Enerji merkezlerini nasıl aydınlatırsınız?

Unity of Houston Church, Houston (United States)

1986-05-30 How to enlighten energy centers? Houston, United States, 113' Chapters: Introduction by Yogi, Talk, Self-Realization
Download video - mkv format (standard quality): Download video - mpg format (full quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: View on Youku: Listen on Soundcloud: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Public Program, Unity Kilisesi. Houston (USA), 30 Mayıs 1986.

Gerçeği arayan herkesi selamlıyorum.

Kişi gerçeğin ne olduğunu anlamalıdır, biz onu kavrayamayız,  onu organize edemeyiz, onu yönetemeyiz ama  bilimsel (bakışlı) bir kişilik olarak, gerçeğin ne olduğunu görmek için açık fikirli olmalıyız. Herhangi bir üniversiteye veya herhangi bir koleje giderken, biz orada ne olduğunu bulmaya çalışırız, aynı şekilde gerçeği öğrenmemiz gerektiği zaman, çok açık fikirli olmamız gerekir.

Ama sevgiden bahsettiğimizde, sevginin ve gerçeğin aynı şey olduğunu bilmeliyiz. Tanrı’nın sevgisi ile gerçeğin kendisi arasında hiçbir fark yoktur. Bu fark, biz Tanrı ile bir olmadığımız zaman var olur. Örneğin, eğer siz birisini çok sıradan bir seviyede seviyorsanız, bir kişiyi fiziksel olarak seviyorsanız, şöyle de diyebilirsiniz ya da cinsel bir şekilde, o kişi hakkında çok şey biliyorsunuzdur; sadece bunu biliyorsunuz ama gerçeği bildiğinizde, o zaman siz sevgi olursunuz. Ve size bahsettiğim sevgi, her yeri kaplayan, hareket eden, koordine eden ve gerçek olan sevgidir.

Ama bunun için,  bizim mutlak olarak adlandırdığımız düzeyde olmadığımızın farkına varmalıyız. Göreceli bir dünyada yaşıyoruz. Ve göreceli olarak, bir şeyler görmeye başladığımız zaman, bu gerçek olamaz. Gerçek göreceli olamaz. O mutlak olmalıdır.

Ve evrim sürecimizde, insan olduğumuz zaman,  gerçek diye her ne biliyorsak, … örneğin, eğer siz Benim bir sari giydiğimi biliyorsanız, gözleriniz vasıtasıyla kesinlikle Benim bir sari giydiğimi biliyorsunuz, bu sizin için bir gerçektir, bu herkes için gerçektir. Herkes aynı şeyi görür. Yani bu, merkezi sinir sisteminizle ilgilidir: bunu siz merkezi sinir sisteminiz üzerinde bilmelisiniz – gerçeği.  Bu herhangi bir imge olamaz. Herhangi bir zihinsel yansıtma olamaz ve bu kanıtlanamayacak bir şey olamaz.

Yani bizler İsa’nın varlığını kanıtlamalıyız, merkezi sinir sistemimiz üzerinde Tanrı’yı ​​kanıtlamalıyız. İsa her ne dediyse, bunun gerçek olduğunu kanıtlamalıyız. Bunu kanıtlamadıkça, hiçbir konuşma, bu kuşağı ikna etmeyecektir.

Şimdi, bunu kanıtlamanın zamanı geldi. Ve bu kanıt, bunu siz ister bilimsel ister Tanrısal olarak adlandırın, her ne olursa olsun, bu kanıt merkezi sinir sistemimiz üzerinde ifade edilmelidir. Bu da, bizim onu hissetmek zorunda olduğumuz anlamına gelir, biz bunu görmek zorundayız, bu gerçekleşmelidir.

Muhammed Sahib söyledi – hepsi aynı şeyi, sadece bulundukları zamana bağlı olarak söylediler – ” İnsanlığın yükseleceği Yeniden Diriliş zamanında, o zaman, onların elleri konuşacak” dedi. Çoğu zaman yeniden dirilmekten bahsederdi, ama onlar bir şekilde bundan hiç bahsetmiyorlar, sadece kıyamet gününden bahsediyorlar.

Her dinde, önemli olan her şeye gereken önemin verilmemesinin nedeni de budur. Bu nedenle, bugün durum öyle bir halde ki, onların hepsinin farklı kompartımanlarda olduklarını görüyoruz; ama değiller. Peygamberlerin hepsi, onları besleyen aynı sevgi enerjisiyle,  farklı zamanlarda tek bir hayat ağacı üzerinde doğdular. Ve onlar çiçek açtıkları zaman, insanlar “Bu benim!” “Bu benim!”  diyerek onları kopardılar. Ve onları dogmalara, fikirlere dönüştürüp, tamamen bitirdiler. Ve sonrasında, şimdi gördüğümüz bir kavga sürüp gidiyor.

Yani bizim bilmemiz gereken bir şeyler var olmalı, bu gerekliliği kişinin bilmesi gerekir. Bunu şu şekilde ifade edebilirim: Batı’da, bilim veya başka şeyler hakkında sahip olduğumuz bilgiler, ağacın dışındaki bilgi gibidir. Şimdi, Dr. Warren size her ne anlattıysa, bu köklerin bilgisidir.

Şimdi varsayalım ki, Doğu bu bilgiyi sizden öğrendiyse, bilimin bilgisini anlamaya çalıştıysa – tabii ki bu çok da verimli değil ama bunun önemi yok – onlar bu bilimsel bilgiyi öğrenmeye çalıştılar,  o zaman biz neden köklerin bilgisini öğrenmeye çalışmayalım? Hayat ağacının kökleri. Önemi yok, neden beslenmesi gereken, ihmal edilen köklerin neler olduğunu bulmaya çalışmayalım ve işte bizim bu yüzden sorunlarımız var?

Bunlar içimizde bulunan, size tarif edilmekte olan köklerdir ve bu kökler anlaşıldığında, ancak o zaman daha fazlasınında olması gerektiğini göreceğiz: bizler bu kökleri hissetmek zorundayız [ve] onları merkezi sinir sistemimiz üzerinde hissetmiyoruz. İçimizde hiçbir şekilde bir duyarlılığımız yok.

Örneğin, şimdi, bir insanın delirdiğini varsayalım,  kendisi bunun bilincinde değildir, çıldırmaktadır ya da eğer bir hastalık gelişirse, biraz acı çekene dek bunun bilincine varmaz ama aslında bu merkezler, pleksuslara enerji veren ve bize çok iyi bir şekilde bakan süptil enerji merkezleridir.

Ama bu merkezleri nasıl aydınlatmalı? Büyük sorun buydu: Köklerimizi hissetmeye başlamak için bu merkezleri nasıl aydınlatacağız. Bunun için, her bakımdan çok müşfik ve nazik olan Babamız Yüce Tanrı, içimizde olan bu güzel şeyi yaratmıştır ve onların hepsi evrimimizin kilometre taşları gibidir.

Bu merkezler aydınlanmalıdır ve onların  aydınlanmaları gerektiği zamansa, bir şeyler yapılmalıdır. Bunun içinde,  burada bulunan üçgen kemiğin içine, Kundalini adı verilen bir enerji yerleştirilmiştir. Kundalini “sarımlar” anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir. Belirli bir matematiksel sebepten dolayı Kundalini üç buçuk sarım halindedir. Bir matematikçi, üç buçuk sayısının çok önemli bir katsayı olduğunu anlayabilir. Üç buçuk sarım şeklinde oraya yerleştirilmiştir. Ve bu altı merkezin hepsini aydınlatmak için bir tohumdaki bir primule gibi uyandırılmalıdır ve nihayetinde bu düzen içinde altıncı olan bu merkeze  (Sahasraraya) girmesi gerekir, çünkü yedinci merkez Kundalininin altında yer alır. Bu başımıza gelmesi gereken önemli bir şeydir: Ruh olmak, yani İsa’nın bize Ruh olmamız gerektiğini, yeniden doğmamız gerektiğini söylemesindeki  gibi.

Kendi kendinize “ yeniden doğduk” diye bir sertifika vererek, yeniden doğmuş olmazsınız! Bir şeyi kabul edelim: Hikâyelerle ve sahtekârlıkla yaşamayacağız. Eğer kendimize karşı dürüst olacaksak, bu bizim için faydalıdır. Kendimize karşı dürüst olmak ve kendimize sertifika vermekle hiçbir şey olmadığımızı anlamak bizim için hayırlıdır. Bu sadece akli bir projeksiyondur.

Kendime Hristiyan, Müslüman veya Hindu desem de, bu şey her neyse,  hiç fark etmez. Ne giyersem giyeyim ya da saçımı nasıl tararsam tarayayım, Benim için fark etmez. Dürüst olmak gerekirse, bizler algılamalı ve görmeliyiz.

Bu mutlak konuma ulaşmak için Kundalininin yükselmesi gerekiyor, başka bir yolu yok. Ve bu,  içimizde Kutsal Ruh olan şeydir. Bu Kutsal Ruh’tur, bu Kutsal Ruh’un yansımasıdır. Ve Kutsal Ruh, sevgi olan, O’nun arzusu olan Tanrı’nın enerjisidir. Onun arzusu Kutsal Ruh’tur ve bu içimizde Kundalini olarak yansıtılmıştır

Yani, Tanrı’nın arzusu, sizin Onun Krallığının vatandaşı olmanız, O’nun Krallığına girmeniz ve O’nun kutsamalarının tüm meyvelerinin tadını çıkarmanızdır: merkezi sinir sisteminiz üzerinde, anlayarak,  bilerek. Bu Onun saf arzusudur ve eğer, içimizdeki bu saf arzu yükselirse, o zaman bütün arzularımızın işe yaramaz olduğunu ve onların,  saf da olmadıklarını görürüz. Çünkü bir arzumuz var, mesela, bir arabamız olsun istiyoruz: Pekâlâ, bir araban olsun; sonra bir evimiz olsun istiyoruz: bir eviniz olsun. Onlar asla tatmin olmazlar. Genel anlamda, istekleriniz gerçek istekler olmadıkları için, suni istekler oldukları için onların tatmin edilebilir olmadıkları söylenir. Gerçek istek, gerçek arzu şudur: İlahi olanla, Tanrı’nın Her Yeri kaplayan Gücüyle birleşmeniz gerektiğini söyleyen saf arzunun bu enerjisidir. Bu bizim saf arzumuzdur ve bu arzu gerçekleşene dek, her tür şeyi yapabilirsiniz, her türlü şeye gidebilir, her şeyi deneyebilir ama asla başaramazsınız.

Şimdi, bu yaşayan bir süreçtir çünkü Tanrı yaşayan bir varlıktır. Tanrı boş sözler değildir. Tanrı sadece ölü bir kitap gibi bir şey değildir, hayır böyle değildir. O yaşayan bir Tanrıdır. O yaşayan bir enerjidir ve bu yaşayan bir süreçtir, bu yüzden de onun kendiliğinden gerçekleşmesi gerekir. Eğer yaşıyorsa, bunun kendiliğinden gerçekleşmesi gerekir.

Örneğin, bir tohum var ve siz onu filizlendirmek istiyorsunuz. Ona emredebilir misiniz? Aklen  “Tamam, şimdi filizlen” diyebilir misiniz? “Pekâlâ, ben şimdi sana bu mantraları veya İncil’i okudum” diyebilir misiniz ya da bunu yapar mısın? Tohum filizlenecek mi? Hayır, bu olmayacaktır. Bu yaşayan bir süreçtir. Siz tohumu  Toprak Ana’nın içine yerleştirmelisiniz ve o kendiliğinden filizlenecektir. Sizin hiçbir şey söylemenize gerek yok. Hiçbir şey hayal etmenize gerek yok. Filizlenecektir.  Ve işte bu, her ne ise odur, Kundalininin de yaşayan bir süreç içinde,  aynı şekilde uyandırılması gerekir.

Şimdi, birçok insan Benim para almamama şaşırıyor. Her şeyden önce, sevgi için siz nasıl para talep edebilirsiniz? Ve çok kendiliğinden olan bu sevgi için? Ben hiçbir şey yapmıyorum, sadece önünüzde duruyorum, hiçbir şey yapmıyorum ama eğer bu sevgi her yerde akıyorsa ve bu uyanışı  siz Benim var oluşumdan alırsanız, bunda Ben hiçbir şey yapmıyorum; o sizindir. Sizin olan her neyse, bu Kundalini sizindir, arzunuz size aittir ve eğer Aydınlanmanıza ulaşırsanız, o sizindir. Ödeme istenecek ne var? Dürüst olmak gerekirse, Ben hiçbir şey yapmıyorum. Hiçbir zorunluluk yok. Bu sadece katalizördür, o zaman katalizör siz olursunuz. Sonra da üçüncü bir kişi katalizör olur. Herkes katalizör olabilir ama kişi dürüst ve doğru olmalıdır, aksi takdirde gerçeği bulamazsınız. Eğer efsanelerle yaşıyorsanız, gerçeği nasıl bulabilirsiniz?

Şimdi, Benim dediğim şekilde modern Sahaja Yoga, hangi yolla bunu denersem deneyeyim, bu insanların daha önce kullanmış olabileceğinden biraz farklıdır. Onlar önce çakraları temizlemek istiyorlardı, çakralardan sonra her şeyi temizlemek vedaha sonra da,  her tür çileyi çekerek Kundaliniyi yükseltmeyi – çünkü insanların bu temizliğe ihtiyaçları vardı.

Şimdi, Benim düşündüğüm en kolay yöntem ise, şöyle veya böyle, bir şekilde Kundaliniyi yükseltmek, bir şekilde onu yükseltmek, bir an için dahi olsa ışığın insanların içine girmesini sağlamak, ışığın lambaya girmesine izin vermek ve sonra  bırakın insanlar lambayı kendileri görsünler.

Kundalini yükseldiği ve ışık titreştiği zaman,  kendinizde neyin yanlış olanın ne olduğunu, hangi çakranın catch ettiğini, sorunun nerede olduğunu kendiniz görebilirsiniz ve sonrasında bunu düzeltmek çok kolaydır ama eğer Ben size “sen bunu yap, şunu yap!” desem  – bitti! Ya da onlar Beni İsa gibi,  kategorik olarak yok edeceklerdir ya da Bana, “bir Hitler” gibi veya buna benzer bir şey diyebilirler. En iyisi, siz onların kendi kendilerini yargılamalarına izin verin, bırakın onlar kendi kendilerinin rehberi olsunlar, bırakın kendi kendilerinin gurusu olsunlar ve öğrensinler ama nasıl?

Kundalini kendisi yükseldiği ve (çakrayı) delip içinden geçtiği zaman, olan şey ellerinizin konuşmaya başlamasıdır. Etrafınızda, her yerde Kutsal Ruh’un serin esintisini hissetmeye başlıyorsunuz. Kutsal Ruh’un başınızdan çıkan serin esintisini de hissetmeye başlıyorsunuz. Şimdi, size bu merkezlerin ne işe yaradığını, parmaklarınızın ucunda size neyi göstereceklerini söylediğim zaman, bunu tatbik etmeye başladığınız zaman, onun nasıl çalıştığını görmeye başlar ve sonrasında da bunun doğru olduğunu anlarsınız. O zaman şimdi, biz İsa’nın çakrasının catch ettiğini varsayalım – bu İsa’nın çakrasıdır. Eğer Ben bunu dersem,  siz Bana “Anne, burasının İsa’nın çakrası olduğunu nasıl söylersiniz” diyebilirsiniz çünkü siz burada Lord’un duasını söylemelisin.  Eğer burada catch ediyorsanız,siz  Lord’un duasını söylemeden Kundalini yükselmez ama Aydınlanmış ruh olmayan bir kişi, Lord’un duasını söylerse, Tanrı onu hiçbir şekilde duymaz. Diyelim ki bu (mikrofon) bağlı değil, o zaman  işe yaramaz.

Ana şebekeye bağlanacaksınız. Tanrıya bağlanacaksınız. O’nunla bir kez bağlantıda olduğunuzda, her şey canlanır ve bir ilişki kurabilirsiniz ve onlar anlayabilirler. O zaman Lord’un Duası işe yarıyor, bu işe yarıyor diyebilirsiniz.

Ve Benim onu indirgediğim diğer bir basit şey de şudur, eğer siz sadece  “ben herkesi affediyorum, herkesi affediyorum”, derseniz, bu  işe yarar! Şimdi, bu çok basit bir yöntemtir. Geçen gün İspanya’ya gittiğimde şaşırdım. “Anne, hayır, nasıl bu kadar basit olabilir?” dediler. Ve sonra başka birisi Bana dedi ki, “Anne, kafamız karıştı, bizim Tanrı’ya ulaşmak için acı çekmemiz gerekir.”

“Hangi dine ulaşmak istiyorsunuz?” dedim. “Hıristiyanlık” dedi. ”Bende dedim ki, “ İmkânsız bu! Bu Hıristiyanlık değil. İsa’nın kendileri için acı çektiğini kabul etmek istemedikleri için,  buna inananlarsa Yahudilerdi. Siz Yahudi misiniz yoksa Hıristiyan mısınız? Önce buna karar verin.”  “Hıristiyan” dedi.  “O zaman yanlış. İsa sizin için acı çekmişse, siz nasıl acı çekebilirsiniz? Onun acısına inanmıyorsunuz.” Yoksa İsa sizin için yeterince acı çekmedi mi, sizler hala acı çekiyorsunuz?”

Sonra biraz egolarına meydan okudum, bunu söylediğim için üzgünüm ama yaptım çünkü bunu anlamayacaklarını düşündüm. “Acı çektiğinizi söylediniz. İspanyolların herhangi bir yerde acı çektiklerini bilmiyorum. Kolomb Amerika’ya gitmeseydi, Hindistan’da işimiz tamamen biterdi! Siz buna sahip olamazdınız. İspanyollar ne zaman acı çektiler ki? Bunu söyleyin Bana. Hıristiyanlar, Hıristiyan olmayanlar Hıristiyanların elindeyken, Hristiyanlar ne zaman acı çektiler? Bana ne anlatırsınız? Anlayamıyorum.” Bu o değil.

Hiçbir şekilde acı çekmeye gerek olmadığı, sizin bilmeniz gereken diğer bir şeydir. O, sevgi okyanusu, lütuf ve merhamet okyanusu olan Kadir-ı Mutlak Tanrıdır. Sıradan bir baba, nasıl ki kendi oğlunun acı çekmesine izin vermezse, o Yüce Baba size nasıl acı çektirebilir? Sizler Onun sevgisine meydan okuyorsunuz, acı çekmek istediğinizi söyleyerek şefkatine meydan okuyorsunuz. Pekâlâ, Yahudiler gibi acı çekmek mi istiyorsunuz? [Öyleyse] Hitler sahibi olun! Hitler sahibi olacaksınız. Acı çekmek istiyorsunuz, o zaman güzelce acı çekin! (kahkahalar) Bu kadar basit! Artık acı çekmeyeceksiniz. Acı çekmek yok. Tanrı’nın Krallığına girmelisiniz. Ben buraya size neşe, mutluluk ve sonsuz yaşam mesajı vermeye geldim. Buraya size acılardan bahsetmeye hiç gelmedim ve Ben buna inanmıyorum. Siz ego veya süper ego yüzünden acı çekiyorsunuz. Sol kanalımızın ve sağ kanalımızın aktiviteleri sayesinde içimizde bina edilmiş olan iki yapı vardır.

Shri Mataji: Bilmiyorum,  Warren sen onlara soldan, sağdan bahsettin mi?

Warren: Hayır.

Shri Mataji: Hayır. Peki, öyleyse,  Sol kanal bizim arzu gücümüzdür ve Sağ kanal ise eylem gücümüzdür. Ve eylem gücümüzün sonucu olarak bizim burada egomuz var ve arzu gücümüzün bir sonucu olarak da, bizler süper ego topluyoruz, buda şartlanma anlamına geliyor. Bizde bunun her ikisi de var. Bir taraf süper ego, diğer taraf ise egodur.

Şimdi, bu ikisi burada (Agnya’da) buluştuğu ve birleştiği zaman, burada bıngıldak kemiğimizde bir kireçlenme olduğunda, o zaman içimizde bir ben-lik gelişir ve Bay Falan, Bay Filan ve Bayan Falan oluruz, yani bütün bu şeyler olur ama Kundalini yükseldiği zaman, burada,  bu iki şeyi emen Lord İsa’dır. İşte bu yüzden Onun günahlarımız için, karmalarımız için öldüğünü söylüyoruz. Bu kanıtlandı çünkü İsa içine emer, buradaki kapı odur. O içimizdeki bu iki yapıyı emer, şartlanmalarımız ve sözde karmalarımız emilir, burası açılır, Kundalini dışarıya fırlar.

Siz, kendiniz, kendi başınızdan çıkan kendi Kundalininizi deneyimleyebilirsiniz. Sizi sertifikalandırmama gerek yok. Deneyim size aittir. Her şey size ait. Hissettiğinizi söylememe gerek yok, bu tür bir şey yok: onu siz hissedersiniz ve sonra parmak uçlarınızda hissedersiniz.

Şimdi burada saf zekâya sahip olmanız gerektiğini hissediyorum. Eğer ön yargılıysanız, bu zaten sizin dogmalarınız, kendi ideolojileriniz ve bütün bu şeyler tarafından bozulmuş halde, gerçeği kolayca göremezsiniz.

Size Dr. Worlikar’dan veya Dr. Warren’dan bir örnek vereceğim. Başka doktorlarımız da var, çok iyi eğitim almış insanlar var ve ayrıca çok sade köylüler de var, son derece sade insanlar.Bir kesit alırsanız,  kesinlikle eğitimsiz olan insanlar var, çok iyi eğitim almış insanlar da var, hayatın her kesiminden her tür insan olduğunu göreceksiniz ama Ben onların ortak bir özellikleri olduğunu gördüm, bu da onların saf zekâya sahip olmaları; ışığı bir kez gördükleri zaman, onu kabul eder ve bunu çalıştırırlar. İnsanların başarısız olduklarını gördüğüm tek nokta bu ve bazı insanlar bu şekilde çok hızlı Sahaja Yogi oluyor ve bu durumu geliştiriyor.

Şimdi, Dr. Warren Avustralya’daki binlerce insana Aydınlanma vermiş olmalı, buna şaşarsınız, bunu yapan pek çok kişi var ama bunu kendi içinizde oturtmak, sizin kendi değerler sisteminizdir. Aydınlanma zor değildir, ancak onu oturtmak için Kundalininizi nasıl yükselteceğinizi, onu nasıl oturtacağınızı anlamanız gerekir.

Bazı insanlarda bu  en fazla üç ila dört gün sürer ve onlar bunu oturturlar. Bazı insanlardaysa en fazla bir ay sürer ama kişi bunun ardından gitmeli, aydınlanmasına saygı duymalı ve ilk önce  kendinizi sevmelisiniz: Sizler Tanrı’nın enstrümanısınız ve bu enstrümanın  (mikrofon) bağlantıda olması gibi, Tanrı ile bağlantıda olacaksınız. Ve bu bağlantı biraz gevşekse, onu siz düzeltmek zorundasınız – bu sizin işinizdir. Ve eğer bunu öğrenirseniz, sizin için bu çok kolaydır. Sıradan bir köylü bunu yapabildiğine göre, siz neden yapmayasınız? Bu olur olmaz, şaşıracaksınız.

Barıştan bahsediyoruz. Barıştan bahsedenler… bunun diğer tarafında, bildiğiniz gibi, Benim başka bir hayatım daha var: onlar barıştan ve Birleşmiş Milletlerden, şundan, bundan,  büyük, büyük şeylerden bahsediyorlar ama onların içinde barış yok. İçinde barış olmayanlar, Birleşmiş Milletlerden veya barış temelli herhangi bir şeyden nasıl bahsedebilirler? Yapamazsınız, çünkü bu sadece akli bir şey ve bu tür bir şey olur olmaz,  egonuza veya süper egonuza meydan okuyarak bir anda bu kırılacaktır.

Yani doğru noktaya gelmek için, sahip olduğumuz insani sorunlar her ne olursa olsun, bunların dışarıdan değil içeriden geldiğini kişi anlamak zorundadır. Atom bombaları için endişe etmeyin, onlar bizi yok etmeyecekler. İçimizdeki atom bombaları bizi yok edecektir. Gördüğünüz gibi AIDS geldi, şu geldi, bu geldi. Onlar bizi yok edecekler ve eğer siz bir şekilde Kundaliniyi oraya götürüp,  oraya yerleştirmeyi başarırsanız, hiçbir probleminiz olmayacak, hiçbir sorun olmayacaktır.

Sahaja Yoga ile kanserden kurtulmuş insanlar gördüm. Ülkemizin cumhurbaşkanı oradaydı ve o da, [Neelam] Sanjiva Reddy (1977 ile 1982 arasında  Hindistan’ın 6. Cumhurbaşkanı)- ona yazıp sorabilirsiniz – kanserden kurtuldu. Ve iyileşmesi sadece on dakika sürdü. Sahaj Yoga’yı kabul ederseniz, AIDS’ten bile kurtulabilirsiniz, şaşıracaksınız ama kişi her ne denerse denesin, görüyorsunuz, dogmalarla dolu olan insanların kafasına bu girmiyor. Onlar Tanrı’nın sizi iyileştirebileceğine inanamazlar! Bilmiyorum, evlerinde İsa’nın fotoğrafı var, ellerinde İncil var. İsa ne yaptı? İnsanları iyileştirecek enerjisi yok muydu?

Şimdi,  bu iyileştirme önemli değil, ancak bunun bir yan ürünü olarak siz fiziksel iyileşmenizi, bir yan ürün olarak zihinsel iyileşmenizi elde ediyorsunuz.  Bir ışık geldiği zaman… şimdi bakın, elimde bir yılan tuttuğumu ve ışık olmadığını varsayalım. Karanlıkta birisi, “Bir yılan tutuyorsun! Onu uzağa fırlat!” derse, siz onu dinlemeyeceksiniz ama birazcık ışık varsa, yılanı görür ve onu fırlatıp atarsınız, “Aman Tanrım!” İnsanlar uyuşturucu bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklarından işte bu şekilde kurtulmuşlardır, tıpkı böyle ama size söylemek zorundayım ki, modern insanlara tüm bunlardan çok daha yüksek bir şeyin var olduğunu açıklamak çok zor!

Bazen İngiltere’de çok kötü deneyimler yaşadık. BBC de çalışan insanların Beni televizyona davet edip, bu konuda konuşmamı istedikleri zamanki gibi, onlar Bana, ama biz sizin bunu para almadan yapmanız gerektiğine inanamayız dediler.  “Neden? Bana ne kadar ödeyeceksiniz? ” dedim. “Hayır! Bir Anglosakson beyin, para olmadan hiçbir şeyi anlayamaz”,  dediler. “O zaman bir Anglosakson beyin Aydınlanma alamaz! Denklem bu”, dedim.  İsa sizden ne kadar para aldı? İsa’yı hiç anlamıyorsunuz,  onu sattığımızı bilmek zorundasınız ve onu hala satıyoruz!

Tanrı’yı ​​satamazsınız ve tüm bu şeyleri satamazsınız. İşte onların şaştıkları şey buydu. Ve Beni BBC’ye almayacaklardı.  “BBC aleyhinde hiçbir şey söylemeyeceğim ama işim söz konusu olduğunda, siz Bana ödeme yapamazsınız” dedim. Sadece söyleyin,  Bana ne kadar ödeyeceksiniz? Bu sadece sevgi ve ilgi. Sid’in gelip Bana sadece “Merhaba” demesi gibi: Bunun için Ben ona ne kadar ödemeliyim?

Sevgi olmaz, yapamaz, para alamaz. Tamam, salonunuz için ödeme yapabilirsiniz, başka diğer şeyler için yapabilirsiniz.  Bu anlayamadığımız bir şey. Ve Toronto’ya gittiğim zaman, Bana bir soru sorduklarında şaşırdım, “Kaç tane Rolls Roycenuz var?” “Bende hiç yok!” dedim. (Kahkahalar). O zaman  Benimle ilgilenmiyorlar, bununla ilgili bir ticaret yok!

Şimdi, bizler  gerçeği arayan kişiler olduğumuzu anlamalıyız ve bizler içimizdeki huzurun, içimizdeki sessizliğin içimizdeki sevginin arayışındayız ve size bunu veren bu güç, başkalarını sevmeniz için sizi kuvvetlendirir.  Şimdi, başkalarını sevdiğimiz zaman, sevgi fikrimiz ya bir çeşit sahiplenme ya belki biraz açgözlülük ya da belki biraz şehvet veya bunun gibi bir şeydir ama bu sevginin bununla hiçbir ilgisi yoktur, bu saf sevgidir. Ve saf Tanrısal sevgi öyledir ki, tıpkı bir ağaçtaki özsu gibi yükselir ve ağacın her yerine gider, çiçeğe gider, meyveye gider, yapraklara gider ve geri döner. Onun tek bir çiçekte kısılıp kaldığını varsayarsak, bu durumda ağaç ölecektir ve güç de ölecektir. O bağımlı olmaz, besler. Kesinlikle işin içindedir, ama bağımlı değildir.

Tüm bu ayırt ediciliği, vibrasyonlara sahip olduğunuz zaman geliştirirsiniz ve üçüncü bir kişi gibi konuşmaya başlamanıza şaşarsınız. Hindistan’dan bir hanımefendi de olduğu gibi, kendisi Benimle birlikte Los Angeles’a geldi ve oğlu da Honolulu’dan oraya geldi. Bayan Bana “Anne, ona Aydınlanma verin!” dedi. “Ben denedim, sen ver” dedim. “Nasıl yapabilirim? Almıyor” dedi.  Ben de “O zaman Ben nasıl yapabilirim?” dedim. Sonra ona, “Pekâlâ, ona aydınlanmış bir ruh olduğuna dair bir sertifika ver!” dedim.  “Ona sahte bir sertifikayı nasıl verebilirim,  Anne?” dedi.  “Konu bu: O aydınlanma almıyor. Mesele bu! Gerçeği kabul et”, dedim.  “O zaman ne yapmalıyız?” “Bu farklı bir nokta! Ama o Aydınlanma almıyor! Kişi bunu anlamak zorunda” dedim. Bunun üzerine, “Evet, bu doğru. Gitmiyor; bu çalışmıyor” dedi.  “O” dedi. Bayan  “ben yaptım” veya “bunu ben yaparım” demedi. “Çalışmıyor” dedi. Siz üçüncü şahıs olursunuz ve üçüncü şahıs diliyle konuşmaya başlarsınız. Sanskritçe ‘de olduğu gibi, biz buna “akarma” diyoruz: yani sizin eyleminiz,  “eylemsiz hale” gelir.

Artık hareket etmiyorsunuz, ama bu bir eylemsizlik, bağımsız bir eylem haline gelir. Siz sadece “bu çalışmıyor, bu hareket etmiyor, bu çıkmıyor” dersiniz ve “o yapar” yani bunu yapan başka bir şeydir. Aslında, Kundaliniyi siz yükseltiyorsunuz, ama bunu söylemezsiniz ve hepiniz bu güce sahipsiniz.  Hepiniz bu güce sahipsiniz. Hepiniz ona sahip olmalısınız. Neden sahip olmamaktan çekiniyorsunuz, Ben sadece anlamıyorum? Birine veya kimi özel dogmalara veya herhangi bir şeye bağlı olduğunuzu varsayarsak: bunlar size tam bir tatmin sağlamamıştır, size hiçbir şey vermemiştir! O zaman, sizi kesinlikle dinamik yapan bu güce neden sahip değilsiniz?

Şimdi, yaşımın kaç olduğunu biliyorsunuz, çok yaşlıyım ve bir ev hanımıyım. Ben bir büyükanneyim ve evlilik hayatımın diğer tarafında yapacak pek çok şeyim var, çok seyahat ediyorum; yaptığım her şeyde, hiç bir şekilde yorgunluk hissetmiyorum. Ve siz çok manyetik olabilirsiniz ve böyle bir kişi, o kadar saf bir kişilik haline gelir ki, böyle bir kişinin bir anlık bir bakışı bile huzur yaratabilir, size neşe verebilir, sizi yükseltebilir, sizi iyileştirebilir, her şeyi yapabilir.

Böylesine bir güç okyanusu elinizin altında ve biz neden ona ulaşmayalım ki? Bu çok basittir. Onun ne olduğunu hepsi söylediler. Bu sadece İsa tarafından söylendiği için böyle değildir, ama onların her biri, Aydınlanmanızı almanız gerektiğini söylediler. Rama geldiği zaman, bu binlerce yıl önceydi, ondan önce dahi bizim bir sürü başka kişimiz oldu, onlar geldiler. Sonra Shri Krishna geldi, sonra Buddha, Mahavira geldi: hepsi, “Aydınlanmanızı Alın” dediler.

Buddha ve Mahavira o kadar ileri gittiler ki, “Tanrı’dan bahsetmeyin. Enkarnasyonlardan bahsetmeyin. Sadece Aydınlanmanızı alın”, dediler.  Sadece Aydınlanma, başka bir şey değil çünkü siz Tanrı hakkında konuşmaya başladığınız zaman, onların sadece kaçıp gideceklerini düşündüler.

Bu yüzden onlara, “Aydınlanmanızı alın” deyin, önemli olan mesele budur. Bu yüzden insanlar onlara, anishwarwad (ateist) Tanrı’ya inanmayan diyorlardı. Onlar Tanrı’ya inanıyorlardı, buna şüphe yok, ama onlar bunun hakkında konuşmak istemiyorlardı, çünkü Tanrı hakkında konuşmanın, bir konuşma, bir konuşma ve bir konuşma olduğunu düşündüler. Yani, şimdi deneyime sahip olmanın zamanı geldi.

Ne yazık ki, Houston Benim turumdan ve tüm bunlardan biraz uzak görünüyor, ama bütün dünyada Aydınlanmasını almış ve bu işi yapan binlerce ve binlerce insan var. Sizin işinizi bırakmanıza gerek yok. Vazgeçilecek bir şey yok. Sizler çok dinamiksiniz.  İsimlerinizi değiştirmenize ve garip elbiseler giymenize gerek yok. Bu tür hiçbir şey yok! (Kahkahalar).

Bazı insanlar boynuz geliştirmeniz gerektiğini düşünüyorlar. Tüm bu saçmalığı yapmaya gerek yok. Nerede olursanız olun, meydana gelen şey, içsel bir değişimdir. Bu sizin kendi gücünüz haline gelir. Yüzdeki parıltı farklı olan tek şeydir; gözdeki ışıltı oradadır. Ve böyle bir insan çok sevgi dolu, şefkatli ve barışçıl bir kişidir; rahatsız olmaz, hiçbir baskı yoktur, hiçbir şey yoktur. Çok memnun bir insan demeliyim. Çok halinden memnun bir insan. Bunların hepsi size aittir, sadece, sadece, bu atılım gerçekleşmelidir ve eminim bu işe yarayacaktır. Sanırım yarın hepinizle bir atölye çalışması yapacağız.

Bilmiyorum, bugün onlara vermemi ister misiniz? Deneyimi bugün yapmam mı gerekiyor?

Warren: Eminim isteyeceklerdir.

Shri Mataji: Hayır, onlara sorun!

Arayış içindekiler: Evet!

Shri Mataji: Teşekkür ederim. Hep böyle diyeceklerdir. (Kahkahalar)

Şimdi,  sınırdan en az yirmi beş Sahaj Yogi ithal ettik. Ve şunu söylemeliyim ki, Houston’dan dünyanın her yerine bir sürü Sahaj Yogi ihraç etmemiz gereken bir gün gelmelidir. Bu Benim Houston’a gelmemin tadını çıkaracağım en iyi zaman olurdu. Dediğim gibi, gerçek, sevgi ve neşe tek bir temadır, çünkü bunların hepsi Ruh’un kalitesidir.

Gerçek, bilirsiniz dikkatinizdedir. Ne zaman dikkatinizi birine koyarsanız, siz o kişi hakkındaki gerçeği bilirsiniz. Kendinizle ilgili gerçeği biliyorsunuz ve nihai gerçeği de biliyorsunuz: bu da sizin Ruh olduğunuzdur.

Siz bu beden değilsiniz. Siz bu akıl değilsiniz. Siz Ruhsunuz. En büyük gerçek budur. İşte bu yüzden de, oturtulması gerekiyor.

Bir kez gerçek olduğunuz zaman, Ruh’un tüm güçleri otomatik olarak tezahür etmeye başlar. Bir televizyon gibi, eğer bakarsanız, o küçük bir kutu gibi görünür, ancak bir kez bağlandığı zaman, bunun dinamizmini görürsünüz. Aynı şekilde, bu nihai atılım gerçekleşmelidir.

Tanrı hepinizi kutsasın.

Bunun sonunda bu programı düzenlediğiniz için size çok teşekkür ederim ve bu hepsiyle gelip konuşma şansını Bana veriyor ve bir dahaki sefere,  Eylül ayında tekrar geldiğimde, belki de buraya geri gelebileceğimi umuyorum. Çünkü Houston, size söylediğim gibi, yolumdan biraz uzakta, ama önemli yok. Bunu halletmemiz gerekecek. Bazı insanlar bu sefer Aydınlanma alırsa, Eylül ayında buraya kesinlikle  yine geleceğim.

Yani, dediğim gibi başlangıçta,  her şeyden önce kendimizi sevmek zorundayız. Kendimizi affetmek zorundayız. Kendimizi affetmeli ve kendimize saygı göstermeliyiz. Bizler insanız. Tanrı bizi amipten bu aşamaya getirdi. Bizler değersiz insanlar değiliz. O’nun gözünde biz tüm göklere ve tüm evrenlere değeriz çünkü siz sahnedesiniz ve O’nun arzusunu yerine getireceksiniz, çünkü O, hepinizin O’nun ülkesinde ve krallığında olmanızı istiyor.

Bu yüzden her şeyden önce kendinizi affetmeli ve hiç bir şekilde suçlu hissetmemelisiniz. Eğer kendinizi suçlu hissederseniz, ne olduğunu size söyleyeceğim – bu şok edicidir. Eğer suçlu hissedersiniz, burada bu merkezi geliştirirsiniz, biz ona Sol Vishuddhi diyoruz. Bu merkezde sorun yaratarak, en başta spondilit (omurga romatizması) geliştirirsiniz. Spondilit olmazsanız, anjin adı verilen bir hastalık geliştirirsiniz. Bu yüzden, lütfen kendinizi suçlu hissetmeyin.

Belki de sevginin ve O’nun şefkatinin ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bunların üzerinde, O bağışlama okyanusudur – inanın Bana! Bağışlaması o kadar büyüktür ki, Onun bizi affedemeyeceği böyle bir hata yapamayız. Bizler sadece kendimizi affetmeliyiz. Kendimizi yargılamamalıyız da. Kendimizi kınayarak hiçbir şekilde kendimize yardım etmiş olmayacağız. Aksine, kendiniz için bunu görün, eğer O gerçekten şefkat ise, tüm şefkatin kaynağı ise, neşe ve sevgi okyanusuysa, o zaman biz suçluluk gibi küçük bir şeye nasıl sahip olabiliriz, çünkü bu sizin yükselişinizi engelleyecektir.

Çünkü Batı’da suçlu olmak bir moda. Konuşma dilinin kendisi şöyle gidiyor, “Üzgünüm. Ben buyum, korkarım ki.” Dil böyle başlar. Yani bütün konuşma dilinin kendisi, zihniyetin tamamı, bütün suçu kendi üzerinize almanız gerekir şeklinde çalışır. “Ah bu suç benim, evet, benim.”

Bu yüzden lütfen, tek bir şey şu ki: kişi kendisini suçlu hissetmemelidir ne de kişi bu hatayı ve şu hatayı sen yaptın diye düşünmemelidir: başlangıçtaki bir şey budur. Ve sonra bu sadece on dakikalık bir iştir ve sizler yükselişinizi elde edeceksiniz ve sonrasında Ben burada ne yapıyorsam, aynısını yapacaksınız.

Şimdi, her şeyden önce bu deneyim için, tüm bu merkezlerin (çakraların) beş element tarafından fiziksel seviyede bina edildiğini ve en önemlisinin Toprak elementi olduğunu, bu Toprak Ana olduğunu anlamalıyız. Bu yüzden Toprak Ana’dan yardım almak için ayakkabılarımızı çıkarmalı ve ayaklarımızı Toprak Ana’nın üzerine koymalıyız. Toprak Ana en fazla yardım edendir ve bu üçgen kemik onun özel ilgisiyle meydana getirilmiştir. Bu yüzden her iki ayağınızı da birbirine paralel bir şekilde yere koyun.

Şimdi rahat bir şekilde oturmalısınız, rahatsız bir şekilde değil ama kendini salmış bir tavır içinde de değil,  biraz canlı bir tutum içinde, dik bir şekilde. Başınızı çok fazla yukarı veya aşağı doğru eğmiş bir halde değil, düz bir şekilde.

Şimdi her iki ayağınızda bu şekilde- ve gözlerinizi sürekli olarak kapalı tutmanız gerekeceği için gözlüklerinizi bile çıkarabilirsiniz. Hipnotize etmek yok – ve bu aynı zamanda sizin görme duyunuza da faydalı olur.

Şimdi, bunlar, her iki el, onlar şunu temsil eder: sol el arzunun gücünü ve sağ el ise eylemin gücünü temsil eder. Bu nedenle Aydınlanmamıza sahip olma arzusu için sol eli kullanacağız. Yani elinizi Bana doğru tutarak rahat bir şekilde kucağınızda tutun veya kendinizi rahat hissettiğiniz herhangi bir şekilde tutabilirsiniz.  Eğer elinizi sandalyenizin kolçağı üzerinde tutmayı düşünürseniz, böyle yapabilirsiniz, istediğiniz şekilde ve diğer el olan sağ el, merkezlerinizi uyandırmak için kullanılacak.

Kendi Kundalininizi nasıl yükselteceğinizi anlatacağım, bu sayede bunu evde de yapabilirsiniz ve onu düzgün bir şekilde yükseltmek çok kolaydır. Ve şimdi, bunu siz kendiniz yükseltebilirsiniz, çok basittir.

Öncelikle elinizi kalbinizin üzerine koymanızı isteyeceğim. Şimdi gözlerinizi kapatmanıza gerek yok. Size merkezleri göstereceğim ve sadece onların üzerine elinizi yerleştirebilirsiniz. Şimdi, önce kalpte, sonra midenizin üst kısmında, karnınızın. Sonra sol tarafta,  karnınızın alt kısmında bir tane daha var. Bütün hareketlerimiz sol tarafta olacak.

Sonra midenin üst kısmına geri dönüyoruz ve sonra tekrar kalbe dönüyoruz. Sonra da size anlattığım bu merkeze geri dönüyoruz, köşesinde, omuzla boynun birleştiği noktaya bu eli bu şekilde koyabilirsiniz ve başınızı sağa doğru çevirin, bu sayede el geriye doğru gider, omuriliğe doğru oldukça geriye gider.

Sonra bu eli, alnınızı her iki tarafından bastıracak şekilde yukarı getirin, elinizi alnınıza koyun ve elin her iki tarafından da bu şekilde sertçe bastırın. İsterseniz başınızı eğebilirsiniz.

Sonra sağ eli başınızın arka tarafına koyabilirsiniz; boyuna değil,  optik lobun bulunduğu yere. Sonra başınızı geriye doğru itin, bu şekilde yukarı doğru kaldırın.

Son olarak, elinizi ve avucunuzun ortasını, tam olarak avucunuzun ortasını (el ayasını), çocukken yumuşak bir kemik olan bıngıldak kemiği bölgesine götürmeniz gerekir. Sonra da sert bir şekilde bastırmanız, parmaklarınızı geriye doğru esneterek sertçe bastırmanız gerekir, yedi kez yavaşça saat yönünde kafa derinize hareket ettirin. Hepsi bu kadar. Tüm yapmanız gereken budur. Bu kadar, bu kadar basit.

Tamam. Ama bir şey var: lütfen gözlerinizi açmayın, çünkü dikkat içinize çekilmelidir, eğer gözler açılırsa, dikkat dağılır, bunu çok iyi biliyorsunuz.

Yani tıpkı Benim bu sarim  gibi, Kundalini de yükseliyor, bu yüzden Kundalininin hareketiyle içerideki dikkati içeriye  çekiyor. Herkes bunu denemeli. Bu çok basit. Size son derece faydası olacak.

Ve sonra yarın, eğer atölye çalışması için gelirseniz, o zaman biz bunu iyi bir şekilde oturtacağız ve bu konuda ne yapılması gerektiğini size bildireceğiz.

O zaman şimdi sol eli Bana doğru tutun, bu biri, sağ eli de kalbin üzerine koyup gözlerimizi kapatıyoruz. Sadece gözlerimizi kapatalım.

Şimdi sol el rahat bir şekilde yerleştirilmelidir. Hiçbir yerde bir rahatsızlık hissi olmamalıdır. Demek istediğim, herhangi bir yerde herhangi bir rahatsızlık hissederseniz, gerginlik ya da başka herhangi bir şey, rahat olabilmek için onu gevşetebilirsiniz, bu çok önemli çünkü rahatsızlık hissi dikkatinizi o tarafa çekebilir. O yüzden rahat olup, gevşeyin ve dik bir şekilde oturun.

Şimdi lütfen sağ elinizi kalbinizin üzerine koyun. Şimdi burada Yüce Tanrı’nın,  kalpte Ruh olarak yansıması bulunmaktadır. İnsanda bu kalpte bulunur. Yüce Tanrı’nın oturduğu yer başınızın üzerinde bıngıldak kemiği bölgesinde olmasına rağmen, yansıma kalptedir, bu yüzden de kalp bu kadar önemlidir. Burada tekrarlamalı ya da Bana çok temel bir soru sormalısın. Bana “Shri Mataji” diyebilirsiniz, eğer daha kolay gelirse, Bana “Anne” diyebilirsiniz. “Anne, ben Ruh muyum?” Lütfen bu temel soruyu kalbinizden üç kez sorun. “Anne, ben Ruh muyum?” Gerçek olan budur, ama lütfen soruyu sorun.

Kendinizi suçlu hissetmeyin, hala çok fazla suçluluk duygusu olduğunu hissedebiliyorum, bu nedenle de,  “biz nasıl Ruh olabiliriz ki?” diye düşünebiliriz. Hepiniz Ruhsunuz. Büyüklüğünüzü bilmiyorsunuz. Siz ihtişamınızı bilmiyorsunuz.

Sadece “Anne, ben Ruh muyum?” deyin.

Sol elinizi Bana doğru tutun ve sağ elinizi kalbinizin üstüne koyun. Sadece bir el kalbin üzerine, bir elde Bana doğru

Şimdi sağ elinizi sol tarafta karnınızın üst kısmına indirin, sol taraftan ve parmaklarınızla bastırın. Şimdi burası, kendi kendinizin üstadı olmanızın merkezidir. Eğer Ruhsanız, size söylediğim gibi, siz kendi kendinizin efendisi ve kendinizin rehberinizsiniz.

Şimdi, buraya sertçe bastırın ve bir soru sorun, üç kez tekrar edin, “Anne, ben kendi kendimin efendisi miyim? Kendi kendimin rehberi miyim? Kendi kendimin gurusu muyum? ” Gerçek efendiler, Sat (Gerçek) purusha’lar (Kişi, Ruh), Sat Gurular olan büyük enkarnasyonlar gibi; büyük peygamberler gibi büyük üstatların hiç birisine karşı gelmiyoruz;. Tüm bu yüce Tanrısal insanlar bizi, kendi kendimizin rehberi yapabilir. Üç kez söyleyin lütfen.

Şimdi de,  elinizi sol tarafta aşağıya karnınızın alt kısmına indirmelisiniz. Şimdi,  burası çok önemli, çok çok önemli bir merkez. Bu merkez, şu ana kadar farkında olmadığımız tüm Tanrısal teknikleri ve Tanrısal yasaları işleyen merkezdir. Biz bilmiyoruz. İsa’nın müritleri Kutsal Ruh aracılığıyla Aydınlanmalarını aldıklarında, Kutsal Ruh’un serin esintisini aldılar, hissettiler ve onlar farklı bir dilde konuşmaya başladılar. Latince, Yunanca veyahut başka bir dilde konuşmadılar, onlar çakraların dilini konuştular. Ve ellerini hareket ettirmeye başladılar, bu yüzden insanlar onların deli olduğunu düşündü.

Ama şimdi, eğer Aydınlanmanızı alırsanız, tüm Tanrısal yasaları parmaklarınızla yönetilebileceğinizi göreceksiniz, çünkü parmaklarınız aktif hale gelir ve Kutsal Ruh’un serin titreşimlerini veya serin esintisini yayarlar. Yani bunda yanlış bir şey yok, ama farkında olmayanlar bunu anlayamıyorlar ve bu yüzdende onlara deli diyorlardı.

Bugün durum böyle değil.

Şimdi, lütfen elinizi oraya, Swadishthana denilen bu merkezin üzerine koyun. Ve burada, bu tekniğin gerçek bilgisine, saf bilgisine sahip olmayı istemelisiniz. Ben sizi hiçbir şey için zorlayamam çünkü özgürlüğünüze saygı gösterilmelidir.  Eğer tam bir özgürlüğe sahip olmanız gerekiyorsa, bu sizin kendi seçiminiz ve kendi özgürlüğünüz içinde yapılmalıdır.

Öyleyse burada sadece “Anne, ben Tanrısal, saf bilgiye sahip olabilir miyim?” demelisiniz.

Lütfen bunu altı kez sorun çünkü daha sonra bileceğiniz üzere, bu merkezin altı taç yaprağı var. Lütfen isteyin, “Anne, Tanrısal olanın saf bilgisine sahip olabilir miyim?” “Anne, Tanrısal Olan hakkında gerçek bilgiye sahip olabilir miyim?” Altı kez. Şimdi bunu altı kez istemelisiniz.

Sonuç olarak, Kundalini hareket etmeye başladı. Öyleyse şimdi, daha yüksekteki merkezleri genişletmek ve Kundaliniye tam bir güven sağlamak için, sağ elimizi sol tarafta karnın üst kısmına koymalı, buraya sertçe bastırmalı ve burada, kendinize duyduğunuz tam olarak bir güvenle şunu söylemeliyiz.  “Anne, ben kendi Üstadıyım. Anne, ben kendi rehberimim. “

Lütfen tam bir kendine güven içinde bunu söyleyin. Bunda ego yok. Tam bir güven içinde, üstatlığınızın merkezinin açılacağını ve Kundalininin iyi bir şekilde buradan geçebileceğini söylemelisiniz. Bu çabasızdır. Tek şey, bizim Kundalini ‘ye kendi yolundan yükseltmesi için ona yardım etmemizdir.

Bunu on kez tekrarlamalısınız, çünkü bu merkezin on yaprağı var. Aslında bu on yaprağı temsil eden şey, on emirdir. Ve on tane vardı.

Geçmişte peygamberler şeklinde,  bu dünyaya tekrar tekrar gelen Satguru’lar, onlar Musa gibi, İbrahim gibi, Lao Tse gibi, Sokrates gibi, geldiler. Lütfen bunu on kez söyleyin.

Şimdi lütfen sağ elinizi tekrar kalbinizin üzerine getirin ve sertçe bastırın. Ruhunuz buradadır. Yine, tam bir kendine güven içinde, en büyük gerçeği görmelisiniz: “Anne, Ben Ruh’um.” Lütfen on kez söyleyin, “Anne, Ben Ruhum.”

Bunu tam bir güven içinde on iki kez söylemelisin. On iki kez, “Anne, Ben Ruhum.”

Şimdi lütfen sağ elinizi yükseltin ve omzunuza, omzunuzla boynunuzun birleştiği noktaya sağ elinizi koyun ve sertçe bastırın.

Başınızı sağa doğru çevirin, bu sayede elinizi şimdi geri alabilirsiniz.  Ön taraftan geçirin, elinizi arkadan değil, ön taraftan geçirin. Bunu yapabilirsiniz. Ve burada, on altı kez, “Anne, ben hiçbir şekilde suçlu değilim” demelisiniz. Başınızı sağa doğru döndürün ve bunu on altı kez tekrarlayın ve o zaman bile,  eğer kendinizi suçlu hissetmek istiyorsanız veya gerçekten kendinizin suçlu olduğuna inanıyorsanız, bunu yüz sekiz kez söyleyerek kendinizi cezalandırsanız iyi olur diye düşünüyorum.  (Kahkahalar)

Sizden istediğim gibi, kendi içinizde hoş bir şekilde oturtmalısınız, kendinizi hoş bir şekilde yerleştirilmelisiniz. Kendinizi hiç bir zaman kınamamak, kendinizle ilgili bir hata bulmak, bu hatayı şu hatayı yaptığınızı söylemek – hiçbir şekilde böyle değil. Bu yüzden çok memnun ve mutlu olun, sadece şunu söylesin, “Anne, ben hiç bir şekilde suçlu değilim.” Lütfen başınızı sağa doğru çevirin, bunun size faydası olur. On altı kez.

Bu hala korkunç. Sadece yürekten söyleyerek buna devam edin. Lütfen bunu yürekten söyleyin. Hala çok fazla catch ediyorum, suçlu hissetmenize yol açacak ne dediğimi bilmiyorum. Eğer Ben böyle bir şey söylediysem,  unutun gitsin. Konuşmamı da unutun. Bu suçluluk işi bazen çok fazla.

Şimdi, sağ elinizi alnınızın üzerine yükseltin. Her iki taraftan da bastırın. Şimdi burada, kalbinizden, kaç kez söylediğiniz önemli değil, kalbinizden “Anne, ben herkesi affediyorum” demelisiniz, kalbinizden.

Birçoğunuz affetmenin zor olduğunu düşünebilirsiniz ama bu bir efsanedir. İster affedin ister affetmeyin. Tek şey şudur, siz onları affetmediğiniz zaman, yanlış ele oynuyorsunuz. Bu yüzden, lütfen kalbinizden söyleyin, “Anne, ben herkesi affediyorum. Her birini.” Ve lütfen bunu genel olarak yapın, kimi affedeceğinizi hatırlamaya çalışmayın.

Şimdi, bu güzel ve mutlu bir ruh hali bence.

Şimdi, lütfen elinizi arka tarafa geri getirin. Ve şimdi bu konuda çok ciddi olmamanızı rica ediyorum, çünkü eğer Ben bir şey söylersem bunu o kadar da ciddiye almamalısınız. Bu çok basit bir yöntem.

Bu yüzden,  başınızı sadece geriye doğru itin ve kendinizi suçlu hissetmek için burada değil. Bunu bir kez söylemelisiniz,  kendi tatmininiz için, “Ey Tanrım, eğer yanlış bir şey yaptıysam, lütfen beni affedin.” Ama böyle bir şeyi, neyi yanlış yaptığınızı veya nasıl bir zarar verdiğinizi, hiçbir şekilde hatırlamaya çalışmayın. Başınızı bir dakika için geriye doğru itin.

Şimdi elinizi gerin, elinizi geçin ve bu eli,  avucunuzun ortası yumuşak bir kemik olan bıngıldak kemiği bölgesine gelecek şekilde başınızın üzerine koyun. Sertçe bastırın, parmaklarınızı gerin ve saat yönünde yedi kez yavaşça, yavaşça hareket ettirin. Bu kadar. Kafanıza bastırın. Kafa derinize sertçe bastırın.

(Shri Mataji mikrofona üfler).

Lütfen elinizi aşağı indir. İlki gibi kucağına bırakın.

Artık gözlerinizi yavaşça açabilirsiniz. Şimdi düşünmeden Beni izleyin. Düşünmeden Beni izleyin.

Bu, düşüncelerinizin olmadığı ‘nirvichara samadhi’ olarak adlandırılan ilk konumdur.

Şimdi sağ elinizi bu şekilde yavaşça Bana doğru uzatın. Sadece sağ el, bu şekilde. Ve sol elinizle başınızdan serin bir esinti çıkıp çıkmadığını görmeye çalışın.

Oldukça yüksekte de olabilir, bazı insanlarda yüksekte olabilir. Tamam mı?

Şimdi bunu Bana doğru tutun, bu şekilde, soldakini. Şimdi sadece sağ elinizle hissetmeye çalışın. Gelen biraz sıcaklık da hissedebilirsiniz, sıcak bir esintinin geldiğini çünkü ısı da çıkıyor olabilir. Önemli değil.

Şimdi lütfen bu elinizi böyle tutun, şimdi burada Aydınlanmanızı istemelisiniz. Ben sizi buna zorlayamam. Yani siz her iki eli de bu şekilde koymalı ve “Anne, lütfen Aydınlanmamızı alabilir miyiz? Aydınlanmamı alabilir miyim?” demelisiniz.

Şimdi, iki elinizi şu şekilde geriye doğru kaldırın ve başınızı gökyüzüne doğru kaldırarak bir soru sorun: “Anne, bu Kutsal Ruh’un serin esintisi mi?” “Bu, Tanrı’nın Her Yere Yayılan Gücü mü?” “Bu Brahma Shakti mi?”

Bu sorulardan herhangi birini üç kez sorun.

Şimdi lütfen ellerinizi indirin. Şimdi kendiniz bakın: Elinizde bir şey hissediyor musunuz, hissetmiyor musunuz? Serin esintiyi. Onu hissediyor musunuz? İyi.

Her şey bitti. Bunu siz sadece kendi içinizde hissedebilirsin. Her şey bitti. Şimdi bunun klima olduğunu düşünebilirsiniz: bununla hiçbir ilgisi yoktur, çünkü o hareket eder. Görüyorsunuz, birçok insan önce bunun klima olduğunu düşünür. O hareket eder, klima hareket etmez. Tamam mı?

Bugün ilk gün. Bir günde ne kadar açıklanabilir ki? Bu muazzam bir bilgi okyanusu.

Şimdiye dek en az iki bin adet İngilizce dilinde konuşma yapmış olmalıyım. Ve tüm bu kasetleri ve her şeyi buradan edinebilirsiniz – bunlar aynı zamanda video kasetlerde  var- her şey hakkında ama en önemli şey deneyimdir ve deneyimi devam ettirmek de.

Bu çok rahatlatıcıdır, çok huzurludur. Şimdi, sonucun nasıl bir şey olduğunu görmek için başından veya elinden gelen serin esintiyi hissedenlerin, her iki elini kaldırmasını istiyorum.

Şuna bakın! Tanrı sizleri korusun! Tanrı Houston’ı korusun! Tanrı sizi korusun! (Alkış)

Sen nasılsın? Aldın mı? Aldı mı? Harika! Tebrikler!

Şimdi aydınlanmanıza saygı gösterin. Düşüncenin ötesine geçtiğiniz için bunun hakkında tartışamazsınız.

Yarın, bütün sorularınızı cevaplayacağımız, her birinizle ilgileneceğimiz atölye çalışmasına gelmenizin sizin için uygun olduğunu umuyorum. Ve bu iki gün içinde mümkün olan her ne ise, sizin için bunu halletmeye çalışacağız.

Tanrı sizleri korusun.

Kendinizi suçlu hissetmeyin! Şu anda bile o parmağımda catch ediyorum, bu yüzden sizden rica ediyorum, kendinizi suçlu hissederseniz bu parmağınızda catch edeceksiniz, hepiniz burada biraz yanma hissedebilirsiniz, bu yüzden lütfen kendinizi suçlu hissetmeyin. Çok mutlu ve neşe dolu olun. Şimdi gülmelisiniz. Onu buldunuz! Roma’ya gittiğimde olduğu gibi, ulusal televizyonun müdürü çok ilginç bir adamdı ve dedi ki, “Önce bana Aydınlanma verin, ancak bundan sonra sizinle röportaj yapacağım. Bende  “Pekâlâ!” dedim. Aydınlanmasını aldı ve gülmeye başladı. “Programı nasıl yapacağım? Sürekli olarak gülmek istiyorum”, dedi. Bende  “gülseniz iyi olur! En iyi yol bu”, dedim.

Şimdi, yarın hepinizi görmeyi umuyorum. Lütfen mümkün kılın, lütfen.

Tanrı sizleri korusun.

Çok teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Tanrı sizleri korusun!