Sahasrara Çakra, Public Program

Maccabean Hall, Sydney (Australia)

1981-04-03 Sahasrara Chakra, Sydney, Australia, DP-RAW, 83' Chapters: Arrival, Talk, Self-RealizationDownload subtitles: EN,FR,LT,TR,ZH-HANS (5)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Download video - mpg format (full quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: View on Youku: Listen on Soundcloud: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Sahasrara Çakra,  Public Program. Sydney (Avustralya), 3 Nisan 1981.

Geçen gün size İsa’nın merkezinden, Shri Krishna’nın merkezinden ve bunların birbirleri ile olan ilişkilerinden bahsettim.

Şimdi de, içimizde bulunan bu sonuncu ve en önemlisi olan Sahasrara merkezi, limbik bölgedir. Bunun içine girdiğiniz zaman, düşüncesiz farkındalıkta olursunuz. Burası Kundalini vasıtasıyla, İsa’nın merkezi vasıtasıyla, İsa’nın kapısı sayesinde girilen bir bölgedir ve buraya Onun sayesinde girmeniz gerektiği yazılmıştır. Ama bu, birilerinin çıkıp da “ben İsa veya “ben profesör İsa, İsa ” demesi gibi değildir. Bu,bu şekilde değildir. İsa bizlerin içindedir ve Kundalini yükseldiği zaman, eğer bu merkezde durursa, sizler Onun adını anmalısınız. Aydınlanmamış insanlar değil ama, aydınlanma almış olan insanlar Onun ismini, sanki bir ilahi gibi tekrarlamalıdırlar, Kundalini ancak o zaman bu merkezi delip geçer, İsa’nın merkezini, kapı budur, Onun bahsettiği geçit budur ve sonrasında ise Tanrının Krallığına girersiniz. “Tanrının Krallılığını miras olarak alacaksınız”. Miras. Babanızın Krallılığı budur ve sizler de bunu miras olarak almalısınız.

Ama şimdi, en önemlisi olan Sahastarara son merkezdir. Birbiri ardına yerleşmiş olan bu yedi merkeze sahip olduğunuzda, bu merkezler gerçekten de bizim üzerinde konuştuğumuz Deitylerin oturdukları yerlerdir. Onların oturma yerleri beynin içindedir, onların aurası kalbin etrafındadır ama gerçekte Onlar ”Sthana’larda” (konum, yer demek) uyuyorlar, merkezlere ait yerlerde. Yani, bunu üç şekilde anlayabilirsiniz. Bir, beyinde bu oturma yerlerinin yedi (ayrı) merkezi vardır ve onların aurası kalbin üzerine düşer. Onların yerleri merkezin içindedir. Ve Kundalininin uyanışının ilk aşamasında, sadece bu deityler uyanır. Bu, siz herhangi birisi için bir ilahi söylediğinizde veya Onları isimleri ile çağırdığınız zaman, Onlar tepki verirler. Bu anlamda Onlar çakrayı açarlar. Siz bunu hissedebilirsiniz, Onların vasıtasıyla Kundalininin yükselişini kendi gözlerinizle açıkça görebilirsiniz. O zaman bunun sonrasında, daha ve daha fazla büyüdüğünüzde, bu Deityler kendi yerlerini terk ederler ve koltuklarına otururlar ve kalpte olan Ruh bile bıngıldak kemiği bölgesine gelir, kalp buradadır, kalp merkezinin oturduğu yer, kalp buradadır, açılan oraya gider.  

Ama bu çok daha sonraki bir aşamadır, bu konum çok daha sonraki bir zamandadır, aklınızın çok daha sonraki bir aşamasında diyebiliriz,  bu bir, siz sadece bu konuma ulaştığınız hıza kavuşursunuz. Bu gidip birilerinden alacağınız sahte bir sertifika olamaz veya birisi bunun kitapta yazdığını söyleyebilir. Yani bu ve şu, böyle bir hesaplama yoktur. Kendi yaşama şekliniz içinde olgunlaşmalıdır ve kendiniz, şimdi artık tam aydınlanmanızı aldığınızı bileceksiniz.

Elde edeceğiniz ilk şey, düşüncesiz farkındalıktır. Bununla İsa’nın Kapısını geçersiniz. İnsanları iyileştirebilir, Kundaliniyi yükseltebilirsiniz. Aydınlanma bile verebilirsiniz ama hala düşebilirsiniz. Varsayalım ki negatif güçlerle ve fanatizmi ile birlikte gelen birisi, sizi faka bastırabilir ve siz aşağı düşebilirsiniz. Ancak ikinci aşamaya, Şüphesiz farkındalık adı verilir. Eğer  bu aşamaya  yükselirseniz, o zaman her ne olursa olsun, hiç  şüpheniz yoktur. Asla düşmezsiniz. Belki Kundalininiz gelir, gider ve besler ve bazen de catchler hissedersiniz, bu olur. Ama bundan sonra kendinizden o kadar eminsinizdir ki, ulaştığınız şeyden, aydınlanmanızdan o kadar eminsiniz ki, asla düşmezsiniz. Ama pek çok Sahaja Yoginin dahi yalpaladığı bu son merkez çok önemlidir, bu merkez bütünleşmedir. Örneğin bir kişi Hıristiyan birisi olarak doğdu, doğdu. O kişi bir Hindu olarak da doğabilirdi, her hangi bir şey olarak da doğabilirdi. Müslüman olabilirdi. Müslüman, Ben fanatik bir Müslüman gördüm, eğer bu kişi fanatikse, o bu gün fanatik bir Hindu olarak veya fanatik Hıristiyan olarak doğdu, bunların hepsi fanatiklerdir. Bir salıncaktan inip diğerine binerler ve açıkça itiraf ederler. Onun bir elinde Kuran olacaktır ve bu adamın da bir elinde tuttuğu İncil olacaktır ve bir diğerinin elinde ise Gita olacaktır ve bu üçü savaşıyorlar. O kişi, “ben doğruyum” der, diğeri de  “ben doğruyum” der, öbür adamda “ben doğruyum” der. Yetki nedir? Bu kitapların bile, insanlar İncil’in otoritesi nedir diye soracaklardır. Gita’nın yetkisi nedir ve Kuran’ın otoritesi nedir? Onlar, Eski Ahit’in otoritesi nedir, derler. Eğer otoriteyi sorarlarsa, buna verilecek cevap nedir? Benim otoritemin ne olduğunu sorabilirsiniz? Bu soruyu sormak zorundasınız. Başlangıçta insanlar, benim otoritem nedir diye sorarlar. Benim yetkim, size aydınlanma vermektir. Ve siz de soruyu sorarsınız, “Anne siz otorite misiniz?” Vibrasyonları alırsınız. Benim yetkim budur. O zaman İncil’in neden doğru olduğunu, Kuran’ın neden doğru olduğunu ve Gita’nın doğru olduğunu anlayacaksınız. Çünkü bizlerin dar bir vizyonu var. Eğer onlar bir Hıristiyan olarak doğduysalar, buna yapışırlar. Eğer Katolik’seniz, Protestan olursunuz. Eğer Protestansınız, 7. gün Adventelisti olursunuz, Pentecostal (Bir Protestan cemaat) olursunuz, şu, bu olursunuz. Yeniden doğum, şudur budur sanki bir Hıristiyan şecere içinde gibi, bir delilikten diğerine giderek hiçbir şeye ulaşmıyorsunuz, 7. gün Adventelisti gibi bir tür teorik bir şeye inanarak. Ben bunu anlayamıyorum. Bu teoriler ve bu şeyler size, mantığın ötesinde olan, aklın ötesinde olan, kelimenin gerçek anlamı ile Vaftizin kendisi olan, elinizde Kutsal Ruhun bu esintisini elde edeceğiniz, yaşayan bir deneyim sunmuyor. Ama bizler dar vizyonumuzla bu şeylerle oynamak istiyoruz. Şimdi İsa’nın olayında, size anlattığım gibi İsa kesinlikle Pranava, (Kozmik ses, Om) Omkara idi, her şey oradaydı, şüphe yok ama O doğduğu zaman, işaretler ve her şey vardı. Bütün bunlara rağmen Onu öldürmek isteyen bir kral vardı. Negativiteye bakın. Entelektüel,  Onu kabul etmedi. Bürokrat, Onu kabul etmedi, eğitimli kişi onu kabul etmedi. O çok sıradan olan kişilere, gelip Onun müridi olan balıkçılar gibi vasat insanlara aslında yalvarmalıydı. Duruma bakın. Onun sadece dört yıl boyunca bu korkunç insanlarla yaşamasına izin verilmişti. Bu gün Hıristiyan olarak doğuyor olabilir ve Hıristiyan olup, İsa, İsa, İsa diyebilirler. İşte bu yüzden İsa, “Ben sizi tanımayacağım” demiştir. Bu insanlar, İsa’yı çarmıha geren insanlar olabilirler. Onlar, yaşayan Tanrı’nın yaşayan gücünü inkâr ederek, Onu yeniden çarmıha geriyorlar. Dört yıl. Dört yıl içinde ne yapabilirsiniz? Sizlere anlattım, bütün güçlerimle Ben dört yıl boyunca, Londra şehrinde  altı tane hippiye aydınlanma vermek için mücadele ediyordum. O asla aydınlanma vermeyi düşünmedi bile çünkü her şeyden önce onların aydınlanmanın ne olduğunu bile anlayacak beyinleri olmadığını düşündü.  Her ne söylediyse, bunu çok kesin ve derin bir şekilde söyledi. Kısıtlı olan her şey, derin olmalıdır. Vaazlar ve konuşmalar dinleyerek, içlerinde büyük teoriler yerleştirilmiş  kitaplar okuyarak, bu şey insanların kafalarına girmez. Bu ancak Aydınlanmanızı aldığınız zaman, siz kendi kolektif bilincinize ulaştığınız zaman, vaftiz edildiğiniz zaman mümkündür. Ancak sonrasında Onun neden bahsettiğini görebileceksiniz.  Bundan önce bu, sadece akli bir aktivite, tartışma, mücadele ve bütün suni şeylerin yaşanılmasıdır. Ne kadar süre daha böyle davranacaksınız? Atalarınız bunu yaptılar ve onların ataları da bunu yaptı ve onlarında ataları da bunu yaptı. Şimdi, sizin yeni bir çağın geldiğini görmenizin zamanı değil mi? Bununla ne kaybedeceksiniz­? Sahte ve sahte ve sahte olan organizasyonlar meydana getiriyorsunuz. Bu konuda biraz dürüstlük olmalı.  Sadece laf ve sabahtan akşama dek laf, İsa hakkında hiç bir bilgi elde etmiyorsunuz diyebilirim. Hıristiyanlığın bu dar vizyonu, İsa’yı ve Hıristiyanlığı öldürdü, iyi. Yahudilerin dar vizyonu, Musa’yı ve İbrahim’i öldürdü. Hıristiyanların dar bakış açısı ve bütün bu insanların dar vizyonu öldürüldü. Onlar onlarda öldüler. Çocuklarınız size meydan okuyacaklar. Size, bütün yaşamlarınız boyunca hangi aptallıklar yaptığınızı soracaklar. Bununla ne yaptığınızı size soracaklar.  Kendinize karşı dürüst olun. Bu gün verecek herhangi bir cevabınız var mı? Bunun için kişi şunu anlamalıdır ki, bizler şimdi kendi mutlağımızı bulduk. Kendinize karşı dürüst olun. Kendi mutlaklığınızı buldunuz mu? Kendi mutlaklığımızı henüz bulmadık. İşte bulmanız gereken şey budur. Sizler yeniden doğmalısınız. Bu “ben yeniden doğdum” diye kendinize sertifika vermeniz değildir. Pek çok insanda bunu gördüm, “Ben yeniden doğdum”. Gerçekten mi? Bunu nasıl söylersiniz? Bir başka kişinin çakraları hissedebiliyor musunuz? Kolektif bilinç misiniz? Kendi çakralarınızı hissedebiliyor musunuz? Kendinize herhangi bir dönüşüm olup olmadığını açıklayabilir misiniz? Dönüşüm yok? Sonra, Yahudiler arasında da çok fanatik insanlar var. Müslümanlar Tanrı’nın rahmeti ve şefkatini tanımayı bile kaybettiler. Bu o kadar üzücü bir durum ki. Bu üzücü durum ve kargaşada, birleştiren bir güç olmalı. Ve bu birleştirici güç, ruhunuzdur. Bu bütünleşme Sahasrara’nın yedinci çakrasında gerçekleşir. Yedi merkezin hepsi oradadır ve bütün merkezler koordine edilmiştir ve birbiri ile bağlantılıdır ve işte bu sayede yedinci çakrada Aydınlanmanızı alırsınız. O, onların hiç birisinin bu konuda bir şey söylemesine izin vermedi. Eğer söylemeye çalışıyorlarsa, kitabın ışıltısından frenlemeye çalıştığınız her hangi bir şeyi, oh bak bu kitap yazıldı, bu şunda böyle yazılmıştır ve bu bu kitapta böyle yazılmıştır diye. Deyin ki, örneğin, İsa doğduğu zaman, bir kızın bebek doğuracağı söylendi. Kanya. Sanskrit dilinde bu Kanya’dır. (Kız çocuğu, kız evlat) İngiltere’de bu konuda bir itilaf var ve sanırım Yahudiler başlattı bunu. Bunu kimin başlattığını bilmiyorum. Belki de Müslümanlar, ancak Tanrı bilir. Bunu bulmak için bütün detaylara girdiler, Onun bir bakireden doğacağı söylenmemişti dediler  ama orada bir kızdan denilmişti. Bunun üzerine Sahaja Yogilerden birisi güzel bir mektup yazdı, tabii ki Benim rehberliğim ile ve o şunu dedi, İsa doğduğu zaman, hatta bundan bile önce, bu kehanet söylenmişti ve o zamanlar, bir kız demek, bir bakire demekti. Bu, on kere boşanmış bir kadının, 80 yaşında kendisine hala “kızım benim” denildiği modern zamanlar değildi. Bunlar, bir kadınla bir kız arasında farkın olmadığı, enayi aptal modern zamanlar. O zamanlarda ve Hindistan’da bu gün bile, Kanya’nın anlamı bir bakire demektir. Aynıdır.

Bütün bu şeyler, İsa’da olsa, Musa’da olsa veya Muhammed veya şu bu da olsa, bunlara karşı yükseldi. Demek istiyorum ki, onlar sadece birbirlerine karşı yükselmekle meşguller, işte yaptıkları şey bu. Onlara göre, kendileri her ne söyleydiyse, gerçek budur. Ne buldular? İlk şey şu, onlar kanseri iyileştirebilirler mi? Haydi bakalım. Haydi, bu meydan okumayı yapalım. Onlar herhangi birisine huzur verebilirler mi? Huzurlular mı? Zina eden gözlerinin üstesinden gelebilirler mi? Herhangi bir dönüşüm var mı? Hiç bir şey yok. Bu durumda bunu kabul edin. Kendinize karşı dürüst olun.  Kendinizi kandırmakla işiniz yok veya herhangi bir şeyle. Eğer hipnotize olduysanız, kendinizi uyandırın. Yükselin ve en iyi olanın, mutlak olanın ne olduğunu bulun ve bulmanız gereken tek şey kendi ruhunuzdur. Ruhunuz kalpte oturur. O, Kadir-i Mutlak Tanrının yansımasıdır. O kendisinden neşe duyar, kendi kendine. O dünyanın izleyicisidir, kendi güçlerinin seyircisidir. Kutsal Ruh. O sizi izler ve Ona “kaderi bilen” adı verilir. O sizin ne yaptığınızı bilir,  özlemlerinizin ne olduğunu bilir, hangi hataları yaptığınızı bilir. Uzun bir süre affeder ve affeder ve affeder. Affetmek Ruhun kalitelerinden birisidir. Affeder ve bu hallolacak der, bu gelecek der. Ama sizi çok ileri gittiğinizde, deyin ki fiziksel varlığınıza veya akli varlığınıza çok fazla dikkat koyduğunuzda, eğer çok fazla düşünmeye çalışırsanız, ruh memnuniyetsizliğini gösterir ve kalp krizi geçirirsiniz. Kalp krizi, ruhun memnuniyetsizliği nedeni ile oluşur. Eğer ruh size kızgınsa, kalp krizi geçirirsiniz. Bu sizin ruhunuzu ihmal ettiğiniz ve önemli olmayan şeylere dikkat koyuyorsunuz anlamına gelir. Siz önemli olmayan şeylerle ilgilenmişsiniz. Kendinizi için, ruh için, arayışınız için endişe etmiyorsunuz. Kaybolmuşsanız bile, deyin ki, kimi kitapları okumanın herhangi bir fanatik davranışı içinde veya kimi şeyleri alma hususunda ve onları anımsayarak, bir iddiada bulunarak ve sonrasında bu şekilde devam ederek ve bütün bu şeyleri dürüstlük ve iyilik içinde değil de, aptalca bir şekilde yaparak da, kalp krizi geçirebilirsiniz. Kalp çok önemlidir. Size bazen kısmi bir felç geçirterek de ilk uyarıyı verir çünkü kalpte Ruh tarafından meydana getirilen bir tür bir gücenmişlik sonucu, bir pıhtı oluşur, bir pıhtı ve bu pıhtı beyine gittiği zaman, kısmi felç geçirirsiniz ve bu yüzden de artık kıpırdayamazsınız. Dikkatiniz buna çekiliyor.

Sonra Tanrıyı düşünmeye başlarsınız, her şeyi düşünmeye başlarsınız ve sonrasında  belki de eğer Sahaja Yogaya gelirseniz, iyileşirsiniz çünkü ruhunuz sizi affeder. Ruh ile çok fazla özgürlük alıyoruz. Tanrının sizlere özgürlük verdiği doğru ve her ne pahasına olursa olsun O, özgürlüğünüzü elinizden almayacaktır. Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğiniz hususunda siz kesinlikle özgür olmalısınız. O sizi zorlamayacak. Birisinin yapabileceği tek şey, size açıklamak ve cehenneme giden yok burası demektir. Eğer bu durumda dahi cehenneme gitmek isterseniz, herhangi biri bu konuda ne yapabilir ki?  Tanrı bile, hiç bir şekilde özgürlüğünüze karşı çıkmak istemez.

O, hiç bir şekilde sizi kendisine bağlamak istemez, kimi insanlar bağlıdırlar, sadece bağlı, anlamaksızın. O sizlerin tam olarak kurtulmanızı ister. Yani ilk aşamada kendi seçme özgürlüğünüz vasıtası ile, kendi kurtuluşunuzu siz seçmelisiniz. Şimdi bu noktaya kadar, siz insan olana dek, seçim yoktu ama insan olduktan sonra sizlere seçim (hakkı) verildi çünkü kendi özgürlüğünüz içinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayacak şekilde iyi bir biçimde gelişebilirdiniz, böylece de özgür ve kendi gönül huzurunuz ile, kendi özgürlüğü içinde, iyiyi seçmiş insanlar olarak Tanrının Krallılığına girebilirsiniz.

Bu sadece, bizler her zaman özgürlüğümüzü egomuz ile karıştırdığımız ufak küçük bir adımdır. Örneğin, şimdi, bu salon Benim konuşmam için burada. Bir tür organizasyon için çalışan birisi buraya gelir ve o kişi dünyadaki en büyük işi yaptığını düşünüyor, böyle bir efsane. Bu o kişi ego konumu içinde buraya gelir, oturur ve Bana soru üzerine soru, soru üzerine soru, soru üzerine soru sorar ve hiç kimsenin konuşmasına izin vermez. Sanki bu salonu kendisi kiralamış ve bütün seyircileri de buraya kendisi toplamış gibi, Benim tüm zamanımı gasp eder. Çalışmakta olan şeyin ego olduğunu en az görmeye çalışan bu kişidir. Yani özgürlüğümüzü ego ile karıştırmamalıyız, işte size vermem gereken öğüt budur. Egonuzu özgürlüğünüzden ayırt edin. Egoya bağlı olduğunuz zaman, egonun kölesisiniz. Süper egoya bağlı olduğunuz zaman ise, şartlanmanızın, süper egonuzun kölesisiniz. Örneğin, eğer bir Hıristiyan olarak doğduysanız, siz Hıristiyansınız, sonsuza dek buna bağlanmışsınızdır, sonra, tamam, siz bir Hıristiyansınız ama içinizdeki gerçek Hıristiyanlığa ne demeli. Kelimenin gerçek anlamı ile yeniden doğmanıza ne demeli. Yani sizler bu şeylerin kölesi oldunuz. Bu yüzden de özgürlük yoktur Ruh özgürlüktür, serbestliktir. İçimizde olmak, bu bağımlı olmamaktır. O öldürülemez. O uçup gitmez. O yakılamaz. O edebidir. Anand’dır (Neşe) Ruh neşedir. Bu ruh, neşenin kaynağıdır. Bu neşe yayar. Neşe, mutluluk ve mutsuzluktan farklıdır.

Ego şişirildiğini hissettiği zaman, mutlu hisseder. Ben bunu sevdim.Ben bunu sevdim Bu, “ben” işidir. Bu ego şişirmektir, neşe yoktur çünkü bu gün içki içmek istersiniz ve yarında baş ağrınız olmasını istemezsiniz. Bunun, ben isterim ve istemem gibi iki tarafı vardır. Egonuz sayesinde bir şeylerden hoşlanırsınız, süper egonuz sayesinde ise hoşlanmazsınız. Yani bu bir bozuk paradır ve onun iki yüzü vardır, biri mutluluk ve diğeri de mutsuzluk. Neşe bunun ötesindedir. Neşe bir dramadır, bir görendir, o bir tanıktır. Bir drama görürsünüz. Bunun süregelen bir drama olduğunu bilirsiniz. Bunu sadece bir drama olarak izleyin. Sizin bununla bir ilginiz yok, bunu görüyorsunuz ve bundan neşe duyuyorsunuz.  Eğer bir şeyler görüyorsanız ağlıyorsunuz, gözyaşı döküyorsunuz ama bunun siz olmadığını biliyorsunuz, bu bir dramadır, görendir, şahit. Ruhunuz şahit oluyor ve siz ruh olduğunuz zaman, şahit olursunuz. Şahit olursunuz. Örneğin, bir pencereden bir şeyler görüyorsunuz. Pencerede bir şeyler var örneğin. Şimdi odanın içine girdiniz ve pencere sayesinde gördünüz. Şartlanmalarınız, geçmişten gelen ve sizde düşünce olarak yükselen bir yol gibidir. Bu tekrar yükselir ve bir diğeri yukarı çıkar ve geçmişe gider. Önce geçmiş düşünce oradadır ve sonrasında ise, bir diğer gelecek düşüncesi oradadır, o kaybolur.  Bakın, düşünce yükseliyor ama siz düşüncenin kaybolduğunu göremiyorsunuz. Bunun arasında bulunan ise “şu andır”. Yer budur, oturtulan budur, bu dikkatiniz ruh tarafından aydınlatıldığı zaman oturtulan, şu andır. Ne geleceği ne de geçmişi düşünürsünüz, Ben şimdi derim. Bu anda, şu anda. Sizler orada kalamazsınız çünkü ruhunuz aydınlanmış değildir. Çünkü ruh şu andadır. Aydınlanmanızı aldığınız zaman, geleceği veya geçmişi düşünmediğinizi fark edersiniz, siz sadece neşe duyuyorsunuz.

Her şey farklı olmaya başlar. Tüm yaşam bir drama olur ve bunun neşesi dışarı çıkmaya başlar, orada buradaki küçük küçük şeylerden sahiden neşe duymaya başlarsınız ve aydınlanma öncesinde, ne kadar çok neşenin kaybolduğunu gerçekten anlarsınız. Size neşe veren akli bir şey değildir ama neşe başınızdan aşağıya dökülür ve bu şekilde, serin bir şey aşağıya doğru dökülmeye başlar. Kimi insanların gerilimin yükseldiği gibi bir hisse kapılmaları gibi, aynı şekilde, serin bir şey, neşenin akışını tüm bedeninizde hissedersiniz, içinizde. Bazen başınızda yükselen bu serin esinti, bu neşeyi üzerinize döken bir pınar haline gelir. Resimlere bakın, bunlar örnektir, Davud’un yıldızına bakın, şuna bakın. Davudun yıldızı, bunu gördüğünüz zaman, bunun üzerinde düşünebilirsiniz veya sadece bunu seyredebilirsiniz. Bunu izleyin ve düşünmeyin. Bu şeyin yaratımının neşesi, her şey, sizinle bir olur. Sanki tüm yaradılış bir gölün etrafındaymış gibi, eğer gölde dalga yoksa tüm yaratılış gölde tamamen hissedilir.  

Tamamen. Aynı şekilde, bütün bu neşe, Yaratıcı, onu buraya her kim koymuş olursa olsun, Kendi içinizde tam bir neşe duyarsınız çünkü düşünce yoktur. Engel yoktur. Şartlanma yoktur. Her şey sizinle bir olur ve kendinizi son derece mutlu hissetmeye başlarsınız. Son derece neşeli.  Anlatılamaz bir duygu. Bu sadece neşe duymak için, hissetmek için. Kabira’nın “şimdi neden konuşmuyorsunuz?” diye sorması gibi. Yani o Hintçe söyledi, o sahip olduğumuz müthiş şairlerden birisi, o dedi ki, “Jab mast huye to kya huye, ben ruhun sarhoşluğunun nektarına girdiğim zaman, nasıl konuşabilirim ki? Söz yok. Hiç bir fincan bu neşeyi taşıyamaz, hiç bir kelime bu anlamı dolduramaz. En iyisi sen benimle kal ve bunun alıp, neşe duy”. Onun söyleyebileceğinin hepsi bu.

İşte Benim söylediğim şey bu, dar vizyon gözlerinizi pek çok şeye kapadı. Siz İsa’yı bile  anlayamazsınız. İsa için bu yazıldı, Devi Mahatmya, Maha Vishnu hakkında, Onun tüm yaşamı yazıldı. Eğer okuyabilirseniz şunu göreceksiniz ki, bu dünyaya gelmeden önce, Onun nasıl yaratıldığını göreceksiniz, Ona hangi güçlerin verildiğini, Onun nasıl oğul olduğunu, bunların hepsi yazıldı. Ama bizler için, siz sadece İncil’in otorite olduğunu düşünürsünüz. Size anlattığım gibi, İncil’i anlamak için bile, Gita’yı anlamak için  aydınlanma almış  olmanız daha iyidir. Aynı şekilde İncil’i anlamak içinde, sizler aydınlanmanızı anlamalısınız. Tarif edilmiş olan kişi, asla okula gitmedi. Onların herhangi biri, hiç okula gitmediler. Ben yaşamımda ilk kez bu İngiliz dilini öğrendim. Yaşamlarımın hiç birisinde, bu dili öğrenmedim. Çünkü sizlerle konuşmam gerektiğini biliyorum. Sizlerle Ruh hakkında bu dilde konuşmalıyım ama anlamak için antik yazıları okumalıyız. Onlar ruhun tabiatını tarif eden güzel antik yazılar. Ruhun üç kalitesi olduğu söylenmiştir. Satchitanand – Sat, chit, Ananda. Sat gerçek anlamına gelir, chit dikkat demektir. Ananda neşe demektir. Sat gerçektir. Şimdi gerçek nedir? Beyaz olan bir şeye bakarsanız, bu gerçektir ama bu şalın gerçeği nedir? Siz değil ama aydınlanmış bir ruh bunu bilebilir çünkü onun ruhu aydınlanmıştır. O bu şalın, beşinci boyutunu görebilir. Bunu ellerinde tutsun, o bunun Annenin şalı olduğunu bilecektir. Şaldan gelen serin vibrasyonları derhal hissedecektir. Bunun Anne’nin şalı olduğunu bilecektir. Gerçek budur.

Bizim bildiğimiz dördüncü boyut gerçek değildir ama gerçek olan beşincisi, ruhtur.  Burada oturarak herhangi bir kimsenin neden dolayı acı çektiğini, onun problemlerinin neler olduğunu, onun çakralarının neler olduğunu bilebilirsiniz, bu mutlaktır. Bu bilgi mutlaktır. Eğer aydınlanmış beş on tane çocuğunuz varsa ve gözlerini bağlayıp, onlara bir hastanın durumunu sorarsanız, o kişinin neden dolayı acı çektiğini, bu veya bu veya bu parmaklarını veya parmaklarının hepsini kaldıracaklardır, artık durum her ne ise, Hepsi de, mutlak bilgi olan aynı şeyi söyleyeceklerdir. Bu tartışılamaz. Bu çürütülemez. Ne ise, odur. Ve bu gün adamın şu şu problemleri olabilir, yarın belki de bu problemlerin hiç birisi olmayacaktır. Yani o zaman her ne varsa, sonrasında bunlar bitti, bu gün her ne varsa, işte onlar size onu söyleyeceklerdir, yani bu gerçektir. Gerisi efsanedir, sahtedir.

Bir keresinde Kaşmir’e gidiyordum, araba ile ücra bir noktadan geçerek ve aniden havada muazzam vibrasyonlar hissettim ve şoföre, “burada herhangi bir tapınak veya bunun gibi bir şey var mı?” dedim. Çünkü Kaşmir’de vibrasyon yayan pek çok tapınak var. Toprak Ananın içinden pek çok şey çıktı, On Emir’de söylendiği gibi, “Toprak Ana tarafından yaratılan hiç bir şeye ibadet etmeyeceksiniz,  yeniden üretilen ve ibadet edilen”. Kaşmir’de bunun gibi pek çok şey var. Bu yüzden şoföre sordum ve o da Bana dedi ki, “hayır, tapınak yok, Hindular bu bölgede yaşamıyorlar”.  Ben ise, “hala muazzam vibrasyonlar hissediyorum” dedim. Bunun üzerine kocam, “tamam, eşimin söylediği yoldan gidelim” dedi. Bu yüzden, üç mil kadar yolu takip ettik ve Müslümanların yaşadığı bir koloniye ulaştık. “Burada herhangi bir tapınak var mı?” diye sorduğumuz zaman, onlar, “hayır ama büyük bir cami var”, dediler. “Ne camisi bu?” “Hazret İkbal Camii”. Bu Hazreti Muhammed’in bir saçının orada olduğu anlamına gelir. Orada Hazret Muhammedin bir saçı var. Şimdi bile, Onun adını andığınızda, vibrasyonlar akmaya başlar. Bunu Onu nasıl inkâr edebilirim? O gerçekti. Ruh inkâr etmeyecektir. İnkar eden sahteliktir. Bütün bunlar gerçek insanlardır. Size gerçeği veren ruhtur, o gerçek olan her şeyi birleştirendir ve gerçek olmayanı fırlatıp atar. İşte bu yüzden ruhunuzu elde etmelisiniz. Bundan önce Tanrı hakkında sizinle konuşan, herhangi bir şey hakkında konuşan her hangi bir kimseyi onlar çarmıha gerebilirer. Onlar öyle aptal kişilerdir ki, her şeyi yapabilirler. Sizinle tartışırlar, sizinle kavga ederler, her tür aptalca şeyi yaparlar ama sizi anlarlar.

Bu babamın Bana söylediği şeydir, Bana dedi ki, kitlesel bir yöntem bulmalısın, pek çok kişiye aydınlanma verdiğin bir yöntem bulmalısın ve bu sayede onlar ötede bir şey olduğunu görebilirler. Onların hepsi birinci katta duruyorlar ve eğer sen onuncu kata gidip, sonra onlara onuncu katta bir şey gördüğünü söylersen, inanmayacaklardır, Seninle mücadele edecek, Seninle tartışacaklardır, seni aşağı çekeceklerdir çünkü onlar sürekli olarak egolarına meydan okunuyor.  Bu yüzden de yapabileceğinin en iyisi onları dönüştürmek, onlara kitlesel olarak aydınlanma vermektir. İşte, ruhun olduğu şey budur, her birinizin ruhu var ama o günlerde kitlesel olarak aydınlanma vermek zordu, çiçek açma zamanı henüz gelmemişti. Bu gün ise çiçeklenme zamanı geldi. Esen rüzgâr, serin rüzgâr pek çoğuna aydınlanma veriyor. Binlerce insan aydınlanma aldı, sizin de pek çoğunuz aydınlanmasını aldı. Yani bu ruh oturdu, siz farklı olduğunuzu hissediyorsunuz. Dönüşüm başladı, gerçek anlamı ile vaftiz yapıldı. Onun hareket ettiğini hissetmeye başladınız, sizler serin esintiyi hissettiniz. Şimdi, kolektif varlığınıza ulaştığınız zaman, sizde diğerleri ile bir oldunuz. Vermeyi deneyin. Şimdi Ben gittiğim zaman siz verin, şimdi ise sizin vermenizin zamanı. Ne zaman ki, ışık, lamba aydınlanmamışsa, o zaman onu aydınlatmaya çalışabilirsiniz. Aydınlanmadan sonra, ışık nedir, aydınlanma bunu insanlara vermektir. Ruh size anlamınızı verir.

Ruh size, kendi gerçeği anlayışınızı verir. Gerçeklik gerçek olmayan şeyler değildir, eğer aydınlanmamışsanız, anlayamazsınız. Yapamazsınız.Ben sizler gibiyim, fark yok, ama aydınlanmış olanlar Beni çok iyi şekilde bilebilirler. Hatta Ramuln’da bile yaşasanız.  Sahaja Yoginilerle tanışan bir aziz, o bayan bir Amerikalı idi ve bu bey sadece bu bayanın önünde eğildi ve onu kendisinden daha yüksek bir yere oturttu ve dedi ki, “sen Anne ile tanıştın. Ben henüz Onunla tanışmadım”. Bu bayan sizin nasıl olup da bütün bunları bilebildiğinize şaşırdı. Hindistan’da gerçekten de birer aziz olan, ve Beni bilen pek çok aziz var. Ama Bana çok yakın olanlar da, çünkü biliyorsunuz kocamın yaşamda yüksek bir konumu var ve çok elit olan arkadaşlarımız var ve çok …. dünyadaki bütün başbakanları gördüm, onlarla tanıştım ve her türden krallarla kraliçelerle, şununla bununla tanıştım ve her gün onlarla el sıkıştım. Onlar Beni bilmezler, Beni tanımazlar. Çok iyi tanıdığımız bir beyefendi vardı kendisi şimdi Yüksek Mahkeme Başkanı, Dünya Yüksek Mahkemesi ve biz onu çok iyi tanıyoruz, kendisi kocamın önemli bir arkadaşıdır ve o aniden gördü, onun karısı Maharajalardan biri ile  olan fotoğrafımı gördü. Maharajalardan birinin cebinde vardı, Bunun üzerine Maharaja aniden resmi çıkardı ve onun gözlerine doğru tuttu ve geri koydu. Bayan da, “nedir bu?” dedi.  Şu şu hanım, ben kendisini çok iyi tanıyorum. Maharaja da, evet dedi ama bu kişinin Mataji olduğunu bilmiyor musunuz? Kendisi benim kalp rahatsızlığımı iyileştirdi. Kadın da, “gerçekten mi? Ben Onun bir Mataji veya bir şey olduğunu bilmiyordum, kendisi verdiğim partiye gelir ve çok sessizdir. Çok sesiz bir şekilde oturur. Asla Onun konuştuğunu bile duymadım. 25 yıldır kendisini tanırım. Çok az konuşur. Aman Tanrım, kendisi konuşmalar yapıyor ve binlerce insan var oralarda. Kendisi konuşabiliyor mu?”   Bayan şaşırmıştı. Ben asla Onun konuştuğunu görmedim. Sesini bile tanıyamam. Kocam bile çok fazla konuşur onunla, tabii ki Onun kocası da çokça konuşur ve bende biraz konuşurum ama asla Onun konuştuğunu duymadım ben. Sesiz kalır ve bazen kendi kendini eğlendirir.  Asil bir hanım gibi görünüyor ama bunun dışında O bizi etkilemek için bir çaba göstermedi veya kendisinin Mataji olduğunu bize söylemedi. Bu olay olur olmaz kocası şok geçirdi ve derhal kocama telefon edip ona, ben Onun Mataji olduğunu hiç fark etmedim, dedi. Bu böyle bir şey. Bilirsiniz, ben arayış içindeyim, ben arayış içindeyim, bir arayıcı. Bunun üzerine kocam ona, Kendisi şimdi Delhi’de, gidip Onu gör dedi. O kişi derhal Bana geldi. Hemen beş dakikada aydınlanmasını aldı ama karısı almadı. Bunun üzerine adam karısını geri gönderdi. Karısını uçakla yolladı, aydınlanma almanız daha iyi. Bu kişinin elde etmesi gereken bir şey.

Vurgu, sizin modern toplumda çok azalmış olan, ruh olmanızdır. Önemli nokta, bu yaşamda sizin ruhunuza ulaşılmış olmanızdır. Kişinin yapması geren şey budur, kişinin tek yapması gereken şey budur, batılı toplumlarda bu yok. İkinci olarak da, bunun için dikkatinizi kontrol etmelisiniz, dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin. Umarım size Janaka’nın hikayesini anlattım, Onlara anlattım mı bilmiyorum ama tekrarlıyacağım. Raja Janaka’ vardı. O, Sita’nın babası ve Rama’nın kayınpederidir. Ve Narada, Ona gitti, Narada diğer bir göksel varlıktır, Narada Ona gitti ve dedi ki, “bu nasıl oluyor, sen bir kralsın ve bir kral gibi davranıyorsun, altının ve her şeyin var ve nasıl oluyor da insanlar senin bunların üzerinde bir şekilde, bedeninin üzerinde bir şekilde davrandığını söylüyorlar? Bu nasıl oluyor?” Bunun üzerine Kral Janaka dedi ki, “Tamam, akşamüzeri sana açıklayacağım ama şimdi benim için bir iş yap. Bu kâsedeki sütü taşı”. Kâsenin kenarıda yoktu. Zavallı adam bu halde tası taşıyordu. Bütün gün boyunca tası  taşıyordu. Janaka ona, “tek bir damlanın bile yere dökülmesine izin verme” dedi. Narada, sürekli olarak süte bakıyordu. Akşamüzeri yoruldu ve tası bir yere koydu. “Şimdi anlat bana artık, bundan yoruldum” dedi. Janaka, “ortalıkta dolanırken ne gördün?” dedi. Narada, “hiç bir şey, ne görebilirim ki? Sadece dökülmesin diye sütü seyrediyordum”. Janaka, “aynı şekilde, bende dikkatimin dökülüp saçılmadığı bir konumdayım” dedi. Bu aydınlanmanıza ulaştığınız zaman, dikkatinizin ruhunuz tarafından tamamen aydınlatıldığı bir konumdur.  Bu hiç bir şeyi bu şekilde bir zarfa koymaz ve eğer gitse bile olduğu gibi geri gelir. Elim buna dokunduğu zaman metal olmaz değil mi? Olur mu?  Geri gelir. Bu ondan kesinlikle bağımsızdır. Ona dokunabilirim ama Ben bu madde değilim. Şimdi Ben sadece buyum. Ben her şeyim. Çocuklarım için, ev için, şunun bunun için endişeleniyorum ama aydınlandığım zaman, tamamıyla bağımsız olurum. Ben yaşayan bir ruhsal varlığım.

O zaman hiçbir şey seni engelleyemez, hiçbir şey sana hükmedemez ve sen hiçbir şeye hükmetmezsin. Ruhun konumu budur. Bu olduğunda, dharma’nın sürekliliğinin ötesine geçersiniz, sen onun ötesindesindir. Örneğin, böyle bir kişi günaha girmez. Şeytana uyma hali yoktur. Akli bir aktivite yoktur sanırım, ne çalıp çırpma ne de yalan söyleme yoktur. Böyle bir kişi son derece dürüst ve korkusuzdur, İsa gibi. İsa’nın fahişe ile işi yoktur. (Maria Magdelana – Magdala’lı Mary – Fahişelik suçlaması ile taşlanarak ölüme mahkûm edilmişti.) Demek istiyorum ki, bu kadın farklı bir stildi, İsa farklı bir stildi ama insanlar fahişeyi taşlamaya başladıkları zaman, O onların karşısına dikildi ve “ancak tek bir bile günah işlememiş olanlar kadını taşlayabilirler” dedi. Onlar onu taşlayabilirlerdi. Bu dürüstlük ve güçtür. O bunu durdurdu. Onlar her zaman insanlar tarafından işkence edilen ve rahatsız edilen mazlumların yanında duracaklardır.  Onlar hiç bir şeyden korkmadılar. Onlar korkusuz insanlardır, kimseden de korkmazlar. Onlar şefkatlidirler ama iş protesto etmeye gelince, onlar başkalarına işkence etmeye ve onları mahvetmeye çalışanların karşısına korkusuzca dikilirler. Baskı yoktur. Ben bile sizi aydınlanma almaya zorlayamam, bunu sizinle tartışamam. Bu çalışmalıdır, bu kadar basit. Eğer bunu istemiyorsanız, asla alamazsınız, söz konusu bile olamaz. Yani dediğim gibi, bunu eğer istemiyorsanız, buradan gitmeniz daha doğru olur.  Ama kimi dik başlı kimseler hala orada oturmaya devam edeceklerdir. Hayır, ben burada oturacağım. Ne için? Böylesi insanlar, aynı zamanda başkalarına çok kötü vibrasyonlar verirler ve diğerleri aydınlanmalarını alırken onları rahatsız ederler. Bu şeytanidir. Ben yine de onları oturturum, tamam oturun. Bunu zorlayamazsınız. Bu içinizdeki bir ışıktır, titreyen bir alev.

Benzerlik, gazdaki gibi olabilir. Gaz yükselir ve aleve dokunur, gaz aydınlanır. Alev her zaman uyanıktır ve seyrediyordur. Sonra her şey gerçek olur. Gerçek, bizim gerçek diye bildiğimiz şeyden çok farklıdır. Yeni boyuttur, bizim gerçek budur ve gerçek bu değildir diye bildiğimiz.  Ruhunuzla bağlantıda olduğunuz zaman her soruyu sorabilirsiniz.

Her soruyu sorun. Benim hakkımda soru sorun. Sonra İsa hakkında, Musa hakkında, Tanrı hakkında soru sorun. Her soruyu sorun. Ve cevap evet olduğu zaman, ellerinizden size doğru serin bir esinti gelir. Eğer herhangi bir negatif soru sorarsanız, vibrasyonlarınızı kaybedersiniz. Karıncalanma olabilir, ısı alabilirsiniz. Çünkü şimdi sizin bilgisayarınız mutlak olanla bağlantıdadır ve ilişki gerçeğin üzerine kuruludur. Bu elde ettiğiniz, sizin gerçeğin farkında olacağınız ve vibrasyonel farkındalık olan yeni bir farkındalıktır. Vibrasyonlar sayesinde bir çocuk dahi bunu yapabilir. Aydınlanmış olarak doğan pek çok çocuk var ve onlar Kundalininin nerede olduğunu bilirler. Onlar bilirler. Onlar size kundalininin nerede olduğunu söyleyeceklerdir. Bu gerçektir çünkü onlar gerçeği bilirler. Bunun için sizin çok fazla akli olarak gelişmiş olmanıza gerek yoktur. Onlar çok asildirler. Yaşamda çok yüksek bir makamda olan insanlara ve yaşça büyük pek çok insana kıyasla çok daha iyi anlarlar.

İsa zaten, zengin insanların Tanrının Krallılığına girmeyeceğini söyledi. O bunu zaten söyledi çünkü onlar koşuyorlar. Ama Ben dedim ki, çok şey bildiğini düşünenler, her şeyi bilenler Tanrının Krallılığına girmeyecekler çünkü girmek istemiyorlar. Onlar her şeyi biliyorlar. İçeriye girmeyi istemiyorlar. Akıllarını her yere taşımayı istiyorlar. Arabalarını salonun içine getirmeyi istiyorlar. Nasıl içeriye girerler? Akıllarını dışarıda tutmayı istemiyorlar çünkü hiç bir şeye benzemeyen akıllarına bağımlılar ama ruha ulaşmak için, onu kabul etmek için oraya ego-suz bir şekilde gelmelisiniz. Varlığınızın ışığı her şeyi aydınlatacaktır. Sizin tapınağınız ve bu ışık içeriye girince, bu ışık sizde parladığı zaman, siz kendi kolektif bilincinizi hissedebilirsiniz, bunu hissedebilirsiniz, ruhun serin esintisi sizin vasıtanızla tezahür ediyor, bu İncil’de çok kısa fakat derin bir şekilde tarif edilmiştir.

Fakat Adi Shankaracharya büyük bir kitap yazmıştır, birisine Saundarya Lahiri veya Chaitanya Lahiri adı verilmiştir. Bu kadar kısa bir süre içinde, bütün bunlardan bahsetmek kolay değildir. O felsefe tezleri yazdı. Büyük bir şahsiyet, yazdığı şeye Vivekachudamani dendi, (Kelime anlamı, Ayırt ediciliğin taçtaki mücevheri – Advaita Vedanta felsefesini, öğrenci öğretmen arasında geçen bir diyalog formunda okuyucuya açıklayan tez niteliğinde bir metindir) O her şeyden önce, bilincinize seslenin der. Vicdanınız nerede? Vivekachudamani. Sonrasında pek çok kitap yazdı ve sonunda Saundarya Lahiri’yi yazdı. Bunda der ki, bu sadece Annemin betimlenmesi ve güzelliğidir benim tanımlayabileceğim ve o Anneden başka hiç bir şeyin detayını vermez. Annenin parmakları, elleri, hareketleri ve her şey önemlidir, vibrasyonların Anne’de nasıl aktığını gördü, her şeyi. Sahaja Yoga’yı anlamak için bu kitabı okumalısınız.  Bütün bu şeyler çok açıkça verilmiştir. Geçen gün size anlattığım gibi, William Blake’de  Sahaja Yoga hakkında bir kitap yazdı, çok açık şekilde ama aydınlanma almadıkça gerçeği bilemezsiniz. Bu yüzden O gerçektir. “Sat”. Sonra O “Chit”, dikkattir. O dikkattir. Ruh dikkattir. Tanrının dikkati. Ruhunuz vasıtası ile Tanrının sizin üzerinizdeki dikkatidir ve sizin dikkatiniz Onun tarafından aydınlatıldığında, bu sizin Tanrının dikkatinde olduğunuz anlamına gelir. Tanrı tarafından bakılırsınız. Onun tüm güçleri size akar. Onun tüm koruması size gelir. Hayret edersiniz.  Sahaja Yoginin size yıllarca anlatacağı, kazalardan nasıl kurtuldukları, kazalardan sonra ne olduğu ve insanların nasıl mucizevî bir şekilde kurtuldukları. Benim için hiçbir şey yeni değildir. Bu, bir kişinin başına gelebilecek olanların minimumudur. Bu minimumun minimumudur çünkü bütün melekler iş başındadır.

Siz sahnedesiniz ve melekler size bakarlar. Ve siz Tanrının dikkati olan bu kutsamanın varlığını gerçekten yavaş yavaş hissetmeye başlarsınız. Yani O, “Chit’tir”. “Sat”, “Chit” ve “Anand” neşedir, çünkü Tanrı neşedir. O neşedir. O bu evreni bizleri ciddi, mutsuz ve asık suratlı yapmak için yaratmadı. Bakın Onun bizler için yaptığı kaç tane çiçek var, kaç tane güzel şey var, kaç tane renk var.  O bizlerin neşe duyması için bütün bu şeyleri yarattı, bu saçmalıklara, bu pisliğe, bu kire, günah, aklın kirine izin vermek için değil, temiz bir kalbe sahip olmak için ve içimizde temiz bir ahlaka sahip olmamız için. O olmaksızın neşe duyamayacağımız bu güzel dünyayı neşe duymamız için yarattı. Sizde temiz bir ahlak olmadığı sürece neşe duyamazsınız, neşe duyamazsınız. Ve bu neşe aydınlanmanızı bir kez aldığınız zaman sizindir. Bu neşe şefkattir ve Tanrının lütfüdür. Küçük bir ince iplik olarak, Kundalini ilk kez yükseldiğinde, Brahmarandra’ya dokunur, sadece tek bir iplikçik. Kundalini onu açar ve işi yapar. Çünkü burası Sadashiva’nın oturduğu yerdir, burası ruhunuzun oturduğu yerdir. O ruha dokunduğu zaman, oturduğu yere, sempatik sinir sistemi üzerine mutluluğun akışı başlar ve rahatlamışsınızdır. Lütuf, sadece tek bir iplikçik ulaştı ve sonrasında bu gün akan şey Brahma’dır, sizin vasıtanızla akan Tanrı’nın gücüdür. İşte elde etmeniz gereken şey budur. İşte hatırlamanız gereken şey budur, birileri İsa’ya dokundu ve güç gitti.

Bizler için, aydınlanma alan ilk Avustralyalılar olduğumuzu bilmek gereklidir. Bunu alan ilk kişileriz. Ve bu sizin  üzerindeki büyük bir sorumluluk, bu gün ve öncesinde aydınlanma alan hepiniz, onu güçlü bir şekilde muhafaza edin. Onu bir ağaç yapın çünkü sizler, kutsanmış bu güzel topraklarınıza gelecek olan bütün nesillerden sorumlusunuz. Yani burası güzel bir yer ve güzel insanlar var. Benim bir sürü çocuğum.  Bu gün sonuncu gün. Kişinin hoşça kalın demesi gereken zaman, çok üzücü bir şey. Umarım hepiniz gelip Beni görmek için pazar günü müsait olursunuz.  Dört gözle bekliyorum. Burada her hangi bir sorununuz varsa, iyileştirmeye de çalışacağım ama bütün hastahaneleri oraya getirmeyin. Nasıl iyileştirileceğini ve aydınlanma verileceğini size öğreteceğim.  En iyisi sizin durumu Bana bildirmeniz, Ben kendinizi nasıl iyileştireceğinizi öğreteceğim çünkü eğer sizler aydınlamış ruhlarsanız, kendi kendinizi iyileştirebilirsiniz. Hindistan’da bunu hep yaparız, ne zaman ki bir kanser hastası gelirse, onun akrabalarından birisini çağırır ve ona aydınlanma verip, kanseri nasıl iyileştireceğini ona öğretiriz ve o kişi onunla ilgilenir. Çünkü kişinin yapabileceği en iyi şey budur.O kişi aydınlanma verebilir, ona daha iyi bakabilir, ilgilendiği kişiyi daha iyi tanır ve bu şekilde çok daha iyi çalışır. Yani umarım sizler gelip Beni görmek üzere müsait olursunuz.  Söylemek zorundayım ki, buraya gelip Beni dinlemek nezaketini gösteren ve aydınlanmasını alan Sydneyli insanları gördüğüm için çok etkilendim. Bunu söylemeliyim çünkü Ben bir Anneyim.  Bunu sadece sizin duygularınıza bırakamam, , bunu istemeliyim, sizlerden rica etmem gerek. Ben çok, çok sabırlı olmalıyım, son derece sabırlı ve sevecen olmalıyım ve böylece siz Beni dinler ve aydınlanmanızı alırsınız. Aslında bunu yapmak için sizlere gelmeliyim. Bu tamam, bu Anne’nin işidir, sadece Anne bunu yapabilir. İsa geldiği zaman,  O kendisine ait on bir gücünü eline alacak ve sizleri seçip ayırmak için. Bundan önce, lütfen kendi Kundalininizin uyanışı ile kendinizi tamamen yargılayın ve bunu halledin. Kendi fikirleriyle gelen insanlar, gidip kendilerinin bu fikirlerle neler başardıklarını görmelidirler. Birbiri ardına pek çok organizasyon kuruldu. Tanrıyı organize etmenin bir yolu yoktur. Mutlak olan ruhunuz vasıtasıyla, siz kendinizi organize etseniz daha iyi olur.

Tanrı sizleri kutsasın!

Lütfen ellerinizi Bana doğru uzatın ve gözlerinizi kapatın. Hala soruları ile mücadele edenler, size şunu söyleyeyim, Melbourne’a gittim, tek bir soru bile sorulmadı ve hepsi aydınlanmalarını aldılar ve soru soranların asla aydınlanma aldıklarını görmedim. Kendi yolları üzerinde düşünenler, başkalarını da rahatsız ediyorlar ve onlar mahvoldular. Bunu başkalarına yapmak utanç verici. Bu yüzden lütfen aydınlanmanızı almaya ve anlamaya çalışın. Sorgulamanın asla size bir faydası olmadı. Lütfen sorularınızı kendinize saklayın. Sorularınızı Bana başka bir zaman sorun. Şimdi sadece aydınlanmanızı alın. Gurulara ve benzerlerine gitmiş olan kimi insanlar, bedenlerinde muazzam bir ısı hissedeceklerdir. Muhtemelen  boyunlarında da bir tür baskı hissedebilirler. Eğer mantra veya yanlış bir şeyler almışlarsa, onlar bunu hissedebilirler. Sahaja Yogaya herkes buyur edilir. Yanlış olan her ne varsa, dışarıda bırakılmalıdır. Bu çok önemlidir. Benim için, sizin kendi saf ruhunuza ulaşmanız önemlidir. Lütfen gözlerinizi kapatın, sadece gözlerinizi kapatın ve hiç bir şeyi analiz etmeyin. Vibrasyonlarınızda problemleriniz varsa bile bunun için endişe etmeyin. Eğer çok fazla ısı oluşursa, fırlatıp atabilirsiniz, iki kez, üç kez, sanki elinizden suyu silkeliyormuşsunuz gibi. Bu işe yarayacaktır.

İlk kez gelenler serin esinti hissetmeyebilirler, bir kaç gün sonra kesinlikle esinti gelecektir. Hepiniz hoş geldiniz. Gözlerinizi kapatın. Gözlerinizi kapatın. İlk merkez, İsa’nın merkezidir. Affetmelisiniz. Hepsini affedin. Söyleyin, ben affediyorum, ben affediyorum, ben affediyorum, deyin. Özellikle de bu iddia edenler, aydınlanmaları olmaksızın İsa hakkında yetkisi olmayanlar, bu merkeze çok kötü şekilde zarar verirler. Bu yüzden, İsa’dan bunun için af dilemelisiniz. Veya herhangi birisinden, Musa veya Krishna gibi veya herhangi bir yetki olmaksızın her kime ibadet ediyorsanız. Aydınlanma olmadan yetkiniz yoktur.  Yanlış tanımlamalar düzeltilebilir. Örneğin, güç aynıdır. Diyelim ki bir Müslümansınız, soru sorabilirsiniz, Anne siz Muhammed misiniz? Sadece sorun. Siz bir Hıristiyansınız, bir soru sorabilirsiniz, Anne siz İsa mısınız? Sadece soruyu sorun. Çünkü güç aynıdır. Ben burada birleştiren noktadayım. Bu yüzden sadece soruyu sorun. Bu işe yarayacaktır. Kalbinizden İsa’yı isteyin. Sadece soruyu sorun. Kalbinizden. Sadece eğlenmek için değil, kalbinizden isteyin, sadece soru sorun. Ama eğer siz gayri ciddi biriyseniz ve buraya sadece uçarı biri olmak için geldiyseniz, o zaman hiç bir şey olmayacaktır. Sadece bu şekilde bir soru sorun. Bu türde herhangi bir soruyu Bana sorabilirsiniz.

Şimdi elinizi kalbinize koyun. Sol el Bana doğru, sağ el kalbin üzerinde. Şimdi bağışlanma dileyin, bilerek veya bilmeyerek arayışınız sırasında herhangi yanlış bir şey yaptıysanız, Kadir-i Mutlak Tanrıdan bağışlanma dilemelisiniz. Tanrı affetme okyanusudur. O lütuf okyanusudur, şefkat okyanusudur. Onun bağışlayıcılığını istemelisiniz ve bu konuda suçluluk hissetmeyin. Bu çok önemli. Bir kez affedilmeyi istediğinizde, affedildiniz demektir. Sizlere anlattığım gibi, İsa sizler için acı çekti ve günahlarınızın bağışlanması sorumluluğunu üzerine aldı. Kundalininiz bu merkezi bir kez geçtiği zaman, günahlarınız affedilir. Bu yüzden, “lütfen beni affet” dedikten sonra, hiç bir şekilde suçluluk hissetmeyin. Tam olarak söylemenize gerek yok ama genel anlamda söyleyin, “bilerek veya cehaletimden dolayı sana karşı yanlış bir şey yaptıysam lütfen beni affet”.

Bütün alçak gönüllüğünüzle bağışlanma dilemelisiniz. İki kez isteyin. Hepsi bu. Kalbinizi bütün yüklerden, sözde pişmanlıklardan ve yaptığınız hatalardan temizleyin. İki kez söyleyin. Şimdi bir soru sorun. “Anne, ben ruh muyum?”. Lütfen soruyu sorun. “Anne, ben ruh muyum?” on iki kez sorun. Bu çok süptil bir oluştur. Bu yüzden de parmaklarınızda serin esintiyi hissetmeye başlamış olabilirsiniz. Bu çok süptildir, siz bir kişi iken aniden süptil bir varlık oluyorsunuz. Sadece soruyu sorun. Bu süptil varlık olun. Bir yumurtanın civciv olması gibi. Yumurtanın içinde hiç bir şey yok. Aynı şekilde sizde süptil bir varlık olursunuz. Süptil olursunuz. Soruyu sorun. “Anne, ben ruh muyum?” şimdi aydınlanmanızı isteyin.  “Anne, lütfen bana aydınlanmamı verin ve aydınlanmama destek olun ve ben ruhumda büyüyeyim”. Suçluluk hissetmeyin. Sadece, “ben suçlu değilim”, deyin. Aydınlanma isteyin. Anne bize aydınlanma verin. Bu çok kolay bir yoldur. Hiç bir şey için suçlu hissetmeyin. Hiç bir şekilde. Aydınlanmanızı almanız sizin hakkınız.

Arzu etmelisiniz. Arzunuz zayıf ve bu yüzden de aksiyon yok. Kalbinizden arzu etmelisiniz. Sol tarafınız zayıf. Her iki elinizi de Bana doğru tutun, şimdi bakalım. Sağ elinizde daha fazla vibrasyon alıyorsunuz, solda daha az. Eğer az ise, sol elinizi bu şekilde yükseltebilirsiniz, sol elinizi bu şekilde yükseltebilirsiniz. Sağ elinizle bunu yedi kez yapın. Sadece bunun nasıl …. (net değil) başınızın tepe kısmında. İyi, daha iyi. Şimdi Kundaliniyi yükseltin. Şimdi kendinize kundaliniyi nasıl yükselttiğinize bakın. Fotoğrafta görebilirsiniz, içindeki bu resim Benim ve kundaliniyi nasıl yükselteceğinizi göreceksiniz. Şimdi bağlayın. Bunu hissedeceksiniz. Şimdi tekrar yükseltin. Hayır, diğer tarafa. Bu şekilde yapın. İki kez yapın. Şimdi onu daha iyi hissedeceksiniz. Çok rahatlamış hissediyorsunuz. İşte o budur. Bu tamam, şimdi dengelendi, her iki tarafta. Çoğunlukla sol kanal hissediyorsunuz, batılı toplumların hepsinde sol kanal zayıf. Çünkü arzu daha az. Sizlere anlattığım gibi, ruha ulaşma arzusu az. Arzu yerine eylem istemiyoruz, bu yüzden de sol tarafı yükseltmelisiniz ve onu sağa getirin. Serin esintiyi başınızın üzerinde göreceksiniz, bu orada. Onu bu şekilde aşağıya da indirebilirsiniz. İyi fikir. Toprak Anaya baskı yapın. Çünkü şimdi elleriniz serin esinti yayıyor. Bunu kendinize saygı göstererek yapın. Şimdi bakın, eğer yedi kez yaparsanız, çok rahatlamış hissedeceksiniz. Aklınızda düşünce yok. Umarım hepiniz Pazar günü gelmek için müsait olursunuz ve size anlatacağım şeyler, yapılması gereken şeyler.

Çok teşekkür ederim.

Tanrı hepinizi kutsasın.