Navaratri’nin 8, günü, İngiliz Yogilerle Tarz ve içerik üzerine konuşma

Butlins Grand Hotel, Margate (England)

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

İngiliz Yogilerle Konuşma, Navaratri’nin 8. Günü, Margate İngiltere, 6 Ekim 1989

Bugün Devi Puja’nın sekizinci günü ve Kali’nin gücü, bu gün harekete geçiyor ve O, tüm şeytani güçleri yok eden anlamına gelen Samhara Kali olarak da adlandırılan kişidir. Yani bu, burada, İngiltere’de bizim puja yaptığımız, çok güzel bir gün. Bu konuda çok mutluyum. Gözlüğüm? Çantamda, sanırım. O kız nerede? O mu aldı? Şimdi, İngiltere’deki Sahaja Yogilerle konuşmam gerektiğini düşünüyordum çünkü çok önemli. Şimdi Ben, Birleşik Krallık’ta geçirdiğim on altı yılı tamamlıyor olacağım ve sizlerde gerçekten bol miktarda sevgi ve iyilik olduğunu gördüm. Şimdi gelecek yıl, burada kalmayacağım çünkü kocam buradan transfer edilecek ve Ben, tabii ki geri geleceğim ve bir ay kadar, sizinle birlikte olabilirim, belki şimdiye kadar olduğundan çok daha yakında olabilirim ama sizi uyarmam gerektiğini düşündüğüm bir şey var, çünkü şimdi Gavin (Eski bir İngiltere Lideri) hakkında, “Gavin neden böyle oldu? Ona ne oldu?” diye soran pek çok mektup alıyorum, belki de herkes bu şeylerin bu hale geldiğini görmekten dolayı oldukça korkmuş görünüyor ve diğer bazı Sahaj Yogilere de bunun olmasından dolayı korkmuş haldeler çünkü başka ülkelerdeki Sahaja Yogiler, onlar Sahaja Yoga’dan çıktıkları zaman, Benim peşime düşmezler,  Sahaja Yoga’nın veya Sahaja Yogilerin peşine düşmezler, onlar kendilerinde bir sorun olduğunu düşünür, buna çok üzülür ve uzak dururlar ama Gavin neden bu kadar hoşgörüsüz ve neden bize bu kadar karşı olan bir hale geldi? Ve Bana, onun kimi korkunç organizasyonlara ve bunun gibi şeylere bilgi sağladığı söylendi. Demek istediğim, Ben insan davranışını nasıl açıklayacağımı bilemiyorum.

Zor, çünkü sen çok büyük bir şey bulduğun zaman, eğer buna değer veremezsen, ne olur? Neden? Niye? Yani, İngilizlerin içlerinde pek çok harika kaliteye sahip olduğunu hissediyorum çünkü bir kriz anında, her zaman karşı duranlar  onlardır. Onlar sayesinde savaş yön değiştirdi, ikinci dünya savaşı onlar sayesinde yön değiştirdi. Sadece bu da değil, aynı zamanda kritik bir anda, gerekli olduğu zaman, onlar bir şeyleri hallederler. Ve onların tüm tarzları çok sessizdir ve sonuçlarını doğru zamanda gösterirler, bu bir gerçek, buna şüphe yok. Kişi bunu kabul etmelidir. Bütün bu kaliteler orada, ama Bence hala sürünen belli başka şeyler var ve belki de, eğer sizin Sahaja Yoga’dan çıkmamamız gerekiyorsa, sizin eğer Sahaja Yoga’da büyümeniz gerekiyorsa, muhafaza etmemiz gereken faktörlerden birisi de budur. İngilizlerin daha çok üsluba inandığı, fark ettiğim şeylerden birisi, sizin  tarzınız nedir? Diyelim ki, buna siz kokteyl tarzı gibi bir şey diyebilirsiniz, ya da züppece bir tarz, sonra bir punk tarzı, bu tarz ve şu tarz. Frak (bir erkek kıyafeti) stiliniz var. Onlar, “her tür tarz burada var”, derler ve çünkü bunun çoğu da atmosferdedir, bu çok fazla. Siz bir ev görür görmez, onlar, “Ah, bu Georgian!” (klasik Yunan ve Roma mimarisine dayanan simetrik gözeten tarz) diyeceklerdir. “Bu şöyle şöyledir” ve “Bu Neo bilmem ne, şudur ve budur!” Yani, görüyorsunuz, bu şey o tarzda gitmeli ve o şey ise bu tarzda olmalıdır. Ve bu tarza uymayan herhangi bir ev için, “Ah, bu bir ara çözüm, bu bir ödün verme!” diyeceklerdir. Bu biraz, bu biraz müşkülpesentçe ya da böyle bir şeyi eleştirmek için onların hangi kelimeleri kullandıklarını bilmiyorum. Bu yüzden, bizlerin bilmek zorunda olduğu bir şey var, stiller içeriğin yerini alamaz. Bu, onun yerine geçen bir şey olamaz. Tarz, çok dışa dönük ve çok aldatıcıdır. O kadar aldatıcı ve o kadar dışa dönüktür ki, bizi de aldatır. Bu bizi de aldatır.

Eğer biz kendimizi bir sınıfa mensup falan gibi bir şey hissediyorsak, burada oldukça fazla sınıf bilinci de var. Eğer biz bir sınıftanız diye düşünmeye başlarsak, o zaman demek istediğim şey, bir sınıf olmanın, bunun çok insan yapımı bir şey olduğunu bilmeliyiz. Eğer siz “ben bir sınıftanım” diyorsanız, bu, olan her şeyin insan yapımı olduğu anlamına gelir. Tanrısal olanın yolu bu değildir. Divine tüm bu farklılıklara sahip değildir. Siz bir sınıf Sahaja Yogisiniz, yani sizin içeriğinizde, kendi içinizde siz, mutlu bir şekilde kendinizle yüzleşebildiğiniz, kendinizden neşe duyduğunuz ve kendini tanıdığınız böyle güçlere sahipsiniz. Sahaj Yoga’da sınıf budur, nasıl giyindiğiniz veya çatalınızı – kaşığınızı nasıl tuttuğunuz hakkında konuşmanız değildir – bunun yolu bu değildir. Dolayısıyla bizim düşündüğümüz bu tarz, içeriğin yerini tutmaz. Şimdi bu şey, sizin duygularınızı ifade etmemeniz gereken bu dış kültür içinde daha iyi çalışır. Bu şey, bize bu ülkede öğrettikleri başka bir saçmalıktır, bu tamamen bir saçmalıktır, – buna (görüşe) göre siz duygularınızı ifade etmemeli ve kendinize hakim olmalısınız, bu mutlak bir saçmalıktır.

Ve diyelim ki biri öldü, bizimde arkadaşlarımızdan birisi, yani yakın çevremizden birisi öldü ve Bay Shrivastava oraya gitti. Tanrıya şükür, Benim siyah sarim yoktu, bu yüzden Ben gitmedim! Ama siz siyah bir sari, siyah bluz giymeli ve giydiğiniz her şeyi siyah renkte giymeli ve siyah bilezikler takmalısınız ve Ben dedim ki, “Baba (efendim), Bende yani bütün bu siyah şeyler, siyah şeyler yok, ne yapmalıyım?” Bu yüzden gitmedim. Orada ne var ki diyordum. Şimdi bir insan öldü, o kişi siyah da olsanız, kırmızı da olsanız sizi görmüyor, anlıyor musunuz? Ama orada bir şey var ki, kesinlikle, eğer siz bir şey giyerseniz, bilirsiniz ki, her ne giyerseniz giyin, siz çok üzgün ve mutsuz olduğunuzu, içeride olanı ifade edersiniz, içinizde olanı. Sonra C.P. oraya gitti ve bu cenaze için orada bir şampanya vardı! Yani demek istiyorum ki, biri doğuyor, şampanyanız var, biri ölüyor, şampanyanız var, yani zaten her şekilde bu var, yani şampanyanın tarzla hiçbir ilgisi yok, onlar bunu her an içebilirler ama stil şuydu, siyah giymek zorundasınız, her şey siyah olacaktır. Ben, “bu çok fazla!” dedim. Demek istediğim şu, en fazla bir siyah şerit takılması önerilebilir ama eğer biri öldüyse, bunu önerilecek ne var? Bunu siz içinizde hissediyorsunuzdur, bunu demek istiyorum. Ve o çok hasta görünüyordu, kocam çok hasta görünüyordu çünkü bir arkadaşını kaybettiği için kendisini gerçekten çok üzgün hissediyordu. Ben de ağladım. Bunun üzerine onlar, “ne oldu, iyi değil misiniz?” dediler. Hepsi gülüyor, şakalaşıyorlardı ve ceset ise yan odada yatıyordu! Yani C.P. “Hayır, ben iyiyim ama böyle bir arkadaş!” dedi. Onlarda, “Oh! Kendine hakim ol! Sizde hiç ağırbaşlılık yok Bay Srivastava!” dediler. Ve bir başka bayan oraya gitti, bu kişi de bizim ortak bir arkadaşımız, kendisi sanırım Gana’dan ya da başka bir yerden buraya geldi ve o doğal olarak ağlamaya başladı. Ben de ağlardım, şükürler olsun ki, oraya gitmedim.

Bundan dolayı hepsi onu, “bu yaptığınız şey uygun değil, tüm bu şeyleri yapmamalıydınız” diye eleştirdiler. Yani tüm bu fikirler, bilirsiniz, her ülkenin bir tür şartlanması var ve biz, şartlanmalarımızın neler olduğunun farkına varmak zorundayız. O zaman biz iyiyiz. Çünkü her bir ülkede, tüm bu şartlanmalarımızı kırmak zorundayız. Sahaja Yogiler hakkındaki en iyi şey, onların bir kez Sahaja Yogi oldukları zaman, kendi ülkelerinin sorunlarını görmeleridir. Elimizdeki en iyi şey bu. Ve onlar, orada olan bu insanlara gülüyorlar ama yine de içimizde yatan kimi süptil şeyler olabileceğini bilmek zorundayız, çünkü bu Gavin’in örneğinden hareketle, şimdi bunu açıkça görebilirsiniz. Bilirsiniz, onun bir stili vardı, onun her zaman, her şey için bir stili vardı: onun puja için bir stili olacaktı, bu şeyin bir stili olacak, şu şeyin bir stili olacaktı. Bu yüzden ondan biraz şüpheleniyordum. Ben, “tarzı için neden bu kadar endişeli ki?” dedim. Küçük, küçük şeyler için. Eğer bir Hint elbisesi giyse bile bir tarz, bunun nasıl bir tarz olduğunu düşünecektir. “Görüyorsunuz, bizim bir tarzımız yok. Bunu biz, asırlardır giyiyoruz! Şimdi, nasıl bir tarza sahip olabiliriz ki?  Bizde Georgian tarzı, bu tarz, şu tarz yok. Bu sadece tek bir stil var, kurta – hepsi bu.” dedim. İşte böyle, bakın, o sergileyeceği tarz konusunda daha fazla endişeliydi ve işte buda Benim söylediğim şey, bizim üslubun içeriğinizin yerini alamayacağını anlamamız gerekiyor. Dikkat edin. Yani şimdi siz duygularınızı ifade etmemek için, gülmemeli ve bir keşiş gibi oturmalısınız. Biz burada keşişler istemiyoruz, tamam mı? Gerçekten yüksek sesle gülmeli ve neşe duymalı ve sevinç ifadenizi göstermelisiniz. Eğer buna gülüp geçemiyorsanız, eğer Ruhunuzdan nasıl neşe duyacağınızı bilmiyorsanız, bir Sahaja Yogi değilsiniz, bitti! Hepsi bu kadar.

Eğer bir Sahaj Yogi iseniz, o zaman her şeyden, neşe duymanız gereken her küçük şeyden neşe duyabilmelisiniz. Bir keresinde, bir tapınağı gitmek için,  onu görmek için bir tepeye tırmandık. Eski bir tapınak vardı, biz onu görmeye gittik ve epeyce tırmanmamız gerekti. Damadım, kızım çok yoruldular ama Ben her şeyin keyfini çıkarıyordum. Hiçbir şey hissetmedim. Yukarı çıktım ve sonrasında – hepimiz orada, tapınakların dış kısımlarında bir yere uzandık. Ve o, “ben illallah dedim” dedi, damadım bunu söyledi, “buraya tırmanmak çok zor” dedi. Ben de, “Şimdi, şu fillere bakın, bakın bu filler çok güzel bir şekilde yapılmışlar! Hepsinin farklı bir kuyruğu var!” dedim. Damadım, “Anne, bu kadar bitkin olduğum şu anda, farklı kuyrukları Siz nasıl görebiliyorsunuz?” dedi. Ben de “işte Ben bu şekilde  yorulmam! ama siz kuyruklara bakabilirsiniz, onlar farklı farklı tiplerdeler!” dedim. O Bana, “ben şu an bunu yapamam” dedi. Ben de, “onları görmeye başla, bunu unutacaksın” dedim.

Ve gerçekten bu oldu. Yani bir şey şu: biz artık İngiliz değiliz ya da Birleşik Krallık Sahaja Yogileri değiliz, bizler Tanrı’nın Krallığının Sahaja Yogileriyiz. Ve biz gerçeğin ne olduğunu biliyoruz. Ve kendimizi boş yere perişan etmeyeceğiz, çünkü bazı büyük dedelerimiz bize böyle şeyler yapmamızı, duygularınızı ifade etmemenizi söylediler ama bu o kadar da kötü değildi, ilk geldiğimde, Douglas’a Aydınlanma verdiğimde, bunu size anlatmalıyım. Eğer onu görürseniz, o da hatırlayacaktır. Bilirsiniz, tüm dengesini kaybetti, Beni havaya kaldırdı ve Beni bu şekilde havaya kaldırdı ve Ben İngilizlerin çok geliştiğini hissettim! ama Gregoire oradaydı, o gergindi, “Onu yere bırak! Onu yere bırak!” dedi. Yani bu çok basit, çok spontane, çok doğaldı, bilirsiniz. Anlamamız gereken şey bu: Doğal mıyız? kendiliğinden bir şekilde mi davranıyoruz? çok mu gülüyoruz? Çok açık bir şekilde mi konuşuyoruz? Açık yürekli olmak, sizin sahip çıkmanız  gereken bu eski aptal geleneklere göre, bu durum yanlıştır. Yanlış, bu kesinlikle yanlıştır, size söylüyorum! Yani bu, bizim başka bir tarzımız olmadığına dair, kesip atmamız gereken şeylerden birisi, ama Sahaja Yoga tarzı gülmek, konuşmak, herkesi kucaklamak ve neşeli olmaktır. İşte biz buyuz. Bilgiyi bildiğimiz için, biz gnostiğiz (bazı Doğu geleneklerini, dinleri ve Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen mistik felsefe), onlar siyah şapkalarını takarak kiliseye gidip, orada bulunan tüm o mezarların başında oturacak kadar aptal, kör insanlar değiller. Böyle çok şeyi biliyoruz. Yani bu, bizim hiçbir stilimiz, herhangi bir stilimiz olmaması ilk şeydir. Şimdi yurtdışına giden bazı Sahaja Yogiler, İngiltere’den evlendiler ve onlar için, kendilerinin Hanımefendiler ve Ladalar (Şımartılmış, rahata alışık adamlar) olduklarını düşündüklerine dair şikayetler aldım. “Eee? Hanımefendiler ve Ladalar mı? Onların burada bir işleri yok, onlar nasıl hanımefendi oldular?

Onlar Bana, bu kişilerin böyle olduklarını söylediler, “Şimdi, onlar bir tür şapka takmak istiyorlar ve bu tür bir şeyler giymek istiyorlar ve bazıları da hippi oldular!” Ben, “Hippiler mi, neden? Bunu anlayamıyorum!” dedim. “Ve onlar kimseyle konuşmak istemiyorlar ve ifadesizler”, dediler. Bütün bu İngiliz stilleri, görüyorsunuz! “Umarım onlar bu Moss Bros’tan (bir giyim markası) ödünç alınan frakları giymemişlerdir” dedim. Yani bu çok üzücüydü çünkü onlar herhangi bir kolektif programa gitmezlerdi, gitmezlerdi, çünkü bilirsiniz, şimdi onlar “sahib” (efendi/patron) oldular, bilirsiniz! Hindistan’da bunlara “sahib” denir. Hindistan’da, biri çok fazla stil sergilemeye çalışırsa veya bir sınıftan olduğunu göstermeye çalışırsa, “Haaa! Şimdi o bir sahip oldu! O kişi bir sahib oldu!” denir. Sahib demek, bir kınama demektir. Hindistan’da bu bir kınamadır ama olan şey bu. Bu sadece İngilizlerden gelir, çünkü İngilizler böyle konuşurlar; o bazen öyle bir şekilde konuşur ki, bu kişi kendisi bir yerlerde sadece bir baş uşak/kahya bile olabilir ama kendisi hakkında öyle bir hava ile konuşur ki, ama siz bu değilsiniz. Ve biz, İngilizler neden, onlar neden kalplerini açamıyorlar diye düşünüyorduk. Sonuçta siz, tüm evrenin kalbinde yaşıyorsunuz! Yani, eğer kalbinizi siz açmazsanız, başka kim kalbini açacak ki? Coşkulu olmaya gerek yok, görüyorsunuz, böyle konuşmak, şöyle konuşmak gerekli değil, Ben bunu söylemiyorum, lütfen bunu anlayın ama onurlu bir şekilde gülmeli, şaka yapmalısınız, eğlenmelisiniz diyorum çünkü bunun içinde neşe yok, işte bu yüzdende bu böyle. Değil mi? Yoksa neşe var mı? Yine de siz “eğer ben çok gülersem insanlar ne der?” diye düşünürsünüz. Yani, kişinin anlaması gereken bir şey var: tüm bu yapaylıkların hepsi, orada olan bu aptalca yapaylıklar.

Kraliçe’nin partilerinden birine gittiğiniz zaman olduğu gibi – bunu size anlatmalıyım çünkü Ben tüm bu saçmalıklara katıldım – ve oraya gelen insanlar var, elbette bu Moss Bros işi yine, onlar fraklar içinde geliyorlar ve bazıları frakların çok dar olanlarını alıyor ve bazıları da çok bol oluyor, bilirsiniz! Dar olanların o kadar komik bir yürüme şekilleri var ki, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, sürekli gülecek gibi oluyorsunuz ve onlar joker (iskambildeki joker, palyaço) gibi duruyorlar, size söyleyeyim. Çok güzel, onurlu insanlar joker gibi görünüyorlar. Ve bol şeyler giymiş olan diğerleriyse, Charlie Chaplin gibi yürüyorlar. Ve Ben onları asla ayırt edemiyorum, size anlatıyorum, CP’ye “O adam aynı kişi mi?” dedim. O da Bana, “Evet, aynı kişi, neden?” dedi. Ben de, “onu çıkaramıyorum, çok farklı görünüyor, Charlie Chaplin gibi!” dedim. Bu olabilir, Charlie Chaplin de bu tür partilerden birine katılmış olabilir, eminim elbisesi de onun yaptırdığı şekildedir. Çünkü bu kesinlikle orada, size anlatıyorum. Ve sonra, onlar çay içmek zorundadır, oturmalılar, bu saçmalık, şu saçmalık, bunu siz anlıyorsunuz. Tüm bunların bize insan yapımı saçma sapan bir fikirden geldiğini söylüyorum. Bizler Tanrı’nın Krallığında oturuyoruz. Bu yüzden, bütün bu şeyleri yapmayacağız. Böyle saçma sapan işlere girmeyeceğiz çünkü bu, size yapay bir üstünlük sağlıyor ve sizi dünyanın geri kalanından koparıyor. Bu yüzden size gerçekten söylemeliyim ki, bunda her ne olduysa, bina edilen türden bir yapaylık, realiteden vazgeçmek zorunda kaldı. Bu yapaylığa daha fazla dayanamazdı, çok fazlaydı. Şimdi Jeremy ve Robert’da gördüğüm şekliyle, bu farklılaşmanın sizde neden oluştuğunu bulmaya çalışıyorum, onlar gerçek İtalyanlar oldular, bunu size söylüyorum.

Bir keresinde alışverişe gitmiştik ve sonra “biraz dondurma yiyelim!” dedik. Guido Beni dondurmacılara götürme işinde çok iyidir, çünkü başka türlü Ben asla dondurma yemem! Biz de oradaydık ve aniden büyük bir kahkaha sesinin geldiğini duyduk. Ben “bazı Sahaja Yogiler bu tarafa doğru geliyorlar gibi görünüyor” dedim. Bu, Baba Mama’ydı (Anne’nin erkek kardeşi) ve bu ikisi, onlarda aynı dükkândan dışarı çıkıyor ve o kadar yüksek bir sesle gülüyorlardı ki, İtalyanlar bile,  “Buraya gelen bu büyük İtalyanlar kimler?” diye onlara bakıyorlardı. Üçü de gülüyor ve gülüyorlardı! Ve hemen bizi gördüler ve korktular çünkü oturuyorlardı. “Gülmenizi duyduğuma çok sevindim. Buraya kadar geldiniz ve herkes size baktı” dedim. Çünkü her ikisi de İtalyanca biliyorlar, onlar başka bir dilde biliyorlar. İçimizde başka bir şey daha var, başka bir dil daha öğrenmek istemiyoruz. Herkes İngiliz dilini çok iyi bir şekilde öğrenmeli yoksa biz, onların hepsinin geri zekalı olduğunu düşünüyor ve onlarla dalga geçiyoruz. Burada bir sürü film gördüm – onlar çok sayıda küçük, küçük dramalar gösteriyorlar, bazen bir tür bir dizi geliyor – bu dizilerde İngilizceyi komik bir şekilde konuşan bir Fransız veya komik bir şekilde konuşan bir Alman var. Ayrıca İngilizcenin Benim karşımda da oldukça garip bir şekilde konuşabileceğini düşünüyorum! Bazen, bu imkansız. Bugünkü biletçi gibi, onun hangi dili konuştuğunu bilmiyorum ama onun ne konuştuğunu anlamadım, kibar olmaya çalışıyordu ama Ben bakıyordum ve ona sormak üzereydim, “Şimdi, ne bu, Oxford İngilizcesi mi, yoksa Cambridge İngilizcesi mi? Anlamıyorum.” İşte bu şekilde.

Yani Ben dilin sadece iletişim için olduğunu söylüyorum ama iletişimde eğer sevgi yoksa, eğer samimiyet yoksa, eğer duygu, kaygı yoksa neden birileriyle iletişim kurmak istiyoruz ki? Sadece lafta olan bir şey, iyi değildir. Yani şimdi biz sadece bu dünyanın parçası değil, bütünün parçasıyız. Ve bu tecrit duygusundan vazgeçtiğinizde her şey içinizde dolaşır ama bir yalıtım var, karakterde çok fazla yalıtım var, belki de İngiltere’nin bir ada olması nedeniyle. Bugün David’e söylediğim gibi, diğer insanlara saldırmak ve Çin’e, hatta Avustralya’ya kadar gitmek dışında, bunun dışında onlar izole edildiler! Bu yüzden biz kendimizi izlemeyi öğrenmek zorundayız, atalarımızdan bize gelenleri öğrenmek zorundayız. Sahip olduğumuz miras budur! Aniden lord’lar oluyoruz, aniden leydiler oluyoruz, aniden bir tür İngiliz dükü oluyoruz. Hindistan’da bununla çok eğlendiler. Düklerin burnunu görmüş olmalısınız, bir dağın çıkıntısına bunun ismini verdiler, buna “Bu bir dükün burnu” diyorlar çünkü bazı dükler böyle bir burunla oraya gitmiş olmalı. Bu yüzden kendimizle dalga geçmeyi öğrenmeliyiz. O zaman tüm bunlar ortadan kalkacaktır ve bu sınırlı şeyden, çok daha yüksek insanlar olduğumuzu anlamalıyız. Bu iyi değil. Ve eğer biz bu yaşlı insanları takip ediyorsak, o zaman onlarla bhoot gibi olabiliriz, çünkü onlar kesinlikle bhoot’lardı, onları görebiliriz, bazı şeyleri yapma şekilleriyle onlar kesinlikle bhoot’lardı. Ve şimdi onlar öldüler gittiler, biz yeniden doğduk, özel insanlarız, biz çiçekleriz ve bizler güzel kokulu olmalıyız. Ve Gavin’in başına gelen de bu, o çok fazla düştü.

Ve bu Valerie, o ise bir başka korkunç karakter. Onun hakkında ne söyleyeceğimi bilmiyorum – o ne kadar az konuşulursa o kadar iyi. Yani böylesi korkunç bir şey yazan bir insan görmedim, böyle kitapların genel okuma için yazıldığını hiç duymadım. Yani Hindistan’da bu söz konusu değildir! Böyle bir cümleye dahi  izin verilmeyecektir. Mide bulandırıcı, kesinlikle mide bulandırıcı bir şey. Elbette okuyamadım, bunu söylediğim için üzgünüm ama onun hakkında duyduğum şey bu. Ve birkaç satır vardı, onlar bunu Bana okudular ve Ben, “Baba! Yapma! Yapma! Yapma! Kusmak istemiyorum!” dedim. Yani sadece tek bir tarza sahip olmak ve bu ve şu, bu doğru değil. Biz Ruh’uz ve Ruh ışıktır, etrafımızda olan, tüm auralarımızın etrafında olan ışıktır. Özel bir kişilik tipiyle yürüyen insanlar var, sizin neden stile ihtiyacımız var? Kimin stili bizden daha iyi? Bizler kendi stillerimizi yaratırız, stillerin yaratıcısı biziz. Bu nedenle, bir tür saçma sapan bir fikre uyum göstermek ve kendinizden ayrılmak, kendinizi kendinizi ayırmak, kendinizi kolektiviteden koparmanız saçmalıktır. Şimdi bu sefer Hindistan’a gidenlere bir şey söylemeliyim: İnsanların arasına karışmalısınız. Sadece İngilizlerin veya sadece şunun bunun olacağı ayrı bir kampımız olmayacak. Ve bu çok yaygın bir beceriksizliktir, bununla yüzleşmeliyiz. Bu çok yaygın bir başarısızlıktır. Çünkü Ben şimdi İngiltere’deyim, yani Ben de İngilizim ama Bende bu eksiklik yok ama Hintlileri gördüm, burada yaşadıkları zaman onlar böyle oluyorlar. Arjantin’de, Mar del Plata diye bir yere gittim. Çok güzel bir yer, çok güzel bir insan kolonisi. Ben de, “Burada yaşayan bu insanlarda kim?” dedim.

“Hepsi İspanyollar, İtalyanlar, şunlar, bunlar”, dediler. “peki ya İngilizler?” dedim, “Hayır! İngilizlerin ayrı bir kolonisi var”, dediler ama yarın ayrı bir İngiliz Hintlileri kolonisine sahip olursak buna şaşırmam; bu olabilirdi. Sanskritçe’de buna “Sangati sanga doshena” derler, yani eğer siz biriyle yaşarsanız, sizde öyle olursunuz, anlamına gelir. Bu yüzden, eğer burada yaşıyorlarsa, muhtemelen yarın Hint toplumu içinde de kimi dük ve düşeslerimiz olabilir – bu oldukça mümkündür. Bu öyle bir atmosfer ki, onlar ‘Biz özel bir şeyiz’ dedikleri için suçlandılar. Ve başka bir ülkede bunu yaptıklarında, onlar bunu çok net şekilde gösteriyorlar ve bu sorun yaratıyor. Onlar insanların arasına karışamazlar, başkalarıyla konuşamazlar, sürekli olarak eleştirmeye çalışan medyatik bir kişi gibi olduklarını düşünürler. Bütün tutum, bizim Sahaja Yogilerin oluşturduğu bu tüm okyanusla karışmamız gerekliliğidir. Bunun yerine, eğer siz böyle davranırsanız, insanlar bir şekilde onların bizi eleştirdiklerini düşünürler. Bu yüzden “seviyorum” ya da “inanıyorum” kelimelerini kullanamayacağımızı defalarca söyledim. Hayır, bunları kullanmayın çünkü başkalarını işte siz bu şekilde hor görürsünüz, “bunu sevmiyorum, bundan hoşlanmıyorum”, diye. Evinizde belki bunun yarısına bile sahip olmayabilirsiniz, kendi evinizde, ama onlar kalkıp size şöyle diyeceklerdir, evinizde yiyecek bir şey bile olmayabilir ama onlar birinin evine gittikleri zaman, “ben bu yemeği sevmiyorum” derler, bizim böyle bir şeye sahip olmamız gerekmez. Tüm bu şeyleri Ben o kişide gördüm ve işte size anlattığım şey bu. Elbette okunacak çok kitap var ve biz okuyabiliriz. İngilizlerin iyi bir kalitesi, bilimsel olmaları, alim olmalarıdır. Onlar çok okurlar, çok şey bilirler. Sıradan bir insan da bilecektir. Ayrıca çok küçük bir ülke olduğu için, onlar küçük, küçük yerleri de biliyorlar.

Onların bildikleri her yere gidersiniz, onlar “Bu bardak Darlington’dan gelme, bu buradan, bu şuradan”, derler. Hintliler hiçbir şey bilmezlerdi! Ve eğer onlara “Bu sari nereden geliyor?” diye sorarsanız, Erkekler özellikle de, kadınlar size söyleyebilirler. Kadınlar, “Bilmiyorum, Hindistan’dan olmalı, değil mi? Yoksa Kenya’dan mı?” derler. İngilizler, kuşları, onların nereden geldiklerini biliyorlar ama tüm bu şeyler, görüyorsunuz, bu bilgi bazen bizi aşırı milliyetçi yapabilir: “Biz İngilizler!” şeklinde, bu size böyle gelebilir. Bu noktada siz “Biz İngiliziz” derken, dikkatli olun, biz böyle değiliz! Biz Hintli değiliz, İngiliz değiliz, biz hiç bir şey değiliz. Bizler gnostikleriz. Bilen biziz. Biz Yogiyiz çünkü bu kafamızda olan çok yapay bir ego ve bizler tüm dünyayı sevmek için buradayken, bu durum insanların bizden nefret etmesine neden oldu. Yani bizim güzelliğimiz, başkalarını ne kadar sevdiğimizde yatar. Kendimizle yüzleşmeli ve şunu görmeliyiz: “Başkalarını ne kadar seviyoruz? Başkalarını ne kadar önemsiyoruz? Başkalarından ne kadar neşe duyuyoruz? Başka bir Sahaja Yogi ile karşılaştığımızda kendimizi nasıl hissediyoruz?” Ben sizi gördüğüm zaman, bir sevinç dalgası gök gürültüsü gibi Bana doğru geliyor. Yani, nerede durduğumu bilemiyorum. Ve bazen kendimi cennete yükseltebileceğimi hissediyorum! Ruhumuzun içimizde olan içeriği budur. Tüm bu yapay şeyler değil, onlar bize asla neşe veremezler. Başkasına da neşe veremezler. Bizler çok sade insanlar olmalıyız. Sade, bu bizim sadece az sayıda bir kaç kıyafet giymeniz gerektiği anlamına gelmez, bu o anlama gelmez.

Sade olmak, bunun kalbinizden gelmesi demektir. Küçük, küçük şeyler için kendinizi mutlu hissetmelisiniz. Basit şeyler sizi mutlu etmelidir. Ve bu şekilde birbirimize daha da yakınlaşacağız çünkü bu dünya bir olmak zorundadır. Şimdi tek bir Avrupa olduğunda, İngilizlere ne olacak bilmiyorum. Denize atlamak zorunda kalacaklar Bence, çünkü tüm bu insanlar tarafından sınırlar aşılacak çünkü bir bakıma, İngiliz bir şekilde, onlar saldırgan insanlar, çünkü eğer orada bir İtalyan varsa, o sadece sizin evinize girer ve “bugün akşam yemeğinde sizde ne var?” der. Bu oldukça mümkündür! Ve siz, “Bu da nedir? Evimin içinde yürümeniz çok terbiyesizce!” dersiniz. Sizin neden bir eviniz var ki? Bir fare bile o eve giremez. Pirinç eşyalarınızı parlatırsınız, bütün temizliklerinizi, süpürmelerinizi yapıyorsunuz – kimin için? Bu evi görmeye gelecek bir fare bile yok. Tüm bunları yapmanın ne faydası var ki? O zaman domuzlar gibi yaşayın, enerjiyi boşa harcamamak daha iyi çünkü gelip sizi görecek bir domuz bile yok! Tamam iklim böyle, burada kapıları açık bırakamayız, tamam ama kalpler açık olabilir. Bu konuda Kendimde pek çok deneyim yaşadım ama Sahaja Yoga’da, eğer bu sürünürse, o zaman Sahaja Yogamızın gelişebileceğini veya insanların bu içeriğe sahip olabileceğini düşünmüyorum. Sahaja Yoganın kalitesi içimizde olmalıdır: Kaç kişiye Aydınlanma veriyoruz? Kaç kişiyle konuşabiliriz? Sahaja Yoga hakkında ne biliyoruz? Bunda ne kadar ustalaştık, kaç kişiyi Sahaja Yoga’ya getirdik? Yapabilir miyiz? Önemli olan şey, kalbin dolaşımıdır. Ve eğer siz dolaşamıyorsanız, neden kalpte yaşıyorsunuz? Burası Shiva’nın yaşadığı, Onun her şeyde nabız gibi attığı yerde – her şeyde nabzının attığı – ve işte orası  bizim olduğunuz yer, o zaman siz ne yapmalısınız?

Dolaşım: Ne kadar dolaşım içinde olabilirsiniz, insanlarla nasıl iletişim kurabilirsiniz, ilişki kurabilirsiniz, onları anlayabilirsiniz. Her yerde neşe, her yerde anlayış var. Böylesi, okyanus derinliklerine sahip insanlar var ama biz onların içine nasıl gireceğimizi bilmek zorundayız ama eğer siz incilere sahip olmak istiyorsanız, derine dalmalısınız ama siz yüzeyde asılı duran samanla yaşamak istiyorsanız, onunla yaşayın! Bizler Sahaja Yoga’ya, harika insanlar olmak için geldik. Biz İngiliz olduk, tamam şimdi bitti, bitti bu! ama şimdi ikinci bir doğumumuz oldu, Tanrı’nın Krallığına girdik, şimdi büyük insanlar, büyük hükümdarlar olmak için buradayız. Ve bu tarzlar ve tüm bunlar, sözde hükümdarlardan ve krallardan ve bu korkunç insanlardan geldi! Bunu biliyor musunuz? (Tarihteki) Birinci Kraliçe Elizabeth’in (1533 – 1603) burasında bir tür garip siyah tül peçesi olduğunu söylediler, onlar onun erkek mi kadın mı olduğunu veya ne olduğunu, o her neyse işte, onun erkek mi kadın mı yoksa bir kişi mi olduğunu bilmiyorlardı, olay buydu, onun burada bir peçesi vardı. Bu yüzden o, bu amaçla burada duran, bu tür bir yaka yaptı ve herkes bunu takmak zorundaydı! Ve Victoria hakkında da Bana dediler ki, Ben onun aleyhinde bir şey söylemek istemiyorum çünkü ona büyük saygım var ama sırtında bir kambur geliştirdiğini ve onun bu Victoriyan etekleri ortaya çıkardığını söylüyorlar. Yani hippiliğin de İngiltere’de başladığını, punkçılığın (Garip saç şekilleri ve giyim tarzı olan anarşist bir akım) İngiltere’de başladığını görebilirsiniz. Punkları hayal edin! Onlar deli! Ve Roma’da bir sergiye gittiğimde, bu güzel sergiydi, sergide (standlarda) bir ülkeden başka bir ülkeye, diğer bir ülkeye geçiyorduk ve orada İngiltere’yi düşündüm, çünkü size dediğim gibi Ben İngiliz oldum. O adam  “Birleşik Krallık nerede?” dedi. O da, “orada!” dedi.

Ve çoğu İtalya’dan yaklaşık altı, yedi erkek ve üç, dört kız gülerek, “Ha! Ha!” dediler. Bende, “Orada ne oluyor? Sorun ne? İngilizler herkese gülerken, onlar neden çıkıp İngilizlere gülüyorlar?” dedim. Ve o neydi biliyor musunuz? Bu bir punk dükkanıydı – sergi için ellerinde olan tek şey buydu, inanın Bana. Holey pantolon (yırtık kot modası), holey (delik), H O L E Y ! Delikli pantolonlar ve onlarda bunlardan (dikleştirilmiş saçlar) vardı – onlara siz ne diyorsunuz, ne diyorsunuz buna, Ben bilmiyorum? Hintçe’de bu tür şeylere biz “toora” (horoz ibiği) diyoruz – ve tüm bu şeyleri onlar orada satıyorlardı. Ve dediler ki, “bunların hepsi hakiki, hakiki, İngiltere’den gelme hakiki.” Ve bu İtalyanların hepsi buna gülüyordu. Bunun üzerine Ben de Flavia’ya “onlar İngilizlere neden gülüyorlar?” diye sordum. “Anne, bizim olan şeyle dalga geçen bir yapımız var, bizim büyük bir alay etme hissiyatımız var” dedi. Bu insanlar “Ne olmuş yani? Bunda sorun olan nedir ki? Burnumu kessem, bunda yanlış olan ne var ki?” diye düşünürken, durum buydu. Sonuçta böyle bir aptallığın içine düşüyoruz, bildiğiniz gibi, bu tür bir egoya sahip bir kişi aptal olur. Ve açıkça görebileceğiniz birçok şey var, biz nasıl, kendimizin nasılda harika bir şey olduğumuzu düşündük ve insanlarsa bizi aptal yerine koydular. Hint dilinde yazan Premchand adında, harika bir yazar var. Size onun hikayesini anlatmalıyım, çok ilginç. Hindistan’da İngilizler vardı ve biz onları nasıl kandıracağımızı biliyorduk, açıkçası bunu size anlatmak zorundayım. Ve Benares’in (Hindistan’da bir şehir) bir caddesinde yürüyen iki İngiliz vardı. Ve Benares’te çoğunlukla, onların tuvaletlerinin üst kısmı açıktır. Onlar oraya otururlar. Ve bir de onların, – biz küpümüzü oraya taşırız, lota (metalden yapılma küp benzeri, kullanma suyu için bir kap), buna onlar suyla birlikte lota diyorlar. Biri lotayı oraya koydu ve aniden, bir şeyin etkisiyle, bu şey yere düştü.

Ve bu şey öylece yere düştü – Beni kaydediyor musun? Merhaba? Şimdi bunu kaydetme. Kaydetmek mi istiyorsun? Sadece İngilizler için, tamam, ama başkasına vermeyin! Yani bu lota düştü ve o şey yere düştü. Ve o İngiliz bunu şöyle tarif ediyordu: “bu şey bir sürü Hintlinin gidip, başlarını koyduğu yerde, İngilizlerin ayaklarının üzerine düştü.” Ben de “Bu ne ola ki?” dedim. Onlar bu iki İngiliz’in ayaklarıydı ve o zaman İngilizler buna sinirlendiler, çünkü kendi ülkelerinin yasalarına göre, hiçbir şeye zarar verilemez. Lotayı da aldılar, adama “Seni şimdi polise götürüyoruz. Bu bizi çok üzdü!” dediler. Görüyorsunuz, üst katta duran adam koşarak geldi, “Üzgünüm, üzgünüm!” dedi. Onlar da “yapacak bir şey yok, biz seni polise götüreceğiz! Bu şey bize zarar verdi. Ayağımıza düşen lotayı senin orada bırakmaman gerekirdi” dediler. Hindistan’da kimse tazminat ödemez ama eğer bir İngiliz gelip tamam derse, onlar “Baba,(efendim) tamam, ne yapmalı o zaman?” derler. Bu sırada bir numara yapmayı düşünen bir adam vardı, yani bu kişi İngilizce biliyordu. “Bakın, siz onları polise götürebilirsiniz” dedi. Polis onlara en fazla biraz ceza verir. ama siz bu lotayı biliyor musun?” dedi. Onlar “nedir bu?” dediler. Adam, “bu lota, Ekber’e aitti. Ekber eskiden bu lotayı yanında taşırdı, bu yüzden siz onları almak yerine, eğer bu lotayı almak isterseniz bu iyi bir fikir olacaktır, gördüğünüz gibi bu antika bir parça. Büyük Ekber’in kullandığı bu şeyi almanız sizin için iyi olur!” dedi. Ve oradakilere Hint dilinde, “Onları kandırdım ve bunun Ekber’e ait olduğunu söyledim ve siz sadece ‘biz bu lotayı vermek istemiyoruz ve bizi polise götürebilirsiniz!’ deyin, dedi.

Bunun üzerine İngilizler, “Şimdi, tamam, eğer bize bu lotayı verirsen, seni affederiz!” dediler. Bu insanlarda, “Hayır, biz bu lotayı vermek istemiyoruz” dediler. Onlar “neden?” diye sordular. “Çünkü bu Ekber’e aitti! Böyle bir lotayı size nasıl verebiliriz? O bizim atamızdı. Lotamızı size veremeyiz!” dediler. Bunun üzerine İngilizler, “Pekala, o zaman polise gelmek ister misiniz?” dediler. “Evet, evet, polise gelmeye hazırız ama bu lotayı size veremeyiz!” dediler. Bunun üzerine onlar, bu lota için çok miktarda para ödediler ve onu satın aldılar ve çok gururluydular, o lotayı satın aldılar ve bunun Ekber tarafından taşınan lota olduğunu söylemek üzere onu bir çerçeve içine almış olmalılar. Yani işte bu böyle oldu. Bu yüzden önce diğer kültürlere, diğer şeylere ve diğer insanlara ve diğer ülkelere saygı duymalı ve onlarda neyin iyi olduğunu görmeye çalışmalıyız. Aksi takdirde hiçbir şey bunun içine girmez ve hayatınız boyunca çaresiz bir halde kalırsınız. Bu dünyada çok güzel şeyler var. İtalya’ya gittiğinizde,  söyleyin – yaptıkları güzel işleri, onların yaptıkları mobilyaları, yaptıkları şeyleri görün. Onlar İngiltere’ye geldiklerinde bize ne olacağını bilmiyorum. Çok güzel sanatlarımız ve yeteneklerimiz vardı ama artık her şey bitti, artık kimse bunlara sahip değil. Ve onlar buraya geldiklerinde bize ne olacak? Makinelerde, Almanlar buraya geldiklerinde onlar işimizi bitirecekler. Bu yüzden, bu dışsal şeylerin ve kendimizin harika bir şey olduğumuzu düşünmenin, bir büyüklük olmadığını anlamalıyız. Büyüklük kendi içinizdedir, kalbinizdedir. Ve burada, bu o kadar çok, o kadar aşikar ki, bu gerçekten şok edici. Tüm bu formalitelere ve tüm bunlara tepki olarak, insanlar çok rahat kıyafetler almış olabilirler, tamam ama bunun yolu bu değil, çünkü bunun içinizden  gitmesi gerekiyor.

Bütün bu fikirler tamamen yıkanmalı, temizlenmeli ve biz, tüm dünyaya Ruh’un ışığını vermesi gerekenler olduğumuzu bilmeliyiz. Ve tüm bu garip fikirlerle kendimizi nasıl örtebilir ve gölgeleyebiliriz? Ve işte bu yüzden çoğunuz Gavin hakkında Bana sorular sordunuz. Söyleyebileceğim tek şey, bu derece bir aşırılığa ancak bir İngiliz gidebilir çünkü o kendisini affedebilir. Hiç kimse bu derece bir aşırılığa gidemez. Hiç kimse böyle yapmadı. Hiç kimse böyle yapmadı. Sahaja Yoga’dan çok fazla insanı çıkardık, bunu çok iyi biliyorsunuz ama onun düşme şekli ve son on dört yıldır bizimle birlikte olması şaşırtıcı. Ve insanların Bana sorular sormasını anlıyorum, neden bunun olduğunu anlıyorum ama şimdi dikkatli olun! Sahip olduğumuz bu aptalca fikirlerle kaybolmayalım. Ve harika bir şey olalım. Kendi içimizde olalım, kendimizi görelim. Ne olduğumuzun farkına varmamız dışında, hiçbir kibir, hiçbir yapaylık bize özel bir kişilik kazandırmaz. Ve biz ne olduğumuzu bildiğimizde, kendimizden neşe duyarız asla sıkılmayız, kendimizden keyif alırız – asla sıkılmayız. Programın başında şunu söylemeliyim, Sahaja Yogileri gördüm, eğer iyi olmak istiyorlarsa gerçekten çok iyi insanlar olabilirler, İngiltere’de, çünkü zeka kalitesi çok daha iyi, belki de onların alimlikleri çok iyi ama düştükleri zaman, çokda hızlı düşerler ve çok aşağı inerler. O halde, bizim adımlarımıza, nerede durduğumuza ve hangi adımı atacağımıza bağlı olmamız gerekir. Örneğin meditasyon yapmak: Dr. Brian Wells Bana insanların aşramda meditasyon yapmak istemediklerini söyledi.

Şimdi, meditasyon çok önemli, büyümemizin tek yolu budur. Pekala, eskiden insanlar yataktan kalkarlardı, diyelim ki daha önceleri onlar sabah saat on gibi kalkarlardı ama siz sarhoş değilsiniz ki, neden saat onda kalkasınız? Sabahları kalkmalı, kendinize bakmalısınız: Bu sizin Ruhunuza bakmanız gerektiği anlamına gelir! Ve başarmamız gereken şey budur. Ve eğer hepiniz bu yapmaya karar verirseniz, bunu çok iyi bir şekilde yapabileceğinizi biliyorum. Kendi aranızda daha iyi bir anlayış var ama iş diğerlerine gelince, olmaması gereken bir tür bir iletişim boşluğu var gibi görünüyor. Eğer Almanlar bu kadar nazik ve tatlı olabilselerdi, Sahaja Yogi olan Almanları gördünüz – bir çiçeğe dokunmak bile, bir Alman’a dokunmaktan daha kolaydır, size söylüyorum, onlar çok nazik oldular, çünkü bir ders aldılar. Bir Alman’a sordum, “İngilizlerde ne var? Onlar neden ders almadılar?” Bana cevap verdi, bu bilinmesi gereken çok önemli bir şey, “onlar hiç savaş kaybetmediler Anne. Bir savaş kaybetmeleri gerekiyor, o zaman her şey yoluna girecektir”, dedi. Yani dışa dönük olmayan, sadece lafta olmayan, aynı zamanda içten gelen nezaket: “onlar nasıl birini incitebilirler ki?”

Yani, sizinle bu şekilde konuşmak için kendimi bir ruh hali içine sokmam gerekiyordu. Ve bu size zarar vermesin diye sözlerimin etrafını kaç çiçekle donatacağımı bilemiyordum. Ve o zaman bile, görüyorsunuz, aklımın bir köşesinde bir tür hüzün var, çünkü sizleri çok seviyorum ve bu da, çoğu zaman Benim sizinle kaldığımı gösteriyor. Özel bir şekilde ayrıcalıklısınız ama bu durum, size daha fazla tevazu vermeli çünkü Benim kalitelerim neler olursa olsun, bunlar sizde çok daha fazlasıyla olmalı ve insanlara, “Ah, İngiliz, biz bunu fark edebiliyoruz, onlar bakmaları gereken Anne’nin kendisi gibiler. Onlar Anne gibi davranırlar. Onlar tıpkı Anne gibiler.” Haydi bunu işletelim. Tamam mı? Yani bu Bana verilen bir söz – tamam mı? — bir Ashtami gününde (8. gün) Bana verilen bir söz. Tüm bu negativiteleri bitirelim ve her yerde ibadet edilen bu özel insan tipinde olalım. – Tamam mı?  

Tanrı sizleri korusun.