Shri Mahasaraswati Puja

Auckland (New Zealand)

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Shri Mahasaraswati Puja, Auckland (Yeni Zelanda), 23 Şubat 1992.

Daha fazla sayıda Yeni Zelandalı görüyorum, hepinizi burada görmekten dolayı çok mutluyum. Bugün Mahasaraswati’nin Pujasını yapmamız gerektiğini düşündüm. İyi bir fikirdi bu, çünkü Mahalakshmi pujayı yaptık, haydi o zaman Mahasaraswati pujayı da yapalım. Yani, Mahasaraswati prensibi hepinizin bildiği gibi sağ kanaldadır. İlki, Saraswati Prensibi olan Brahmadeva Prensibidir, sonra da Mahasaraswati, bu sizi Hiranyagarba (Kelime anlamı ‘altın rahim’ veya ‘altın yumurta’ dır, evrenin rahmi, tezahür eden kozmos veya evrenin yaratılmasının kaynağı) olarak adlandırılan Mahabramadeva prensibine götürür. Şimdi, Hiranyagarba İlkesi Sahaja Yogiler için çok önemlidir. Her şeyden önce, çok fazla düşünen ya da aydınlanma almaksızın çok fazla yaratımda bulunanlar, kendilerini şiir de, edebiyatta ya da müzikte ifade edenler, resimde diyebilirsiniz, her tür sanatta; eğer o kişiler aydınlanmış ruh değil iseler, o zaman sola, aşırıya veyahut da sağa giderler. Mesela eğer bir sanatçı var ve eğer o kişi sağa doğru giderse, onun resimleri aşırı derecede şiddet ifade eden anlatımlara dönüşür. Resimler çok fazla şiddet içeren bir şeyler olurdu ve ayrıca, o kişinin de, esnek olmayan yapıda bir adam olacağını da söyleyebilirim. Onun kendine ait bir tarzı olacaktır; başka bir tarza yönelemez.

Onlar aynı tarzı kullanacak ve başka bir tarzın içine girmeyeceklerdir. O kişi yapıtlarında hoş görüsüz bir tabiat geliştirir ve bundan yorulduğu zamanda, soyut sanatın çok saçma ve tuhaf bir şey olabileceğini anlamadan,  bizim soyut sanat diyebileceğiniz gibi bir şeyi benimseyecektir.  Bunda yapılan aşırılıklarını gördüm, yere büyük tuvaller koyup, tuvalin üstüne birbiri ardına bir sürü yağlı boya döküp, üzerine yuvarlanan ve güya resim yapan insanlar gördüm. Onlar bunun spontane olduğunu söylüyorlar, çünkü tuvalin üzerine yıkıldılar ya da tuvalin üzerinde yuvarlandılar; yani ortaya çıkan şey spontane boyamadır. Şimdi, bu spontane resim, bir şeyin üzerinde yuvarlanarak falan değil,  spontane bir şahsiyet vasıtası ile ortaya çıkmalıdır, yani demek istiyorum ki, onlar her tür şeyi yapıyorlar ama düşündükleri saçma sapan şeylerin bir sonu yoktur. Ve onlar çok şey başardıklarını, çok şey yaptıklarını düşünüyorlar ve sonra çok sağ kanal olan insanlara bunu satarlar da.  Onlarda bunu beğenir. Yani … onlar bu türden bir tabloyu yapmak için çok fazla çaba sarf ediyorlar.

Bunun yanı sıra, çok saldırgan olan günümüz pop müziği de aynı sonuçtan kaynaklanır çünkü siz yükselemezsiniz, bu yüzden de sağ kanalınıza doğru ilerlersiniz. Ve daha sonra bu pop müzik başlar, şimdi bu o kadar korkunç bir şekilde gürültülü oluyor ki, Ben buna ne deneceğini bilmiyorum. Eğer dinlerseniz, bu müzik kulaklarınızı kesinlikle sağır eder ve o her şey, bütün o hareketler ve bütün o şeyler çok çirkin, çok saldırganca olan bir şey, mikrofonla yaptıkları şeylerden dolayı, onlar sanki mikrofonu yiyeceklermiş gibi hissediyorum. Ve bakın, sonra da bu insanlar, aynı zamanda çok sağ kanal olan insanları da etkiliyorlar ve bu sayede popüler hale geliyorlar. Ancak popülerlik gerçek başarının işareti değildir. Başarı gelip, sonra gidecektir. Bu durumdaki bütün bu sanatçılar ve ressamlar, onlar gelir ve giderler, hiç durmazlar, kalıcı olmazlar, kısa bir süre için oradadırlar. Ve sonra tarih, merkezde, dengede olanlardan bahseder, asla aşırı uçlara gidenlerden bahsetmez.  Tanrı bilir onlardan kaç tanesi gelip gitmiş olmalı. Ve bugün bu şekilde resim yapan veya şarkı söyleyenler, yarın tanınmayacaklar. Görüyorsunuz, çılgınlık arka arkaya bir gelir, bir gider, yani onlar delirmiş insanlar ve bir çılgınlık yaratırlar ve onlar gibi çılgın olanlarda, bu çılgınlığın tadını çıkarırlar.

Bu yüzdende bu, sadece israf olan bir şey anlamına gelir ve tarihte hiçbir etki yaratmaz. Yani bu, sizin yaratıcılığınız ve yazımınızla da, çok ileri giden sempatetiğin sağ kanal hareketinden gelen, sağ kanal bir saçmalıktır. Ve Shakspeare’den başlayarak, bildiğiniz üzere İngilizcede birçok yazar vardı ve insan çabasının beyhudeliğini gösteren, kendi spitirüel yaşamında çok büyük dereceye ulaşmış olan bizim avaduta (ruhsal gelişimlerinde dünyevi kaygılarının ötesinde bir aşamaya ulaşmış kişi, bir aziz) dediğimiz bir kişi.  O kişi, insan çabasının boş olduğunu görebilir ve sonrada o kişi, onları bu aptal ve insani çabaların üstüne çıkmaları gereken, onlara daha yüksek bir şeyi getirecek olan ve aynı zamanda da ebedi değeri olan bir şey yaratacakları türden bir çabaya doğru götüren noktaya getiriyor. O zaman biz de, sanırım İngiliz dilinde, Ben söylemiştim [DUYULMUYOR], Somerset Maugham’a ve bütün bunlara. Onlar merkezde çok oturmuş  (dengede) insanlardı, demeliyim ki Cronin de böyleydi ama sonra bu Hemingway geldi ve o sağa doğru ilerlemeye başladı. Şimdi bilmiyorum, Ben modern romanları okumadım çünkü hepsi pislik dolu. Yani, sağa doğru giden bu kişi, her tür zorbalıktan, şundan bundan bahseder, size söyleyeyim, bu da kesinlikle insan tüketimi için makbul değildir ama onlar yine de yazarlar ve insanlar bundan hoşlanırlar. İnsanlar Hitler hakkında okumak istiyorlar, insanların nasıl öldürüldüğünü okumak istiyorlar, savaş hikâyelerini, şunu, bunu.  Onu bunu öldüren şiddet dolu resimler görmek istiyorlar,  böylece kendilerindeki şiddet uygulama isteği, filmlerde ve diğer şeylerde bunları görerek veyahut bu tür kitapları okuyarak tatmin olurlar.

O tarafa doğru gittiklerinde, sol kanala, bakın, bu sanatçılar, size anlattığım gibi müzisyenlerle aynıdırlar,  müzisyenler kesinlikle sanki sürekli olarak Yunan trajedisinden acı çekiyor gibidirler. Onlar ağlamaya, sızlanmaya devam ediyorlar ve bunun bu türde bir şey olduğunu söylüyorlar, biz çok üzüldük ve bu üzüntü ve yaşamın trajedisi, demek istiyorum ki, onlar ağlamaya devam ediyor ve sizi de ağlatıyorlar. Yani onlar için umut yok ve onlar sadece böylesi aptalca şeyler yapmaya devam ediyorlar. Sonra, bilirsiniz, bizde de aynı türden birçok sanatçı var, özellikle de Fransızlar.  Fransız yazarların yanı sıra, Fransız şairler de, eğer bakarsanız Fransız ressamlar da. Onlar çok sol kanallar çünkü çok içiyorlar. Saat yediden sonra Fransadaki herhangi bir köye giderseniz, yolda tek bir kişiyi bile bulamazsınız ve eğer yolu bulmak isteseniz, kapıyı çalıp, onlara yolu bulmak istediğinizi söylersiniz, saat yedide hepsi zaten sarhoştur.

Bu şekilde onlar, bu şeyle son derece aşırı romantik bir tip haline geliyorlar ve romantizm şarkıları söylüyorlar, hayatlarında hiçbir romantizm görmüyorlar, onlar sadece, bir tür hayali romantizme sahipler. Bu acı ve ıstırapların hayali dünyasında yaşıyorlar ve onların sol taraflarında gördüğünüz, kafalarında oluşturdukları  romantik modeller hakkında kendilerine ait düşünceleri var. Yani şairler ve yazarlar bu şekilde sol tarafa giderler ve mesela Hindistan’ımızda çok fazla içen Müslümanlarımız vardı, gazel (Gazel, güzellikten, aşktan, bu nedenle çekilen acılardan, şaraptan söz eden bir nazım ve müzik şeklidir) adı verilen bir şeye başladılar ve bu gazel ağlamaktan başka bir şey değildir. Gördüğünüz gibi, belli bazı şairlerde bile, Tanrı’yı ​​arayan ve “Ah Tanrım, ne zaman buluşacağız?” diye ağlayan birçok şairin bulunduğu başka yerlerde de bu tür bir şey var ve onlar bir araya gelmede değil, ayrılık sırasında şarkı söylüyorlar, yogada değil, “Tanrım ben seninle ne zaman buluşacağım?” diye ayrılık sırasında şarkı söylüyorlar. Ve hala aramakta olan bu gibi insanların hepsine benzeyen böyle şarkılar sürüp gidiyor. Buraya kadar tamam ama sonra size cehennemde olduğunuzu düşündüren korkunç şeyleri yazan grotesk (karışık ve korkunç) tipteki yazarlarda kayboluyorsunuz, onlar korkunç şeyler tarif ederler.  Ve Sanskritçede vivatsa (Buzağısı olmayan inek) olarak adlandırılan şey, bir vivatsara yaratır.

Ve bu daha önce, asla İngilizcede bile olmayan çok pis şeylerin tarifidir. Ben bunu hiç görmedim ama şimdi bazı kitaplar müstehcenlik ve pislikle dolu, tahammül edemeyeceğiniz korkunç seks betimlemeleri var. Tüm bunlar sol kanal hareket ile gelir, çünkü toplumun bazen sağ kanala, bazen de sola doğru hareket ettiğini görürsünüz. Bu yüzden, o sağa doğru hareket ettiği zaman, onlarda sağ kanal şeyleri severler, bazen de onlar sola doğru giderler ve sol kanal şeyleri severler. Bu yüzden aynı zamanda iki tür mizacı olan insanlar da var, bu yüzden onlar bu şeyleri takdir etmeye başlarlar ve gereksiz yere onların trajik olduklarına inanıyorlar. Bildiğiniz gibi Batı edebiyatı için, Yunan trajedisi çok temel bir şeydir, demeliyim ki Batı edebiyatı, bir kadının bir adamla evlendiği ama kadın bir başkasını sevdiği için kendi kocasını sevmediği bir Yunan trajedisidir ve bu trajedi oradadır. Yani demek istiyorum ki, bu sizin bir adamla evli olduğunuzu ve onunla mutlu olmanız gerektiğini gösteren yapay olarak yaratılmış bir trajedidir. Tabii ki, eğer adam çok kötü ve sorun çıkartıyorsa, o zaman siz onu terk edebilirsiniz. Ama başka bir adamla yaşayıp, diğer bir adama istek duymanın ne yararı var? Bu tür bir şeyde, başka bir büyük aydınlanmış ruh olan Tolstoy’u duymuş olmalısınız. O Anna Karenina’yı yazdı ve sonunda Anna Karenina’nın intihar ettiğini gördü.

Çünkü bakın, Karenina’nın yaptığı şey, yanlış bir şeydi, bu yüzden Tolstoy,  her şeyi o kadar güzel bir şekilde ortaya koydu ki, böyle bir iç gözlem sürekli olarak devam ediyor ve bu tür bir romantizmin beyhudeliği oradaydı.  Tüm bunlar bize gösteriyor ki, aynı zamanda merkezde olan, dengede olan insanlar da vardır, diyebilirim ki Fransız yazarlar içinde, Maupassant da Benim merkeze koyacaklarımdan birisiydi. O her iki tarafı da gösterdi, ayrıca sağ tarafı da gösterdi. Yani, bizim Goethe’mizde oldu, Avrupa’da ve İngiltere’de bu türden pek çok kişimiz oldu, İngilizce dilinde de çünkü Ben İngilizceden bahsediyorum. Ama Sanskritçede de aynı, Hintçede de, her dilde aynı tipte insanlara sahibiz ama Sanskritçede daha fazladır. Bu sağ ya da sol tarafta olan çok fazla sayıda insanımız yok. Nedeni şudur: edebiyat için bazı kurallar ve düzenlemeler vardır. Bu Hindistan’da olan ve terk etmemiz gereken Batı fikri değil. Bu kabul edilmedi. Yani edebiyatta bile bir çeşit kısıtlama vardır. Edebiyat nedir? Sahitya (edebiyat) , buna sahit denir, bu onun hayırlı olacağı anlamına gelir. Sahita, hayırsever olacak olan anlamına gelir. Eğer hayırlı değilse, o zaman sahitya değildir, edebiyat değildir.

O zaman çöptür. Öyleyse, büyük azizlerin ve geleceği görenlerin bize verdiği kısıtlama oradadır, hala kabul ediliyor. Tabii ki, bazı insanlar biraz sapıyor, onlar biraz sapıyorlar, ama saptıklarında bu toplumun dışına çıkar, insanlar onu okumuyorlar. Mesela bu Kama Sutra’yı ya da böyle bir şeyi, bazı insanlar çok uzun zaman önce böyle bir şeyler yazmış olmalı, ama biz bunu hiç bilmiyorduk, Almanlar gelip böyle bir gümbürtü koparana dek biz onu hiç okumadık, böylesi kitapların var olduğunu hiç bilmedik. Şimdi bile onu kimin yazdığını bilmiyorum veya Ben böyle bir kitabı asla okumam, o kitabı kendi gözlerimle hiç görmedim ama insanların böyle şeyler yazdığını duyduk. Ama aslında Hindistan’da belki de kendisi bir bilgin olan, sıradan bir insana sorsanız, “Bu ne? Ben bunu hiç duymadım” diyecektir. Ama Almanlar veya Japonlar bu şeylere çok düşkünler, bütün bu şeyleri bulmak istiyorlar. Bu yüzden bu çirkinliğin yaratımları, söylemeliyim ki,  edepsizliğin yaratımları, bütün bunlar çok sağ kanal olan insanlar için bir bedeldir çünkü sağ kanal bir adam her zaman içecektir.

Çünkü bakın, o telafi etmek ister, bu yüzden sağ kanal bir adam da, güce olan susuzluğunu gidermek için böyle korkunç şeylerden hoşlanacaktır. O çok sinirlidir ve o zaman da, bu  tarzdaki davranışını biraz etkisiz hale getirmek isteyecektir, sağ kanal davranış biraz sol kanal davranışla telafi edilir. Bu yüzden sağ kanal insanlar çok fazla içki içiyorlar. Göreceksiniz ki, insanların çok çalışacaklardır ve iki gece, cumartesi ve pazar gecesi, onlar sadece sarhoş olurlar. Sonra pazartesi günü de, akşamdan kalma halde gelirler. Bakın, insanoğlunun nasıl olduğunu fark etmek çok ilginçtir. Beş gün boyunca çok çalışır, çok çalışır, çok çalışır, çok çalışır, çok çalışırlar ve sonra iki gün, onların dediği gibi, sadece bir kış uykusuna gireceklerdir ve kesinlikle dünya üzerinden yok olurlar. İster doktor ister profesyonellerden biri olsun, onlar bunu umursamazlar. Yani beş günde kazandıkları her şeyi, bu iki günde içmeye harcayacak ve bitireceklerdir. Yani bütün bu yaratıcılığın içindeki toplam kazanç işte böyle oluşur. Şimdi, bu aşırı şeyler sonuçları göstermeye başladığı zaman, sanatçı, etrafında süregelen bu tür şeyleri görüp bıkmaya başlar Sonra kendi içinde yaratıcılığa, sanata, kitaplara ve her şeye karşı daha süptil bir tavır ortaya çıkar ve daha sonrada, bununla beraber gerçek bilgi, saf bilgi hakkında okumaya başlar. Tabloları görmek ister ya da Tanrıyı, Tanrısallığı anlatan müziği dinlemek ister.

Bütün bu delilik onu, şimdi biz gerçekten daha iyi bir şeyler yapmaya başlamalıyız diye düşündürür ve o zaman Mahasaraswati Prensibi çalışmaya başlar. Ama bunda da, onlar Tanrı’yı ​​düşünmeye başladıkları zaman, tuzaklara kapılırlar. Gördüğünüz gibi, birileri bir tür dine kapılabilir. Artık bildiğiniz gibi, bu sözde dinler sadece para odaklı ya da güç odaklılar. Hiç bir şekilde ruhaniyet odaklı değillerdir. İşte bu yüzden onlar ruh odaklı değildirler, insanlara verdikleri şey, tamamen akli bir şahsiyettir. Onlara Upanishadları (Hinduizm’in bazı kutsal metinleri) sorun, size ayet üstüne ayet okuyacaklardır. Gita, bu konuda beraberce saatler boyu büyük konuşmalar yapacaklardır.  Bu Chinmoy için, bakın, eğer onu işitirseniz, beraberce Gita hakkında saatlerce konuşurlar, onun konuşmalarından yorulup, sıkılırsınız. Bu konuda konuşabilir ama içeride hiçbir şey yoktur. İçinde hiçbir şey yok ve onlar her ne anlatırlarsa, bunun başkaları üzerinde de etkisi yoktur, çünkü onlar uyanmış insanlar değildirler, Divine ile bağları yoktur ve her ne yaparlarsa, bu şey sadece aklidir. Yani, Mahasaraswati Prensibi uyandığı zaman,  şunu açıkça görmeye başlarsınız, “Bu aklidir, gerçek bu değildir, daha yüksek bir şeyler olmalı”. İçine doğdukları kendi dinlerindeki yazılmış bütün spritüel eserleri okurlar, sonra da harekete geçer ve başka dinler hakkında okumaya başlarlar.

Sonra, her dinin aynı şeyi söylediği bu şey, daha sonra bu Agnya noktasına gelir. Bu sadece oradaki Agnya noktasına gelince, aniden bir şeyin yanlış olduğunu, bu dini insanların sadece zihinsel olarak kabul ettiğini ve bunun ötesinde bir şey olması gerektiğini anlarlar. Bu noktada, eğer bir kişi aydınlanma alırsa, bunu sadece alır. Fakat bu Mahasaraswati Prensibi, müzisyen olan, sanatçı olan, şu olan, bu olan bütün insanlarda uyandırılmalıdır. Ve bu konuma ulaşanlar, o zaman aniden çok kolayca aydınlanma alabiliyorlardı. Bazı insanlar gördüm, bu gün onlar çok iyi sanatçılar ama Bana ilk geldiklerinde pek fazla tanınmıyorlardı. Ama Bana geldiklerinde sadece şarkı söylerken, aydınlanmalarını aldılar, sadece şarkı söylerken.  Ya da karşımda sadece tabla çalan bir beyefendi vardı, pek o kadar da iyi değildi, peki ama onu daha sonra gördüğümde Pune’deydım ve Pune’de o kişi tablayı çok iyi çalıyordu ve Bende “bu aynı adam”, dedim.  Ama birileri Bana, “Anne, hayır, hayır, bu aynı kişi değil, o kişi bu kadar iyi bir sanatçı değildi” dediler. Bende “Tamam” dedim. Bu müzisyenler için birkaç çiçek aldım ve çiçekleri onlara gönderdim. Koşarak geldi ve ayaklarıma dokundu.”Anne, beni tanıdınız mı, yoksa tanımadınız mı” dedi. Bende, “sizi tanıdım, bu yüzden çiçek aldım” dedim. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Ama onun gelişme gösterme şekli, kendisi şimdi ünlü bir tabla sanatçısı, dünyaca ünlü. Bu pek çok kişide böyle oldu, sarod çalanlarda, sitar çalanlarda, pek çok kişi bir sürü şeye ulaştılar. 

Bana geldikten sonra müzisyenler “yaratıcılığımızı geliştirmemizi için lütfen bir şeyler yapın” dediler.  Ben sadece “siz Sahaj’ı alın, hepsi bu”, dedim. Ve onlar farkına vardıklarında, çok şaşırtıcı bir şekilde, bugün onların pek çoğu, çok iyi bilinen müzisyenler ve Hindistan’da çok ünlüler. Tabii ki, Batılı müzisyenler, ellerimi nereye koyacağımı bilmiyorum çünkü bilemiyorum, bu günlerde onların bu çığlık atma şekillerinden dolayı, sanırım boğazları yerinden çıkacak, o zamanda Bana gelebilirler. Ama genel olarak kendi fikrim şudur, okuma ya da yaratıcılık yoluyla Mahasaraswati seviyesine ulaşanlar, ancak yazma ya da herhangi bir şey aracılığıyla, onlar belli bir Agnya seviyesine ulaştıklarında, o zaman ya hayal kırıklığına uğrar, sola gider ve kesinlikle bunların hepsinin işe yaramaz olduğunu düşünürler. Ya da eğer aydınlanma alırlarsa, gerçekten çok dinamik sanatçılar, çok dinamik yazarlar ve sonsuz bir değer yaratan insanlar olurlar. Hiç sahneye çıkıp konuşmamış, hiç sahne üzerinde bulunmamış pek çok Sahaja Yogi, “bizde sahne korkusu vardı” dediler. Hepsi, şaşırtıcı bir şekilde şimdi harika hatipler haline geldiler ve çok iyi konuşuyorlar, çok şey biliyorlar.

Demek ki, bu Mahasaraswati Prensibidir. Şimdi, bu sizi çok daha süptil bir insan yapıyor ve sanatımızla ya da yaratıcılığımızla ilgili büyük anlayışımızın daha süptil olması gerektiğinin, bizim daha süptil insanlar olmamız gerektiğinin farkında olmaya başlıyorsunuz. Ve sonra, böyle yazarlar sadece daha süptil olan insanlara hitap ediyorlar. William Blake’de olduğu gibi, O deli bir şair olarak kabul edildi. Demek istediğim şu ki, Hindistan’da asla ona dair bir şey okumadım. Kendi kendime onu okudum ama kolejlerde, üniversitesilerde, onlar William Blake okumadılar veya bu tür herhangi bir kitapta William Blake yoktu. Ama eğer gidip bu insanlarla konuştuğunuz zaman, Mascaro adında biri vardı, o Gita’yı İngilizceye çevirdi, o çok harika bir insan.

O,  aslında sanırım bir İtalyan’dı. O artık yok şimdi. Cambridge yakınlarında yaşadı. Ben onu görmeye gittim, Benimle tanışmaya çok istekliydi ve Ben oraya gittiğim zaman, şaşıracaksınız, O Benim aartimi yaptı ve Sanskritçe bir mantra söyledi, “Ah Tanrım, Siz evime geldiniz! “Ben önceki hayatımda ne yaptım ki, Siz benim evimdesiniz?” dedi. Gördüğünüz gibi, böyle güzel bir şair ve o bunu Sanskrit dilinde söyledi, o Sanskritçenin üstadıydı. Ben de ona, “Bu beyiti hangi kitaptan aldınız?” diye sordum. “Kendim besteledim” dedi. O kadar güzeldi ki, sonra Bana Gita’dan belli bazı şeyler söyledi. Ve dedi ki, “Anne, bilemiyorum, Siz belki de…” O zamanlar çok yaşlıydı. Seksen yaşındaydı. “Anne, belki Siz bu İngilizleri değiştirebilirsiniz, ama ben sanmıyorum, ben hiçbir şey yapmadım. Gita’yı tercüme ettiğimde bile, onlar Gita’yı sadece okuyorlar”, dedi. Gita’yı okumak, hepsi bu. O zaman, benim tercümemin ne yararı var ki? İncil gibi. Şimdi onlar kelime kelime Gita’yı okuyorlar. Yani, bitti, tamam. Bu işi yapmanın ne yararı var? Her şeyden dolayı o kadar fazla hayal kırıklığına uğramıştı ki. Bu yüzden Bana dedi ki, “Siz neyi halledeceksiniz? Nasıl çözeceksiniz?” Ben de ona, “Tamam, Ben deneyeceğim” dedim. O da, “Tabii ki, siz oradasınız, Siz bir enkarnasyonsunuz” dedi. O Beni sadece tanıdı. “Biliyorum, siz bunu halledeceksiniz” dedi. Bana çok güzel bir mektup da yazdı ve sonra da öldü. Ama bu kadar hoş olan bir adam, çok acı çekti. 

Kimse onu anlamaya çalışmadı. “Ben bir sürü bilim adamıyla konuştum ve onlar kesinlikle işe yaramazlar ve çok yüzeyseller, dedi. Bu yüzden bu İngiltere ülkesinde pek fazla şey yapabileceğinizi düşünmüyorum, burası çok sığ bir ülke” dedi. Orada Benimle beraber olan, oturup bunu dinleyen en az yirmi İngiliz Sahaja Yogi vardı. “Onlar son derece yüzeyseller, bu dilin derinliği yok, Ruh hakkında hiç bir şey bilmiyorlar veya Kundalini hakkında hiçbir şey bilmiyorlar” dedi. Ve çok iyi okuyan bir adamdı, çok derin bir insandı ve Bana, konu üzerinde çalışırken, yavaş yavaş bu Mahasaraswati Prensibi’ni bir şekilde hissettiğini söyledi, o Mahasaraswati demedi ama daha süptil olan bir bilgi olması gerektiğini hissetti, daha süptil olan bir bilgi. Bu yüzden Gita gibi kitaplar aldı, şunu, bunu ve sonra aniden tekrar bunların hepsinin sadece okumak olduğunu hissetti. Bu aynı tercüme gibi ve özellikle, Gita’yı çevirdiği zaman, insanların onu sadece İncil gibi okumalarına şaşırdı. Sonra “Anne, nasıl oldu bilmiyorum ama bir gün Meryem Ana’ya ve Kutsal Ruh’a dua ediyordum ve aydınlanmamı aldım” dedi. Demek ki o aydınlanmış bir ruhtu ve Beni rüyasında gördü, bakın.

“Rüyamda Siz geldiniz ve bana aydınlanma verdiniz” dedi. Bu şaşırtıcıdır. Beni rüyasında gördü ve aldı … Bunu alan daha başka birkaç kişi var, ama özellikle o. O kadar şaşırdım ki evine vardığımda, Beni hemen tanıdı. “Ben Sizi rüyamda gördüm. Geldiniz ve bana aydınlanma verdiniz, Kundalini’mi uyandırdınız ve bana aydınlanma verdiniz” dedi. Yani, bu beyefendi o kadar güzel bir şekilde, o kadar süptildi ki, gözünüzde canlandırabilirsiniz. O bu Agnya noktasındaydı. Sadece rüya gördü ve aydınlanma aldı. Ve dedi ki, “Artık tüm bilgiler benim için çok daha fazla anlaşılır halde.” Ve sonra Benimle birlikte oturdu. Ve Bana “Bir süre burada kalabilir misiniz?” dedi. “Şimdi uzağa gidiyorum” dedim. Ama en az beş saat boyunca Benimle konuştu. Yorulmadı, Benden ayrılmadı. Bu kadar yaşlı olan bir adam, ayağımın dibinde oturuyordu. Ben ona “sandalyede oturun” diyordum. “’Hayır, ben çok iyiyim. Çok iyiyim. Orada Siz oturuyorsunuz” dedi.  Demek ki, içimizde gelişen bu Mahasaraswati Prensibi ile olan şey budur. Fakat bunun içimizde büyümesine izin vermeliyiz. Bu yüzden Sahaja Yoga’da bize herhangi bir kitabı okumamamız gerektiği söylenmiyor. Okumalıyız, ama bizler o kitapta, süptil noktaları görmeliyiz ve bunu kendimiz için görmeliyiz. Ben hiçbir kutsal yazıtı okumam çünkü okumaya ihtiyacım yok. Ama bu entelektüel kişileri okumaya başladığım zaman, ne söylemeleri gerektiğini, onların aynı şeyi söylemelerine şaşırdım.

Yeni bir şey yok. Ne biliyorsam, ne söylüyorsam, işte onlarında söyledikleri şey bu. Bu konuda yeni bir şey yok; Özel bir şey yok. Sadece bütün kutsal yazılar ne söylediyse, onlarda aynı şeyi söylediler ve bu insanlar da aynı şeyi söylüyorlar. Ama bunları söyleyerek, nasıl yayılacaklar? Hiçbir şey. Bu sadece yine dışsal olacak bir şey ve akıp gidecek. Bu sizin parçanız, kendinizin bir parçası haline gelmedi, yani bu şey doğuştan gelmelidir. Bu ancak Ruhunuzun dikkatinize gelmesi ile mümkündür. Başka çıkar yolu yoktur. Neyse ki hepiniz aydınlanmış ruhlarsınız ve sizin Mahasaraswati’niz fazlasıyla orada ama okumak zorunda olduğunuzu söyleyebilirim. Değeri olan kitaplarını okuyun ve mutlak olan Sahaja Yoga’nın, nasıl orada olduğunu anlayın. Ele aldığınız her şeyde, bütün bu kitapların Sahaja Yogadan bahsediyor olmalarına şaşıracaksınız. Tamamı değilse de, Sahaja Yoganın bir kısmı orada var. Hepsi Sahaja Yoganın bir kısmından bahsediyor ama tamamından değil, çünkü onlar farklı zamanlarda geldiler. Ve şimdi Sahaja Yoga, orada bulunan bu dini düşüncenin bütünleşmiş, entegre olmuş bilgisini sizin bilmeniz gereken zamandır. Tamamen bütünleşmiş. Ve işte siz bu şekilde bütün dinlerin bütünleştiğini anlıyorsunuz. Öyleyse kişi, Sahaja Yoga’da, geldikten sonra, insanlar hiç okumazlar. Bu yanlış bir şeydir. Onlar başkalarının ne dediğini, nerede yanlış yaptığını, okumalı ve anlamalıdır ama bu saçma sapan insanları değil. Abuk sabuk olduklarını bildiğiniz bu saçma sapan insanları okumamalısınız.

Ama pek çoğu, geçen gün Hıristiyan Bilimine dair bu kitabı aldım. Hepsi İncil, bu konuda özel bir şey yok. Onlar, bunu yapmamalısın, şunu yapmamalısın diyorlar, hepsi bu. Hepsi İncil’de yazılmıştır. Siz yeni olan ne söylüyorsunuz? Hiçbir şey. Bunun için bir bilime ihtiyacınız yok. O sadece oradadır. Ama bunu, şunu açıklayarak para kazanıyorlar. Açıklamaya gerek yok. Çünkü bu sizin içinizden gelmelidir ve mesele orada olmayandır. Öyleyse şimdi, bu Mahaswaraswati İlkesi içimizde uyandı ve bu düşünce büyümesinin daha süptil olan yüzünü, onun nasıl büyüdüğünü ve onun nasıl daha süptil ve daha da süptil olduğunu ve dünyadaki bu kadar çok insanın buna nasıl katkıda bulunduğunu okumalı ve görmeliyiz. Pek çok sanatçı, pek çok müzisyen ve pek çok kişi, diyebiliriz ki, Sushumna’nın orta yoluna gerçekten katkıda bulunan yazarlar, çünkü onlar aydınlanmış ruhlar haline geldiler. Onlar aydınlanmış ruhlardılar. Bazıları böyle doğdu, bazıları ise böyle oldular ve sonra tamamen yoga hakkında yazdılar. Mesela Rabindranath Tagore (Hintli Şair), başlangıçta, “Nasıl, seninle ne zaman tanışacağım arkadaşım?” diye yazıyor. Ayrılma şarkısı dediğiniz şey, [duyulmuyor] yoga. Ve bir süre sonra o aniden farkına varıyor, çünkü kişinin kendisi daha süptil, daha süptil ve daha da süptil olur.

Sonra buluşması hakkında yazdı, Ruhu ile buluşması hakkında yazdı. Böylece bu şeyler, bazı insanlar için onların kendi süptillikleri ile, bir aydınlanma noktasına ulaştıkları şekilde işler. Buddha’da da aynı şey oldu. O da aynı şeyi yaptı. Her şeyden vazgeçti, ailesinden vazgeçti, Upanishadları, şunu, bunu okudu. Her şeyi okudu ve nihayetinde bir banyan ağacının altında uyurken Gaya’ya ulaştı. Ve sadece uyurken, çok yorgundu ve bıkmıştı, aydınlanmasını aldı. İşte çok önemli olan şey budur. Fakat Budistler için, Onun oraya gitmeden önce yaptığı şey önemlidir. Bu yüzden, onlarda şundan bundan vazgeçmeyi ve sanyasi olmayı, şunu, bunu olmayı istiyorlar. Ama böyle olarak, hiçbir şey olmayacaktır. Bu Gaya’ya gitmek ve orada uyumak da, bu olmayacaktır. Bunun olması gerekiyordu, çünkü Buddha saf bir arayış içinde olan kişi idi, O gerçek bir arayış içinde olandı ve bu yüzden de bu oldu. Fakat Sahaja Yogiler için, onların bu tür bir şey yapmaları gerekmez, onlar bunu sadece elde ederler, yani aydınlanmayı.

Çünkü sanırım, pek çoğu son yaşamlarında kendi sorunlarının üstesinden geldiler ve bunun hiçbir şey olmadığını anladılar, bunların hepsi saçmalıktır, bütün bu şeyler. Ya da belki de bu hayatta da, onların saçmalık olduğunu fark etmiş olmalılar. Ve sonrasında ise, Sahaja Yoga’ya gelmiş olmalılar. Bu yüzden burada olmanız, aydınlanmanızı almış olmanız ve kendinizden neşe duyuyor olmanız çok büyük bir şanstır.

Tanrı sizi kutsasın!  Benim geride bırakmış olduğum diğer taraf, siyasal tarafdır – bu sağ taraftadır, görüyorsunuz. Politikada bile, büyüme daha süptil ve daha da süptil bir hale gelir. Söylediğimiz gibi, Rusya’da bu böylesine güç odaklı bir şeydi, diyebiliriz. Para odaklı değildi, Komünizm o kadar güç odaklıydı ki, Gorbaçov gibi bir insanın onu uygun bir hale getireceği bir şekilde onun orada doğacağı bir noktaya ulaştı ve Gorbaçov orta bir yola geldi. Amerika’da olduğu şekli ile tam bir demokrasi istemedi, bu bir demonokrasidir (şeytani rejim), ama o bunun yerine dengeli bir şey istedi. Şimdiye kadar bunu beceremedi ama bir gün bunu halledeceğinden eminim, ama kendisi büyük, bu büyük düşüncesi ve iki büyük arasında olan baskıyı azaltma konusundaki bu büyük çalışmasıyla tanınacaktır veya siz söyleyin, yani iki ideolog arasındaki. Ve o kadar iyi bir şey yaptı ki ,şimdi savaş yok, savaş olmayacak, demek istiyorum ki, çok büyük bir dünya savaşı değil de, orada ve burada küçük savaşlar olabilir.

Bu da, aşırı bir tutuculuk sorunundan kaynaklanıyor, bu politikadan kaynaklanmıyor, tutuculuktan kaynaklanıyor. Yani şimdi, bu gün sorun köktenciliktir ve bu da kesinlikle sağ taraftan geliyor. Tutucular sağ kanal insanlardır ve bu sağ kanal olma hali, onları herhangi bir şiddet aşırılığına götürebilir veya bazı durumlarda bu gerçekten çılgınca ve delicedir. Fakat şimdi yeni bir hastalık başladı, çok fazla sağa gidenlerde tüm bilinçli aklın kullanımdan çıktığı ve bir sürüngene dönüştüğü yuppie (yüksek ücretler alan genç profesyoneller) hastalığı deniyor. Omuzlarında sanki büyük balıklar taşıyan insanlar gördüm, bilirsiniz, onları bir sandalyeye oturtun, her şeyi bilirler sadece, beyinle bu tamamdır ama onlar her şeyi anlıyorlar. İyi konuşabilirler ancak ellerini hareket ettiremezler, isterlerse ayaklarını hareket ettiremezler. Bilinçsiz olarak yapabilirler, ama bilinçli olarak bunu yapamazlar ve bu hastalık herkesi karşı bir uyarıdır.  Bu yüzden Sahaja Yoga’da da dikkatli olmalıyız, çok fazla sağa gitmemeliyiz, bu aynı zamanda çok tehlikelidir de. Bazı insanlar çok fanatik oldular ve onlar Sahaja Yogayı çok fanatik bir şekilde öğretmeye başlarlar, bir tür , görürsünüz, bir tane şey yapın … Buna ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama bazen kimi insanların, bir kişinin asla böyle konuşmaması gereken bir şekilde konuştuğunu görüyorum çünkü bizler Sahaja Yogileriz.

Asıl olan sevgidir, bu yaşayan bir güç olan şefkattir ve her şeyi yapmalısınız, güzel olan, bu çiçekleri yaratan, yapıcı olan, bütün güzel şeyleri yapan bu güçle, her şey yapılmalıdır. Hiçbir şekilde bir baskı, tahakküm veya herhangi bir şekilde bir emir olmamalıdır. Böyle bir şey veya böyle bir organizasyon yapmamalısınız, bu türden bir şey yapmamalısınız. Bu o kadar spontane, o kadar güzeldir ki, sadece çalışır. Fakat bu ağaçların Dünya Ana’ya gömülü olmalarının geriyor oluşu gibi, aynı şekilde sizde şefkat, sevgi ve ilahi lütuf olan bu Sahaja Yoga prensibi içine gömülmelisiniz. Bu eğer orada değilse sizin liderlikle ilgili sorunlarınız olacaktır ve sizin şeyle ilgili sorunlarınız olacaktır… Haşin bir kişi Sahaja Yoga’da kalamaz. O ortadan kaybolmalıdır. Ya kendini tamamen değiştirmeli veyahut ortadan kaybolmalıdır. Bu, zalim insanlarla çalışmaz. Yani kişi, herhangi bir pozisyonda olabileceğini,  herhangi bir yerde olabileceğini, çok fakir bir insan olabileceğini,  çok zengin olabileceğini, ama bunun bir Sahaja Yogi için herhangi bir fark yaratmayacağını anlamalıdır.

Kendinizi yargılamak için en iyi şey şudur, ne zaman birileri için bir şey yaparsak ya da bir şey söylesek, bu hayırlımıdır yoksa zalimlik midir? Bu bizim kendimizi tanıtmamız için mi veyahut kendimiz için mi, bu bundan daha kutsal bir prensip mi yoksa başkalarının iyiliği için mi? Kendinizi bir kez bu şekilde yargılamaya başladığınızda, tüm sisteminizin değişmesine, konuşma şeklinizin, bunu halletme şeklinizin değişimine şaşıracaksınız. Mesela bugün görüyorsunuz, konuşmama hiç izin vermeyen bir bayan vardı. O sürekli olarak önemi olmayan bir şey hakkında konuşuyordu. Ama Ben hala üzerinde çalışıyordum çünkü şimdi konuşmaya gerek olmadığını biliyordum. Bu beyefendi ile çalışabilirim. Bu yüzden her şeyi, her zaman tam bir oyun olarak görmeye çalışmalısınız ve siz bir konum alın, bir şahit konumu, siz bir şahit konumunda izlemelisiniz. Eğer her şeyi bir şahit konumunda izlerseniz, o zaman vaziyetin tamamını çok güzel bir şekilde ele alabilirsiniz, konuşmasanız bile, bir şahit konumunda, hala bir şey söylemezseniz bile, çok güçlü olursunuz ve bu şahit konumu içinde pek çok problemi kolayca çözebilirsiniz.

Tanrı sizleri kutsasın!