Public Program, Mooladhara’dan Void’a

(England)

1982-07-10 From Mooladhara to Void, Derby, England, DP, 76' Chapters: Arrival, Talk, Q&ADownload subtitles: CS,EN,ES,FI,FR,HU,HY,LT,NL,PL,PT,TR (12)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: View on Youku: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

1982-07-10 Q&A after the Talk, Derby, England, 6' Download subtitles: EN,TR (2)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Download video - mpg format (full quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: View on Youku: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Public Program, “Mooladhara, Swadishthan, Nabhi, Void”. Derby (İngiltere), 10 Temmuz 1982.

Derbyshire ve Birmingham’daki bütün Sahaja Yogilere, burada arayış içinde olan kişilerle bu konuşma fırsatını Bana verdikleri için teşekkür ederim. Modern zamanlarda arayış içinde olan insanlara sahibiz ve bu benzersiz bir şey. Daha önceleri asla, arayış içinde olan insanlara sahip olmadık, en azından onlar bu kadar çok değillerdi.

Eskiden, günümüzde arayış içinde olan insanlarınlar kadar çok sayıda, para arayan, birbiri ardına ülkelerde güç arayan insanlar vardı. Tanrının mutluluğunun bir kaç incisini arayan pek az kişi vardı, çok az sayıdaydılar. Bunun sebebi ise farkındalıktı, insanoğlunun kolektif farkındalığı belki de kendilerinin bunu yapabilecek beceride olduklarını veya belki de, biraz olsun aramaya gerek duyduklarını düşünemediler.

Ama bu gün, bu o kadar güzel bir birleşim ki, dünyada doğmuş olan ve çok yüksek kalitede olan, arayış içinde insanlar var. Arayış içinde olanlar, bu gün kitleler halindeler. Onlar, orada burada, bir dağın tepesinde veya bir mağarada veyahut bir yerlerde oturup meditasyon yapmaya çalışan, bir veya iki kişi değiller. Oldukları şeyden memnun olmayan, kendilerinden tatmin olmayan, arayış içinde olan çok sayıda kişi var.

Ötelerde bir şeyler olmalı diye düşünüyorlar.  Kendi anlamlarını henüz bulmadıklarını hissedenler, kendi yaşamlarının anlamını bulmaları gerektiğini hissedenler, içinde bulundukları şeyden daha yüksek bir şeylerin olması gerektiğini hisseden kişiler, bu insanlar. Bu halde olan bütün bu arayış içindekiler, onlar sadece bu günün değil,  binlerce yıldan beri arayış içindeki olan insanlar.

İsa’nın zamanında hiç kimse yoktu, demeliyim çünkü İsa’nın mürid olarak aldığı insanlar bile, aslında buna zorlandılar ve İsa’nın gidip onları arayıp, bulup, onlara anlatması gerekti. Bu yüzden de şunu söylemeliyiz ki, bu kişiler yaradılış tarihi içinde, arayış içinde olan çok sayıdaki kişinin dünya üzerinde var olduğu çok önemli zamanlar ama bu günün arayış içinde olan insanlarındaki problem ise şu ki, onlar ne aradıklarını bilmiyorlar. Ne aramaları gerektiğine dair hiç bir fikirleri yok. Nasıl aramalılar? Neyi beklemeliler? İçerisine girdikleri alan, bilinmeyen bir alandır. Bu onlar için çok bilinmez bir şey ve aramakta oldukları bu bilinmeyen alan, şimdilerde pek çok kişi tarafından temsil ediliyor. Herkes, “malları dağıtacak olan benim” diyor, bir diğeri de “bunu yapabilen benim”, diyor.

Doğal olarak kargaşa yaratıldı. Olduğu şekli ile, modern zamanlar, kargaşa zamanlarıdır. Büyük kargaşa. Ve diğer taraftan da,  böylesi bir kargaşa olduğu zaman  ancak bizler o zamanda büyük bir çözüm bulabiliriz, o zaman problemi kesin olarak çözmek için,  kalıcı bir çözüm bulabiliriz.

Acaba doğru mu yanlış mı diye, insanların kafasında bu gün olduğu haliyle böylesine bir karışıklık daha önce asla var olmadı. Asla bu kadar değildi. Her ne söylendi ise, “bu şey iyi değildi” ve onlar yanlış yaptıklarını bilerek bunu yaparlardı. Eğer onlar iyi insanlarsa, “tamam, bu iyi, bizler iyi olanı yapacağız”, derlerdi ama herkes, bu yanlıştır veya bu da doğrudur diye bilirlerdi. Bunu yine yapabilirler ama bu gün, artık hiç kimse ne doğrudur ve ne yanlıştır, bunu bilmiyor.

Doğru ve yanlıştan ayrı olarak, bunun çok daha ötesinde, sizler kendi kendinizi bilmelisiniz. Çünkü bu farkındalık bizim içimizdedir ve bizler kendimizi bilmiyoruz, bizler mutlak olanı bilmiyoruz.

Şeylerin, göreceli olduğu bir dünyada yaşıyoruz, herkes kendince bilinçli görünüyor. Belki bilinçaltında veya belki de bilinçsiz olarak ama kesinlikle her birimizin içinde, “bilmiyoruz” şeklinde bir duygu var ve çok içten bir duygu bu. “Daha fazla şey bilmeliyiz”, bu çok olağanüstü bir duygu. Şimdi, “bilmek” kelimesini kullandığımız zaman, bizler sanki Ben, “Derbyshire hakkında bir şey bilmiyorum, orada hiç bulunmadım”, diyecekmişim gibi düşünüyoruz.

Bu ne demektir? Derbyshire hakkında bir şey bilmiyorum. Derbyshire hakkında bir şey bilmiyor muyum? Kitaplardan okuyabilirim, bulabilirim. Derbyshire’nin bütün tarihini bilebilirim. Burada güzel porselenler yapan insanlar kimlerdi, bunu bulabilirim. Tarihleri hakkındaki her şeyi bulabilirim. Buranın hakkındaki her şeyi okuyabilirim.

Hala Ben neden, “Derbyshire hakkında bir şey bilmiyorum?”, demeliyim ki. Çünkü Ben daha önce Derbyshire’da bulunmadım, bu bölgede hiç bulunmadım. Bu yeri görmedim. Ziyaret etmedim. Bu yerle ilgili bir deneyimim yok, bu yüzden de burası hakkında bir şey bilmiyorum. İşte durum tam olarak budur.

Durum şu ki, biz Divine hakkında da, bir şey bilmiyoruz.  Bu konuda okuduk. Bu konuda bir şeyler duyduk. Pek çok kişi bu konuda yazdı. Bu konuda bir araştırma olduğunu bir duydular mı, onlar kitaplarla geldiler, kitap üstüne kitap, binlerce kitap yazdılar. Kaç tanesi gerçek ve kaç tanesi ise gerçek değil? Bunu bulmak imkânsız çünkü gerçekte bilmiyoruz. Varsayalım birisi Bana, “Bedford Dükü, Derbyshire ‘da doğmuştu”, dedi. Tamam da, Ben bunu nasıl bileceğim? Gerçekten de bu yerden olan, bunu bilen birisi ile tanışana dek, bunu bilmezdim. Aynı şekilde, Divine hakkında sahip olduğumuz bilgi de, çok kafa karıştırıcı ama bu bir bilgi değildir. Bu asla bir bilgi değildir.

Bilgi düşüncesi bize, zekâmız vasıtası ile, zekice bir şekilde anlayabileceğiz, mantıklı olan sorularımıza karşılık olarak, sanki bir tür cevapmış gibi gelir ama bu alan, zekânın ütesindedir, mantığın ötesindedir, limitsiz bir bölgede, bütün bu limitli olanların ötesindedir. Tüm bu limiti olmayan alanlar, ancak farkındalığınızın deneyimleri ile bilinebilirler.

Bunu anlamak çok hassas bir şeydir: Bir şeylerin nasıl bilineceği, farkındalığımızın bir deneyimidir. Bu bir tecrübe değildir- aniden bir ışık görürüz ve bu bir tecrübedir, yani demek istiyorum ki, her zaman bir ışık görebilirsiniz. Bu çok büyüktür. İnsanlar aniden, önlerinde parlayan bazı ışıklar görmüş gibi hissederler. Hiç bir şey bu kadar muhteşem değildir. Bu parıltının gelebileceği bazı yerler olabilir ve belki de bunun size bir yararı  yoktur ama sadece bunu deneyimlediğinizi hissetmiş de olabilirsiniz. Bu yüzden de kişi görmenin,  deneyimlemek olmadığını bilmek zorundadır. Örneğin, bir köpek bu enstrümanı görür ama bunun hakkında ne bilir ki? Köpek de onu görür.

Farkındalık; insan farkındalığı  hayvan farkındalığı ile karşılaştırıldığı zaman, onun kendisine ait pek çok büyük özelliği vardır. Örneğin, hayvanlar güzellik farkındalığına sahip değildirler, hayvanlar temizlik farkındalığına sahip değildir. İnsanoğulları bunlara, içlerinde bina edilmiş olarak (doğuştan gelen bir şekilde) sahiptirler, onlar bunu hissedebilirler, bunu kendi merkezi sinir sistemleri üzerinde hissedebilirler. Bu yüzden de, bizim farkındalığınızda her ne varsa bu merkezi sinir sisteminizde hissedilir.

Bu sadece hayali bir şey veya entelektüel bir tartışma değildir. “Evet, evet, biliyorum, biliyorum”, böyle değildir! Bilgi sizlere, duyularınız vasıtası ile gelmelidir, Benim,  bu sıcak veya bu soğuk diye hissedebilmem gibi, ama bir taş hiç bir şey hissetmez. Aynı şekilde bu hissediş, merkezi sinir sisteminiz vasıtası ile gerçekleşmelidir. Bu sizin farkındalığınızın kendisinin, şarj edilmesi gerektiği anlamına gelir. O yeni bir boyuta ulaşmalıdır. Farkındalığınızın kendisi, yeni bir boyuta ulaşmalıdır. Eğer bakarsanız, evrimde her ne varsa, diğer tüm deneyimlerin bir anlamı yoktur. Evrimsel süreçte, ilerleme gösteren, daha ve daha da iyi boyutlara ulaşan şey, farkındalıktır. Ve sizin farkındalığınızın, Evrensel Varlığın, Kolektif Varlığın farkındalığını almaya hazır olduğu bir şekilde bir insan olduğunuz zaman,  bu boyutlar da kendi maksimumuna ulaştılar ve siz kolektif bir varlık oldunuz.

Şimdi Ben sizlerle bunun hakkında, kendi içimizde bunun nasıl düzenlenmiş olduğu hakkında konuşmak istiyorum. Bütün pratik niyetler için, Beni kabullenmemelisiniz ama size söylediklerimi inkâr da etmemelisiniz. Bu sanki yeni bir üniversiteye girmek gibidir. Profesörü dinler ve onu takip etmeye çalışırız. Diyelim ki, o önünüze bir hipotez koydu ve sonrasında siz,  sadece bu hipotezi yargılamaya başlarsınız. İşe koyulun. Eğer bu doğru ise, o zaman buna yasa adını verirsiniz. Aynı şekilde, bizlerde bu yeni anlayışa, onu inkâr ederek değil, önce onu görerek girmeliyiz. Sonrasında,  eğer bu gerçekse, o zaman da buna inanmalıyız. Sahaja Yoga hakkında kör inanç olmamalıdır. Kör inancın bize hiç bir şekilde faydası yoktur, ne de aksi olarak, bir reddediş de olmamalıdır.

Ve bu neşeli tutum içerisinde, eğer Beni sadece dinlerseniz, size her ne söylüyorsam siz bunu sadece bir hipotez olarak dinlerseniz, onu hemen şimdi kabul etmenize gerek yok ama sonrasında, Benim bunu size kanıtlamamın zamanı gelir. Ve gerçek sizlere kanıtlanabilir. Tanrının varlığını kanıtlamanın zamanı geldi. İspatlamak, bu Benim sizlere büyük bir konuşma yapmam veya mahkemeye veya bunun gibi bir şeye giderek ispatlamam değildir. Benim ispatlama şeklim, sizin farkındalığınız içinde olacaktır. Bu sizin farkındalığınız içinde gerçekleşecek mutlak bir deneyim olacak ve sizler Kadir-i Mutlak Tanrıyı hissedeceksiniz.  Kutsal Kitapları, bütün Kutsal Kitapları kanıtlamanın zamanı geldi. Sizin Tanrı ile kendi bağlantınızı, Onunla olan kendi ilişkinizi, bu Ezeli Varlık ile, Ona Tanrı’da deseniz de, her ne derseniz deyin, bu Tanrı için fark etmez, Onunla kendi bağlantınızı ispatlamanın zamanı geldi. Onu her ne isimle adlandırırsanız adlandırın, Tanrı vardır ve bu Tanrı sizin düşündüğünüz Tanrı değildir. Tanrıyı sizin anladığınız şekilde değildir veya sizin bildiğiniz Tanrı değildir ama Tanrı, kendisi gibidir.

Kendiniz Onu hissetmedikçe, Ona inanmayacaksınız. Belli bazı şartlar altında inansanız bile, bu inanç kör bir inançtır. Herhangi bir zeki kimse için bunun bir anlamı yoktur ve böyle bir kişinin, bu tür bir kör inancın aleyhinde olacağı bir gün gelecektir.

Bu yüzden, size anlattığım gibi, nasıl insan olduğumuza dair, sanki içimizde kayıtlı olan bir tarih gibi,  farklı evrelerde farkındalığımızda meydana gelen yükselişlerimiz vasıtası ile bize ulaşan, içimizde yerleşik bir sistem vardır. Bizler farklı evrelere bölündük. Her şeyden önce, bizim bir yaşam olduğumuz karbon evresinde, ölü olan bir yaşam oldu. Bu, bu noktada yerleştirildi.

Üçgen şeklindeki kemiğin içinde yatmakta olan ve bizim Kundalini adını verdiğimiz,  içimizdeki bu büyük güç aşağıdadır. Bu güç, İncil’de de Yaşam Ağacı olarak tarif edilmiş olan güçtür: “Sizin önünüzde alev dilleri olarak belireceğim”, ama çok mikroskobik bir şey olarak İncil, bu sembolizmi açıklayamaz. Kendi yeni farkındalığınıza veya vibrasyonel farkındalığa ulaşmadıkça, bu açıklanamaz.

Bu güç, arzunun gücüdür, nihai arzunun, yegâne arzunun, kendi içimizde sahip olduğumuz gerçek arzunun gücüdür. Diğer tüm arzular yararsız hale gelirler. Şimdi varlıklı olan ülkelere bakın. İnsanlar refaha eriştiler. Onlar zenginler, halleri vakitleri yerinde ama mutlu değiller. İsveç ve İsviçre gibi yerlerde bulunan son derece varlıklı insanlar, birbirleri ile yarışıyorlar: Kaç genç intihar edecek? Geçenlerde, İsveçlilerin nispeten daha iyi durumda olduklarını öğrendim. İsviçre’deki gençlerşn sayısına kıyasla, daha fazla sayıda İsveçli intihar ediyor.

Varlık hususunda anlamamız gereken durum budur, eğer arzumuz bu ise, bu arzu gerçek bir arzu değildir çünkü servet elde ettiğimiz zaman bizler çok mutlu ve neşeli insanlar olmalıydık ama değiliz ve ekonominin temeline göre, istekler belki de özelde tatmin edilebilirler ama genelde asla tatmin edilemezler. Bunun anlamı da, maddenin sizin isteklerinizi tatmin edemeyeceğidir. Öyleyse, istenilen nedir? Aranılan şey, bu gücün içine gizlenmiştir ve bu, Tanrı ile bir olma, Yoga, Tanrı ile birleşme arayışıdır. Bu bizim vaftiz dediğimiz şeydir.

Kuran’da bu, Pir (Mürşid-i Kamil) olarak adlandırılır. Sizler Pir olmalısınız, iki kez doğan olmalısınız. Bu değişik dillerde tarif edilmiştir ama onların hepsi aynı şeyi tarif etmişlerdir. Her Kutsal Kitaptabu aynıdır, bunun anlamının ne olduğunu bulmaya çalışırsanız, hepsinin aynı şeyi söylediklerini görüp şaşıracaksınız. Şimdi, birileri çıkıp diyebilir ki, “başka bazı yöntemler de olabilir, Anne. Bunu yapabilecek olan daha başka bir şey olabilir”.

Başka bir yöntem yok çünkü karbon olmanızdan beri, bu çinizde binlerce ve binlerce yıl boyunca çalıştı ve bunların tümü tabiat tarafından içinizde ayarlandı. Bu sanki birisinin kalkıpta, tohumun başka bir yolla da filizlenmesi gerekir demesi gibidir. Tohum için başka bir yol yok. Tohumun bir primule’si vardır ve bu primula (baharda uyanan ilk kısım) uyanmalıdır, bunun çalışmasının tek yolu budur. Aynı şekilde hepinizde bu çalışacak. Bu güç içinizde sallanmalıdır. Bu içinizde uyanmalıdır. Eğer o içinizde uyanırsa, yükselir ama bu güç nedir? Bu güç, ruh ile bir olmaktır. Yani, bu güç, kendisinin Tanrı ile bir olması gerektiğini bilir.

Şimdi, başka pek çok arzumuz var. Yani, “onun, bununla nasıl bir alakası var”, demeliyiz. Bu şöyledir, bizim “Derbyshire gel bütün herkesle tanış” dememiz gibidir. Şimdi biz bütün yolu kat ettik, Guild Hall salonuna kadar geldik, buraya ulaştık ve de sizinle tanışmadık. O zaman Benim bütün buraya gelişim, bütün yaptığım seyahatim, bir işe yaramadı çünkü Ben sizinle tanışmadım. Herhangi bir anlamı yok bunun. Aynı şekilde, diğer tüm arzular da, sadece bu arzuyu, bu nihai arzuyu, Tanrı ile bir olma arzusunu yerine getirmek için vardırlar.

Kundalini hakkında pek çok şey söylenebilir. Kundalini hakkında yüzlerce kez konuşmuş olmalıyım ve onun hakkında daha fazla şey bilmek için, sizler Sahaja Yogaya geleceksiniz ve Kundalini hakkında daha fazla şey öğreneceksiniz ama şimdi Ben sadece Kundalini nedir ve oraya nasıl yerleşti diye, kısaca anlattım size.

Şimdi, bunun üzerindeki ikinci olan, bizim üçüncü olarak saydığımız ama aslında ikinci olan merkez buradadır, burası onun gücüdür, şöyle söyleyebilirim ki, burası arayışımızın merkezidir.

Bize arayışımız veren bu merkeze Nabhi çakra adı verilir. Hayvan konumunda olduğumuzda, midemiz vasıtası ile yiyecek ararız ve bu şaşıracaksınız ki, insan olduğumuzda da,  paramızı midemiz vasıtası ile ararız. Biraz oraya buraya dağılmış olabiliriz ama en sonunda Tanrıyı dahi, midemiz vasıtası ile ararız.

Midenin etrafı kişinin (içinden)  geçmesi gereken bir bölgedir ve bu alan gerçekte Üstatların (bilge kişilerin) bölgesidir. Musa, Sokrat gibi bütün Ezeli (Başlangıçtan beri var olan) Efendiler bu bölgede doğmuşlardı. Dünya üzerine doğmuş olan ve esas, temel olan on tane Ezeli Varlık vardır. Onlar arayışımız uyarınca ne yapmamız gerektiğine dair, bize fikir vermek üzere gelmiş olan kişilerdir. Esasında onlar, kendimizi nasıl dengeleyeceğimizi, yükselebilmemiz için kendimizi nasıl dengeleneceğimizi bize öğretmek için buraya geldiler.

Bütün bu büyük Peygamberler veya Ezeli Varlıklar, demeliyiz ki, onlar Üstat olanlardılar Onlar bize eğer çok fazla sol kanala veya çok fazla sağ kanala geçerseniz, devamlılığınızda, insan olarak kalitelerinizde aşağı düşersiniz diyerek, bu konuda bizi bilgilendirmeye geldiler. Bir insan olarak, bir devamlılığınız olmak zorundadır ve bu merkez bizi, devamlılığın aşama aşama hayvandan, daha üst yapıdaki hayvanlara doğru (gittiği) ve daha sonra da, kişinin aslında bu devamlılığın kendisinin içinde mevcut olduğunu anlamaya başlayacağı, insan konumuna dek ulaştırır. İşte bu şekilde bütün yasalarımız ortaya çıktılar. İncil’deki On Emir, bizim içimizdeki on değerdir. Onlar insanları,  daha sola veya daha sağa gitmek sureti ile orta yoldan çıkmaktan  korumak için dünyaya gelmiş olan On Gurudur.

Burada gördüğünüz gibi sol kanal, içimizdeki duygusal tarafımızdır ve bu aynı zamanda arzu gücüdür. Bize bilinçaltımızı veren ve bunun ötesinde, kolektif bilinçaltımız olan duygusal taraftır. Sağ el tarafında (sağ kanalda) diğer bir güç olan eylem gücümüz vardır. Bununla arzumuzu eyleme dönüştürmeye çalışırız ve bu eylem gücü bize geleceğimizi verir. Fiziksel ve akli aktivitelerimizi destekler. Bunun bir sonucu olarak, başımızın içinde ego adı verilen bir kurum geliştiririz. Herkeste bu vardır. Korkacak bir şey yoktur. Bir şeyler yaptığımız zaman, bunu biz yaptık diye hissederiz ve bu hayali bir şeydir ama biz bu hayali olan şeyle gitmeye devam ederiz çünkü henüz gerçeği görmedik.

Diğeri ise, başkalarının saldırılarını topladığımız, onunla geçmişimize sahip olduğumuz sol kanal gücüdür. Bu bize eylemlerimizin bir ürünü olarak, duygusal eylemlerimizin ürünü olarak bir oluşum sağlar, orada göreceğiniz süper ego adı verilen bir balon gibi olan oluşum. Bu her iki şey, başın içinde bu şekilde bir araya gelirler ve büyüdüğünüzde, bıngıldak kemiğine yakın olan bu yerde, başınızın tepesinde bir kireçlenme olur ve çocukluğunuzda kalp atışı gibi titreyen bu yumuşak bölge tamamen kapanır. Bununla siz kendi “ben-liğinizi” geliştirirsiniz. Bay X, Y, Z ve bütün bu şeyler olursunuz. Kendi özgürlüğünüz geliştirirsiniz. Bu sizin Bay X, Bay Y ve Bay Z olma şansına kavuştuğunuz, özgürlüğünüzdür.

Buna ulaştıktan sonra, yaratıcılığınızın merkezini, eylemlerinizin merkezini kullanmaya başlarsınız. Hayvanların hiç egosu yoktur. Tabii ki insanlarla yaşarlarsa onlarda bunu geliştirebilirler ama aksi halde,  hiçbir şekilde egoları yoktur. Eğer siz yanlış bir şey yaparsanız, kendinizi incinmiş hissedersiniz, suçlu hissedersiniz. Hayvanlar asla kendilerini suçlu hissetmezler çünkü diğer hayvanları öldürmek onların tabiatıdır. Yemek onların tabiatıdır bu nedenle asla kendilerini suçlu hissetmezler. “Bunu söylememeliydim, bunu yapmamalıydım”, diyecek olanlar sadece insanlardır. Bizim kendimizi suçlu hissetmemiz sadece insanların kalitesidir. Başkalarına saldırmak da, sadece insan kalitesidir.

Bu yüzden de, planladığınız, düşündüğünüz, gelecek hakkında düşündüğünüz bu ikinci merkez oyuna girer. Fiziksel…[Shri Mataji kendi kendine konuşur] ve düşünürsünüz. Bu düşünce eylemi için enerjiye ihtiyacınız olur ve bu enerjiyi, beynin kullanımı için midenizde dönüştürülen yağ hücrelerinden alırsınız ve bu dönüştürme olduğu sırada, bu zavallı merkez çok sıkı çalışmalıdır. Düşündüğünüz zaman,  bu merkez harekete geçer. Çok çalışır, tek bir iş için çok çalışır ve bu iş ise, yağ hücreleri temin etmekle ilgilenmektir.

Yani bizim Swadishthan merkezi dediğimiz bu merkez, size geleceğinizi, geleceğinizi, planlarınızı düşünmeniz için gereken enerji veren merkezdir, fiziksel emeğin, fiziksel egzersizin veya fiziksel işin ortaya çıkmasının sağlanması için, o size enerji verir. (Bu durumda) bu zavallı merkez sadece tek bir iş için çalışmalıdır, oda yağı beynin kullanımı için dönüştürmektir. Eğer aslında pek çok şey yapması gereken bir merkez, sadece tek bir iş yapmaya başlarsa, diğer bütün her şey göz ardı edilir. Bunun bir sonucu olarak problemler geliştirirsiniz çünkü bu merkez karaciğerinize, pankreasınıza, böbreklerinize, dalağınıza da besin sağlamalıdır. Ve sadece kanalize edilmiş tek bir iş için eylemde bulunmaya başlayınca, buna programlanır ve o zaman da diğer bu şeylerle ilgilenemez. İşte bu şekilde kötü bir karaciğeriniz olur ve diyabete, böbrek problemlerine, tansiyon problemlerine yakalanırsınız. Aynı zamanda kan kanseri denilen çok ciddi bir hastalığa da yakalanırsınız.

Sahaja Yoga bütün bu sıkıntıları iyileştirebilir. Bu sadece fizikseldir ama o bu fiziksel problemleri bile iyileştirebilir çünkü eğer bu merkez, kendi normal davranış şekline getirilirse, çok normal bir şekilde davranacağı hale getirilirse, sizin aşırı aktivitenizden, aşırı düşünmenizden, aşırı hayal gücünüzden kaynaklanan bu gibi tüm hastalıklar kolayca iyileştirilebilir.

Her zaman geleceği düşünmek çok tehlikelidir. Örneğin, şimdi burada oturuyoruz, rahat bir şekilde oturmalı ve birbirimizle konuşmalıyız. Bunun yerine, şimdi düşünüyoruz, “yarın ne yapacağım veya eve gittiğim zaman ne yapacağım? Nasıl yemek pişireceğim? Ne yiyeceğim veya treni nasıl yakalayacağım?” Bütün bu geleceğe dair düşünceler sizi çok tuhaf bir kişi haline getirir. Çok fütüristik biri olur ve geçmiş unutursunuz. Kendi adını bile unutmuş olan bir beyle tanıştım. Babasının adını unuttu. Annesinin adını unuttu ve karısını dehşete düşürerek, onun da adını unuttu ve eşi ağlamaya başladı. “Ne yapmalıyım? Her şeyi unuttu. Şimdi o gelecekte. Sadece geleceği biliyor” dedi. O zaman bu durumda,  bu adam merkeze doğru geri itilmeliydi. Sonra yavaş yavaş hatırlamaya başladı. O zaman Bana, Hindistan’daki büyük bir bölgenin konseylerinden birinin başkanı olduğunu söyledi. “Ben başkandım” dedi. Sonra, “ben başkanıyım” dedi. Bende, “bu iyi, daha iyi. Şimdi benim dediğin haldesin” dedim.

Yani olan şey bu ve çok gelecek odaklı olan toplumlarımızın başına gelecek olan şey bu. Bu yüzden de, bunu kesmek için, kişi her şeyi deneyebilir. Her şeyi deneyebilirsiniz, örneğin, ona geçmişin resimlerini gösterebilir, bunun gibi şeyler yapabilirsiniz ama bu (kaçan) atı geri getirmeyecektir. At çok hızlı koşuyor. İşe yarayacak olan tek şey, Kundalininin uyanışıdır. Kundalini kendisi uyandığı zaman, bu merkezi aydınlatır ve merkez kendi normal şekline, normal davranışına ve normal şartlarına geri döner. Bundan ayrı olarak bu merkez, tezahürün dinamik bir gücüne sahiptir. Dikkatimizle ilgilenen bu merkez aydınlanır ve aydınlanmış olan dikkat de, dinamik olur. Bu anlamda, şimdi burada oturarak herhangi bir kişiye siz dikkat koyabilirsiniz, sadece dikkatinizi koyun, hiç bir şey yapmanız gerekmez. Sadece bu kişiye dikkat koyun ve bu kişinin nesi olduğunu kendi parmak uçlarınızda bilebilirsiniz. Bu kişi binlerce mil ötede olabilir. Nixon bir sorunla karşılaştığı zaman, aniden bilemiyorum, “Nixon’un durumunu öğrenin. O nasıl?”, dedim. Dediler ki, “Ma, o felaket bir karmaşanın içinde”, dediler.

İsa, “elleriniz konuşacak” dedi. İşte zamanı geldi. Bu eller çok basit görünüyorlar ama çok karmaşıklar ve çok karmaşık bir şekilde yapılmışlar, sinir sonları çok mikroskobiktir ve biz onların ne kadar ileri gidebileceklerini, bize ne kadar fazla şey anlatabileceklerini anlayamıyoruz.

Uyanış gerçekleştiğinde, etrafınızdaki vibrasyonları hissetmeye başlarsınız, asla bu parmak uçları vasıtası ile daha önce hissetmediğiniz, her yeri kaplayan bu gücü hissedersiniz. İhmal ettiğimiz, yanlış kullandığımız, yanlış şeyler yapmak için kullandığımız bu parmak uçları, kendileri aydınlanırlar ve siz onları hissetmeye başlarsınız.

Söylediğim şey şu ki, sizler aydınlanmış olan bu farkındalığı elde etmelisiniz. Kendisini göstermesi gereken şey, bu farkındalıktır. İşte bu şekilde onları parmak uçlarınızda hissetmeye başlarsınız. Burada şu yanlış, orada bu yanlış şeklinde, problemin nerede olduğunu görebilirsiniz. Bütün bu parmaklar merkezlerinize bağlantılıdır. Bunlar beş, altı ve yedi. Yedi tane solda ve yedi tane de sağda.

Yani bu,  duygusal tarafınızla ve bu da fiziksel, mantıksal tarafınızla ilgilidir veya buna akli taraf da diyebilirsiniz.

Yani sadece bu kişiden sıcaklık alıp almadığınızı bilmekle, bu kişiden bir yanma hissi alıp almadığınızı bilmekle, onlar hissizleşmişler mi, ağırlaşıyorlar mı diye bilmekle, bir kişinin ne durumda olduğunu ortaya çıkarabilirsiniz. Sizi bilgilendiren Her yeri kaplayan bu güç ile bir rapor oluşturuldu, siz mesajı aldınız ve mesaj o kadar doğru ki, her bir aydınlanmış bir ruh olan on tane çocuğunuz olsa bile, ki bu günlerde aydınlanmış olarak doğan pek çok çocuk var, alınan mesaj doğrudur. Bu günlerde çocukları anlamıyoruz, ama bu aralar  muhteşem çocuklar var ve onlar bu günlerde doğdular çünkü zaman geldi. Bu zaman, yargı zamanıdır, bu yeniden dirilme zamanıdır, bu insanların bütün kutsal kitaplarda tarif ettikleri zamandır. Bu yüzden de, muhteşem insanlar doğuyorlar ve bu çocukları, onların gözlerini bağlasanız ve karşılarında oturan kişi için onlara, “bu adamın problem ne” diye sorsanız, hepsi aynı parmaklarını havaya kaldıracaklardır. Gözleri bağlanmış bile olsa, bu kişiye sırtlarını dönmüş bile olsalar, sadece elleri ile geri itebilir ve söyleyebilirler. Onlar çok iyiler, çocuklar çok iyidirler. Bilirsiniz, parmaklarını ağızlarına koydukları zaman, bazen düşünürüz, bilemiyorum, Benim yarı pişmiş dediğim (sağlam bir temelden yoksun olan) Freud, çok fazla Tanrıyı ve yaşamı bilmezdi, o hiç bir şeyi bilmezdi. O çok az… çok az şey bilirdi. O bunun seks istemekle ilgili bir şey olduğunu söylerdi. Bu seks meselesinden başka bir şey değildi ona göre ve herkesin insan değil de, bir seks nesnesi olmasını istedi. Yani bu adam her ne söylerse söylesin, gerçeğin seksle bir işi yoktur. Çocuklar parmak uçlarında sıcaklık hissederler. Gerçekten de bunu hissettiler ve işte bu nedenle onlar parmaklarını ağızlarına sokarlar. Küçük küçük çocuklar var, Ben onları gördüm. Burada Londra’dan gelen bir tanesi var, buralardan bir yerlerden olan diğer bir tane daha var ve o kız, hepsi, eğer onlara sorarsanız derhâl bu catchin nerede olduğunu, hangi çakranın catch ettiğini söyleyeceklerdir. Çocukları kandıramazsınız. Olmakta olan şey bu diye,  hepsi aynı şeyi söyleyeceklerdir. Yani farkındalığınız aydınlandı ve burada üzerinde sempatiğin bitim yerlerinin bulunduğu elleriniz size anlatır.

Şunu söyleyebiliriz ki, merkezi sinir sistemimizle,  başka insanları ve kendimizi hissedebiliriz. Şimdi diyelim ki burada oturuyorsunuz ve Ben size, “sorununuz nedir?” diye sordum. Siz de, “bendeki problemin ne olduğunu bilmiyorum, bilemiyorum”, diyeceksiniz ama belki de Ben,  size problemin ne olduğunu söyleyebilirim. Eğer gidip bir doktoru ziyaret ederseniz, o size, “problem bu, siz bunu nasıl biliyorsunuz?” diyecektir. Hiç muayene olmanıza gerek yok, bütün dişlerinizin söküleceği, gözlerin çıkartılacağı, bütün bu patolojik muayenelerden geçmenize gerek yok ve ayrılacağınız zaman onlar size, “en sağlıklı kişi sizsiniz” diyeceklerdir. Bütün bu korkunç şeyleri yaşamanıza gerek yok. Paranızı ziyan etmenize ve tüm bu sinir bozucu şeyleri denemenize gerek yoktur. Sadece ellerinizi koyarak, kendiniz hakkındaki şeyleri bileceksiniz ve Sahaja Yogi olan insanlar, “sizde yanlış olan şey bu ve işte bu şekilde iyileşebilirsiniz”, diyecekler.

Şimdi zaman geldi, bu öyle bir inanılmaz zaman ki, Sahaja Yoga ile pek çok kanser hastasını iyileştirdik, pek çok kan kanseri hastasını. Geçenlerde Sahaja Yogini olan New York’taki bir kız, bir kan kanseri hastasını iyileştirdi. Oğlan ölmek üzereydi. Onlar, oğlan ölmek üzere diye bildirdiler. Verdikleri bu bildirim, çocuk yaklaşık 15 gün kadar daha yaşayabilir ve sonra o ölecek dediler. Demek istiyorum ki, yapabildikleri tek şey buydu. Zavallı adamın geçirdiği bütün bu şeylerle, oğlan oraya Hindistan’dan gelmişti.  Bütün paralarını  harcadılar ve elde ettiği tasdikname buydu, kendisinin on beş gün içinde öleceği. Bir şekilde bu insanlar Benimle irtibata geçtiler ve Bende onlara New York’taki bir Sahaja Yogi ile temas kurmalarını söyledim. Oradakilere, “böyle böyle bir çocuk var orada, İsmi Rahul, on beşinde bile değil ve onda kan kanseri var”, denildi. Oğlan iyileşmekle kalmadı, Beni görmek için Londra’ya geldi ve sonra evine döndü.

Doktor olmayan, Tıpla ilgisi olmayan bir kişinin iyileştirebilmesi çok fantastik geliyor. Bütün bu ilaçların ötesinde, bütün bu şeylerin ötesinde olan süptil güçtür, her şeyin geldiği yerden gelen Tanrısal güçtür. Eğer şu veya bu şekilde, buna sahip olursanız veya bunu nasıl kullanacağını bilen birisi, istediği herhangi bir kişiyi iyileştirebilir. Ben bu günlerde insanları iyileştiriyorum gibi bir mesele değil bu, müritlerim onları iyileştiriyorlar. Doktor olan Warren’in, bir tıp bilimi olmayan Sahaja Yoga ile kaç kişiyi iyileştirdiğini bilmiyorum. Kaç hastayı iyileştirdiğini kendisi de sayamıyor.

Yani bütün sistem değişecek. Sizler kendinizin, güçlerinizin efendisi olacaksınız ve bütün bu güçler sizden yayılacak. İyileştirebilen gurular vardı, korkunç hastalıkların ilerlemesini durdurabilen gurular vardı dediğimiz zaman, bunun mümkün olmadığını düşünürüz. Bunun imkânsız olduğunu düşünürüz. Bu nasıl olabilir ki? Buna nasıl inanabiliriz? Bu bir horoz ve boğa hikâyesi. (Olayın mantıksız ve gerçek dışı olduğunu ifade etmek için kullanılan bir tabir) Ama siz, kendiniz, bunun kendisini gösterdiğini gördüğünüz zaman, şaşıracaksınız.

Bir keresinde gemi ile seyahat ediyordum ve geminin kaptanına aydınlanma verdim. Gemi mürettebatından birisi dondurucuya girdi, orada kapalı kaldı ve zatürre oldu. Tabii ki Benim bir pozisyonum vardı, gemide seyahat ediyordum çünkü kocam bu şirketin başkanıydı. Bu yüzden de kaptan Benden aşağıya inmemi isteyemezdi. Kaptan bunu Benden istemenin çok fazla olacağını düşündü. Bende, “tamam, eğer aşağıya inmeme izin vermiyorsanız, siz aşağıya inip onun nerede olduğunu bulun”. Doktor çağırmak için SOS göndermeyin. Sadece gidin ve elinizi yaklaşık beş dakika onun göğsünün üzerine koyun. Adamın zatürresi tamamen geçti ve  kaptan buna inanamadı. “Bu nasıl olabilir ki” dedi. Bende, “bu o, size olan şey bu. Siz bu şey oldunuz ve bunu kabul edin” dedim.

Size verilen güç her ne ise, buna sahip çıkmak zorundasınız, Sanskritçede bizim “viraaj” dediğimiz gibi. Buna sahip çıkın. Bakın, eğer size bir taht verildiyse bile, tahtın gücüne nasıl sahip çıkacağınızı, tahta inanmayı bilmiyorsanız, o zaman dilenci bir çocuk gibi, eğer dilenciyi tahta çıkarırsanız, o hala gelen insanlara bakacak ve elini onlara açıp, “bana beş rupi ver, bana beş rupi ver” diyecektir.

Bu güçlere hükmetmediğiniz sürece, siz hala kendiniz emin değilsiniz ama siz bunlara sahipsiniz ve özellikle de batılı akıl için çok zor olan nokta budur çünkü onlar bu güçlere sahip olabileceklerine inanamazlar. Sadece buna inanamazlar. Onlara anlatırsınız ama onlar, “bu nasıl olabilir?” derler. Bu böyledir.

Şimdi, örneğin, bu alet (mikrofon). Bunu bir köye götürürseniz ve onlara bu alet sesinizi etrafa taşıyacak derseniz veya eğer, deyin ki mesela bir televizyon setini ve onlara, siz bununla her tür filmi izleyebilirsiniz derseniz veya diyebiliriz ki, siz bir tiyatroyu ve oyunu izleyebilirsiniz veya bununla müzik dinleyebilirsiniz derseniz, onlar buna inanmayacaktır. Diyecektir ki, “bu kutudan mı? Bu sıradan bir ahşap kutu gibi duruyor”. Ama fişe taktığınız zaman, kutu kendi güçlerini gösterir.

Aynı şekilde, insanlara çok, çok sıradan, olağan bir şey olarak baktığınızda, bizler bunu kendimize bahşedilmiş bir şey olarak alırız. Ne kadar yüceltilmiş olduğumuzu, Tanrının bizi nasıl zorluklarla, nasıl bir özenle, çok özel bir amaç için öyle bir sevgi ile yarattığını, Onun tüm güçlerini bizlere hediye etmek istediğini bilmiyoruz. O sizlerin Tanrının Krallığına girmenizi ve Onun kutsamalarından, sevgisinden neşe duymanızı istiyor. Bizler kendimizden dolayı, topluluğumuzdan dolayı, her şeyden dolayı o kadar hayal kırıklığına uğramışız, o kadar bıkmışız ki, bu bizlerin inanamayacağı bir şey ama bu böyle değil, böyle değil. Bunun sadece olması gerekiyor. Sizin fişinizin sadece ana kaynağa takılı olması gerek ve bu çalışır ve çalışır. Bu çalıştı. Bu binlercesinde çalıştı ve sizde de çalışmalıdır.

Ancak insanların sahip oldukları, onlar için sadece bir anlayış olan saçma bir fikirleri, sizin bunun için ödeme yapabileceğinizdir. Yaşayan bir şey için nasıl ödeme yapabilirsiniz? Sanki bir çiçeğin meyveye dönmesi için hiç bir şey ödediniz mi? Bir çiçeğe ödeme yapabilir misiniz? “Tamam. Ben sana bir pound vereceğim, sen de bana bir meyve ver.” Bu işe yarayacak mı? Yaşayan bir Tanrı için ödeme yapamazsınız bu saçmalıktır, bu canlı deneyim için ödeme yapamazsınız, evrimsel süreç için ödeme yapamazsınız. Bu kendiliğindendir. Bu bizlerin içindedir. Bu çalışır.

Ama bizler parayı çok fazla anlıyoruz, pek çok şeye bedava sahip olmamıza rağmen, bunun bedava olmasını anlayamıyoruz. Pek çok şeyi bedavaya elde ettik, halen de bedava şeylerin önemini anlamıyoruz çünkü bedava olan şey her ne ise, bunun büyük bir şey olamayacağını düşünüyoruz. Aslında bütün büyük şeyler bedava olmalıdır, aksi halde bizler var olamayız. Eğer nefes alacağımız havayı bedava elde edemeseydik, yaşayamazdık, var olmazdık. Eğer bu bazen bir uçakta veya başka bir yerlerde olursa, insanların o zaman bizim bahşediliş şeyler olarak kabul ettiğimiz bu bedava şeylerin önemini anladıklarını görmeliyiz.

Yani kişi, Tanrı’ya dair, Ona ulaşmaya dair, kendi içimize dönmeye dair sahip olduğu anlayışımızın da hatalı olduğunu anlamalıdır. Şöyle düşünüyoruz, “diyelim ki kafamızın üzerinde baş aşağı durduk, o zaman biz bunu elde ederiz”.  Demek istiyorum ki, eğer başımız üzerinde durarak Tanrıya ulaşabilirsek, o zaman bütün bu evrimsel süreç boyunca, herkesin tepe üstü durmaları gerekirdi.

Veya düşünürüz ki, bu yarışlarda koşarak şunu elde ederiz veyahut bu tür bir yiyecek veya şu tür bir yiyecek yiyerek veya şunu, bunu yaparak bunu elde edeceğiz- bu yanlıştır. Ama o zaman da şunu sorabilirsiniz, “neden bütün bu dinlerdeki insanlar bize, sizler bunu yapmayacaksınız, şunu yapmayacaksınız?” dediler.

Onlar bunu söylediler çünkü bu şeyler, bizlerin bir insan olarak dengemiz için, beslenmemiz için gerekli olan şeylerdir. Eğer bu şeyleri yapmazsak insan olarak dengemizi kaybederiz. Bizler denge sahibi olmalıyız, işte bu yüzden de bize, “bunu yapmayın”, denmiştir.

İnsanoğlunun aşırılıklara gitme kapasitesi vardır.  Demek istiyorum ki, onlara bir şey söylersiniz. İnsanlar tanıyorum. Onlara sadece, şu belli merkezi iyileştirmek için, bu asanayı yapmalısın veya bu tür bir şey yapmalısın, dersiniz. Onlar bunu günde yüz kere, bin kere yapacaklardır. Demek istiyorum ki, Ben onlardan asla böyle bir şey istemedim. Ben sadece bir süreliğine bir kez yapın veya haftada bir kez yapın dedim. Onlar kalkıp bunu yüz kere yapacaklardır.

Bizler aşırılıklara gideriz ve işte bu yüzden insanlara dengeyi bozmamak için, “bunu yapma, şunu yapma”, denmiştir ama sonrasında egomuzda, “neden olmasın, bunda yanlış olan ne var ki?”, deriz. Tamam, devam edin o zaman. Çocuklarınıza, “sigara içme” dediğinizde, onlarda “neden olmasın? Bütün arkadaşlarım sigara içiyor. Bende içeceğim”, derler.

Pekâlâ, devam edin. Sigara için, kanser olun o zaman, burada bir deliğiniz olacak. Buradan nefes alın. Bir süre sonra, burası yok olacak, burun yok olacak ve siz herkese bakan bir makine gibi hareket ediyor olacaksınız. Konuşamazsınız, normal birisi gibi yaşayamazsınız. O zaman kişi bunu anlar, “Tanrım, keşke sigara içmemiş olsaydım”, der.

Ama Sahaja Yogada, “sigara içmeyin”, demeyiz, çünkü insanların yarısı çekip gider buradan.  Asla ”İçki içmeyin”  demeyiz, asla yapma demeyiz,  hiç bir şey söylemeyiz. “Tamam, siz bunu yapıyorsunuz, tamam o zaman”, deriz. Bırakın yapsın.

Bu olur olmaz, sadece bırakırsınız, kendiniz, çünkü en yüksek olanı bulduğunuz zaman, bütün bu küçük şeylere aldırmazsınız. Tüm alışkanlıklarınız otomatikman bırakılır. Benim sizi bunun için zorlamam gerekmez. İçinizde her şeye sahipsiniz,  bu güçle sanki yukarıya kaldırılırsınız. Bir lotusun kendi gücü ile bataktan dışarı çıkması gibi, siz yukarıya çıkarsınız ve kokunuz bu bataklığı doldurur ve kendinize hayret edersiniz.

İlk önceleri siz bu bataklıkla tanımlandınız ve durum bu diye düşünürsünüz. Bu böyle değil. Bu yukarıya çıktığında, lotus kendi taç yapraklarını açıp yayar ve koku ona, her yere yayılan bu kişiliği verir. Ve işte sizlere olacak olan şey budur. Hepiniz, içinizde gizli olan, kesinlikle görünmez olan, açılacak olan ve sizin Tanrısallığınızın kokusunun yayılacağı, bu lotus olacaksınız.

Şimdi, bu gün bütün bu merkezleri anlatmaya yetişemem, çünkü bütün merkezleri anlatmaya başlarsam bu çok uzun bir şey olacak. Ben gördüğünüz gibi üç merkezi anlatacağım. Mooladhara çakra, Swadishthana ve Nabhi çakra. Diğerlerini yarın anlatacağım ama Ruh (Spirit)  hakkında, asırlardır konuşmakta olduğumuz bu şey hakkında, bizlerin Ruh olmamız gerektiği hakkında konuşmak zorundayım. İngiliz dilinde bildiğiniz gibi, Ruh (yani Spirit) kelimesi pek çok anlama gelebilir. Çok lastikli bir kelime, alkole bile spirit deriz, ölü ruhlara da spirit deriz, bunun ötesinde olan, Sanskritçe de Atma adı verilen saf varlığa da spirit deriz, bunların hepsine spirit deriz. Benim burada bahsettiğim spirit (Ruh) , içinizdeki saf varlık olan, müstakil bir varlık olan, içinizdeki şahit olan, sizi her zaman gören,  sizi seyreden, içinizde neşe olarak yerleşik olan, kalpteki mutluluk olan, kendisi kalpte yaşayan ruhtur. Bu ruh bizim bilinçli zihnimizde değildir, merkezi sinir sistemimizde değildir, bizim kontrolümüzde değildir. Size bir benzetme vereyim, şunu söyleyeyim ki, içimizde bulunan sol kanal sanki bir fren ve sağ kanal ise, bir arabadaki gaz pedalı gibidir. Şimdi arabanın içinde, ön koltukta oturarak araba sürmeyi öğreniyoruz ve arkada da bizi seyreden bir üstat var ve kendisi tüm oyunu izliyor.

Şimdi, yapmanız gereken şey, sol tarafa gitmektir – bu bazen frene basmanız gerektiği anlamına gelir, bazen de gaza basarsınız, hata yaparsınız ve sonra nasıl araba süreceğinizi öğrenirsiniz. Bu arabanın nasıl kullanıldığını öğrenmek, yaşamımızı dengelemekle bize gelen bilgelik kısmıdır, başlangıçta denge en önemli şeydir ama dengeniz yoksa bile, Sahaja Yoga’da Ben çok dengesiz insanların dengeye geldiklerini gördüm.

Şimdi bu sağı solu dengelemek veya buna gaz ve fren de diyebilirsiniz, size araba kullanmakta ustalaşmak diyebileceğiniz bir pozisyon verir ama hala arka tarafta oturan bir üstat vardır. Siz üstat olduğunuz zaman, üstat içinizdeki Ruhtur.

Siz Ruh olursunuz ve kendinizi bir şoför olarak izlemeye başlarsınız. Her şey bir oyun, bir drama gibi olur. Siz, kendinizi, kendinizden ayırırsınız ve gözlerinizin önünde olan her şeyi görmeye başlarsınız, olan her şey sizin dışınızdaki bir drama gibidir ve siz bunun parçası değilsinizdir.

Yani, ekseninizin alanına girersiniz ve çevre sizin üzerinizdeki etkisini kaybeder. Sessiz, mutlu, sakin ve çevresini gören, çevrenin hareketlerini gören ama bunun içinde olmayan bir kişi olursunuz.

İşte bu şekilde bir üstat olursunuz. İşte bu şekilde peygamber haline gelirsiniz. Ama Sahaja Yoganın bu gün, Tanrının insanlarını peygamberler haline getirme gücü vardır ve bu peygamberlerin de, başkalarını peygamber haline getirme gücü olacaktır – William Blake böyle söyler, bu ülkenin büyük şairi ve işte Sahaja Yoganın olduğu şey kesinlikle budur. O bunu yüz yıl önce bunu kehanet etti ve bugün, eğer Sahaja Yoga’ya gelirseniz, kendinizin ne olduğuna hayret edeceksiniz. O, İngiltere’nin yarının Kudüs’ü olması ile ilgili her ne kehanette bulunduysa, o yarın bu gündür. Çok uzak olan bu ülke, İngiltere sizlerindir, bilemiyorum, insanlar eğer anlarlarsa veya onlar bu ülkenin ne olduğunu, evrenin en önemli parçası olduğunu, evrenin kalbi olduğunun farkına varırlarsa, bu ülke Kudüs olmalıdır. Bunun için İngilizler kendi potansiyellerinin ne olduğunu görmek için, bu noktaya yükselmek için, tembelliklerinden sıyrılmalılar ve bu işe yarayacaktır. Bu hali hazırda Londra’da çok iyi çalışıyor. Tabii ki, çok fazla sayıda insana sahip olamayız çünkü plastiklerin makinelerde binlercesi üretilebilir ama eğer siz yaşayan bir şeye sahip olacaksanız, bu zaman alır ama bir kez zaman aldığında, kendi olgunluğuna ulaşır. Eminim ki, bu büyük ülke Kudüs olmak konumunu, insanların ibadet etmeye geldikleri bir tapınma yeri olma konumunu kabullenecektir. Sahaja Yoga’da olan şeyler çok şaşırtıcıdır, asla kokusu olmamış olan papatya çiçeğinin, eğer gidip bakarsanız, şimdi kokusu var. İngiltere’deki çiçeklerin çoğunun kokusu yoktur, böyle bilinirler. Çiçeklerin çoğunun şimdi inanılmaz kokuları var. Bunu kendiniz görebilirsiniz.

Doğa tarafından halledilen bütün bu şeyler, halledildiler. Onlar geliyorlar ama insanlara ne demeli? Onlar neredeler? Ne yapıyorlar? Nerede kayboldular? Bu çok üzücü bir şey. Londra’ya tesadüfen geldim demeliyim veya belki de bu önceden ayarlanmıştı. Kocam bu iş için seçildi ve onun buraya gelmesi gerekliydi ve bu Birleşmiş Milletler Ajansı, sadece burada bulunuyor. Bu yer İngiltere’de. Başka yerde yok. Birleşmiş Milletlerde İngiltere’de bulunan ve kocamın seçilmiş olduğu sadece tek bir ajans var ve bu yüzden de Ben buradayım. Aksi halde buraya bir Guru gibi gelebileceğimi sanmıyorum çünkü benim bundan başka ilgilendiğim başka bir şey yok.

Ve başka türlü Ben buraya gelemezdim çünkü davet edilmeden bir ülkeye gelemezdim ama buraya davet edilmiş bir kişi olarak geldim. Bunların hepsi çalışıyor. Sadece sizler bunu kendiniz halledebilirsiniz çünkü anlayın, sadece dinamizm değil, canlılık ama bu noktadaki en önemli şey şu ki, siz ya yıkımın ya da bina etmenin eşiğinde duruyorsunuz ve İngilizler çok özel bir yere sahipler. Onlar bunu yükseltmeliler çünkü onlar kalbin hücreleridirler.

Bu konuşmayı yarın tekrar yapacağım. Umarım gelirsiniz ve bunu rahatlatırsınız. Boğazım için üzgünüm. Her gün, gece gündüz konuşuyorum. Çok teşekkür ederim.

Eğer sorularınız varsa, onları cevaplamak isterim.

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Siz, aydınlanmadan sonra iyileştirebilirsiniz dediniz Bu beyefendinin problemi annesinin sağır olması. Siz bu işitme problemini düzeltebilir misiniz?

Shri Mataji: Bakın, bu soru şöyle bir şey ki, bu durum sizlerin Beni herkesi iyileştirmesi gereken birisi olarak görmenize yol açıyor.  Ne yazık ki, yanılıyorsunuz. Kundalininin uyanışının bir yan ürünü olarak iyileşirsiniz. Benim burada bütün insanları iyileştirmek üzere bulunduğum fikrine kapıldığınız için üzgünüm. Bir hastahane mi açmalıyım? Ama esas nokta şu ki, iyileşmeniz için Kundalini uyanmalıdır. Tamam mı? Eğer anneniz burada olsaydı onun üzerinde çalışabilirdik ama anlamak zorunda olduğunuz esas şey şu ki, tıpkı bizim sahip olduğumuz gibi, Tanrı da çok miktarda sağduyu sahibi ve O sadece, Onun işini halledecek olan bizler gibi ışıklarla ilgileniyor. Bu kişiler, deyin ki, çok hasta olan insanlar, son derece hasta olanlar bile bir saniyede iyileşebilirler. Hayret edeceksiniz, söyleyeyim.

Bizim Hindistan Başkanımız, tedavisi için Amerika’ya gitti ve onlar başarısız oldular ve kendisi Hindistan’a geri döndü. Ben Bayan şu, şu olarak onu görmeye gittim ama Yüksek Komiser ona Benim şu, şu kişi olduğumu söyledi ve kendisi Hindistan’da adımı işitmişti.

Karısı Bana, “neden kocamı iyileştirmiyorsunuz?” dedi. O son şeyde (evrede) idi, Onun Hindistan’daki son dini ayini için her şeyi hazırlamışlardı. Ben elimi sadece on dakika için onun sırtına koydum, buna inanamayacaksınız. Ağrısı yüzünden günlerdir uyuyamamıştı.  “Ağrım hafifledi. Uyumak istiyorum”, dedi.

Sonra uyandı, mükemmelen iyi durumdaydı. Yürüdü, insanlar sedyeler ve bir şeyler getirmişlerdi. O sadece yürüyüp gitti. Onlar gözlerine inanamadılar ama bu oldu çünkü başkan Tanrının işi için kullanılacak.

Evimizde, asla ışık vermeyecek olan ışıklar varsa, onlara önem vermeyiz. Onları çöp olarak satarız. Aynı şekilde Divine, insanları, onların hepsini iyileştirmez. Bu binlerce kişi yapar ama çok hasta olan insanların bazılarına, O der ki, “tamam, sen ikinci çevrime geç. Tamam mı? Saflaşmış, dinlenmiş olarak geri gel ve o zaman bu işe yarayacaktır”.

Yani herkesin iyileştirilmesine gerek yoktur, bu gerekli değildir ama pek çoğu iyileştirildi ve bu işe yaradı ama herkese tedavi sunmak bizim esas işimiz değil. Hayır.

Bizim işimiz insanlara aydınlanma vermektir ve dediğiniz gibi bir yan ürün olarak tabii ki, eğer anneniz aydınlanmasını alırsa, sağırlığı kaybolacaktır. Pek çok kişi sağırlıklarını iyileştirdiler. Sadece sağırlığı da değil, kel kafalı insanların bile saçları çıktı. O, Bana geldiğinde kafasında saçı yoktu.

Ama Ben aydınlanmadan sonra demiyorum ve aydınlanmadan önce de bu çok muazzam bir şey, aydınlanmadan önce de fotoğraflar çektirmek iyidir ve kendiniz bakın buna. Bazen aydınlanmadan sonra insanlar, yani onların aydınlanma almadan önce çekilmiş fotoğrafları var, onlar bu fotoğrafları fırlatıp atarlar. Bu farklı bir şey ama esas konu iyileştirmek değildir. Aydınlanma, esas olan budur.

Ve yaş problem değil. Dün, sanırım Birmingham’da çok çok yaşlı birisine aydınlanma verdik. Yani yaş önemli değil, sağlık önemli değil, bu tür bir şey değil ama Ben hiç bir şey için söz vermiyorum. Tamam mı?

Tanrı hepinizi kutsasın.

Tabii ki, Aydınlanmanız için söz veriyorum, söz verdiğim şey bu. Benim sizlere gösterdiğim sabra, kendiniz içinde sahipseniz, sabırlı olmalısınız. Başka soru var mı lütfen?

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Son dört beş yıldır bir göğüs ağrısı varmış. Sizin ona yardım etmenizin bir yolu var mı?

Shri Mataji: Tabii ki, buna yardım edilebilir. Evet, göğüs problemi nefes alma sıkıntısı gibi mi veya ne? Nefes alma problem mi? Bu kişi Hintli mi? Astım. Siz Hintli misiniz? Ahh, Hintliler, bilirsiniz. Onlar çok fazla banyo yaparlar. Hala Hindistan’da olduklarını zannediyorlar. Her gün, sabahları banyo yaparlar ve sonrada dışarı çıkarlar. Değil mi? Bunun yapılmaması gerekir. Burası İngiltere. Bizler geceleri banyo yapmalıyız. İngilizler gibi yaşamalıyız. Onlar büyük banyocular. Hintliler büyük banyocular, biliyorsunuz, onlar sıfır derece de olsa veya eksi on iki derece de olsa, her sabah banyo yapmak zorundadırlar. Banyo yapmak zorundalar.

Görüyorsunuz, bu onların sahip oldukları bir alışkanlık biçimlenmesi. Banyo yapmadan kendilerini iyi hissetmezler ve işte bu şekilde bu alışkanlığı geliştiriyorlar ama her durumda biz sizin astımınızı iyileştireceğiz. Tamam mı? Bu çok zor değil ama kişinin İngiltere’de çok fazla banyo yapmaması lazım. Şunu önereceğim, eğer banyo yapmak istiyorsanız, İngilizlerin yaptığı gibi bunu geceleri yapın çünkü burası çok güvenilmez bir iklim. Ve eğer banyo yapar ve banyodan çıkarsanız, kesinlikle göğsünüzdeki bu problemlere yakalanırsınız. Sadece bu da değil, artrit ve bütün bu şeyler, bundan dolayı olur. Bu, bu ülkede fark edilemeyen bir şey. Bu iklimde dikkatli davranmalısınız. Demek istiyorum ki, kişi banyo yapmayı sonsuza dek ertelememelidir çünkü bilirsiniz, Ben bir şey söylediğim zaman diğer aşırılığı da göstermek zorundayım.

Ama bizler büyük banyocularız, buna şüphe yok. Hintlilerde kişisel temizlik çok fazla, çok fazla ama genel temizlik veya kolektif temizlik diyebilirsiniz, burada daha fazla. Çim biçme ve yolların temizliği gibi, hepsi çok daha iyi. Demek istiyorum ki, bu şeyleri bir araya getirmeliyiz.  Bu önemli. Bu işe yarayabilir. Tamam mı? Astım öyle büyük bir problem değil. Başka ne var?

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Bu ne şekilde işe yarıyor?

Shri Mataji: İçimizde bir merkezimiz var, bu sağ tarafta Shri Rama’nın merkezi. Ona biz sağ kalp diyoruz ve eğer biz sizin bu merkezinizi iyileştirebilirsek, iyi olacaksınız. Tamam mı? Biz üzerinde çalışacağız. Size nasıl yapılacağını anlatacağız.

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Yoga kaç bin yıl öncesine gider, diye soruyor bayan.

Shri Mataji: Hangi Yogayı kast ediyorsunuz? Kendiliğinden meydana gelen Yoga olarak, Yoga başlangıçtan beri oradaydı. Kendiliğinden olan nedir, bu yaşayandır ve yaşayan bir süreç başından beri oradaydı. Yani ne zaman başladığını söyleyemeyiz. Onun ne zaman ayrıldığını söyleyebiliriz. Ne zaman ki, Tanrı ve Onun gücü birbirlerinden ayrıldılar ve Tanrı her şeyi bir şahit olarak izlemeye başladı, Kadir-i Mutlak Tanrı ve Onun gücü çalışmaya başladı. Bu güç, bütün evrenleri yaratmaya başladı, bu şimdi insanı da yaratmış olan evrenimizi yarattı. Ve şimdi, bu tekrar bir olmaya başladı. Bu yaratı, kendi yaratıcısını bilmelidir.

Bir, iki, üç, dört – her zaman bu bağlantıya ulaşan az sayıda insan oldu ama bu gün, kitlesel evrim zamanıdır. Yani yaşamın büyümesi için, siz hiç zaman veremezsiniz. Onun ne zaman başladığını, bunun kaç yıl önce bunun olduğunu söyleyemezsiniz ama bu gün, pek çok kişinin yoganın kutsamalarını almasının gerekli olduğu çiçek açma zamanıdır. Tamam mı? Teşekkür ederim.

O nedir?

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Kundaliniden bahsettiniz. Sıradan bir insan için uyandırmak çok zordur.

Shri Mataji: Ah, bunu size kim söyledi? Bu böyle değil.  Bakın, bunlar anormal insanlar, Kundaliniden bahsettikleri zaman, onlar buna anormal diyorlar çünkü onlar bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Yapılması en kolay şeydir bu. Eğer siz aydınlanmış bir kişiyseniz bu yapılması en kolay şeydir. Bir çocuk bile bunu yapabilir. Kundalini çok zordur diyen insanlar, Kundalini hakkında hiç bir fikri olmayan insanlardır. Onlar üstat değiller. Usta olan bir kişi için zor olan nedir? Sıradan birisi bile bir usta haline gelebilir, o zaman zor olan nedir? Onlar üstat değiller. Bu insanlar kesinlikle bön, para yapmak peşinde koşan, işe yaramaz insanlar. Kundalini hakkında hiç bir şey bilmeden, gidip kitaplar yazarlar.

Onlar insanları yanlış yönlendiriyorlar. Bu yapılması en kolay olan şeydir. Kundalini sadece elinizin altında harekete geçecektir, onun yukarıya doğru yükseldiğini göreceksiniz ve onun baş üzerinde nabız gibi attığını göreceksiniz. Bu tamamen zor değil. Sizlere bunun gerçekleşmesi gereken en hayati şey olduğunu anlattım ve yaşamsal olan her şey kolay – Sahaja ve ücretsiz olmalıdır. Neden Hindistan’da, “Sahaja samaadhi laago. Sahaja samaadhi laago”, diyen Nanaka’mız oldu ki. Hiç kimse bunun zor olduğunu söylemedi.

Kabira asla bunu söylemedi. “Paacho pachiso pakar bulau ek hi dor bandhahu”, dedi. Yirmi beş kişiyi bir araya getireceğim ve onları tek bir ipliğin içerisine koyacağım.

Otoritesi olanlar, her zaman böyle konuştular. Bunun zor olduğunu hiç kimse söylemedi. Sadece işi bilmeyen, otoritesi olmayan insanlar böyle konuşurlar. Onlara inanmayın. Bu yapılması en kolay şeydir.  Kendiniz göreceksiniz. Ama varsayalım bu en kolay olan şey, o zaman neden bunu inkâr edelim ki? Varsayalım sizin için bedava bir elmasım var, onu görmek istemeyecek misiniz, onu almak istemeyecek misiniz? Veyahut “bu çok zor. Bunu nasıl yapabiliriz ki?” diye mi hissedeceğiz. Ben bunun kolay olduğunu söylediğim zaman, bunun için ödeme yapmanız gerekmiyor, tamam mı?

[Seyirciler içinden bir kişi duyulamayan bir şeyler söylüyor.]

Shri Mataji: Nedir o?

[Seyirciler içinden birisi duyulamayan bir şeyler söylüyor.]

Shri Mataji: Hayır, bu doğru. Oturun, oturun. Tamam. Tamam. Lütfen oturun. Size anlatacağım. Bu insanların denedikleri yöntem. Bu, bu şekilde çalışmıyor. Deyin ki, arabanızda, arabanızda bir şeyler yanlış gidiyor, tamam mı? İçeride otururken onu temizleyebilir misiniz? Onu düzeltebilir misiniz? Onun dışına çıkmalısınız. Yani ilk önce Kundalininin yükselişinin gerçekleşmesi lazım. İnsanların her şeyde kafası karışık. Ashtangalar olan Hatha Yoga’da  bile, ilk şey Ishwar Pranidhana’dır. İlk şey Tanrı ile birliktir, ilk önce Tanrı ile bağlantıda olmalısınız.

Hristiyanlıkta bile, ilk önce vaftiz olmalısınız. Tabii ki, bu yapay bir şey, unutun bunu ama vaftiz edilmelisiniz. Bir Hindu olarak bile, vaftiz edilmelisiniz, sizin Yagnopavita dediğiniz şekilde, bu sekiz yaşına gelindiğinde yapılır. İşte aydınlanma denilen şey budur veya Muhammed Sahib ve bütün bu insanlar “Sunta” kullandılar, bu da aynı şeydir. Yani ilk şey aydınlanmanızı almanızdır. Bu sizin bir üstat olduğunuz anlamına gelmez ama Kundalininin uyanışı ve sonra da Kundalininin büyümesi ile bir üstat olursunuz. Gerçek süreç buydu ama onlar bunu baş aşağıya çevirdiler. Bunun dışına çıkmadıkça, kendinizi nasıl temizleyebilirsiniz?

Diyelim ki, Benim sarim kirlendi. Sarimi çıkarmalı ve onu temizlemeliyim. Değil mi? İşte bu yüzden zordur. İşte bu. Bu onların yarattıkları bir karışıklık ve bütün bu hikâyelere inanmayın. Eğer egonuzu bastırmaya çalışırsanız, ego tepenize çıkacaktır. Asla kaçmayacaktır. Eğer süper egonuzu bastırmaya çalışırsanız, bunun size asla faydası olmayacaktır. Ama burada bu otomatikman olur ve nasıl olduğunu size yarın anlatacağım. İçinizdeki bu deitylerin uyanması ile bu şeyler emilirler. Kundalini uyanır ve bunu yapar. Son olarak eğer Benim itiraf etmemi isterseniz, Bende özel olan bir şeyler var ve Ben bunu yapabiliyorum. Bir şeyler olması gerek. Eğer Beni çarmıha germezseniz size bu kadarını söyleyeceğim, daha fazlasını değil. Kendiniz bulsanız daha iyi, aksi takdirde yapacağınız ilk şey Beni çarmıha germek olur. Artık bunu istemiyorum. Tamam mı?

(Teşekkür ederim)

Tanrı sizleri kutsasın.

Evet, çocuğum?

Soru:  Anne, daha fazla bağlantıda olmak ve kalplerimizi açmak için birbirimize nasıl yardım edebiliriz?

Shri Mataji: Bunun için herhangi bir ameliyat gerçekleştirmeye gerek yok. Sahaj Yogada, tekniklerimiz var, kalbimizi açtığımız Tanrısal teknikler. Kara karışıklığı bir başka hatta da var ve bu karışıklık bizi problem sürükledi.

Bilirsiniz, kendimizle, başkaları ile toplumla ilişkilerimizin nasıl olması gerektiğine hakkındaki karışıklık.  Smriti’lerin (Kelime olarak hatırlanan anlamına gelir, Hindu dinindeki geleneksel öğretileri içeren dini metinler) yazılmış olduğu çok eski zamanlardan beri başlayan büyük bir karmaşa var veya diyebiliriz ki, dinin tam aksi şekli ile uygulandığı zaman.  Bizler her şeyi yapmaya başladık ve işte bu şekilde de, bu kapasiteyi kaybettik.  Kendimize karşı davranışımız, bizim kendimizi mükemmelleştirmeye çalışmamız şeklinde olmalıdır. Bu kesinlikle zalimce, size söyleyeyim. Ben Sahaja Yoga’yı mükemmelleştirmeye çalıştığımda, Kendime karşı gaddarca davrandım.

Bu bedenden çıkarttığım iş miktarı ve bu bedenin dışında ortaya koyabileceğim çabaların miktarı,  Ben bütün sabrımı büyük ölçüde esneterek, bunu hallettim.

Demek istiyorum ki, normalde bilirsiniz, insanlar sadece sıkıştırırlar, “Oh, Anne, bu çok fazla. Biz buna dayanamayız”. Bunu kendinizde gördünüz ama, kendinizi mükemmelleştirmek için kendinize karşı gerçekten gaddar olmalısınız.  Kendimize karşı ve başkalarına karşı, bunu halletme şeklimiz bu olmalıdır, bu ideal bir ilişki olmalıdır.

Şimdi bir erkek kardeşiniz var, o kişi sizin erkek kardeşiniz- o sizin için ideal kardeş olmalıdır. Eğer o kişi sizin babanızsa, o bir ideal olmalıdır ama öyle bir karışıklık var ki! Sözüm ona daha fazla aydınlandıkça,  daha yükselmiş olursunuz, kafa karışıklığı şu ki, sizin kız kardeşiniz kim, anneniz kim, babanız kim? O zaman  Sahaja Yogiler arasındaki ilişki de karışıyor.

Siz bir Sahaja Yogisiniz, hepiniz peygamberlersiniz, birbirinize saygı göstermek zorundasınız. Hepiniz peygamberlersiniz, aynı dili konuşuyorsunuz. Birbirinizi sevmek zorundasınız. Bu mantıklı değil, bunun olması gerekiyor çünkü ilişkinin kurulması gerekiyor, bu ilişkinin, ideal ilişkinin. Sizinde bildiğiniz pek çok kişi Bana kızdılar. “Anne, Sahaja Yogilere karşı fazla sabırlısınız”. Ama onlar Benim çocuklarım. Ben Kendimi mükemmelleştirmeliyim ve Benim onlarla olan ilişkim mükemmel olmalıdır. Ben onları affetmekte çok ileri gitmeliyim ki, bu sayede onlar yukarıya çıksınlar. Yani başkaları ile olan ilişki ideal olmalıdır. Siz ideal bir baba mısınız? İdeal bir anne misiniz? İdeal bir kız ve erkek kardeş misiniz? Başkalarına karşı ideal bir yurttaş mısınız? Ama toplum pratik olmalıdır. Toplum pratik bir şekilde halletmelidir ve pratik çalışmak,  değişmekle birlikte gelir.

Diyelim ki, Ben bu gün Hindistan için, vejeteryanlığa ihtiyacımız yok, İngiltere için ise vejeteryanlığa ihtiyacımız var, demek isterdim. Bu tamamıyla pragmatiktir. Toplum pratik olmalıdır.

Burada kendimiz hakkında pragmatiğiz, toplum için değil, kendimiz için pragmatiğiz. Her şey hallolur. “Bunda ne var?” demek.  Çocuklu bir kadın, başka bir adama kaçar. “Ne var ki bunda?” denir veya çocuklu bir kadın, çocuğu uğruna kendi ülkesini satabilir, “Ne var ki bunda?”

Yani içimizdeki karışıklık, bu problemi yaratır ve işte bu yüzden de bizler kendimizi nasıl açacağımızı bilmiyoruz. Eğer karışıklıklarımızdan kurtulursak, bu düzelebilir. Bu Sahaja Yoga sayesinde yapılabilir. Bütün bu kafa karışıklıkları tam olgunlaşmamış kişiler tarafından meydana getirildiler diyeceğim.

Enkarnasyonlarda, peygamberlerde yanlış olan hiç bir şey olmaması gibi. Bu gibi insanların derinliğinde yanlış olan hiç bir şey yoktur. Bizde yanlış olan şey davranışlarımızdır. Kendimize karşı, başkalarına karşı, topluma karşı davranışlarımızı ayırt edici bir şekilde kullanabilirsek, her şey hallolacaktır. Bu güzel olacaktır.

Bu karışıklık nedeni ile kalplerimiz kapalı. Diğer insanlardan korkuyoruz. Korkacak ne var? İlişki ideal. Ne yapabiliriz? Onlar söz konusu olduğunda şimdiye dek ilişkileriniz, kalbiniz bir ideal. Onların ne yapmış oldukları mesele değil. Ben onlar için her ne yaparsam, bu da ideal olmalıdır. Onları sevmeye devam etmeliyim. Onları takdir etmeye, cesaretlendirmeye, sürdürmelerini sağlamaya ve ilişkimin olması gerektiği şekli ile nasıl ilerlemem gerekiyorsa, bunu onlara vermeye devam etmeliyim. Söyleyin, örneğin, Toprak Ananın altındaki bir su kaynağı, (yukarıdaki) ağacın ne tür bir ağaç olduğunu, onun ne tür bir şey yaptığını düşünür mü?

O sadece kendi kaynağını verir. Aynı şekilde siz kaynak olduğunuz içinde,  ilişkinin ideal şekilde olması gerekir. Bu kafa karışıklıkları çalışmaya devam ettiler ve bizler bütün bu kafa karışıklıklarını mantıken kabul ettik ve buda bizleri kalplerimizin kapalı olduğu bu türden bir kapana sürükledi. Tamam mı?

Yogi, bir arayışçının sorusunu açıklıyor: Kriya Yoga ile Sahaja Yoga arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?

Shri Mataji: Oh! Bir yandan aynılar veya bir şekilde onlar yan yanalar.

Şöyle söylerdim, bir yandan vaftiz eden papazlar varken, Kundalininin uyanışı sayesinde sizlerde gerçek bir aydınlanma veya gerçek vaftiz var. Bu vaftiz ile o vaftiz yan yanadırlar.

Aynı şekilde Kundalini uyandığı zaman, bizlerin içinde Kriya Yog meydana gelir. Bazen Kriya’ya, eyleme gider. Eylem şudur, Kundalini yükseldiği zaman, bu yükselen muazzam bir güçtür ve bu eşsiz bir meydana geliştir ve tüm beden buna hazırlıklıdır ve o yükseldiği zaman, bedende bir tür eylem dalgası meydana gelir.  Besinimizi sindirdiğimizde meydana gelen peristaltik (bağırsak hareketi) hareket gibi, aynı şekilde. Genişler, Kundalini yükseldiği zaman, yükselen Kundaliniyi yukarıda tutan bir tür kas hareketi meydana gelir ve sonra bu genişler, açar ve sonra da daralır. Bütün bu şeyler bizlerin içinde otomatikman olur. Arabayı çalıştırdığımızda bütün makinelerin çalışmaya başlaması gibi.

Aynı şekilde, aslında içimizde Kriya meydana gelir. Yani Sahaja Yoga’da,  Kriya içimizde meydana gelir. Bunların hepsi Sahaja Yoga’da ikincil derecede şeylerdir, yani bu onun Yoganın kendisi olduğu anlamına gelir ama bütün bu şeyler bizlerin içinde meydana gelir.

Ama bunun aksi bir şekilde bir şeyde yapabiliriz, arabayı çalıştırmaya başlamadan tekerlekleri hareket ettirebiliriz. Bu da, sözüm ona Kriya Yogadır. Yani bu içimizde bina edilmiş olan, kendiliğinden meydana gelen gerçek Kriya Yoga ile paraleldir. Sizin hiç bir şey yapmanız gerekmez, sizler bunu için tasarlandınız. Ben insanlar gördüm, dilleri kesilmiş, dilleri dışarıda sallanıyor. Hindistan’daki çok yaşlı insanlar bunu Amerika’da birilerinden aldılar. Korkunç insanlar. Onlar dillerini keserler ve dilleri böyle sallanır. İşe yaramaz insanlar. Bir doktor böyleydi, bir doktor. Arayış içindeki bir kişi, düşünün arayış içindeki bir kişi böyle mahvediliyor. Dedim ki, “Neden? Bunu neden yaptın?” O da Bana, “Bizim Khechari yapmamız gerekiyor”, dedi.

Khechari, sizin dilinizi keserek onu geriye doğru itmeniz ve dilinizin ucu ile, arkada, buraya değmeye çalışmanızdır. Düşünebiliyor musunuz? Buna, dawedi raveni pranayams, denilir – onlar işe yaramazlar.

Bu şeyler Kundalininin yolunu mahvetti. Ben Kundalininin incindiğini, yaralandığını gördüm. Kundalini (dişi) kafasını dört bir tarafa savurur. Bu insanın egosudur, “ben bunu yapabilirim ve bunu yapmak içinde her türlü aşırılığı yapacağım”, diye düşünür. Unutun gitsin bunları. Bu kadar basit. Sadece aydınlanmış bir ışık gibi, aydınlanmış bir mum, diğer bir mumu aydınlatabilir. Bu kadar basit bir şekilde çalışır. Bütün bu şeyleri kendinize yapmayın. Eğer gerçekten arayış içinde iseniz, sadece unutun bunu. Kendinizi mahvetmeyin.

Kendinizi mahvedeceğiniz hiç bir şey yok.  Bu yapıldı çünkü onlar hevesli arayışçılar. Sen bunu yapabilirsin diye egoları şişirildi, onlarda bunu yaptılar.

Sahaja Yoga da aydınlanmanızı alana dek, hiç bir şey yapmanıza gerek yoktur. Kendilerine sen nasıl yüzeceğini bilmiyorsun denilmiş insanlar gibi, sessiz kalın siz. Biz sizi kıyıya getirmeye çalışacağız. Onlar sahile getirildiler, onlara nasıl yüzecekleri, insanları nasıl kurtaracakları öğretildi ve sonra da onlar insanları kurtardılar. Gerçek aydınlanmanızı alana ve bu konuda ustalaşana dek, hiç bir şey yapmanız gerekmiyor. Ustalaşana dek hiç bir şey yapmayacaksınız. İlk önce ustalaşmalısınız.  Usta olmak hemen hemen hiç zaman almaz. İnanılmayacak kadar iyi ama bu doğru. Mükemmel olan her şey, böyle görünüyor değil mi?

[Seyirciler içinden birisi duyulamayan bir şeyler söylüyor.]

Shri Mataji: Evet, şimdi ayakkabılar için. Demek istiyorum ki, orada bile insanlar Benimle “neden ayakkabılar” diyerek tartıştılar. Bu yüzden bunu açıklasam daha iyi olacak,  aksi halde onlar yine ayağa kalkıp, “neden ayakkabılar” diyecekler. Çünkü ayakkabılar, bizler kendimizi onlarla çok fazla tanımlıyoruz.

Ayakkabılar bu günlerde, özellikle de modern zamanlarda, onların tabanları deriden değil de başka bir şeyden yapıyorlar ve bu sizi yalıtıyor. Böyle olduğu için, ayakkabılar sizi Toprak anneden izole ediyor ve Toprak Annenin yardımını almak için, ayakkabılarımızı çıkarmalıyız ama bu bile insanları üzüyor, bilirsiniz. Düşünebiliyor musunuz? Ama onlardan dillerini kesmelerini isteseniz buna aldırmazlar.

Bunun kesinlikle Sahaja olmasını isterler. Sahaja olduğu zaman, bu son derece Sahaja olmalıdır, işte bu yüzden de ayakkabılarımızı çıkartıyoruz. Bu şekilde yapmamız ilginç değil mi? Bu öylesine bir oyun ki, öylesine güzel ki. Tamam, haydi ayakkabılarımızı çıkartalım ve neşeli bir ruh halinde olalım. Burada ciddi bir şey yok.

Sadece ayakkabılarınızı çıkartın, hepsi bu. Şimdi lütfen ellerinizi Bana doğru tutun, sadece bu şekilde. Her iki elinizide ve gözlerinizi kapatın. Lütfen gözlerinizi kapalı tutun. Bu önemli. Yine, dediğiniz Kriya Yoga ile aynı, Kundalini yükseldiği zaman, buradaki bu merkeze ilk kez dokunduğu zaman, bu merkez optik kaizma üzerine yerleştirilmiştir. Göz bebeğinde bir genişleme olur ve işte bu yüzden de eğer gözleriniz kapalı değilse, o yükselmeyecektir. Bu hipnozun tersinedir. Bu yüzden lütfen gözlerinizi kapalı tutun ve kendinize karşı müşfik olun, müşfik olun. Kendinizin suçlu olduğunu düşünerek kendinizi yargılamayın. Bu insanlara söylediğimiz ilk mantradır, herkesin bir şeyler için suçlu göründüğü Batıda özellikle, ne olduğunu bilmiyorum, bilinmeyen bir şey.   Onların dediği gibi, bu parmakta catch ediyor. Lütfen, her şeye başlamadan önce, sadece kalbinizden, “Anne, ben suçlu değilim”, deyin.

Suçlu hissedecek hiç bir şey yok.. Sonuçta, hangi suçunuz olabilir? Tanrının sevgisinin içine çekemeyeceği hangi yanlışı yapabilirsiniz? Bu yüzden hiç bir şey için kendinizi suçlu hissetmeyin.

Konuşmam sırasında, bunu yapmak iyi değil, şu falan demiş olabilirim – önemli değil. Benim için fark etmez. Tarzı ne olursa olsun işin nasıl yapılacağını biliyorum. Bu yüzden hiç bir şekilde suçlu hissetmeyin. Sadece “Anne, ben suçlu değilim”, deyin. Bu önemli çünkü bu korkunç Vishuddhiyi tıkar. Geliştirdiğiniz bu suçlulukla, sol taraftaki her türlü problemi ve bu spondolit (omur yangısı) hastalığı meydana getirirsiniz. Yani “Anne, ben suçlu değilim” demek daha iyidir. Tek bir basit şey, “Anne, ben suçlu değilim”.

Şimdi gözlerinizi kapatın.

Lütfen kendinizi suçlu hissetmeyin. Tekrar ve tekrar, “Anne, ben suçlu değilim” deyin.

Lütfen gözlerinizi açmayın, sadece gözlerinizi açmayın, lütfen.

Lütfen sağ elinizi koyun, gözlerinizi açmayın ve sağ elinizi kalbinize koyun. Sonra da kalbinizden bir soru sorun, “Anne, ben Ruh muyum?” Soruyu sorun. Bu çok basit bir soru ama bu soru kendisini oturtacaktır. Sadece alçak gönüllü bir şekilde sorun, “Anne, ben Ruh muyum?”  Lütfen bunu on iki kez söyleyin.

Bu cevabın kendisi sizlerde elde akan bir serin esinti meydana getirecektir.

[Shri Mataji, mikrofona üç kere üfler]

Şimdi elinizi, Taloo adı verilen ve çok yumuşak olan başınızın üzerindeki bu bıngıldak kemiğinin bulunduğu yere koyun.

Sadece buradan gelen bir serin esinti olup olmadığına bakın. Bana bir soru sorabilirsiniz, Ben sizi buna zorlayamam, bunu siz istemelisiniz. “Anne, lütfen bana aydınlanmamı verin”, diyerek aydınlanmanızı almayı istemelisiniz. Beni sizi buna zorlayamam. Özgürlüğünüze saygı gösteriliyor. Eğer cehenneme gitmek istiyorsanız, gidebilirsiniz veya cennete gitmek istiyorsanız, bu da halledilebilir. Bu yüzden lütfen Benden aydınlanmanızı isteyiniz. Aslında, onu Ben vermiyorum ama bu iş, bu şekilde çalışıyor.

[Kayıt burada bitiyor.]