Kalpten Sahasraraya, Public Program

(England)

1982-07-11 From Heart to Sahasrara, Derby, England, DP, 94' Chapters: Talk, Q&ADownload subtitles: BG,CS,DE,EL,EN,ES,FA,FI,FR,HU,HY,IT,LT,NL,PL,PT,RO,RU,SK,TH,TR,ZH-HANS,ZH-HANT (23)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: View on Youku: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Public Program, “Kalp, Vishuddhi, Agnya, Sahasrara – Bilgi olmak”. Derby (İngiltere), 11 Temmuz 1982.

Dün sizlere anlattığım bu çakraları, Dr. Warren sizlere izah edebildiği için memnunum çünkü tek bir kısa konuşma ile, bütün bu detayları anlatamazsınız. Eğer aydınlanmanızı alırsanız ve iyi gelişirseniz, o zaman yüzlercesi bulunan teyplerimi dinleyebilirsiniz ve okyanus kadar uçsuz bucaksız olan bu bilgiyi anlayabilirsiniz. Size dün anlattığım gibi, aydınlandığınız zaman, siz bilgi olursunuz. Bu çok kafa karıştıran bir ifade, insanlar “bilgi olmanın” ne anlama geldiğini anlamıyorlar.

Geçen gün bir centilmen Bana geldi ve “benim gurum bana, zaten bilgi verdi”, dedi. Bende, “nasıl oldu bu” diye sordum. Bana, “çünkü benim gurum bana, ben sana bilgi verdim” dedi. Bende dedim ki, “ama hala açıkla Bana, nasıl oldu bu, bilgi mi bu verdiği şey? Onun sana bilgi verdiğine nasıl inanıyorsun?” Bunun üzerine dedi ki, “Hayır, Anne, o benim anlıma dokundu ve sonra ben bir ışık gördüm”.  Bende dedim ki, “o zaman sen hala başka bir şekilde de ışık görebilirsin. Bu şey nasıl olup, senin bilgi alman oluyor?”. Bunun üzerine düşünmeye başladı ve “eğer bilgi almışsam, o zaman ne meydana gelmeli?”

Bende dedim ki, “bak, yanımda oturan bir başka kişi var, o bir Sahaja Yogi. O kundalininin ne olduğunu bilir, aynı zamanda senin Kundalinini kendisinin nasıl yükselteceğini de bilir. O senin probleminin ne olduğunu, hangi çakralarının catch ettiğini bilir. Aynı zamanda kendisinin şahsi problemlerinin ne olduğunu da bilir”. Bunun üzerine Bana sordu, “nasıl biliyor o?” Bende dedim ki, “O, kendisi bilgi oldu”.

Size dün anlattığım gibi, kendi merkezi sinir sisteminiz üzerinde, içinizde kendinizi  ve aynı zamanda başka insanları da hissedebiliyor olmalısınız.

Şimdi örneğin, diyelim ki, delirmiş birisi var. Delirmeye başladığı zaman, kendisi bunu anlamadı. Hali hazırda kendisinin posses olduğunu ve delirmeye başladığını ve tedavi görmesi gerektiğini anlamadı, hiç bir şey anlamadı. Yavaş yavaş delirdi ve şimdi o akıl hastanesinde. Veyahut kanser olan birisi, ona “en fazla on beş gün içinde öleceksin” denilene kadar, kendisinde kanser oluştuğunu bilmez,

Bu fiziksel seviyede, akli seviyededir. Egoist olan birisi, kendisinin egoist olduğunu, başkalarına baskı yaptığını ve başka insanlarında, kendisinin bir parçası olduğunu bilmez. Hitler gibi, o asla kendisinin bu kadar korkunç bir şeytan olduğunu, kendisinin cehenneme gideceğini anlamadı ve o zamanlar Hitler’in etrafında olanlar, bu toplumda bir şeytanın büyümekte olduğunu, bir şeytanın gelmekte olduğunu anlamadılar. Her şeyi hiç kimse anlamadı ve aniden, on bir yıl sonra Hitler korkunç, yok edici biri olarak, şeytani bir güç olarak geri döndü.

Bu yüzden onun rejiminden önce yazılmış olan kitapları okursanız, gerçekte insanlar onu destekliyorlardı. Çünkü onlar, “bizler geriliyoruz,  toplumumuz geriledi ve bizi sertleştirecek ve disipline edecek birisine ihtiyacımız var, bizim disipline ihtiyacımız var, disipline olmak zorundayız”, diyorlardı ve bu yüzden de insanlar ondan hoşlandılar. Genç öğrenciler bile onu sevdiler, üniversiteye gittiği zaman insanlara, “disiplinli olmalıyız, sert olmalıyız, şunu yememeliyiz, bunu yememeliyiz, çok sert olmalıyız” diyerek, onları cezp etti. Ve bu şey,  genç insanlar tarafından çok beğenildi. Bu adamın bir şeytan olup olmadığını anlamadılar.

Bilgi öyle bir şeydir ki, siz bunda kendi süptilinizi ve başkalarının süptilini görürsünüz. Bizlerin süptili ve başkalarının süptili,  çakralarda yerleşmiştir. Bunlar bizlerin içinde bulunan çakralar ve bu çakralar, karşılaştığımız her acil durumun gerektirdiği şeyleri bize sağlayanlardır.

Örneğin, eğer çok hızlı koşmamız gerekirse, biz çok hızlı koşabiliriz. Kalplerimiz atmaya başlar, sempatik harekete geçer, koşma sonrasında ise bu çakralar, aşırı kullanılmış olan kısım için gereken enerjiyi sağlayarak,  onu normale döndürürler. Onu normal çevirirler.

Ne zaman ki, söyleyin, sol kanalda ve sağ kanalda, sempatik sinir sistemimizin iki tane özü vardır. Bu özleşme, çakralar üzerinde çok fazla olursa, bu çakralar ayrılırlar ve her bir çakrada bir deity vardır ve bu deity uyuduğu zaman, bütünden bir ayrılış vardır çünkü bizler, işte bu yolla bütün ile bağlantıdayızdır. Bakın, diyelim ki bu omurga, bu şöyledir, omurga bir kez kırılırsa, siz bütünden koparsınız, kontrol kaybolur. Kontrol bir kez kaybolursa, o zaman kendi üzerinizde çalışmaya başlarsınız. Bir hücre,  bir kez kendi kendine çalışmaya başlarsa, o hücre habis (kötücül) hale gelir. Ona denge sağlayan, orantı ve koordinasyon sağlayan, ne kadar büyümesi gerektiğini söyleyen bütünle olan bağlantısını kaybeder ve işte bu şekilde kanser başlar. Bu günlerde toplumda, çünkü toplum ego merkezli hale geliyor, bizler “ne var bunda, bunda yanlış olan ne, şunda yanlış olan ne”,  deyip duruyoruz.

Bu gün, şimdi Warren size anlatıyordu, içimizde bir dharma var. Bizim on tane dharmamız var, içimizde on tane değerliliğimiz var On emire bizler itaat etmeliyiz. Neden? Çünkü bunların dışına çıkarsanız, dengesizleşirsiniz. Ve dengesizlik oluştuğu zaman, bu dengesizlikten kaynaklanan problemlerden her hangi birisini geliştirebilirsiniz. İşte kanser,  bu nedenle işte biz kanseri iyileştiremeyiz çünkü hücreleri tekrar normal durumlarına geri getiremeyiz. En fazla yapabileceğimiz şey nedir, diğer hücrelere saldırmaya başlayan ve onları ego merkezli hale getiren bu hücreleri, bedenden uzaklaştırabiliriz ama onları tekrar normal hücreler haline getiremeyiz.

Sadece vibrasyonlar sayesinde bunu yapabilirsiniz çünkü bu merkezleri vibre ettiğiniz zaman, onlar daha güçlü hale gelirler, onlar auralarını genişletirler ve bu sayede küçük olan çember büyür, her iki tarafta olanları içine çeker ve onları bir araya getirir, deityler yeniden uyanırlar ve hücreler bütünden yine mesaj almaya başlarlar.

Bu süptil bir prensip olan, basit bir ilkedir ama kanser olan bir kişi, kendisinin kanser olup olmadığını nasıl bilecek? Çünkü bunu bilmenin bir yolu yok ama siz, kendiniz bilgi olduğunuz zaman, bu algıyı parmaklarınızda geliştirmeye başlarsınız ve bunlar şifre çözücü kelimelerdir, hangi merkezin catch ettiğini ve onu nasıl iyileştireceğinize dair şifreyi çözen bir dildir. Derhal alarma geçersiniz çünkü bunun olmakta olduğunu bilirsiniz. Kimileri tamamıyla bunun farkında değildirler ama sonrasında akli bir problemlerinin  olduğunu anlarlar. Bir psikiyatrist Beni görmeye geldi, sadece o bu gün Benimle birlikteydi. O bir Sahaja Yogi ve akli olarak özürlü olan bazı kişileri iyileştirdi. Kendisi bir psikiyatrist, bu yüzden de her zaman Benim karşımda bu parmağın titrediğini görür. Bu parmak (sol elin yüzük parmağı) ve bu başparmak (sol elin başparmağı). Eğer bu parmak yanıyorsa ve bu titriyorsa, bu sizde bir sahiplenme olduğunu gösterir, basit bir şey bu. Şimdi, bu kişi bunu temizleyebilir çünkü bunu temizlemek bir Sahaja Yoginin en fazla iki dakikasını alır. Ama aslında buna yakalanmış bir kişide, bunu temizlenebilir çünkü merkezin ne olduğunu biliyorsanız ve eğer hangi deitynin uyandırılacağını ve onları nasıl uyandıracağınızı biliyorsanız, bunu temizleyebilirsiniz. İşte bu şekilde akıl hastaları da iyileştirilebilir.

Şimdi burada, yolda akıl hastası bir adam var, az önce o konuştuğu sırada Ben odadaydım, “İsa’yı aramak zorundasınız, Tanrı’yı aramak zorundasınız” gibi böyle şeyler söylüyordu caddede. Kendisi bir deli. Delirmiş biri, diğerlerini nereye doğru sürükler, bir akıl hastanesine. Yüksek sesle şöyle diyordu, “İsa’yı aramak zorundasınız, Tanrı’yı aramak zorundasınız” Nasıl? Nasıl arayacaksınız? Sadece konuşmalar yaparak mı? “Tanrı’yı ara, Tanrı’yı ara”, bunun yolu bu mudur? Eğer Ben “dikkatini içine koy” dersem, burada sadece Benim önümde oturuyorsunuz, basit bir şey bu, dikkatiniz Bana doğru, şimdi dikkatinizi kendi içinize çevirin.

Bunu yapabilir misiniz? Diyebilirsiniz ki, “evet, yapıyoruz bunu” ama bu değil, hiç bir şekilde bunu yapmıyorsunuz. İçinizde bir şeyler olmalıdır. Bir şeyler olmadığı sürece,  dikkatiniz içinize yönelemez. Pek çok kişi sadece sahte olan bir şeylere inanırlar, inandıkları şeyden dolayı acı çekene dek, buna inanmaya devam ederler. Bu şekilde davranan insanlar gördüm. Fanatikler. İleri yaşlarında ya sert veyahut  işe yaramaz veya öfkeli veya sıkıcı insanlar haline gelirler. Kimileri de gerçekten yarı delidirler ve bazıları ise tamamen delidir. O şey hakkında bilgi sahibi olmadan, bir şeylere inanmak, çok körlemesine bir oyundur, sizin besininiz orada olmalıdır.

Hindistan’da, çok büyük bir din olan Sih dini bulunduğunu söyleyebiliriz ama Sih dinine mensup olanların hiç bir şekilde içki içmedikleri varsayılır. Nihayetinde Guru Nanaka, “sizler içki içmeyeceksiniz” dediği zaman, çünkü O bunu biliyordu, O ne söylediğini biliyordu. Kendisi Ezeli Varlığın bir enkarnasyonuydu. O Ezeli bir Efendiydi ve O içki içmemelisiniz dedikten sonra, İngiltere’de bulunan Sihler, İskoçlardan bile daha fazla içerler. Bu çok şaşırtıcı. Düşünün!   İslam’a bakın, çünkü Muhammed Sahip ile Nanaka Sahip aynıdır, aynı kişidir. Muhammed Sahip de aynı şeyi söyledi. Musa aynı şeyi söyledi, Yahudilere ne yaptıklarını sorun? Musa dedi ki, “Kuvvetli içkilerden, alkolden, bütün bunlardan kaçınılmalıdır.” Muhammed Sahip zamanında,  sigaralar yoktu, bu nedenle de, sigara hakkında bir şey söylemedi, bu yüzden de Müslümanlar, “sigara içmekte sorun yok”, derler.

Bakın, bu şeyler öyle ki, pek çok açık kapı var. Hindistan’da cemaat üstüne cemaatimiz var bunun gibi, nereye giderseniz, bakın, hayret edersiniz. Jainler de olduğu gibi, onlar et yemezler ama içki içerler. Düşünebiliyor musunuz? Mahavira,  Chaitanya’dan başka bir şeyden bahsetmemişken, aslında  içki içmek farkındalığınıza zarar verir. Buddha asla, “et yemeyin”, demedi. Bu et yemelisiniz anlamına gelmiyor ama, Benim söylediğim şey Onun asla bundan bahsetmediğidir. Bu o kadar da önemli değil. Buddha, kendisi çiğ domuz eti yediği için öldü. Bir eve gitti ve bakın, Buddha aydınlanmış bir ruhtu, büyük bir şahsiyet. O bir enkarnasyondu ve bir eve misafir olarak gitti.

Aniden orada belirdi ve orada bulunan kişi sadece bir avcıydı ve avcı dedi ki, “Oh, Buddha, siz evime geldiniz, size ne ikram etmeliyim, ne yapmalıyım?” Buddha dedi ki, “Çok az zamanım var, neyin varsa onu ver”. Avcı, “vahşi bir erkek domuz vurdum ama yemeğin pişirilmesi lazım ve bu zaman alır”. Buddha, “Tamam  o zaman, Bana onun yarısını ver” dedi ve bundan dolayı da  öldü.

Jainizm’de bile, buna şaşırırsınız, Shri Krishna’nın ilk kuzeni olan bu Neminath, onun evliliği sırasında büyük bir kutlama vardı ve pek çok kuş getirildi. Demek istiyorum ki, bu kişiler Jain’diler, düşünün. Neminath, kuşların  ve bütün bu şeylerin, pek çok hayvanın öldürüldüğünü gördüğü zaman, onda bunun aleyhine bir duygu gelişti ve “tamam, artık olmayacak bu” dedi.

Ama onlar vejetaryenlikte başka bir aşırılığa gittiler, demek istiyorum ki, kendilerine karşı çok acımasızlar ama onlar buna aldırmazlar, vejetaryen olabilirler ama öyle bir aşırılığa varana dek ki, hayal bile edemezsiniz. Dinlerde bulunan problem budur, sizler, olan şeylerde aşırıya gidersiniz. Din hakkındaki ilk şey,  aşırıya kaçmamaktır, tüm dinlerin esası budur. Hıristiyanlık için, bilirsiniz İsa dedi ki, “ölülerden uzak durun, ölülerle ile bir işiniz yok”. Ölü ruhları (insanlardan) çıkardı ve onları domuzların içine koydu ve  domuzları da sonra denize atı. Hepiniz bu öyküyü biliyorsunuz ama her kilisede,  onların ayakları altında yatan ölüler var.

Kilise de nasıl yürüyeceğinizi bilemezsiniz, ölülerin hepsi orada yerde yatıyorlar. Londra’da bulunduğumda,  her zaman şans eseri veyahut şanssızlık eseri demeliyim, kilisenin yanında oturuyorum ve Ben gece onların mezarlarından çıktıklarını gördüm ve “Aman Tanrım” dedim ve çocuklar orada oturup, Tanrı’ya dua ediyorlar, her şeyi yapıyorlar. Onlar orada ne elde edecekler?

Katolikliğin böyle bir felaket doğurmuş olması şaşırtıcı değil, tüm bu sözüm ona Hıristiyanlığın. Demek istiyorum ki, bütün dinlerin inananları, o dinin temellerine ters düşmüşlerdir. Çünkü İsa, ölüm üzerinde kontrolü olandır. O, ölümün etkilerini kendi içine çekendir ve O, bunları kesinlikle yasaklamıştır. Gittiğiniz her yerde, her kilisede. Sadece Hindistan’da,  bir şekilde bunu yapmazlar, bunu nasıl hallettiklerini bilmiyorum ama gittiğiniz her kilisede etrafta sallanıp duran ölü bedenler vardır. Sahaja Yogiler kiliselere gitmezler çünkü korkarlar. Bir keresinde bir Sahaja Yogi, bir ruh tarafından ele geçirildi, o derhal farkına vardı, baş ağrısı oldu ve oraya gitmek istemedi. Ama Sahaja Yogi olmayan bir kişi, kiliseye gider, bhoot tarafından catch eder, kendisi bunu bilmez.

Müritlerimden birisinin Katolik olan bir annesi vardı, çok sadık bir Katolik ve bu bayanın matematikte master derecesi ve bunun gibi bir şeyleri var, bakın, çok sadık bir Katolik. Bu kadın Beni görmeye geldi ve Ben ona, “kiliseye gitmek hususundaki bütün bu fanatizmi bırakmalısın çünkü kilisede, oraya yerleştirilmiş bütün bu ölü bedenler var”, dedim, ama Beni dinlemek istemedi. Şimdi, ileri bir yaşa geldikten sonra, yaklaşık altmış yaşına geldiklerinde aslında akıllarını oynatırlar, gerçekten de ve kadın, tuvaletini yapmak için bidesini (Tuvalet sonrası kullanılan temizlik klozeti) kullanmaya başladı ve her tür şeyde, problemler ortaya çıktı. Ama pazar sabahları kalkar, hazırlanır, kiliseye gidip, sonra güzelce eve dönerdi. Her pazar, kalkardı, güzelce giyinir ve sonra kiliseden geri dönerdi. Sanki birileri onu aşağıya indiriyor ve sonra sanki birileri onu geri getiriyordu. Ama bir gün kayboldu ve bu bayan polise telefon edip, “ne yapmalıyım, bu hanım kayboldu ve annem kayboldu” dedi, endişelendi. Bana telefon etti. Bende ona, “anneni bulacaksın, o iyi, geri gelecek”, dedim. Üç gün sonra bir yerlerden çıkageldi. Tanrı bilir nereden, geri geldi ve aynı şeyleri yapmaya başladı, onun yerine bunu kullanarak, şunun yerine bunu kullanarak ve kesinlikle delirmiş birisi gibi ama polis dedi ki, “yapacak bir şey yok, onu yaşlılar evine yerleştirmeniz daha iyi olacak”. Kızı onu yaşlı insanların yaşadığı bu yerlerden birisine yerleştirdi. Şimdi bu Marie, Benim öğrencim, Bana dedi ki, çok şaşırtıcı şekilde, orada olan insanların çoğunlukla Katolik veya Hıristiyan olduğunu söyledi. Hepsi de böyle kaçıklar, hemşireler zor zamanlar geçiriyorlar ama bu kadınların hepsi pazar günü hazırlanmış oluyorlar ve özellikle onlar için hazırlanmış olan bir kiliseye gidiyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Sadece bu obsesyona (takıntı) bakın. Bu bizdeki bir saplantı, bizler bunların saplantı olduğunu bilmeliyiz, bizler özgür insanlar değiliz, bizler bu şeylerin köleleriyiz.

Şimdi, bir kez de bu tarafa gelin, diğer tarafın köleliliği ise alışkanlıklarımızdır, bunlar  bizi köleleştirirler, insanlar gördüm, bir keresinde Benimle ve Rus Bakanla birlikte oturan, çok güçlü bir adam vardı. Aniden kalktı, ev sahibi oydu, aniden kalktı. “Ben gitmek zorundayım”, dedi. Ben de, “Ne oldu?” dedim. “Ben hastayım” dedi. “Neyiniz var?” dedim. “Bakın, ben futbol hayranıyım ve daha fazla oturamam, futbol maçı başlamış olmalı”, dedi.

Düşünün, kendisi ev sahibi ve pek çok kişi orada, o sadece orada oturamıyor. Demek istiyorum ki, kendisini sandalyeye yapıştıramadı ve kalkıp gitmek istedi, ne yapacağını bilemedi. Şaşırdım, kendine hâkim değildi, kendi üzerinde kontrolü yoktu, demek istiyorum ki,  onda futboldan kaynaklanan bir takıntı olmalı veya nedir bu? Böylesine yetişkin, olgun bir kişi, tutup böyle davransın! Bu hiç bir şey, sahip olduğumuz diğer alışkanlıklar çok daha kötüdür ve onların hepsi bizi köleleştiriyorlar, onlarsız yaşayamayız.

Bu dünyada olan her şey bizler içindir, biz hiç bir şey değiliz. Eğer herhangi bir şey bizi köleleştirebiliyorsa, şunu bilmeliyiz ki, her şeyin efendisi biziz. Eğer bir sandalye sizi rahat ettiriyor veya ettirmiyorsa, bunun önemi yoktur. Önemli olan şey, bunun sizi köleleştirmemesidir. Hiç bir şey sizi köleleştirmemelidir. Kral olan birisi, imparator olan birisi, buna en az önem veren kişidir. Bu kişiyi sokağa bırakırsanız, güzelce uyur. Onu herhangi bir yere koyun, mutlu olacaktır, işte bu kişi gerçek imparatordur. Tam bir konfor olmaksızın yaşayamayan kişi,  imparator değildir. Eğer o kişi konforun kölesi ise, o zaman imparator değildir.

Bütün bu şeyleri, burada bulanan Nabhi çakra merkezimiz uyandığı zaman öğrenebiliriz. Işık bu bölgede yayıldığı zaman, Void’da, yeşil renkli bölgede, bakın, o zaman olan şey nedir, derhal bu ışıkta, siz hiç bir şey görmezsiniz ama bu ışık çalışır. Aydınlanma öyle bir şeydir ki, harekete geçer, ışığın kendisi harekete geçer, düşünebiliyor musunuz? Işığın kendisi sizde harekete geçer.

Şaraba çok düşkün olan, içkiye, her şeye düşkün bir doktorumuz vardı. Ben asla size, “içki içmeyin” demem. Bunu asla söylemem çünkü insanların kaçıp gitmesini istemem. Hayır, hayır, bu tür bir şey değil. Siz rahatça oturun, sadece aydınlanmanızı alın, buna sonra bakarız. Bu adam, hemen ertesi gün içki içmeyi bıraktı ama sonrasında kendisinin Almanya’ya gitmesi gerekti ve “onun sevdiği özel tür bir şarabı burada denesem iyi olur” diye düşündü. Şarabı denedi ve sonrasında, kustu, kustu, kustu, dayanamadı. Dedi ki, “tadı o kadar kötü idi ki, asla bu kadar pis bir şey tatmadım”. Ben asla bunu ona söylemedim, bu sadece oldu, para tasarruf etti, tasarruf ettiği para ile bir şeyler alabildi, özgür bir kuş gibiydi.

Ama Ben bunu size söylemek zorunda değilim çünkü sizler buna o kadar bağımlısınız ki ve kendinizi o kadar bununla tanımlıyorsunuz ki, “Sahaja Yoga ile birlikte bu olabilir” deseniz bile, pek çok kişi bunu ret edecektir. Kendimizi tanımlamalarımız, varlığımız içinde o kadar derine gitti ki, varlığımızda o kadar derin ki, takıntılarımız, dediğimiz gibi, bizler hiç bir şekilde özgür insanlar değiliz, belki politik olarak özgür olabiliriz, tamam, ama bu da o kadar yapay ki.

Ruh, içimizde özgür olan tek şeydir, onun takıntıları yoktur, alışkanlıkları yoktur, hiç bir şeye yapışıp kalmaz, tamamen bağımsızdır ve bizlere neşe saçar. Bu ruhumuzu, dikkatimizi öylesine aydınlatan bir şeydir ki. Şimdi aydınlanmış dikkat, söylediğim gibi, bizim anladığımız dikkat değildir.“Bir ışık var ve biz ışığı görürüz”. Bu, bu tür bir şey değildir ama bu aydınlanmış dikkat ile, farkındalığımız aydınlanır ve böylece diğer insanları ellerimizde hissetmeye başlarız.

Dün burada oturan diğer adam gibi, onu görmüş olmalısınız. Geçen gün bir beyefendi buradaydı ve Bana dedi ki, “sizin enerjileriniz benimkinden farklı”, bu böyle bir şey değil. Bir süredir negatif enerjileriniz varsa, siz titreyecek, sallanacaksınız, kesinlikle bir süre titreyeceksinizdir, buna şüphe yok, eğer çok fazla negatif enerjiniz varsa. Bir keresinde bir programımız vardı ve bazı insanlar oradaydılar, bazı Brahminler ve onlar Bana karşıydılar çünkü Ben bir Brahmin değilim. “Bizler Annenin programını yapmayacağız” dediler.

Bütün bu hikâyeleri bilmiyorsunuz, Bana asla söylemediler ama onlar karşıma geçtiler ve böyle titremeye başladılar. Bunun üzerine Ben onlara, “neden bu kadar çok titriyorsunuz?” dedim. Onlar da, “Biz Brahminleriz ve anlıyoruz ki, siz Shakti’siniz, bu yüzden de titriyoruz”, dediler. Ben de dedim ki, “ama neden titriyorsunuz? Başka hiç kimse titremiyor burada”. Bunun üzerine onlar,  titremkte olan diğer bir dört kişiyi işaret ettiler, “bakın, onlarda titriyorlar” dediler. Ben de dedim ki, “onlara gidin ve nereden geldiklerini öğrenin”.  Gidip sordular ve bu kişilerin bir akıl hastanesinden geldiğini öğrendiler. Ben dedim ki,  “görünüşe göre, siz kimlerin titriyor olduğunu anlamalısınız, sizler ve bu insanlar, başka hiç kimse titremiyor”. Yani eğer negatif güçler varsa, biraz titrersiniz ama bizler yine de bunun bize ne yararı olduğunu görmeliyiz, bu enerjiyi içimizde taşımanın ne yararı var ki? Bu çok önemli çünkü bizler fayda odaklı kişileriz.  Her şeyin bir faydasının olması gerek. Neye sahipsek, o şeylerin bu dünyada bir faydasının gerekli olması gibi. Eğer gerçekten işe yarayan bir şeye sahipsek, o zaman biz başka bir şey arzulamazdık.  Arzu etmek hala devam ediyor.  Bu durumda şu sonucu çıkarmalıyız, her neye sahipsek bu nihai olan değildir. Nihai olana duyulan arzu şöyledir, nihai olanı bir kez elde ettiğiniz zaman, her şey göreli bir hale gelir, her şey izafi hale gelir. Bu şudur yani, göreli hale gelen şey, bütün bu değişmekte olan şeylerdir, bütün bu çabuk çürüyen şeylerdir, bütün bu bizi köleleştirmeye çalışan şeylerdir, bütün bu dışsal olarak bizi cezbeden şeylerdir ama içlerinde onlar yılandır ve bizim olacağımız şey ise, onlara bağımlı bir şahsiyet haline gelmektir.

Şimdi, Din hakkındaki,  herhangi bir anlayış hakkındaki fikrimiz, sınırlı bir kiliseye ve sınırlı bir topluma ve sınırlı bir kulübe katılmak, kesinlikle aynı şeyi yapmak, aynı tipte kıyafetler giymek, aynı tipte bir şapka veya bir şeyler takmakla, bir dine mensup oluruz. Böyle bir şey yok, bunların tümü insan icadıdır, bakın, bunun tümü yapaydır.

İnsan yapımı olan her ne varsa, yapaydır, bunu biliyorsunuz. Onlar kaydettiler, insan yapımı olan bütün kıyafetler içinde, insan yapımı malzeme dediler, yani bu Tanrı yapımı değildir. Bu bizlerin kalkıp kendi dinlerimizi meydana getirmemizdir ve sonra biz bunlar için savaşıyoruz. Dinler içimizde bir şeylere sahiptir, varlığımız içinde. Bunun da, bizim bundan nasıl bir saçmalık yarattığımızla hiç alakası yoktur.

Bu bir kişinin kalitesidir, karbonun dört değerlikli olması gibi, bizler de on değerlikliyiz ve eğer bu değerlilikler kaybolursa, ne olur, kimyasal bileşiklerin kombinasyonunda olduğu gibi, eğer bir değerlilik kaybolursa, bu şey negatif hale gelir ve o zaman da, bir başka şey ile birleşir ve bu sayede şeylerde negatif ve pozitif değerlilikler vardır. Yani eğer sizde bazı ilave değerlilikler varsa, o zaman başka bir kişinin üzerine atlayacaksınızdır, eğer daha az ise, o zaman başka insanları catch edeceksinizdir. Bu durum, aynen bir kimyasal birleşikte olduğu gibidir.

Şimdi içimizdeki bu değerlilikler, bize denge vermek üzere oradadırlar ve işte Warren’in size anlattığı şey, onun kast ettiği şey budur. Aydınlanmanızı aldığınız zaman, dharmanız, sizin on emriniz aydınlanır. Bu sizin kuvvetlendiğiniz anlamına gelir, siz bu olursunuz. Siz dinin ötesine geçersiniz, onu takip etmeniz gerekmez, sadece bu olursunuz.  Onunla öyle bütünleşirsiniz ki. Örneğin, kimi insanlar patates (yemeği) uygun bulmazlar, onlar bunu sadece sevmezler, bundan sadece hoşlanmazlar. Aydınlanmadan önce bu sadece bunun aksi yönündedir, eğer patates yemeği düşünmüyorlarsa, daha fazla patates yiyeceklerdir. Aydınlanmadan sonra, sadece bunu yapmazsınız, sadece yapmazsınız, o kadar bütünleşirsiniz ki. İçimizdeki değerlilik o kadar aydınlanır ki, önceliklerimiz tamamen değişir, her şeyi vibrasyonlarla yargılamaya başlarsınız. Bizde küçük bir kız var, gördünüz, Olympia, çok az şey yer o, pratikte katı gıdaları yemez ama eğer Ben ona herhangi bir şey verirsem, onu yer, başka hiç kimsenin verdiği şeyi  yemez ama Ben ona her ne verirsem, daha fazlasını ister ve onu yer. Eğer vibrasyonları anlarsanız, o zaman değerlerinizi bozulmamış halde muhafaza etmek çok kolaydır çünkü sizler kuvvetlendiniz.

Sadece bu da değil, başka hiç bir şey istemezsiniz çünkü vibrasyonların akmasından keyif alırsınız. Vibrasyonlar aktığı zaman, Ruh sizin merkezi sinir sisteminiz vasıtası ile neşe saçıyordur, bu ruhun kalitesidir. Hissetmeye başladığınız neşe ve neşeyi hissetmeye başladığınız zaman, hiç bir şeyi bırakmayı istemezsiniz, sadece bırakmak istemezsiniz. Bundan keyif almak istersiniz. Bu sayede siz bilgi olursunuz ve gerçekte bu bölgeye yerleştirilmiş olan ve karaciğeriniz tarafından taşınmakta olan dikkat, aydınlanır.

Size dün anlattığım gibi, burada oturarak, eğer her hangi bir kişinin durumunu hissetmek isterseniz, bunu bulabilirsiniz.  Şimdi olduğu gibi, Ben bir beyefendinin biraz münasebetsizce oturduğunu gördüm, bu adam uygun şekilde oturmuyor diye düşündüm. “Düzgün oturun”, dedim ama sonra ona dikkatimi koyduğumda, onun pek de iyi durumda olmadığını anladım ve bunun üzerine “bir probleminiz mi var?” dedim. “Evet”, dedi. Ben de, “Tamam, o zaman”  dedim.

Yani dikkat ile derhal bir kişinin durumunu anlarsınız, bu kişideki problemin ne olduğunu anlarsınız. Burada oturarak, her hangi bir kişinin vibrasyonlarını anlayabilirsiniz. Örneğin, diyebiliriz ki, eğer Rus yoksa … şunu…. söylemeli miyim, söylememeli miyim? …. Brejnev posses (ele geçirilmiş), o posses bir adam, sadece böyle. Rusya’ya gidiyorum, umarım onu bu posessden kurtaracağım. O posses bir adam. Onlar parapsikoloji ile uğraşıyorlar. Amerika’da aynı, bu olacak, bu ruhlarla, ispritizmacılarla, bütün bu şeylerle, sizin preta vidya, smashana vidya dediğiniz şeylerle ve kesinlikle korkunç olan bu şeylerle uğraşılan her yerde bu olacak. Onlara parapsikoloji gibi sofistike isimler veriyorlar, onlara hangi isimleri veriyorlarsa, karizmatik hareketler ve her tür… bu ruhlardan başka bir şey değil, ruhlardan başka bir şey değildir. Bütün bu insanlar, ruhlardan başka bir şeyle uğraşmıyorlar. Ölü ruhları getiriyorlar ve buna Kutsal Ruh diyorlar, inanabiliyor musunuz? Bu karizmatik hareket diğer bir korkunç şey, sizlere nasıl anlatmalı bilemiyorum ama şunu söylemek zorundayım ki, tüm bilim o kadar süptil bir hale geldi ki, hiç kimse bunun akrep benzeri, korkunç, şeytani güçlerin bizlerin üzerinde çalıştığını ve bu ruhlarla bizlere saldırdığını bilmiyor. Kimi insanlar dediler ki, “Anne, iyi ruhlar ve kötü ruhlar var.” Ama neden, neden, neden ölülere gidesiniz ki. Hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu bilmiyorsunuz. Nasıl bilirsiniz? Neden ölülere gidesiniz?

Bizler şu anda olmalıyız, geçmişte olmamalıyız. Yani kendi değerliliğinizi kaybettiğiniz zaman olabilecek şeylerden birisi, sola kaymanızdır. Sağa gittiğiniz zaman, çok sert birisi olabilirsiniz, şu yiyeceği, bu yiyeceği yemeyebilirsiniz, şunu bunu yapabilirsiniz, çok ego merkezli birisi olabilirsiniz. Bilinç üstü denilen, kolektif bilinç üstü denilen başka bir tarafa gidersiniz. Sol taraf kolektif bilinçaltıdır, sağ taraf kolektif bilinçüstüdür.

İşime başladığım zaman, bu ölü ruhlar hakkında konuşmamaya başladım. Dedim ki, “bu olmadan halledeceğim”, ama mümkün değildi.

Üç yıl boyunca, bunun hakkında asla konuşmadım. Deityler hakkında konuşmadım. Hiç bir şey hakkında konuşmadım. Üç yıl idare ettim ama sonra bütün bu şeyleri uygulayan bir bayan aramıza katıldı ve pek çok kişiyi posses etti. Binlerce kişi ona giderdi. Oda onlara,  hangi atın birinci geleceğini, paranın nerene kaybolduğunu söylerdi. Bunun gibi her tür şey, binlerce kişi oraya üşüşürdü, bilirsiniz. Burada şu an az sayıda insan var ama bırakın bir tantrika içeri girsin, siz trafiği kontrol edemezsiniz. Bu korkunç insanlardan birisi buraya gelse,  durum böyle olur. Ve bu bayan gerçekten de, Beni bunları konuşmak zorunda bıraktı ve işte bunun nedeni budur. Onlar (ölü ruhlar) var.

Yani sola veya sağa gittiğinizde, bir problemin içine girersiniz çünkü bu çok tehlikeli, çok tehlikeli olan, bilinmeyen bir alanın içine girersiniz. Bilginiz olsun diye söylüyorum, kanser sol kanaldan kaynaklanır.

Böyle bir deneyimi olmayan,  tek bir kanser hastası görmedim. Örneğim bu sahte gurular veya bu korkunç insanlar tarafından yapılan bu kabul törenleri veya bu sol kanal şeylerin kitaplarını okumak, şey gibi, onun adı neydi, Rampa Sampa ve bütün bu sözüm ona Budistler, bunlardan her hangi birisi kansere yol açabilir.

Geçenlerde televizyonda bunun üzerine çok iyi bir film gördüm burada, İngiliz televizyonunda.  Bazı doktorların bu konuda  araştırma yaptığını gösterdiler ve dediler ki, kanserin, onların görebildikleri kimi proteinler tarafından tetiklendiğini gördüklerini söylediler, onlara 52 diyorlar – protein 52, 58 – onların verdikleri isim bu. Ama onlar şunu anladılar ki, bunlar yaradılışımızdan bu yana içimizde bulunan bir bölgeden geliyorlar. Yani bu kolektif bilinçaltıdır ve onlarda resimler de var, fotoğrafladılar. Gerçi, demek istiyorum ki, Benim on yıl önce söylediğim şeyi, onlar şimdi söylüyorlar. Ama onlar, bizim sınırı aşmamız gereken noktaya ulaşıyorlar. Onlara sadece aydınlanmalarını vermeliyiz ve çünkü doktorlar bu alana kendileri ulaşamazlar, kanseri iyileştiremezler, en fazla onu durdurabilirler. İhtimalini azaltmaya çalışabilirler, hepsi bu ama tam bir çare sunamazlar çünkü insanları bu bölgeden tamamen çıkartamazlar. Eğer bu bölge bu şekilde devam ederse, her zaman onun içine çekilebilirler. Tüm bunların içimizde nasıl oluştuğunu görmek çok ilginçtir.

Bu merkez, en önemli merkezlerden birisidir çünkü bize arayışımızı verir ve bizim saf arayışımız Ruh için bir arayış olmalıdır, başka bir şey için değil. Ama yanlış yolda giden bu insanlar, yanlış kişiler önünde alınlarını yere eğmiş olanlara benzer insanlarda, bütün bunlarda, onların başlarında (kafalarında) bir kabarıklık meydana gelir ve burada bir tümsek gibi ortaya çıkan on bir merkez vardır.

Bunlar, Ekadasha Rudra adı verilen ve yıkımdan/yok oluştan sorumlu, nihai yok edişten sorumlu, on bir adet merkez vardır burada. Kalaki olarak adlandırılan veya ona siz ne diyorsunuz, Maitreya veya İsa’nın beyaz at üzerinde gelişi. Bu kabarıklık bir kez oluşursa, daha da fazlasını oluşturmaya başlar ve yok ediş meydana gelir.  Şunu söylemek zorundayım ki, pek çok kişi bilinç dışından fikirler alırlar.  Bu korkunç şey ile birlikte, çok şeytani bir kimsenin ve kare gibi bir şeyin ortaya çıktığını gösteren resimler çizen veya bunları gösteren insanlar gördüm. Bu fikirleri nereden bulduklarını bilmiyorum ama bu bir gerçek.

Aynı zamanda, yıkıcı güçlerde aktifler. Onlarda kendi güçlerini çalıştırıyorlar. Bizler çok dikkatli olmalıyız, çok güvenilmez bir haldeyiz. Eskiden eğer çok fazla sola ve sağa gittiysen, seno kadar da kötü bir durumda olmazdın ve insanlar buna pek de aldırmazlardı. Ama bu gün, siz çok güvensiz bir yerdesiniz ve çok duyarlı ve savunmasızsınız. Bundan dolayı son derece dikkatli olmalısınız. Yıkım oranı çok hızlıya ayarlandı ve inşa etmenin oranı ise, çok daha hızlıya ayarlanmalı.

Etrafa bakarsanız, demek istiyorum ki, Ben yapıcı olan nedir diye baktığım zaman, hiç bir şey yok ortada. Eğer sabahtan akşama kadar gazeteleri okursanız, tek bir iyi haber gelecektir, o da prenses güzel bir oğlan doğurdu haberi, geri kalanlar korkutucudur. Onlardan güzel bir şeyler basmalarını istersiniz, Ben onlardan Sahaja Yoga hakkında yayın yapmalarını istedim, bununla  ilgilenmediler. Eğer bir aksilik, bir kaza varsa, kimi insanlar ölmüşse, bazıları öldürülmüşse, onlar buna ilgi gösteriyorlar. İnsanların nasıl öldürüldüğünün ve hangi savaşların olduğunun, şunun, bunun bütün fotoğraflarını koymak istiyorlar. Biraz iyi haber  için zamanları yok. Bazı iyi mesajları, umut edilen bir şeyleri, bunları  istemiyorlar. İşte bu şekilde, bakın, bu gün çalışmakta olan her hangi bir organizasyona bakın, bu ego merkezli organizasyonları nasıl oluşturuyorlar. Hayırsever olan organizasyonların bile,  bunların hepsi ego merkezli organizasyonlardan başka bir şey değiller.

Ben, Kendim, bunun gibi pek çok organizasyonda bulundum ve onlarla çalıştım. Hayret ettim. Bu insanlarda bir hayırseverlik yok. Hayırseverlik, şefkat şeklinde gelmesi gereken bir şey, bu sizden sadece akmalıdır ama bu daha iyi bir pozisyon elde etmek için veya daha iyi bir konum elde etmek için bir tür kamuflaj. Bütün bu saçmalıklar  sürüp gidiyor.

Hayırsever bir kişi, aslında sadece akan bir kişidir. Hayırsever olacak diğer kişi kimdir? Eğer onlar Benim bir parçam iseler, hayırsever olacak olan Ben kimim? Eğer bu parmak ağrıyorsa, bu parmak için Ben hayırsever mi olacağım? Ben bal gibi ona bakmak zorundayım çünkü bu Bana acı veriyor, Ben onu ovmalıyım, ne gerekiyorsa, onu yapmalıyım. Ve işte insanların anlamadığı şey bu. Bütün bu façamız bir gün düşecek ve enerjimizi çok çok önemsiz şeyler için ziyan ettiğimizi fark edeceğiz. Gerçekte,  her şeyi Her yeri Saran Güç yapar. Biz hiç bir şey yapmayız, inanın Bana, biz hiç bir şey yapmıyoruz.

Şu anda kaç tane çiçek meyveye dönüyor? Bu işi kim yapıyor? Kaç tane tohum şu anda filizleniyor, tam şu anda? Bütün bunları kim yapıyor? Şu anda kaç tane çocuk doğdu?

İnsan bedeni içinde yabancı bir madde barınamaz, yabancı bir madde kalamaz. Onu dışarı atmaya çalışır ama iş cenin’e gelince, beden sadece onu saklamakla kalmaz, ona destek olur, onu besler, ona bakar, büyütür ve doğru zaman geldiğinde, onu dışarıya atar. Bunu kim yapar? Bizler her şeyi bize bahşedilmiş şeyler olarak alıyoruz.

Gözleri ele alın, eğer bir doktorsanız, gözlerin ne kadar karmaşık şey olarak yaratıldığını görebilirsiniz, bu gözler sayesinde insanları görürüz. Tüm bunları kim yaptı? Biz mi yaptık? Tek bir göz bile yapabilir miyiz? Ve pek çok farklı tipte göz görüyoruz. Bu Tanrı’nın şefkatidir, bu her yeri kaplayan Tanrının gücüdür.

İlk kez aydınlanma aldığınız zaman, siz bu şefkati ilk kez hissedersiniz, bu vibrasyonları hissedersiniz,  her yeri saran bu gücü hissedersiniz. Her yeri saran bu gücün,  orada olduğunu bilebilirsiniz ve sonrasında da, onu yönetebilirsiniz. Onu çalıştırabilirsiniz, onu çalıştırabilirsiniz. Onu kullanın, siz enstrümansınız, dediğim gibi. Siz ustasınız, sizn sadece bu hale gelmeniz gerek, bu gücü elinize alın.

Warren, umarım kendisinin Bana nasıl geldiğini size anlatmıştır. Size anlattı mı bilemiyorum, sadece bir telefon konuşması ile geldi. Onda Benim telefonum vardı ve onu Bana yollayan kişi Benimle ilgili ona büyük bir fikir vermişti ona, kendisi müsait değildir falan diye, bütün bu saçmalıklar. En müsait kişi Benim. “Ona sadece Beni aramasını söyle”. Ben de ona dedim ki, “Buraya gel”. Benim evime geldi, aydınlanmasını aldı ve şimdi o Avustralya’da pek çok kişiyi transforme etti. Avustralya’nın yedi şehrinde aşramlarımız var. İngiltere en tembel olanı, bunu söylemek zorundayım. Avustralya’nın yedi şehrinde şimdi var, almaya hazırlar. Bunu başaran pek çok kişi var çünkü ışığı bir kez alırsanız, bunu başkalarına verirsiniz.

Şimdi, bunun üzerinde bulunan diğer bir merkeze geçiyoruz, burası Evrenin Annesinin merkezidir. Baba, bu merkezde oturur, bir önceki merkez, Nabhi çakra ve yukarıya doğru yükselir ve sonra da sağ tarafa yerleşir, burası babalıktır.

Söyleyin Bana, bir beyefendi dün Bana dedi ki, kendisinin astımla bir problemi varmış. Tekrar geldi mi, gelmedi mi bilemiyorum, kendisi burada mı? Hayır, önemli değil. Şimdi, bu beyefendinin astımı var.  Tabii ki Ben ona, Hindistan’daki çok fazla banyo yapma âdeti nedeni ile sıkıntı çektiğini söyledim, bilirsiniz Hintliler, bizler çok fazla banyo yaparız. Bundan ayrı olarak, astım, bu baba için duyulan kederden kaynaklanır. Bu beyefendinin babası öldü ve babası çocuktan ayrılmayı istemiyor, onun için endişe ediyor. Bu bizlerden her hangi birisinin başına gelebilir, eğer bir adam oğluna karşı müşfik değilse, bu babalık prensibidir. Eğer oğul babaya karşı müşfik değilse, bu nedenle baba incinir, bu da babalık prensibidir. Eğer bir şekilde bu prensip zarar görürse veya eğer baba aniden ölürse, tüm yaşamınız boyunca buna ihtiyaç duyarsınız, tüm bunlar burada olabilir ve siz, bu sağ kalp catchine yakalanırsınız ve bununla da astıma tutulursunuz. Homeopathy de bu söylenmiştir, onlar, daha fazla gerilimle birlikte, sizin buna yakalandığınıza inanırlar çünkü daha fazla gerginsinizdir, babanızı hatırlıyorsunuz, eğer o orada olsaydı, size yardım ederdi. Bilinçaltında bazen bu çalışır ve işte bu şekilde,  bu problemi ekler.

Bunu halletmek çok kolaydır, bir kişide sadece babalık  prensibini şu şekilde yükseltirseniz, siz kederli bir baba olabilirsiniz, zalim bir baba olabilirsiniz, babasını kaybetmiş bir oğul olabilirsiniz, her hangi bir şey olabilirsiniz, elinizi sadece şu kısma koymalı ve sadece bir mantra söylemelisiniz, onu yükseltecek veya tam bir tazelik içinde babalığı uyandıracak bir ilahiyi  söylerseniz, iyileşirsiniz. Buna hayret edeceksiniz. Çok basittir bu.

Orta kalp, Evrenin Annesi tarafından yönetilir. O bizlere güven duygusunu verir. On iki yaşınıza geldiğinizde, bakın, ön tarafta bulunan bu kemik,  antikor yaymaya başlar, siz on iki yaşına gelene dek içinizde antikorlar üretir ve bu antikorlar gerçekten de Evrenin Annesinin askerleridir. Biz Anneye, Sanskrit dilinde “Jagadamba” deriz ve antikorlar tüm bedene ve saldırı olan her yere yayılırlar, birbirlerini haberdar ederler ve savaşırlar. Bu antikorlar, kaburgalar diyebiliriz, kaburgaların birleştiği yerin ön tarafında bulunan sternum kemiği içinde oluşturulurlar, göğüs bölgesi, bu kısımda. Onlar orada kalırlar ve on iki yaşına kadar üretilirler. Özellikle bayanlarda ne olur, onlar aynı zamanda annedirler de. Onların anneliklerine meydan okunduğu zaman, kadınlar problemle karşılaşırlar. Kocası başkaları ile flört eden bir kadın da olduğu gibi, gözü dışarıda olan veya bunun gibi bir şeyde olan koca ile, kadın kendisini güvensiz hisseder. O zaman bu annelik tehdit altındadır ve bu tehdit edildiği zaman, burada bir problem ortaya çıkar ve göğsünde bir hastalığa yakalanır, göğüs kanserine ve tüm bunlara bir kadındaki güvensizlik neden olur. Bir kadın güvende değilse, her hangi bir nedenle kadın güvende olmayabilir, o zaman kadın bu göğüs kanserine yakalanır.

Evli bir kız vardı, bir Katolik ile evlendi veya bunun gibi bir şeyle, ortada dinler arası bir evlilik vardı ve oğlan tarafındaki insanlar onu çok fazla rahatsız ettiler. Bu Hindistan’da çok yaygındır ve burada da Ben bunu gördüm. Kıza bu tür şeyler söylemeye çalıştılar, bu şeyleri ona söylediler ve onun ailesine, bu gibi şeyler ve bu kızın kalbi içinde bir güvensizlik doğdu, kız göğüs kanserine yakalandı. Başkalarına karşı acımasız olduğumuz zaman, onlarda kanser meydana getirdiğimizi bilmiyoruz. Ailemizden birisi  ile evlenmiş bir kıza karşı kibar davranmak bizden ne götürür ki, bize kim geldi? Başkalarını incitecek şeyler söyleme hususunda uzmanız. İnsanlarla nasıl konuşacağımızı çocukluğumuzdan itibaren öğreniriz ve bu sayede onlar gerçekten de incinirler. Onları inciterek,  kanser ederiz ama bunu kişi ancak aydınlanmasını aldığı zaman anlar.

O zaman bir insanın ne kadar acı çektiğini gerçekten anlarsınız çünkü sizde burada, biraz acı hissedersiniz, tüm konuşma şekliniz, tüm davranış şekliniz, başkaları ile olan iletişiminiz tamamen değişir.

Bu merkez çok önemlidir. Sol tarafı annenin tarafıdır ve annenin kendisi, eğer anne delirmişse, sizinde orada bir probleminiz olur. Buna yakalanabilirsiniz, biz buraya bir kalp deriz, iki tane kalp vardır, bir tanesi Ruhun kalbi ve diğeri de Kalp çakradır. Eğer anne bir fanatikse, yiyeceği konusunda, bunun gibi şeyler için, çok fanatik bir kadın ise, o zaman çocuklarda bunu kaparlar. Çocuklarla bu şekilde oynamak çok tehlikeli bir şeydir, çocuklar üzerinde tam bir disiplin kurmak ve onları sadece, sanki “bir at gibi dümdüz yürümek” zorunda bırakmak, iki şeyde tutmak, “çocuklar kendi özgürlüklerine sahip olmalılar”. Aslında onlara çok fazla baskı yaptığımız zaman, onlar holigan haline gelirler, Bu yolda, Hintliler daha iyidirler, çocuklarını nasıl büyüteceklerini bilirler. Çocuklarına bütün özgürlüklerini verirler. Çocuklara sadece asalet fikri aşılarlar ve çocuklar, çocuklukları sırasında ebeveynleri ile bu kadar özgür olduklarında, zamanla, dört beş yaşına geldiklerinde, son derece ağırbaşlı olurlar.

“Defol git, sıvış”  gibi laflar söyleyen çocuklar gördüm. Bu lafları nereden öğreniyorlar? Bunları ebeveynlerinden öğreniyorlar veya arkadaşlarından öğreniyorlar veya birilerinden öğrenmiş olmalılar çünkü bu laflar normalde çocuklar tarafından kullanılmaz. “Kaybol buradan”, küçük bir çocuğun bunu söylediğini gördüm, “kaybol”. Demek istiyorum ki, bunu birilerine söylemek çok fazla, ama bu oluyor çünkü bizler çocukların önünde nasıl düzgün konuşmamız gerektiğini anlamıyoruz. Belki de biz en düzgün kişiyiz, bunun bir önemi yok. Kesinlikle berbat insanlar olabiliriz, bir dacoit (Hindistan ve Burmada cinayet ve hırsızlıkla uğraşan haydut şebekesi, eşkıya.) bile kendi çocukları önünde nasıl davranması gerektiğini bilir çünkü çocuklar dacoit olacaktır. Bir fahişe bile, bir fahişe bile, çocuğun fahişe olmasına yol açacak bir şekilde davranmaması gerektiğini anlar.

Bu çok yaygındır, biz ne yaparsak, çocuklar bunu kolayca kabul ederler, yani onlara ne vermek istiyorsanız, onlara ne bildirmek istiyorsanız, onların önünde işte o şekilde davranmalısınız. Ama bu günün toplumunda, insanlar hiç bir şekilde kendi çocuklarına çok fazla dikkat etmiyorlar. Böyleler, demek istiyorum ki, bayanlar halen, anneler hala gelin gibiler, bilirsiniz, onlar yeni kocalar bulmakla meşguller. Kocalar hala damat gibiler, yeni hanımlar buluyorlar ve çocuklar, zavallı şeyler, nereye bakacaklarını bilemiyorlar. Tanrı bilir hayatları hangi yetimhanede son bulacak. ,

Hatta endüstri bile böyle, dün küçük bir çocuk için  saf pamuktan bir entari almak istedim, hiç bir yerde bulamadım, bütün Derbyshire’da saf pamuktan yapılmış tek bir entari bulamadım ve Londra’da da, bilginiz olsun. Demek istiyorum ki, çocukların bu suni,  insan yapımı elyaflara dayanamayacağını düşünemiyoruz.

Bu çok tehlikeli, onların ciltleri için çok kötü. Siz gençken pamuk kullanırdınız, pamuk fabrikalarınız vardı burada ve asla kendinizin kullanmadığı bu korkunç şeyleri neden çocuklara veriyorsunuz? Zamanla onlarda sizin yaşınıza gelecekler, yüzlerinde bütün lekeler olacak. Onlar… ciltlerinde hangi rahatsızlıkların oluşabileceğini bilemiyorum, kimse bunun sizin kullandığınız bir tür külot olduğunu anlamaz, onlar için kullandığınız şeyler, bu çok tehlikeli. Onlara ne olacağını bilemiyorum. Kullandıkları şeyleri, siz gençken asla kullanmadınız, inanın Bana ve bu zamanlar, onların gerçektende,  tam bir dikkate gereksinim duydukları zamanlar ve bu zamanlar ise onlara kesinlikle işkence edilen zamanlar.

Endüstri bile onlar için endişe etmiyor. Neden çocuklar için pamuklu kıyafetler yapmayasınız? Aslında, hükümetin meclisten bir yasa geçirmek zorunda olduğunu söylemeliyim, “çocukların kıyafetleri herhangi bir suni şeyden yapılmamalıdır”. Bunun içine yaşlıları da alabilirsiniz, önemli değil ama genç çocuklar için, onlara giysinler diye atom bombası veremezsiniz. Bu çok fazla ve bu modern zamanlar sanırım çocuklar için en zalim olan zamanlar, işte bu yüzden çok az sayıda çocuk bu gelişmiş ülkelerde doğmak istiyor. Hindistan’daki yükü taşımak zorundayız.

Eğer çocuklara karşı müşfik değilseniz,  düşünün, iki çocuk ebeveynleri tarafından öldürüldü, nasıl bir toplumumuz var? Her hafta Londra şehrinin kendisinde, Ben İngiltere’dedir diye düşünmüştüm ama onlar Bana bunun Londra şehrinde olduğunu söylediler, iki çocuk ebeveynleri tarafından öldürüldüler ve Ben, Hindistan’da böyle tek bir olay duymadım.

Çocuklara yönelik bu zalimlikle, bilemiyorum kadınlar nereye kadar gidecekler. Endamlarını ve güzelliklerini nereye kadar götürecekler ve her şey Tanrı’n önünde? Böylesi bir zalimlik var, böylesi bir benmerkezcilik, sonra bütün bunlarla, çocuklar bu mücadeleyi geliştiriyorlar ve onlarda çarpıntı var. Çok zayıf kalpleri var. Onlar size emanetler. Tanrı size bu kadar güzel çocuklar verdi ve sizler  bunun için Ona teşekkür etmelisiniz. Onlar sizin elinize düşen fazlalıklar değiller, Tanrı’nın size çocuk vermiş olması, sizin için bir kutsamadır.

Hindistan’da bir kadın çocuk sahibi olamazsa, gidip, ağlanır ve herkesten, her peygamberden, her Tanrıdan bir çocuk sahibi olabilmeyi diler. Almanya’dayken büyüme eksi yüzde beşe doğru gidiyordu. Beş çocuğu olan bir kadına, başbakan kadar ve hatta daha bile fazla ödüyorlar ama kadınlar  bunu yapmazlar, onlar “görünümümü kaybedeceğim” derler. Bu görünüşünüzü nereye götüreceksiniz, anlamıyorum. Bu görünüm ne içindir, senin görünümünle kim ilgileniyor?

Neden, neden, neden kendinizi bu kadar ucuzlatıyorsunuz? Bizler anneyiz ve bizler anneliğimizle gururlanmalıyız. Annelik bir kadının ulaşabileceği en büyük şeydir. Demek istiyorum ki Ben buna ulaştım çünkü Ben binlerce kişinin Annesiyim. Ve sanırım bir kadının başına gelebilecek en büyük şey anne olmaktır. Bir Anne ve bir Guru, Benim durumumu düşünebiliyor musunuz? Çocuklarınıza bir şeylerin yapılması gerektiğini söylemek çok daha kötü ve onları çok seviyorsunuz ve onlara bunu söylemek istemiyorsunuz, o zaman da onları yola getirmek için bazı küçük tatlı numaralar yapmalısınız.

Bir anne olmak o kadar enteresan ve güzel bir hayattır ki, bizler gururlu anneler olmalıyız. Ama şunu söylemeliyim ki, erkeklerde bu konuda suçlanmalılar çünkü onlar annelerle ilgilenmiyorlar, onlar daha genç ve daha da genç kızlarla ilgileniyorlar, bu bir sapıklık belirtisi, bu tam bir sapıklık belirtisidir.

Muhammed Peygamber zamanında çok, pek çok kadın ve çok az erkek vardı çünkü çoğu öldürülmüştü, bu nedenle Muhammed Sahib ne yapacağını bilemedi. Bunun üzerinde düşündü, onlar pragmatiktiler, size dün anlattığım gibi toplum içinde kişi pragmatik olmalıdır, bu yüzden dedi ki, “tamam, evlilikler yapmalıyız”, çünkü evlilik olmadan her hangi bir şekilde ki her hangi bir ilişki adharmiktir, insan değerliliğine aykırıdır. Bu yüzden de, “evliliklerimiz olmalı, tamam, şimdi pek çok kadın var, o zaman haydi kadınları elimizdeki erkeklere dağıtalım. Eğer daha fazla erkek varsa, o zaman aksini yaparız ama onların evlenmeleri lazım” dedi.   Bu bizlerin kolektif bir yaptırım/onay sahibi olmamız gerektiği anlamına gelir, bir kolektif onay olmalı, bu kutsanmalıdır. Bu nedenle, “tamam, beş kadınla evlenin” dedi ama O, kendisi de şuna şaşırdı, o zamanlar insanlar çok duyarlıydılar, genç kızlarla evlenmezlerdi, yaşlı erkekler genç kızlarla evlenmezlerdi. Onlar ,”biz bu genç kızlarla nasıl evleniriz?”, dediler.

Bu yüzden O, “hayır, tamam, Ben onlardan birisi ile evleneceğim çünkü bu genç kızlar nereye gidecekler, elimizde genç erkekler yok, o zaman ne yapmalı?” dedi. Ama bu günlerde, seksen yaşındaki yaşlı bir adama sorarsanız, 18 yaşındaki bir kızla evlenmek isteyecektir. Ben bu adama, aptal yaşlı bir salak derim, çünkü anlamıyor. Bu kızın ona, bir koca olarak saygı duymayacağını ve bir koca olarak yaşamdan keyif alamayacağını anlamıyor. O bir büyükbaba veya ona büyük büyükbaba denebilir, bir büyük büyükbaba gibi davranmalıdır, bir genç bir kızla sahip olmanız gereken ideal ilişki budur. Tüm bu idealler bu gün bozuldu, başkaları ile olan ilişkilerimiz. Her kadın çekici olmalı, neden? Her erkek çekici olmalı, Neden? Ne için? Bununla neye ulaşacaksınız? Bunun faydası nedir? İtici olmadığınız sürece, başkaları ile ideal ilişkiler sürdürdüğünüz sürece çekicilikte sorun yok. Eğer ilişki bir köpekle kancığın teki arasındaki ilişkiye dönerse, bu tür bir fikre kapılmamak daha iyidir. Bizim tarzımız olmayan bir şekilde, bir şeyin arkasından koşmak kesinlikle yanlıştır. İnsanoğulları, birbirleri arasındaki ilişki söz konusu olduğu zaman olabildiğince asaletle ve tam bir idealizm hissi içinde yaşamalıdır. Eğer sadece, “yanlış olan ne var bunda?” derseniz, o zaman bu bir iddiadır, her şey yanlıştır ve her şey yanlıştır, tek bir şey değil, hepsi, her şey yanlıştır. Ama eğer çiçek açan bir toplum istiyorsanız, o zaman aile yaşamınızın ideallerini muhafaza etmek zorundasınız, bu çok önemlidir ama aydınlanmanızı alır almaz, bu gerçekleşir. Bu konuda Benim bir konuşma yapmama gerek olmaz, siz sadece bunu yaparsınız, sadece hoş bir koca ve hoş bir eş olursunuz. Sahaja Yoga’dan güzel aileler doğabilir ve pek çok aile var onlardan, onları göreceksiniz. Şimdi Sahaja Yoga’da pek çok güzel aile var ve şimdi muhteşem çocuklar, doğmak isteyen büyük azizler o ailelerde doğuyor.

Pek çok muhteşem çocuk İngiltere’de doğmak istiyor ve doğmuş olan pek çoğu var ama onlara nasıl davranılacağını bilmiyorum, insanlar onları anlarlar mı, anlamazlar mı. İnsanların onların aziz olup olmadığını anlayacak vibrasyonları yok ama bazen onlara nasıl davranıldığını görünce pişmanlık duyduğum, aydınlanmış olarak doğan pek çok çocuk var İngiltere’de. Hiç kimse onların aydınlanmış olarak doğduklarını bilmiyor- onların konuşma şekilleri, onlar bilgelikten başka bir şeyden bahsetmezler. Tüm bu çocuklar, onlar hakkında çok cahil olan bizler tarafından aşağılandılar ve hakaret gördüler. Söylemek zorundayım ki, onlar çok cesurlar, takdir edilmedikleri ve ilgilenilmedikleri ülkelerde doğmak hususunda çok cesurlar.

Söylemeliyim ki, insanların kendi çocukları uğruna bütün memleketi satacak olmaları, ülkemizde görülen diğer bir aşırılıktır. Demek istiyorum ki,bu iş bu kadar ileri gidiyor, bu da yaptığımız bir başka saçmalık. Bunların arasında bir yerde sizler çocuklarınızı sever, saygı gösterirsiniz, onlar sizin güvencenizdir, onlar aydınlanmış ruhlardır, onlar azizlerdir. Onlar gelecek olan yeni dünyanın temelleridir ve işte bir annenin öğrenmesi gereken şey budur.

Bir annenin asaletine saygı gösterilmelidir. Eminim ki, hepiniz kendi  annelerinize çok saygı göstermiş olmalısınız ama şimdi sizler anneler olarak saygı görecek misiniz, bunu bilemiyorum. Bu bir kez oturtulduğu zaman, bir annenin kendisi (annelik), bir kadının ulaşabileceği en yüksek pozisyondur ve o saygı görmelidir, kadınlar arasındaki bütün önceliklerde değişecektir çünkü ne yapabilirler? Anne olarak onların bir yerleri yok, bu yüzden de sadece çocuklarını beslerler, “anneliğin ne faydası var ki? Takdir edilmeyen bir iş bu”, diye düşünürler. Tüm bunlar ancak, erkek kendi içinde değiştiği zaman, dönüşüm gerçekleştiği zaman olabilir.

Demeliyim ki, bu çok ortodoks olan bir yerde işitebileceğiniz vaazlardan birisidir ama bu ortodoksluğun tümü,  sizin bir parçanız olmaya başlar ve bununla uyum içinde olmaya başlarsınız, kesinlikle siz bununla uyum içinde olursunuz. Bundan hoşlanırsınız. Karınızı sevmekten hoşlanırsınız ve hiç kimse böyle değildir. Karısı kocasını özel bir şekilde severken, koca da, eşini özel bir şekilde sevmekten hoşlanır. Bu olur. Güvensizlik yoktur. Aksi durumda, eve geri gelirsiniz ve karınızı birisi ile kaçtığını görürsünüz. Düşünün, nasıl bir durum bu! Buraya geldiğimden beri, ilk yıl şok oldum. Kırk sekiz yaşında bir komşumuz vardı ve oğlu yaklaşık yirmi iki yaşındaydı ve oğlunun da,  yirmi yaşlarında bir arkadaşı vardı. Bu bayan, yirmi yaşındaki bu oğlanla kaçtı ve evde kadının terk ettiği üç çocuğu var. Ev satıldı, bütün ev eşyaları da, çünkü yasal olarak bayan malların yarısını alır veya bunun gibi bir şey ve kadının üç kızı şimdi sokaktalar, kim bakacak onlara? Bayan, kırk sekiz yaşındaki bu kadın, hala bir gelin, biliyor musunuz? Kiliseye gidiyor ve evleniyor. Bunda bir asalet yok, sevgi yok, şefkat yok. Bizim takip ettiğimiz İsa, İsa dedi ki, “zina eden gözleriniz olmamalı”.   O, bu süptil evreye kadar gitti. Bizler İsa’yı takip ediyoruz, haç takıyoruz, kiliseye gidiyoruz. Neredeyiz biz?

Şimdi, başka bir merkeze geldik, Bu, Vishuddhi’dir. Burası insanoğlunda çok önemli bir merkezdir çünkü bu merkez uyandığı zaman, siz şahit olursunuz. Kolektif olursunuz. Bu kolektif varlığın merkezidir. Siz, tekrar söylüyorum, bu merkez uyandığı zaman, siz kolektif bir varlık olursunuz. Burası çok önemli bir merkezdir ve şimdi Ben sizlerle beraber olduğum için, bizim neden acı çektiğimizi veya Hintliler neden dolayı acı çekerler, bunu söylemek zorundayım veya doğuluların neden dolayı acı çektikleri ise, başka bir şeydir.

Örneğin doğulular çok fazla konuşmaktan dolayı sıkıntı çekerler – buna sağ kanal Vishuddhi deriz ve batılılar da, hiç konuşmamaktan dolayı acı çekerler, özellikle de İngilizler, onlar asla konuşmazlar.

Aslında onları çimdiklemeniz gerekir ve asla gülmezler, onlardaki problem budur, sadece gülümserler ve bu iyi bir şey sayılır ama bazen çok sıkıcıdır.

Sol Vishuddhi bizim düşündüğümüzden çok daha süptil bir şeydir, sol Vishuddhi problemleriniz olduğunda, bu çok komik bir durumdur ve bu batılı insanlar arasında çok yaygındır çünkü onlar yeni bir suçluluk duygusu geliştirdiler. Demek istiyorum ki, herkes suçlu. Mahkemeye gitmeden, herhangi bir suç işlemeden, herkes her zaman suçludur.

“Oh, ben suçluyum”, diyen bayandaki  gibi. “Ne oldu?”, “Ben ona, teşekkür ederim demedim”. Önemli değil, sonuçta suçlu olacak ne var bunda? Ben çok suçluyum. “Ne oldu?” “Biraz kahve döktüm.” “Tamam, önemli değil, temizlenebilir, bunda suçlu olacak ne var?” Ama bu insanların sahip oldukları bilinmeyen bir suçluluk, neden suçlu olduklarını bilmiyorlar, neden her zaman bu duyguya kapılıyorlar. “Aman Tanrım, bunu yapmamalıydım, ben bunu yapmamalıydım”.

Ne?  Bizlerin ne suçu olabilir ve bu suç korkunç bir şey. Ben Afrika’dan başlayarak, İngiltere, Portekiz, İspanya, İtalya, tüm bunlarda, İsviçre, bütün bu yerlerde sol vishuddhi’den başka  bir şey görmedim. Sol vishuddhi bizim üstesinden gelmemiz gereken,  ilk ve son problem.

Bir bayan kalktı ve dedi ki, “Anne, ben Vietnam nedeni ile suçluyum”. Ben de dedim ki, “Vietnam? Bu mesele çok önce bitti, bununla ilgili sen ne yapacaksın?”. “Hayır, ben bu konuda suçluyum.” “Ama Neden? Bununla ilgili ne yapacaksın, sen bununla nasıl ilgili oluyorsun, bununla alakan nedir, neden sen suçlusun?” Ben sadece suçlu hissediyorum. Ben de dedim ki, “Bu saçmalık”. Herkesin bunu geliştirmesi, şimdi bu nereden geliyor?  Haydi, bunun kaynağına bakalım, ilk kaynak, “sen bir günahkârsın, doğmuş bir günahkârsın”, denilerek çok yanlış bir şekilde yorumlanmış olan İncil’den geliyor. Demek istiyorum ki, bu saçma. Bunun anlamı şudur, günahlarının farkında olan sadece sizsiniz, hayvanlar değil. Cehaletinin farkında olan sadece sizsiniz, hayvanlar değil. Körlüğünün farkında olan sadece sizsiniz, diğerleri bunun farkında değildir, hayvanlar değildir. Neden? Çünkü sizlerin içinde bu “Ben-lik” gelişti. Size dün anlattığım gibi bu, Ben-lik, ego ve süper egonun bu noktada buluşması nedeni ile gelişti. Çünkü siz başınızı yukarı kaldırdınız çünkü sonuçta bu çakra aydınlanmalıydı.

Başınızı kaldırdınız ve ego ile süper ego gidip, burada buluştular, burası kireçleşti ve siz bu Ben-liği elde ettiniz ve işte bu yüzden de, “Ben yanlış yaptım veyahut ben doğru yaptım” diye düşünüyorsunuz.

Hayvanlar böyle düşünmezler, onlar ne yapmaları gerektiği ile, ne yaptıkları ile ilgilenmezler, bunu yapmayı isterler, asla oturup da, ben suçluyum, demezler. Her zaman durmadan bunu söyleyen insanlar dışında, hiç bunu söyleyen bir hayvan gördünüz mü?

Şimdi, bu şuna geldi, bu bir efsanedir, bu sizin onunla birlikte yaşamakta olduğunuz çok, çok büyük bir efsanedir, kesinlikle, inanın Bana. Suçluluk gibi bir şey yoktur ve bu suçluluk sürekli olarak sizi yiyip bitiriyor, sizi bir uyuşuk haline getiriyor, size kendinizi çok fazla kaybolmuş hissettiriyor. Bu merkezin açılması çok önemlidir. Yani Ben herhangi bir program başlamadan önce, her şeyden önce, onlara anlatırım, bir mantra söylenmelidir, “Anne, ben suçlu değilim. Anne, ben suçlu değilim” diye, on altı kez söylenmelidir, suçlu olmanın cezası budur. Eğer suçlu iseniz, cezalandırılmalısınız, tamam mı? Yani sizler için ceza bu, “Anne, ben suçlu değilim, Anne, ben suçlu değilim”, demek. Bunu on altı kez söyleyin ve işte bu şekilde bundan kurtulacaksınız. Bu çok pratikitr ve işe yarar. Bununla omur iltihabına yakalanırsınız, kalpte ağrı olur, bu elinizde olur, ne diyorsunuz buna, donuk/hissiz el, bununla her tür problem yakalanırsınız ve bunların hepsi sizlerin çalıştırdığı uydurma suçluluk nedeni ile oluşur.

Şimdi diğer bir efsane gelir, bunun kaynağı sanırım psikologlar, sözde psikologlar. Onlarda psyche (ruh) hissi yok çünkü onların psyche’nin içine girmek için bir yolları yok, yaptıkları şey kaydetmektir, bulmaya çalışmak ve insanları tedavi etmeye çalışmak. Kaç tane deli iyileşti? Sahaja Yoga yüzlercesini iyileştirmiş olmalı. Onlar kaç kişiyi iyileştirdiler? Tek bir kişiyi bile iyileştirmediler. Aksine, eğer bir psikologa giderseniz, belki de daha fazla delirebilirsiniz. Yöntemleri kendilerini delirtiyor çünkü bu psikologlar, insanlarla konuştukları zaman, patolojik durumlarda, (hastalıktan dolayı meydana gelen)  anormal durumlarla uğraştıkları zaman, ne ile uğraştıklarını bilmiyorlar. Patolojik vakalarla uğraştığınızda, kendiniz bununla zehirlenirsiniz veya diyebilirsiniz ki, bir bulaşma vardır. Kendinizi nasıl koruyacağınızı bilmiyorsunuz. Söylemeliyim ki, tek psikolog Jung’tur çünkü o kesinlikle peygamber gibi bir kişi idi, sonra aydınlanmasını aldı, o bundan bahsetti, bir hekimin de hastalanabileceğinden. Şimdi onlar bu zavallı Freud gibi patolojik hale gelmeye başladılar, yarı pişmiş. O seks ve bunun gibi şeyler hakkında konuşmaya başlayan birisiydi ama kendisi sapık bir adamdı. Kanserden öldü, kendi yaşamında ne elde etti? Öyle sapık bir adamdı ki, demek istiyorum ki, düşünebiliyor musunuz,  kanserden ölen sefil bir adamdı. Freud, herhangi bir kişiye, her ne olursa olsun, her hangi bir konuda nasıl rehberlik edebilir? O her ne söylediyse, biz onu İncil gibi kabul ettik, insanlar İncil’den daha fazla Freud’a inandılar. İsa’dan daha fazla, ona inandılar aslında ve eğer bunu minimum bir cümleye indirgerseniz, onun herkesi bir seks nesnesi haline getirdiğini  söyleyebilirsiniz. Bundan başka bir şey değilsiniz, bundan daha fazla bir şey değilsiniz, bundan başka bir şey değilsiniz. Düşünün asaletinizi bu seviyeye indirgemek!  Bir Anne olarak, bu zavallı adamın patolojik davalarla uğraşması gerektiğini söyleyerek ona sadece bir merhamet işareti veriyorum ve o posses olmuştu, yakalanmıştı ve insanlara bu yanlış fikirleri verdi.

O sadece psyche (ruh) ile uğraştı, o buradan başlayan ama burada sona eren, yani sizin süper egonuzda sona eren, sol kanal ile uğraştı. Yani seks bağımlılığı sizi süper egoya çeker, yani bu sizi bilinçaltı akıla ve kolektif bilinçaltınıza çeker. Yani seks ile sahip olduğunuz bütün problemler, bu nedenle meydana gelir. Duygusal davranışlar ve tüm sapıklıklar sizi kolektif bilinçaltına çeker.

Hindistan’da çok anormal bir kız vardı. Bana geldi ve kızlarla birlikte olmak istediğini ve bir kızla evlenmek istediğini, bir erkek gibi giyinmek istediğini söyledi. Ben de ona, “gerçekten mi?” dedim. Bunun üzerine kendisine bazı Sahaja Yoga tedavileri verdim ve onun içinde bir adam olduğunu fark ettim. Hiç bir şey derecesinde alçalmıştı, onu posses eden bu şey bir adamdı, ona bu fikirler bu adam tarafından veriliyordu ve işte bu yüzden böyle konuşuyordu, kız posses edilmiş bir kişiydi. Tüm bu anormallikler siz posses olduğunuz için meydana gelir. Küba’da Beni görmeye gelen bir kız vardı. Küba’dan Amerika’ya geldi, kısa boylu bir kız, çok küçük, ufak, iyi görünümlü ve Bana dedi ki, kızın  kocası Bana dedi ki, “Anne, şaşırıyorum, karım böyle biri, bir şişe sek viskiyi alıp bunu içer”. Bunun üzerine Ben, “tamam, oturun siz” dedim. Ona bir bandhan ver, biz buna böyle diyoruz ve büyük bir, dünyayı gezen bir seyyahın, kocaman, gerçekten de çok kocaman bir zencinin, onun içinden çıktığını gördüm ve kıza baktım. Dedim ki, “hiç tanıdığın zenci var mı?” Kız dedi ki, “Anne, siz onu görüyor musunuz? Onu görüyor musunuz? İçki içen kişi o, ben içki içmem”, dedi Bana. Bu adam ondan uzaklaştırıldığında, kız kocası için çok tatlı bir eş haline geldi. Bunda aşırıya kaçtığınızda tüm bu anormal davranışlar sizi, bu korkunç insanlar tarafından ele geçirildiğiniz kolektif bilinçaltına sürükler ve eğer çok, çok egoist bir hale gelirseniz,  bu da sizi kolektif bilinç üstüne de çekebilir. O zaman da Hitler olabilirsiniz. “Bunda yanlış olan ne? Bunda yanlış olan ne? Hitler’de yanlış olan ne?” Yanlış olan hiç bir şey yok, o bütün Aryan ırkını kurtarmaya geldiğini söylediğinde, mükemmelen doğru idi ve burnu da, özel olarak kibirli yaratılmıştı. Demek istiyorum ki, tüm bunları duyduğu için Tanrı şaşırmış olmalı, yani siz biraz farklılık yaratmalısınız, değil mi? Ama işte durum bu. Demek istiyorum ki, bunlar bizim yaşamımızda, “ne var ki bunda” diyerek yaptığımız saçmalıklar. Kafamızda yükler oluşturmadan geriye dönemeyeceğimiz bu hendeklerin içine atlıyoruz ve bu yükler, bütün bu şeyleri harekete geçiriyor ve sizlerde böylece anormal kişiler oluyorsunuz. Sonra da, caddede dikilip delinin teki gibi bağırırsınız ve eğer onları kışkırtırsanız, daha da kötüleşirler, bu yüzden onlarla konuşmamak, tartışmamak daha iyidir. Unutun gitsin onları. Gördüğümüz bütün bu fanatikler, posses olmuş (ele geçirilmiş) insanlardan başka bir şey değiller.

Çoğu posses olmuşlar. Demeliyim ki çok sayıda devlet başkanı, bu zorba insanların çoğu posses olmuşlar. Onlarla tanıştım, onlarla el sıkıştım, karşımda titrediler ve Ben onların posses olduklarını, nasıl orada olduklarını anladım. Onlar orada olmamalılar, posses olmuşlar, onlar diğer insanları da posses ediyorlar, bunu başarıyorlar ve posses etme güçleri ile tüm bu saldırganlık başlıyor.

Yani bu merkez, sizi normal halinize döndüren merkezlerden birisidir ve o zaman, Kundalini bir kez yükseldiğinde ve bıngıldak kemiği bölgesine dokunup, onu açtığı zaman, sonrasında kendi elinizden bu merkeze doğru, bu kolektif kişilik kendisini ifade etmeye başlar. Kolektif bir kişi olursunuz, olursunuz, Ben tekrar söylüyorum, bu bir gerçekleşmedir, bu, “biz kız ve erkek kardeşleriz, haydi oturup Birleşmiş Milletleri oluşturalım ve sonra da, biz bundan para kazanalım” gibi bir şey değildir. Bu sizin, başka bir kişiyi, içinizde hissettiğiniz bir gerçekleşmedir (bunun gerçekten olmasıdır). Ve en önemli olan şey budur.

Bu merkez, demek istiyorum ki, bunun hakkında kaç saat konuşabilirim bilmiyorum ama bu merkezin on altı tane alt pleksusu (sinir ağı) vardır ve bu merkez gözlerinizle, burun, kulak, burun, boğaz -her şeyle, boyunla, hatta yüzünüzle ilgilenir, onlar bu merkez tarafından yönetilirler. Kolektif bir kişi, kolektif bir varlık, etkinliği olan bir yüze sahiptir, hatta bu yüz vibrasyon da yayabilir ama bu sadece vibrasyonlar vasıtası ile görülebilir, bu şekilde siz kimin kolektif bir varlık olduğunu bileceksinizdir.

Ben size, yanlış şeyler önünde eğildiğiniz zaman,  en büyük tıkanmanın olduğunu söylediğim yer olan burası başın, en önemli kısmıdır ve burası Sanskrit dilinde Murdha adı verilen, beynin alt tabakasıdır. Burası çok önemlidir, şişer ve büyük bir bariyer meydana getirir ve siz “her yeri saran güç ile” bağlantısı tamamen kesilmiş bir kişi olursunuz. Bu tüm korunmanın, tüm yol göstermenin, tüm sizi besleyen şeylerin, her şeyin yaşamınızdan kaybolmaya başlaması anlamına gelir.

Şimdi bu merkezden, burada bulunan,  çok önemli olan ve Benim size anlatmak zorunda olduğum bu merkeze gidiyoruz, hal böyle olduğu halde, artık bu konuşmayı bitirmenin zamanıdır, burası Agnya merkezidir. Burası hipofiz ile  beyin epifizinin merkezine yerleştirilmiştir. Burada optik kaizma’nın arasında (görme sinirlerinin beyne girerken çaprazlandığı yer) egomuzla, süper egomuzu kontrol eden, çok süptil bir merkez vardır.

Kimi insanlar buna üçüncü göz derler ama onların gördüğü üçüncü göz, Benim bu üzerinde konuştuğum şey değildir. Üçüncü göz, bizim dışarıdan değil, içeriden gördüğümüz göz anlamına gelir.

Bu merkez çok önemlidir ve Hint ismi ile “Mahavishnu”, İngiliz ismi ile “Lord Jesus Christ” olan deity ile süslenmiştir. Burası çok önemli bir merkezdir. “Tanrını ara”. Nerede arayacaksın, O nerede bulunuyor? İsa uyanacaktır ve burada oturuyor (Shri Mataji, agnya çakrayı işaret ediyor) çünkü çoğunuz Benim üzerinde konuşmak istediğim bir geçmişten geliyorsunuz, gerçi Mahavira ve Buddha, her ikisi de bizim içimizde oturur. Mahavira burada oturur ve Buddha da burada oturur ama İsa burada, bu merkezde oturur, beynin içinde.

Şimdi bu şey, tüm Hıristiyan kurumlarının gözden kaçırdığı çok önemli bir şey budur, İsa kişilerin içinde yeniden doğmalıdır. O bizlerin içinde yeniden uyanmalıdır. Bu ancak Kundalini’nin uyanışı ile yapılabilir. Ve O bir kez uyanırsa, bu noktada, uyanışının bir sonucu olarak, ego ve süper ego, her ikisi de Onun tarafından emilir ve bu çok büyük bir şeydir. İşte bu yüzden O, “Ben kapıyım”, demiştir.

Ama çok hoş, onlar Onu çarmıha gerdiler ama bu çarmıha gerilişte, bu bir drama idi çünkü ego ve süper ego, bu nokralarda o kadar sert bir şekilde bastırdı ki, onun içinden geçmek için, Tanrısal olan birisine ihtiyacınız vardır ve İsa, Omkara’nın kendisi idi, O asla ölmemiş olan Tanrısal bir kişilikti ve bunun sayesinde geçti.

Krishna dedi ki, bu noktada olan her kim ise, Krishna şunu dedi,  “Nainam chhindanti shastraani, nainam dahati paavakah.” Krishna dedi ki, “bu Tanrısal güç, Omkara, asla hiç kimse tarafından öldürülemez, hiç kimse tarafından yok edilemez.” Ve O kendisi, Jesus Christ olarak doğdu. Bizler için bir geçit yaratmak için doğdu ve Onun kanıtladığı şey budur, bu öldürülemez.

Ama Onların hepsi birdir ve birbirleri ile bağlantılıdırlar. Bunu Sahaja Yoga’da  kendiniz keşfedeceksiniz.  Çünkü bu ilişki kurulduğu zaman, soru sormalısınız. Jesus ile Krishna arasındaki ilişki nedir?  Siz bunu vibrasyonlarla keşfedebilirsiniz. Hepsi çok yakın bir şekilde birbirleri ile bağlantılıdır. İsa dedi ki, “Bana karşı olmayanlar, Benimle birliktedirler.” Hiç kimse bunların kim olduğunu bulmaya çalışmadı. İncil’de denilmiştir ki, “Ben sizin karşınızda, alevin dilleri olarak belireceğim” Hiç kimse bunun ne olduğunu veya Yaşam ağacının ne olduğunu bulmaya çalışmadı. Yaşam ağacı (Shri Mataji, Virata çakrayı işaret ediyor). Yani İsa bizlerin içinde uyanmalıdır, Onun söylediği esas nokta budur, “birisi gelecek ve bunu uyandıracak ve bu sayede siz, Babamı sonsuza dek bileceksiniz”. Tanrımız olan Jesus Christ adına çalışmakta olan kurumlardan hangi birisi,  bu işi yapıyor? Yaptıkları şey nedir, bir şölen düzenlemek veya bir karnaval, para toplayarak kiliseler inşa etmek, şudur, budur.  Onlarda İsa’yı uyandırarak her insanı,  bir kilise şeklinde inşa etmelisiniz. Vaftiz ile kast edilen şey buydu ama kim gerçek anlamı ile vaftizi gerçekleştirdi, bu Kundalini uyanışıdır, o Kundalininin Brahmarandra adı verilen bıngıldak kemiği bölgesine geldiği ve onu delip geçtiği zaman, işte bu gerçek vaftizdir. Bunu kim yaptı? Hiç birisi.

Birlik kilisesi adı verilen bir kiliseye gittim, sanırım bütün kiliseleri birleştirdiler ve aynı zamanda da dünya üzerindeki bütün hayaletleri de birleştirdiler. Her türden sahte guru orada, her türden, onların hiç bir şekilde ayırt edicilikleri yok.

Ben çok şaşırdım, bilirsiniz, Onun bütün bu insanları azarlama şeklinden dolayı İsa, o kadar da diplomatik değildi demeliyim ve sonra dedi ki, “eğer sıcak iseler, biz onları yönetebiliriz”. Eğer onlar sıcak iseler ifadesinin anlamı, eğer yakalanmışlarsa, catch ediyorlarsa, biz bunu  halledeceğiz demektir. Eğer soğuk iseler, onları severiz. Ama eğer o kişiler yetersizseler, “Ben onlara tükürürüm”. Bunlar Onun sözleri. Çünkü bu yarı pişmiş insanlar şeytanla uzlaşıp, sonra da Tanrıdan bahsediyorlar. İyi olanı insanlara nasıl verecekler? Neden kendi içinizde İsa’nızı uyandırmayasınız ve bunu kendiniz görmeyesiniz?

Kundaliniyi yükselttiğiniz zaman şaşıracaksınız ve Kundalini bu noktaya kadar gelir ve daha ileriye geçemez, bu tüm Hıristiyanlar için bir problemdir. Onlardan Lord’s Prayer’i (İsa’nın duası) okumalarını isteyin ve bu işe yarar, bu bir mantradır. Merkeziniz catch ettiği zaman, bu merkez catch ediyor çünkü Krishna, O kolektif bir varlıktır, “Allah hu Akbar”, aynı anlama gelir. Parmaklarınızı kulaklarınızın içine koyup, Allah hu akbar”, demelisiniz, aydınlanmış ruhlar ve siz Kundalininin yükselişini elde edersiniz. Üçgen kemiğin içinde,  Kundalininin kalp atışı benzeri hareketini görebilirsiniz. Kundalininin yükselişini görebilirsiniz, Sahasrara’da, Kundalininin onu kırıp geçmesini hissedebilirsiniz, onun buraya gelip onu kırdığı bu noktada. Bu sayede, bu iki yapıyı (ego ve süper ego) kendisinin içine çeken ve burada bir yol oluşturan İsa’nın kapısı vasıtası ile buradan geçersiniz ve Kundalini bir kez Agnya’nın üzerine yükselirse, düşüncesiz hale gelirsiniz.

Limbik bölge, sizlere rehberlik edilen ve Kundalininin içinden geçtiği, Tanrının krallığıdır. Yapılması gereken nihai iş budur ve bu,  şimdi gerçekleşti.  Şimdi yapılmakta olan şey, kitlesel aydınlanmadır. Bu yapılmalıdır, bu yapılmalıydı, bu vaat edilmişti, bunun zamanı geldi. Ama insanlar neredeler, bazen merak ediyorum? Şimdi sizlerle birlikte İngiltere’deyim, buna Hindistan’da şaşarsınız, bu insanlar gördüler, köylerde aydınlanmalarını almak üzere binlerce ve binlercesi oradadır. Burada gerçeği istemeyen insanlar görüyorum, sizin bir sirkinizin olması lazım. En azından İngilizler geliyorlar ama burada Hintliler çok az sayıdalar ve onlar asla buna yapışmazlar, bu çok şaşırtıcı ve Ben anlayamıyorum. Bir şeylerin nasıl çalıştığı çok şaşırtıcıdır. Bunu ne zaman alacağız? Demek istiyorum ki, bu bedava, hiç bir şey ödemeniz gerekmiyor, bu sizin, bu kendiliğinden olan bir şey, o burada ama onlar hala aydınlanma alıp kayboluyorlar.

Bu çok şaşırtıcı bir şey, Ben burada çalışıyorum, inanmayacaksınız, şimdi on yıl oldu, sekiz yıl, sekiz yıl oldu. Dört yıl, ilk dört yılda Ben altı kişi buldum, onlarda yukarı çıkar, aşağı inerlerdi, yukarı çıkar, aşağı inerlerdi. Bende, “ne tür insanlar bunlar?” dedim. Dört yıl, düşünebiliyor musunuz? Hindistan’da, Ben oraya üç ay için gidiyorum ve binlercesini buluyorum. Bu, kurtarılacak olanların çok az olması mıdır, bu John (Vaftizci Yahya) tarafından söylendiği gibi mi? O sadece bir kaç bin tanesinin kurtulacağını söyledi, Batıda yapacağımız şey bu mudur? Ama İngiltere en minimum olanı,  hayret edersiniz ama, İtalya bile daha iyi, İsviçre, Geneva, çok daha iyi, neler oluyor?

Buralarda, bir Rolls Royce isteyen adamın (Osho, eski adı ile Bhagwan Rajnees) arkasından koşuyorlar, 59 tane Rolls Royce isteyen bir adam, onlar kendilerini aç bıraktılar ve onun için bir Rolls Royce yaptılar ve geldiği zaman Rolls Royce’u ona verdiler, düşünün? Onun mükemmel bir üstat olduğunu söylediler. Bu saçma sapan Rolls Royce ile ruhunuzu nasıl elde edebilirsiniz mevzusunu anlayacak kadar saf bir zekâ kalmamış akıllarda. En azından Derbyshire böyle değil, Derbyshire’lı insanlar bundan çok fazla etkilenmemeliler çünkü onlar bunu, burada yaptılar. Siz bir Tanrı meydana getiremezsiniz, yapabilir misiniz? Rolls Royces’i yapabilirsin, tamam, Rolls Royce’u Tanrı için değiştirebilir misin?

Böyle korkunç şeylerin peşinden koşuyorlar, buna benzer başka bir korkunç şeyde ise, birileri size nasıl uçacağınızı öğretmeye çalışıyor. (Transandantal Meditasyon) Sara hastalığı nedeni ile acı çekmeye başlamış olan direktörün karısı burada oturuyor, kocası sara hastası oluyor,  kadının kızı sara oluyor, onların hepsi saralıydı ve binlerce pound ödüyorlardı, uçmak için üç bin pound ödüyorlardı ve onlar bir kurbağa gibi sekmeye başladılar, düşünün? Saf bir akılla siz gidip bu gurudan,  kendisini eğik Pisa kulesinden aşağıya bırakmasını istemek zorundasınız. Bence kule sadece bunun için yapıldı ve bakın bakalım, o bir inch yüksekten bile uçabiliyor mu? Neden akılınızı kullanmazsınız? Dün sizlere anlattım, sizler evrendeki en önemli yer olan Kalbe yerleştirilmişsiniz. İngiltere Evrenin kalbidir ve Kalp tembel. Ben ne yapabilirim? Bana söylemelisiniz, ne yapmalıyım Ben? Bu kalbi gerçeğe pompalatmak için. Arayış içinde olanlar var, burada arayış içinde olanların olmadığını söylemeyeceğim, onların pek çoğu hippiliğe geldiler, binlercesi hippi oldu. Ama tüm bu saçma şeyleri onlar çok kolay bir şekilde kabul ettiler ve arayış içinde olduğunuzu neden düşünmeyesiniz ki? Bu, Benim zihnimin ötesinde. Ben bunu anlayamam.

Sizler anlattığım gibi, Ben buraya bir göçmen olarak gelmedim. Buraya sadece bir şeyler olduğu için geldim, kocam bu ülke için seçildi, ki bu önemliydi, bu böyleydi, sanırım böyle olması daha önceden takdir edilmişti. Böyle olmalıydı. Ama şimdi Ben,  sizlere  bunu almanız için ve bunun William Blake tarafından, sizlere anlatılmış olan şey olduğunu anlamanız için sizler yalvarmak durumundayım. Blake dedi ki, “Bu ülkede peygamberler olacak, Tanrının insanları peygamberler olacaklar ve onlarda, başkalarını da peygamber haline getirme gücü bulunacak”. Bu Sahaja Yoga’dır, bunun gibi başka bir şey yok. O pek çok şey vaat etti, o Benim yaşadığım yerdeki evi bile tarif etti, bizim şimdi oturduğumuz evi tarif etti, tam yerini. Temellerimizi atacağımız yerdeki ashramı da tarif etti, bu detaylara kadar tarif etti. Böylesine büyük bir azizin ve kâhinin bu büyük ülkede doğmuş olmasına hayret ediyorum ve kimse bunu görmek istemiyor. Şimdi ne yapayım Ben? Umarım çok yakında insanlar, kendilerinin çok büyük bir rol, bütün insanlığı değiştirmek için ve onlara bu felaketleri getiren bu zamanda onları kurtarmak için, hayati ve çok önemli bir rol üstlenmeleri gerektiğini anlayacaklar. Onlar, insanları Tanrının Krallığına götürmek için liderlik etmesi gereken insanlar. Bunu umut edebilir ve bunu kutsayabilirim.

Tanrı hepinizi kutsasın.

Şanslıyız ki, Derbyshire’da çok iyi standartta Sahaja Yogilerimiz var, gerçekten de bu şaşırtıcı ve Blake, Derbyshire’dan çok bahsetti, onlar Benden, Derbyshire’a gelmemi istediler. Bende onlara, “Birmingham Bana yetti, Derbyshire’a gitmeyeceğim”, dedim.

Onlar da “Anne, lütfen” dediler. Sonra da, “Blake Sizin Derbyshire’a gelişinizden bahsetti” dediler. İşte bu şekilde Ben buradayım ve umarım bu merkez kesinlikle çok iyi Sahaja Yogiler yaratacaktır. Buradan büyük peygamberler yaratılabilir, nihayetinde Blake çok güçlü bir şekilde Derbyshire’dan bahsetti, bunu tavsiye etti. Ama Benim bu gün araba ile gezindiğim sırada gördüğüm şey, çok fazla kara büyü var, insanlar korkunç, korkunç şeylerle uğraşıyorlar. Endişe ettim, kesinlikle endişelendim.  Çok tehlikeli bir şey bu. Bu sizler için tehlikeli, çocuklarınız için, aileniz için, herkes için tehlikeli ve Ben bu torbaları buldum, burada nasıl başarılı olduklarına şaşırdım.

Tanrı size güç ve Tanrının bu büyük işi ile alakalı olarak buraya nasıl yerleştirildiğinizi anlamanız için, gereken bilgeliği versin.

Eğer sorularınız varsa, beş dakika içinde sorabilirsiniz, dün pek çok kişi pek çok soru sordu. Aslında sadece ilk gün insanların soru sormasına izin veririm çünkü ikinci gün, tam bir zaman kaybı bu. Allah aşkına kişisel sorular sormayın, özel hiç bir  soru sormayın. Onlara daha sonra devam edeceğiz, şahsen, onlar katılabilirler ama genel anlamda herhangi bir şey sormak istiyorsanız tamam,  lütfen genel anlamda soru sorun.

Seyircinin sorusu: Siz, kendiniz Tanrıyı gördünüz mü?

Shri Mataji:  O bir Hintli (Yogi, soruyu Shri Mataji’ye tekrarlıyor)

(Shri Mataji cevap veriyor) Neden bu soruyu soruyorsunuz? Bu soruyu soracak yetkiniz var mı?  Siz önce kendi ruhunuzu görün, bunun hakkında sonra konuşacağız. Neden siz böyle bir soru sormalısınız ki? Hintli misiniz? O zaman bazı konularda,  görgünüzü muhafaza edin. Lütfen oturun. Bu tür cahilce sorular sorulmamalıdır. “Tanrıyı gördünüz mü?” Neden Bana böyle bir soru sormalısınız ki? Bana böyle bir soru soracak ne yetkiniz var sizin? Ben size soru sormalıyım: Kendi ruhunuzu hissettiniz mi? Tamam, önce siz kendi ruhunuzu hissedin. İşte bu yüzden, Buddha asla Tanrı’dan bahsetmedi, Ben dün size sadece söyledim çünkü siz aniden Tanrı’yı görmek istediniz, Tanrıyı görecek gözleriniz var mı? Beni bile göremiyorsunuz ki, Tanrıyı nasıl görebilirsiniz?

Her şeyden önce kendi ruhunuz olun, bunu sonra konuşuruz. Küçük bir çocuk, kalkıp bir krala gidip, onunla konuşup, sonra da suratına bir tokat atamaz, atar mı? Bunu yapması gerekir mi? Bizler sınırlarımızı bilmeliyiz, mariadalarımızı. Özellikle de Hintliler bunu bilmek zorundadırlar, Bazen hayret ediyorum. “Tanrıyı gördünüz mü?”, gibi bir soru sormak. Onu görsem de, görmesem de, bunu size neden söylemeliyim? Ne diyor o?

(Yogi: Boş verin lütfen, başka bir soru alalım).

Yakışmıyor, yakışmıyor, çok cahilce. Sizin burada böyle şeyler öğrenmiş olmanıza şaşırdım, böyle bir şey, bir Hintli tarafından asla yapılmaz, çok utanç verici. Düşünün şimdi, eğer Ben Tanrıyı görmüşsem, o Bana inanacak mı veya Onu görmemişsem. Demek istiyorum ki, nasıl bir soru bu? Onu gördün mü, yoksa görmedin mi?

Ama bu adam Benares Üniversitesinde Felsefe Masteri sahibi, belki de bu böyle ama Hindistan’da böyle insanlar göremezsiniz, bu maddiyatçılık nereden geliyor bilemiyorum, kesinlikle kaba insanlar var orada, yani demek istiyorum ki, Bana sorulacak nasıl bir sorudur  bu? Bu asla olmadı. Ben sizlere aydınlanma vermek için buradayım, hepsi bu. Bunu almalısınız, bu sizin hakkınız. Bu bir banka demeliyim ve sizde çeklerinizi imzalamalısınız, hepsi bu. Çekleriniz imzalanmışsa, hepsi bu, bitti, sizlerle olan ilişkim bu kadar, tekrar çarmıha gerilmek için sizlere Kendimden bahsedecek değilim. İsa, kendisi hakkında bir şeyler anlatmaya çalıştı ve onu çarmıha gerdiler.

Şimdi eğer size “tabii ki Ben Tanrı hakkında bir şeyler biliyorum” desem, bu adam bunu kabul etmeyecek. Eğer “Ben bilmiyorum”, desem, o zamanda bunu kabul etmeyecek. Aptal. Hintliler hiç bir şekilde aptal değildirler, onlar çok bilge insanlardır, bunu söylemek zorundayım. Bu aptallığın nereden geldiğine hayret ediyorum. Çok bilgeler. Hintliler çok bilgedirler çünkü bakın, orası yoga bhoomi,  orası o kadar eski bir ülkemiz ki, bu ülkeye şükretmeyi bilmiyorsunuz,  Ben bunu size veremem. Hindistan’ı karşılaştığınız insanlarla yargılamayın, hayır, hayır, hayır. Orası çok yüce bir ülke, çok büyük, spritüel, kesinlikle spritüel bir ülkedir. Bakın, bunlar, bunlara ne oluyor bilemiyorum, çok yüzeysel insanlar buraya geldiler, son derece yüzeysel, kimi büyük ruhlarda var, bunu söylemeliyim ama yargılamayın, bu büyük ülkeyi yargılamayın.

Bir keresinde kocamla Hindistan’a gidiyordum ve ona dedim ki, “ülkemize dokunduk (vardık)”. O da dedi ki, “Nasıl biliyorsun bunu”. Dedim ki, “bak, vibrasyonlar. Bütün ülke vibrasyonlu, atmosferi vibrasyonlu”. “Gerçekten mi?” dedi. Ben de, “git ve pilota sor” dedim. Birinci sınıftaydık, kocam gidip ona sordu.

Pilot, “efendim, bir dakika kadar önce girdik” dedi. Orası öylesine yüce bir ülke ki, tamamı, Evrenin Kundalinisi bu ülkede bulunuyor, düşünebiliyor musunuz? Kundalini! Ve onların arayış yönünde bir arzuları yok, orada bulunan şey arzunun gücüdür ve onlarda arayış gücü yok. (Hindi) Ben, kendim buna şaştım ve bu guru gibi gelenlerde, bu korkunç insanlar para kazanıyorlar. Şans eseri olarak Ben bir Hintliysem,  utandım bu durumdan veya eğer, utandığım kadar bazen de, “sahip olduğumuz şeylere ne yaptılar bunlar” diye hissederek utanç duydum. Öylesine inanılmaz bir mirasımız var ki, sizler sadece bir sürgünsünüz, sizler sadece dışarıdasınız, siz ağaçsınız bizler kökleriz, bizler olmadan yaşayamazsınız, biz kökleriz, bu kökleri Ben gördüm, Ben anlayamam. Hala iyi durumda, bu bir Annenin endişesi.

Şimdi bunu elde edelim, lütfen ellerinizi Bana doğru uzatın, hepiniz ayakkabılarınızı çıkartın, aramalısınız, arayışınız yoksa Benim programıma gelmenizin ne faydası var.