, sizin onu aldığınız bir olaydır. Bugün Tanrı’nın İlahi Gücünün, etrafımızdaki varlığını kanıtlamanın zamanı geldi. Biz gidip Allah’a dua ediyorduk. O bizi dinliyor mu? Biz O’nunla bağlantıda mıyız? Namaz kılıyoruz, ellerimizi Cenab-ı Hakk’a doğru uzatıyoruz, Biz Onunla bağlantıda mıyız, yoksa sadece mekanik bir iş mi yapıyoruz? Hatta pek çok insan Hatha Yoga bile yapıyor. Onlar bunu Tanrı adına yaptıklarını sanıyorlar. Bu doğru bir yöntem mi? Bu konuda bir şeyler yapabilir miyiz? Eğer bu yaşayan bir süreçse, eğer bu evrimsel bir süreçse, biz şimdiye dek kendi evrimimiz için hiçbir şey yapmadığımızı düşünmeliyiz. Amipten başlayarak bu aşamaya bizler, hiçbir şey yapmadan geldik. İnsan hayatımızı hafife aldık. Peki, bu konuda ne yapabiliriz? Eğer bu yaşayan bir süreçse, bunun kendiliğinden olması gerekir, ekilen bir tohumun kendi kendine filizlenmesi gibi, onun kendi kendine çalışması gerekir. Bir bahçıvan, en fazla az bir miktar su dökebilir. Ben en fazla sevgimin suyunu sizin tohumunuzun üzerine dökebilirim ama tohumun kendiliğinden filizlenmesi gerekir. Bu canlı bir süreçtir, mekanik bir süreç değildir.

Belki de bizler yaşayan bir sürecin ne olduğunu asla fark edemiyoruz çünkü bunu hafife alıyoruz. Bakın, bir sürü çiçeğin meyveye dönüştüğünü görüyorsunuz ama bunun nasıl gerçekleştiğini hiç düşünmüyoruz. Kendiliğindenlik hakkında hiçbir fikrimiz yok. Biz bir şey yaparak spontane davrandığımızı düşünürüz. Yani çaba  harcamaması gerekir çünkü Kundalini sizinle birlikte doğar. ‘Sahaja’: ‘sizinle birlikte doğan’. ‘Saha’ ‘ile’ anlamına gelir. Sizinle birlikte doğan. ‘Ja’ ‘doğan’ anlamına gelir. Yani uyanış, sanki aydınlanmış bir ışık ya da mum gibi,  kendisi uyanmış bir kişinin, henüz aydınlanmamış diğer ışıkların yanına gelerek, onu kendiliğinden aydınlatmasıyla sizin başınıza gelen bir olaydır. Artık bunu tartışamazsınız, bunu yapamazsınız. Bunu akli bir hale getiremezsiniz çünkü akla uygunluk sınırlı bir şeydir. Sizler sınırsız olan bir şeye gitmelisiniz. Sınırlı bir akılla bunu nasıl yapabilirsiniz? Bu aklın ötesindedir, sizin yükselmeniz gerekir. Eğer bunun üzerine tartışırsanız, ondan uzaklaşacaksınız. Ama bilimde biz, aslında Sahaja Yoga’ya zemin hazırlayan, bizleri bunun ötesinde bir şeyler olduğunu bilmeye hazırlayan, buna işaret eden birçok şey olduğunu bulduk. Kendi kendine çalışan otonom bir sinir sistemimiz olduğu, tıp biliminde kabul edilmiştir. Biz buna ‘otomatik’ diyoruz: souayam [yani somatik-?]. Bu “otomatik” kimdir? Kimdir bu “biri”? Kalbinizi attıran mı, yemeğinizi sindiren mi? Bu bir sistem dahilinde yapılıyor dediğimiz zaman, siz ona sadece bir isim verirsiniz ama onu nasıl açıklayacaksınız? Bunu yapamazsınız.

Kalbinizin atış hızınızı artırabilirsiniz ama azaltamazsınız. Bu kendiliğinden, otomatik olarak gerçekleşir. Bu nasıl olur? Ona bir isim vererek siz bunu açıklamış olmuyorsunuz. Psikolojide insanlar, evrensel bir Bilinçdışı gibi bir şeyin var olduğunu keşfettiler. Rüyalarda evrensel olarak aynı olan ve sembolik şekilde öneriler veren bir “sarvavyapi achetan” (her şeyi kapsayan eylem) vardır. Onlar bunu kabul ettiler. Onlar evrensel bir bilinçdışının var olduğunu deneylerle kanıtladılar, pek çoğu. Bunların hepsini söylememeliyim çünkü görüyorsunuz, sonuçta siz gerçeğe ulaşana kadar, her zaman için bir anlaşmazlık söz konusu olacaktır. İnsan zihni için, onun yiyecek bir şeyleri olmak zorundadır ama onlarda bu var, onlar bundan bahsediyorlar. Bilim insanları birçok şeyi açıklayamazlar. Bilimin açıklayamadığı bir şey daha var, bu da bazı şeylerin insan vücudunda neden farklı davrandığıdır. Örneğin adrenalin ve asetilkolin olarak bilinen iki kimyasal vardır. Onlar belli bir kimyasal reaksiyona sahiptirler, ancak bunlar vücutta farklı tepki verirler. Bunu açıklayamıyorlar, sadece bu kimyasalların insan vücudundaki etki etme şekillerinin açıklanamayacağını söylüyorlar. Bitti. İnsan vücudunda veya canlı olan herhangi bir vücutta, her tür yabancı madde vücuttan dışarı atılır. Ancak bir anne karnında bir çocuğa hamile kaldığı zaman, o çocuk dışarı atılmaz, o beslenir ve bakılır.

Bunu kim yapar? Bunun yabancı bir mesele olmadığını, gelecekte bunun bir çocuk olacağını kim anlıyor? Rahminizin içinde düşünen veya kontrol eden, bu kararı veren biri mi var? Birisi veya [sizin] için, en azından insani seviyede, sizin adınıza düşünen biri olmak zorundadır? Yani, zaten bilim adamlarının soracağı sorular var ve bunların hepsi yanıtlanabilir. Çünkü bilimin bilgisi analitiktir (çözüme ulaştıran), farklı köşelerdedir, bu size kısmi bir bilgi verir. Artık Kundalini görülebilir, siz onu görebilirsiniz. En azından Kundalininin nabız gibi attığını siz görebilirsiniz. Şimdi birçok doktor bunu gördü. Delhi’de elbette şu ana dek bizim bir doktorumuz yok. Aranızda hiç doktor var mı bilmiyorum ama Kundalini’nin nabız gibi attığını kendi gözlerinizle çok net bir şekilde görebilirsiniz. Eğer bir stetoskopunuz varsa bunu hissedebilirsiniz bile, Anahata’nın yükselişi bir zonklama/nabız atışı anlamına gelir. Bu gösterilebilir.  Ama daha ne kadar oturup, Kundalini için kanıt isteyeceğiz? Şimdi bir bakalım. Size bu sabah söylediğim gibi, bunu hipotez olarak kabul etmek zorundasınız. Modern zamanlar en kötü zamanlardır, çünkü din söz konusu olduğunda, çok basit olan her şeyi dahi, sizin açıklamanız gerekir. Başka şeyler söz konusu olduğunda, açıklama yapmanıza gerek yoktur, insanlar sadece onu kabul ederler. Örneğin, eğer sizin bu ışığı açmanız gerekiyorsa, Benim size sadece, “git ve onu aç” demem gerekiyor.

Hepsi bu, kimse tartışmaz ama bugün sabah birisine, ellerini Bana doğru bu şekilde tutmasını söylediğimde, sadece bu nokta üzerinden tartışmaya başladı, “Neden böyle yapayım ki?”, dedi. Şimdi Ben dedim ki, “Sana her şeyi anlatmam, bu gerekiyor, bunun neden yapılması gerektiğini falan?” Bu onun yapamayacağı basit bir jest sadece ve o buraya Kundalininin yükselişi için geldi, bilirsiniz, Benim üzerimde tüm haklara sahip olarak. Ellerini Bana bile doğru uzatamıyor musun? Tartışmalar sizi hiçbir yere götürmedi. Anlamak zorundasınız. Bu “bla, bla” konuşması sizi hiçbir yere götürmedi. Bununla neyi başardınız ki? Bu işi yaptığınızı, inşa ettiğiniz bu binayı kendinizin yaptığını sanıyorsunuz. Bunların hepsi ölü, hepsi ölü şeyler, ölü şeyler diğer bir ölüye dönüşmüşler. Şu ana kadar hangi yaşayan işi yaptınız? Şu ana kadar yaşayan diyebileceğiniz ne yaptınız? Bir tohumun filizlenmesini bile beceremiyorsunuz! Milyonlarca, milyonlarca böylesi şeyler yapanı, bu tohumlardan milyarlarca, milyarlarcasını filizlendireni, O’nu tanımak zorunda olduğumuz zaman, en azından mantık ve sözüm ona bir idrak gücüyle bunu bilemeyeceğinizi fark edecek kadar bir tevazu gösterelim. O. Küçük bir damla, kalkıp okyanusun tamamını bilmek istiyor! Bir karıncaya insan uygarlığını ve insanlığın sorunlarını nasıl açıklayabilirsiniz ve bir insana süptil olanı, ilahi güçlerin işleyişini nasıl açıklayabilirsiniz? Tanrı’ya, insan tarafından meydan okunmuştur. Onun büyüklüğü görün! İşte bu yüzden tüm kutsal kitaplarda şöyle yazılmıştır: “Kendini yüreğinde alçalt.” Bu, sizin aklınızdan vazgeçeceğiniz anlamına gelmez, hiçbir şekilde bu böyle değildir ama aynı zamanda siz kalbinizin dengesine de sahip olmalısınız.

Yani, tüm bu özür dileyen sözler ve girişlerle, şimdi size Kundalini’yi, onun var olduğu yeri anlatıyorum, çünkü şimdi siz, daha en başından itibaren şüphe etmeye başlamayın. Lütfen zihninizi açık tutun. Daha sonra Sahaja Yoga sayesinde aydınlanmanızı aldığınızda, onu uyguladığınız zaman… şimdi burada bunu elde eden birçok kişi var. Ve onlar Kundalini’nin işleyişini gördüler ve Benim bu konuda söylediklerimi doğruladılar ama bu sizin için oldukça şok edici olacaktır. Sizler böyle bir şeyin içimizde olabileceğine inanamadığınız için, bunun böyle olacağını biliyorum. Elbette ki, mekanizma basitleştirildi çünkü bunun sadece bir birinci sınıf olduğunu, ilk ölçü olduğunu söylemeliyim. Yani durum sanıldığı kadar karmaşık değildir. Bunu daha basit ve daha da basit bir hale getirmeye çalışacağım ama şunu bilmelisiniz ki, bu sizin görmediğiniz, hissetmediğiniz, şimdiye kadar bilmediğiniz süptil bir şeydir. Bu sizin için birdenbire ortaya çıkan bir şey ve bu sözüm ona bilimsel olarak aydınlanmış dünyada Benim bunları söylemem, size oldukça aptalca gelebilir ama durum böyle. Bazı konularda fanatik olmayın. Hatta kendileri gerçek fanatikler olan bilim adamları bile var. Bilim, onların öngörülerini gerçekten öldüren, bir diğer saplantıdır. Buradan görebiliyor musunuz? Şimdi resim bu.

Dedikleri gibi, insan Tanrı’ya benzer şekilde yaratılmıştır. Şimdi diyebiliriz ki, şimdi bakalım, ‘Karaciğer Tonu’, bu sizin “Yansıması olduğunuz nesne” anlamına gelir. Yani, biz en üstten başlayacağız. Çocuk daha anne rahmindeyken, sizin bilmediğiniz enerji, Chaitanya olarak adlandırılan ve bu her yeri kaplayan enerji, çevremizde olan Tanrı’nın sevgisinin ilahi gücüdür. Bu insanlara sadece oldukça şiirsel bir şey olarak geliyor; [çünkü] birçok insan için bu, sadece bir şiirdir ama böyle değildir, bu bir gerçektir. Bu gücü daha önce hiç deneyimlemediğimiz için, biz sadece nefretin gücünü biliyoruz. Yani her yeri kaplayan, çevremizi saran Tanrının sevgisinin ilahi gücü, bizim içimize iner. Evet, çocuk anne rahmindeyken olan şey, insan içinde aynı durum söz konusudur. İnsan beyni öyle bir evrim geçirmiştir ki, o prizmatik şeklini, üç yüzü ve tabanı olan bir (üçgen) prizma şekli alır. Bu enerji beyine girdiği zaman, beyindeki tüm yüzeylerden geçer, bir kısmı da burada, en üstteki merkezin içinden geçer. Burada gösterildiği gibi, buna siz merkez değilde, tepe/zirve diyebilirsiniz. Arka taraftaki beyinden, doğrudan doğruya omurilikteki medulla oblongata’ya (omurilik soğanı) geçer ve sizin M.S.S. olarak adlandırdığınız Merkezi Sinir Sisteminizi oluşturur.

Beynin diğer tarafında yani beynin sol tarafında, o bu şekilde aşağıya doğru gelir ama beyinden geçmek zorunda kaldığında farklı yoğunluklardan dolayı bölünmelere uğrar ve ardından medulla oblongata’ya geçerek, medulla oblongata yoluyla omuriliğe doğru geçerek, kendi bileşenlerinin bir kısmını kaybeder. Sağ tarafa düşen bir diğeri ise, kırılma yoluyla sol tarafa gider. Bunun sonucunda yine dışının bir kısmını, bileşen olarak kaybederek, ikiye bölündü, biri aşağı, diğeri ise bu tarafa doğru inerek medulla oblongata’ya iner. Beynin tepe noktasına düşen bu merkezden geçer ve bir kısmı, büyük bir kısmı Kundalini olarak üçgen kemiğinin içine kaçar. Bu, doğduğunuzda zaman Tanrı tarafından yapılan bir düzenlemedir. Ben buna Tanrı diyorum, çünkü bu böyledir. Tabii Tanrının var olup olmadığını ileride göreceğiz. Bu kanıtını size vermem gerekiyor ama şimdi değil. Bu çok süptil bir şekilde gerçekleşir çünkü size anlattığım gibi, bu süptil bir enerjidir ancak üç tane otonom sinir sistemi olarak, varlığımız üzerinde kaba/fiziksel bir şekilde ifade edilir. Merkezde olan ise, parasempatik sinir sistemi olarak bilinir, bizde parasempatik sinir sistemi olarak ifade edilir.

Sol ve sağ olmak üzere iki tane sempatik sinir sistemi vardır. Ancak Kabira’nın tanımladığı gibi, Kabira’nın çok açık bir şekilde tanımladığı süptil formda, süptil formda olan bu süptil enerjileri taşıyan kanallar şunlardır: merkezdeki kanala Sushumna Nadi denir, sağ taraftaki kanal ise bu kanaldır, yani Pingala Nadi, sol taraftakine ise İda Nadi denir. Bunlar medulla oblongata’nın dışında değil, onun içinde var olan süptil şeylerdir. Yani, bakın, doktor medulla oblongata’yı açtığı zaman kişi ölür. Bunu nasıl görebilirsiniz? Enerjinin süptil bir formunu, siz gözlerinizle nasıl görebilirsiniz? Aydınlatılan bir lamba olmadığı sürece, gözlerinizle kendi elektriğinizi bile göremezsiniz. Yani, içinizde süptil bir formda iş başında olan bu enerjileri göremezsiniz ama onun dışavurumunu kaba bir formda görebilirsiniz. Şimdi bu üç enerji, bir flütün içinden akan nefes gibidir. Flütün içinden akan nefes, yedi delikten geçer. Aynı şekilde yedi çakra vardır, temel olarak, esas olarak. Yedi delik derken aslında bunun daha fazlası da vardır. Temelde diyorum, diğerlerini daha sonra anlatacağım. Şu anda size, kesinlikle, söylediğim gibi, ilkokul birinci sınıfta, standart bir sınıf içinde anlatır şekilde anlatıyorum. Size temel şeyleri anlatıyorum. İşte bu çakralar, varlığımızın içinde yer alan, orada bulunan, orada var olan ve orada hareket eden, süptil formda var olan bu merkezler, dışarıda doktorların bildiği pleksuslar (sinir ağları) olarak ifade edilirler.

Bu odada doktor var mı? Tamam. Bu merkezler pleksus olarak ifade edilirler ve dışarıdaki pleksusları görebildikleri için, doktorlar pleksusları bilirler. Peki onları kontrol eden merkezler nelerdir? Tıp bilimi medulla oblongata’nın içinde, bu merkezleri (pleksusları) kontrol eden merkezler olduğunu kabul edecek kadar ileri gitti mi bilmiyorum. Bilemiyorum. Ben de aynı sebepten dolayı tıp okudum çünkü daha sonra bu doktorlarla ve bilim adamlarıyla konuşmak zorundaydım. Ben de bunu yaptım ama o zamanlar durum böyle değildi. Görüyorsunuz, Kendi terminolojimde bile, gençliğimde öğrendiğim eski terminolojiyi kullanacağım ve eğer ikisi arasında bir fark varsa, bu size bir sorun yaratmamalı, çünkü terminolojinizi ara ara değiştiriyorsunuz. Yani medulla oblongata’nın içine yerleştirilen bu süptil merkezler, dışarıdaki fiziksel sinir ağları üzerinde etki ederler. Doktorlar bu kadarını kabul ederler, bunu biliyorum. Buna bir itirazları olmayacaktır ama biraz daha ileriye de gidemeyeceklerdir. Onlar bunu yapamazlar. Onlar bunu, doktor olarak değil, Sahaja Yogiler olarak yapacaklardır. Bunu bir kez tecrübe edince, bir kez bunu öğrendikten sonra, buna neden “Hayır” diyesiniz ki, ama bilmemiz gereken bir şey var, mikroskop yoksa hücrenin içinde olan bir şeyi siz nasıl görebilirsiniz? Bu gözlerle bir şey göremeyebilirsiniz.

Ama farz edelim ki, siz mikroskop gibi olan gözlere sahip oldunuz ve eğer siz bunu başkalarına anlatırsanız, onlar buna inanmayacaklardır çünkü onların da mikroskobik gözlere sahip olmaları gerekir. Bu Sahaja Yoga’nın küçük bir problemidir, bu sizin başınıza da gelmelidir ve siz Benim bahsettiğim tüm bu şeyleri görebilmelisiniz. Şimdi, bu merkezlerin neler olduğuna bakalım. Şimdi, onları tarif ettiğim zaman, korkmanıza gerek yok. Bunu kabul etmenize de gerek yok. Tekrar ve tekrar bunu anlatmaya çalışıyorum. Görüyorsunuz, çocuklarla bunu yapmak çok zor. Onları bir tarafa almalısınız. Zihinlerinin nereye kayacağını Tanrı bilir. Bakın, onlar bir yerlerde bir boşluk bulacak ve ortadan kaybolacaklardır. Bu yüzden, dikkatinizi düzgün bir şekilde çekmek zorundayım ki, sizler burada bulunma sebebiniz olan özü alabilesiniz, kendi içinizde sahip olduğunuz şeyi alabilesiniz, kendi güçlerinizi alabilesiniz ki, bu sayede kendi Özünüzü bilebilesiniz. Yani, görüyorsunuz, size “çocukluk” yapmalıyım ve size bakmalı ve sizi çok iyi şekilde idare etmeliyim ki hiçbir sorun çıkmasın. Dikkatinizin sizi yakalamasına, zihninizin sizi alıp götürmesine izin vermeyin çünkü zihniniz size oyunlar oynayacaktır. Bu yüzden dikkatli olun. Elbette, söylediklerimle beyninizin yıkanmasına da izin vermemelisiniz. Söylediklerimin doğru olup olmadığı hususunda Beni çok iyi şekilde yargılayabilirsiniz.

Şimdi, en alt çakra. Bu çakra, süptil olan bu merkez, tekrar söylüyorum, burası süptil bir merkezdir, kaba/fiziksel bir merkez değildir, insan bedeninin dışında yer alan süptil bir merkezdir ve süptil olan, bir noktada lokalize (sadece belli bir bölgede olan) değildir. Gördüğünüz gibi, omuriliğin dışında, prostat bezinde bulunan bir enerjidir ve bu bilinir. Ve şimdi birisi şöyle diyebilir, eğer prostat bezi çıkarılırsa, o zamanda bu çakranın hala orada var olduğunu söyleyebilir ama onun … diyelim ki Benim üzerinde oturduğum bir sandalye var, Ben “o kişi sandalyede oturuyor” derim. Şimdi sandalye oradan kaldırıldı, Ben kaldırılmadım ya da onlar diyebilirler ki, erkeklerin prostat bezi var, peki ya kadınlar. Görüyorsunuz, böyle sorular gelebilir. Yani diyorum ki, bu yaşayan süptil bir merkezdir. Yani sizin onların oturdukları sandalyeler için endişe etmenize gerek yok. Ben size sadece herkes için aynı olmayabilecek küçük bir konum veriyorum ve Sanskritçe de Mooladhara Çakra olarak adlandırdığımız bu merkez, pelvik pleksus üzerinde hareket eder, çünkü o zamanlar İngilizce yoktu. Bu Benim size Hinduizm ya da buna benzeri bir şey vaaz ettiğim anlamına gelmiyor. Bütün azizleri size anlatacağım. Bulunduğu yerde size İsa’dan da bahsedeceğim. Muhammed Sahib’i de anlatacağım, bulunduğu yerde, hepsini anlatacağım. Yani tek bir din ya da benzeri başka bir şey söz konusu değildir ama bunlar insanın evrim süreci sırasında ortaya çıkan farklı şeylerdir ve her insanın içinde gerçekleşen bütün evrim, kişinin kendi  içindedir, bu kaydedilmiştir ve kişi bunun üzerinde durmaktadır.

Örneğin birinci kata çıktığınızda, tüm birinci katın orada olduğunu, ikinci katın var olduğunu, üçüncü katın da var olduğunu bilmelisiniz. Aynı şekilde, kendi evrimsel süreciniz içinde tırmandığınız tüm bu katlar da, size anlattığım bu yedi basamakta yer alır. Dolayısıyla, ilk basamak bir Deity tarafından kontrol edilen Mooladhara Çakradır, bu bir semboldür. Size anlattığım aynı evrensel bilinçdışından bir semboldür ve bu sembol ise, Shri Ganesha’dır. Bu herkesi şok edecektir. Onlar çok az sayıdalar, onlar Shri Ganesha’nın bir fotoğrafına sahip olacaklardır, buna şüphe yok ama biz, bunun içimizdeki bu noktada var olan yaşayan bir sembol olduğuna inanacağız. Bu var. Kanıtın ne olduğunu ve her şeyi size anlatacağım ama önce, şimdi kendiniz görün. Bu Shri Ganesha’dır. Ve sonra eğer size burada bir sembol olan aynı Shri Ganesha’nın kendisinin, bu dünya üzerinde İsa Mesih olarak enkarne olduğunu söylersem. O ebedi çocukluğun, kutsallığın sembolüdür. Ve bu merkezin seksi de kontrol ettiğini bilmeniz gerektiği gibi, bu sembol size, dininizde Shri Ganesh’in masumiyetine sahip olmak zorunda olduğunuzu göstermektedir. Seksin yüceltilebileceğini söyleyenler, ulvileşmek için seksi kullanan tantrikalar, bu dünyadaki en büyük günahkârlardır. Seks kutsallaştırılmalı ve kutsal olmalıdır. Eğer sizde kutsanmış ve kutsal olan bir seks yoksa, siz aydınlanmanızı alamazsınız, üzgünüm.

Sekste özgürleşmekten bahsedenler şunu anlamalıdırlar: Onlar Kundalinilerini tamamen mahvediyorlar çünkü Kundalini onların içinde oturan bir anne, Gauri gibidir. Ve Hintliler için annenizle seks yapamayacağınızı anlamak çok kolaydır. Aydınlanma almak için heyecan verici bir seksten bahsedenler en büyük günahkârlardır çünkü en büyük günah budur. Ve kutsalların en kutsalı olan seks hakkında, siz tüm bu ahlaksızca olan ve buna müsamaha gösteren şeyleri kabul ederek, seks hakkındaki kendi fikirlerine heyecan katanlar, kendi mabetlerini / bedenlerini katlediyorlar. Kendilerini tamamen bitiriyorlar. Böylesi insanlar için kurtuluş yoktur. Bu onlar için, çok ama çok zor olacak. Kişinin bu insanlar için çok çalışması gerekir. Ve eğer Benim Londra’daki merkezime gelirseniz, onlar size neler olduğunu, bunun ne kadar zor olduğunu anlatacaklardır. İnsan, deneyler yaparak kendi kendimizle nasıl aptalca oyunlar oynadığımızı görünce, ürperiyor. Kendinizi bu elektrikli aletler ile de bir deneyecek misiniz? Hadi bakalım, deney yapmak için ellerini fırının içine sokan birini göreyim! Kutsallık olmadan, siz Tanrı’dan söz edemezsiniz. Bana inanın. Bu hoşunuza gitmeyebilir. Hayır. Pek çoğu bundan hoşlanmayacaktır. Çünkü onların gurusu burada oturup ona, “Evet, evet, sen bunu yapmalısın” demelidir. Böyle bir şey için, sizin bir guruya ihtiyacınız mı var, bunu bir düşünün. İnsanlar şimdiki halleriyle onlara, “Bu (serbest seks) senin yapman gereken en yüce dharmik şeydir” diyen bir guruya sahipler. Düşünün.

Aydınlanmanızı almasanız bile, yarın Tanrı ile yüzleşmek zorunda olduğunuzu unutmayın. Bu numaraları deneyenler, bu yaşam süresi içinde cezalandırılırlar. Onlar, başka bir yaşam için ya da ölümden sonrası için bir kurs görmek zorunda değiller. Bu yaşamınız süresince, kutsanmış olan, kutsal olan bir evlilik hayatına sahip olmalısınız. Evlilik kurumu insanoğlunun anlayışına göre, insanlar tarafından oluşturulmuştur ama bu böyle değildir. Bu kurum Tanrı tarafından yaratılmıştır. Ben sizi memnun etmek için burada değilim. Size hayatın gerçeğini ve doğrusunu söylemek zorundayım. Kişi çok kutsal bir yaşam sürmelidir. Esas olan budur. Ve Ben bir şey için çok üzgünüm, o ülkelerde tapınılan ve bu kutsallığın vücut bulmuş hali olan İsa, bu insanlar tarafından tamamen aşağılanıyor. O başından sonuna dek bekar bir insandı ve bugün İsa’nın cinsel hayatı üzerine bir resim çiziyorlar. Hindistan’da bu mümkün değildir. Tanrı’ya şükür, burada bu mümkün değil. Onlar böyle konuşmaya cesaret edemiyorlar, utanmazca ve kaba bir şekilde. Bu insanlarda utanma diye bir şey yok. Onlar Tanrı’yı unutmuşlar. İşte bu yüzden Ben Shri Ganesha’dan bahsettiğimde, siz Kundalininin kutsamalarına sahip olmak istediğiniz zaman, aynı bir çocuk gibi olmanız gerektiğini bilmek zorundasınız çünkü kundalini sizin annenizdir ve O sizi her zaman takip eder. O içinizde tekrar tekrar doğar, sizi izler ve yaptığınız her şeyi kaydeder. Peki bu kaydı kim tutuyor? Kalpte Ruh’un, Yüce Tanrı’nın yansıması olan Atma’nın titreşimini bulursunuz.

Bu, şahit olduğu için kaydeden Ruh’tur. Bu bir “sakshi’dir”, yaşamda her ne yapıyorsanız, o bir şahit’tir. Ve hepsi Kundalini’de kayıtlıdır ve Kundalini, uyanışı sırasında bunu gösterir. Pek çok kişi Bana, “Anne, Siz bunu nasıl biliyorsunuz?” diye sorarlar. Çünkü Kundalini Benim parçamdır, o Bana her şeyi anlatır. Ve Ben onların sorunlarını biliyorum çünkü O Bana anlatıyor. Her şey bir kasetçalar gibi kaydedilmiştir, sizin kasetiniz, sizde bir mil vardır, bu  oradadır. Ve Kundalini, Shiva ile yeni evlenmiş bir bakire olan Gauri’nin formundadır. Bu sembolik bir ifadedir, şiirsel bir ifadedir, Gauri oturmakta ve Rabbi ile buluşmadan önce banyo yapmaktadır. Ve Shiva kalptedir, Atma’dır. Ve Ganesha’yı, Gauri Onu kendi vibrasyonlarından yaratır. Kendi varlığından, onların deyimiyle malayı, kiri çıkarır ve bir Ganesha yapar. Ganesha, Anne tarafından yaratıldı, tıpkı İsa’nın Anne’nin Kendisi tarafından yaratılması gibi. Ve Anne, O’nu banyonun arka tarafına yerleştirir, diyebilirsiniz ki, Kendisinin lajjasını koruması için, buna siz ‘iffetini’ diyebilirsiniz. Yani, O Annenin protokolüne göz kulak olur. Hiç kimse o taraftan giremez, bu yasaktır. Tüm kirlenmelerin ötesinde olan, kutsallığın kişileşmiş hali olan Shri Ganesha’nın statüsüne kadar kim yükselebilir? O çamurda doğmuş bir lotus gibidir. Evde Ganesha’ya ibadet ederiz ve kendimizle her türlü şeyi yaparız. Kutsallıkla, asaletimizi korumakla ilgilenmiyoruz.

Shri Ganesha burada nasıl memnun edilebilir? Ama Ganesha Kundalini yükselişine gelmez çünkü Kundalini (Ondan) daha yüksek bir noktaya yerleştirilmiştir. Halihazırda Kundalini hepimizin içinde daha yükseğe yerleştirilmiştir. Biz zaten yüceltilmiş durumdayız. Dolayısıyla, yaptırım uygulayan tek kişi O’dur.  Sorumlu olan O’dur.

Sonra Nabhi Çakra olarak adlandırılan bu çok beyaz olan yuvarlak bir merkez bulursunuz. Hintçe, Marathi ya da Sanskritçe bilenler Nabhi’nin ne demek olduğunu bilirler, bu göbek demektir, ona siz göbek çakrası diyebilirsiniz. Sonra, Nabhi Çakra Sanskritçe içinde Manipur (Mücevherli yer) Çakra olarak da adlandırılır. Fakat bizim pratik amaçlarımız açısından, isim önemli değildir. Buranın Nabhi Çakra olduğunu söyleyebiliriz, herkes nabhi’nin ne olduğunu anlar. Ama burada bu nabhi’de değil, arka tarafta, medulla oblongata’da yer alır. Şimdi, bu Nabhi Çakra ya da Manipur Çakra, insanda solar pleksusu kontrol eden merkezdir. Bu merkez dharma’nın, dinin merkezidir. Ben dinden bahsettiğim zaman, herkes “Mataji, dine inanıyor” diyecektir. Şimdi, ‘dharma’ kelimesinin ne anlama geldiğini anlamalısınız. ‘Dharma’, ‘Dharayati sa dharma’, (dharma’yı sürdürmek)’ bu sizin rızkınız/gıdanız’ anlamına gelir. Karbonun değerliliği dört’tür. Her bir kimyasal elementin farklı bir özelliği vardır ve bu her elementin dharmasıdır. Her hayvanın belli bir niteliği vardır, bu da bir hayvanın dharmasıdır. İnsanların da bazı sürdürülebilir nitelikleri vardır. Onlar insanoğulları. Böyle değilseler, onlar pischachalar (et yiyen şeytanlar) veya rakshasalar veya şeytanlardırlar ya da insan altıdırlar.

İnsan olmak için minimumun minimumu olarak sizin bu on kaliteye, on dharmaya kendi içinizde sahip olmanız gerekir. Eğer sahip değilseniz, siz insan değilsinizdir. Şeytani biri olursunuz. İnsan altı olursunuz. Farkındalığınız düşer, alçalır. Bunlar on emrin üstündedir, böyle demeliyim, onun üstündedir çünkü onlarda, İncil’de açıkça bahsedilmeyen bazı şeyler vardır. Bunlar bir insanda olması gereken on temel niteliktir ve eğer siz bunlara sahip değilseniz o zaman sorunlar ortaya çıkar. Örneğin, insanları şok etmemeliyiz – bu içki içmek anlamına gelir. İnsanlar “İçki içmenin nesi yanlış Mataji?” derler. Basit bir şey, bu sizin farkındalığınıza ters düşer. Bakın bu içecekler ve tüm bu alkollü şeyler, içmek için yaratılmadılar. Şüphesiz ki, onlar Tanrı tarafından yaratıldılar ama bir şeyi parlatmak için. Görüyorsunuz, eğer bir elması parlatmak istiyorsanız, cin kullanmanız gerekir. Cin içilmek için, insanın tüketmesi için yaratılmamıştır. Bu amaçlanmamıştır. Bu insan beyni, bilirsiniz, o kadar harika bir şey ki, insanlar o cini mideleri için kullanıyor, bu da karaciğerlerini bozuyor ve onları kanser yapıyor. Ve siz dünyanın karşılaştığı tüm bu felaketleri için, Tanrı’yı suçluyorsunuz. Sigara içmek, şimdi tabii ki birçok kişi sigaranın kansere neden olduğunu söylüyor. Tanrı’ya şükürler olsun. Tütün ne için kullanılır?

Bu böcek ilacı olması içindir, o bir böcek ilacıdır. Ben gerçeği söylüyorum. Ama ‘siz’ onu zehirlenmek için kullanıyorsunuz ya da siz buna ne diyorsunuz, bilemiyorum. Şimdi tüm gurular, hatta Musa bile, onlar bunu anlattılar. Tüm gurular bunu anlattılar. Enkarnasyonlar anlatmadılar ama gurular anlattı. Ben gurular içinde, gerçek olanları kastediyorum. Bugünlerde, bu modern zamanlarda her şeyi bir iş fırsatı haline getiren bu sahte olanlarından bahsetmiyorum. Onlardan değil, guruların hepsi bu Void’un içindeler – Zen din sistemi tarafından tanımlanmış olan bu Void içinde – on gurunun hepsi orada. Aynı şeyi söyleyebiliriz, on guru orada tekrar enkarne olmuştur, onlar bize dharma hakkında bilgi verirler. Orta Nabhi Çakra, Vishnu adı verilen Deity tarafından yönetilir ve O’nun gücü ise Lakshmi’dir. Şimdi, eğer Nabhi Çakranız catch etmişse, her ne denerseniz deneyin, siz Lakshmi’nin kutsamalarını alamazsınız. Alamazsınız. Ve eğer Lakshmi’ye sahip olsanız bile, bu kutsama kaybolacaktır. Bu kanıtlanabilecek bir gerçektir. Bu Nabhi Çakra, Tanrı’nın sürdürmeye devam eden yönü olan bir deity olan Vishnu tarafından kontrol edilir. Vishnu bize farklı dharmalar verir. İşte bu şekilde O, bizi, amipten insana doğru, bu şekilde evrimleştirmiştir. Kendisi pek çok kez bir lider olarak enkarne olmuştur. Biz buna Dashavatara (on enkarnasyon) diyoruz ve O, bu enkarnasyonlar aracılığıyla bize önderlik etmiştir. Ve O’nun gücü Lakshmi’dir, Onun için  “Refah Tanrıçası” derler ya da buna siz zenginlik de diyebilirsiniz. Öyle değil.

Bu çok süptil bir şey, çok süptil. Bu, kişinin anlaması gereken bir semboldür çünkü bu bizimle ilgilidir. Lakshmi’nin kadına yakışır bir figürü var, bir anne figürü. Onun bir aktris şeklinde figürü yoktur, görüyorsunuz. Onlar aktrisleri ve bu güzelliği gösterirler ve sizin ‘güzellik yarışmaları’ dediğiniz bu şeyleri, bunların hiçbir şekilde vibrasyonları iyi değildir. Onlar herhangi bir vibrasyon çıkarmazlar. Aksine çok pis vibrasyonlar yayarlar, söylemeliyim ki, çok bayağı, çok pis. Lakshmi bir annedir. O bedenini kışkırtıcı ifadeler için kullanmaz. Hayır. O bir annedir. Dolayısıyla, bir lakshmipathi (Vishnu’nun bir sıfatı, Laksmi’nin kocası anlamında), bir lakshmi tarafından güzelleştirilmesi gereken bir adam, zengin olan bir adam, bir annenin kişiliğine sahip olmalıdır, bizim deyimimizle lajjasheela (mütevazı bir karakteri olan) olan, iffetli olan, iffete saygı duyan, bir anne gibi sevgi dolu, cömert, şefkatli olan birisi. Anne insanların, çocukların tüm saçmalıklarına tahammül eder. Sonra Laksmi’nin iki elinde iki tane güzel pembe renkli nilüfer, iki adet lotus çiçeği vardır. Lotus, Shri’yi ifade eder. ‘Shri’ ‘lütuf’ anlamına gelir. Eğer Ben ‘güzellik’ dersem, sizin gözleriniz hemen o güzellik yarışmalarına gidecektir. Onların güzel olmadığını kastetmiyorum. ‘Güzellik’ bugünlerde olduğu gibi ‘kışkırtıcı’ anlamına gelen bir kelime değildir. Güzellik, vibrasyonlar yayan tam bir kişilik anlamına gelir, bu bir formdur ya da neşe ve ananda ile aynıdır, biz buna ananda, yani neşe ve aynı zamanda, bilinç diyoruz. Bu çok karmaşık bir şeydir.

Yani neşe vibrasyonları yayan formun bu olduğunu söyleyebilirim. Onun elinde pembe renkli iki adet lotus çiçeği vardır. Böyle bir insanın sıcakkanlı biri olması, samimi bir kişiliğe sahip olması ve onun evinin de, bir o kadar rahat olması gerektiği anlamına gelir. Bu ev tamamen parlatılmamalı ve cilalanmamalıdır. Ve eğer bir kişi o eve gelir, oraya bir şey damlatırsa, toz getirirse, kadın sinirlenmeye başlar ya da adam şöyle der: “Ah, sen benim evimi kirlettin. Lütfen temizler misin?” Böyle bir ev, yuva değildir. Burası herkes için bir ev olmalıdır. Böyle bir adam lakshmipathi’dir. Aksi takdirde sabahtan akşama kadar karı koca arasında kavga devam eder, “Sen evi temiz tutmadın. Şunu temizlemek zorundasın, bunu süpürmelisin.” Sanki temizlik, insan yaşamının ana ekseni haline gelmiş gibi. Temel seviyede bir temizliğin bulunması gerektiğini anlayabiliyorum. Hintliler için bunu söylememeliyiz çünkü onlar bu konudan tamamen yoksunlar. Onlar diğer uç noktadadır, “Yolda yürürken yere tükürüyorlardı.” Elbette ama diğer bir aşırılıkta iyi değildir, her zaman boşanmalar oluyor, temizlik konusundaki öyle bir titizlik var ki, siz onlarla birlikte yaşayamazsınız. Siz bir çeşit taşkınlık geliştirirsiniz ya da… anormal insanlar oluyorsunuz, sabahtan akşama kadar bu temizlik hastalığından dolayı sıkıntı çekiyorsunuz, “Bu yapılmalı, yoksa pis olur” diye korkuyorsunuz.

On adım ileri yürüyüp, hem de buranın kirlenmemesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Tabii ki orası kirli olmamalı, bu basit bir şey ama evin hastaneye dönüşmesi gibi bir şeyde düşünülmemelidir. Ev, bir evdir. Çocuklar burayı bir yuva gibi hissetmelidir. Bırakın oynasınlar, bırakın kirletsinler. Londra’da, kocamın sekreterinin Bana “Çocuklarım buraya geliyor, Siz endişelenmiyor musunuz?” demesine şaşıracaksınız. Ben de “Neden dedim?” O da, “Eviniz harabeye dönecek” dedi. Ben de “Ne? Benim çocuklarımda geliyor, torunlarım geliyor, onlar için yapabileceğim her şeyi yapmak için sabırsızlıkla bekliyorum. Nasıl oldu da bu sizin aklınıza geldi?” Evimin kirleneceğini mi düşünüyorsunuz?” Ev temizlenebilir. Evi temizlemenizin pek çok yolu vardır. Bu yüzden ev rahat ve konforlu olmalıdır. Ve zengin olup, böyle olan bir kişi, lakshmipathi değildir. Ama bir lakshmipathi zengin bir kişidir, o insanları büyük bir kalple kabul eder. Yani nilüferin rahatlığı o lakshmi’de olmalıdır. Diğer yandan, diğer iki elinde, bir elinde bu sembol şöyledir, diğerinde ise şöyle. Bu, böylesi bir adamın “dhan” [fedakarlık] yapması gerektiğini gösteriyor.] İngilizce’de ‘dhana’ kelimesinin karşılığının ne olduğunu bilmiyorum çünkü hiçbir şey o kadar onurlu değil. ‘Dhan’ kelimesi ‘sadaka vermek’ anlamına gelir ama bu onurlu bir kelime değildir. Gavin, sen ‘dhan’ için, buna karşılık gelebilecek hangi kelimeyi Bana söylersin?, ‘Hayırseverlik’ de biraz, görüyorsunuz, ‘hayırsever olmak’, bildiğiniz gibi bu, sizin hayır yaptığınız kişiden daha yüksek olduğunuz, anlamına gelir.

Eğer ‘Sunu’ derseniz, o zaman bu farklı bir anlamdır. Ama ben ‘dhan’ın ‘paylaşımın ifade edildiği’ anlamına geldiğini söyleyebilirim, ‘paylaşım’. ‘Cömertlik’, sence en yakını bu mu?. Tamam. ‘Cömertlik’ ama ‘cömertlik’, buna en fazla ‘cömertlik’ diyebilirsiniz ama buna ‘cömertliğinizi vermek’ diyebilirsiniz. Ve bununla, ashraya (korunma isteği) yani bu, böyle bir kişiye bağlı olan insanlar olması gerektiği anlamına gelir. O halde siz aydınlanmış bir kişi olmalısınız ki, insanlar size güvenebilsinler. Zengin bir adamın onurlu bir insan olması gerekir ama normalde bu böyle değildir. Zengin bir adam her şeyden önce bir ergen gibi giyinmeye başlayacaktır. Kendisi altmış yaşında olabilir. Bunun gibi birçok şey görebilirsiniz. [O …. olur olmaz?] Bütün saygınlığı anında azalır. Bu kişi daha sonra yarışlara gitmeli, içki içmeli, sokaklara düşmeli, bazı polisler … ve bu durum gazetede çıkmalıdır. Zengin kadınlar hakkında da bazı korkunç şeyler gördüm. Bunun İngiltere’de olduğunu söylemeliyim ama bu komik, sizler için bu komik bir şey olacaktır, ama orada olan yaygın bir durum bu. Doksan yaşında bir kadın, zengin bir kadın, doksan yaşındaki zengin bir kadının on dokuz yaşında bir oğlanla bir aşk ilişkisi var. O kişi zengin bir kadın, görüyorsunuz. Yani bu aptallığa ne diyeceğimi bilmiyorum. Onlar Hindistan’da zengin değiller, Tanrı korusun. Hiçbir şekilde  aydınlanma almamışlar. Eğer böyle olsalardı, hiçbir sorun yaşanmazdı. Yani bu, bu aşamada, bu Lakshmi’nin bir sembolüdür. Sürdürücü güç olan, Lakshmi’dir.

Sürdürülebilirlik, dharma ne olmalıdır ve tüm bu şeyler. Şimdi, Ben eğer bunları tartışırsam, bunun çok fazla geleceğini anlıyorum ama size, örneğin içki içmenin hayatın dharmasına aykırı olduğunu söylemiştim. Bu, insan dharmasına aykırıdır çünkü bu insan farkındalığına aykırıdır. Farkındalığınızı kaybederseniz daha yüksek bir farkındalığa nasıl yükseleceksiniz? Artık insanlar içki içildiği zaman, bu tür şeylerin olduğunu biliyorlar ama onlar şöyle diyeceklerdir: “Mataji, toplumumuz için biraz içsek ne fark eder ki?” Peki, eğer ben biraz zehir içsem ne fark eder? Buna alışırsınız. Yavaş yavaş zehiri almaya başlayacaksınız. Özellikle bu ülkede böyle olan o kadar çok sayıda insan var ki, biraz tütün içtiklerinde başları dönüyor ve yere düşüyorlar, bu tütün. Aranızda da bunlardan bazıları olmalı. Onlar tütüne, bakamıyorlar bile. Kimileri olmalı ama diğer taraftan tonlarca ve tonlarcasını içlerine çekebilenler de var. Bu nasıl oluyor? Her ikisi de insan. Yani yavaş yavaş bunu toplumsal bir şey olarak kabul eden ülkeler, en büyük zararı kendilerine vermiş oldular çünkü başlangıçta çok az miktarda kullanıyorlardı. Yıllar öncesine dair söylemem gereken şey buydu, yıllar öncesi diyebilirsiniz. Ama bugün gidip onları görseniz, bu kişilerin alkolik olduklarını görürsünüz. Onsuz yaşayamazlar. Yani öncüler küçüklerdi ve acı çekenler de artık alkolden bıkmış olanlardı. Çünkü artık bunun sarhoşluk anlamına gelmediğini düşünüyorlar ve onlar uyuşturucuya da başlamışlar.

Ve onlar bunun başka bir deneyim olduğunu düşünüyorlar. Yani sizin daha fazla polis gücünüz var, bunu kontrol altına almak için her tür şeyi yapıyorsunuz. Bu mümkün değil. Mohamed Sahib açıkça şöyle dedi: “Sarhoşluk yok. Hiçbir şey yok, böyle bir şey yok.” Nanak da aynısını söyledi. Her ikisinin de aynı insanlar olmasına, şaşıracaksınız. Onlar aynı insanlar ama farklı zamanlarda doğmuşlar, aynı insanlar ve aynı şeyi öğretiyorlar. Nanak da aynı şeyi söyledi: “Sigara içmek yok, hiçbir şey yok ” Ama bugün Sihler yok. Sihler, sabah Londra’da “bizler kask takmamalıyız” (saçlarını kesmedikleri için) diye kavga ediyorlardı. Düşünün. Bu nerede yazıyor? Nanak Sahib bunu hangi kitapta yazmış, “O kaskı görmek isterim.” Tam tersine O, “Vesh ka kya payda ka”, “Elbisenizi değiştirmenizin ne faydası var ki?” dedi. Ve onlar bu noktada bununla mücadele ediyorlar ama Sihlerin, Londra’daki nasıl içki içtiklerini görünce, yani demek istiyorum ki, İngilizler bundan utanıyorlar. Yani alkol tüketim biçimleri açısından Sihlere kıyasla kendilerinin daha iyi olmadığını düşünüyorlar. Ve onlar din adına savaşıyorlar. Bu bir gerçek, Ben size onların kask takamayacaklarını söylüyorum çünkü onların bir scooter üzerinde, kendi kafalarını kırma hakları ve özgürlükleri olmalıdır. Nedir bu yani? Ve her pazar büyük bir yürüyüş yapılıyor sanırım, onlar “bu korunmaya karşı” çıkıyorlar, bu insanları görünce, Ben yolun kenarına çekiliyorum.

İşte onların Nanak Sahib’e yaptıkları şey budur. Ve Müslümanlar, onları bir  düşünün, onlar içki üzerine şiirler yazmışlardır. Şimdi, eğer Ben size içmek zorunda değilsiniz dersem, onlar bu kadının yaklaşık on bin yıl öncesinden bahsettiğini düşünecekler ama size söylediğim şey bir gerçektir, alkol kesinlikle insan tüketimine yönelik bir şey değildir, onların hiçbirisi değildir. Şimdi, onlar İsa’nın şarap içtiğini söyleyebilirler. Artık ‘şarap’ asla ‘alkol’ anlamına gelmez. Yani taze olan, mayalanmamış üzüm suyu farklıdır ama fermente edilmiş olanı, hatta melas (şeker pancarı küspesi) bile, fermente edebileceğiniz her şey alkole dönüşür, bu da şeytanidir. Alkol sadece eşyaları cilalamak için kullanılan bir işlemdir. Cilayı içiyorsunuz ve tüm bağırsaklarınız güzelce cilalanıyor ve karaciğeriniz mahvoldu. Sonra Mataji’ye geliyorsunuz: “Mataji, karaciğerimiz mahvoldu. Şimdi ne yapmalıyız? Bu nasıl tedavi edilir?” Şimdi eğer Ben size “İçmeyin. Bu çok kötü”, dersem, ama bu aralar öyle gurular var, “İçki iç. Ne istersen yap. Tek şey var, sen cüzdanını lütfen arkama bırak. Ne istersen yap, hatta kaçakçılık bile yapabilirsin” diyorlar. Bakın, kaçakçılığı öğreten, aslında insanlara kaçakçılık öğreten bir guru vardı ve tüm Sehasalar (Sihler) Cakarta’da kaçakçılık yaparken  yakalandılar ve orada milyarlarca ve milyarlarca dolar kaybettiler.

Ve Singapur’a gittiğimde, onlar Bana geldiler, “Bu oldu”, dediler. Ben de ona “Peki senin gurun nerede?” dedim. “Bu kadın İsviçre’ye gitti”, dedi. “Çok güzel” dedim. Adam, guru bana, “Sen istediğini yap. Cüzdanı da buraya getir, hepsi bu. Eğer karına ve çocuklarına bakamıyorsan, onları da buraya bırak. Sen her şeyini Allah adına feda et, her şeyini bana ver, güzelce, sen fedakârlık yap” dedi. Bunu destekleyecek olanların sayısı çoktur. Onlar guru değiller. Eğer Ben size onların rakshasa olduklarını söylersem, onlar şeytanlardır. Aksi takdirde hiç kimse böyle bir şey yapamaz. Bunlar şeytani şeyler. Onlar hiçbir şeyden korkmuyorlar. Vicdanları yok. Vicdanı olmayanlar şeytandır, şeytandır. Onlar Tanrı’dan korkmuyorlar ve her şeyi Tanrı adına yapıyorlar. Yarın Tanrı ile yüzleşmeleri gerekiyor. Buna şüphe yok. Ama aynı zamanda sizin de yüzleşmeniz gerekecek ve Tanrı size “Ne yapıyordunuz?” diye sorduğunda, verecek hiçbir cevabınızın olmadığını göreceksiniz. Siz şöyle diyeceksiniz: “Orada, ben bir guru tuttum. Ona para ödüyordum. Ben ona bakıyordum. O da, bu kadarını yaptı.” Tanrı der ki: “Peki ya Kundalininiz? Peki ya uyanışınız? Peki ya Farkındalığınız?” Siz, “Bunu bilmiyorum. Bir guru tuttum, görüyorsunuz ve ona para ödüyordum” diyorsunuz. Tanrı der ki, “Pekâlâ, o zaman bu guru nereye gittiyse, sen de oraya git.” Ve gurunun, cehennemin en derin ormanında, cehennemdeki solucanların arasında çok güzel bir şekilde yerleşmiş olduğunu göreceksiniz. Bana inanın.

Bu insanların ölmesine bile gerek yok. Bu yaşamları süresi içinde, onlar bununla yüzleşecekler. Bu tür insanların hepsi bununla karşılaştılar. Guruların durumunun ne olduğunu gördünüz. Yani bu, Void’un ilgilenilmesi gereken merkezi kısmıdır. Ve orada gördüğünüz diğer bir merkez, içimizdeki yaratıcı güç olan, yaratan, Swadishthan Çakra olarak bilinen merkezdir. Bu merkez sayesinde hem düşünüyor, hem planlıyoruz, hem de vücudumuzun ihtiyacını karşılıyoruz. Şimdi, geçen gün doktorların diyabetin nedeninin ne olduğunu bilmediğini keşfettim. Şaşırdım. Onlara bunu anlatacağım. Bunu doğrulayabilirsiniz. Bu çok kolay. Burası iki tane şey yapan bir merkezdir: O düşünür, planlar. Biliyorsunuz Delhi’de herkeste Swadishthan Çakra catch ediyor. Neden? Çünkü burada çok fazla planlama yapılıyor. Herkes deli gibi plan yapıyor. Ancak düşünceleriniz ile, duygularınız arasında belli bir denge olması gerekir. Ayrıca sizin biraz dengeniz de olmalı. Doktorlar duyguların bununla dengesini düşünüyorlar mı, bunu bilmiyorum. Onlar bunu yapmıyorlar. Yani diyabet bu dengesizlik nedeniyle ortaya çıkar. Siz bu merkezi her zaman çok fazla düşünmek, çok fazla plan  yapmak için kullanıyorsunuz. Ancak aynı merkez karaciğerin üst kısmını, dalağı, böbrekleri, ayrıca rahmi ve düşünmeyi de yönetir. Yani eğer siz çok fazla düşünürseniz enerjiyi tek bir tarafta kullanıyorsunuz demektir ve benzini geri koymanın da bir yolu yoktur.

O zaman, senin dalağında sıkıntı olursa ne olur? O enerji alamaz ve sadece çok düşünen insanların bildiği, bu şeker hastalığı olarak bilinen hastalığa yakalanırsınız. Bu sorun fakir insanlar tarafından bilinmez. Onlar o kadar fazla miktarda şeker yiyorlar ki ama onların şekeri bırakmalarına gerek yok. Bu kadar çok karbonhidrat ve çok fazla şeker, onlar özellikle de şeker yiyorlar ama fazla düşünmedikleri için, şeker hastalığına yakalanmıyorlar. Artık düşünmek insanlarda bir hastalık haline geldi. Onlar bunu durduramazlar da. Size söylüyorum, bu onların kafalarında bir korna gibi çalıyor. Sürekli olarak düşünüyor, düşünüyor, düşünüyor, çıldırıyorlar ve “bu nasıl durdurulacak?” diyorlar. Bu ancak, Kundalini bunun üzerine çıktığı zaman durdurulabilir: siz düşüncenin ötesine geçersiniz. Ve düşünme, Pingala Nadi vasıtasıyla, sağ tarafta bulunan kanal aracılığıyla, beynimizin sol tarafında, içimizde egoyu yaratır. Bu egodur. Tüm bu düşünme işi, ego sayesinde yapılır. Gelişmiş ülkeler kalkınmalarını egoları üzerinden halletmişlerdir. Yani o ülkede ego o kadar gelişti ki, onlar artık bundan bıktılar. Peki ne oldu? Tepki olarak, bunun diğer tarafı büyümeye başladı. Oradaki gençler uyuşturucu ve sakinleştirici kullanmaya başladılar ve bu da içlerinde süperego yarattı. Ego …. verdi… Douglas gülüyor. Bu bir gerçek. O bilir. O, bunu yaptı ve bunu aştı, onu aştı ve bunu kazandı. Bu yüzden o gülüyor. Ve süperego, şimdi egoyu geri itmek için yükseldi.

Bir Batılı her zaman şöyle der: “Ah. Ben çok kötüyüm. İyi değilim. Ben işe yaramazın biriyim.” Bu bir tevazu değil, süperegodur. Hindistan’da ego yükselirken, harekete geçen şey, süperegodur. Dikkatli olun. Ego ve süperego içinde, siz dengede olmalısınız. Eğer orası merkezdeyse, Ben ancak o zaman Kundalini’yi yükseltebilirim. Eğer bir dengesizlik varsa, bu dengesizliği ortadan kaldırmam gerekir ve bu ortadan kaldırılır.

Dışarıda aortik pleksusu da kontrol eden ve Swadishthan Çakra olarak bilinen bu merkez, bizim çok iyi bildiğimiz bir deity  tarafından yönetilir, bu da Brahmadeva’dır ve O’nun gücü ise Saraswati’dir. O, bu dünyada yalnızca bir kez enkarne oldu ve size onun kim olduğunu söylersem şaşıracaksınız- Hazreti Ali. O, Muhammed Sahib’in damadıydı. Muhammed Sahib, ezeli efendinin veya Void’da, Bhavasagara’da enkarne olan Adi Guru’nun bir enkarnasyonudur. Ve O, Nanak’la aynı kişidir ama Ben bunu Müslümanlara söylersem, onlar Beni öldürürler veya Sihler Beni öldürür. İkisinden biri. Kim önce gelir bilemiyorum. Bu sefer çarmıha gerebileceklerini sanmıyorum ama onlar bundan hoşlanmayacaklardır. Onlar, tekrar ve tekrar doğmuş olan aynı insanlar. On tanesi de bu şekilde doğmuş. Onlar tekrar tekrar doğan aynı insanlardır. Ve eğer siz onları kabul ederseniz, onlar sadece tek bir enkarnasyonun insanlarıdır. Onlar bunu kabul etmeyecekler. Onları, tüm enkarnasyonları içinizde kabul etmelisiniz.

Bir örnek vereceğim. Mide kanserine yakalanmış bir doktor vardı, bir Müslüman. Benimle Londra’da tanıştı ve Ben ona “sen Dattatreya‘ya ibadet etmelisin” dediğim zaman, hayatının şokunu yaşadı. “Yani siz bana dinimden vazgeçmem gerektiğini mi söylüyorsunuz?” dedi. Ben de: “Sizin dininiz dengesizlik içinde. Dattatreya, Muhammed Sahib ile aynı kişi idi. Aslında Dattatreya, Muhammed Sahib olarak enkarne oldu”, dedim. O da, “Ben bunu yapamam. Ben sadece Muhammed Sahib’e inanıyorum”, dedi.  Ben de şöyle dedim: “Pekala, kanserinizi tedavi edemem çünkü kanser sizin dengesizlikten kaynaklanıyor. Bir tarafta çok fazla aktivite var.” Sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi kansere neden olur. Bugün bunu bir kenara yazın ve siz bunu doğrulayabilirsiniz. İşte bu yüzden insanlar benim kanseri iyileştirdiğimi söylediklerinde, Ben bunu yaptım. Buna şüphe yok, sadece Ben değil, burada bulunan bu doktor bile kanseri tedavi etti. Kanser ancak Sahaja Yoga’nın dengesi sayesinde tedavi edilebilir, aksi takdirde bu mümkün değildir. Bana inanın. Yani bu adamın dengesizliği, o Beni dinlemedi ama kanser bir şekilde harika bir şey. Bu kişi Bana geri gelmek zorunda kaldı, “Pekala anne, ben bunu kabul ediyorum”, dedi. Ben de “Pekâlâ o zaman” dedim. Şimdi Dattatreya’ya dua edecek misin?”

Bir Müslüman’ın Hindu olması, bir Hindu’nun da Müslüman olması gerekir. Bir Sih Müslüman olmalı ve bir Müslüman ise Sih olmalıdır. Tanrı’yı siz nasıl bu kadar çok parçaya bölebilirsiniz ki? Bu bölünme, atomun bölünmesine benzer. Siz bölüyorsunuz. Birbirinizi bölmenin her tür yol ve yöntemini buluyorsunuz. Ve topladığınız şey, içinizde olan volkanik yıkım gücüdür. Yani, kendilerine Müslüman diyen bu sözde ayyaşlar ve yine sözde ayyaşlar olan Sihler şunu bilmelidir ki, onlar liderleri olarak taptıkları gurulardan çok uzaktalar. Ve İsa’nın dediği gibi, siz “Bana ‘İsa, İsa’ diye sesleneceksiniz ve Ben sizin kim olduğunuzu tanımayacağım”, bu böyle olacak. Kanser için, bu dünyaya gelmiş olan, farklı seviyelerde ama aynı hayat ağacı üzerinde bulunan farklı çiçekler olarak enkarne olan Tanrı’nın bu tam olarak bütünleşmiş formunu anlama hususunda, sizin denge sahibi olmanız gerekir. Bir ağaçta olduğu gibi, bazen önce yapraklarınız olur, sonrasında çiçekleriniz olur ve daha sonra da meyveleriniz olur ama bunlar aynı ağacın çiçekleridir ve onlar sırf bir ölü çiçekler sorunu yaratmak için, farklı kişiler tarafından ağaçtan koparılmışlar. Onlar yaşayan aynı hayat ağacının üzerinde yaşıyorlar. Yani, size daha önce bir çakradan bahsetmiştim, bu ise Mooladhara Çakra’dır, burası Kundalini’nin oturduğu yer olan Mooladharadır. Sonra Nabhi çakra hakkında, kundalininin oradan yükselerek geldiği Swadishtana Çakra ve Nabhi’nin etrafında dönerek onun Bhavasagra’yı yarattığı hakkında sizinle konuştum.

Ayrıca size, Shiva’nın ilgilendiği Ruh’tan, Kalpte var olan ışık titreşmelerinden de bahsetmiştim. Sakshi olan, Şahit konumunda olan bu ışık titreşmesi, bir gaz lambasında gördüğümüz titreşmeye benzer. Artık gaz yağının kendisi aydınlanmamıştır. Gaz yağının kendisi enerjidir ama aydınlanmamıştır. Titreşen alev aydınlanmıştır. Gaz yağının kendisi de titreşmeye başladığı zaman, o da aydınlanır. İşte Sahaja Yoga’nın olduğu şey budur. Bu titreşime dokunduğunda Kundalini’nin uyanması, bu işte budur ama titreşen ışığın, başın üst tarafında, Sadashiva’nın koltuğu olarak bilinen bir yeri vardır. Ve bu, varoluş olan Tanrı’nın formu veya niteliğidir. Tanrı Shiva, varoluştur. Ve bu, tüm bu formlar içinde ortaya çıkan ilk formdur, tıpkı tohumun bütün bir ağaç olarak ortaya çıktıktan sonra, yine tohum haline gelmesi ve nihayetinde de, çözülme noktasında da, Shiva haline gelmesi gibidir. İşte bu yüzden bu, kalıcı form anlamına gelen Shiva olarak bilinir. Bu herhangi bir biçim almaz. Bu enkarne olmaz. Bu, izleyen bir şahittir. Bu Tanrının niteliğidir. Yani, siz Tanrı’nın üç niteliğine sahipsiniz. Birincisi varoluş olan Shiva, ikincisi yaratıcı olan Brahmadeva ve üçüncüsü ise besleyen, geliştiren, evrimsel hareket veren, enkarne olan, on kez enkarne olan, var olan Vishnu’dur.

Şimdi bunun üstünde olan çakra, görüyorsunuz, Kutsal Kalp dediğimiz merkezde, O bu merkezdedir, kardiyak merkez olarak bilinir, buna siz “Hridaya Çakra” diyebilirsiniz. Hridaya (Mükemmel bir denge içinde olarak veren ve alan şey, kalbin çalışmasındaki gibi), Hridaya Çakranın ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz. O buraya yerleştirilmiştir, arkada, medulla oblongata içinde yer alır, fakat dışarıda da kardiyak pleksus da vardır. Şimdi bu merkez, kardiyak merkez, Evrenin Annesi olan Deity Jagadamba tarafından yönetilmektedir. Parvati, Shiva’nın karısı, Shiva’nın gücü burada yer alır, kendilerini geliştirmeye çalışan, mücadele eden evrimsel süreçlerde insanlara yardım etmek, onları şeytani güçlerden, şeytani güçlerden korumak için burada yer alır. O, Lalita olarak da bilinir. O birçok isimle anılır. Onlar, Onun defalarca enkarne olduğunu söylüyorlar. O birçok kez enkarne olmuştur. O, bir Amsha (Amsh-avatarana, yani kısmi enkarnasyon) olarak da enkarne olmuştur, O’nun bir parçası da ayrıca enkarne olmuştur. O, raksha’nın özüdür, korumadır. Güvensizlikten muzdarip olan bir kişinin burası zonklar/ çarpıntı olur, kişi burada rahatsızlık hisseder, korkudan muzdarip olan insanların burada sorunu olur. O bize koruma sağlar. O koruyucudur. Ve O, bu dünyanın Annesidir, Jagadamba. O kalbin sağ tarafında vardır, sol tarafında, bunu size daha önce de söyledim, sağ tarafında ise Shri Rama’nın sembolü vardır ve O’nun gücü Sita’dır. Shri Rama, evrimsel bir aşamada, Vishnu’nun 7. enkarnasyonu olarak bu dünyaya bir lider olarak gelmiştir.

Ve O Tanrısal nitelikteki siyasi liderliği göstermeye çalıştı. On iki bin yıl önce dünya üzerinde enkarne oldu. Ve o dönemde, insanoğlunun tüm farkındalığı içinde bir siyasi lider olarak, bir liderin nasıl olması gerektiğine dair fikir doğmuştur. Kendisi insan farkındalığında on iki bin yıl önce, içimizde politik uyanışı yaratmaktan sorumludur. Onun gücü, çok sade bir kadın olan karısı Sita’ydı ama O, Adi Shakti’nin bir formuydu. Biz O’nun öyle olduğunu biliyoruz çünkü o zamanlar insanlar çok duyarlıydılar ve bunu görebiliyorlardı. Günümüz insanları böyle değiller. Sita’dan, bir Ravana bağlantısı çıkaramıyorlar. Bakın, işte hassasiyetimizin içinde olduğu durum budur. Bu merkezi güçtür ve Mahalakshmi’nin gücü olarak bilinir. Yani Lakshmi insan olarak ilk kez, Sita formunda doğdu. Sol taraftaki kuvvet, Mahakali gücü olarak bilinir.

[Shri Mataji Hintli bir bayanla konuşuyor]

Yani, sol taraftaki güç Mahakali’nin gücü olarak bilinir ve sağ taraftaki güç ise Mahasaraswati gücü olarak bilinir. Şimdi, merkezde olan güç, evrim içindir. Merkezdeki güç ya da merkezde yükselen sütunun, insanın evrimi anlamına geldiğini söyleyebilirsiniz. Yani hepiniz Bhavasagara evresinde doğdunuz. Şimdi sizin birinden diğerine, sonra diğerine, daha sonra da diğerine yükselmeniz gerekiyor. Bundan daha yüksek olan ise, size söylediğim gibi, sağ tarafta Shri Rama’nın gücü vardır ve O’nun gücü ise Sita’dır.

Vishnu’nun tam olan bu formu insanların arasına altı bin yıl önce, Shri Krishna olarak geldi. Burası, Vishuddhi Çakra olarak bilinen bu çakradadır. Shri Krishna tam bir formdur. Neden tam diyoruz? Çünkü O’nun için tüm oyun, tüm leela, sadece görülmesi gereken bir şeydi, tüm bu yaratım sadece yaratılmış bir oyundan başka bir şey değildi. O bu konuma ulaşmıştı ve bundan bahsetti. O, “Nainam Chianti shastrani, nainam dahati pavaka” dedi, “siz hiçbir aletle ya da hiçbir şeyle öldürülemezsiniz”, dedi. Ve O, samhara (yıkım, yok etme veya çözülme) yaptı. Onun en büyük özelliği, bu dünyada bulunan birçok iblisi öldürmesiydi. Şimdi şiddet ve cebir kullanmaktan kaçınanlar, “Ah, O şiddet yanlısı bir adamdı” diyeceklerdir. Bu şeytanları öldürmek için uygulanması gereken Tanrısal bir yöntem vardır. Buna ihtiyaç vardı ve O öldürdü. O bir diplomatın vücut bulmuş haliydi. Bir diplomat nedir? Diplomat sakshi olan, Tanrısal diplomasi oyununu  oynayan kişidir. O, ilahi diplomasiyi oynadı ve siz Gita’yı çok okuduğunuz zaman, hâlâ bu diplomasinin içindesiniz. Size iki cümle ile Onun Gita’daki diplomasisini nasıl anlayacağınızı anlatacağım, bu çok gerekli. En başında, en başından, O sizin kendi içinizde aradığınızı söyledi. Arjuna’ya şöyle dedi: “Sen kendi içinde arıyorsun. Sen bir sakshi olmalısın.” Vasat bir kişi olarak Arjuna, O’na şu soruyu sordu: “sen kendi içinde aramalısın, bir sakshi, bir tanık olmalısın’ diyorsun ve burada bana savaşa girmemi söylüyorsun, insanları öldürmemi, kendi kardeşlerimi öldürmemi, kendi akrabamı öldürmemi söylüyorsun!

O tüm bunların bir oyun olduğunu söylemek istedi ama bu ancak siz o şahit olduğunuzda, aydınlandığınız zaman bir oyun haline gelir. İşte Onun söylediği şey buydu ama Arjuna bu bakımdan vasattı. Yani O, bir Baba olarak anladı. Kulübesinden çıkıp oğlunun arabayı dövdüğünü gören bir babanın, oğluna şöyle demesi gibi: “Atı arabanın önüne getir, ancak o zaman araba yoluna devam edecektir.” Ama çocuk, yani oğul, babasını dinlemek istemiyor, “Hayır, ben arabayı döveceğim” diyor. Yani O, diplomasiyi oynar, Babayı oynar. Anne bunu yapmaz. Annen sana gerçeği söyler. Yani, O orada diplomasiyi, Tanrısal diplomasiyi oynadı. O şöyle diyor, “Pekala, sen dövmeye devam et ama dikkatini ata ver ve ileri gideceksin.” Bu çok saçma, bu çok saçma bir şey. Bu olamaz, biliyorsunuz. O saçma bir şey söyledi. Yani O şöyle diyor: “Tamam, siz karmalarınızı yapın ama onu Tanrı’nın ayaklarına sunun.” Siz bunu yapamazsınız. Bu yapılamaz. Bu bir tür imkansızlık gibi bir şey çünkü sizin içinizde ego var. Eğer siz herhangi bir iş yapıyor ve eğer “Ah, ben her şeyi Rabbimin ayaklarına bırakıyorum” diye düşünüyorsanız, bu siz sadece kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Bu onun diplomasisi, O bunu burada oynadı. Bunu siz yapamazsınız. Böyle bir şeye inananların, bunun bir aldatmaca olduğunu bilmeleri gerekir. Bu ancak siz içi boş bir kişilik haline geldiğinizde gerçekleşebilir. Şimdi bu insanların, aydınlanmış olanların, “bu gidiyor, bu geliyor” dediğini göreceksiniz.

Onlar şöyle demiyorlar, “ben veriyorum, ben yapıyorum.” Siz sadece öylece duran, onu gören ve onun içinden geçen, içi boş bir şey olmalısınız. Tanrısal  Olan sizin içinizden akmalıdır. Ve bhakti için, bağlılık, adanmışlık için, bu başka bir diplomasi. Görüyorsunuz, Onun (Shri Krishna) sözlerini kimse görmüyor, buna şaşırdım. Onlar Gita üzerine beş yüz tane kitap yazmışlar. O’nun sizinle bir diplomasi oyunu oynadığı bu basit noktayı kimse görmedi çünkü siz, henüz egonun ötesine geçmediğinizi bilmiyorsunuz. Siz orada olmak için, onun ötesine geçmelisiniz. (Son Bölüm) Yani O, bhakti hakkında ise söyle diyor: “Pushpam, palam toyam”, (yaprak, meyve, çiçek, su) “Bana siz her ne verirseniz verin, çiçek, şu bu, Ben onu kabul edeceğim ama siz verirken,” – bilirsiniz, şu diplomasiye bakın, O’nun oyunu oynadığı tek kelime – “siz adanmışlık içinde Ananya Bhakti yapmalısınız.” ‘Ananya’ kelimesine bakın. ‘Ananya’, ‘bir diğerinin / ötekinin olmadığı zamandır, sizin bir olduğunuz zaman, Onunla bir olduğunuz zaman’ anlamına gelir. Siz ne zaman “bir” olursunuz? Aydınlanma aldığınız zaman! Herkes şöyle diyecektir, “Ah, evet, evet sen bhakti yapmalısın, Krishna’nın adını an, ‘Hare (yani Shakti) Rama, Hare Krishna’, diyorlar ve  onlar boğaz kanserine yakalanıyorlar.” Evet, onlar bunu yapıyorlar, hepsi, size söylüyorum. Pek çoğu tedavi için Bana geldi ve Ben, “Şimdi onlara ne diyeceğim?”, dedim çünkü “Hare Rama, Hare Krishna”, sen böyle yaparak Tanrı’ya mı ulaşacaksın? Çok kolay bir yöntem, biliyorsunuz. Sen Oxford Caddesinde hoplayıp zıplamaya devam edersin, dans edersin, belinden yere düşen bir dhoti (pantolona benzeyecek şekilde bacakların arasına dolanarak bağlanan bir peştemal türü) giyersin, Tanrı’ya böyle mi ulaşırsın? (Anne gülüyor)

Ne kadar aptalca bir fikir ama bunlardan çok fazla sayıda var. Şimdi [Gantura?]’da dilencilik yapıyorlar. Ben oraya gittim. Onlar güzelce oraya yerleştiler, “Hare Rama, Hare Krishna” diyorlar. Herkes yanıma geldi, “Hintli misiniz?” dediler. “Evet, muhtemelen öyleyim”, dedim. “Bu kitabı satın alır mısınız? Bana sadece beş anna (eski bir para birimi, yani 1⁄16 rupi kadar) ver.” Bu tamam, Ben beş Anna vermeyi dert etmeyeceğim. Ona “çok teşekkür ederim”, dedim. Ve onlar Tanrı’ya yakınlar mı? Fakir insanlar gibi dilenmekten utanmıyorlar ve bunu Tanrı adına yapıyorlar. O’nun adını anmak ve sonra dilenmek! ‘Siz Ananya Bhakti’yi yapmalısınız’ demek, siz Aydınlanmış bir ruh olmalısınız, demektir. Şimdi, siz bir kişinin Aydınlanmış bir bhakti olup olmadığını nasıl anlarsınız? Çok kolay. Surdas gibi (Surdas, Shri Krishna’yı öven eserleriyle tanınan, 16. Yüzyılda yaşamış kör bir Hindu şair ve şarkıcı) ayrı düşmüş olmaktan bahseden bir kişi, Aydınlanmış bir ruh değildir. Kendi ızdıraplarından bahsedenler, “Ah, Tanrım”, benimle ne zaman buluşacaksın? Bu kişiler aydınlanmış ruh değildirler. Ama Kabir ve Nanak gibileri, İsa gibileri. İsa bir enkarnasyondu ama konuşan ve bu buluşmayı öven kişiler aydınlanmış insanlardır. Yani Tanrı ile tanışmış olan bir kişi, neden ayrılıktan bahsetsin ki? Bu çok basit bir şey ama biz kendi şeylerinden bahseden insanların şarkılarını seviyoruz – bilirsiniz, buna siz ne diyorsunuz bilemiyorum – kendini öldürenleri, kendine “Aman Tanrım, Ah Tanrım ne zaman benimle buluşacaksın?” diye Ona seslenmeye başlayan insanların şarkılarını seviyoruz, o orada boynunu kırdı, bu kafasını orada kırdı. Bütün bunlara ne gerek var? Onlar oruç tutuyor. Siz neden oruç tutuyorsunuz? Anlamıyorum. Neden vücudunuzu zayıf düşürmek mi istiyorsunuz?

Bu bedene, Rab gelecek ve bu beden oruç mu tutuyor? Oruç tutanların Allah’a ulaştığını söylemek gerekiyorsa, bu ülkenin nüfusunun en az yüzde otuzunun  otomatik olarak buna ulaşması gerekir. Onlar oruç tutmak için yaratılmışlardır.

Bazı Yogiler: [Hintçe]

Shri Mataji: Hum? Dakare?

Sahaja Yogiler: Kadınlar hakkında ?

Shri Mataji: Kadınlar mı? “Santoshi Ma” (sözde bir Tanrıça, Tatminkarlığın Annesi, ona oruç tutarak ibadet edilir) Oruç mu? Herhangi bir oruçta, biliyorsunuz, onlar o kadar saçma bir sınıra dek gittiler ki. Ve Ben bu Brahminleri, bundan dolayı sorumlu tutacağım. Onlar tüm bu yanlış fikirleri ortaya çıkardılar, bu kesinlikle sadece muhalefet. Nasıl? Bir Sankashti’de, yani Shri Ganesh’in aile içinde doğduğu günde, bakın, düşünün, siz o gün oruç tutmak zorundasınız! Bunun arkasındaki argümanı hayal edin. O gün! Diyelim ki sizin ailenizde birisi doğdu. Yani siz bunu kutluyorsunuz, çok mutlusunuz. [O gün kim mutsuz olur ki?] Diyelim ki Ben evinize geldim ve siz oruç tutuyorsunuz. O anda hemen oradan kaçarım.

[Shri Mataji gülüyor]

Bakın, eğer siz kapıya “Biz bugün oruç tutuyoruz” diye yazarsanız, evinize hiç kimse gelmez. Eğer sizin oruca ortak olmanız gerekiyorsa, “karva chauth” gibi yapabilirsiniz, (evli Hindu kadınların gün boyunca oruç tuttukları ve kocalarının refahı ve onların uzun ömürlü olması için dua ettikleri bir günlük bir festival) onlar da oruca ortak olurlar. Sadece bir gün için oruç tutmalısınız, mutlaka oruç tutmalısınız. Bu Naraka Chaturdeshi. O gün onlar yemek yiyeceklerdir çünkü o gün Narakasura öldürülmüştür ve Cehennem anlamına gelen “Naraka” ya konulmuştur. O oraya kondu. Ve Cehennemin kapıları onun için açıldı ve onun gibi olanların hepsi, o gün Cehenneme atılırlar. Bu yüzden o gün siz sabah erken kalkmamalı, yatağınızda yatmalısınız.

Sahaja Yogi: [Takvim konusu net değil]

Shri Mataji: Bakın, kimin yaptığını bilmediğim bir takvimle.

Sahaja Yogi: [Belirsiz]

Shri Mataji: Bakın, ama beynimizi kullanmalıyız. Naraka Chaturdeshi’nin anlamı nedir? Aslında bunlar bir takım rakshasalar olmalı, bu takvimleri bizim için yaratan bazı şeytanlar olmalı, onların bazıları. Oruç tutman gerektiğini söyleyen. Böyle saçma sapan bir şeyi kimin yazdığını bilmiyorum! O gün, Narakaların kapılarının açıldığı o gün, onlar saat dörtte kalkıp banyolarını yapacak ve güzelce yemek yiyeceklerdir. Tüm rakshasalar midenin içindeki, Nabhi Çakranın içindeki yiyecekle birlikte akıp gidecektir. Bir resim ortaya çıktı – kimi Santoshi Ma resimleri ortaya çıktı ve herkes Cuma günü oruç tutuyor.

Sonra “fark yaratan yiyecekleri yemek” gibi saçma sapan fikirler var. Bu da öğretildi. Gita’ya da, yanlış olan pek çok şeyin ilave edildiğinden eminim. Sizin bir Brahman olarak doğduğunuzu ve bunun doğum sonrası, doğum öncesi veya onların deyişiyle doğum öncesinde olduğunu söylemek. Peki bu nasıl olabilir? Bunu sadece tekrar bir düşünün. Beyninizi kullan. Ben beyninizi kullanın derim. Gita’nın yazarı olan Vyasa, Gita’nın yazarı, Vyasa kimin oğluydu, biliyor musunuz? O bir balıkçı kadınının gayri meşru oğluydu. Hepiniz Parashur-muni’yi (Muni’nin babası, Hint Astrolojisinin yaratıcısı) biliyorsunuz. Ve o kalkıp senin bir brahmin olarak doğman gerektiğini mi yazacaktı? Brahman olarak doğduğunuzda zaman, sizin brahmin olacağınızı düşünenlerin, üzücü bir şekilde  yanıldıklarını söylemeliyim. Brahmin, yeniden doğan, Aydınlanmış ruh olan, Brahma’yı bilen kişi anlamına gelir. Tanrı’yı arayan bir kişinin eğilimini tanımlar, brahmin kastı [belirsiz], bir eğilimdir. Vyasa nasıl böyle bir şey yazabiliyor, siz söyleyin bana? Vyasa nasıl böyle bir şey yazabilir? Şimdi bu onun kafasına sokuluyor, bu ona tutturuluyor. Tantrikalar gibi. Aman Tanrım. En kötüleri de onlar. Onlar bütün kutsal yazılarımızı mahvettiler, bütün shilpa shastralarımızı (Sanatı, zanaatları, bunların tasarım kurallarını, ilkelerini ve standartlarını açıklayan Hindu metinler) mahvettiler, her şeyi çok fena bir şekilde mahvettiler. Bu ülkede doğabilecek olan en büyük şeytanlar tantrikalardı. Kutsal kitaplarımızın tüm güzelliklerini mahvettiler.

Aswameda yagna’mızı (at kurbanı töreni) bile, onlar seksle ilişkilendirdiler. Demek istediğim şu, her şeyin bir sınırı var! İşte bu yüzden insanlar Konarak’a (Bir kasaba) gittiğinde şöyle düşünüyor: “Ah, burası Konarak! Bütün ülkedeki en büyüleyici yer. Bundan daha iyisi olamaz.” “Bu Khajuraho!” (Bir tapınak grubu) diye düşünüyorlar. Aslında buranın bütün güzelliğini bozan, tek nitelik bu. Eğer bu burada olmasaydı, çok daha iyi olurdu. Konarak, (burada bir güneş tapınağı var) tabii ki, mimarın kendisi de tantrikaydı. Bu yüzden de, böylesi iğrenç bir adam hakkında bir şey diyemem ama, bu ahlaksız ve fazlasıyla hoşgörülü krallar tarafından, burada zavallı mimarlara yeni tarzda ve yeni türlerde bu korkunç erotik resimleri üretmeleri için ödüller verildi. Bir yarışma düzenlendi ve bu, bizim shilpa shastralarımıza, heykellerimizin içine girdi. Bu güneye doğru gitti. Ve güneyde, Gauri ile Ganesha arasında, kötü bir ilişki olduğunu gösteren bir tapınak bulunmasına şaşıracaksınız. Buna inanabiliyor musunuz? Ve biz bunu, kimi aptal atalarımız tarafından böyle bir şey yapıldığı için, kabul mu edeceğiz? Ve herkes diyor ki, “Neden? Bu bir sorun değil. Sizin ülkenizde de bu şeyler var, bunu görüyorsunuz. Biz bunu gördük, çok güzeller.” Ve kama shastra, koka shastra (kimi erotik metinler), bu, şu, bunlar hakkında kitaplar yazdılar. Bu şey için gerekli olan shastra (kurallar, el kitabı) nedir? Bunu anlamıyorum. Hayvanlar çocuk yapmak için herhangi bir shastra okuyorlar mı? Bu kadar basit olan bir şey için, neden okuyup, bunun üzerinde bu kadar çok düşünmeniz gerekiyor ki? Siz delirdiniz mi?

Tüm bu yapay olan şeyleri anlamıyorum. Herkesin bildiği, doğal olan bir şey için neden böyle işlere girsinler ki? Ve sonuç, üzgünüm, bugün Amerika’da görülen yüzde yetmiş oranındaki iktidarsızlık. Çünkü tüm yapaylıkla, kendiliğindenlik kayboldu, kutsallık kayboldu. Her türlü hastalık, her üç kişiden biri hasta, her üç kişiden biri. Sizler de onları takip ediyorsunuz. Sonuçta bütün “sahipler” (İngilizler) toplanıp buradan gittiler ama şimdi artık, burada bulunan hepimiz birer “sahip” oluyoruz. Sahipler, bizim kurta pijamalarımızı giyerek kalkıp İngiltere’den buraya geldiler, bizim burada olan bu sahiplerimiz ise, şimdi kravat takıyorlar. (Anne gülüyor.) Çünkü, bakın, birisi Bana, eskiden biz şöyle düşünürdük dedi: “bizim Lordlarımız nereye kayboldu.” Cevap, onlar Hindistan’dalar. “Biliyorsunuz ki, sizin onlardan hiçbir şey öğrenmenize gerek yok, onlardan gelen herhangi bir şeyi, sizin bilmenize gerek de yok.” Tabii ki kıyafet önemli değil. Ne giyerseniz giyin, fark etmez ama asıl önemli olan kendinizi bilmenizdir, kendiniz olabilmektir. Bütün bu çakraları içimize yerleştirmiş olan Tanrı için, bu çok, çok süptil bir olaydır. Yani dışarısı o kadar da önemli değil, buna şüphe yok ama bir bakıma da bu böyle, yani daha derin bir ışık söz konusu olduğu zaman, sizin toprak kabı (topraktan yapılma yağ kandili) iyi şartlar dahilinde tutmanız gerekir, onun içinde uygun miktarda bir yağ bulunması gerekir, fitilin düzgün bir şekilde yerleştirilmiş olması gerekir ve ancak o zaman siz bir aydınlanma  alabilirsiniz. Eğer bu üç şey yolunda değilse, Ben size aydınlanma veremem.

Dolayısıyla, bu üç şey de önemlidir. Yani dharma’nız iyi durumda olmalı. Tabii ki, eğer içki içiyorsanız, aydınlanma alamazsınız demiyorum, alabilirsiniz ve aynı zamanda çok kısa süre içinde alışkanlıklarınızdan kurtulma gücünü de elde edebilirsiniz, çünkü bir kez aydınlanma aldığınızda, yalnızca kendi Benliğiniz tarafından, kendi güçleriniz tarafından sarhoş edilirsiniz. Elinizde vibrasyonlar, serin vibrasyonlar şeklinde akan bu gücü hissedebilirsiniz. Eğer onları kullanırsanız, bunlarla insanları iyileştirebileceğinizi bileceksiniz. Bir süre sonra başkalarında Kundalininin uyanmasını sağlayabilirsiniz. Elinizi yükselttiğiniz zaman, başka bir kişinin Kundalinisi hareket edecektir. Artık bu durumda olan birçok kişi var. Subramanyam (bu isimde bir kişi) burada. O iyileşti. Gavin, oda tıpkı senin gibi bir devlet memuru, o pek çok insana aydınlanma verdi, o pek çok insana aydınlanma verdi. Bunu siz de yapabilirsiniz. Merkezi sinir sisteminiz üzerinde de anlaşılır veya bilinçli bir hale gelen bu güç, içinizde mevcuttur ve siz onun aktığını hissedebilirsiniz. Bunu çalıştırabilirsiniz. Artık, Kundalininin uyanışı sırasında, bu şey olur, şu şey olur diye, insanların bunu neden tarif ettiklerini bileceksiniz. Eğer siz yanlış taraftan giderseniz, bu olacaktır. Sizin yetkili bir kişi olmanız gerekmektedir. Yarın, diyelim ki elinizi bir elektrikli aletin içine soktunuz ve siz “burada bir sürü problem var” dediniz. Bunu siz yapmamalısınız. Bunu ancak bir mühendis yapabilir, ancak yetkili bir kişi bunu yapabilir.

Bunların hepsi yetkisiz. İlk ve en önemli olan şey, böylesi bir kişinin aydınlanmış bir kişi olması gerektiğidir ve sadece aydınlanmış olması da değil, onun aynı zamanda kutsal bir kişi olması gerekir. Üç, dört tane havayolu hostesi, onlar şu şu kişinin arkadaşları ve bu kişi Kundaliniyi uyandırmaktadır. Birisinin karısıyla kaçmış, diğer taraftan kaçakçılık yapıyor, Londra’dan altın kaçırıyor, hava yoluyla altını buraya indiriyor ve bu kişi Kundalini’nin yükselmesini sağlıyor. İnsanların konuştukları şeyde bir anlam olmalı. Bu çok kutsal bir olaydır, en kutsal şekilde gerçekleşmesi gerekiyor.

Şimdi burada başka bir çakra daha var, Benim şeyim nerede, bu kırmızı nokta, hepimiz bunu buraya koyuyoruz ama onu neden oraya koyduğumuzu bilmiyoruz. Burası görme sinirlerinin geçişinin gerçekleştiği merkezdir. İşte bu noktaya siz, optik talamus diyebilirsiniz, bu çakra o noktaya yerleştirilmiştir. Ve bu merkez, hipofiz ve epifiz bezlerini kontrol eder; hipofiz egoyu kontrol eder ve epifiz ise süper egoyu kontrol eder. Bir doktor, epifiz ve hipofiz hakkında bilgi sahibidir ancak bunun egonuzu ve süperegonuzu kontrol ettiğini bilmek için, o bundan daha ilerisine gitmez. Bilse bile, bunu nasıl kontrol edeceğini bilmez. Artık Sahaja Yoga ile bunların, başınızın içinde bulunan iki tane balon olduğunu görebilirsiniz. Onları görebilirsiniz. Bu, burada olanı Vishuddhi Çakra’dan başlar, taç yaprağı, burası gücü “Radha” olan Shri Krishna’nın hüküm sürdüğü yerdir. Ve bu balonlar kafamızın içinde yükselip, bu şekilde hareket ediyorlar.

Yaklaşık bir yaş civarında, başımızı tamamen kaplayan iki tane balon vardır. Hissetmek için henüz daha erken olsa da, bıngıldak kemiğinde olan kireçlenme o zaman tamamlanır. Ve işte bu sayede siz, diğerlerinden ayrı bir kişilik geliştirirsiniz. Siz Bay Falancasınız, o da Bay Filancadır. Bu bir eklemlenmedir. Bu, sizin o şekilde yapıldığınız bir yumurta kabuğu gibidir. Sizler bu şekilde yapıldınız çünkü siz kendi varlığınızın kabuğu içinde büyümelisiniz. Siz ayrı bir şeysiniz… (tek başına) Sen bir kabuksun, sen bir kabuksun, bu adamda bir kabuk. Ve sizi orada gelişmiş şekilde tutan bir sıcaklık verilir. Sonunda yumurta, bu noktada kırılır ve içinden yeni bir kişilik, yeni bir kişi çıkar ve bu kişi öncekinden çok farklı bir kişidir. Bu Sahaja Yoga’dır. Yani, burada optik sinirlerin kesişme noktasına yerleştirilmiş olan bu merkez, Agnya Çakra olarak bilinir ve buraya yerleştirilmiş olan Deity  Mahavishnu’dur (İsa). İnsanların Devi ya da Devi Mahatmya ya da Markandeya ve hatta Adi Shankaracharya hakkında ne kadar şey okuduklarını bilmiyorum. Şimdi, Mahavishnu, Radhaji’nin bir yaratımıdır, O Radha’nın oğludur. O’nu Shri Ganesha’nın özünden ve özel bir şekilde yaratmıştır. Ve bu çocuk Vaikuntha aşamasında, diyebiliriz ki O cennette yaratılmıştır ve bu dünyaya İsa Mesih olarak enkarne oldu. Rab İsa Mesih bir insan değildi. O bir form aldı ama bedeni tamamen Chaitanya idi.

O eksiksizdir, tamdır, Onun bedeni de tamamen Tanrısaldır, Meryem olan Annesi tarafından özel olarak yaratılmıştır ama aslında O Radha’nın Kendisiydi. Sita, Radha oldu ve sonrada İsa’nın Annesi oldu. O, Adi Shakti’dir. Meryem sıradan bir kadın değildir, O Radha’nın Kendisidir. Ve eğer siz Mahavishnu’nun doğumu üzerine bir şey okursanız, bunun İsa içinde tam olarak aynı şekilde olduğunu bilirsiniz. İsim Mahavishnu’dur ve burada ise İsa (Christ). Şimdi, Jesus Christ, bakın. Christ, Jesu ya da Yeshu, bu Yeshoda’nın adıdır, bu isim Radha tarafından oğluna verilmiştir. Biz, Jesu ya da Yeshu deriz. Ve ‘Christ’ O’nun soyadıdır. Krishna’nın adı ‘Krishi’ kelimesinden gelir. ‘Krishi’ ismi, ‘tarım’ anlamına gelir, bu tohumu eken adamdır. Krishna geldi ve O sizin bu oyunun sakshi’si, yani bu oyunun tanığı olabileceğiniz farkındalığın tohumunu ekti. Ve Christ (İsa’nın) adı ‘krist’dir, bu Krishna’nın adıyla aynıdır. O, kendi babasından bahsettiği zaman, Shri Krishna’dan bahseder. Shri Krishna, O’nun babasıydı. O sıralarda, İsa O’nu tarif etmektedir, babasının her zaman Shri Krishna olduğunu söyler. Ve Vaikuntha aşamasında, Shri Krishna’nın Kendisinin O’nu kutsamak için nasıl geldiği ve O’na, “Sen, Benden bile daha yüksek bir yere yerleştirileceksin çünkü bedenin Chaitanya’dan yapılmış olacak” dediği çok açık bir şekilde anlatılır. ‘Chaitanya’ kelimesinin İngilizcesi nedir? Bilinç mi? Ama bilinç chaitanya olamaz. Tanrısal farkındalık. Tanrısal farkındalığın, diyebilirsiniz.

O Tanrısal farkındalığın kendisidir, Tanrısal vibrasyonlar içimizde gösterilmiştir. Aynı şekilde, İsa’da, Shri Ganesha gibi, chaitanya’dan yapılmıştır. Şimdi O, böyle mi yoksa değil mi, çünkü burada çoğunuz Hintlisiniz ve buna itiraz edebilirsiniz. Edebilirsiniz. Bunu size kanıtlayabilirim çünkü o aynı swastika’dır (gamalı haç). Shri Ganesha’nın ayurda’ları ya da silahları “avyakt” (Gizli, Açık olmayan, tezahür etmeyen) hale gelmiştir, onlar ifade edilmezler çünkü O, hepsi için tek bir silah kullanmıştır, bu da bağışlayıcılıktır. Ve bu, hepsi içinde Onun en büyük silahıdır ve işte bu yüzden Kundalini’nin geldiği bu aşamada, siz O’nun adını anmalı ya da insanları affetmelisiniz. Bağışlamak, Tanrı’nın bize verdiği en büyük silahtır. Şimdi, söylediklerimin doğru olup olmadığını teyit etmek size düşer ama çarmıha gerilmek bir mesaj değildir. Çarmıha gerilme Krishna’nın vaaz ettiği şeyin açıklamasıdır, chaitanya, yani Tanrısal farkındalık kaybolmaz, yok olmaz. O akshaya’dır, o öldürülmez. Siz bunu kontrol edemezsiniz ve O’nun yaşamında dirilişi vasıtasıyla, bu (ölümsüzlüğü) kanıtlanacaktı. Diriliş, İsa’nın mesajıdır. Ama Hindistan’da sizin bütün bu enkarnasyonlarda meydana getirdiğiniz tüm bu karmaşa içinde yaptığınız gibi, onlar bu İsa karmaşasını da, iki şekilde meydana getirdiler. Birincisi, yaşamda bekarlığa saygı göstermeyerek. O bekar bir kişiydi. O Kutsal bir insandı. Elbette ki, O evlilik kurumuna saygı duyuyordu çünkü düğünlere katılıyordu. Siz O’nu tekrar çarmıha gerdiniz. İkinci olarak da O’nun bağışlama gücü var, tam bir bağışlama gücü ama onların kendi imparatorlukları vardı.

Şimdi, onlar ekonomik açıdan bir kontrol gücüne sahip olmak istiyorlar ve politika adı altında, kendilerinin yaptığı tüm bu şeylere ne diyorlar, bunu bilmiyorum. Onlar Hıristiyan olmalılar, bugün ise O’na karşı olan her tür şey yapılıyor. Biz Hintliler de, Hinduizm’e aykırı olan her tür şeyi yaptık. Shankaracharya’nın kendisi “Na Yogena Sankena” derken, biz hala Hatha Yoga yapıyoruz. Şimdi, üniversitede Hatha Yoga yapacağız. Patanjal Shastra, bizzat Patanjali’nin kendisi, evli olan insanların, ev halkının Hatha Yoga yapmamasını söylemiştir. Bu şey, ormanlara giden ve gurularıyla birlikte orada kalan çok az sayıda kişinin uygulaması içindir. Her tikalpa, her bir insan burada Hatha Yoga yapıyor. Şimdi, bugün bu çocuk Hatha Yoga yüzünden acı çekiyor. Elbette, Ben onu durdurdum ama yine de, sizin Kalp sorunlarınız olacak, her tür şeyiniz olacaktır. Şimdi siz öğrencilerinize burada bunu öğretiyorsunuz… Ve onların seks yapmalarına da izin veriyorsunuz. Batı’da çok güzel, Hatha Yoga çok iyi çünkü herkes aktris olmak istiyor. Hatha Yoga bizim için, ev halkı için değildir. Bu, tepe üstü duran tipler içindir. Bırakın oraya gitsinler ve orada boyunlarını kırsınlar. Biri, binlerce yıl sonra bunu anlayacaktır. Bunu birçok kişi söyledi, aydınlanmış olanlar. Şimdi, Ben onları tanıyorum. Onlar tepelerde oturuyorlar. Onlar bunu benim öğrencilerime de söylediler, “Biz bunu elde etmek için binlerce yıl harcadık ve Mataji size bunu öylesine, hiç çaba gösterilmeden veriyor.”

Bu böyle! Aynı şekilde, bu sözde Hıristiyan olanlar da İsa’nın imajını katletmek için gereken her şeyi yapmışlardır. Bu oldukça şaşırtıcı ama Bence zıt kutuplar birbirini çeker. Ayyaşlar Muhammed Sahib’in müritleri olacak, tüm ahlaksızlar İsa’nın müritleri olacak ve Sanskritçe’de bizim ‘Dravidic Pranay Pranayn’ dediğimiz herkes Hindu olacak. İşte böyle olacaktır. Tam tersi.

Sonuncu merkez, bin yapraklı Sahastrara’nın merkezidir, bin yapraklı [duyulmuyor] ile çevrili limbik alandır. İncil’de “sizin önünüzde alevden oluşan diller gibi görüneceğim” denir. Bu, alev dilleri gibidir, mavi alevlerin, beyaz alevlerin ve kristal alevlerin oluşturduğu canlı diller ve onlar çok sessiz alevlerdir. Bunu görebilirsiniz. Bazılarınız gördü. Ve onlar tıpkı –  onlar sinirlerimize etki ederler. Şimdi doktorlar sinirlerin var olduğunu iddia edecekler. Evet, bu konuda da tartışma vardı, sinirler ve sekiz motor sinir ve bu sinirler ve bunların hepsi toplamda bin tane olmaz. Yani mesele bu değil. Ben onları saymadım. Bin tane olduklarına şüphe yok. Yani, bu bin yaprak, beyninizde bulunan bin tane eldir, bir düşünün. Ve bu da limbik bölge olan yerin içindeki Tanrı’nın Krallığıdır. Siz Agnya’nın bu kapısından geçtiğinizde, bunun içine girersiniz ve burası Adi Shakti tarafından, Ezeli Anne tarafından yönetilir ve O burayı açar. Bunu O yapar, O’nun işi budur.

Bunun sonunda, Brahmarandra olarak bilinen kapı ya da delik yer alır ve o her iki taraftan ego ve süperegoyu bastırır ve dikkatinizi her şeyi kaplayan, o her şeyi saran güce çeker. Kundalini Agnya’yı geçtiğinde, siz düşüncesiz  farkındalık içinde olursunuz. Düşüncesiz farkındalık içinde olmak, sizin farkında olduğunuz ama düşüncelerin olmadığı, sizin sessizleştiğiniz anlamına gelir. Kundalini Brahmarandra’yı geçtiğinde, vibrasyonlar içinizden akmaya başlar ve serin vibrasyonları alırsınız. Bu sabah yaklaşık beş, altı kişi bunu aldı. Elbette burada aydınlanmış olan pek çok kişi var. Batı’dan gelen tüm bu insanlar, onlar Aydınlanmış kişiler. Ve onlar bunu deneyimlediler ve bu konudaki her şeyi biliyorlar. Bombay’dan ve Delhi’den buraya gelen daha başka pek çok kişi var, Aydınlanmış olan, içlerinden bu vibrasyonların aktığı pek çok kişi var. Bu gerçekleşiyor. Bu hepinizin başına gelmelidir. Hepiniz bunu almalısınız. O zaman ne olur? Bu sayede kolektif bilinçte olursunuz. Ben, “olursunuz” dedim. “Olmak zorundasınız” demedim. Olursunuz. Bu farkındalığı elde edersiniz. Hemen diğer insanların vibrasyonlarını hissetmeye başlarsınız. Buraya gelen şu küçük kız, Pragnya, o doğuştan Aydınlanmış birisi. Doğuştan Aydınlanmış olan pek çok çocuk var. Bombay’daki Benim iki torunum, onlar torunlarım ve her ikisi de aydınlanmışlar. Küçük olan neredeyse on aylık ve Kundalini hakkında her şeyi biliyor.

Ona sorun, “ne catch ediyor?”, deyin. Görüyorsunuz, bunu parmaklarınızda hissedebilirsiniz. Şimdi, öğrencilerimden birinin yazdığı bir kitap var – oğlumun ya da çocuğumun yazdığı demeliyim – Marathi dilinde. Şimdiye kadar Hintçe mi? [Mai nahin huya aaj tak-?]. Hayır, Hintçe olarak hiçbir şey yapılmadı. İngilizce olarak Benim konuşmalarımdan bir tanesini yayınladılar ama bu Marathi dilinde yazılan kitapta, çakralarda neler hissedebileceğinize dair göstergeler verdik. Burada, parmaklarınızda catch eden merkezleri hissedebilir ve görebilirsiniz. İşte insanları bu şekilde tedavi ediyorsunuz, teşhis bu şekilde konuyor ve siz bunu hissedebiliyorsunuz. Yarın sabah tam olarak saat 8,30’dan itibaren meditasyon yapacağız. Bu gece gidip uyumanızı rica ediyorum. Sabah erkenden kendinizi temizleyin ve buraya gelin ki seansı bitirip işinize gidebilesiniz, sabah erkenden buraya gelmelisiniz ve o zaman Kundalini yükseltilmesi ve her şey yapılabilir. Çünkü insanlar dersle daha çok ilgileniyorlar, Ben ne yapacağım? Bu yüzden bugün herhangi bir uyandırma yapmayacağım çünkü sizin için zaten çok geç oldu. Şimdi eğer bazılarınız bunu yapmak istiyorsa, yapabilirim. (Sahaja Yogiler ile kısa diyalog.) ‘Aydınlanma’ kelimesi, ‘Benliğinizi, kaba farkındalığınızdan ayırdığınız ve sizin süptil bir varlık haline geldiğiniz zaman’ anlamına gelir, bu aydınlanmadır. Bu başlangıçtır.

Bu ilk aşamada, yarın akşam Ben size bunun hakkındaki her şeyi anlatacağım, bunun üç farklı aşamada nasıl çalıştığını anlatacağım. İlk aşama, vibrasyonlarınız sayesinde düşüncesiz farkındalığa ulaştığınız ve kolektif bilince ulaştığınız Nirvichar aşamasıdır. Sonra ikinci aşamada, Nirvikalpa olursunuz ve bu aşamada başkalarına aydınlanma vermeye başlarsınız. Ve üçüncü aşama, başkalarının ve kendinizin Kundalinisinin tamamen efendisi haline geldiğiniz, tam aydınlanmadır ve bunu çalıştırabilirsiniz ve ayrıca burada oturarak, bütün dünyada bulunan tüm insanların Kundalinilerini hissedebilirsiniz ve ayrıca pek çok elementi ve olayı da kontrol edebilirsiniz.