H.H. Shri Mataji Nirmala Devi tarafından yazılan Adi Shakti’nin Kitabı

Books

Adi Shakti’nin Kitabı
H.H. Shri Mataji Nirmala Devi

Adi Shakti’nin Kitabı

Hayatı ve Dini görevleri sırasında H.H. Shri Mataji tarafından çok az yazı yazılmıştır. Aydınlanmanın  akli yargılama bulutları tarafından karartılmaması ve bunun gerçekten yaşanarak deneyimlenmesinin en önemli şey olduğu hususunda  endişeliydi.

Bu kitap, Kendisinin bilinen yazılarının en eskisidir (orijinal taslaklarda ‘ birkaç kişiye Kendim aydınlanma verdim’ diye yazar) ve ilk bakışta biraz paradoksal bir şekilde, yaratılışın doğası ve  yapısı  üzerine, bu sürece dahil olmuş olan spiritüel  hiyerarşinin yapısı ve onların güçler üzerine yazılmış karmaşık bir tez gibi görünüyor. Bununla birlikte, onu okumakla, bir sessizlik ve meditasyon alanına gireriz,  kelimeler, önümüzdeki kırk yılı aşkın bir süre boyunca izlenecek olan şeyin derin temellerini yıkayarak temizler ve aydınlatır. O’nun konuşmalarında daha sonrasında ara sıra ortaya çıkan hikayeler ve açıklamalar da vardır.

Daha sonraki kitabı olan Meta-Modern Çağ, bir manifesto olarak görülebilir ve kendisi belki de ilk sunumunu tamamladığını hissetti, çünkü asla bu orijinal kitaba geri dönmedi ve bu kitap bitmemiş olarak kaldı. Şimdi, dikkatli bir çalışma ve değerlendirmeden sonra, muhtemelen H.H. Shri Mataji’nin orjinal niyetine olabildiğince yakın bir biçimde sunulmaktadır.

Kapak Fotoğrafı, Chris Patmore

Brahmapuri, India 1985

Adi Shakti’nin Kitabı

H.H. Shri Mataji Nirmala Devi

www.shrimataji.org www.nirmalavidya.org

Nirmala Vidya LLC c/o Nirmal Intellectual Property Corp.

268 Overpeck Avenue

Ridgefield Park New Jersey 07660 [email protected] www.nirmalavidya.org First 2013 yılında İtalya’da basılmıştır..

10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

Copyright © Nirmal Intellectual Property Corporate,

Her hakkı saklıdır. Bu kitabın telif hakkı vardır. Telif Hakkı Yasası kapsamında izin verilen özel çalışma, araştırma, eleştiri veya inceleme amaçlarına yönelik olan herhangi bir işlem dışında, hiçbir bölüm yazılı izin alınmadan çoğaltılamaz. Konuyla ilgili sorular Nirmala Vidya LLC’ye yöneltilmelidir.

Kapak Fotoğrafı Chris Patmore

Çizimler Shri Mataji Nirmala Devi

Published by Nirmala Vidya LLC

Nirmala Vidya LLC

Bu kitap bitmemiş bir çalışmayı temsil etmektedir ve yazarı tarafından düzenlenmemiştir,bu nedenle bu baskı üzerinde çalışma yapan Sahaja Yoga Yayın Komitesi’dir.

İçindekiler

Shri Mataji’nin Bitmemiş Bu Çalışmasına Önsöz. vi

Bölüm 1-Yaradılış: Sonsuz Oyun. 1

Yaratılışın Birinci Evresi 2

Yaratılışın İkinci Evresi 5

Yaratılışın Üçüncü Evresi 6

Pranava Sesi 9

Kadir-i Mutlak Tanrının  Parameshwara Olarak 3 Görünümü. 11

Ezeli Annenin Güçleri 15

Yaradılışın Dördüncü Evresi 18

Yaradılışın Üç Modu  (Gunalar) 20

Virata’nın Yaratılışı 21

Dikey Güçler (Adi Kundalini) 22

Shri Ganesha’nın Yaratılışı 23

Bölüm 2- Tanrısal Enkarnasyonlar – Tanrının Elçileri 28

Vishnu’nun Enkarnasyonu. 29

Bölüm3-Evrim.. 41

İnsan – Fiziksel Varlık. 19

Bölüm 4- İnsanın Arayışı 217

Bölüm 5-Bilinçaltı  ve Kollektif Bilinç. 54

Bölüm 6- Tantrizm.. 75

Bölüm 7- Hatha Yoga ve Raja Yoga. 96

Bölüm 8- Sahaja Yoga. 100

Bölüm 9- İnsanoğlunda Kundalini’nin Yaratılışı 106

Kundalininin İnsan Fetüsüne Girişi 107

Otonom Sinir Sistemi 114

Ego ve Süperegonun Gelişimi 116

Bölüm 10-Yaşamın Orta Yolu. 119

Deytilerin ve Çakraların Sürdürebilirliği 121

Bölüm 11- Çakralar & Pleksuslar 100

Bölüm12- Mooladhara Çakra. 109

Mooladhara Çakranın İşleyişi 109

Mooladhara Çakranın Fğnksiyonları 109

Swastika ve Haç. 110

Bölüm13- Swadishthan Çakra. 142

Bölüm14- Adi Shakti’nin Güçleri ve Üç Guna. 173

Maddi Güç. 173

Varoluş Gücü. 178

Sürdürme Gücü. 181

Elementlerin Yaratılması 182

EKLER- Shri Mataji’ye ait Çizimler 189

Önsöz

Shri Mataji’nin bitirilmemiş bu çalışmasına önsöz

Aralık 1979 tarihinde, Hristiyan takviminde Advent Pazarı günü, [Advent Pazarı, Noel’den önceki dört tane Pazar günü veya dört haftalık (veya bazen 1 Aralık’tan Noel Günü’ne kadar olan) bir dönemdir. Advent, Latince’de ‘Geliş’ anlamına gelir. Bu, İsa’nın dünyaya gelişidir. Hristiyanlar Noel’in gerçek anlamına hazırlamak ve bunu hatırlamak için dört bu Pazarı, yani Advent haftasını kutlarlar] bir dolunay gününde Kutsal Shri Mataji Nirmala Devi Hazretleri, kendisini ilk kez mükemmel bir şekilde ilan etti – ‘İnsanlığı kurtarması gereken kişi benim’. Orada bulunanlar, o günkü ciddiyeti ve sessizliği hatırlıyorlar, Dollis Hill ashramının penceresinden giren güneş ışınlarının durgunluğunda, dans eden toz parçacıklarını görüyorlardı. Ve o gün Anne, Hindistan’da basılan ve her yere dağıtılan Advent (Gregoire de Kalbermatten’in yazdığı kitap) kitabının ilk nüshalarını dağıttı. Advent, Sahaja Yoga hakkında yayınlanan ilk büyük eserdi.

Yaygın olarak bilinmeyen şey, bu kitabın hayatına, Shri Mataji’nin o sırada yazdığı bir kitaba giriş olmak üzere başladığı ve içeriğinin çoğunun da,  elinizde bulunan bu kitaptan esinlendiğidir. İlk  Batılı yedi Yogiden biri, ‘Anne bazı sabahlar saat 3’te kalkıyor ve bana, Kitabını yazdığını söylüyordu, ancak gelecekteki yayınlanması için bir talimat yoktu’ diyor. Sevgili okuyucu, bu kitap, Shri Mataji’nin yazdığı ve yayımlanması için hiçbir talimat vermediği bir kitaptır.

Belki okudukça, bunun neden böyle olduğunu anlayacaksınız. Kitap, yeni bilgileri özümsemek için öğretici bir metinden çok, Onun Gelişini zaten tanımışlar olanların meditasyonu için bir destektir.

Orijinal bölümlerin listesine bakınca anlaşılıyor ki, bu el yazması bitmemiştir. Anne, o sırada, yapacak daha önemli işleri olduğu için, bu yazılmamış bölümlerin bir öncelik olmadığını söylemiştir., Shri Mataji Öğretilerini daha sonra Meta-Modern Çağ adlı kitabında açıklayacaktı.

Metinde ayrıca, Anne’nin tek tek çakralar hakkında daha ayrıntılı şekilde yazı yazmayı planlamış olabileceğine dair işaretler var; ancak eser, betimlemeleri ve nefes kesici kapsamıyla pek de “eksik kalmış” olarak adlandırılamaz. İlk bölümler, başlangıçta orada olanın Yaratılışının tarihidir.

Shri Krishna’nın, Virata’nın vizyonunda, kozmosun süptil doğasını Arjuna’ya ifşa etmesi olayına dair, başka hiçbir Enkarnasyon böyle açıklayıcı bir eser yazmamıştır. Biz bu mesajın heybetine hazır mıyız? Dünya üzerindeki hiç kimse bu kitabı yazamazdı. Ne papa, ne lama, ne bir müftü, ne bir şair, ne fizikçi, ne de doktor. Kitap sezgiseldir ve anlaşılması güçtür ve ancak Buddhi (akıl) ve Bhakti ile (bağlılık) bir dereceye kadar takdir edilebilir.

Kitabında bir noktada, ‘Bu kitapta ifade edilen bilgi, doğası gereği özneldir, bu nedenle öznel açıdan anlaşılmalıdır’ diyor. Bunun, yalnızca Öz olan nihai özne ile temas halindeyken özümsenebileceği anlamında alıyoruz; yani, bir meditasyon ve lütuf durumunda. Ve eğer kalbimiz açıksa, bizi oraya getirebilir. Bu öğrenilmiş bilgi değildir, doğrudan deneyimden gelen, doğuştan gelen bir bilgidir. Ebedi Annemizi ne kadar da seviyoruz!

Shri Mataji, sözlerini 70’lerin sonlarında ve 80’lerin başında kasetlere kaydettirdi ve bunlar erken dönem bir bilgisayarda daktilo edildi (o günlerde Microsoft Word yoktu). Daha sonra floppy disketlere kaydedildi ve az çok bilinen en son biçimiyle 1982 yılında tamamlandı. Mooladhara hakkındaki çarpıcı bölümün daktilo edilmiş kopyaları, kolektivitede oldukça erken bir zamanda dolaştı, ancak bunu gören yogiler, onun resmi olarak yetki verilerek  yayımlanmadığının farkına vardılar.

Sonunda, iki esas el yazması ve diğerler parçalar, az sayıda eski yoginin sabit disklerinde varlığını sürdürdü. Birkaç kez çalışmanın yayınlanması için HH Shri Mataji’ye talepte bulunuldu, ancak hiçbir zaman nihai izin verilmedi. Projeye yakın olan bazı kişiler, bu yazı yazıldığı sırada, Anne’nin, insanların kendisini kitabını kullanarak başka bir din başlatmaya çalışabileceklerinden endişe duyduğunu açıkça görüyordu. Orijinal el yazmaları İtalya’daki Cabella kalesi müzesinde ve Hindistan’ın Pratishthan kentinde bulunuyor.

Metin, birkaç web sitesinde izinsiz bir şekilde yayınlandı; bu durum, yazarın bu metni ele alırken gösterdiği büyük takdir yetkisi göz önüne alındığında,  şüpheli olarak görülebilecek bir girişimdir. Uzun süre düşündükten sonra, NIPC (Nirmal Intellectual Property Corporation- Nirmal Fikri Mülkiyet Şirketi) ve Merkezi Komite (Central  Committee), bir dereceye kadar farkındalığa ve anlayışa ulaşmış ciddi arayışçıların yararına  olmak üzere, onun güzelliğe ve çekimine uygun bir formatta, baştan sona düzenlenmiş ve araştırılmış bir içeriğin baskısının yayınlanmanın, artık yapılabileceğine karar verdiler..

Elle düzeltilmiş orijinal taslaklara ve kimi durumlarda ise, tamamen  elle yazılmış sayfalara başvurulmuş ve bazı metinlerde eksikliklerin olduğu yerlerde, bunlar bu taslaklardan ve diğer el yazmalarından tamamlanmıştır. Bilinebildiği kadarıyla bu çalışma, O’nun amaçladığı şekilde, kesinlikle Anne’nin metninin son bir versiyonudur.

Bu muhteşem metnin sunumu üzerinde çalışırken, hayatımıza akan sevgi ve kutsamaların serin rüzgarını çok güçlü bir şekilde hissedebildik ve birçok yogi gibi harika ‘tesadüfler’ ve birçoklarının ise mucize dediği kutsamalar yaşadık.

Ancak burada okuyacağınız gibi, hayatın kendisi Tanrı’nın Mucizesinden başka bir şey değildir. NIPC üyeleri ve Vakfın Yayın Komitesi, bu olağanüstü vizyonu ilettiği için Shri Mataji Nirmala Devi’ye sonsuz şükranlarını sunarlar ve alçakgönüllülükle O’nun bilgisini ve rehberliğini arayanlarla paylaşmak için kendisinin iznini istemektedirler.

Bölüm  1

Yaradılış: Sonsuz Oyun

Yaradılış, Tanrının, Parabrahma olarak, kendi formu içindeki sonsuz oyundur, mutlak ve her şeyi içeren Tanrısallık.  Parabrahma’nın iki kozmik konumu vardır, uyuması veya uyanık olma hali. Parabrahma uyanık olduğu zaman, yaradılış içindeki tezahürü gerçekleşir. Uyku konumunda olduğu zaman ise, Onun tüm faaliyetleri mutlak sıfır (Shoonya) içinde çözünür ve yaradılış, varoluş şeklinde sona erer. Bu hareketin/devinimin olmadığı ve tam bir entropi  olması konumudur. Bu konumda tüm yaratılmış olanlar – maddi olanlar ve olmayanlar- Parabrahma olan, bu yegane  soyut enerji içerisinde çözünürler. Bu bir, varoluş konumudur, sadece bir olarak var olma konumudur ama bu sanki, onu yansıtacak hiç bir ışığın var olmadığı bir objenin durumu gibidir. Tanrı, kendi eğlencesi ve kendi oyalanması için,  benzersiz bir şekilde oynanmakta olan bu yaradılış dramasını durdurduğu zaman, tüm insanlar, insanlık dışı (yani tabiatı ve karakteri itibarı ile insan olmayanlar), süper insanlar ve insan olmayan elementler , Parabrahma içinde çözünürler. Bu şekilde döngü, Parabrahmanın var olmaması halinden, yaradılışın kendisi olarak, Onun kendisini tam olarak tezahür ettirmesi haline dönüşür.

Yaradılışın başlangıç noktasına dair tartışmalar, uzun zaman şiddetle devam etti.  Eğer kişi ebediyetin Parabrahma’nın doğası olduğunu kavranabilirse, o zaman bu tartışma kolayca çözülebilir.

Ebediyetin Parabrahma’nın doğası olduğunu kavrayabilirseniz, bu tartışma basitçe çözülebilir. Kişi bilinçli haldeyken aktiftir, kendi  kişiliği onun işinde tezahür eder ve yetenekleri görülür ancak kişi uyuduğu zaman, tamamen pasif bir haldedir ve kişiliğinin ifadesi, onun kendi varlığı içine çekilir.

Yaratılış süreci, bir tohumun ağaç olmak üzere filizlenip, tam olarak yetişkin hale gelip ve sonra yeniden tekrar  bir tohum olması süreci ile karşılaştırılabilir. Tanrı (Parabrahma), kendi aktivitesine başlamadan önce Ezeli Tohum  (Brahma Beeja) olur. Yaradılış, bütün fasetaları (elmasın yontulmuş ve parlatılmış olan her bir yüzü) ile birlikte, tam bir mükemmel kristale benzemekte olan, bu tohumun tezahürüdür.

Yaradılışın Birinci Evresi

Ezeli Tohum (Brahma Beeja) iki parçaya ayrılır: bunlardan birisi tohumdur, diğeri ise onun çimlenme gücüdür. Yaradılış oyunu sırasında, tohum izleyicidir ve tohumun çimlenme gücü ise oyunu, dramayı yaratır. Eğer bir kristali fasetalarına ve kendi atom çekirdeklerine ayırırsanız, konsept bu olurdu yani. Böyle bir şey ne yazık ki, fizik dünya üzerinde yapılamaz. Bu şekilde,  Tanrının (Parameshwara) ve Onun gücünün (Maha Shakti),  iki kimliği biçimlenir. Onlar, Yüce Varlık (Purusha) ve Yaradılışın Anne Gücü (Prakriti veya Kutsal Ruh) olarak var olurlar. Onlar Ezeli Baba ve Ezeli Annedirler, bizlerin Tanrısal Ebeveynleridir.

Parabrahma formundaki tohumun  içinde O (Tanrı) uykudadır, bu halde milyonlarca yıldır yatmaktadır (Kalpalar). İki parçadan birisinin diğerinden ayrılması  ancak Parabrahmanın kendi Kozmik uyku konumundan uyanmasından sonra gerçekleşir. Şekil 1 “S” Tanrısal tohumu temsil eder.

Şekil 1 [1]

Parabrahma’nın uyanması ile Onun gücü harekete geçer (nabız gibi atmaya başlar) ve bu tohumdaki Tanrısal bir sevgi dalgasının uyanışıdır. Bu nabız atışı, Ezeli Titreşen Sesi (Adi Brahma Nada) yaratır. Bu sanki bir kristalin, kendi çekirdeği etrafında dairesel dalgalar yayan Tanrısal enerjinin içerisinde çözülmesidir.  Çekirdeğin her tarafında bu dalgalar birikir ve Ezeli Çemberi  (Adi Valaya) yaratırlar. En sonunda Ezeli Tanrısal Güç, Tanrısal Tohumdan dışarıya ve yaratılmış olan bu çemberin içine sızar. Böylece ilk aşamada, filizlenen Tohum iki bileşene ayrılır: –

1) Çekirdek,  her şeye kadir olan ve her zaman her yerde bulunan (Purusha) şahit veya seyirci olandır. 

2) Diğer parça ise, Ezeli Çember (Adi Valaya) olarak temsil edilen Tanrı’nın gücü (Mahashakti),  bu oyunu tezahür ettiren Tektir.

Yüce Varlık  Purusha

Şekil 1’deki merkezi nokta veya çekirdek, Kadir-i Mutlak Tanrıyı, aynı zamanda insan tarafından Parameshwara,  Allah, Yehova veyahut Seyirci olarak da tanınan, Yüce Varlık (Purusha) olarak temsil eder.  Tanrı, kendisi için Dişi ilke tarafından yaratılan oyundan keyif almak için, kendi gücünden (Prakriti veya Maha Shakti) tamamen ayrıldı.  Tanrı oyunu destekleyendir çünkü tek seyirci kendisidir. Aslında bütün oyun sadece Onu memnun etmek, Onu ifade etmek için oynanmıştır. Bu sadece Onun oyalanması içindir, bu yüzden de,  O keyif almayı bıraktığı anda, oyun Onun tarafından durdurulacaktır. Onun kendi yansımasını kapatma gücü vardır. Onun rolü bir şahit olmak olsa da, Baba Tanrı (Parameshwara) bütün gücün ve ihtişamın kaynağıdır. O, bütün yarattıkları için keyifli bir güvenlik ve koruma yaratır. Her şey Onun sayesinde var olur ve bundan dolayı da O, var oluşun (Sthiti) kendisidir. Oyunu sürdüren olarak, O Yaşatan/ sürdüren (Dharma veya Din) olur. O aynı zamanda, tüm farkındalığın ışığıdır ve Onun bilgeliğine meydan okunamayacağı için, her şeye karar veren faktör O’dur. O bütün bilgeliğin kaynağıdır ve insanoğulları,  Onun farkındalığının sadece bir ifadesidir. Bu yaşatma bilgeliği Onun varlığından yayılır ve  sadece kendi kişiliğinden akan merhametiyle evreni yıkar. O her şeyin yaratıcısıdır ve her şey Onun için ve Onun neşe duyması için (Sampoorna Bhokta)  yaratılmıştır. O en yücenin en yücesidir, bütün ihtişamın ihtişamıdır. Her şeye Kadir olan ve Her zaman Her yerde bulunan olarak, O her şeyin ihtişamıdır ve Her Yeri Kaplayan Gücü nedeni ile O,  sonsuzda sonlu olandır.  O aynı zamanda, en süptil olanın en süptilidir ve asla insan formunda enkarne olmaz. Sadece Onun Gücü (Shakti), insan olarak doğar. O, Dişi olanın enkarnasyonları veya Dişi olanın,  Onu yansıtan erkek enkarnasyonları olan çocukları vasıtası ile,  tezahür eder. O, bu enkarnasyonların tezahürünün kaynağı olarak,  tüm bunların üzerinde durur. Kendi gücü vasıtası ile, bunları kendisini yansıtması için yaratır. Yaratılış,  sadece bir yansıma veya ayna gibidir. Onun şekil verdiği en iyi yansıtıcı insanoğludur. İnsanoğlu, Onun tarafından yaratılmıştır  ve daha sonra da Onun tarafından, kendi gücü olan Prakriti vasıtası ile büyük bir şefkatle evrimleştirilmiştir.

Farklı yansıtıcıları kullanarak insanları nasıl yarattığını ve nasıl evrimleştirdiği, şu kıyas ile daha iyi anlaşılabilir: Tanrı, (hareketsiz bir ışık ihtiva eden nesne olarak)  karanlık bir oda içinde, karanlık tarafından kuşatılmış olarak oturmaktadır. Bu şartlar altında O, kendisini yansıtmaya muktedir değildir, bu nedenle de Kendi ışığını açar. Bu ışık, Ondan ayrılmış olan (Prakriti) yine kendi gücüdür. Ama yansıma veya aynalar olmaksızın, ışık hala yansıtmaya muktedir değildir. Bu yüzden de, cam pencereler gibi yansıtıcılar, birbiri ardına bunları Onun önüne yerleştiren ve yansıması  tamamen nesne ile aynı hale gelene dek, yansıtıcılarla Onun arasındaki mesafeyi azaltan bu Güç tarafından yaratılmıştır. Tanrı nesnedir ve insanoğulları da Onun yansıtıcılardır.

Tanrı eğer oyundan hoşlanmaz ve dramanın devam etmesini kabul etmezse, bütün her şeye beklenmedik bir son getirmek üzere, her hangi bir zamanda ışığını kapatabilir. Bu ne zaman olursa,  Tanrı yeniden tam bir karanlık içine çekilir ve yaşamdan geriye hiç bir şey kalmaz. Gerçekte, O hala Parabrahma olarak var olur, en yüce soyut güç olarak. Bazı eski filozofların yaradılışla ilgili olarak, “yaradılış bir hiçlikten ortaya çıkmıştır” demeleri anlaşılabilir, Parabrahma, bu durumda fiilen hiç bir şey ifade etmeyen,  bir şey olarak farz edilebilir.

Açık bir gökyüzünde, Güneş ışınlarına baktığınız zaman, ışınlar dağılırlar ve görünmeyen ışınların varlığını görmek imkânsızdır. Eğer aniden bir jet uçağı görüş alanınıza girerse, jetin arkasındaki duman izi boyunca oluşan yansıma sayesinde,  aydınlanmış bir ışık çizgisi görebilirsiniz. Güneş ışınlarının varlığı sadece onu yansıtacak bir duman olduğu zaman fark edilebilir. Aynı şekilde, Kadir-i Mutlak Tanrı,  yaradılışı Kendi tezahürü veya yansıması için kullanır. Onun yansıması olan yaradılış olmaksızın,  Tanrının bir anlamı veya kimliği yoktur. Tanrısal Güç tarafından yaratılmış olan insan aklı, Onu yansıtmaya muktedir olan yegâne enstrümandır. Onun insanoğullarını yaratması sayesinde, Tanrının kimliği yansıtıldı ve insan farkındalığında ifade edildi ve bu yolla Tanrı, kendisinin farkında olur.

Şunu unutmayın ki, yaradılışı tezahür ettiren kendisi değil, Onun gücüdür. Dişi olan,  Onun bir gücü olarak, Her zaman Her yerde Hazır ve Nazır (Her yeri gören) olan varlık, Her şeyi Yaratan Güç ve Her Şeye Kadir,  destek olarak Onu ifade eder ve Dişi olan, insanı Tanrısına takdim etmekle sorumlu olandır. Tanrı mükemmeliyettir ve aynı zamanda tüm varlıkların membaıdır. Hiç bir kelime veya kıyas (benzetme) Onu tamamıyla açıklayamaz. Mükemmel olan, mükemmel olmayanla kıyaslanamaz. Bir çiçek, bir dal veya onun kabuğu hakkında konuşarak, bir ağacın ihtişamını layıkıyla tarif edemezsiniz. Kaynak, sadece onun tezahürlerini tarif ederek,  tamamıyla açıklanamaz. İnsan ifadelerinin sınırlılığı,  Onu sadece kısmen ve  farklı görünümleri içerisinde tarif edebilir.

 

Yaradılışın İkinci Evresi

Yaradılışın ikinci evresinde şimdi, bütün enerjiyi iğne ucu gibi bir noktada yoğunlaştırarak, Ezeli Çember (Adi Valaya) konumundan, Ezeli Nokta (Adi Bindu) konumuna geçiyoruz.

Bu evrede Ezeli Tanrısal Güç, şekilde ikinci nokta  (Bindu) olarak gösterilen var oluşu, Kendi Egosu (Ahamkara) olarak farz eder. Şimdi, Dişi olan,  Adi Shakti’nin Tanrısal Gücünü temsil eden  bu ikinci çemberi (Valaya) meydana getirir. Yani,  * Adi Valaya, Ezeli Çemberi temsil eder, * Adi Bindu, Ezeli Noktayı temsil eder * Bindu, Adi Shakti’yi temsil eder * Valaya, Dişi olanın Tanrısal gücü, Maha Shakti tarafından sembolize edilen Adi Valaya’yı temsil eder ve şimdi Bindu ve Valaya’nın içine girer. Bu, Tanrısal Çifti ifade eder, Baba Tanrı  (Sadashiva) ve Ana Tanrı  (Adi Shakti) ortaya çıkar.  Dişi olan, Onun eşidir, sevdiceğidir, Onun yoldaşıdır, Sevginin Tanrısal gücüdür ve Dişi olanın kimliğinde (Bindu) temsil edildiği gibi, O Dişinin Gücünün (Valaya) haresi tarafından sarmalanmıştır. Tanrısal Çift, mükemmel bir ahenk içerisinde var olurlar. Kendi gücünün Rabbi olarak (Adi Shakti, Ezeli Anne, Kutsal Ruh) ve Dişi olanla Bir bütün olan olarak, Sadashiva, Dişi olana karşı yapılan hiç bir hakareti tolere etmez. Onun Sevgili Karısı ile özdeşleşmesi tamdır ve mükemmel bir karşılıklı sevgi ile sarmalanmıştır. Onlar tam bir birlik içerisinde, tek bir süptil anlayış içerisinde var olurlar. Mükemmel uyum, birinin diğeri için duyduğu eşit seviyedeki sevgi ve dengede var olur. Sevgi her hangi bir yönde akmaz ama bu sevgi, bir noktanın pozitif (aktif) ve diğerinin de negatif (pasif) olduğu ve bunlarında birbirine bağlı olduğu bir elektrik devresinde bulunan akım gibi,  süreklidir.

O, kendi yaradılış oyununu (Leela) oynaması için tatlı sözlerle Dişi olanı kandırarak,  kendi Tanrı otoritesini, İzleyici olarak veyahut potansiyel enerji olarak kullanır. Dişi olan, dönüştüren veya kinetik olan enerjidir. O, en yüce olanın en yücesi ve en müşfik olanın en müşfiki olmasına rağmen, yine de kıskanç bir Tanrıdır. Dişi olanın, erkek veya kız çocukları (Avatarlar)  vasıtası ile Tanrı şeytanları, şeytani enkarnasyonları (Rakshasalar), Dişi olanın yaratıklarını rahatsız etmeye ve huzuru bozmaya çalışarak şeytani güçleri ifade eden bu yoldan çıkmış insanları yok eder. Yaradılış sırasında şeytani güçlerin oluşması,  daha sonra açıklanacaktır. Onun, kendi gücü ile olan özdeşleşmesi mutlaktır. Annelerine itaatsizlik gösterdikleri zaman,  bilge bir babanın çocuklarını cezalandırması gibi, sevgili eşinin oyununu bozmaya çalışan veya buna karşı çıkan bütün herkesin üzerine,  Onun gazabı doğal olarak çöker. Öfkesi öyle şiddetli bir şekilde patlayabilir ki, Lord Shiva (Tandava) olarak, Onun kendi dansı vasıtası ile oluşan yıkımın oluşturduğu bir tahribat meydana gelir.

 

Yaradılışın Üçüncü Evresi

Baba Tanrının tam otoritesi şimdi, Onun bu dönemi sırasında Rabbine tam bir hürmet gösteren Anne Tanrıya geçiyor. Yani yaradılışın üçüncü evresinde, Bindu olarak, Dişi olan,  merkezin etrafında,  parabolik bir yörünge (Pinda Pradakshina) boyunca hareket eder.  Bu hareket,  Annenin tam bir saygı içerisinde Babaya itaat etmesini yansıtır ve bununla Dişi olan,  kendisinin kişiliğinin bütün sevgi dolu teslimiyetini ifade eder. Bu sanki Annenin kendisinin, Efendisi ve Rabbi için, Onu süsleyen bir garland olmasıdır. Bu iki Tanrısal şahsiyet arasındaki ilişki,  tüm güçlerini kendisinin gözbebeği olan karısına, Ezeli Anneye bahşeden sevgi dolu bir Ezeli Babanın ilişkisidir. Dişi olan bunun karşılığında,  Rabbine tam bir teslimiyet gösterir. Onların karşılıklı birbirlerine tapınmaları (hayranlıkları) parabol tarafından ifade edilen Tanrısal Neşenin kaynağıdır. Parabol aynı zamanda Dişi olanın,  Tanrısal Sevgi Gücünü de ifade eder ve kendi yarattıklarına karşı, Annenin Sevgisini temsil eder. İlginçtir ki, yanan bir alevin şekli ve insan aurası da,  parabol şeklindedir ve bir yumurta da, şekil olarak paraboliktir. 

Yaradılışın, yumurtaya benzeyen bu parabolik şekline Pinda denilir. Sıradan bir yumurtanın içinde iki bileşen vardır: Yumurtanın sarısı, çekirdektir (atom çekirdeği) ve beyaz kısımda onun enerjisidir; protoplazma, kabuk olarak yumurtanın etrafında, her tarafında kalsiyum biriktirir. Adi Shakti, tam olarak aynı şekilde, yaradılışın kabuğunu parabolik bir dalga içinde biçimlendirir.

Ezeli Annenin parabolik hareketi, Ezeli güçlerin ilk hareketidir ve Adi Shakti’nin sembolüdür. Ezeli Anne’nin Sevgisinin Yaşayan Gücünün ilk ifadesi, Adi Gati olarak bilinen bu parabolik,  Ezeli Harekettir.  Bundan dolayı da, tüm yaratılmış olanlar temelde parabolik bir yol üzerinde hareket ederler. Bazen parabol değişik şekiller alır ve bu daha sonra açıklanacaktır.

Bir noktaya olan en kısa mesafe, diğer bir noktanın, etrafında dönüp başladığı yerdeki ilk konumuna dönmesidir, bu parabolik bir yol olmalıdır. Tanrısal Güç de aynı şekilde hareket eder, hatta bizlerin varlığının kendi soyut tezahüründe bile.  Birisini sevdiğimiz zaman, sevgi dalgaları bu kişinin etrafına gider ve sevginin mutluluğunu bizlere geri getirerek bir parabol üzerinde bize döner. Birisinden nefret ettiğimiz zamanda, her halükarda, nefret dalgaları benzer şekilde bu kişiye gider ve nefret katları olarak bize geri dönerler.

Şekil 1’de görebileceğimiz gibi, Ezeli Zigot’un (Adi Pinda) durumu, parabol tarafından sarılmış bir çekirdektir. Biyolojide zigot, erkekten gelen spermin dişinin yumurtasına girip, onu döllediği konumdur. Döllenmiş yumurta, şimdi yaşamı sürdürmeye muktedir olur. Ezeli Zigot (Adi Pinda),  bizlerin Tanrısal Anne ve Babasının kadın ve erkek özdeşleşmeleri tarafından biçimlendirilmiştir ve bu döllenmiş konum (Linga), hayatın Ezeli Yaşayan Hücresini temsil eder. Şimdi bizler, Ezeli Ebeveynlerimizi temsil eden Shiva Linga’ya Hindular tarafından ibadet edilmesinin gerçek önemini anlayabiliriz.

Bu Ezeli Zigot içinde (Adi Linga)  sperm,  Ezeli Babayı (Sadashiva) temsil eder ve sperm, Ezeli Annenin (Adi Shakti) ifadesi olarak ovum (yumurta) tarafından çevrelenmiştir. Ezeli Zigot, kütlesini içinde uniform olarak dağılmamış sıradan bir yumurta gibidir,  yumurta sarısı (Baba) daha ağırdır ve beyaza (Anne) benzemeyen farklı bir şekildedir. Çünkü Ezeli Hareket (Adi Gati) nedeni ile döllenme konumu,   kesin sınırlamalar sonucu belirgin bir eğrilik kazanır.

Bütün bunlara yol açan çiftleşmenin,  nasıl gerçekleştiği sorulabilir? Bu çok kutsal konudur ve çocuklar olarak,  kendi insan ebeveynlerinizin cinsel birleşmesi hakkında tartışmamalısınız, yani ruhlar, Tanrısal Çift tarafından yaradılışın gebe bırakılması üzerinde tahminlerde bulunmaktan kaçınmalıdırlar. Bu giz,  açığa çıkarılmayacaktır ve Tanrısal Ebeveynlerimizin iffetli onurunu korumak için bu  bir sanctum sanctorium (kutsalın en kutsalı) olarak kalmalıdır. Çocuklar asla ebeveynlerinin özelini rahatsız etmemeliler. İffetin özü (Lajja) neşenin nektarını meydana getirir ve Ezeli Ebeveynlerin kutsal ve gözlerden uzak sevişmelerine sihirli bir güzellik getirir.  Aynı şekilde, karı koca ilişkisinin hassas tatlılığı  benzersizliğini, bu ilişkinin başka hiç kimse ile paylaşılmaması gerçeğinden alır. Çiftin birbirleri için duydukları doğuştan gelen derin bağlılıkları, cinsel sevginin ifade edilişini kendiliğinden gizler. Açık ve kaba ifade edişler, tolere edilmez. Bu hissiyat zaman içerisinde insanoğlu tarafından kazanılmış ve bundan keyif alınmıştır ama hayvanlarda bu böyle değildir. İnsanoğulları, farkındalıkları evrimsel süreç tarafından saflaştırılmayan hayvanlardan daha üstündürler.  İffetin derin anlamı hususunda cahil olanları yanlış yönlendirmek için,  kimi insanlar tarafından kasıtlı ve kötü niyetli girişimlerde bulunuldu. Birbirlerine sadık olan ideal çift, romantizmden ebediyen keyif alır.  Romeo ve Juliet gibi mükemmel aşk hikâyeleri okuduğumuz zaman, onların sevgilerinin cinsellik tarafına odaklanmayız çünkü bu şey, gizlenen kutsallığın güzelliği bozar. Bir adam yavaş yavaş besinini kaybettiği zaman, aynı zamanda romantizmden keyif almak gibi şeylerde de, kendi insani duyarlılığını kaybeder. Bir hayvanın farkındalığını benimseyerek, insan tabiatındaki tüm bu güzel ve rafine olan her şey, onun için yabancı hale gelir.

Parabolik evreden sonra Adi Shakti, ağırkanlı ve sevecen bir modda Adi Bindu olarak Sadashiva’ya doğru hareket eder. Dişi olan yaratmak istemez ve Rabbine, kendisinin Rabbinin şahsiyeti içinde erimesine izin vermesi için yalvarır. Ama Tanrı,  Dişi olanın içe doğru olacak  ilk lineer (doğrusal) hareketi  (Lasya) yapmasının kendisinin arzusu olduğunu belirterek, Dişi olanı ikna edip, sevecen bir şekilde iterek kendisinden uzaklaştırır. Bu Ezeli Zigotu açar, (Şekil XX de gösterildiği gibi) ve Rabb kendi yumuşak itişi ile Kendisini Zigotun dışına çıkartır. Dişi olan, öyle bir şekilde itilir ki, bir duraksamadan sonra  (Adi Vilamba), Valaya kırılır. İşte bu, nihayetinde OM’un tam olarak oluşmasıdır. Ezeli Anne ve Ezeli Baba arasında, insanoğullarının mutlak sevgi veya ideal sevgi dedikleri bu mükemmel sevginin meydana getirdiği güzel duygular var. Onlar mükemmel karı kocanın sembolleridirler. Onlar insan sevgisinin kaynaklarıdırlar, Kadir-i Mutlak Tanrı olmanın nihai kaynağı. O, en yüce insandır. Baba, Anne, kız ve erkek kardeş gibi tüm diğer insani  ilişkiler de, Dişi olan vasıtası ile ifade edilirler. Bir sevgi eylemi şeklinde bütün Lasya kısmı, çok şiirsel bir drama olarak da tarif edilebilir.

(Not: OM un Devanagari alfabesinin içinde ortaya çıkışını ve nasıl yazıldığını gösteren diyagramı kullanın )

Baba Onu ikna ederek ve Onu cesaretlendirip, kuvvetlendiren bir itme ile çok sevecen bir şekilde Dişi olanı kendisine doğru çeker. Bu, Dişi olanın varlığını bir kendini ifade edişle doldurur. Dişi olanın egosu kendi utangaçlığını ve ağırbaşlı  sevgisini (Lasya) kırar ve kendi muhteşem kişiliğini kabul eder. Bu şekilde, kendisini Rabbinden ve sevgisinden ayırarak, Dişi olan tek başına yaratmak üzere ikna edilmiş olur.

 

Pranava Sesi

Pranava’nın sesi Anahat olarak bilinir. Bu ses, Ezeli Hücrenin, sanki civcivin yumurtadan çıkmasında olduğu gibi, kırılmasında meydana geldi. Ses çekirdeğin parbolden ayrılması sırasında duyulabilir.

* Adi Shakti’nin ilk lineer (doğrusal) hareketi, İlk Ezeli Sesi meydana getirdi – AA

* Sadashiva’nın Onu itmesi İkinci Ezeli Sesi meydana getirdi – OO

* Üçüncü Ses – MA-

Ezeli Zigot’un nefes alması ve nefes vermesini izleyen durma evresi buna sebep oldu. Pranava bundan dolayı, Adi Shakti’nin Her yeri kaplayan gücüdür ve Anahat, bu güç tarafından herhangi bir vuruş yapılmaksızın yaratılmış olan sestir. Anahat’ı, Pranava’nın sesli duyurusu olarak tarif olarak ederek daha iyi anlayabiliriz.

Bu üç Ezeli Ses/Hece,  AA, OO ve MA, Ezeli Annenin üç gücünü temsil ederler. 

* AA – Mahakali’nin varlığını ve Onun yok edici gücünü temsil eder.

* OO – Mahasaraswati’nin yaratıcı gücünü temsil eder. 

* MA – Mahalakshmi ‘nin   besleyen veya  evrimleştiren gücünü temsil eder. 

Bu üç Ezeli Ses daha sonra Ezeli Kelimeleri meydana getirirler, (Beeja Mantralar) AM, RHIM ve KLIM.  Hep beraber bunlar Devanagari alfabesini (Sanskrit) oluştururlar (Deva – Nagari , Tanrıların Alfabesi) ve  bu husus Çakralar bölümünde daha detaylı olarak incelenecektir.

Ezeli Yumurtanın çatlamasından çok önce, Ezeli Zigot embriyonik evreye ulaşır. Nefes almaya başlar ve merkezi noktayı kuşatan embriyonun, her yerini dolduran Ezeli Sesi (Anahata) yaratır. Adi Shakti’nin nefesi  Pranava veya  Divine (Tanrısal) Güçtür, Pranava ses çıkardığında buna Anahata adı verilir. Her hangi bir vurma olmaksızın meydana getirilen bu ses kalpte, nabız atışı olarak duyulur. Bu ses, yedi bileşenli seslerin (Nadabrahma) bir karışımıdır, ki birlikte işitildikleri zaman güzel bir kelime yaratırlar, OM. OM, bileşenlerine ayrıldığı zaman, AA, OO ve  MA olarak işitilir. Bu ॐ [2] olarak yazılır. Daha sonra Kundalininin yolu (Pranava’nın artık gücü- Yaradılıştan artan, geriye kalan güç) üzerindeki farklı süptil merkezler vasıtası ile yükselir ve Söz olur.

Ezeli Zigot, aynı bir insan zigotu gibi büyür. Ezeli Zigot, Ezeli Varlık (Adi Purusha) olacak şekilde gelişir, bu yüzden de, bir insan zigotuda aynı şekilde, tam bir insan olacak şekilde büyür. Bu nedenle de, “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” demek, kesinlikle doğrudur.  Ezeli Zigot, Yüce Ezeli Varlık (Virata) olarak kendi en yüce ve kusursuz formunu alana dek,  evrim yolu ile tam olgunluğuna doğru gelişir.

Yüce Ezeli varlık, üç görünümünü de üzerine alarak, Kendi algısının alanına (Kshetra) bağlı olarak Kendisini tezahür ettirir. Sadece bir insan üç algı alanına sahip olabilir: 1) Evde 2) Ofisinde 3) Toplum içinde.  Bir evlat, bir koca, bir baba olsa da, her zaman aynı kişi olarak, bu yüzden de, Onun Gücü olan (Adi Shakti) tarafından meydana getirilen oyunun, Onun alanı olduğu Tanrı ile birliktedir. 

En yüce olan Tanrı olarak, Kadir-i Mutlak Tanrı veya Yüce Ruh’a Parameshwara denilir; Kadir-i Mutlak Tanrı’nın Gücü, Parameshwari olarak bilinir. O, Ezeli Varlığın (Virata) Başının en üst noktasında oturur. O kesinlikle kaynak olan baştır ve Onun bu üç yönü Ondan yayılır. O, Yaşam Ağacının kökü gibidir ve Onun bu üç yönü, aynı ağacın üç dalı gibidir. O tamamen şahit konumunda izleyen Ezeli Varlıktır ve Yüce Ezeli Varlığın Kalbinde, Ishwara (Ruhtaki Tanrı) olarak yansımıştır. Bu Yüce Şahidin, hiç bir şeye bağımlı olmayan  Gücüdür  (Sarva Sakshi).  Bu canlı olan ve olmayan tüm varlıklarda bulunur. İnsan oğullarında Ruh (Atma) olarak kalpte yansıtılmıştır.

Daha önce görüldüğü gibi, Adi Shakti, yaradılışa başlamadan önce üç adet daha soyut olan forma girer. Bu üç form, Utpatti’de veya kozmik yaradılışın başlangıç evresinde mevcuttur ve bunlar:

1)       Valaya

2)       Bindu

3)       Ardhabindu

 

Kadir-i Mutlak Tanrının  Parameshwara Olarak 3 Görünümü

Adi Shakti, Yüce Ezeli Varlık içinde, Kadir-i Mutlak Tanrının üç yönünü ifade eder. Bunlar

1-Sadashiva

2-Hiranya Garbha (Prajapati)

3-Virata

 

Sadashiva

Tanrının değişmez kişiliğine Sadashiva adı verilir ve Onun Gücü Mahakali olarak enkarne olur. Tanrının Gücü, kendi Shaktisi (Mahakali) vasıtası ile, kendi yaratımını ifade etmek için duyduğu arzuyu temsil eder, Mahakali var oluştan sorumlu olandır. Mahakali, evrim sürecinde sorun çıkartan iblisleri ve şeytanları yok eder. Onun varlığı Virata’nın  kalbinde Ishwara olarak hissedilse de, Tanrı’nın var olma  arzusu Sadashiva vasıtası ile ifade edilir.  Bundan dolayı Sadashiva’ya,  “Var oluşun Deitysi” denilir.  Var oluşun karşıtı, yok oluştur. O, aynı zamanda “Yok edici” adını taşır.

İnsanoğlunda Lord Shiva, kendi gücü ile birlikte, Shivani veya Parvati, Kalp çakranın sol tarafında oturur. Mahakali ölü olan her şeyi ve insanların aklındaki bütün bu durumları depolar. Yakma işlemi sırasında dumanlar oluşturan çalışan bir fabrikadaki gibi, Virata’nın aktivitesi, var oluş sürecinde, Ezeli Kolektif Bilinçaltını  (Mahamanasa) yaratır. Bu Ezeli Bilinçaltı Akıl içinde toplanan Viratanın varoluş aktivitesinden çıkan dumanlar, aynı zamanda Ezeli Superego olarak bilinir.

Ölü ruhların pek çok katmanını içeren bir alem, Sadashiva tarafından bu Ezeli Süperego içerisinde yaratıldı. En alçakta olan katman, şeytani ve son derece zalim olan ruhları barındırır. Yaşayan insanların bilinçli zihinlerine girerler. Bu Ezeli Bilinçaltı Akıldan ve bunun yanı sıra bu bedenden ayrılmış ruhların zalim tezahüründende gelen bu istilalardan insanoğullarını korumak Sadashiva’nın rolüdür. İnsanoğullarında bu gücü taşıyan kanala İda Nadi (Psyche) adı verilir.  O, şu andaki her deneyimi, kişinin bilinçaltı aklında biriktiren bir geçmiş deneyime dönüştürür. İnsanoğlunda kendisini bütün olarak sol sempatik sinir sistemi olarak gösterir.

Shiva varlığını ve kendi gücünü, ölü maddede (Jada) elektromanyetik vibrasyonlar olarak  ve yaşayan varlıklarda ise, hayat (Prana) olarak ifade eder.  Bu güçlerin her ikisi de, Tanrısal gücün veya orjinal Pranava’nın formlarıdırlar. Pranava, bir flüt içinde yedi farklı müzik notası üreten bir hava akımına benzeyen birleşmiş tek bir güçtür. Tamamen aynı şekilde, elektromanyetik vibrasyonlar ve Prana, aynı flüt tarafından üretilen iki farklı nota şeklinde, her ikisi tek bir orjinal Pranava’dan türetilmiş iki bileşendirler.

Eğer Parameshwara (Supreme Spirit – Yüce Ruh), herhangi bir zamanda Kendi gücünün oyunundan keyif almazsa, Yüce Ezeli Varlığın Kalbinden geri çekilir ve yaradılış oyunu sona erer. O bunu, Virata’nın kalbinde ruh olarak beliren kendi yansımasını geri çekerek yapar. Kalp fonksiyonlarını durdurduğu zaman, bununla tam bir paralellik içinde, insan bedeninin tüm aktiviteleri de durur. Sonuç, kişinin fiziksel ölümüdür.

Sadashiva görünümü, Kadir-i Mutlak Tanrının arzu modunu (Tamoguna) temsil eder çünkü O var olmayı ve varlık içinde Kendi şahsiyetini tezahür ettirmeyi istedi. Onun arzu gücü, Ezeli Varlığın Kalp Çakrasının sol tarafı vasıtası ile çalışan Mahakali olarak ifade edildi. Mahakali, yaradılışın duygusal yaşamını korur, sürdürür. Bu arzu eden ruh hali, Ezeli Varlığın Kalbini çevreler ve burada hareket eder ama Kalpte ikamet eden Ishwara (Tanrının Ruhu), yaradılışın duygusal tarafının oyunu tarafından engellenmez. Yaradılışın kendisi olmayan ve kendisi yanlızca bir duygu olan, Yaradılışın duygusal tarafı, arzuyu ifade eder. Gerçek yaradılış, Tanrının Yaratıcı yönü olan Mahasaraswati Gücü vasıtası ile meydana gelir. İnsanoğullarında kalbin atışı, aynı varoluş gücünün ifadesidir ve duygunun  kendisini yöneten yaşam (Prana) olarak hissedilmiştir.  Kalpte ikamet eden Ishwara’nın var oluş gücü ile bağlantısı yoktur, onun tarafından etkilenmez veya cezb edilmez. O tamamen bağımsızdır ve Sadashiva oyunu durdurur durdurmaz, Parameshwara ile birleşir.

Hiranya Garbha (Prajapati)

Hiranya Garbha (Prajapati), Kadir-i Mutlak Tanrının yaratıcı yönüdür. O, Void (boşluk) olan Ezeli Varlığın midesinde hareket eder ve Ondan aynı zamanda İlüzyon Okyanusu (Bhavasagara) olarak bahsedilir. (Bu Boşluğun –Void- oluşturulma şekli başka yerlerde açıklanmıştır.) Hiranya Garbha’nın Gücü, Mahasaraswati olarak enkarne olur ve bütün maddi yaratım Onun gücünün ve aktivitesinin ürünüdür. Tüm galaksileri, yıldızları ve Güneşimizi, Ayı ve Dünya da dahil olmak üzere galaksileri yarattı.  O aynı zamanda Ezeli Varlığın düşünce gücü işlevini de yerine getirir ve bu süreç Kozmik Ego’yu (Adi Aham Kara) doğurur. Bu gücü taşıyan kanal Adi Pingala Nadi’dir ve Kozmik Bilinçöncesi Aklı (Adi Chitta) ifade eder. O, Kadir-i Mutlağın zihnine mesajlar taşıyan bir postacı gibidir. Onun gücü sayesinde Beş Ezeli Element,  sonunda dünyada insanoğullarının fiziksel bedenlerini yaratan Ezeli Varlığın içinde meydana getirildiler.

Hiranya Garbha, Ezeli Varlığın yaratıcı ruh halini (Rajo guna) temsil eder. İnsan oğullarında bu güç, insanın yaratıcı gücü olarak ifade edilir. O, omurilik içerisinde süptil bir formda İda Nadi Kanalı tarafından taşınır ve kendisini bütün olarak sağ sempatik sinir sisteminde tezahür ettirir. Geleceği düşünen insanlar vasıtasıyla, insan egosunu yaratır. Tüm insan planları ve düşünceleri bu gücün sonucunda belirir. İnsanoğullarında Hiranya Garbha, Kadir-i Mutlak Tanrının, Brahmadeva vasıtası ile ifade edilen, Yaratıcı Yönüdür.  Brahmadeva’nın evrimsel süreçte hiç bir rolü yoktur ama insanoğullarına, bu düşünen egonun   (Ahamkara) yanısıra, onların evrimleri için gerekli olan fiziksel bedenlerini sağlar. 

Virata

Ezeli Zigotun, Ezeli Varlığın Bedeni olarak, tamamen yetişkin hale geldiği farz edildiği zaman, Ona Virata denilir. Onun bedeni (sadece bir insan bedeni gibi) bütün yönlerini ve bütün içeriğini ifade ettiği zaman bu olur.  Bu içerikler, * tüm yaşayan varlıkların * insan oğullarının* Tanrı ve Tanrıçaların (Deityler) * Kozmik Kundalini’nin maddi tezahürleridir. Tanrının Gücünün, Virata şeklindeki görünümüne, Ezeli Varlığın Ezeli Kalbi (Adi Anahata) ve Ezeli Beyni (Adi Sahasrara) vasıtası ile tezahür eden Viratangana adı verilir. Viratangana,  Adi Sushumna Nadi’nin merkezdeki yolu çalıştıran Mahalakshmi  olarak enkarne olur.

Vishnu, Viratanın orta merkezinde/göbeğinde (Adi Nabhi Chakra) yaratıldı. Bu orta merkez Void (Bhavasagara) tarafından çevrelenmiştir, bu nedenle, bu merkezi yol üzerinde ilerleyerek, farklı anahtar zamanlarda evrimsel süreci yönetmek üzere enkarne olur. Yüce Ezeli Varlık (Virata), insan oğullarında Rabb Vishnu olarak enkarne olur. Bu güç, omurilik içindeki süptil orta kanal (Sushumna Nadi) vasıtası ile ifade edilir ve bundan başka, bütünde, parasempatik sinir sistemi olarak ifade edilir.

Onun kanalı evrim yoludur ve Onun on adet Virata enkarnasyonu, insanlığa evrimleşmeleri için yardım etti.

Balık ……………………………………………………………………………………. Matsya avatara

Kara kaplumbağası …………………………………………………….. …………Kurma avatara

Yaban Domuzu……………………………………………………………… ………Varaha avatara

İnsan/Aslan…………………………………………………………………….. …….Narasimha avatara

Kısa Boylu Adam…………………………………………………………………….Vamana avatara

Güçlü Adam…………………………………………………………………………..Parasurama avatara

Hayırlı ve Mükemmel Kral  …………………………………. ………………… Rama avatara

Şakacı Şahit…………………………………………………………………………..Virata -Krishna avatara

Jesus ChristVirata’nın oğlu……………………………………………………..Boudha Avatara veya Mahavishnu

Beyaz Atın sürücüsü……………………………………………………. …………Aklın Kalki Avatarası,Bir Kolektif Varlık

Onun gücü tarafından ifade edilen Tanrının üç yönü/niteliği Adi Shakti’dir. Mahakali, Mahasaraswati ve  Mahalakshmi’nin üç gücü olarak enkarne olur, ki  Adi Shakti üç form (Trigunatmika) içerisinde çoğalır. Ama Ezeli Anne’ye veya Hristiyan geleneğindeki Kutsal Ruh’a da enkarne olma gücü verilmiştir: Kendisi insan formunu (Avatar Shakti) alabilir. Evrimsel sürece klavuzluk etmek üzere Kendisi de enkarne olur, enkarne olma gücü sayesinde veya birlikte çalıştıklarının vasıtasıyla erkek ve kadın enkarnasyonlar yaratır.

Eğer bir obje olarak Tanrı ile Adi Shakti’yi karşılaştırırsak, Tanrının Gücü, varlığı göreceli olan bir ışık olarak, Tanrı yaratımını her ne zaman durdurursa,  Adi Shakti Onun içerisinde erir. Yaradılış, bir ayna veya yansıtıcı gibidir. Eğer O ışığını geri çekerse, yansıma var olamaz. Adi Shakti’nin Onunla iletişim kurma veya Onu eğlendirme gücü de kaybolur.

Kadir-i Mutlak Tanrı Ezeli Varlığın başının en üstünde Parameshwara olarak otururken Adi Shakti,  Ezeli Varlığın Bedeninde formlar geliştirir. Tanrı kendi Beden alanını Virata’nın Kalbinden yansıyarak Ishwara olarak bir şahit konumunda izler. Ezeli Varlığın palamarları (gemiyi iskeleye bağlamaya yarayan ip) Parameshwara’nın tamamen bütünleşmiş formundadırlar. Bu yüzden de Virata bu dünya üzerinde Shri Vishnu olarak enkarne olduğu zaman, bu Yüce Ruhun (Purusha) yansıması şeklindedir. Aynı şekilde Brahmadeva (Prajapati) ve Sadashiva’nın da, Parameshwara içinde kendi palamarları vardır.

Kadir-i Mutlak Tanrı, mutlak güzelliğin, mutlak bilginin (gerçek) ve mutlak sevginin bedenlenmesidir. O kendi bölgesini (Kshetragnya) bilendir ve Onun bölgesi/alanı Onun gücü, Ezeli Anne sayesinde gelişir.  Tanrının üç yönü Adi Shakti’nin güçleri tarafından yansıtılır. Tanrının kimliği artmaz yada azalmaz, genişlemez yada daralmaz. Onun görüşü azalan veya artan alanı görür. Adi Shakti (Ezeli Anne) olarak Onun gücü artmaz yada azalmaz ama Adi Shakti işgal ettiği boşluğa bağlı olarak genişler.

Ezeli Annenin Güçleri

İlk bakışta Ezeli Anne’nin iki gücü vardır: Parameshwari Gücü ve Pranava Gücü. Parameshwara ile soyut bir formda oturmakta olan Parameshwari gücü, Kadir-i Mutlak Tanrının şahit olma gücüdür. Bu Onun Varlığının gücüdür ve bununla birlikte O bir insan formunda enkarne olur.  Bu Gücün, Onun Kendini İfadesi veya Gerçekleştirmesi olduğu söylenebilir. Pranava gücü, Adi Shakti’nin kendi Parameshwari gücü ile yaydığı ışığı veya Yer Yeri Kaplayan Gücüdür.

Bu, bir analoji (iki farklı şey arasındaki bir benzerliğin vurgulanmak amacıyla karşılaştırılması) ile daha iyi anlaşılabilir. Güçlü bir Kraliçe kendi varlığının gücünü elinde bulundurur. Aynı Kraliçenin kendisi için bir imparatorluk yaratmak ve yönetimi altındakilerin yaşamlarını iyileştirmek için, başkalarına hükmetme gücü vardır. O aynı zamanda, seçtiği belli bazı kişilere kendisi yönetme gücünü de bahşedebilir.

Aynı şekilde, Adi Shakti de, Kendi Varlığının Gücüne, Kendisi olma gücüne veya Pranava veyahut Farkındalık olarak bilinen,  dışarıda kendi gücünü yansıtma  gücüne de (Kendi ışığına) sahiptir. Bu güç ile kendi yarattıklarını biçimlendirir ve hatta onu geliştirir. Kendisinin lütfü sayesinde, Aydınlanmaya ulaşmış insanlar yaratır. Bu sebeple, seçtiklerinden bazılarını aynı zamanda Kendi farkınlığının veyaışığından haberdar kılar. Kundalini olarak bilinen Pranava uykudadır ama o ruh ile (Ishwari) buluştuğu zaman, aydınlanır. Pranava, onu üç farklı forma (Swaroopa) dönüştüren, üç farlı modu bulunan Adi Shaktinin, tam bir kontrolü altında hareket eder. Onun güçleri:

 

Mahakali (Shivani) Gücü

Onun, Mahakali (Shivani) olan ilk gücü ile, maddenin her bir partükülünde ve tüm yaşayan bedenerde elektro manyetik vibrasyonlar şeklinde var olur. Bu güç, Pranava’nın bir formudur, Adi Shakti’nin tek ve birleştiren gücüdür. Maddede bu güç, her bir atomun çekirdeğinde vardır ve elektro manyetik güçler yaratan vibrasyonlar yayarlar. Bitkiler gibi daha düşük yaşam formalarında, yaşam gücü olarak var olur, daha yüksek hayvanlarda ve insanoğulllarında, kalpte bulunan yaşamın nabız atışlarıdır.

Bu güç, maddi yaratımın her bir parçasında bir mum fitili gibi yanar. Bu Adi Shakti’nin Arzu eden ruh halinin (Tamo guna) bir sonucudur. Mahakali, var oluş gücünü temsil eder.  Varlığın olumsuzlanması/yokluğu ölümdür, Mahakali aynı zamanda yıkımı ifade eder. Mahakali, Virata’nın Adi Ida Nadi adı verilen ve yaratılışta ölü olan her şeyi depoladığı, sol tarafın kozmik kanalında çalışır. 

 

Mahasaraswati (Hiranya Garbhini) Gücü

Mahasaraswati (Hiranya Garbhini) Kendisinin ikinci yaratıcı maddi gücü ile, Adi Shakti Pranava’yı nihayetinde Beş Ezeli Elementi oluşturan bu nedensel özleri yaratan maddi güç haline dönüştürür. Bunlar,  sırası ile galaksileri, Güneşi, ayı ve Dünyayı da içeren gezegenleri meydana getiren madde kitleleri yaratmak için kullanıldı. Bu güç Ezeli Varlığın midesinde mevcuttur ve Ezeli Swadishthana merkezi (Adi Swadishthana Chakra) vasıtası ile hareket eder. Bu güç Onun harekete geçiren, yaratıcı ruh halinin (Rajo guna) sonucudur.

Mahalakshmi Gücü

Adi Shakti’nin üçüncü gücü, Mahalaksmi’nindir ve Onun yaratımının besinini  (Dharma) sağlayan güçtür. Mahalaksmi, Ezeli Merkezi Kanal üzerinde (Adi Sushumna Nadi) hareket eder. Bu güç ile, O Evrimsel süreci meydana getirir ve yaratılışın farklı formalarına farklı karakterler vermek için besini değiştirir. Bu sürece rehberlik etmek için, Parameshwari’nin dördüncü gücü ile, bu kanal üzerindeki farklı çakralarda enkarne bile olur.

 

Parameshwari Gücü

Adi Shakti bir insan formunda enkarne olduğu zaman Parameshwari gücü, Ishwari olarak yansır. Tek başına enkarne olduğu zaman, Jagadamba (Dünyanın Annesi) veya Adi Shakti’dir (Yaradılışın Annesi). Kadir-i Mutlak Tanrının bu üç görünümü insan formunda enkarne olduğu zaman, O da onların Kudret Gücü (Shakti) olarak enkarne olur. Dişi olan Kendi Oğlunu dünya üzerinde Babanın oyunu olmaksızın yaratır, bir Oğul Tanrı  (Shri Ganesha) meydana getirir, ki O çok daha sonra da insan olarak  (Jesus Christ) da doğdu. Bütün buna benzer durumlarda Dişi olan, Hareket etmeyen/ Uykuda olan bir Anne olarak davranır.

Pranava Gücü

Adi Shakti’nin beşinci gücü, Onun İswari Gücünün aurası olan veya Onun sevgisinin nefes alış verişi olan, Tam Farkındalıktır (Pranava).  Bu Sevginin Tanrısal Gücüdür. Bu, Aydınlanmadan sonra Tanrısal Vibrasyonlar olarak hissedilen (Chaitanya Lahiri veya Kutsal Ruhun serin esintisi),   Her yeri kaplayan, Her şeyi birleştiren, Her şeyi bilen, Her şeyi organize edendir. Bu insan kalbindeki Ruhun Gücüdür ve yaşayan ve yaşamayan her varlıkta olduğu gibi, her insanda mevcuttur. Ancak eğer aurada ışık (Prakash) yoksa, uyanık bir halde değildir. Evrim, kendi kimliklerini benimseyen insanlarla doruk noktasına ulaştığında, bu üç güç Sahaja Yoga (Kendiliğinden meydana gelen kurtuluş) vasıtasıyla sağlanan Kundalininin Uyanışı (Artık Güç) ile birleşir ve bu üç insan gücü ile, Ruh arasındaki Yoga gerçekleşir. Bu olduğu zaman  vibrasyonlar, yeni  aydınlanmış ruhun varlığından aynı anda yayılmaya başlar. Enkarne olduğu zaman vibrasyonlar Adi Shakti’nin bedeninden büyük bir güçle dışarı sızarlar ve tüm aydınlanmışların bedenleri vasıtası ile yansıtılırlar. Aydınlanma sayesinde, onlar Tanrısal Annenin Bedeninin bir parçası olmaya başlarlar ve Onun Varlığının bir uzantısı olarak hareket etmeye başlarlar, aynı zamanda Onun Sevgisinin Tanrısal Gücünü yayarlar. Bu üç güç bir araya geldiği zaman, Ruhu aydınlatarak Pranava’yı yaratırlar. Evdeki bir gaz brülörü analojisi, bunun nasıl olduğunu çok net bir şekilde açıklamaya yeterli olacaktır.  Brülördeki fitilde sürekli olarak yanan küçük bir alev vardır. Bu Ishwari gücü ile karşılaştırılabilir. Üç gücün, Pranava’nın uyumakta olan Gücünü meydana getirmek için bir araya gelmeleri de, yakıtı oluşturan gaz gücüne karşılık gelebilir. Uyumakta olan gaz (Pranava), yanmakta olan alev ile (İshwari Gücü) bir araya gelmek üzere serbest bırakıldığı zaman, tutuşma nedeni ile ışık inanılmaz bir şekilde artar. Bu analoji, İshwari gücünü, tutuşturucu güç olarak ve uyumakta olan Pranava’yı (Kundalini Gücü) da gaz olarak açıklamamıza yardım edebilir. Tutuştuğu zaman, ışık farkındalık veya aydınlanmış olan Pranava’dır

Yaradılışın Dört Evresi

Yaradılış, var oluşun dört aşaması ile gerçekleşti. Adi Shakti’nin hangi yönü bu farklı konumlarda veya evrelerde enkarne olursa, hepsi birisinden çıkar, Ezeli Annenin benzersiz kişiliğinden ortaya çıkar.

Kronolojik olarak azalan şekli ile dört aşama şunlardır:

Utpatti Aşaması (Oluş-Doğuş)

OM (paranava) serbest kalana ve Ezeli Kundalini yaratılana dek, bu soyut bir evredir. Utpatti aşamasında Kadir-i Mutlak Tanrı ve Adi Shakti Parameshwara ve Parameshwarı olarak var olurlar.

Vaikuntha Aşaması

Bu, Ezeli Zigot’un Virata’nın bedeni olarak, Ezeli Varlığın Beyni ve omuriliğinde bulunan Deitylerle birlikte tam olgunluğuna ulaşmasından sonraki aşamadır. Kadir-i Mutlak Tanrı ve Adi Shakti üç görünüm kazanırlar:

! Sadashiva ve  Mahakali

! Virata ve Viratangana (Mahalakshmi)

! Hiranya Garbha (Prajapati) ve  Mahasaraswati

Kshirsagara Aşaması

Bu, Ezeli Varlığın Kendisinin bütün içinde bulunanlarla birlikte nihai olgunluğuna ulaştığı aşamadır.  Kshirsagara Kadir-i Mutlak Tanrı ve Adi Shakti aşağıda belirtilen nitelikleri kazanırlar:  ! Sadashiva –Shiva

! Mahakali –Kali olarak

! Virata –Vishnu olarak

! Viratangana –Lakshmi  olarak

! Hiranya Garbha –Brahmadeva olarak

! Mahasaraswati –Saraswati olarak

Samsara Aşaması

Bu yaradılışın dördüncü aşamasıdır ve modern zamanlara dek, dünya  yeryüzü üzerinde insanlar tarafından yaratılmış olan dünyadır. Adi Shakti Samsara Aşamasında dört çağda (Yuga’lar – Zaman Evreleri) doğmuştur.   Satya Yuga, Treta Yuga, Dwapara Yuga ve Kali Yuga.

Satya Yuga

Satya Yuga sırasında Dişi olan,  Vishnu ile birlikte,  Mahalakshmi’nin insan Samsara Yuga formu olarak,  Onun varlığı içinde Onun Gücü olarak enkarne oldu. Aynı zamanda Mahalakshmi’nin insan Samsara Yuga formu olan Evrenin Annesi Durga olarak bin kez tek başına enkarne oldu, bunlardan yüzsekiz tanesi önemli enkarnasyonlar şeklindeydi. Durga (Kali), Lakshmi ve Saraswati’nin enkarnasyonları bütünüyle Tanrısal tezahürlerdir (Aloukik) ama bunlar tabiatları ve görünüşleri itibari ile tamamen insandırlar.

Treta Yuga

Treta Yuga sırasında, Shri Rama zamanında, Adi Shakti kendisinin üç yönünü ifade eden üç ayrı insan olarak enkarne oldu.

  1. Sita [Janaki] (Mahalakshmi) Raja Janaka’nın kızı olarak. Bu ilk kez tamamen insan formu idi (Loukik) .
  2. Sati Anasuya (Mahasaraswati), büyük bir azizin karısı olarak.
  3. Mandodari (Mahakali) Ravana’nın karısı olarak

Dwapara Yuga

Dwapara Yuga sırasında, Rabb Krishna’nın zamanında, Adi Shakti yine kendisinin üç yönünü ifade eden üç ayrı insan olarak enkarne oldu.

  1.  Radha (Mahalakshmi) Shri Krishna’nın ilk ve ebedi aşkı olarak.
  2. Rukmini (Mahasaraswati) Krishna’nın Kraliçe’si olarak.
  3. Vishnumaya (Mahakali) Shri Krishna’nın çok kısa bir süre yaşayan kızkardeşi olarak. Daha sonra Pandava’ların karısı olan  Draupadi olarak doğdu.

Kali  Yuga

Shri Mataji – Bunu siz tamamlamak ister misiniz?

Yaradılışın Üç Modu  (Gunalar)

Kutsal Hece OM, Devanagari alfabesinde üç buçuk sarım şeklinde yazıldı.  Bu üç sarım, Şekil 1’de açıkça görüleceği  gibi  üç parabolün içinde düzenlendi.

AA nın ilk parabolic hareketi ile, Adi Shakti arzu eder, ikincisi olan OO ile Adi Shakti onu yaratmak için active eder ve üçüncü olan MA ile, O kendisinin çocuğu olan yaradılış için olan sevgisini açığa çıkartır. Bu şekilde, Arzu etmenin (Tamoguna), harekete geçirmenin (Rajoguna)  ve açıklayan, ifşa eden  (Sattwaguna) iç mod (ruh hali) var olur. Bu üç tane fan-benzeri parabolik hareket, yaşama farklılıklar getiren değişik dalga boylarının permütasyon (Matematikte her sembolün sadece bir ya da birkaç kez kullanıldığı sıralı bir dizidir) ve kombinasyonlarını (n elemanlı bir kümenin elemanlarıyla oluşturulan grupların her birine kombinasyon adı verilir) döner ve 360 derece bükülürler. İşte bu şekilde bu kadar farklı mizaçta insanlar nihayetinde yaratıldılar. Bu üç guna, Kadir-i Mutlak Tanrının üç gücünün ifade edilişleridir ve Mahakali, Mahasaraswati ve Mahalakshmi olarak gösterilmişlerdir.  Üç tane olsalar da, Adi Shakti olarak tamamen birleşmiş ve koordine edilmişlerdir.

Adi Shakti’nin dördüncü gücü, Tanrının Şahit Konumunda olma gücü olan İshwari Gücüdür.  Bu Adi Shakti’nin Gücünün oyununun yargılamasıdır ve bu yüzden de olağanüstüdür. Bir dramada, oyunun kalitesini yargılayan izleyicidir. O  bunu yapacak yüce bir güce sahiptir. Ama Dramayı yaratanın da oyunun kalitesini yargılayabilme gücüne sahip olması gerekir. Aksi taktirde o kişi, izleyicinin kabul edebilmesi için gereken kalitede  bir oyunu inşa edemez. Aynı şekilde Adi Shakti Kendi yaratısının Goblen tablosunu dokurken, oyundaki kalıpları değiştirmek ve değerlendirmek için kendisine bir güç verir ve Dişi olanın İshwari Gücü sayesinde, aynı zamanda Kadir-i Mutlak olan ile birlikte koordine eder.

Adi Shakti’nin yaratısının uygunluğuna karar vermek ve bunu yargılamak için kendi şahsiyeti olduğu kadar, yaratmak için üç adet gücü vardır. Onun İshwari gücü oyunun sonunu getirebilir. Bu iki yoldan birisi ile gerçekleşebilir:

*O bunu Paranava’yı tutuşturarak yapabilir.

*Basit bir şekilde oyunu bitirebilir.

İlk senaryo da, oyuna katılan insanlar Onun tarafından belki de farkındalıkla aydınlatılabilirler. İkincisinde ise, O bir saniyede kendi oyunu sadece yok edebilir. Bu İshwari gücü bundan dolayı olağanüstüdür, sanki kendi çocuklarının kötü davranışları nedeni ile Ezeli Anne’ye aşırı yüklenilmiş ve Ona işkence edilmiştir, kolayca yok edici bir öfkeye kapılabilir ve kendi oyununu sona erdirebilir.

Virata’nın Yaratılışı

Bu aşamada Ezeli Zigot (Adi Pinda), Virata içinde gelişir. Adi Shakti’nin Kendi gücünü bir parabolden OM un Sanskrit formuna nasıl dönüştürdüğünü gördük ve sonrada üç buçuk sarım şekline. Adi Pranava’nın üzerinde hareket ettiği hatlarda üç buçuk sarım formundadır. Ezeli Anne ilk önce, Yüce Varlığın Ezeli Kalbini yaratmak için parabolü, bir kalp şekline dönüştürür. Lordu (Tanrısı), Parameshwara, Pranava’nın (Anahata) sesi ile atmakta olan bu kalbi kutsar, üç buçuk sarım şeklinde dalgalanır. Bu dalgalarla Ezeli Sarım (Adi Kundalini) yaratıldı. Onun yaratımının temel yapısı da üç buçuk sarım şeklinde düzenlenmiştir. Bu sesin kalp etrafında üç buçuk kez dönmesi  ve üç buçuk sarımın sonuna ulaşması için geçen süre, Ezeli Zamanı meydana getirdi.  Bu hareketin yarattığı daire Ezeli Uzayı belirledi. Ezeli Anne yaratmak istediği zaman, Ezeli Sarım’ın (Adi Kundalini) hareketi saat yönündedir ve yaratım yok edileceği zaman ise, satin aksi yönündedir. Tanrının İshwara Gücü (Şahit Konumundaki Güç) Vitara’nın kalbinde oturur ve üç şekilde bu Ezeli Sarım vasıtasıyla hareket eder.

  1. O, oyunu izler.
  2. O, oyundan keyif alır. 
  3. O, oyunu yok eder.

Ezeli Sarımın ve onun üç buçuk sarımının önemi açık bir şekilde anlaşılmak zorundadır çünkü genelde tüm yaratımın ve insanoğullarının tam işlevi özeldir ve Ezeli Sarımın diğer dikey güçlerle olan bitmez tükenmez kombinasyon ve permütasyonlarınca rehberlik edilir. 

Mantıken üç buçuk sarım neden Divine tarafından ortak payda olarak seçildi diye sorulabilir? Cevap saf matematikte yatmaktadır.  Eğer bir dairenin merkezinden başlayarak bir sarmal çizilecekse, bir buna Pi  diyoruz ( π), sonra:  Şekil 1’de gösterildiği gibi, orada üç buçuk sarım olmalıdır. Bu prensip aynı şekilde kol saatlerinin ve pek çok başka teknik alette de kullanılmıştır.

Dikey Güçler (Adi Kundalini)

Dişi olanın ikinci yaratma fazında, Ezeli Anne birincil makineyi yaratır, yaratımının koordinasyonu, çeşitliliği ve hızını sağlamak için, Ezeli Sarım’ı  (Adi Kundalini) yaratır. Dişi olan, iş kurma niyetinde olan bir adamın, ilk önce aynı fikirlerle kendisi ile birlikte işi yürütecek olan müdürlerle birlikte bir ofis yapısı meydana getirmesine benzer şekilde şekilde hareket eder. Bu kişi işine başlamak için diğer ofis işleri ile birlikte farklı yönetim pozisyonları yaratmak zorundadır. Daha sonra, müdürler ve memurlar atanmalı ve kendi ofislerine yerleştirilmelidirler. Tamamen aynı şekilde, Adi Shakti yapıyı (Virata) ayarlar, pozisyonları meydana getirir, memur (Deityler) atamalarını yapar ve onları kendi ofislerine (çakaralara) yerleştirir.

Ezeli Kalbin yaratılmasından sonra üç buçuk sarım içerisinde hareket eder. Sarımın en düşük noktasının sonunda, Kendisinin parabolik şeklini bir üçgene çevirerek, Kendi ikametgahını (Adi Mooladhara) yaratır.  Sarımı ikametgahının tepesine sabitler. Bu ikametgahın altında ve dışında, ilk süptil merkezi (Adi Mooladhara Chakra) yaratır. İnsan oğullarında bu merkez omurilik dışına yerleştirilmiştir ve içinde oturmakta olduğu pelvic pleksusu kontrol eder. Bu ilk ve en aşağıdaki süptil merkezde, Ezeli Anne, fantastik bir Deity yaratır, Fil Başlı – Çocuk Tanrı, Shri Ganesha. Shri Ganesha yaratılmış olan ilk Deitydir. O ebedi çocukluğun sembolüdür ve ilk Deity olarak Ona tanrısallığın özü olan masumiyet ve kutsallıkla Ezeli Uzayı doldurma görevi bahşedilmiştir. O, Adi Kundalinin’nin üç buçuk sarımı tarafından yayılmakta olan masumiyetin her şeyden önce gelen bu prensibini biçimlendirmiştir.

Shri Ganesha, Mooladhara çakrayı yöneten Deitydir. Mooladhara çakranın Sanskritçedeki anlamı, “Yaşam ağacının köklerinin desteğidir” Üç buçuk sarım onu bir kök gibi sabitler. Sembolik olarak,  Oğulun (Shri Ganesha), Annesi ile olan erdemli ilişkisi, yaradılışın yaşamının özü veya köküdür. Bir ağacın özsuyunun, yaşam getiren ve yukarı doğru yükselen yolculuğuna kendi kökleri vasıtası ile başlaması gibi, O her şeye nüfuz eder. Bu ilişkiye aykırı hareket edildiğinde yaradılışın tüm yapısı çöker.

 

Shri Ganesha’nın Yaratılışı

Hindu kutsal yazıları, Shri Ganesha’nın yaradılışına dair ilginç bir söylence anlatırlar. Ezeli Anne (Tanrıça Gauri formunda) bir gün banyo yapıyordu ve izni olamayan birisinin banyosuna girerek Onun erdemli iffetini (Lajja) rahatsız edebilir diye korktu. Bu yüzden korunmak için Kendi bedeninden çıkan deri döküntülerini  (Mala) kullanarak biçim verdiği bir çocuk yarattı.  O halen  bu noktada bir bakire (Kanya) olduğu için, bu döküntüler iffetin vibrasyonları ile, tabii ki hoş kokuluydular. Kendisi, evlilik seromenilerinden sonra  Lordunu, Sadashiva’yı, ilk kez görmek için bekliyordu ve Onunla buluşmaya hazırlanmak için banyo yapıyordu. Shiva, Onun ikametgahına vardığı sırada, O halen banyosundaydı ve Shiva karısının banyosunun arka kapısında oturan bir çocuk  bulunca çok şaşırmıştı. Çocuk Sadashiva’ya kendisinin Gauri’nin oğlu olduğunu söylediğinde,  çılgına döndü. Sadashiva, Gauri’nin bir bakire olduğunu biliyordu ve bu çocuğun karısının kutsal ismine leke sürmeye çalıştığını düşünüyordu. Öfke içinde kılıcına sarıldı ve o anda çocuğun kafasını uçurdu. Gauri, oğlunun Kocası tarafından öldürüldüğünü anladığında, Sadashiva’ya oğlunu nasıl yarattığını açıkladı ve Kocasına çocuğu tekrar hayata döndürmesi için yalvardı. Sadashiva ormana gitti ve bebek bir fil buldu, filin kafasını kesti ve çocuğun bedenine nakletti. Bu sayede Shri Ganesha canlandı ve bir bebek fil kafası ile Ezeli Çocuk Deity olarak bu güne kadar geldi. Fil başı sembolü son derece önemlidir ve Mooladhara çakra kısmında detaylı olarak açıklanmıştır. Onu yarattıktan sonra Gauri Onu, kendi ikametgahının altında bulunan Mooladhara Çakranın Kralı yaptı. Shri Ganesha, Adi Mooladhara çakra üzerinde Gauri’nin iffetinin saygılı protokolünü koruyarak hüküm sürer.

Ezeli Çakraların (Adi Çakralar) hepsi zaman içinde aynı anda yaratılmadılar. Her birinin yaradılışı arasında milyonlarca yıllık bir boşluk vardı ve Başkanlık eden her bir Deitynin yerleştirilmesinden sonra, kozmik bir durma/fasıla/ara (Vilamba) vardır. Shri Ganesha’nın Adi Mooladhara Çakrada görevlendirilmesinden ardından, Ezeli Anne, Ezeli Sarmalın en üstüne ulaşmak için Onunla birlikte yükseldi. Bu noktada, parabol üçgen şekilli bir beyne dönüştürerek, Virata’nın Ezeli Beynini yarattı. İlk yükselişi ile Anne, ifade edildiği zaman, Tanrının arzu eden yönünü ifade eden Adi İda Nadi’yi yarattı. Bu Onun Mahakali Gücüdür.  Adi Shakti Virata’nın Ezeli Beyninden, ifade edildiği zaman, Tanrının yaratıcı yönünü temsil eden Adi Pingala Nadi’yi yaratarak aşağıya indi. Şimdi de, Adi Sushumna Nadi’yi yaratarak ikinci kez yükseldi.  Bu üç kanal, Yedi Ezeli Merkezi (Adi Çakralar) yaratarak üç buçuk sarım ile yedi farklı noktada kesişirler. Bu çakralar her birine ait bölümlerde daha detaylı olarak açıklanmışlardır ama Adi Çakralar arasındaki ilişki, insanoğullarındaki eşdeğer formları ve insanlardaki karşılıkları aşağıdaki gibidir:

 Ezeli varlıkta  süptil formdaİnsanın omurgasında kaba formdaİnsan fiziksel bedeninde
1Adi Mooladhara ÇakraMooladhara  ÇakraPelvic plexus
2Adi Swadishthana ÇakraSwadishthana  ÇakraAortic plexus
3Adi Nabhi  ÇakraNabhi  ÇakraSolar plexus
4Adi Anahata  ÇakraAnahata  ÇakraKardiak plexus
5Adi Vishuddhi ÇakraVishuddhi  ÇakraServikal (Boyun) plexus
6Adi Agnya  ÇakraAgnya  ÇakraPineal ve Hipofiz bezlerini kontrol eden optik thalamus merkezinde
7Adi Sahasrara  ÇakraSahasrara  ÇakraBeynin üst kısmı, 1000 siniri ve limbik bölgeyi içeren kısım

Ezeli Varlığın Beyni içinde, Adi Shakti’nin bu üç gücünün yansımasından her biri iki kimlik tezahür ettirir. Pratik nedenlerden dolayı bunlara, bu üç gücün çocukları denebilir ama aslında onlara varoluşun farklı aşamalarının yansımalarıdırlar. Bunlar :

MahasaraswatiMahalakshmiMahakali
BrahmadevaVishnuShiva
SaraswatiLakshmiKali

*Shiva kendisinin gücü olarak  Mahakali ile evli.  

*Vishnu kendisinin gücü olarak Lakshmi ile evli. 

*Brahmadeva kendisinin gücü olarak Saraswati ile evli. 

İşte bu Kadir-i Mutlak Tanrının üç yönünün, kendi güçleri  ile birlikte Tanrısal evlilik ile nasıl bir araya geldikleridir.

Tartışmalı argüman (bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda inandırıcı belge, kanıt)  genelde ileri düzeydedir, tek bir Tanrı mı (Monoteizm – Tek Tanrıcılık) var yoksa çok mu (Panteizm – Çok tanrıcılık). Tekrar bu basit flüt benzetmesini kullanarak, bu çok eski mit sonsuza dek dinlemeneye çekilebilir. Bir flütün üzerinde sadece yedi delik vardır, ancak yedi notanın kombinasyonları ve bunların çoklu permütasyonları müziğin melodisini yaratır ve flüt havayı müziğe dönüştür. Yaradılığın melodisini yaratmak için Tanrıda farklı notalar (Adi Çakralar) kullanır. Farklı Deityler,  aynı Tanrının bir veya daha fazla niteliğini vurgulamak için flütün üzerine konmuş parmaklar gibidirler. Sadece bir ağızlığı olup da, havanın dışarı çıkmasını mümkün kılacak hava delikleri olmayan bir flüt ile bir melodi çalmak imkansızdır.  Çeşitlilik yaratmak için yedi notayı çıkarak yedi delik olmadan, müzik veya melodi yaratılamaz. Flüte giren hava akımı tektir ve bir tanedir.  Yedi delik olmasına izin verilmiş bile olsa, o tek kalmaya devam eder ve bu aynı hava akımıdır. Yaradılış vakasında hava, her bir süptil merkezde (Adi Çakra) farklı şekilde tezahür eden Pranava’dır.

Pek çok Tanrı yaratıldı ama Deityler, ibadet edilenler,  bu Tanrılardır (Pujaniya) ve tamamen kendi karakterleri ile (Dharma) tarif edilenlerdir.  Deityler ya erkektirler  (Daivata’lar) yada kadındır (Devta’lar veya Devi’ler).  Onlar hüküm sürdükleri Ezeli Merkezlerin (Adi Çakra) tabiatına, işleyişine ve beslenmesine gore yaratıldılar ve üzerine, kendi farklı işlevlerine gore, Yönetici Deity olarak  görevlendirildiler. Ezeli Anne, Kendi parabolünün üzerine üç yeni birleştirilmiş Deity çiftini  yerleştirdi. (Şekil 2’de gösterildiği gibi).  

Şekil  2

3. Shri Mataji’nin orijinal çizimi  (Editor tarafından eklenmiştir)

Brahmadeva Shiva’nın konumuna düşüyor ve diğer ikisi parabolin paralel çizgisinde,  şekilde gösterildiği gibi kalıyorlarken, öbür  ikisi arasında,  bir arabağlantı kuruluyor. Bu yolla Deityler için altı adet oturulacak yer (Peetha’lar) yaratılmış oldu. (Şekil 3).

Şekil 3 3

Parabol şimdi kendi tabanını açıyor.  Vishnu, Shri Krishna olarak gelecekte en ileri derecede evrimleşmiş insan biçiminin oturacağı yeri işaret eden bir nokta olarak,  paralel hat üzerinde kendi damgasını bırakır; aynı şekilde, İsa Mesih olarak kendisinin en yüksek derecede evrimleşmiş insan formuna ayrılmış konumunu da belirlemek için diğer bir iz bırakır. Bu nedenle, Vişnu’nun Tanrısal formu ile,  daha sonraki Virata’nın tam biçiminin tezahür eden çiçeği olan Shri Krishna’nın insan biçimi arasında bir boşluk meydana getirildi. Tam da aynı şekilde, Shri Ganesha’nın Tanrısal formu  ile,  onun tamamen evrimleşmiş insan biçimi olan İsa Mesih arasında da bir boşluk vardır. Mesih, aynı zamanda Virata’nın oğlu olan Mahavishnu’dur.

İşte Adi Shakti, Ezeli Beyin içerisinde Deityleri bu şekilde düzenler. Bütün süreç sadece eşzamanlı meydana gelen bir olay değildir, Virata’nın Ezeli Beyni  yaşayan bir organizma olarak büyüdükçe, o da sayılamayacak kadar uzun çağlar boyunca kademeli olarak büyür. Bu koltuklar (Deitylerin oturduğu), Varoluşun Vaikuntha evresinde, Deitylerin birbiri ardına gelen enkarnasyonları tarafından tamamen mesh ediliyor  (kutsal yağ ile yağlanıyor). Bu da, Shri Krishna’nın ve İsa Mesih’in yaratılışlarının,  aslında insan formunda enkarne oluşlarından milyonlarca yıl önce tasarlandığı anlamına gelir.

Tanrıların konumlandırılması olağanüstü bir önem taşır çünkü Adi Shakti’nin onları Ezeli Varlığın Beynine yerleştirme şekli, insanların içinde bulunan ve  Sahaja Yoga’nın üzerinde çalışacağı Deitylerin koltuklarını (Peetha’ları) belirler.


Bölüm 2

Tanrısal Enkarnasyonlar – Tanrının Elçileri

Bu dünyanın yaratılışı, Ezeli Varlığın (Virata) vücudundaki Adi Nabhi Çakrasını veya göbek merkezini çevreleyen Void’da (Bhavasagara) gerçekleşti. Evrimin Sürdürücüsü ve Koruyucusu olan Adi Vishnu orada oturur. Burası  aynı zamanda, Adi Brahmadeva’nın kendi yaratısına başladığı  Virata’nın bedeni içinde bulunur.  Doğacak olan herşey ölmek zorundaydı ve onlar Ezeli Varlığın Ay Kanalı (Adi Ida Nadi) üzerinde Paraloka adı verilen bir yerde muhafaza edileceklerdi. Burası  insanoğlunda bilinçaltı akıl olarak ifadesini bulmuş olan, Ezeli Varlığın Kolektif Bilinçaltıdır. Benzer şekilde, egoist hırslarının keyfini sürmek isteyen ölüleri kabul etmek için ise,  Güneş Kanalı’nda (Adi Pingala Nadi) yaratılmıştır.

Hayvanlar öldükçe, onların ruhları bu Paraloka’ya gitti. Deneyimleri yoluyla öğrenmekte oldukları bu dünyada tekrar doğdular. Ayrıca farklı Enkarnasyonlar (Avatarlar) tarafından da, evrime yönlendirildiler. Evrim,  insan aşamasına geldiğinde, Adem ve Havva’nın zamanında, evrimsel yaşam süreci ile,  yok etme, yani yaşama karşı olan süreç arasında bir seçim yapmak üzere,  insanlara özgürlük verildi. Bireylerin,  evrimleşmiş ve aydınlanmış ruhlar olarak olgunlaşabilmelerinin tek yolu evrimi seçmekti. Ancak bazı insanlar,  yok etme yöntemleri geliştirerek, yaşama karşı olan süreci seçtiler.

Kolektif Bilinçaltı ve Kolektif Bilinçüstünden, onlar tekrar buraya geldiler ve bu dünyada yaşam karşıtı, Tanrı karşıtı faaliyetlere liderlik ettiler. Nefretin şeytani güçlerinin yaratılmasını sağladılar. Dünyaya geldikleri zaman habisleştiler  ve fırlatılıp cehenneme atıldılar. Bu şeytani güçler cehennemde ortaya çıktılar ve onlar Void’e yükseldiler. Cehennemin kapıları, Shri Ganesha’nın hortumunun, gazabın öfke dalgaları ile trampet çaldığı yer olan Mooladhara çakranın önüne yerleştirilmiştir. Hiddetinin borazanı  ile, Shri Ganesha onları yeniden cehenneme fırlatır. Onları çağlar boyunca orada kaldıkları, gönderilmiş oldukları cehennem seviyelerine gönderir. Cezalarını çekerler ve tekrar yıkıcı girişimlerine devam ettikleri bu dünya üzerinde yeniden doğarlar.

Birçoğu Adi Shakti’nin acımasız Avatarı olan Durga tarafından öldürüldüler ve bazıları da, daha düşük seviyede hayvanlar olarak cehennemde kalmak üzere lanetlendiler. Cehennem, birçok antik yazıtta tarif edilmiş olan yedi katmana sahiptir. Bu şeytanlardan birçoğu fiziksel olarak yok edilmiş olsalar da, bazıları her enkarnasyonun adventinden/ gelişinden önce, insan olarak yeniden doğuyor. Bu yüzden de, Kali Yuga çağında bir kez daha ete kemiğe büründüler, ancak bu sefer sahte gurular ve sahte yogiler olarak din kisvesinde dünyaya geldiler. Hepsi,  Mahamaya (Büyük İllüzyon) olarak enkarne olan Adi Shakti’nin kendisi tarafından,  kendilerinin kötü davranışları sayesinde tek tek açığa çıkarılacaklardır.

Vishnu’nun Enkarnasyonu

Adi Vishnu, evrimin yolunu korur ve geliştirir. Enkarnasyonları ruhsal farkındalığın gelişmesindeki  kilometre taşları gibidir ve insan algısının  yeni boyutlarını tek tek geliştirir. Onlar cehaletin karanlığında ışığı gösterir ve her Avatara yeni sınırsız bir algı, yeni bir koku ve yaratılışın güzelliğine yeni bir renk katıyor.

Yaşamın ilk kaynağı, yaratılışın farklı kozmik özlerinin (Tanmatralar) farklı kombinasyonları ve permütasyonları sayesinde meydana getirilen suyun içindedir. Yaşam tek hücreli hayvanlar olarak başladı ve daha sonra çok hücreli balıklar şeklinde gelişti. Daha yüksek tipteki balıkların üzerinde yaşayan tek hücreli parazitler, daha düşük tipte bir bilinç ile büyük balıklar olarak enkarne oldular. Şeytani kuvvetin kaynağı haline geldiler.

Daha fazla büyüdükçe ve daha da büyüdükçe,  daha büyük ve daha güçlü olan diğer balıklar tarafından yendiler. Özellikle de, sudan karaya evrimsel geçişi yapmaya çalışan diğer balıklar için yıkıcıydılar. Bu şeytani enkarnasyonları yok etmek için Adi Vishnu, kıyıya çıkmak isteyen balıkların lideri haline gelecek bir balık formunu aldı.

Bu, Matsya Avatara (Balık enkarnasyon) olarak bilinen ilk enkarnasyondur. O, gerekli formu alarak her adımda kendisine yardım eder. Örneğin, İlüzyon Okyanusunun suyundan çıkan balıkları,  sürüngenler haline getirmek için, bu balıklara liderlik edecek olan bir balığın biçimi alır. Karaya çıkarak, her tür hayvanı kurtaracaktı. Sert sırtı ile Kshirsagara’yı (Samudra Manthan) çalkalarken, kuyruğuna insanlığa on dört hediye getiren tahta bir sandık bağlanmıştı.

Kıyıya gelip, altlarındaki karayı hissederek bu balıklar sürüngenleri yaratarak, toprakta sürünmeye/emeklemeye başladılar. Bu noktada Adi Vishnu, bir sürüngen gelerek, evrim sürecini engelleyen şeytanları yok etmek için ikinci enkarnasyonunu gerçekleştirdi, kara kaplumbağası (Kurmavadhara). Bu enkarnasyon daha sonraları Büyük Tufan sırasında (Maha Pralaya)  büyük seli geçmesi için Nuh’un (Manu) gemisine rehberlik etti. Kaplumbağa, kavisli kabuğu ile korunma için olduğu kadar, dünyanın eğriliğini de temsil eder. Sürüngenlere koruyucu bir kabuki geliştirmelerini öğretti.  Denizden ortaya çıktığında, hayatta kalmak için başka bir korumaya gerek yoktur. Bu farkındalık seviyesinde var olmak için hayvanlar için en uygun formdu.

İlk olarak fiziksel varlığın gelişimi garanti altına alındı. Dürtüsel ölüm korkusu, hayvanlar tarafından  korunma için araştırma yapılmasının başlamasına neden olur, bu onların ilk arayışlarıdır. Hayatta kalma arayışı, hayvanlar arasındaki kolektif organizasonun başlama noktasına işaret eder.

Mamut evresinde, üçüncü enkarnasyonunda yaban domuzu olarak (Varaha Avatara), içgüdüsel korunma ve daha sofistike davranış kalıplarında kendisini ifade eder. Bu evrede dört ayaklı hayvan sürülerine karşı koruyucu önlemler sergilendi. Yaban domuzu aynı zamanda, sürüngenlerden dört ayaklı hayvan evresine  geçiş fikrini verir.

Shri Vishnu dördüncü enkarnasyonunu Narasimha olarak gerçekleştirdi, üst tarafı aslan olan yarı insan. Evrimin bu noktasında, insan doğa güçleri ve diğer hayvanlar üzerinde kendi bilinçli hakimiyetine ulaşır. Bu enkarnasyon aynı zamanda evrimde, havyan ve insan evreleri arasında orta basamağı ifade etmiştir. Narasimha’nın rolü, Hiranya Kashipu adındaki büyük bir şeytanı öldürmekti.

İnsan ortaya çıkmadan önce, o maymun konumunda var oldu.  Maymunlarda kendi evrimsel süreçleri için mücadele ettiler. Onlara yardım etmek için, Virata’nın Ezeli Bilinç öncesi Aklının kendisi, Hanumana olarak enkarne oldu, Maymun Kral, Shri Vishnu’nun müridi. Hanumana, yarı insan olan maymunları yönetti, – Darwin’in insan evriminde “kayıp halka” dediği şeydir.

Beşinci enkarnasyonunda Shri Vishnu, ilk kez insan olarak belirdi. Bu dünyada Tanrıyı arayan insanlara liderlik etmek üzere Kısa bir İnsan (Vamana avatara) formunu aldı. Vamana, Dünya, Cennet ve Cehennemi içeren üç dünyayı (Triloka) ele geçirebileceği fikri ile aydınlanmıştı. Yani doğal sonuç olarak, bu enkarnasyon, insanın bütün bu üç dünyanın üstesinden gelebileceği fikrini insan aklına getirdi.  Şu anlaşılmalıdır ki, Adi Vishnu’nun enkarnasyonları, evrim dizisi,   Yaratılışın gelişiminin ölçülebileceği gerçek endeks olan daha yüksek, daha derin ve daha geniş manevi farkındalığa doğru öncülük eder. İlk önce bireysel evrime ulaşıldı ve sonra dakitleler tarafından kolektif özümseme deneyimlendi. 

Altıncı formu Güçlü Adamdı (Parasurama). Kendi kendini kontrol ederek elde edilen güçleri ortaya çıkardı (Tapobala).  Tamamen evrimleştikleri zaman, insan oğulları kendi “ben-lik” lerini geliştirdiler ve kendi içlerindeki bilinmeyeni arama ihtiyacı hissettiler. Tanrı hakkında düşünmeye başladılar ve spiritüel yaşamın gücünün farkında oldular ve içsel yaşama dair yeni bir arayış başladı. Arayış bireyseldi ve arayış içinde kendisini kesinlikle toplumdan ayırdı.

Bir çoğu dünyayı terk ettiler ve nihai gerçeğin arayışı içinde,  sıklıkla arayışlarını yıllarca gece gündüz sürdürerek ve yaşamlar boyunca devam ettirerek ormanlarda ve ağaçlık yerlerde tam bir inzivaya çekildiler. Parasurama, tamamen bir Gurunun rehberliği altında tatbik edilen Hatha ve Raja Yoganın kurucusudur.

İnsandaki bu spiritüel uyanış çok güçlü bir şekilde büyüdü ve onların kefaret yolu  (Yagonya) ile gerçekleştirdikleri  arayışlarını aksatmak için enkarne olan şeytani güçler tarfından meydan okundular. Bu sefer, Shri Vishnu’nun Rabb Rama  olarak altıncı enkarnasyonundan çok daha önce, Ezeli Anne, Tanrıça Durga, Evrenin Annesi olarak enkarne oldu. O, Virata’nın Kutsal Kalbi denilen, Ezeli Kalp Merkezinden (Adi Anahata Çakra) enkarne oldu. Tanrıça Durga’nın, arayış içindekileri şeytani güçlerin kötülüklerinden korumak için 108 tane enkarnasyonu oldu.

Mahesha (Shiva), Vishnu ve Brahmadeva, bir öğretmen Tanrı olarak  enkarne olan  Ezeli Efendi  (Dattatraya) üçlüyü oluşturdular.  O insanlara Divine’in gizlerini öğretmek için, Tanrıyı açığa çıkarmak için, kendi kimlikleri içinde, kendi kendilerine İlüzyonlar Okyanusunu geçmelerine yardım etmek için, dünyaya geldi.

Cehaletin esareti altındaki insanoğullarının ellerinde evrim çok fazla ilerleyemedi, bu yüzden Ezeli Efendi’nin (Adi Guru), farklı hayatlarda tekrar ve tekrar enkarne olmasıyla, bu enkarnasyon vasıtası ile insanlara rehberlik edildi. O, Treta Yuga sırasında Aziz Atreya’nın karısı olan Sati Anusuya olarak dünyada beliren Adi Shakti tarafından üç başlı çocuk, Dattatraya, olarak yaratıldı. O, en eski dinlerden biri olan Jainizmi kuran Adi Nath olarak doğmuştu. Sonrasında aynı zamanda, Rama’nın karısı olan Sita adı da  verilen Janaki’nin babası olan Raja Janaka olarak doğmuştu. O, Adi Shakti’nin bir enkarnasyonuydu.

Adi Guru, Macchinder Nath olarak da doğmuştu ve yine eski Persler tarafından ibadet edilmiş olan ve Farslılar (İranlılar) tarafından hala saygı gören Zoroaster (Zerdüşt) olarak doğmuştu. Daha önceleri o İbrahim olarak doğdu ve daha sonra Yahudiliğin Babası olan Musa olarak. Çinde, Konfüçyus ve Lao Tzu olarak ve Yunanistan’da Sokrates olarak.  Haberci (Peygamber) , İslamın kurucusu, Muhammed Sahip olarak çok anlamlı bir enkarnasyonu oldu, kızı Fatıma, Adi Shakti’nin bir  enkarnasyonu olan yeniden doğan Sita’dır. Yine Sih dininin kurucu olan ve kızkardeşi Nanaki (Janaki, Sita, Fatima) olan Guru Nanak olarak doğdu. En son olarak, sadece 60 yıl önce Hindistanın Maharashtra eyaletinde ölmüş olan Shirdi’li Shri Sai Baba olarak doğdu. Tamanında Dattatraya’nın 10 adet büyük  Avatarı vardı.

Şunu anlamak çok önemlidir ki, hayvan konumuna dek, onlar tamamen Tanrının kumandası altında oldukları için,  hayvanlar için yaşama dair problemleri çözmeye gerek yoktu.  İnsan konumunda, Adem ve Havva hikayesinden öğrendiğimize göre, onlara seçme hakkı ve yaşam problemlerini çözme özgürlüğü verildi. İşte evrimin bir adım ileriye gitmesi böyle oldu. Böyle bir özgürlük olmaksızın, insanoğulları Tanrısal Gücün gizlerini öğrenebilmek için donanımlı değildiler.

Adi Vishnu, kendisi Treta Yuga sırasında Rabb Rama olarak yedinci enkarnasyonunu yaptı, İlüzyonlar Okyanusunu geçmiş ve farkındalığın yeni bir boyutuna dokunmuş bir insan. Adi Vishnu, insanı sosyal ve politik olarak aydınlatmak üzere gerçek bir model olarak, Plato’nun binlerce yıl sonra “Filozof Kral” adını vereceği Shri Rama olarak dünyaya geldi.  O insanoğulları için sosyopolitik doğru eylemlerin (Samaj Tatha Rajkaran Dharma) kurallarını oturttu. Ayrıca krallık ve kurumlar içinde,  Tanrı’nın emir ve düzen yönünü de ifade etti ve ideal bir insan kralın yaşamına önderlik etti (Mariada Purushottama).  Bu insanlar arasında ilk kez kitlesel farkındalıkla sonuçlandı ve buna kalabalıklar tarafından tanıklık edildi. Shri Rama bütün krallar için ideal kraldı ve Ramrajya, onun  krallığı, ideal bir krallıktı.

Orta kanal boyunca (Adi Sushumna Nadi) Void’i geçerek Ezeli Kalp Çakra içinde bir noktaya ulaştı. Karısı Sita, Adi Shakti’nin bir enkarnasyonuydu. “Ramayana”, Valmiki tarafından yazılan Rabb Rama’nın kahramanlıkları hakkındaki destan,  Rabb Rama’nın hayatının büyük bölümünde İlahi Bir Enkarnasyon olduğu şeklindeki tasarımını nasıl unuttuğunu anlatır.  İnsanların kesinlikle Rama’nın insani yollarını  takip  etmelerini sağlamak için,  Onun tamamen bir insan olarak davranmasına karar verildi.

İnsanların, insanlık yolunu tam olarak takip eden bir insan olarak davranması gerektiğine karar verildi. Daha sonra, Sita Toprak Ana içinde kaybolduğu zaman, Rabb Rama kendi Tanrısallığını geri çağırdı. Rama’nın enkarnasyonu zamanında, Adi Shakti  üç kişide yaşadı.

* Sita’da, Mahalakshmi olarak, Onun karısı;

* Dattatraya ‘yı yeniden canlandıran Sati Anusuya’da, Ezeli Efendi, Mahasaraswati olarak;

* Mandodari’de, Ravana’nın karısı, Rabb Rama’nın intikamı, Mahakali olarak.

Adi Vishnu’nun sekizinci formu, Dwapara Yuga sırasında Shri Krihna idi ve yine Adi Shakti üç form aldı.

1) Mahakali,  Shri Krishna’nın bebek kızkardeşi Vishnumaya olaraçok kısa bir süre. O aslında Shri Krishna’nın üvey annesi, Yeshoda’nın kızı olarak doğdu ve şeytan Khamsa tarafından öldürülmüştü. Daha sonra Pandavaların karısı olan Draupadi  olarak doğdu.

2) Yashoda’nın kendisi Mahasaraswati’nin bir enkarnasyonuydu.

3) Mahalaxshmi olarak O iki form aldı: Radha ve Rukmini olarak. ‘Ra’ güç veya enerji anlamına gelir; ‘dha’

Destek anlamına gelir, yani Radha, gücü destekleyen kişi anlamına gelir. Rukmini olarak O, Shri Krishna’nın krallığına kraliçe oldu.

Shri Krishna, Baba Tanrının en büyük ifadesidir, Tanrının gücünün oyununun bir şahit olarak izlemek için Tanrısal sevgi gücünde insan anlayışında bir başka ufuk açmak için enkarne oldu. Onun enkarnasyonu ile, insan hayal gücü, Kadir-i Mutlak Tanrının şahit olma güçlerinin farkında oldu.

Yüce Ezeli Varlık (Virata) aslında Onun vasıtasıyla ifade edildi ve Onun gelişi şairlerin ve filozofların metafiziksel algıların sezgisel krallığına girmesini mümkün kıldı. O kral ve Tanrısal Diplomasinin diplomatı olarak gerçeğin hakiki tabiatını insanlara açıklamak için yöntem kullandı. Tanrısal Diplomasinin güzelliği insanların spiritüel iyileşmelerine ulaşmasıdır.  Bunun esası diplomatik yollarla, akıllıca ele almakla veya yanılsama ile cahil ve aptal insanlara doğruluk ve din yolunda rehberlik etmektir. Kısacası böyle insanlar, İlahi Sevginin kıyılarına kanca atılarak ya da aldatılarak getirilmelidir. Shri Krihna’nın yaşamı kitlelerle birlikte geçti ve Onun enkarnasyonu kitlesel bir spiritüel hareketin yükselişini sağladı. O Arjuna’nın önünde Virata olarak belirdi ve ilk kez insan gözleri , Ezeli Varlığın Kendisine bir göz attı. Eski zamanlarda, kişi memnuniyet veren (Priyam) gerçeği (Satyam) konuşmalı, denilmiştir. Sıklıkla gerçeği söylesenizde, bir başka kişinin duygularını incitebilirsiniz.  Bu çelişkili açıklamaya daha sonraları pek çok entellektüel tarafından karşı çıkılmıştır. Shri Krishna, şunu açıkladı, ruhu iyileştirme (Hita) nesnesi, gerçeği söylemek ile memnun etmek veya sevecen olmak arasına sıkışırsa, o zaman gerçeği sıkıntı vermeyen şekilde söylemek mümkündür. O şunu kastetti, eğer gerçek ruhun yükselmesi veya iyiliği için söylenirse, nihayetinde bu tatlı bir söz olur ve ruhu memnun eder.

Ilk günlerinde Radha ve Krishna, bir Rasa oyunu oynarlardı (Ra + Sa –  “enerji ile” anlamına gelir). Rasa, tanrının gücü ile özdeşleşmeyi ifade eden bir oyundur. Sahaja Yoga oyunudur, vibrasyonların Tanrısal devresinin (elektriksel devre gibi) oyunudur. Shri Krishna’nın bütün oyun arkadaşları masumdular, basit inek çobanları (Gopiler ve Gopalar). Onlar Shri Krishna’nın Rasa (Leela) oyunu ile Sahaja Yoga’nın çalışmasını ifade etmeye çalıştığını bilmiyorlardı. Çok basit bir oyundu bu, ‘Ring-A-Ring-A-Roses’ oyununa çok benzer. (El ele tutuşan çocukların dönerek bir tekerleme söyledikleri bir oyun)

Radha, su testilerini Yamuna nehrinden doldurduğu zaman, kendisi Adi Shakti olarak bu suyu otomatikman vibre etti. Shri Krishna testileri kırdığı zaman, vibre edilmiş su, Krishna ve Radha’nın yaşadığı yer olan Brindavan’ın toprağına döküldü ve burayı vibre etti.  Benzer şekilde Radha ayağını Yamuna nehrine soktuğu zaman, nehrin suları vibre oldu. Gopiler ve kocaları,  Brindavan’ın basit halkı (başlarının üzerinde taşıdıkları) toprak testilerle nehirden su taşıdıkları zaman, Krishna testileri kırdı ve bu sayede vibre olmuş su başlarından aşağıya  omuriliklerinin üzerine döküldü. Onların Kundalinileri uyandı ve yükseldi. Sahaja Yoganın kendiliğinden gerçekleşen uyanışı sayesinde aydınlanmalarını almışlardı. Bu sportif ve oyunbaz bir vaftizdi ama bütün bu numaralar veya Krishna’nın tasarımları Sahaja Yoganın bütünüyle tezahür etmesini tam olarak ve hemen halletmedi.  O sadece Sahaja Yoga’nın tohumunu ekebildi. Onun ismini anlamı “tohumlar eken” demektir (Krishi). Gopiler ve Gopalar büyük bir kazanım olan Kundalininin uyanışını elde ettiler. Onların Kundalinilerinin uyanmış hali, insan oğullarının sınırlı tabiatını aydınlattı ve onların bilinçlerini genişletti ama onlar hala sınırsız olana nüfuz edememişlerdi. Bunun yapılması Krishna’nın zamanından sonraya bırakılmıştı ve bu uyanmış Kundaliniler Sahaja Yoganın alıcısı olmak için yıllar boyu sürecek çabaya veya pek çok yaşam boyu sürecek deneyime ihtiyaç gösterdi.

Dattatraya’nın enkarnasyonu Void içinde yaratılmışken, Shri Krishna’nın ki çok daha yüksek bir noktadaydı,  Rab Rama’nın enkarnasyonunun gerçekleştiği Ezeli Kalp Çakradan bile daha yüksekte. Shri Krishna’nın Virata içinde oturduğu yer Adi Vishuddhi Çakradır ve omurilik içerisinde boynun başladığı noktaya yerleştirilmiştir. Shri Krishna, aslında formunu (Swarupa) bir vizyon içinde müridi Arjuna’ya göstermiş olan Virata’nın tam enkarnasyonudur. Öğretileri “Shri Bhagawad Gita” da derlenmiştir. Rab Rama’nın yaptığı gibi Oda, Şahit Konumunun bedenlenmesi olarak, pek çok dişi ve erkek şeytani cini Rakshasalar ve Rakshasileri) öldürdü. Bu varlıklar insan evriminin yolu üzerine her ne zaman çıkmışlarsa tekrar ve tekrar öldürülüp, yok edilmeleri gerekmiştir.  Adi Shakti’nin enkarnasyonları da çoğunlukla bu şeytanları öldürmek içindir.

Radha’nın enkarnasyonları, insanoğullarının fikirlerinin nasıl yavaş yavaş değiştiğini gösterir. Radha olarak yaşam, kesinlikle Sita’nın zamanındaki toplumun dogmatik düşüncesindeki sosyal ilerlemenin üzerinde bir mertebe idi. O, Shri Krishna ile resmi bir insani yolla (Lowkika) evlenmemişti. Onların düğünü (Alowkika) Tanrısaldı ve spiritüel olarak gerçekleşmişti ve Brahmadeva ile beraber pek çok kişinin önünde gerçekleşmişti. Daha önceleri Sita olarak, kolektif olarak onaylanmış bir şekilde Rama ile resmi olarak evlenmiş olsa da, Radha halen toplum tarafından kınanıyordu. Sita  Rama’nın yasal eşi olmasına rağmen toplumsal kabul görmese de, Krishna’nın sevgisi ve Radha’nın aşkı, Radha’ya evlilik olmaksızın zafer getirdi.

Sita, Rama ile çok geleneksel bir şekilde evlenmişti. Rama sürgüne gittiği zaman, Rakshasa Ravana, Şeytan, kendisini bir çileci olarak gizleyerek Sita’nın önünde belirdi ve Onu Krallığının başkenti olan Lanka’ya götürdü. Rama, Ravana tarafından kendi ada krallığının merkezinde herkesten uzak tutulan karısını kurtarmak için Ravana ile savaştı. Rama düşmanını yendi ve Sita’yı yeniden Krallığı olan Ayodhya’ya getirdi. Radha, saf olanların en safı ve kutsalların kutsalı olsa da, Rama’nın başkenti olan Ayodhya’nın halkı tarafından kuşku ile karşılandı. Onu Ravana tarafından zorla kaçırılmış birisi olarak Kraliçeleri kabul edemezlerdi.  Şüpheli vatandaşlar Onun iffetini sorguladılar ve Onu reddederek kolektif bir suç işlediler. Radha hamile olmasına rağmen, Rama’yı Onu terk etmeye zorladılar. İkiz çocukları olan Lava ve Kusha’nın doğduğu yer olan Bihar ormanlarında Aziz Valmiki ile birlikte yaşadı. Onlar kesinlikle insani kişiliklerdi ama daha önceki doğumlarından gelen çok büyük bir spiritüel mirasları vardı. Sita onlara yaşamın Tanrısal şeklini öğretti. Onlar daha sonra yine Bihar’da tekrar doğdular, Rab Buddha olarak bilinen Gautama ve büyük bir din olan Jainizmin lideri olan Shri Mahavira olarak.  Bunların hepsi İsa’nın doğumundan beşyüz yıl önce oldu. İçsel olarak bu doğumlar sayesinde çok yüksek yerlere ulaştılar. Daha sonraları Vejeteryanlığın aşırı bir formu olan şiddetsizlik (Ahimsa) doktrinini vaaz ettiler. Vejeteryanların kaçındıkları şeylerin aşırılığından uzak durmak ve daha dengeli olarak kalmak için, fanatik Brahminler yerine Savaşçılar Kastında (Kshatriya) doğdular. Müritleri yine de vejeterjanlığın ve kaçınmaların aşırılıklarını onların öğretilerine taşıdılar. İçsel çileciliği (Sanyasa), organize kurumların çileciliği ile ve şiddetsizliği de vejeterjanlık ile karıştırdılar. Shri Krishna daha sonraları, Buddha ve Mahavira’nın sözüm ona vejeteryan takipçileri tarafından çok eleştirildi. 

Onlar daha sonra Arabistan’da, Muhammed Sahib’in kızı Fatıma’nın iki oğlu olan Hasan ve Hüseyin olarak doğdular. Kerbela’daki çok şiddetli bir savaşta öldürüldüler. Onların ölümü din adına verilen  büyük bir kurbandır. İnsanların fanatiklik içinde nasıl aşırılıklara gittiğinin ve körlükleri içinde dini özü olan kanlı canlı doğmuş bir enkarnasyonu nasıl öldürdüklerinin bir göstergesidir. Bu uyanış bölgedeki dindar insan kitlesine çok şiddetli bir şok yaşattı ve kitlesel bir tövbe olgusu ortaya çıktı. Bu şekilde insanlar aydınlanmış bir ruh için yapılan savaşın parçası olamayacaklarını anladılar. Şiddet ve şiddetsizlik aklın nitelikleridir ama farkındalık bunların ötesindedir. Doğru olanı savunmak için kişi savaşa girmelidir ama bu şahit konumunda olan birisine gelince, o bunda herhangi bir itibar veya itibarsızlık görmeden sadece oyunu görür veya bu saldırı karşısında rahatsız olur.

Fatıma’dan sonra, Sita’nın reenkarnasyonu öldü, Müslümanlar arasında mezhep savaşları patladı. Bir tarafta Onun tarafın Şia (Şii) mezhebi kuruldu,  Hint telaffuzu içinde  Sita, Şia olarak söylenir. Onlar bu gün Şiiler olarak bilinirler. Şia kadınları annevari ifadeleri nedeni ile adil, masum ve güzel adledilirler; aynı şekilde Sita’nın doğum yeri olan Janakapur’un kadınları da benzer şekilde Mahalakshmi tarafından kutsanmışlardır.

Sita olarak enkarnasyonundan sonra, O Çinde Kuan Yin, Merhametin Annesi olarak doğdu ve burada yaşadı, bir bakire olarak. Adi Shakti ilk enkarnasyonunu Nepal’de aldı, Tanrıça bu gün hala baş ulusal Deity’dir. Doğumlarının çoğu Hint ve Çin karakteristiklerinin karıştığı insanların bulnduğu Nepal yakınlarında Himalayalardadır. Nepal kadınları çoğunlukla adildirler, yumuşak tenlidirler, sakin ve güzel olarak tanınırlar.   Yüksek elmacık kemikleri nedeni ile her zaman çok genç görünürler. Adi Shakti’nin yüz ifadesi bu şekildedir, açık bir şekilde Nepali gibi görünür.

Adi Shaktinin insan olarak dördüncü doğuşu, İsa’nın Annesi olan Bakire Meryem idi. Orta Doğuda Judea Krallığında (Yahudiye – Bu günkü İsrail toprakları) enkarne oldu. Bu yaşamında o evlenmedi ve yer yüzünde Vaikuntha  konumunda Onu Virata’nın bedeninden yaratmış olmasına rağmen, tek oğlu Maha Vishnu’yu doğurmayan Radha gibi yaşamadı. Bir bakire olarak Jesus Christ’a gebe kaldı, Adi Vishnu’nun dokuzuncu enkarnasyonuna. Bu enkarnasyonun büyüklüğü kelimelerle layıkı ile tarif edilemez ama “Devi Bhagawad” da İsa hakkında bir pasaj vardır. Viratanın tek evladının, cennette Maha Vishnu olarak Radha’dan doğduğunu anlatır.  O, ezeli çocukluğun sembolü olan Shri Ganesha’dan başkası değildi. Onun vücudu, Shri Ganesha’nın tek kardeşi olan Shri Kartikeya’nın bedeninden yapılmıştı. Vücudu Brahma’nın kendisi tarafından yaratıldı ve Onun babası olan Virata’nın onaltıncı parçası tarafından tasarlandı. Maha Vishnu olarak O,  tüm dünyayı destekleyendir (Ashraya). Bir baba oğlunun her zaman kendisinden daha büyük olmasını ister, bu yüzden de Maha Vishnu’yu kendisinden bir milyon kez daha büyük yaparak ve Ona kendisinden daha yüksek bir yer vaad ederek, Shri Krishna oğluna bir ihsanda bulundu. Onun Varlığı sınırsız bir şekilde Brahma, Vishnu ve Mahesha’yı (Shiva) içerecekti ve Onun anlından on bir Puthra (Christ’in müritleri) yaratılacaktı.

Mary’nin (Meryem) enkarnasyonundaki Radha oğluna Lordunun (Krishna) ismini vermek istedi. Krishna ismi, ‘krishi’ + ‘na’ dan gelir. ‘Krishi’ çiftçilik anlamına gelir, ‘na’ ise taşıyan kişi demektir. Yani ‘Christ’ ismi,

Krishna içindeki ‘krishi’ den gelir. Jesus ismi, Shri Krishna’nın üvey annesinin ismi olan Yeshoda’nın bir formu olan Jasoda’dan türetilmiştir. Radha aynı zamanda, Yeshoda’nın Brindavan ve Gokul’da kendisine olan ibadetinden dolayı oğluna Yeshoda’nın adını vermek istedi. Yeshoda adının kısaltılmış şekli Jesu veya Yesu idi, bu yüzden Radha/Mary oğluna Jesus Christ adını verdi. (Yeshoda isminin anlamı, Krishna’nın annesi veya başarılı kişi) Jesus Christ’in yaşamında, Tanrı olarak spiritüel masumiyetin özünün en yüksek ifadesi olan oğul dünyaya geldi. İnsan oğulları Babanın (Virata) gözbebeği olan yegane oğlunun, insanlık uğruna kurban edilişine şahit oldu. Bu Tanrının insan ırkı için duyduğu sevgi için daha derin bir algının oluşmasına izin verdi. Isa’nın çarmıha gerilişi insanların Baba Tanrıyı bildikleri bir zamanda gerçekleşti ama Ruhsal benliğin kendisini ifade etmesine izin vermek için kendi insan benliklerini nasıl çarmıha gereceklerini  bilmiyorlardı. İsa’nın yeniden dirilmesinin gerçek anlamı budur: insan asla yok olmayan ve acı çekmeyen Ruhun ölümsüzlüğüne fiziksel olarak şahit olabilirdi. İlk kez, Shri Krishna’nın yaşamı sırasında vaaz ettiği ve  şair Vyasa tarafından yazılmış olan ‘Bhagavat Gita’ da kayıt altına alınmış olan Ruhun ölümsüzlüğü gerçeğini insan farkındalığı tescillemiş oldu.

Bir kişi Shri krishna ismini andığı zaman, kişinin ilk önce Radha ismini söylemesi gerekir, bu sayede arayış içindeki Virata mantrasını, Radha – Krishna olarak söyleyebilir. Benzer şekilde Sita – Rama mantrasında Sita’nın ismi Rama’dan önce olmalıdır.  Christ’in zamanında çok sessiz ve potansiyel olarak kalan Bakire   Mary (Kanya) bile, daha sonraları İsa’nın müritleri tarafından Onun arkasındaki güç olarak tanınmıştır. İlk Hristiyanlar tarafında uzun yıllar boyunca ibadet edilmiştir. Modern zamanlarda şeytani kişilikler olan insanlar Ezeli Annenin doğruluğunu ve özellikle de Bakire doğumu reddetmektedirler.  Mary (Meryem), bakireliğin gücünün, bir anneyi sadece arzu ederek tek başına gebe kalabileceği böylesine haşmetli şekilde güçlü bir konuma yükseltebileceğini açıkça göstermiştir. Kendi Tanrısal Arzusu ile evrimde yüksek bir konuma ulaşmıştır, günahsız bir şekilde gebe kalabildi. 

Hindu Puranik litaratüründe benzer örnekleri vardır, Kunti, mantranın dileği gerçekleştirmesi ile, günahsız bir şekilde Karna’yı ve Pandavaları doğurdu.

Radha, Vaikuntha konumunda tek oğlu olan Maha Vishnu’yu yarattı ama Radha olarak bir çocuğa gebe kalamadı çünkü evli değildi. Mary olarak, tam bir bakirelik içinde evlilik dışı bir şekilde çocuğuna gebe kaldı. Bu bakireliğin gücünün bir ifadesidir, günahsızlık lekesizlik kavramı.  Mary’nin yaşamı, sosyal bilinçte meydana gelen en büyük ilerleme iffetin gücü hususunda meydana geldi ve toplum başka bir evrim geçirdi. Bir bakire olsa da, İsa’nın doğumu ile Tanrının Annesi olarak toplum nezlinde kabul edilebildiği böyleseine yüksek bir konuma geldi ve bu gün bu hala devam ediyor.  

Sahaja Yoganın daha derin şekilde anlaşılması ile okuyucu, Günahsız doğum konseptinin basitliğini kavrayacaktır. Mary, Kendi Kutsal Kalbinde (Ezeli Kalp Çakrada) çocuğa gebe kalarak Ezeli Anne olduğunu kanıtlamıştı. Kutsal Kalp, Evrenin Annesinin (Jagadamba) bulunduğu yerdir. O evrene gebe kaldığı gibi, aynı şekilde Jesus Christ’a gebe kaldı ve Adi Sushumna Nadi vasıtası ile bir bebek olarak insani doğumu yapması için Onu Ezeli Rahimi (Kumbha) kontrol eden  Adi Swadishthana çakraya itti. Yaratıcılığın bu Tanrısal cennetinde, Günahsız Doğum Konsepti bir zigot yumurta (Andam) formu aldı. Adi Shakti Mary olarak doğana dek çağlar boyunca (Kalpalar) bu konumda kaldı. Sonrasında bunu Jesus Christ olarak tezahür ettirdi. Adi Shakti için bunu yapmak zor değildi. Ne yazık ki, Onun güçlerinin büyüklüğü ancak kendisi dünyadan ayrıldıktan sonra  tanındı.

Arayış içindeki bir kişi yeniden doğuşunu Sahaja Yoga sayesinde tamamen aynı şekilde alır. Adi shakti bütün arayış içinde olanlara ikinci doğumlarını vermek ister. O kendi kalbinde, arayış içindeki kişinin süptil bedenine (Suksma Sharira) gebe kalır. Onun dikkati arayış içindekinin Kundalinisini süptil bedeni içinde yükseltir. Kendisinin kalbine yükselmiş olan arayış içindeki kişinin ruhunu (Jeevatma) kutsar ve dikkati ile ruhu beynin limbik bölgesine getirir. Kişi kafatasının tepesindeki bıngıldak kemiğinde bulunan delik olan Brahmarandhra sayesinde doğuncaya dek, beyindeki bütün çakralardan geçmesini sağlar. İşte her ruh bu şekilde bir Sahaja Yogi olan doğar. Adi Vishnu’nun onuncu ve sonuncu enkarnasyonu Ezeli Beyinde (Sahastrar) yaratılacaktır ve Shri Kalki olarak bilinecektir. Bu Kali yuga sırasında Adi Shaktinin Büyük ilüzyon (Maha Maya) olarak enkarnasyonu sırasında Sahaja Yoga sayesinde yaratılmış olan Kolektif bir Varlık olacaktır. Adi Shakti, insanlığın Altın Çağa ve Kova Çağına (Satya Yuga) girişini duyurmak için tüm güçleri ile birlikte insan olarak doğacaktır. Bu Tanrının Krallığının dünya üzerinde kurulduğu Çağ olacaktır. Onun bu dünyada içindeki Şefkatli eylemi ile, Kolektif Varlık bu gün dahi belirmeye başlamış ve kolektif olarak kendilerini Tanrı’nın bilinci içerisinde birleştiren bütün aydınlanmış ruhlar tarafından biçimlendirilmiştir.   Kalki’nin gücü Mahamaya olarak olarak bilinir çünkü o büyük bir ilüzyondur. Kesinlikle insalcıldır ama Mahakali, Mahalakshmi ve Mahasaraswati’nin birleşmiş üç gücünü ifade eder.  O kitlelere, arayış içindeki kişilerin kolektif bilincin krallığına girmeleri olan kitlesel aydınlanmalarını vererek güçlerini gösterir. Bunun spiritüel evrim tarihi içindeki en kayda değer olay olduğu söylenebilir çünkü, bunda, tüm yaradılış, Tanrısal sevginin rehberliği altında, Tanrısal Sevgi olan kendi kaynağına dönmeye başlar. Kalki’nin uyanışı Adi Shaktinin enkarnasyonunun insan formunu aldığı gün başladı. Bireyler gerçeğin arayışındaki ruhlar olarak dünyaya üşüştüler.   Zengin insanlar materyalizmi terk etmeye başladılar, pek çoğu lüks ve konfor hakkındaki tüm eski fikirlerini bıraktı ve daha basit bir yaşam şekli seçtiler. Bu çağda aydınlanmalarını alanlar pek çok dini inancın kutsal yazılarında vaad edildiği gibi, Tanrının Kralllığına giren beyaz cüppeli atlılar olacaklar. Geri kalanlar yok edilecekler. Yaşayan Kolektif Bilincin yeni bir dünyası doğacaktır.

Rab Vishnu , evrimsel sürecin farklı evrelerinde lider olmak üzere tüm bu enkarnasyonları alır. Onun gücü olan Mahalakshmi de Onunla birlikte enkarne olur ve farklı evrimsel süreçlerde Onun enkarnasyonlarını geliştirir. İnsan konumuna dek, evrim özde bunun  farkında olmaksızın gerçekleşir. Sadece Kalki’nin son ve final evresinde Adi Shakti kendisi enkarne olduğu zaman, insanlar kolektif bilincin daha yüksek bir seviyesine atlayacaklardır ve yaşam süreleri boyunca kendilerinin “yeniden doğduğunun” farkında olacaklardır.



Bölüm 3

Evrim

vrim , ilk olarak Vaikuntha aşamasında tezahür eden ve daha sonra bu dünya üzerinde ifade edilen Divine’in  bir eylemidir. Mahakali ve Mahasaraswati Güçleri, enerjilerine  ait  dalgaları Virata’nın beynine dökerler. Dalgalar, inip çıkan  bir  formda hareket eder ve yedi noktada birbirleriyle kesişirler. Bu yedi nokta, yedi Ezeli Çakralardır (Adi Çakralar). Adi Nabhi Çakrasında, diğer bir Mahalakshmi Gücü dalgası üretilir. Mahalakshmi Gücü, tüm ölü olan ve yaşayan şeylere destek  verir. Kaliteler  ve hatta değerlilikler O’nun gücüyle devam ettirilir.

Shri Adi Vishnu, Adi Nabhi Çakra’da bulunur ve sağ tarafta Güneş’e  (Adi Pingala Nadi) ve sol tarafta Ay’a (Adi Ida Nadi) ve nihayetinde Dünya’ya kendisinin destekleyen gücünü gönderen O’dur. Dünya. Adi Brahmadeva Güneşi, Ayı ve Dünyayı yaratır ama onların  besleme  kalitesi Adi Vishnu’nun Kendisi tarafından bahşedilmiştir.

Bu destek onlara kendi faaliyet alanlarını sağlar. Farkındalık onlar vasıtasıyla  hareket eder,  ölü ve yaşayan şeylerin farklı örneklerini yaratır. Bu modeller periyodiktir ve maddede yedi döngü ve insanda dokuz döngü boyunca tekrarlanırlar. Ölü madde, Shri Ganesha’nın dört tarafına veya ellerine varana dek tezahür eder.

Maddenin Yaratılışı

Adi Vishnu’nun sürdürme gücüyle  madde birçok elemente bölünür. Vishnu onları periyodik bir düzende yaratır. Adi Ganesha, yaşam süreçleri için karbonu stabilize eder. Onun dört kolu, karbon gibi kararlı elementlerin dört değeridir. Karbon, organik elementlerin temelini oluşturur ve dengeli doymuş bir elementtir. Diğerleri inorganik evrimin sonunu tamamlamakta  ya 1,2,3 fazla ya da 1,2,3 eksiktir.

Şekil  4  [3]

Şimdi karbon, Mahalakshmi’nin Gücü altında, Güneş ışınları ve oksijen ve hidrojen yayan Ay ışınları ile birleşir. Adi Nabhi Çakra’da Güneş’in gücü ile Ay’ın gücünün birleşimi olan suda, yaşam nabız gibi atar. İlk nabız, su elementi üzerinde nefes alan Adi Shakti tarafından ortaya çıkarılır.

İnsanın maddeden gelen evriminin tesadüfen olamayacağı artık birçok biyolog tarafından kabul edilen bir gerçektir. İnsanın maddeden evrimleşmesinin ne kadar zaman alacağını bulmak için olasılık yasasını buna uyguladılar. Tek hücreli amipin bile,  kısa yaratılış süresi içinde yaratılamayacağını hesapladılar. Hatta bu mucizeyi yapmış olması gereken bir hokkabaz varmış gibi hissediyorlar.

Benim neslim çocukken, bir insanın biz yaşarken aya inmesi, hayal gücümüzün ötesindeydi. Şimdi, patlayıcı enerji biliminde ustalaşarak ve bunu uygulayarak,  bu imkansız adımın  başarıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, uzay yolculuğu için kullanılan bu yöntemle,  insanın evrimi  hızlandırılmıştır.

Bir uzay aracı, birbirine bağlı dört veya beş konteyner şeklinde inşa edilir. Her biri, uçuşun farklı aşamalarında patlamak üzere zamanlanmış patlayıcılar taşırlar. Uzay aracı çok sıradan bir hızda başlar, bkz. X, ve ilk konteynerin patladığı noktaya kadar yükselir., bu patlamayla gemi çok daha yüksek bir hızla fırlatılır, deyin ki  X n (Çarpı n kere). Bu şekilde hız artmaya devam eder ve dördüncü konteyner patladığı zaman hız Xn4’e ulaşır. Uzay gemisi uzaya sıçrar. Bu kadar uzun bir mesafeyi kat etmek için gereken süre, süpersonik bir uçağın kat ettiği süreye kıyasla çok kısadır. Tam olarak aynı şekilde, bir patlama sistemi evrimin hızlanmasını yaratmaktan sorumlu olmuştur.

Başlangıçta yaşam patladığı zaman, ilk konteyner, fiziksel benliğinkiydi. Bitkiler aleminde,  tek hücreli ve çok hücreli hayvanlarda fiziksel benliği patlattı ve bunu ifade etti. Sonra zihinsel benliği yaratmak için ikinci bir patlama gerçekleşti. Bu ilerleme sayesinde hayvanlara zeka verildi. Fiziksel bedenleri devasa hale gelen hayvanların yerini, daha büyük zekaya sahip olan kendisi daha küçük hayvanlar aldı. Üçüncü patlama ile duygusal benlik oluşturuldu. Bu grup köpekler, maymunlar, inekler, atlar ve yunuslar gibi hayvanları içeriyordu. Son ve nihai  patlama, insan benliği oluşturulduğunda gerçekleşti. İnsanda fiziksel benlik, zihinsel benlik, duygusal benlik ve insan benliği vardır. İnsan, bu duruma gelmek için geçirdiği tüm deneyimleri kaydetmiştir ve evrimi yönlendiren Bilinçaltı’dır.

Kutsal olan tüm hayvanlar Sushumna Nadi’nin orta yolundadır. Fiziksel patlama, fiziksel olarak güçlü hayvanlar yarattı. Fiziksel başarının en uç noktası, evrim sürecinden atılan mamut gibi hayvanlardı. Kalanlar içinden aşağıdakiler İlahi Vahanalar olarak seçildi:

* Fil bu dünya üzerinde kaldı çünkü evrimin orta yoluna diğerlerinden daha yakındı. O görkemli bir hayvandır ve Shri Laxmi’nin taşıdığı için  (Vahana)  kutsaldır.

* Balıklar arasında çok büyüyüp evrim sürecinden çıkan balıklar da vardı, daha küçük, daha zeki balıklarsa hayatta kaldı. Bunlardan çok insancıl ve kutsal bir balık olan yunus, orta yola en yakın olanıydı.

* Fiziksel olarak güçlü hayvanlardan,  aslanlar ve kaplanlar evrim sürecinde korunmuştur. Zeki ve görkemlidirler, dolayısıyla kutsaldırlar ve Adi Shakti’nin (Ezeli Anne, Kutsal Ruh) bineğidirler.

* Küçük zeki hayvanlar arasında, orta yol üzerinde bir fare seçilmiştir ve bu, Shri Ganesha’nın alçakgönüllü taşıtıdır.

* Kuşlar arasında Garuda (bir kartal), türünün en yüksek tezahürü ve en gelişmiş kuş olarak kabul edildi. Bu da, Shri Vishnu’nun bineğidir.

* Sürüngenler arasında en fazla evrimleşmiş olan yılandı ve Shesha, Bhavasagara veya Void içinde, Shri Vishnu’nun oturağıdır.

* Tilkiler hayvanlarda zekanın en uç noktasıydı ve çok kurnazdı. Onlar Kolhasura gibi iblisler (Rakshasalar) oldular. Bu tür iblisler Kaliyuga’da bol miktarda bulunur. Onlar enkarne oldular, kendilerine guru diyorlar ve kurnazlıklarıyla günahı, bir tanrısallık gibi gösteriyorlar (Punya).

(Tanrıça Mahalakshmi, bir iblis olan Kolasura ile savaştı ve onu öldürdü ve Kolasurabhayankari adını aldı. Bunun Maharashtra’da günümüz Kolhapur’undasında  gerçekleştiği düşünülür; şehir adını Kolasura’dan almıştır.)

* Duygusal hayvanlar, atlar ve köpekler gibi insanlarla temas eden çoğu hayvandı. Onlar fiziksel benliğin ve duygusal benliğin bütünleştirilmesinden yaratılmış hayvanlardı. Adi Shakti, Surabhi adında bir inek olarak önemli bir doğum yaptığı için Hindistan’da ineklere tapılır. Bunun dışında inek, her Hintli ailenin annesidir. Çocuklara süt verir, bu yüzden bir Hintlinin sanki annesi gibi olan ineğini yemesi çok zordur. İnek, duygusal benliğin özüdür.

* Ida Nadi’nin yolu üzerindeki tek hayvan Nandi’dir (boğa).

* En aşırı duygusal olan hayvan, Ölüm Tanrısı Yama’nın  binek olarak kullandığı bufalodur. Bufalo son derece acımasız bir hayvandı ve Mahishasura gibi şeytani iblisler olmaları için evrim sürecinden dışarı atıldılar.

* Maymunlar entegre hayvanlar olarak evrimleşmiştir. Başlarını kaldırdılar ve arka ayakları üzerinde durdular. Bu, hayvan evriminde yeni bir boyut yarattı. Onlar bu dünyadaki maymunlar ve insan arasındaki sözde kayıp halkadır. Evrimleştiler ve Hanumana (Aziz Gabriel) ve Bhairava (Aziz Michael) gibi meleksi kimlikler haline geldiler.

Tüm elementler yarı tanrılar (Devalar) tarafından korunmaktadır. Büyük azizlerin çoğu deva oldu. Kişilikleri öyledir ki, evrimin Samsara aşamasına (insan varlığı) girmezler. Bhavasagara aşamasında kalırlar. Bunların dışında, yaratılışın her aşamasında hareket eden tek kişi Narada’dır. Devalar insan olarak doğmazlar, bilinç üstü alemde kalırlar. Onlar daha fazla gelişmemiş olanlardır. Şimdiye kadar evrim, evrimleşenlerin bilgisi olmadan gerçekleşti. İnsan maymun evresinden sonra yaratılmıştır. Doğumlar alarak hayatı öğrenir ve çeşitli arayışlar içinde hareket ederler. İnsan hayvanlardan çok farklıdır ancak evrimlerine bağlı olarak barbar bir vahşi olabilirler.

 

İnsan – Fiziksel Varlık

* İnsanda bir sahiplenme duygusu vardır.

* İnsanın estetik anlayışı vardır.

* İnsan, ölü maddeyi kendi kullanımı ve rahatlığı için dönüştürme duygusuna sahiptir. Daha sonra maddenin kölesi olur.

* Erkekte evlenme duygusu vardır. Evrimleştiğinde çok kocalı veya çok eşli değildir. Barbar kişiliklerin bu eğilimleri vardır.

* İnsan, isim, milliyet veya ırk gibi mitlerle yaşar.

* İnsan ilaç, uyuşturucu ve sakinleştirici alır.

* İnsan doğuştan yüzmeyi, uçmayı bilmez.

* İnsan, bazı hayvanlar gibi ölü ruhları göremez, hissedemez veya koklayamaz.

* İnsan kendini korumak için bir ev inşa etmek zorundadır.

* İnsan yemeğini pişirir ve temizlik duygusuna sahiptir.

* İnsan geleceği ve geçmişi düşünür. Planlar ve organize eder.

* İnsanın hayvanlara göre çok zayıf içgüdüleri ve amaçları vardır. Kimliğinden  gelen sezgiler tarafından yönlendirilir.

* İnsanın bir ailesi ve iffet duygusu vardır. Kardeş, anne, erkek kardeş, öğretmen gibi yüce ilişkileri vardır.

* İnsan Tanrı’ya inanır çünkü O’nu ruh olarak hisseder ve Bilinçaltının varlığını rasyonel olarak anlar.

* İnsanın en büyük özelliği, akıl sahibi ve potansiyel olarak bilge olmasıdır.

* İnsan, kutsallık duygusuna sahip tek varlıktır.

* İnsanın bir adanma duygusu vardır (Shraddha).

* İnsan bilinçaltından anlaşılır bir şekilde iletişim alırken, hayvanlar yönlendirmelerini içgüdü olarak alır.

* İnsan tüm deneyimlerini bilgi olarak kaydeder.

* İnsan, hassas ve karmaşık bir enstrüman olduğu için duygusal bir varlık olarak ailevi duygulara sahiptir.

* İnsan, yalnızca insanların kavrayabileceği soyut fikirlere duygusal olarak bağlanır.

Beynin bir zirveye işaret eden konik şekli, Sahaja Yoga tarafından tarif edildiği gibi ego ve süperegoyu yaratır. Ruh (Atma) sadece insanlarda tezahür eder. Kundalini hayvanlarda uyku halindedir, ancak yalnızca insan aşamasında uyandırılabilir. Ayrıca tüm Deity’lerin tamamen ayrıldığı ve Pranava’nın tamamen 21.000 farklı güce ayrılması yalnızca insanlarda vardır.

(Aum, hem yaşam gücünün kontrolörü (prana) hem de yaşam veren  anlamına gelen Sanskritçe bir kelime olan Pranava olarak da adlandırılır.)



Bölüm 4

İnsanın Arayışı

İnsanın arayışı onun üç boyutu içinde olmuştur: Fiziksel varlığı, Zihinsel varlığı ve Duygusal varlığı. İnsanın ilk ve en önemli sorunu, salt fiziksel varoluş sorunu olmuştur.Geçmişte olduğu gibi bugün de doğanın acımasız güçleri onu,  kendi varlığını nasıl koruyacağı konusunda endişelendiriyordu. Bir süre sonra, insan yaşamını korumaya yönelik tüm insan çabaları, insan varlığının ölümcül düşmanları haline gelirler. Örneğin insanlık atom ve hidrojen bombalarını yarattı ve şimdi ölümcül canavarlar haline geldiler. Kendisini tüm insan ırkı için bir yıkımın korkusundan kurtarmak için krallıklar ve devletler gibi birçok insani kurum yarattılar. Gerçi bütün çabaları boşunaydı. Kişi onun  insan olmayan güçlerden duyduğu korkuyu  anlayabilir, ancak bugün insan, kendi hemcinslerinden gelen bir yıkımın korkusuyla karşı karşıyadır. Yani o kendisi tarafından yaratılan korkunun kendisini deneyimliyor. İnsan yaşamının güvenliğini sağlamaya yönelik gösterilen  bu topyekün çaba, potansiyel olarak patlayıcı nitelikte olan güvensizlikler yarattı. İnsanın fiziksel zevk alma ihtiyacı, onu, hiçbir fiziksel zevkin neşeyle (Ananda) sonuçlanmadığını öğrendiği başka bir uç konuma getirdi.

Aksine, insan yaşamı dayanılmaz gerilimler ve hayal kırıklıklarıyla doludur. Sözde zengin ülkeler, en fazla hüsrana uğramış, çaresiz ve  hasta insan sayısına sahiptir. Bu, daha az varlıklı olanların,  bu tehlikelerden kurtulduğu anlamına gelmez. Henüz fiziksel ayartmalara maruz kalmayan veya bazı kontroller korkusuyla baskılananlar da aynı sorunlarla karşılaşacaktır. Bu tür kontroller kaldırıldığında herkes bir gün aynı sorunla yüz yüze  kalacaktır. İktisat teorisi, genel anlamda insan isteğinin tatmin edilemez olduğu ilkesine dayanmaktadır.

Kendi tatmini  ve  barınması için bir eve sahibi olmanın özlemini çeken biri, büyük beklentilerle evini inşa eder. Ancak eve sahip olduğunda, ne güvende olma duygusunun yerleştiğini, ne de başının üstünde bir çatı olmasını  çabalarından dolayı neşe de huzur da duymaz. Bu yüzden de bir araba ya da tatil, tekne ya da uçak gibi diğer lüks eşyaları arzulamaya başlar ama  kaderinden memnuniyet duyan ya da her zaman mutlu olan tek bir insan dahi göremiyoruz.  Daha yeni ve daha büyük mülkler için duyulan arzu kalıcıdır. İnsanın fiziksel varlığını aradığı bir diğer alan da, yaratılışın fiziksel tarafında hissedilen güzellik alanıdır. İnsan, hissettiği ve deneyimlediği estetik sevinci sanat aracılığıyla,  kendi içinde dışa vurur.  Tüm bu dışa vurum, böyle bir sanatın yaratıcısını, böyle bir estetiğin üreticisini tatmin etmez. Yine de, böyle bir insanın, fiziksel doğasını ölü maddeye sahip olmak  ve onu elde etmeye çalışmak yerine, sanat yoluyla ifade ettiği zaman,   neşe anlayışında çok daha süptil bir hale geldiğini söyleyebiliriz. Bir yandan, insanın yararına ve rahatına yönelik olan maddenin biçimindeki  bu değişiklikler, mutlu bir varoluş ve sükunet duygusu vermez; öte yandan insan en sonunda kendisini bu ölü şeylere bağlı bulur ve onları kullanma alışkanlığı kazanır.

Bir sonraki aşama, onun tüm alışkanlıklarından vazgeçmek ve bir çileci olmak istemesidir. Tüm maddi kazanımlarından ve sahip olduklarından feragat ettiğini dünyaya duyurur ve çılgın kalabalıktan uzak ormanlarda, vahşi doğada, kendi  özgürlüğünü aramak için maddenin köleleştirilen  baştan çıkarıcılığından uzaklaşır. Bu tür bir kaçış da onu kurtuluşa götüremez, çünkü kaçmakta olduğu maddi esareti, kendi  içinde taşır. Bir insanın herhangi bir biçimde maddeye sahip olabileceği fikrinin kendisi de, bir hikayedir. Ev, araba, uçak, tekne gibi sözde mallarını, bunun için kurulmuş  olan bir kuruma tescil ettirebilir, ancak öldüğü zaman bu makamlar eşyalarını ona devredemez. Öldüğünde, kendisine ait olduğuna inandığı bu sözde malları  yanında götüremez. Bu hepimizin bildiği ve tanıdığı bir gerçektir ancak hala malın sahibi olmadığımız gerçeğinden ziyade,  bu sahip olma efsanesiyle kendimizi özdeşleşiyoruz. Benzer şekilde, maddi mülklerimizden feragat ederken, malın sahibi olduğumuz efsanesini gerçek bir şey olarak kabul ederiz. Dolayısıyla mülkiyetten vazgeçme iddiamız da aynı derecede saçmadır. Bu aptalca anlayışa, sahip olmadığımız şeylerden vazgeçemeyeceğimiz gerçeğine karşı, kendileri efsanevi insan yaratımları olan bankalar, sigorta şirketleri veya Borsa gibi kuruluşlar tarafından buna itibar edilir. Sahte bir feragat fikirleriyle yaşayanlar, bizden üstün olduklarını düşünürler, ama aslında bu tür insanlar anormaldir. Bir akıl hastanesinde kalan deli, kendisinin gelmiş geçmiş en bilge kişi olduğunu düşünürken, aynı şekilde davranır.

Sadece doğadaki bilgeliğe bakın: Bir ağaç neye sahiptir? Ya güneş ışığı? Bu toprak neye sahiptir? Onlar gerçekle bir oldukları için, efsanelerle  yaşamazlar. İnsan ise ilüzyonlarla yaşar (Maya). Bu yanıltıcı serap onların kaybolmaları için bilinçli olarak yaratılmıştır, bu sayede onlar kendilerini ve varlıklarını mutlak bilgiyi, mutlak sevgiyi almak ve onu yaymak için mükemmel araçlar olarak geliştirebilirler. İnsan arayışı, maddi ihtiyaçlardan güç alanına kayar. Yaratılan siyasi kurumlar, insanın güç arayışının sonucudur. Onlar insanları tehdit eden dış güçlerin üstesinden gelme fikriyle yola çıktılar. Bununla birlikte, yaratıcılarını hayrete düşürecek şekilde, kurumların kendileri şimdi her yerde insanın özgürlüğünü tehdit ediyor. İlk insan iktidara itaat eder ve boyun eğer, ama iktidar mantosunu kendi üzerine aldığı zaman,  başkalarının da ona itaat etmesini ve boyun eğmesini ister. İktidara susamış olan insan, hemcinslerine hükmetmek ister. Başkalarını yöneterek aradığı sevinci bulabileceğini düşünür. Güç arayışı, insan yönetiminin sorunlarına,  aşırı çözümler öneren egoist canavarlar haline geldiklerini anlamayan kurumlar yarattı. Bu kurumlar şüphesiz insanın fiziksel ve zihinsel güçlerin diğer insanlara neler yapabileceğini fark etmesini sağlayacak bir atmosfer yaratmıştır.

Örneğin, bilim alanındaki çeşitli araştırmalar  sayesinde ve bilimsel buluşlar yoluyla maddi gücün sömürülmesi sayesinde,  insan  günlük yaşamın sorunlarını ortadan kaldırabilecek bir toplum kurabilmiştir. Ancak bu keşiflerle sahip olduğu güç, ona aradığı Sevinç, Mutluluk ve Huzur’u getirmemiştir. Görünür başarılarına bu kadar hayran olan insanlar için ne yapılabilir? Kim kendilerinin ve ideolojilerinin sonu olmadığını düşünüyor? Hayatları boyunca aradıkları hedefe ulaşamadıklarına onları nasıl ikna edebiliriz? Bu jet çağında aya bir insan göndermiş olabiliriz ama etrafımızda neden bu kadar fazla mutsuzluk olduğunu anlayamadık. Bir değişiklik için, kendimizle olduğumuz  halimizle  yüzleşerek, seçtiğimiz N yolundan sapmalara odaklanarak,  hatalar yaptığımızı anlayarak insanları dikkatle incelemeliyiz. Hayattaki amacımızı gerçekten nasıl kaybettik? Bilimsel  çalışmaları sayesinde, insanın arayışı onu  maddeyle ilgili gerçekleri ve maddi düzlemde var olan güçleri anlamaya yönlendirmiştir. İnsanların farklı ortamlarda nasıl davrandıklarını veya tepki verdiklerini ve ayrıca neden yönetilmeleri gerektiğini anlamak için ekonomi ve politika gibi beşeri bilimler aracılığıyla ona zaten yardım edilmiştir. Ama bilimsel olarak ileri gidenler, Süper Güç olan Tanrı’nın varlığını unuttular. Bilinçdışının kaynağını tarif ettiler ama onun uyarılarını dikkate almadılar.

Artık insanoğlunun Tanrıyla  diyalog kurmasının ve Tanrı’nın Gücü olan bilinçaltının kutsamaları hakkında ne kadar az şey bildiğini anlamasının zamanı gelmiştir. Şimdiye dek onların bilgi okyanusuna sadece bir göz  atmalarına izin verildi. Psikolojinin zihin biliminde de büyük keşifler olmuştur. Toplanan tüm bilgiler onu,  varlıklarının veya oluşumlarının nedenlerini değil,  gerçekleri yalnızca var oldukları şekliyle ifade edebileceğimize ikna etti. Örneğin, dünyaya etki eden bir yerçekimi kuvveti olduğu söylenebilir, ancak insan bunun neden orada olduğunu açıklayamaz. Ya da insanlarda bir örgütlenme arzusu olduğu açıktır, ancak savaşlar çıktığında devreye giren bir başkalarını yok etme arzusu da vardır. Psikoloji sayesinde, insanın yalnızca iradesini öne sürdüğü bilinç öncesi zihninden değil, aynı zamanda kendi içinde eşit derecede  gelişmiş ve acil bir durumda devreye giren bir bilinçaltı zihninden oluştuğunu keşfettik. . İnsanın farklı durumlarda nasıl tepki vereceğini söyleyemeyiz. Kendi varlığının keşfinde hiç bir işe yaramayan bu bilgi parçacıklarını bile tespit edemez. İnsanın duygusal arayışı, onu sözde ‘sahip olduğu’ bir aile yaratmaya ve kendini o ailenin bir üyesi olarak ifade etmeye yöneltti.

İnsanın herhangi bir yöndeki sınırlı sevgisi, İlahi Sevginin ölümüne neden olur. Tanrısal Sevgi, ağacın tüm çiçeklerine, yapraklarına, gövdesine ve köklerine hayat ve enerji vermek için yükselen, bir ağaçtaki özsuyu gibidir. Yalnızca belirli bir çiçeğe veya yaprağa yerleşmez.  Eğer bu olursa, o ağacın ölümü kaçınılmazdır ve bu kadar özel ilgi gören çiçek de ölüme mahkûm ağacın bir parçası olarak ölecektir. Modern zamanlarda aile kurumu boşa harcanmış bir güçtür. Bağlayıcı bir güç olan şey, artık insanlar ve toplumları üzerindeki etkisini yitirmiştir. Kaybı, altüst olmaktan  başka bir şey getirmemiştir. İnsanlar aşırı uçlarda yaşarlar: ya aşırı benmerkezci aileleri vardır ya da hiç aileleri yoktur. Uçlar arasındaki arayış bir tahterevalli gibi davranır. İnsanoğlu, sadece hassas insan çocuklarının büyümesi için ailenin çok gerekli olduğunu değil, aynı zamanda ailenin daha büyük bir topluluğun bir parçası olduğunu ve tüm dünya ailesinin en büyük birimi olduğunu anlamak zorundadır. İnsanlar, yavruları için güvenli ve emin bir aile yuvası sunmak yerine, çocuk yetiştirmek için tuhaf, şehvetli ve hoşgörülü ilişkiler kurmuşlardır. Bunlar, insanın çok özgür bir toplum kurmasından dolayı patlak vermiştir.

Bunun bariz sonucu, çocukların artık doğuştan gelen bir güvensizlik duygusuyla, anne sevgisinden ve baba korumasından yoksun olarak yaşamak zorunda olmalarıdır. Aile hayatından vazgeçen, babalık ve annelik sorumluluklarından kaçan yetişkinler aynı zamanda aşırı kuru şahsiyetler  ve bencil insanlar olurlar. Hayal kırıklığının büyük oranlara vardığı gruplar oluştururlar. Seçimleri sonucu çocuk sahibi olmayan çiftler, sunyas (içi boş kişilikler) ve eksantrik olurlar. Eğer çocuklar onların aşklarının vücut bulmuş haliyse, o zaman ebeveynlerin yıkıcı özellikleri onların yükselişi için yumuşatılabilir. Ama bunun yerine, onlar özgürlük adına, hayal kırıklığının volkanik  bir güce dönüştüğü gruplar oluştururlar. Bu tür insanlar, modası geçmiş ebeveynliği ve baskın sosyal yasaları kınıyor ama onlar toplumun dışsal  biçimini değiştirerek hiçbir şey elde edemezler. Bu insanlar sonuçta hiçbir yere gitmezler. Gerçek dinler, her İlahi Enkarnasyondan sonra Hayat Ağacındaki çiçekler gibi tezahür etmiştir.

Enkarnasyonlar, dinin çiçeklerini yaratmak için farklı dönemlerde geldi. Bu çiçekler, insan grupları tarafından Hayat Ağacı’ndan koparıldı ve kısa sürede kurutuldu, soldular ve tıpkı kesilip düğme iliğine takılan gerçek çiçekler gibi çirkinleştiler. Bu grupların hepsi, Enkarnasyon’un mesajının gerçek tercümanları olduklarını iddia etti. Bütün bu gerçek dinler, sonunda kurucularının mesajının fosilleşmiş bir versiyonunu öğretmiş ve Tanrı adına birbirleriyle savaşan sayısız mezhep ve hiziplere bölünmüşlerdir. Sözde dindar insanların geçmişte nasıl davrandıklarını ve bugün bile birbirlerini yok ettiklerini okumak ürkütücüdür. Bu tür dinlerin takipçileri kendilerine ‘seçilmişler’, ‘kurtulmuş olanlar’, hatta ‘en yüksek olanlar’ diyorlar. Kendi aptal cennetlerinde yaşıyorlar. Kendi fikirleri var ve üstünlüklerini kendi kendilerine onaylamışlardır. Bütün din dışı yöntemlerle dinlerini yaymak ya da kendi inançlarını kurmak istiyorlar. İnsanoğlunun bir arayış içinde barış ve özgürlüğe yaklaşmadığını, dinlerin vaat ettiği gibi mutlu bir varoluşu yaşamadığını alçakgönüllülükle kabul etmeliyiz. Artık kitlesel Aydınlanma almanın  zamanı geldi, ama pek çoğu bunu kabul etmek istemiyor.

Bir ağaç kaynaklarını büyütmeye çalıştığında, varlığının kaynağını bulması gerekir, aksi takdirde yok olacaktır. Benzer şekilde insan uygarlığı da, dışavurum ve deneyim açısından çok gelişmiştir ve kesinlikle orantısızdır. Yalnızca doğasının dışa dönük ifadesinin büyümesine odaklandıktan sonra, şimdi varlığının içe dönük veya içsel doğasına dönmelidir. Köklerini araştırmalıdır. Varlığını sürdürebilmesi için varlığının kaynağını bulması gerekir. Bu çok tehlikeli kavşakta Sahaja Yoga’nın keşfi, İlahi Olan’ın her yeri kaplayan sevgisinin bir lütfudur. Tüm insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirecek olan Tanrı’nın tekniğinin sergilenmesidirıdır, çünkü Yüce Yaratıcı, yarattıklarının,  yaratıklarının  hiçbiri tarafından yok edilmesine izin vermeyecektir.

Sahaja Yoga, kendiliğinden oluşan bir kurtuluş tekniğidir, doğaya aittir ve sadece Tanrı’nın bizzat şahit olduğu bir şeydir. Doğanın insanları yaratmak ve onlara kurtuluş vermek için kullandığı karmaşık tekniği incelemeden önce, sınırlarımızı tanıyalım. İnsan sınırlamalarının bizi bu efsanevi varoluşa götürdüğünü anladığımızda, insanın şimdiye dek  kendi kurtuluşu için çok az şey yapabilmiş olduğu fikrine teslim olmak daha kolaydır. Gerçekten de kendi kurtuluşu için hiçbir şey yapamayacağını kabul etmesi onun için çok zordur. Belki de bu konuda hiçbir şey yapamayacağını asla fark etmemişti. O kendisini yaratmadı, kendi kendisinin tasarımcısı da değildi. Dolayısıyla gelecek, bu işleri yapan tarafından tasarlanmalıdır. İnsan çabalarının yaşam güçlerine rehberlik edemeyeceği  akli olarak anlaşılabilir. Bir insan tek bir tohum filizleyemez. Tohum sadece kendi kendine büyüyebilir. Bir insan tohumu filizlendirmek için ne kadar tuhaf şeyler yaparsa yapsın, yaşam mucizesini gerçekleştiremez. Yine de, eğer biri aydınlanmadan  ve zahmetsizçe kurtulmaktan bahsetse, insanın egosu hemen  kendisine meydan okunduğunu hisseder. İçinde ani bir direniş dalgası yükselir ve bu tür ifadeleri kabul edemez. Milyarlarca tohumu ekenin, milyonlarca insanı yaratanın, kurtuluşu getiren  olması gerektiği gerçeğine,  insan boyun eğmeli ve insan anlayışı efsanesini terk etmelidir. Umarım böyle bir aydınlanma, bir ırk olarak, kendimizi kurtuluşun ötesinde bulmamızdan önce gerçekleşir.

İnsanlık, içsel bir kriz şeklinde,  çok ciddi bir krizle karşı karşıyadır. Kendisini gerçek dışılıkla yanlış bir şekilde tanımlamasının ve bunun öldürücü etkilerinin baskısı altında insan dikiş yerlerinden ayrılıyor.  Kurtuluşun zahmetsiz olması gerektiğini kabul eder etmez, yeniden gerçekten normal insanlar haline geleceğiz. Akılda tutulması gereken bir diğer önemli nokta da, – tıpkı nefes almak gibi,  insan için evrimin son derece kolay olması gerektiğidir. İnsanlar basit olmayı zor bulur. Onlar çoğu şey için gereksiz yere yapay komplikasyonlar yarattılar. Eğer nefes alma sanatını ve kalbin atışı tekniğini öğrenmeleri gerekseydi, çok uzun süre hayatta kalamazlardı. Hayattaki tüm önemli şeylerin en kolay olan şeyler  olduğunu bilmeleri gerekir. Spontan  kurtuluşumuz da aynı şekilde bizim için en kolay gerçekleşen şey olmalıdır. Eğer bir tıp uzmanı değilseniz, nefes alma sanatını kavramak çok karmaşık bir işlemdir. Bir doktora bu basit işlevi sorsanız bile, tüm tekniklerini tek bir kitapta açıklayamayabilir. Aynı şekilde, eğer bir ışığı yakmak isterseniz, sadece bir düğmeye basmanız yeterlidir. Ancak bu basit eylemin arkasındaki mühendislik çok karmaşıktır ve ancak bir mühendis tarafından tam olarak açıklanabilir ve anlaşılabilir. Nefes almak veya bir ışık düğmesine basmak gibi karmaşık mühendislik aktivitelerinin bilgisini doğal olarak kabul ediyoruz. Öyleyse neden kurtuluşun insanlarda nasıl gerçekleştiği konusunda kafa yormalıyız ki?

Önce aydınlanmayı deneyimleyelim ve bu ışık altında,  ışığı çalıştıran karmaşık mühendisliği anlayacağız. Elektriği bir elektrik mühendisine açıklamak, sıradan bir kişiye kıyasla çok daha kolaydır.  Aydınlanmış  bir ruhun, Tanrı’nın mühendisinin elinde, İlahi güç, bir elektrik akımı gibi zahmetsizce ve tutarlı bir şekilde akar. Bu nedenle bunu sadece o kullanabilir ve onu deneyimleyebilir. İnsan arayışı, dönüşü olmayan  çıkmazlara ulaşmak için meydana getirildi.  Onun tam bir umutsuzluktan parçalanmış başarıları var.  Çabayla kişi  çevreye ulaşılabilir, ancak esas merkezdeki noktaya ulaşmak gerekir. Arayış, nesnenin dış alanında ve doğası gereği nesnel şekilde olmuştur, ancak arayış  nesnenin öznesine yönelik olmalıdır. Bu subjektif bir arayıştır.  Tüm bu çaba, onun gerçek doğasını, onun gerçek özünü, aslını anlamadan,  bir şey arayışı içinde olmuştur ama artık öznel olmak gerekiyor. Sadece bunun hakkında konuşarak kişi öznel hale gelmez. Bu, insan bilincine geçirilmesi gereken,  bir öznel olma durumudur.

Bu durum, ilahi olanın kendi varlığından vibrasyonlar şeklinde aktığını hissettiği zaman, insan varlığının bir parçası haline gelir. O, Yüce Tanrı’nın kendi ezgilerinin çalınması için seçtiği içi boş bir flüt olur. Kendisi için herhangi bir ülkenin cumhurbaşkanı olduğunu söyleyen bir kişi,  başkan olmaz. Eğer br kişi kendisinin böyle kendi kendini atadığı bir makam olarak ilan ediyor ve bunun doğru olduğuna inanıyorsa, onun iddialarını ancak aptal insanlar dikkate alırlar. Öznelliğe ulaşmak bir oluştur ve bu gerçekleştiği zaman, dışarıdaki arayışı özlemi insanın kişiliği üzerinden düşer. İnsan, İlahi Aşk olan Bilinçdışı  Okyanusunda bir damla olduğunu keşfeder. Güvenliği otomatik olarak sağlanır ve onun sorumluluğu Yaradan tarafından üstlenilir. Onun egosu,  Yüce Ego’nun arzusu içinde kaybolur ve Yüce Tanrı’nın oyununda (Leela) sessiz bir tanık olur.




Bölüm 5

Bilinçaltı  ve Kollektif Bilinç

Ida Nadi’nin yolu, Virata’nın (Makrokozmos veya Ezeli  Varlık) beyninin sağ tarafından başlar ve omuriliğin sol tarafına doğru Adi Agnya Çakra’dan geçer. Bu kanal bir insanda (Mikrokozmos ve o büyük Ezeli Varlığın bir hücresinde) İda Nadi olarak yansır.

Adi Ida Nadi, insanlarda bilinçaltına bir yansıma yoluyla bağlı olan kolektif bilinçaltını devam ettirir ve Virata’nın duygusal yönünü temsil eder. Lord Shiva’nın başkanlık eden Deity olarak  ikamet ettiği Yüce Varlığın Ezeli  Kalbine de bu kanal tarafından bakılır.  Adi Ida Nadi, Adi Shakti’nin Mahakali yönü tarafından yaratılan ilk kanaldı ve varlığın varoluşunu temsil eder.

Kişi bunu bir benzetmeyle anlayabilir. İnsanlarda arzu kendini ifade etmek için ortaya çıkar. Arzu sadece vardır ama gerçekleşmemiştir, bu nedenle görünür değildir. Aynı şekilde, bu Adi Ida Nadi, Adi Shakti’nin yaratma arzusunu ifade etmek için yaratıldı ve Adi Pingala Nadi, Onun arzusuna maddi ifade vermek için yaratıldı. Arzu bir duygudur, ancak maddi tezahür değildir.

Bir şairde, duygu Ida Nadi tarafından yükselir, ancak şiirini sağ taraftaki Pingala Nadi olan Mahasaraswati gücünün yardımıyla oluşturur. Kolektif bilinçaltı arzuları ve duyguları yaratır ve Virata’nın Bedenindeki Adi Shri Ganesha ile güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Bu nedenle bilinçaltından kaynaklanan duygular masumiyetle derinden bağlantılıdır.

Adi Ida Nadi’nin bir başka işlevi de yaratım sırasında ölenlerin tümünü  toplamaktır. Evrimsel süreçten dışarı atılan her şeyi kolektif bilinçaltında toplar Adi Ida Nadi, Şekil 53‘da gösterildiği gibi, birinden diğerine açılan yedi eş merkezli kanala sahiptir .

Şekil  5 [4]

Bir insanın ölümünden sonra bedeni yalnızca toprak elementini kaybeder. Bedenin geri kalanı ruhun etrafında kalır. Atmosferde en az on üç gün boyunca ruh olarak kalır, sonra Virata’nın (Paraloka) bilinçaltına geçer. Bu Paraloka’nın farklı katmanlarında bulunur. İyi insanlar iyi ruhlar meydana getirir, ancak ölümde,  Kundalini kaçarken ve Deityler yok olurken, Kundalini’nin tüm güçleri de ruhun bedeninden dışarı çıkar. Kundalini ruha yakın durur ve onun yaptıklarını izler, ancak onu kontrol etme gücü yoktur. Bu nedenle kötü insanların ruhları her türlü günahı işler. Kişi bilinçaltı halde gelişemez, ancak günah işleyerek aşağı inebilir. Etrafta gezinen veya insanların içine giren çok düşük ruh türleri, Pranava’da büzüşen ve kaybolan Kundalinilerinden vazgeçerler. Böyle bu korkunç varlıklar, evrim sürecinden bağımsız bir hale gelirler. Onlar şeytanidir ve  şeytani kötülüğün oyununu bu Dünya’da ortaya çıkarırlar. Onlar Shri Ganesha tarafından kollektif bilinçaltına ve daha sonrada  cehenneme fırlatılırlar ama tamamen yok edilmemiş olanlar tekrar ve tekrar bedenlenirler. On bir yıkıcı güç (Ekadesha Rudra’lar), Adi Vishnu’nun onuncu ve son Enkarnasyonu olan Kalki’nin (İsa Mesih) alnından çıkacağı zaman, onlar bu yaratılış döngüsünün sonunda nihayet yok edilecekler. İyi ruhlar Paraloka’da yaşar. Onlar boyutlarını küçültmeye devam ederler. Spermi oluşturmak için çok küçülürler, birleştikleri yumurta ise toprak elementi tarafından oluşturulur. İnsanlar genel olarak dört kategoriye ayrılabilir. Ruhlar her neyi  seçerlerse seçsinler, faaliyet tarzlarına göre yükselip alçalabileceklerinden dolayı, bu kategoriler için sert ve hızlı bir kural olamaz.Buna rağmen bu  kategoriler şöyledir:

Kötü  İnsanlar

Rakshasalar, çok kötü ve ahlaksız insanlar, çok egoist insanlar, çok bastırılmış insanlar.

Sıradan İnsanlar

Normal insanlar, çok iyi insanlar, arayış içindeki insanlar, masum insanlar, uyanmış insanlar, dindar insanlar.

Üstün İnsanlar

Aydınlanmış ruhlar, tamamen aydınlanmış, Tanrı kutsamasına ulaşmış.

Enkarnasyonlar

Bilinçdışı, ilk insan kategorisiyle ilgilenmez. Hayvanlar öldüklerinde onlar insan yumurtasına da girebilirler, bu nedenle bazı insan formları bir hayvan kişiliğiyle doğar. Eğer insan atmosferi hayvanlara daha uygunsa, o zaman insan olarak doğarlar. Bu durum, Kali Yuga’nın bu modern zamanlarında Dünya’da neden aşırı nüfus sorunu olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir. Bilinçdışı ikinci kategoriyle çok ilgilenir. Bu alandaki çalışmaları çok hassastır. Yumurta ve spermin buluşmasını, aynı kişiliğin iki yarısının yeniden oluşmasını sağlayacak şekilde düzenler. İnsanların iyi bir evlilik sistemine sahip olması, ortak bilincin rızasıyla, ilgili bir baba ve anne seçimini çok daha kolay hale getirir. Evlilik sistemi Bilinçdışının işleyişinin anlaşılmasına dayanmalıdır. Bu tür evlilikler, bu ikinci kategorideki insanların doğabileceği bir ortam sağlar. Çoğunlukla daha önceden sahip oldukları aynı beden ve aynı ruhla doğarlar. Üçüncü ruh kategorisine Bilinçaltı tarafından çok büyük önem verilir. Ebeveynleri büyük bir özenle seçilir. Son yaşamlarındaki aynı bedene ve aynı ruha sahiptirler, ancak doğum ve ölüm zamanlarını kendileri seçerler. Çoğunlukla bir Enkarnasyon doğduğu zaman doğarlar. En son olarak, Enkarnasyonlar ebeveynlerini, doğum zamanlarını ve yerlerini kendileri seçerler. Vücutlarına göre belirli bir süptil orantı katsayısı ile doğarlar. Yaşamlarını ve ölümlerini seçerler. Onlar Tanrı’nın niteliklerinin tezahürleridir ve tezahürlerinde Virata’nın Çakralarını taşırlar. Bir ruh bu şekilde tekrar tekrar doğar. Anne rahminde Mahasaraswati gücü tarafından oluşturulan ve içinde ruh olan (toprak daha az  olmak üzere beş elementten oluşur)  sperm ve ruh, toprak elementi olan yumurtanın içine   (Makalali gücü tarafından oluşturulan) girer ve bir embriyo oluşur.

Embriyo kendini rahmin duvarına sabitlediğinde, Kundalini kafatasının üst kısmındaki bıngıldak kemiğinden (Brahmarandhra) içeriye  girer. Fetus şimdi büyümeye başlar. Aslında fetüsü rahim duvarına sabitleyen Kundalini’nin girişidir. Gündelik dilde can’a ruh diyebiliriz. Ruh düzgün bir şekilde,  sözde Atma denilen ruh aslında uykudadır ve ışığını ancak Aydınlanma gerçekleştikten sonra gösterir. Aydınlanmış canlar (soul) öldüğünde, ruh – spirit (Atma) Kundaliniyle bir olurken, onların Kundalinileri can da kalır. Yine de bu kategoride bile, başarılarına ve ilerlemelerine göre doğum alan üç veya dört farklı ruh türü vardır. Aydınlanmış canlar, Kundalini’yi atmosferde bükülmüş, sarmal kimlikler olarak görebilirler. Onlar iyi ve kötü canları da dairesel  bedenler olarak görebilirler, onların renkleri kalitelerini ifade eder. Onlar canların bedenini görmezler, ancak ele geçirilmiş kişiler (posses edilmiş) bu tür bedenler,  kendi bilinçaltı strata’larına (katmanlarına) ait oldukları için görebilirler. Tanrı aydınlanmasındaki canlar, bir Enkarnasyonun ne zaman doğduğunu bilirler, çünkü atmosferdeki işaretleri görürler. Bu, Bilinçaltının onları bu tür önemli doğumlar hakkında bilgilendirmek için kullandığı birçok yoldan birisidir. Tatmin olmamış canlar (atripta atma) , Dünya atmosferine iner ve uygun bir canlı insana girmeden önce, orada asılı kalırlar. Ev sahibi bedenler, seks, alkol veya uyuşturucu köleleri veya bir egoistin duygularının tadını çıkarmayı seven bastırılmış insanlar gibi çeşitli tiplerdedir. Bir veya daha fazla sayıda egoist,  bir despotun içine girip onu ele geçirebilir. Hayatının sonuna kadar savaş açabilirler. Diğer ele geçirilmeler sanatçılar, doktorlar, müzisyenler, şairler veya politikacılar tarafından, onların yeteneklerini ve deneyimlerini yaşayan bir kişilik aracılığıyla tekrar yaşamaya çalışan kişiler tarafından gerçekleştirilir. Onlar insan varoluşunun tadını çıkarmak istiyorlar, ancak gerçek bir insan yaşamının yükleri olmadan. Bu tür ruhlar süptil oldukları için insan kişiliklerine istedikleri zaman girip çıkabilirler. Dakikasında,  birçoğu yaşayan tek bir kişiyi istila edebilirler.

Virata’nın kolektif bilinçaltı (Paraloka), ölü ruhların,  arzularına ve eylemlerine göre farklı stratalarda – katmanlarda depolandığı yerdir. Bu Paraloka’da, yakın zamanda ölmüş insanların ruhları, kendi bireysel arayış şekillerine göre yükselişleri hakkında kararlar alırlar. Tanrı Mahadeva (Shiva) onlar için bir sonraki doğumlarına karar verir. Aşırı türde bir yaşam sürmüş olanlar, genellikle bir sarkaç etkisiyle diğer bir başka aşırı yaşama fırlatılırlar. Örneğin, eğer bir kişinin  çok çocuğu varsa ve kötü bir çocuk deneyimiyle öldüyse,bir  sonraki hayatında  onun hiç çocuğu olmayabilir; ya da birisi bir yaşamında zorunlu bir bekarlık hayatı yaşarsa, sonraki hayatında aşırı derecede şehvetli bir insan olarak doğar. Yavaş yavaş bu tür ruhlar orta yola yaklaşırlar, ancak sürekli olarak aşırıya gidenler evrim sürecinin dışına atılırlar.  Daha sonra Cehennemi işgal ederler. Sizi ele geçiren ruhların bedene girişi birkaç şekilde olabilir:

! Birisi herhangi bir zihinsel veya duygusal baskı altında olduğunda, ego veya süperegodaki küçük bir çatlak, izinsiz şekilde  bir varlığın içeriye  girmesi için bir koridor sağlayabilir.

! Yanlış yönlendirilmiş bir kişi tarafından, bazı sahte guruların etkisi altında, dikkatini süptil merkezlerine, özellikle Agnya veya Nabhi çakralarına yoğunlaştırır. Bu iki merkez, en hassas olanlardır ve bu nedenle, eğer kişi kaşların arasındaki noktaya odaklanırsa veya her türlü yetkisiz yöntemle göbek bölgesi uyarılırsaa, tehlikeli bir şekilde ele geçirilirler. Bu nedenle Hintli bayanlar Agnya’larını alınlarındaki parlak kırmızı bir işaretle kaplarlar.

! Sahip olmanın en kötü şekli, sahte bir guru, onu kontrol etmesi için bir müridinin içine ölü bir ruh soktuğunda olur. Kendi kontrolleri altındaki ölü ruhları başkalarına sokabilen bazı Tantrikalar ve Mantrikalar bile vardır. Genel olarak, bir kişi, daha zayıf olana hükmeden herhangi bir kişi tarafından ele geçirilebilir.

Ölü ruhların gücünü kolayca ve özgürce kullandıklarının farkında olmayan psikologlar ve psikiyatristler, bu son giriş yöntemine iyi bir örnektir. Hipnotizmayla uğraşanlar, yine muhtemelen kollektif bilinçaltıyla temas halinde olduklarının farkında değiller,  onlar birçok ölü cana veya ruha erişebilirler. Hipnoz altında, bir özne, dikkatini bilinç durumundan bilinçaltı durumuna yönlendiren ve çeken bu ruhlardan biri veya birkaçı tarafından etkisiz hale getirilebilir. Dikkat önce mevcut yaşamın geçmişine  doğru kayar ve öznenin zihni, çocukluğu yeniden deneyimler. Bu nedenle hipnoz sırasında hasta,  önce anne rahminin güvenliğini ve sıcaklığını hisseder. Bilinçaltı,  bilinçli zihnin çalışmasını devraldıkça, bilinçli dikkatin tamamı, ölü bir ruhun etkisi altında bilinçaltına kayar. Hipnotist, öznesini uyku durumuna sokabilir ya da geçmiş ya da çocukluk deneyimlerine gitmesini emredebilir. Yavaş yavaş, bilinçaltında çalışan ölü ruh o kadar güçlenir ki, bilinçli kişilik çaresiz ve tamamen hükmedilir bir hale gelir. Bilinçli zihnin tüm dikkati,  bilinçaltı durumuna geçer. Artık hipnozcu ölü ruha kendisine itaat edilmesini önerebilir. Sadece bu önermeyle, özne bir kütük gibi iki tabure arasında asılı kalacaktır. Diğerleri, bir tahta gibi sert görünen deneğin vücudunu destekleyen ruhu göremez. Denek çatalla dürtülse bile bilinçli zihni uykuda olduğu için bunu hissetmeyecektir. Bütün kişiliği bu ölü ruhla bir olur ve hipnozcu, öznesinin kendi arzularını gerçekleştirmesini bile sağlayabilir.

İnsanlar, bebek gibi  bir bağımlılık  göstermesi ve hipnotize edene tam bir itaat göstermeleri için hipnotize edilebilirler. Öznenin zihnindeki  geçmiş endişeler ve komplekslerle,  fobiler ve bağımlılıklar için araştırma yapmak da mümkündür. Ölü ruhlar doğada çok süptildir. İnsan formunda yaşarken sahip oldukları bedenle aynı bedene sahiptirler, tek fark canlı insanlar tarafından görülmemeleri veya hissedilmemeleridir. Medyumlar, psişikler veya kahinler gibi bilinçaltına bağlı ele geçirilmiş kişiler onları çok net bir şekilde görebilirler. Çoğu durumda, hipnozculara aniden ölmüş veya yakın zamanda intihar etmiş olan kişilerin ruhları yardım eder. Ekstra duyusal algı (ESP) aslında ekstra kişilik güçleridir. Bunlar çok tehlikeli güçlerdir çünkü ruhlar, hipnoz olmadığında bile ev sahibinin bilgisi olmadan ESP’yi gösterirler. Bir savaşta savaşan bir asker, savaşta aniden şoka girebilir. Ölmüş bir doktorun ruhu böyle durumlarda onun içine girebilir. Bu ‘ölü’ doktor, yeteneklerini göstermek veya sergilemek ya da bitmemiş bir işi tamamlamak ister. O, bir doktorun ruhunun yükünü fiziksel olarak taşıması için güçlü birini seçerdi. Savaşta, hiçbir tıbbi sınavdan geçmese de insanları ameliyat edebilen ve onları iyileştirebilen çok sayıda asker örneği görülmüştür.  ESP’li bazı insanlar bu ruhlarla beraber doğarlar, ancak çoğu sinirsel bir gerginlik durumu yaşadıklarında ele geçirilirler. Bu tür insanlar, çevrelerindeki ruhların varlığını da hissedebilirler çünkü onlar da bilinçaltı aleminde yaşarlar. Bazıları, kulaklarına bilgi fısıldayan varlıklar tarafından ele geçirilebilir (karna pishacha). Bu tür ruhlar tarafından ele geçirilmeleri sayesinde, bu bireyler gelecekteki olayları tahmin edebilir veya geçmişte olmuş olayları anlatabilirler. Kendileri için tamamen yabancı insanların isimlerini ve adreslerini verebildikleri gibi, onların ilişkilerini, bağlı oldukları siyasi ve sosyal organizasyonları da listeleyebilirler.

Deneklerinin rahatsızlıklarının tedavisi için çareler bile önerebilirler. Bu tür ESP uygulayıcıları, zihin okuyabildiklerine  inanırlar ve birçoğu, sadece ele geçirilmiş olduklarının farkında olmadan, kendi kendilerine sertifika veren medyumlar olarak hayatlarını sürdürürler. Bir keresinde Pune’de çok iyi bilinen bir Mantrika (ölü ruhları çağırmak için mantralar söyleyen biri) ile tanıştım. Benden kendisine Aydınlanma kutsamasını vermemi istedi. Bu adam yaptığı uygulamanın başkalarının Ida Nadi’sini uyarmak olduğunu ve bundan çok para kazandığını itiraf etti. Polis bile onun hizmetlerini suç soruşturmalarında kendilerine yardım etmesi için kullandı. Halktan insanlar, kayıp aile servetlerini ve ataları tarafından saklanan hazineleri bulması için onu tuttular. Eğer Aydınlanma almak  istiyorsa tüm güçlerinden vazgeçmesi gerektiğini ona tekrar tekrar söyledim. Onlardan kurtulmak için gerçekten çok istekli olduğuna dair bana güvence verdi. Onun Kundalinisini yükselttim ve Aydınlanma’nın ardından tüm ESP güçlerini gerçekten kaybettiğini keşfetmesine şaşırdı. Kendi mantralarını söylemeye çalıştı ama nafile. Daha önce ona yardım eden ruhlar onu sonsuza dek terk etmişti. Yardımcıları olan yine bu  ruhlar, ona işkence de ediyorlardı. Bu tür varlıkları kullananlar genellikle çok sefil bir ölümle ölürler. Bugüne kadar işlerinde ruh kullanmayan tek bir ruhsal şifacıya rastlamadım. Çoğu durumda, bu ruhları kullanan insanlar uzunca bir süre onların varlıklarının farkında bile olmazlar. Onlar genellikle kesinlikle gizli kalırlar ve ev sahipleri tarafından fark edilmezler. Gözleriyle flört etmekten hoşlanan insanlar, son yaşamlarında iktidarsız  olan veya cinsel yaşamlarından memnun olmayan başka tür ruhlara ev sahipliği yapar. Bu tür ruhlar her zaman aynı zayıflıklara sahip insanlar aracılığıyla tezahür ederler.

Onlar arasında  en kötü olan, Agnya Çakra aracılığıyla hareket eder, ev sahibinin gözlerini kullanarak başka bir kişiye bakarak onları içeri alırlar. Modern toplum, flört etmeyi bir kusur olarak görmez, ancak hiçbir şey bu alışkanlıktan daha ciddi şekilde zararlı değildir. Buna kendini kaptıran bir kişi, diğer tüm zevk biçimlerine olan ilgisini kaybeder. Flört etmekten zevk almanın aldatıcı keyfi, bazı çok ahlaksız ruhların Dünya’da tezahür etmesinin sofistike bir  yoludur. Bununla, bir insanın yüceltilmiş zevk duygusunu yok ederler. Bunun sadece flört eden bireye zararlı olmakla kalmaz, aynı zamanda birçok tatminsiz ruhun insan toplumu içine girmesi için bir kanal görevi görür. Bu ruhlar, hipnotize edici dik bakışlarını veya göz  dikmeleri sayesinde spontan bir şekilde kontrol etme yeteneği geliştiren bir flört aracılığıyla kolektif bilinçaltından korkutucu bir hızla akarlar.  Bu kişi,  karşı cinsi baştan çıkarmak adına gözlerini bir kişiden diğerine kaydırarak, onlara ruhlar dağıtır. Ayartılanların hepsi aynı oyunu oynarlar ve farkına varmadan  bu ruhların esiri olurlar. Genç bir bayan bir keresinde bana bu alışkanlığı elli yaşındaki yaşlı bir adamdan kaptığını  itiraf etti ve bu şimdi onun hayatına hükmediyordu. Birçok genç, virüs gibi yaydıklarını düşündükleri bu pis ve anlamsız alışkanlıktan nasıl kurtulacaklarını soruyorlar. Bu köleleştirme yoluyla çok fazla enerji kaybettiklerini fark ederler ve bu onların dürüst cinsel duyguların gerçek sevincini yaşamalarını engeller. Bu hastalığın yayıldığı her yerde çok  fazla yapaylaşan toplumlar gelişir. Çok erken iktidarsızlık, bunu uygulayanlar için  için ödüldür ve bu bir kısır döngü başlatır; kadınlar vücutlarını sergilemek isterler ve flört etme isteği artar. Üstelik, iktidarsızlıkla birlikte, cinsel tatmin için flört etmeye giderek daha fazla bağımlı hale gelirler. Tanıdığım zengin bir kadın, erkek gibi görünmek ve bir kadınla evlenmek istiyordu. Aslında erkek bir ruh tarafından ele geçirilmişti ve o ruhtan kurtulduğunda tekrar normal bir kadın oldu. Bazı ruhlar kısa bir süreliğine girer ve ev sahibini çok huysuz bir kişilik haline getirirler. Hipnozun insanların ameliyat sırasındaki acıya dayanmasına yardımcı olduğu söylenir. Ayrıca, bilinçli zihnin çalışması, başka bir kişilik tarafından devralındığı için bazı rahatlatıcı etkiler de sağlayabilir.

Ama bu çok kısa vadeli bir avantajdır. Uzun vadede hasta, bir veya daha fazla  sayıdaki  yabancı ve davetsiz ruh olan misafirini desteklemekten dolayı sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesinin getirdiği diğer semptomlaran muzdariptir. Onlar sempatik sinir sisteminin enerjisini ve kaynaklarını tüketirler ve böyle bir kişi Aydınlanma alamaz. Hipnozun gücü, zihinsel sakinleştirme  yoluyla, bir seferde binlerce insanı kontrol ederek kitlesel bir hipnoz meydana getirmek için kullanılabilir. Bazı şeytani dahiler, konuşmaları aracılığıyla bile bunu yapabilir. Başlangıçta birkaç kişiyi hipnotize etme  manipülasyonuyla,   binlerce kişi hipnotik bir konuma sokabilirler. Bu ilk gelen birkaç tane, gelen ruhlar tarafından birincil kanallar olarak hareket eder. Politik fanatizm, dini çılgınlık ve kitlesel insan davranışlarının mantıksız gaddarlığı, çoğu zaman, kitlesel  hipnoz sanatını bilen tek bir bireyin aşırı güçlü kişiliğinin tahakkümünün sonuçlarıdır. Hoşgörüye inanan bir düşünce okulu (Beş Makara) vardır. Beş zevk eylemine dalarak kişinin Aydınlanma alabileceğine inanırlar. Ayrıca bunun sizi her türlü hastalıktan iyileştirdiğine inanırlar. Bu tür inançlar ve bireyin bilinçaltı koşullandırmalarını (rechaka) kusması gerektiğini söyleyen deneyimler,  kesinlikle yanlış yönlendirmelerdir.  Bunun yerine, bu tür insanlar bilinçaltı varlıklar tarafından kalıcı şekilde köleleştirilirler. Bu tür kendi kendine sertifika veren “temizlenmiş insanlara” Aydınlanma vermek neredeyse imkansızdır. Diğerleri, eğer siz kendi zayıf yönlerinizi bastırmaya çalışırsanız, onların sizi alt edeceklerini öne sürüyorlar. Onlara göre, zayıflıklarınızı gidermenin en iyi yolu, onları şımartmaktır. Ama kıyafetleriniz kirliyse, onları temizlemek için pisliğe mi sürüklüyorsunuz? İnsanoğlunun bunun aşağı doğru kıyamete giden bir  yol olduğunu anlamasının zamanı geldi. Eğer insanlık hayatta kalacaksa, bilinçaltının tahakkümünden kaçınılmalı, tiksinilmeli ve onu  kınamalıdır. İsa Mesih ruhlara karşı öncü bir öğretmendi. Onları hasta insanların içinden çıkardı  ve denizde kaybolan domuzların içine koydu.

Ancak çoğu Hıristiyan ulusun bilinçaltının güçlerini sömürmekle meşgul olması şaşırtıcıdır. Yaşlı insanlar, ‘ölü üstadlara’ ruhani kiliseler ve tapınaklar kurmak için özel çabalar bile gösterdiler. Birçoğu, ele geçirildikleri zaman, Kutsal Ruh tarafından özellikle kutsandıklarına inanırlar. Kişi, Kutsal Ruh’un lütfu üzerine  indiğinde, huzur, neşe ve yaşamını değiştirme gücünü hissettiğini bilmelidir. Gerçek açıktır, çünkü arayış içindeki bir kişi kolektif bilinç yoluyla başkalarının içsel varlığını hisseder. Şahit konumu, düşüncesiz farkındalık içinde gelişir ve hiçbir dışsal ifade olmayan bir trans halinde  olmaz. Tam tersine, Aydınlanma deneyimi öyledir ki kişi çok sessizleşir ve onun varlığından İlahi Sevginin (Pranava) vibrasyonları yayılmaya başlar. Bu arada, kara sanatlar konusunda uzman bilgisi olan ustalar,  gençleri cezbediyor. Bu kara sanat ustaları, bu ruhların  uğrak yeri olan mezarlıklar ve harap evler gibi yerlerde bulunan ruhlarla çalışırlar. Bu tür ruhları yakalamayı  ve kontrolleri altına alma sanatını biliyorlar. Örneğin, kötü bir deha öldüğünde, ruhsal güç avcıları, ölü bedeni mezarına ya da yakılmasına dek takip eder ve geceleyin, kazar, cesedi ya da kafatasını, kemiklerini ya da vücud  kalıntılarını ararlar. Ölü adamın ruhu, vücudunun bir kısmının bu kötü insanlarla birlikte olduğunu bilir. Vücudun bir parçası eksikse, ölü ruh yeniden doğamaz, çünkü o parça yeni vücutta eksik olacaktır. Bu, bazı çocukların neden şekil bozuklukları veya eksik uzuvlarla doğduğunu açıklar. Vücut hırsızları, sihirlerini, ruhu  tamamen onların  kontrolleri altına girene kadar, kötü dehanın fiziksel bedeninin parçaları üzerinde günlerce çalışır. Bu olduğu zaman da, onun aracılığıyla, bu türden diğer bir sürü ruhu kontrol etmeye çalışırlar. Hindistan’ın bazı bölgelerinde, nesilden nesile aktarılan bir bilinçaltı bilimi (bhootavidya) geliştirilmiştir.

Bu kara sanatın kimi  üstatları yavaş yavaş  şeytani (Rakshasa) olurlar ve bir Enkarnasyon doğduğu zaman dünya üzerinde tekrar ve tekrar bedenlenirler. Bu uygulayıcılar aynı zamanda  bu Tanrısal Şahsiyetin yapmaya geldiği işi bozmak için enkarne olurlar. Gelişimin insan aşamasının başlangıcında, Enkarnasyonlar bu Dünya’ya yalnızca şeytanları yok etmek için indiler. Ezeli Anne bu iş için birçok doğum aldı. Modern zamanlarda (Kali Yuga) onların birçoğu yeniden doğdular. Şeytan olarak gerçek kimliklerini  göstermekten korkarlar, bu yüzden din kisvesine  girerler ve kendilerine üstad veya guru derler. Bir Sahaja Yoginin hissedebileceği bir şekilde bedenlerinden muazzam bir ısı yayarlar; ısı öyledir ki, aydınlanmış  bir ruhun parmaklarında su toplanmasına neden olabilir. Materyalize etmek gibi her türlü sihir numaraları yaparlar ve hala maddi şeylere özlem duyan insanlar, onların bu maskaralıklarından çok etkilenirler. Tanıdığım çok zengin bir Hintli adam bana,  bu sahte gurulardan birine gittiğini söyledi. Guru ona, görünüşe göre yoktan var ettiği bir elmas yüzük verdi. Zengin adam bundan çok etkilenmişti ve gurunun kasasına önemli bir katkıda bulunmuştu. Zengin tanıdığıma kaç tane pırlanta yüzüğü olduğunu sorduğumda, sayısını bilmediğini söyledi. Daha sona ona, istediği  kuyumcudan istediği sayıda yüzük alabilecek durumdayken,  bir yüzük için neden böyle bir adama gittiğini sordum. Gurusunun harika bir Tanrı adamı olduğunu hissettiğini söyledi. Ona Tanrı’nın pazardan satın alınamayacağını söylemeliydim. Eğer guru bu kadar cömert bir insansa, Hindistan’ın fakir halkı için neden yüzükler materyalize etmediğini ve ülkenin ekonomik sorunlarını çözmediğini sordum. Bu noktada zengin adamın karısı gözyaşlarına boğuldu. Kendini bu “dini liderin” pençelerinden kurtarmak için biraz yardım alamk üzere gelip beni görmek istediğini itiraf etti.

Onunla ilgili asıl sorun, evinde elmasların kayıp olduğunu öğrenmesi ve karısının ‘iç varlığında birisi’ olduğunu itiraf etmesiydi… Bu bayana elmasları neden kabul etmem gerektiğini sorduğumda 10….

 ….

10.  Hikayenin devamı el yazmalarında eksiktir. Ne zaman ve nerede,

H. H. Shri Mataji hikayeyi şöyle anlattı: “Bu beyefendi bana bir elmas yüzükle geldi, “Ah, bu bendeki bir elmas yüzük”, dedi.  “Çok güzel, şimdi benden ne istiyorsunuz? Benim elmaslarım yok?” dedim. “Hayır Anne, sadece Yüce olanı  istiyorum” dedi. “Neden yüzük aldın? Yüzüğü pazardan satın alabilirsin, kaç tane var?” dedim. “Bende çok var” dedi. “Tanrı’yı pazardan satın alabilir misin?” dedim.  O kişi bir kaçakçı, o her şeydir ve Guruji’nin buna itirazı yok, Guruji’nin kendisi ayağa kalkar. Ve beyefendi, o Guruji’nin büyük bir tapınıcısıdır, aynı zamanda ayağına getirir. Guruji, kendisine iki ya da üç şişe yabancı likör verildiği sürece, buna aldırmaz. Ve sonra bu kişi Mataji’ye gelir. Mataji, “Şimdi neden ben efendim? Bu konuda ne yapacağım?” der. Oda “Mataji bir sorunum var” dedi. “Sorun ne?” dedim. “Bir sürü elmas kaybediyorum”, dedi.  “Ya eşin nasıl?” dedim.  “Oh, o tamamen ona kendini adamış ve o gidip aylarca orada birlikte kalıyor, kocasını, çocuklarını, hiçbir şeyi, kendini Guruji’ye adadığı için hiç bir şeyi umursamıyor.” Bunun üzerine karısı bana getirildi. Bayan tamamen ele geçirilmişti. “Aman Tanrım,” dedim, “Şimdi bu kadınla ne yapacağım? Ona hangi soruyu sorayım?” dedim. Sonra bhoot’unu çıkardım, bir sürü şey yaptım ve çıkardım. O bir bayan doktor. Ona, “Sen bir bayan doktorsun, neler yapıyorsun?” diye sordum. “Bilmiyorum, içimden biri bana bunların hepsinin taş olduğunu söylüyor, bunları Guruji’ye ver, bunlar senin için sadece taş” dedi. Dedim ki, “Deli kadın, eğer bunlar senin için taşsa, evli kadın için elmaslar taştır. Bu yüzden onlar bir Sanyasi olduğunu ilan eden Guruji’niz için toz olmalılar. Neden bu taşları ona veriyorsun?” dedim. Peki kocana söyledin mi?” “Hayır, ona hiç söylemedim” dedi. Polise bildirmek üzereydi ve Guruji zor durumda kalacaktı. Ama tüm bunlara ve koca iki kez kalp krizi geçirmesine rağmen, kocanın tedavisi için tekrar bana geldiler. Elmaslar kayboluyordu ama karısı bu beyefendiden bir türlü kurtulamadı. Onlar çok sahiplenilmişlerdi.  Çok zor. Ve binlercesi böyle bir adamın peşinden koşar, çünkü hipnotize etmek çok kolaydır.” Spiritüel  bir şahsiyet için bunlar değersiz taşlardan başka bir şey değil, şeklindeki sorum onu zorlu şekilde etkiledi. Bir doktor olarak, entrikanın arkasındaki oyunu gördü. Bir süre Sahaja Yoga uyguladıktan sonra o ruhun esaretinden tamamen kurtuldu. Bana,  aynı gurunun bir sürü  kadın öğrencisinin kocalarının,  çok erken yaşta kalp krizi geçirerek hayatlarını kaybettiğini söyledi. Kocası  zaten bir kalp krizi geçirmişti.  

Dul  kalan öğrenciler daha sonra tüm mallarını bu guruya verdiler ve aşramında onunla birlikte yaşadılar. Ona ayinler (Seva) yaptılar, onu yıkadılar ve giydirdiler. Gurunun iyi viskiye de çok düşkün olduğunu açıkladı. Takip edilmesi zor bir manevi örnek. Şimdi ölü olan başka bir guru, çok büyüyen bir hareket kurdu ve kocaları tarafından ihmal edilen birçok kadını bir araya getirerek onları aşramına ya da kendi haremine yerleştirdi. Müritleri evlenmediler ama  onun topluluğunda özgür seks teşvik edildi. Başka bir ikiyüzlülük. Kitapta bahsedilen  her bir günah, kefaret adına işleniyor. Bugün, bizler ne kadar iyi okunmuş ve zeki olsak da, gerçek guruları sahtelerden ayırmak zor olmasa gerek. Bu iblisler çok süptildir  ve vibrasyonlarını  yüzük, kolye veya taveez (talesman-muska-tılsım)  gibi birçok maddi nesneye aktarabilirler.

Bir çoğu takipçilerine yemeleri için kül verir ya da fotoğraflarından kül üretir. Bildiğim kadarıyla hiçbiri kutsal küller vermiyorlar, daha ziyade krematoryumlardan elde ettikleri külleri dağıtıyorlar. Bu külleri yiyen bir mürit, vücuduna onlarla birlikte giren ve midesinde ikamet eden ölü ruhlar tarafından ele geçirilir. Sonunda kanser veya ciddi bir zihinsel bozukluk ortaya çıkar. Zihinsel engelli, ancak matematiksel denklemleri herhangi bir hesaplama yapmadan çözme yeteneğine sahip birçok dahi var. Onlar da sahiplenilmiş bireylerdir. Birçok dahi,  öldükleri zaman memnun  olmazlar. Ruhları gösteriş yapmak ister, bu nedenle genellikle kendi ailelerinden bir çocuğu sahiplenirler. İlk başta zihinsel olarak çok normal görünebilirler, ancak büyüdükçe onların  geri zekalı oldukları görülür. Bu tür dahilerin ‘armağanlarını’ halka açık olarak göstermeleri engellenirse, onlar kurtarılabilirler. Onlara sahip olan ruhun, eğer bu ruh görülmezse, sahiplendikleri kişiye daha fazla ilgi görtermeyeceklerdir. Bazı dahilerin ebeveynleri, çocuklarının Aydınlanmalarını almaları için çok endişeli bir şekilde bana geldiler. Onların  bir grup ruh tarafından çevrelenmiş olduklarını keşfettim ve onların Kundalinilerini yükseltmenin zor olacağını biliyordum. Böyle bir vakada, çok zeki bir adam, benimle tanıştığında  hakkımda güzel şiirler yazmaya başladı. Aynı şekilde oda ele geçirilmişti. Bu Şair-ruhu, adamı terk etmesi için ikna etmeye çalıştım ama direndi. Şiirde benim geçmiş hayatımı anlatabilmesi için yeniden doğmasından, bir erkek olmasına dek  geçecek sürenin  çok fazla olacağını  savundu. Doğduğu zaman, benim  geçmişimi unutabileceğinden ve ruhun süptil halinde kendisinin bildiği her şeyin, yeniden enkarne olduğu zaman kaybolacağından korkuyordu. Bununla birlikte, Sahaja Yoga çalışmasıyla, şair ruh  ayrıldı ve ev sahibinin büyük şaşkınlığı içinde, enfes şiirler oluşturma yeteneğide  onunla birlikte gitti. Hint felsefesinin eski kitaplarında, bilinçaltının güçlerinden özellikle bahsedilirdi.

Onlara Paralokvidya Siddhi deniyordu. Hindistan’ın birçok büyük ruhun gerçeği arayanlara yönelik bu güçlerin (siddhilerin) peşinden koşmaktan kaçınmaları hususundaki  uyarılarılara rağmen, onların takipçilerinin bilinçaltının baskısının vahşi doğasında yollarını kaybetmeleri talihsiz bir durumdur. Ormanlarda ya da uzak ve erişilemeyen dağlardaki mağaralarında yaşayan büyük bilgeler, bana sık sık bilinçaltının güçleri tarafından cezbedildiklerini söylediler. Bir gün meditasyondayken içlerinden birinin üzerine yüzbin rupilik banknotlar düştü. Ancak, banknotlar onun etrafında yığılan altın paralara dönüştüğünde, şeytani güçlerin onu baştan çıkarmaya çalıştığını biliyordu. İsa bile çölde oruç tutarken, Şeytan O’na dünyanın krallığını sunarak O’nu ayartmaya çalıştı. Tüm İlahi Enkarnasyonlar, kara sanatların tehlikeleri ve kötü güçleri hakkında tekrar ve tekrar açıkça konuştular. Sihizm’in kurucusu,  Ezeli Öğretmenin  Enkarnasyonu olan Guru Nanak, ruhların tehlikesi hakkında açıkça konuştu. Zeki ve eğitimli insanların bu konuda ayrım yapmak için beyinlerini kullanmadıklarını anlamak güçtür. Kurnaz, ahlaksız sahte gurular, kazançlarının çoğunu masum Batılı arayışçılardan  elde eder ve gelirleriyle lüks bir yaşam sürdürürler. Bu gurular açıkça ahlaksızdır, ancak Batılılar onlardan o kadar büyülenmiş ve baştan çıkarılmıştır ki, onların istekleri üzerine ahlaklı yoldan ayrılmaya bile  isteklidirler. Gurularını ve guruwilerini (Gurunun karısı) memnun etmek için güneşin altında her tür günahı işleyecekler. Bu gurulardan biri tarafından,  altmış yaşındaki yaşlı bir kadınla yatmaya yönlendirilen 19 yaşında bir çocuğu şahsen tanıyorum ve o bunu yaptı! Bana çok hasta ve güçsüz bir halde geldi. Şahsen bildiğim başka bir vaka da, Beni bulmak için Hindistan’a giden genç bir Amerikalı hakkındaydı. Orada izimi bulamadı ve sonunda beni Londra’da yakaladı. Prestijli bir Amerikan üniversitesinde yüksek lisans eğitimi gören çok zeki bir gençti. Bana bu gurulardan birinin verdiği meditasyon derslerine nasıl kaydolduğunu ve orada transa girme sanatını öğrendiğini anlattı. Çok dindar yetiştirilmesinden, bu meditasyon tekniği vasıtasıyla zihninin gevşediğini hissetti.

Ona bu gevşemenin sorumluluğunun  trans halindeyken,  bir ruha kaymasından kaynaklandığını söyledim. Bir doktor trans halindeki bir kişiyi muayene ederse, o kişinin egosu başka bir varlık tarafından ele geçirildiği için sempatik aktivitede bir yavaşlama olduğunu görecektir. Bu tam bir kölelikten başka bir şey değildir. Transtan çıktığında anne babasını, yakın akrabalarını ya da yoluna çıkan herkesi öldürme dürtüsü hissetti. Bu doğal olarak onu çok üzdü ve ne tür bir meditasyona girdiğini merak etmeye başladı. Aklını bu tür korkunç düşüncelerden uzaklaştırmaya çalıştı ama bunun yerini intihar düşüncelerinin almaya başladığını gördü. Böylesi korkunç düşüncelere sahip olmak için, kendisinin gerçekten kötü bir insan olması gerektiğini hissetti ve bu tür düşüncelerin neden olduğu depresyon o kadar büyük oldu ki, gerçekten dört kez intihar girişiminde bulundu. Her seferinde ailesi tarafından kurtarıldı. Onunla konuştuğumda, bu gurunun ona transa girmesi için tek kelimelik bir mantra verdiğini öğrendim. Kelime, yüzeyde ‘bir dağ zirvesi’ anlamına gelen ‘Shringa’ idi. Bu kelime aynı zamanda çok eski bir Usta Guru’nun da adıydı. İlk başta, böylesine büyük bir Üstadın, aydınlanmış bir ruhun neden bilinçaltının güçleriyle, ölülerin sanatıyla ilgilenmesi gerektiğini anlayamadım. Genç adamdan benim için transa geçmesini istedim ve kafasının ortasında bir tek boynuzlu at şeklinde korkunç görünümlü bir varlığın onu ele geçirdiğini hemen gördüm. Son derece şeytani bir varlıktı. Sonra Sanskritçe’de ‘Shringa’ kelimesinin ‘boynuz’ anlamına geldiğini hatırladım. Bu ruhu çocuktan ayırmak zordu. Ruha görev verdim ve ona kim olduğunu sordum. Bana, gerçekten şeytani bir enkarnasyon olan, meditasyon öğretmeni bu sahte gurunun baş kölelerinden biri olduğunu söyledi. Ayrıca bana efendisinin, geçmiş yaşamında Adi Shakti’nin Kendisi tarafından öldürülen bir Rakshasa olduğunu söyledi.

Shringa ruhu bana bu çocuğun ve onun gibi bir sürü kişinin bu güzel Amerika ülkesinde bu şekilde ele geçirildiğini söyledi. Onların işe alınmasının amacı, yükselişleri için doğum alan azizleri yok etmektir. Ruh ayrıca bana tüm şeytani ruhların insan psyche’sine (insan zihninin bilinçli ve bilinçsiz bütünü) girmesinin mümkün olmadığını söyledi. Tüm iblisler bu dönüşüm gücüne ulaşamadı, bu yüzden kontrolleri altında olan daha fazla sayıda insan ruhuna ihtiyaçları vardı. Bu guru tarafından kontrol edilen ruhların çoğu şeytaniydi. Amacı, insanları onlar  hayattayken kontrol etmekti, böylece öldükleri zaman, onlar da köleleştirilmiş ruhlar haline gelecekti. Hatta bu bilinçaltı istilasının özel olarak  desteklenmesiyle, bunun etkin bir şekilde gerçekleştirilebileceğini de sözlerine ekledi ve Batı dünyasında bir suç salgını olacağını öngördü. Çeşitli güçlü şeytani bireyler zaten doğmuştu ve başkalarını da aynı yola çekmek için onlar çalışmaktadırlar. Daha sonra genç adama yavaş yavaş keşfettiğim şeyi anlattım. Tamamen şok olmuştu. Bu guru tarafından herkese gizli tutulması gereken bir “mantra” verildi. İnsanlara bunun ifşa edilmesinin,mantrayı etkisiz hale geleceği söylendi. Genç adam, mantra olarak verilen başlıca dört isim olduğunu keşfetmişti: ‘Aim’, ‘Hrim’, ‘Klim’ ve ‘Shringa’. Mantrasının gerçek anlamını öğrenirken aldatıldığını hissetti. Meditasyon tekniklerine giriş için yüzlerce dolar ve ileri düzey kursları içinde binlerce dolar talep eden bu sahte guruyu, binlerce genç Amerikalı’nın takip ettiğini söyledi. Bu guru Batı’da herkesin bildiği bir isim ve onun yöntemi, egolarını şımartarak varlıklı gençleri kendisine çekmek. Onun bilimsel terimler ve bir araştırma jargonu kullanan konuşmalarına hayran olan kendi halinde masum erkekler ve kadınlar, sonunda kendilerine yüksek bir maliyetle bir ruh satın alırlar. Ne yazık ki kara sanatların bu ustalarının tuzağına düşenler arayış içinde olanlardır. Yükselişe ilgi duymayanlara, bu şeytani dahiler tarafından dokunulmaz. Dolayısıyla modern zamanlarda, bilinçaltı egemenliğinin bu tür aldatıcı yöntemleriyle zarar görenler, hak edenler, arayış içinde olanlar, sadhakalardır. Tanrısal olduğunu iddia eden ama şeytanı satan bu tür sahte mal satanlardan sakının!

Sadece Aydınlanma deneyimi sayesinde, vibrasyonel farkındalık yoluyla ve kollektif bilinç aleminde başkalarıyla bir olmanın gücünü hissedebilirsiniz. Kör aramalar içinde zekanızı ve enerjinizi boşa harcamayın. Bu tür deneyimlere kendinizi kaptırarak kendi kişiliğinizi kaybedersiniz ve yalnızca bu yaşamda değil, gelecek birçok yaşamda da başka varlıkların egemenliği altına girersiniz. Bu şahsiyetler, siz fırlatılıp cehenneme (naraka loka) atılana kadar sizi terk etmeyeceklerdir. Cehennem, Jain yazılarında açıkça tanımlanmıştır. Pek çok farklı seviye vardır ve kişinin gittiği seviye, bilinçaltında kapıldığı  şeytani varlığa bağlıdır. İntiharı düşünenler, hayattan kaçmakla, hayattan çıkılamayacağını anlamalıdır. Ölüm yoktur. Şeytani bir ele geçirme büyüsü altında intihar etmek, sizin onların amaçları için kullanılacağınız ve bir sonraki yaşamınızda günahkar bir insan olarak yeniden doğacağınız anlamına gelir. Sahaja Yoga’nın çalışmasıyla, zihinsel problemlere sahip olan ve acı çeken insanlar tedavi edildi. Böyle bir vakada, Delhi’de beni görmeye gelen tamamen kör bir bayan, onu tedavi etmemden beş dakika sonra her şeyi görmeye başladı. Polis memuru olan erkek kardeşi, bu kadar uzun süren bir körlük nöbetinden sonra bu kadar net görmesi için ona nasıl yardım edebildiğime şaşırdı. Aslında onun Agnya Çakrasında, optik sinirleri kontrol eden ve nihayetinde gözleri kontrol eden optik kiazmanın kesiştiği süptil merkezde oturan bir ruh vardı. Ruh kaybolur kaybolmaz görmeye başladı. Aydınlanmış ruh olmayan birçok insan, ruhları uzaklaştırma sanatı olan şeytan çıkarma  gücü olduğunu  iddia eder. Tecrübelerime göre, bu insanlar genellikle bir ruhu kovar ve onun yerine başka bir ruh koyarlar. Belki de otomatik olarak gerçekleşir. Bu tür insanlar, bir ruhu gitmeye ikna ettikleri veya zorladıkları ve acı çeken kişiye başka bir ruhu soktukları bilinçaltı düzeyine bağlıdırlar. Böylece iyileştiğini sanan bireyi kontrol altına alırlar. Kendilerine tantrika (mistik mekanizmaları kontrol edenler anlamında) ve mantrikalar (güçleri çağırmak için belli sözler söyleyenler) diyorlar.

Gerçek mistik mekanizma (Tantra), bu kendini kanıtlamış ustalar O’nun üzerinde çalıştığında donan Kundalini’dir. Öznenin bedenindeki İlahi Tanrılar uykuya çekilir ve zavallı özne, şeytani ruhların kurbanı olur. Mantrikalar, Tanrıların da uyumasına neden olan mantraları okurlar. Korumaları olmadan, kötü ruhlar Mantrika tarafından konuya dahil edilebilir. Tüm tantrikalar ve mantrikalar, sahte beyanlarla para alır, müşterilerine onarılamaz bir şekilde zarar verirler ve haksız kazançlarıyla son derece günahkar bir yaşam sürerler. Bir keresinde kocası bir kadın guru tarafından takdim edilen  ruhların korkunç etkisinden muzdarip olan bir bayan beni görmeye geldi. Bayan bana, kocası umutsuz bir alkolik olduğu için bu guruya gittiğini söyledi. Guru, alkolizme neden olan ruhu çıkardı ama aynı sırada  adamın içine başka bir ruh koydu. Bu ruhun tutkusu içki  değil, kumardı.  Hanımefendi tekrar guruya geri gitti ve ona yine yüksek bir ücret ödedi. Kumarbaz ruhu oradan uzaklaştırmış ve bu seferde onu gaddarlıktan ve şiddetten hoşlanan bir başka ruhla değiştirilmiştir. Bir gün bu ruh kocasının bir bıçak alıp kendisine ve kendi annesine saldırmasına neden oldu. Bu onları dehşete düşürdü ve guruya hizmetleri için ödeme yapmayı bıraktı. Kısa süre sonra eski diğer üç ruh da kocasına geri döndü ve kocası çok hastalandı. Onu rahatsız eden ruhları kovarak kocasını iyileştirdim ve tabii ki bunu ben yaptığım için hiçbir ücret talep etmedim. Kadın, kocasını hasta etmek için binlerce rupi yatırırken, kocasını iyileştirmenin ona bir kuruşa bile mal olmamasına çok şaşırmıştı. Kadın guru, diğer insanların sıkıntıları pahasına hayatın tüm lükslerinin keyfini çıkaran çok zengin bir kadındı. Çok karışık bir cinsel yaşam sürdü ve oldukça ahlaksız bir kişilikti. Daha sonra polis tarafından tutuklandı ve faaliyetleri nedeniyle hapse atıldı.

İnsan zekamızla, gerçekten dindar olan bir kişinin ahlaksız bir yaşam sürdüremeyeceğini bilmeliyiz. Kutsallık, dinin ifadesi ve masumiyet özüdür. Kurnazlık, çıkarcılık, gaddarlık, şehvet ve açgözlülük, dindar bir insana dokunamayan yaşamın temel içgüdüleridir. Saf bir kalpte bu tür niteliklere yer yoktur. Gerçekten Tanrısal olan insanlar sahte gurulardan çok farklıdırlar  ve kendiliğinden, sevgi dolu, dini bir varoluşa öncülük ederler. Bir kimse din adına, kişisel zevklere düşkünlük adına para kazanıyorsa, o kişi düpedüz kötü birisi olarak tanınmalıdır. Gurusunu gördükten sonra evine dönerken bir araba kazasında ölen Bombaylı çok zengin bir adam vardı. Guru, bu zengin adamın tüm servetini çalmayı başaran sahtekarlardan biriydi. Araba sürücüsü, gurunun bir takipçisiydi ve büyük bir dikkatle, işvereninin ölümünü kurnazca sahneye koydu. Aynı gurunun başka büyük bir müridi olan bu adamın karısı, kocasının ölümüyle şok oldu. Aynı zamanda kendiside gurunun büyük bir müridi olduğu için iğrenç oyunu göremedi. Cinayet o kadar akıllıca işlenmişti ki,  Polis bile hiçbir şeyden şüphelenmedi. Dul kadın daha sonra kocasının mallarının hepsinin ipotekli olduğunu öğrendi ve ipotek konulmasından gelmesi gereken  parasından hiçbir iz yoktu. Her kuruşu guruya gitmişti. İsa’nın eline bir kamçı alıp tefecileri tapınaktan sürmesinin asıl nedeni budur. Tanrı ve para kazanmak,  birbirleriyle tamamen uyumsuzdur. Bu gerçek göz önüne alındığında, çoğu dinin sosyo-ekonomik kulüplere indirgendiği, çoğu tarikat ve tarikatların ise şeytani, günahkar ve aldatıcı kişiler tarafından yönetilmesi dikkat çekicidir. Amaçlarına ulaşmak için kaçakçılığı, kadın peşinde koşmayı ve düpedüz cinayet işlemeyi  göze alırlar. Zihnin çok fazla koşullandırılması, süperegoyu şişiren Ida Nadi’yi uyarır. Aynı şekilde, Pingala Nadi’nin aşırı uyarılmasıyla da ego şişirilir. Aşırı koşullanmış ego veya süperego, daha sonra parçalara ayrılabilir ve yaratılan alan, kolektif bilinç üstü veya bilinçaltı alanlarında tezahür etmek için heyecanlı bir ruhu kendisine çeker. Girişler, ‘üçüncü göz’ olarak bilinen Agnya Çakra vasıtasıyla gerçekleşir. Bu merkez,  Hintli bayanlar tarafından geleneksel olarak bir parlak kırmızı bir tilak veya bindi ile kapatılır. Birçok İngiliz bu işarete güler, hatta bazıları onu yapan Hintlilerle aptalca dalga geçerler.

Bu işaret, ruhları bu  girişten uzak tutar ve Ezeli Anne’nin işaretidir. Tek çocuğunu, kendi kanını insanlığı kurtarmak için feda eden Meryem Ana’nın işaretidir. Oğlu İsa Mesih’in bedeninden akan Değerli Kan’ın izini taşıyordu. Agnya’nın süptil merkezini koruyan ve orayı buraya giren ruhlardan koruyan O’dur. Ruhlar ayrıca göbekdeki  merkez olan Nabhi Çakra’dan da girebilir. Agnya Çakra dışındaki, diğer tüm süptil merkezler kapatılır. Ruhlar ayrıca yemek yeme yoluyla Ida Nadi’ye girebilir ve o kişinin zihnini kontrol etmek için süperegoya yerleşebilir. Yiyecekler, onu pişiren kişinin şeytani düşünceleriyle kirlenebilir ve bazı kötü insanlar bu tür yiyecekleri düşmanlarını kandırmak için kullanır. Tanıdığım nüfuzlu bir adam bana, kendisini çok fazla rahatsız eden bir şantajcıdan söz etti  ve bir mantrikadan bu şantajcıya büyü yapmasını istedi. Şantajcı hıçkırıklara tutuldu ve birkaç gün sonra da  öldü. Ancak etkilenen  adam da nufüzünu kaybetti ve o kadar nevrotik hale geldi ki, vücudu sürekli titriyordu. Şantajcı, mezarın diğer tarafından bile onu rahatsız etmeye devam etti. İran’da İsfahanlı bir doktor olan başka bir öğrencim, ailesi tarafından kendisi için seçilen bir bayanla evlenmeyi nasıl reddettiğini anlattı. Kızın annesi ona biraz büyü yaparak onun ele geçirilmesine neden oldu. Felç oldu ve cerrah olarak işini kaybetti. Beni görmeye geldiğinde titremelerini durduramadı, ama Kundalini uyanışı ve Sahaja Yoga uygulaması sayesinde şimdi tamamen iyileşti.

Ego ya da süperegodaki ruhlar tarafından gerçekleştirilen bu sahiplenmeler kalıcı ya da geçici olabilir. Bazen sadece kısa bir süre için öznelerini işgal ederler. Diğer işgalci ruhlarla yerlerini değiştirirler veya bilinçaltı katmanlarından daha fazla sayıda ruhu davet ederler. Örneğin, insanları sahiplenme yoluyla iyileştiren bir doktor-ruh, diğer birçok doktoru veya hemşireyi, işini yapmasına yardımcı olmaları için ruh formunda davet edebilir. Bazen belirli zamanlarda, belirli tarihlerde ortaya çıkarlar ve yola çıkmadan önce sadece kısa bir süre kalırlar.

Bir ruh kendini katı bir nesneye bağlarsa, bu  onu hipnoz yoluyla şeffaflığın arkasına da gizleyebilir. Böylece ellerindeki opak bir nesne bile şeffaf görünebilir. Ruhlar, kapkaradan duman siyahına  bir skalada veya  eğer bencillerse de  belirsiz bir altın sarısı arasında değişen farklı renklerdedir. Aksine, aydınlanmış  ruhlar berrak kristaller gibi görünürler ve bazen yıldızlar gibi parlarlar. Yüzleri ve vücutları, yaşamdaki vücutlarıyla aynı görünüme sahiptir. Paraloka’da (öbür dünya) kalırlarsa, bu ruh beden giderek küçülür. İnsan fetüsü olarak doğacakları zaman, ‘erkek’ ve ‘dişi’ bileşenler olarak iki ayrı kimliğe ayrılırlar. Daha sonra yiyecek, atmosferdeki toz veya herhangi bir organ yoluyla ebeveynlerinin vücuduna girerler. Ebeveynlerini zaten seçtikten sonra, babada sperm olarak ve annede yumurta olarak gelişirler. Bu nedenle bu evliliklerin cennette yapıldığı söylenir.

Birisi,  belli bir kişiyle evlenmeye çok hevesli olduğunda, Tanrı’nın bu çifti karı koca olarak seçtiği anlaşılmalıdır. Bu karar kesindir ve tahrif edilmemelidir. Ebeveynler ve diğerleri tarafından böyle bir evlilik kararı kabul edildiğinde, toplu olarak onaylanan bu eylem, öncelikle bu birliktelikten doğacak çocuklar için gerçekleşir. Hindistan’da insanlar gelin ve damatları eşleştirmek için burçlara başvururlar ve eğer astrolog aydınlanmış bir ruhsa, bu kişi mümkün olan en iyi danışmadır. Her şeyden önce sevgiye saygı duyan insanların, çok sayıda insanın huzurunda gerçekleşen ve toplum tarafından onaylanan bu tür eşleştirmelerden Evrensel Bilinçaltı sorumludur. Bu tür düğünlerde eşsiz bir şenlik ve neşe vardır ve insanlar bu olayı çok sonraları güzel anılarla hatırlarlar. Sadece evlenmek isteyenler çocuk sahibi olmalıdır. Tutku, geçici şehvet veya güzellik, zenginlik veya konum gibi diğer yapay düşünceler, birinin hayat eşini seçmesi için en dayanaksız  gerekçelerdir. Bu temelde dahilinde seçilen tüm evlilikler sonunda başarısız olur ve sorunlu çocuklar yaratır. Batı’da evli çiftler arasında rasgele cinsel ilişki ve sadakatsizliğin baskın olması, İlahi plana müdahale etmektedir. Gelen ruhun orijinal erkek ve dişi yarıları birbirine karışır ve planlandığı gibi birbirleriyle yeniden birleşmezler. Bu tür birliklerin çocukları, parçalanmış kişiliklerdir ve her zaman kargaşa içindedir. Kendileriyle uzlaşamazlar ve bazen ikili bir hayat sürerler. Çoğu zaman o kadar şiddetlidir ki, diğer yarısının ne yaptığını bilmeyenler vardır. Çok iyi kocalar olabilirler ama çok kötü vatandaşlar olabilirler ya da tam tersi. Hindistan’da onlar Kundalini’den (burada metin eksik) ve İlahi Ruh’tan (Atma) yoksun olan ölü ruhları da kullanırlar.

Fetuse,  yaklaşık olarak aynı zamanda girerler. Girişlerinde fetüsün nabzını hissedebiliriz. Aydınlanmış ruhlar onları atmosferde görebilir. İnsan formunda veya renklerinde değil ama  sadece  ruh tarafından yutulan  Kundalini ve Ruh olarak. Kişi,  kimi zaman  Kundaliniyi demetler,  kimi zamanda  ilmekler, kimi zaman da siyah ya da beyaz noktalar şeklinde görür. Bu canlar Kundalini’nin Ruhunu ve bedenini küçük sarmal yapılar şeklinde taşırlar. Bunlar Çakralardır ve bazıları için farklı ışık çeşitleri olarak görülebilir. Kundalini ile bir olan tek şey, kalbin ışığı olan Ruh’tur (Atma). ‘Can’ kelimesiyle ne kastedildiği oldukça açık olmalıdır. Can, sübtil bedendir (sookshma shareera), su elementi ve toprak elementi olmaksızın öznenin bedeninin süptil formudur. Can beş kılıftan oluşur. Bunlardan ikisi, ölüm anında  fiziksel düzlemde parçalanır. Onlar Kromozomları oluştururlar. Bedenlerin geri kalanı (shareera) kolektif bilinçaltına gider. Bu can-bedenin rengi siyah, siyahımsı-mor, yeşil, açık mavi ve altın kristalden beyaza kadar değişebilir. Bu bedenler, kişinin yerine getirilmemiş arzularına göre atmosferde dağılırlar. Tüm maddi arzuları kendiliğinden bırakan bu ruhlar, atmosfer aleminin ve insan vizyonunun ötesinde, zahmetsizce büyük yüksekliklere yükselir. Yine de bazen hayaletler olarak görünmek veya belirli vahiyleri iletmek için Dünya’ya inebilirler. Yollarını kaybetmiş gerçek gerçeği arayanlar için, melekler (Chiran Jeevas) olarak adlandırılan ezeli canlar, onları çocuklar gibi kollar ve korur. Bu Büyük Üstatlara,  Avadhuta denir ve “koruyucu melekler” olarak bilinirler; onlar bizi çocuklar gibi koruyorlar. Özellikle aydınlanmış  canları  kazalardan ve kötü insanlardan korurlar. Sol sempatik sinir sistemi, İda Nadi’nin kaba fiziksel düzlemdeki ifadesidir. Zihnin herhangi bir koşullanması olduğunda, bilinçaltı bunu uyarılan ve nabız gibi atmaya başlayan Ida Nadi aracılığıyla alır.

Aslında, bu şartlanmanın etkilerini nötralize etmek için elektromanyetik dalgalar yaratan Ida Nadi aracılığıyla çalışan İlahi Güç’tür. Koşullanma çok ağır olduğunda, elektromanyetik kuvvetler onu tamamen etkisiz hale getiremezler. Geçmişte yaşayan insanlar, çok fazla okuyanlar gibi ağır bir şartlanmaya eğilimlidirler. İtaatkar olan bireyler de, Aydınlanma almadan Tanrı’ya ibadet eden budala insanlar gibi, fazlasıyla şartlandırılmıştır. O’nun adını (Japa) sürekli olarak  Aydınlanma  olmaksızın zikrederek  akıllarını veya egosunu teslim edenler, kendilerini zorla kontrol edenler gibi, onlarda eşit derecede ağır şekilde şartlanırlar. Şartlanma bilinçaltında saklanır ve erken çocukluk döneminden itibaren bilgimiz dışında gerçekleşir. Hayatlarımız boyunca geçmiş deneyimlerimizi bilinçaltında saklamaya devam ederiz. Hem Pingala Nadi hem de Ida Nadi süptil merkezlerde birbirine bağlıdır (bkz. Şekil VI). Her iki kanal aracılığıyla, Tanrısal Deityler ego ve süperegodan koşullanma dürtülerini alır ve yanıt olarak vibrasyonlar veya yaratıcı bir güç sağlayarak buna tepki verirler. Bunlar, sinir düğümü öncesi liflerden her bir sinir düğümüne ve daha sonra da organda bulunan sinir düğümü sonrası liflere geçen itkiler (Pranava) olarak yayılır. Bu sayede daha fazla elektromanyetik kuvvet,  enerjiyi sağlamak üzere  gerekli oldukları yerde akarlar. Sağ ve sol sempatik sinir sistemleri sırasıyla ego ve süperego tarafından uyarılır. Pingala ve Ida Nadilerinin enerjileri üzerinde çalışırlar. Acil durumlarda, Tanrılar tükenmiş Pingala ve Ida kanallarını doldurmak için daha fazla Pranava salıverirler. Bu iki kanal Şekil 6’da gösterildiği gibi hareket eder.

Şekil 6  [5]

İda ve Pingala Nadileri, kendisinde yerleşik Deityden hareket şekline göre emirler alarak Çakranın etrafından geçer ve sinir düğümünde adrenalin yaratmak için elektromanyetik impulslar üretir. Bu iki kanal birbirine o kadar bağlıdır  ve birbirlerini o kadar çok etkilerler ki, sanki ikisi birlikte fiziksel ve zihinsel uyarım için çalışıyorlar. Çok fazla aktivite Tanrısal Gücü tüketir ve bir iflas durumu yaratır.

Sol tarafta, farkındalıkta depresyon yaratan herhangi bir faaliyet, tembellik tutkusu, uyuşma veya şartlanma veya Ida Nadi’yi uyaran kara sanatlara aşina olan kötü insanlar tarafından kasıtlı olarak buraya negatif güçlerin sokulmasından kaynaklanır. Pingala Nadi’nin Tanrısal Gücü, ruhların sokulmasıyla yapay şekilde uyarıldığında çok daha hızlı tükenir. Diyagramdan hem Pingala hem de Ida Nadilerinin merkezler etrafında döndüğünü görebiliriz.  Merkezlerden birisi olan Mooladhara Çakra, pelvik pleksus’u ve dolayısıyla cinsel işlevi kontrol eder. Bu kanalların her ikisi de seks ile çok güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Klasik Hatha Yoga yolunu ya da doğal olmayan ve zorlama bir bekarlık tutumu emreden herhangi bir yolu izleyenler, suni bir vazgeçiş ya da yoksunluk eylemi içinde seksten kaçmaya çalışırlar. Bu çileci tutum onların Pingala Nadilerini uyarır. Bu onları soğuk ve sevgiye karşı duyarsız hale getirir. Cinsel eylemlere aşırı düşkün insanlar ise Ida Nadilerini uyarırlar. Aslında seksten kaçmak ya da sekse doğru koşmak, her ikisi de aynıdır: bu tür etkinlikler sekse çok fazla önem verir. Seks kesinlikle bir tür enerji değildir, bir an için Pingala veya Ida Nadi’den ve Kundalini’nin kendisinden sızan İlahi Güç Pranava’nın bir ifadesidir. Diğer faaliyetlere katılanlar, sekse olan ilgilerini otomatik olarak kaybedebilirler. Daha yüksek Çakralarda tezahür ettikleri için onların yüceltilmiş cinsel aktiviteler olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüksek katılımlar daha  süptil bir ego ve kuru bir mizaç yaratır. Bu doğrudan veya yüceltilmiş hoşgörülerden kurtulmak temel bir sorundur. Sahaja Yoga, dikkati şu anda merkezde tuttuğu için çözümdür. Bu noktadan sonra kişi cinsel aktiviteyi tanık olarak izler ve ona ne katılır ne de ondan ayrılır. Aynı zamanda, seks düşkünlüğü dikkati Ida Nadi’ye çektiğinde, özne göğüsler veya gözler aracılığıyla seksten zevk almaya başlar – gördüğümüz gibi, gözlerle flört etmek bugünlerde yaygın bir aktivitedir. Kişi ayrıca bunun hakkında okuyarak zihinsel seksin tadını çıkarabilir. Bunların hepsi sapıklıktır ve cinsel zevkin azalmasına ve sonunda iktidarsızlığa yol açar.


Bölüm 6

Tantrizm

Eğer Tantra mekanizmayı kullanma tekniği ve Yantra ise, mekanizmanın kendisi anlamına geliyorsa, o zaman Tantrizm gerçekte Kundalini Yoga anlamına gelmelidir. Kundalini, insan dikkatinin Tanrı ile birleşmesi için bir mekanizmadır ve kendiliğinden (Sahaja) oluşan bir eylemle uyandırılır ve yükseltilir

Kundalini, artmış bilinç olarak bir tohumun plumule’sine (Sürgün-Ankura) benzer ve sakrum kemiğine yerleştirilir. Bu “tohumun” filizlenmesi, o ancak filizlenmeye hazır olduğu zaman  gerçekleşebilir. Sadece gerçek bir Guru (Satguru) veya bir Sahaja Yogi Kundalini’yi uyku halinden uyandırabilir – yogi aydınlanmış veya kendini gerçekleştirmiş bir ruhtur; bir Sahaja Yogi, Kundalini uyanması sanatını bilen bir yogidir. Bitkilerinin çimlenmesini ve büyümesini sağlamak için sulayan bir bahçıvan gibi, bir Satguru veya Sahaja Yogi, İlahi kişiliğinden akan  vibrasyonların  “suyunu” arayış içindeki kişinin üzerine  (sadhaka) döker. Her insanın, o kişinin  annesi olan bir Kundalini’si vardır ve o, O’nun tek oğludur. Kundalini, Her Şeyi Kaplayan İlahi Sevginin bir parçası olduğu için, yalnızca bir Satguru veya Tanrı tarafından yetkilendirilmiş aydınlanmış bir ruh Kundalini’yi hareket ettirebilir. Onu hareket ettirmek için, bu kişi erdemli ve Tanrısal  bir şahsiyet olmalıdır, çünkü o kişi içgüdüsel olarak onun ruhsal bir varlık olarak niteliğini bilir ve anlar. Sadece böyle bir kişi, her insanın Kundalini’sini ayrıntılı olarak bilir. Kundalini yolundaki engelin nerede olduğunu hemen söyleyebilir ve parmaklarıyla O’nu yükseltebilir  ve Aydınlanma verebilir.

Böyle bir kişinin bir erdem modeli olması gerektiği açıkça anlaşılmalıdır. Sözde Tantrikalarsa bunun tam tersidir. Bir Satguru veya Sahaja Yogi bir Kundaliniyi  uyandırdığı zaman, arayış içindeki kişi tarafında hiçbir dış etki, fiziksel hareketler veya acı verici deneyimler olmaz. Bu gerçekleştiğinde, arayış içindeki kişinin omuriliği üzerinde Kundalini’nin yükseldiğini çıplak gözle görmek mümkündür. Kundalini süptil merkezlerden birisinde takılıp kaldığında, Kundalini’nin içinde bulunduğu sakrum kemiği içinde nabız gibi  attığını açıkça görmek de mümkündür. Tüm Çakralar boyunca tamamen yükselirken, başın tepesindeki bıngıldak kemiğini (Brahmarandra) deler ve İlahi Sevginin Her Şeyi Kaplayan Güç ile birliği tesis eder. Böyle bir “ikinci doğum” gerçekleştirme yeteneğine sahip olan birisi,  gerçek bir Tantrika’dır, çünkü Kundalini mekanizmasını (yantra), saf iffetli Tanrısal sevgi tekniğiyle (tantra)  idare eder. En başından beri, “Tantrizm” teriminin Kundalini uyanışının tam tersini ifade etmeye başladığı açıkça bilinmelidir. Bu Kundalini’nin yanlış şekilde ele alındığı bir yöntem anlamına geldi ve şimdi bu, büyük insan grupları tarafından benimsenen ve Kundalini’nin tüm olası uyanış şanslarını öldüren uğursuz bir okuldur. Sonuç olarak, pek çok bireyin ruhsal evrimi tomurcukta sıkışmış  haldedir. Yedi süptil merkezden en altta olanı Mooladhara Çakra’dır. Masumiyetin sembolü olan Lord Ganesha, burada yönetici Deitydir.  Son çakra olarak Kundalini’den çok daha aşağıdadır  ve onun önünde prostat bezi yer alır. Bu önemli merkez omuriliğin dışında yer alır ve bu çakranın pelvik pleksusunun, dört tane alt pleksusunu kontrol eder.

Bu da erkekte seksi kontrol eder. Lord Ganesha Mooladhara Çakrada, Annesi olan Kundalini’nin protokolünü korur. Mooladhara denilen üçgen kemik içinde, Lord Ganesha’dan çok daha yüksek bir yere yerleştirildiği için, Kundalini’ye seks açısından herhangi bir giriş olmadığına dikkat edilmesi önemlidir. Yani Kundalini uyanışıyla  seksin,  bu ikisinin birbirleriyle hiçbir ilgileri yoktur. Birisi Kundalini’yi uyandırmak için seksi kullanmak gibi günahkarca  bir eylemde bulunduğu zaman, Lord Ganesha öfkelenir ve öfkesini, vücutta ısı olarak yayar. Aslında O’nun öfkesi ya sol ya da sağ sempatik sinir sistemini, ya da onların her ikisini birden uyarır. Bu iki sistem omuriliğin dışında yer alır ve omuriliğin içinde çalışan Ida ve Pingala Nadilerin kaba ifadeleridir. Mooladhara Çakranın son merkezi, hem sol hem de sağ ile bağlantılı olduğundan, Lord Ganesha sinirlendiğinde tüm sempatik sinir sistemi uyarılır ve aşırı aktivite kaydeder. Parasempatik sinir sistemi, süptil orta kanalın (Sushumna Nadi) kaba ifadesidir ve arayış içindeki kişinin kendi çabalarıyla aktive edilemez. Herhangi bir çaba gösterdiğinde, dikkat asla parasempatik sisteme değil, hemen sempatik sinir sistemine yönelir.

Lord Ganesha’nın bu tür yanlış şekilde uyarılmış insanlara olan öfkesinin etkileri,  bazılarının transa girmesine, kontrolsüz bir şekilde zıplamaya ve bağırmaya başlamasına veya muazzam bir sıcaklık yaşamalarına neden olur. Hatta bazılarının vücudunda kabarcıklar oluşur; diğerleri o kadar çok acı çekerler ki, kendilerini eşek arısı sürüleri tarafından ısırılmış  ya da vücutları ateş tarafından yakılıp kül oluyormuş gibi hissederler. Bu semptomlar genellikle dörtnala seyreden kanser hastalarının yaşadıklarına benzer, çünkü sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi de buna neden olur. Bu şeyler yalnızca acemiler veya yetkisiz kişiler Kundalini’yi uyandırmaya çalıştığı zaman meydana gelir ve bunlar gerçek Kundalini uyanışının değil, Lord Ganesha’nın öfkesinin tezahürleridir. Kundalini Arayıcının Annesi olarak, kendiliğinden meydana gelen kurtuluş anını tüm hayatı boyunca sabırla beklemiştir. Aslında Kundalini, tek çocuğuna asla işkence etmez ve arayan kişi gerçek Satguru veya bir Yogi ile tanışmadıkça yükselmez. Yalnızca Tanrı’nın seçilmiş enstrümanları olarak yetkilendirilen bu kişiler, kendi lütufların (Shaktipat -shakti’nin “psişik bir enerjinin, bir kişi tarafından bir başkası tarafından aktarılmasıdır, bir guru veya ilahi olan tarafından gerçekleştirilen bir lütuf eylemi kabul edilir) mevcudiyetiyle arayış içindeki kişiyi gerçekten kutsayabilirler. Kundalini daha sonra Aydınlanma vererek, omurilikteki merkezi süptil kanal olan Sushumna Nadi içinden kendiliğinden yükselir.  Hindistan’da ve Batı’da Sahaja Yoga ile yaptığım çalışmada, yüz binlerce insan Kundalini’nin yükselişini gördü ve zahmetsizce Aydınlanmalarına ulaştılar. Şimdiye dek tek bir aksilik veya yukarıda bahsedilen ağrılı semptomla gösteren  herhangi biri vaka olmadı. Aksine yükselen Kundalini, kanser, diyabet, lösemi ve hatta AIDS gibi tedavisi olmayan hastalıklardan muzdarip binlerce hastayı iyileştirdi. Aydınlanmadan sonra insanlar,  Tanrısal Sevginin (chaitanya lahiri) serin, yatıştırıcı titreşimlerini hissettikleri düşüncesiz farkındalık (nirvichar samadhi) yaşarlar. Kolektif bilinçte olmaları sayesinde, Sahaja Yogiler yavaş yavaş vibrasyonları çözmeyi ve kendi Kundalinilerinin ustası olmayı öğrenirler. Daha sonra da, Kundalini uyanışı aracılığıyla başkalarına Aydınlanma verme yeteneğini geliştirirler.

Birçok Sahaja Yogi, kanser gibi tedavi edilemez hastalıklardan muzdarip binlerce kronik hastayı tedavi etti. Tedavi, Aydınşanmanın bir yan ürünüdür ve kendi içinde bir amaç değildir. Aydınlanmamış şifacılar tarafından uygulanan ruhsal şifa ile karıştırılmamalıdır. Birçok insan Kundalini uyanışı yoluyla Aydınlanma verdiğini iddia eder. Birçoğuyla tanıştım ve öğrencilerini de yakından tanıdım. Tekniklerine “Shaktipat transı”, hatta “Sahaja Yoga” diyorlar ama Kundalini  uyanışı yoktur. Aksine, tüm vücut ısınır ve denekler zıplamaya ve bağırmaya başlarlar. Hatta bu sahtekarlardan bazıları, Mooladhara Çakra üzerinde veya optik talamusun merkezinde bulunan Agnya Çakra üzerinde çalışarak ve seks noktasını uyandırarak, buna çalışarak ‘üçüncü gözü’ açtığını iddia ediyor. Bu süptil merkezin penceresi alnın ortasına yerleştirilmiştir ve sözde Tantrikalar bu Çakra aracılığıyla arayış içindeki kişinin egosuna veya süperegosuna bir ruh sokabilirler. Bunu yaptıkları zaman, arayış içindeki  kısa bir süre için bir kıvılcım veya bir ışık noktası görür. Bu şekilde arayan kişinin dikkati kollektif bilinçaltı alanına bir kısa devre yaptırılır ve kendisini sarhoş ya da uyuşturulmuş biri gibi huzurlu hissedebilir. Kendi kendine mutlu olduğunu düşünür ama bu mutluluğu başkalarına aktaramaz. İnsan bilinci, hayvan bilinci düzeyine iner ve sorumluluğu, bilinçten bilinçaltına geçerken gerçeklikten kaçar. Bu noktada düşünmeyi bırakır, ancak kendini değiştiremez veya dönüştüremez. Hiçbirisi, kendi içlerinde uykuda olan gerçek benliğin gerçekliğini bilemez. Uyandığı zaman, bu gerçek benlik kendisini ifade eder ve kişi  Aydınlanmanın serin vibrasyonlarını hisseder. Vibrasyonlar, özellikle kişinin parmaklarından akmaya başlar. Bu düşünen, planlayan, organize eden ve seven Tanrısal Sevginin gücüdür. Bu Her Şeyi Kaplayan Güce adım atarak, kişi düşüncesiz farkındalık alemine girer. Vibrasyonların şifresini çözerek kişi yeniden doğar ve gelişir.  Aydınlanma konumu, arayış içindeki kişi tarafından gerçekten hissedilmelidir ve kişi Aydınlanmayı kişisel bir deneyim olarak hissetmelidir.

Bir Sahaja Yogi sakin, sağlıklı ve bilge olur. O, gerçeğin bilgisine sahip olduğunun kesinliği ile donatılmıştır. Bu, onun kendi Kundalinisinin problemlerini  ve diğer arayış içindekilerin sorunlarını bildiği anlamına gelir. Onları parmak uçlarında, kendiliğinden meydana gelen bir sıcaklık ve soğukluk hissi olarak hisseder. Bu şekilde, parmaklarıyla hastalıkları, duygusal sorunları veya acemi guruların ve kötü Tantrikaların neden olduğu spiritüel engelleri ve tıkanıklıkları belirleyebilir. Benim Sahaja Yoga öğretim sayesinde,  aynı zamanda engelleri nasıl kaldıracağını ve İlahi Olan’dan gelen çeşitli sinyallerin nasıl çözüleceğini de bilir. Ruh’un  prensipleri (Atmatattwa) ve Her Şeye Kadir Tanrı’nın ilkeleri hakkındaki bilgi, aynı zamanda yavaş yavaş bu içsel sessizlik durumuyla özdeşleşirken, onun farkındalığı içinde belirir. Yavaş yavaş, İlahi Sevginin Her Şeyi Kaplayan Gücünün soyut bir formu olarak Yüce Allah’ın varlığını gerçekten hisseder. Vibrasyonların akışını hisseder ve bir şahit gibi onların çalıştığını görür. Sahaja Yoga’da kişi bu şahit konumunda (Sakshi Swaroop) kalır ve dünyayı, gelişen bir dramanın izleyicisi gibi izler.  Aydınlanmanın önündeki en önemli engel, Kundalininin ve süptil merkezlerin kurnaz Tantrikalar tarafından veya arayış içindeki kişinin bizzat denediği aptalca ve bilgisizce yöntemlerle yanlış kullanılmasından kaynaklanır. Birinin Kundalini’sine zarar vermek ve yükselişini tehlikeye atmak, Yüce Tanrı’nın gözünde bu bir kişinin işleyebileceği en büyük günah olabilir. Bu yetkisiz bireylerden herhangi birine boyun eğmiş olan arayış içindeki bir kişi, eğer daha sonra Sahaja Yoga’ya gelirse, bu aydınlanma almak için çok zor bir durumdur. Bunun nedeni, Tanrı’nın biri hariç tüm günahları kolayca bağışlamasıdır: Yaratılışının özü olan insanlar olarak, O’nun planına karşı çıkan bu dinsiz kişilere asla boyun eğmemeliyiz. Bunu bilmeden yapsak da, Allah bu günahı kolay kolay affetmez.

Bu tür kişiler Benim karşıma geldiklerinde kontrolsüz bir şekilde titrerler ve aydınlanma almış herhangi bir ruhun hissedebileceği şekilde,  yakıcı bir ısı yayarlar. İlginç bir şekilde, akıl hastanelerinden gelen deliler de benim önümde  tamamen aynı şekilde davranırlar  ancak onlar şaşırtıcı bir şekilde daha az ısı yayıyorlar. Tantrikalar ve Mantrikalar, sayısız arayış içindeki kişiye zarar vermekten sorumluydular. Bunu genellikle eylemlerinin tam olarak bilincinde olarak yaptılar. Tantrizm, kendileri Tantrika olan birçok Rakshasa’nın enkarnasyonu sayesinde  yeniden canlandırılan asırlık bir uygulamadır. Ravana, Mahishasura, Madhu, Kaitabha ve Kolasura gibi şeytanlar bu Kali Yuga’da doğmuştur. Tadika, Hidimba, Putna ve Shurpanakha gibi dişi şeytanlar (Rakshirini’ler) de bu zamanlarda doğmuştur. Bu tür varlıkların ruhu, vicdanı ve duygusu yoktur.

Bazıları çok değersiz hayatlar sürüyor, özel olarak takipçilerine gizli cinsel uyarılma yöntemleri uyguluyorlar ki, edep beni bunları detaylandırmaktan alıkoyuyor. Zenginlik, seks ve alkole şehvet duyarlar ve kayıtsızlıkla başkalarının Kundalinisini mahvederler.

Şekil  7
5

5. Shri Mataji’nin çizimi (Editor tarafından eklendi).

Şekil 7 
5

5. Shri Mataji’nin çizimi (Editor tarafından eklendi).

Tantrikaların arayış içinde olanların zihinlerini kontrol etmede nasıl etkili olduğunu inceleyelim. Bunu yapmak için önce insanoğlunun bilinen ve bilinmeyen alemlerini net bir şekilde anlamamız gerekir. Şemada (bkz. Şekil 7), insan kişiliği, kendi süptil çevresiyle ilişkili olarak tasvir edilmiştir. İnsan kişiliğinin sol tarafında, Ida Nadi kanalının ötesinde, tüm ölüleri depolayan kollektif bilinçaltının alanı yatar. Bu süptil kanal, kaba düzeyde sol sempatik sinir sistemi olarak ifade edilir ve süperego aracılığıyla şartlandırılan her şeyi zihinde depolar. Çok fazla şartlanmayla ölen insanlar, öldükten sonra bu bölgede var olurlar. İnsan kişiliğinin sağ tarafında, Pingala Nadi kanalının ötesinde, geleceğe ait her şeyi depolayan kollektif bilinçüstünün alanı yatar. Aynı zamanda, ölümden sonra gelecekleriyle fazlasıyla ilgili olan insanların, aşırı hırslı insanların ruhlarını da depolar. Bu iki ortak alanın her biri, farklı türde ölü insanların ruhları tarafından işgal edilen yedi katmana sahiptir. Sol taraftaki en alt tabakalar, ruh formunda çok ahlaksız ve değersiz şeytani insanları (Pischachcha’lar) barındırır; sağ taraftaki en alt tabakalarda ise tatminsiz şeytani ruhlar (Rakshasalar) bulunur. Aydınlanmış ruhların yeri, şemada Ezeli  Varlığın başının üzerinde bulunan süperbilinç alanlarındadır. Sıradan insanlar, Sushumna’nın merkezi yoluna daha yakın olan yüksek katmanlarda bulunurken, insan kişiliğinin alt alanı, birçok katmanıyla cehenneme maruz kalır. Bir kişi tüm kutsallığını tükettiğinde, Shri Ganesha tarafından cehenneme atılır. Arayış içindeki bir kişi, meditasyon için seks merkezini ilk kez kullanmaya çalıştığında, Shri Ganesha, Mooladhara Çakrada belirerek onu çok ciddi hatası konusunda uyarır. Arayış içindeki kişinin sempatik sinir sistemi boyunca, arayıcıyı birçok yönden uyaran ısı dalgaları yayar. Shri Ganesha’nın sembolü aslında ona meditasyonda görünür, bu da bir arayıcı olarak ona, kendisinin seks karşısında bir çocuk kadar masum olması gerektiğini düşündürür.

Arayış içindeki kişi bu uyarıyı dikkate almazsa, Shri Ganesha bu davranışa karşı öfkesini gösterir. Bazen arayış içindeki kişi Agnya Çakra’da bir ışık kıvılcımının belirdiğini görebilir ve bu merkezde bir göz belirebilir. Işık bir kısa devreyi gösterir ve göz, bu çakraya  başkanlık eden Deity olan Rab İsa Mesih’in gözüdür. Başlangıçta, arayış içindeki kişiye yükselişinde rehberlik eder, ancak daha sonra, arayış içindeki kişi yükselişi için cinsel uyarımı  kullanmaya devam ederse, onun  varlığından kaybolur. İnsan kişiliğinin üst alanı, Sevginin İlahi gücüyle dolu bilinçdışı zihindir. Kundalini, bu aynı İlahi Gücün artık bir parçasıdır. Bir Satguru veya Sahaja Yogi’nin kutsaması ile insan dikkati, uyanmış Kundalini aracılığıyla bıngıldak kemiğine yönlendirilir. Burada insan dikkati, saf farkındalık (Sat Chit Ananda) olan Her Şeyi Kaplayan Güç ile bir olur. Gerçek yoga budur. Hatha Yoga’da, Patanjali Shastralarında anlatıldığı gibi, bir Satguru, öğrencilerini ormanlarda toplumun kirlenmesinden uzak tuttu. Müritlerini kendi yükselişlerine hazırlamak için altı yorucu teknik uyguladılar (“Hatha Yoga” hakkındaki bölüme bakın). Hane halkı  özellikle bu yoldan dışlandı, sadece Brahmachariler (bekarlar) kabul edildi. Bu bireysel yoga tarzında, İlahi vibrasyonları  deneyimlemek birçok hayat sürmek gerektirdi ve kollektif bilince ulaşmaksa çok daha fazla hayat gerektirdi. Ancak Sahaja Yoga’da kişi bu her iki konuma  da çok kısa sürede ulaşır, çünkü bunun tersi bir yöntem kullanılır: önce doruğa ulaşan kubbe inşa edilir ve daha sonra, arayış içindekinin arınma çabasıyla temel atılır. Aydınlanma almadığınız varmadığınız zaman, Ben egonuzu ve süper egonuzu nasıl temizleyebileceğinizi her zaman sorgularım.

Aydınlanmamış bir ruh ne zaman yükselmeye çalışırsa veya bunun için çaba sarf ederse, yalnızca sol veya sağ sempatik sinir sistemi üzerinde yükselebilir. Bunlarda sırasıyla ego ve süperegoda sonlanır. Sonlu zihinlerle Sonsuz’a ulaşmak için önce kendini gerçekleştirme yoluyla aydınlanma almalı ve sonra Tanrısal  vibrasyonlarla kendisini bina inşa etmelidir. Daha önce açıkladığım gibi, Tantrizm kendi gerçek anlamının tam tersi bir anlam kazandı: Kundalini Yoga’ya atıfta bulunmak yerine, Kundalini’yi yükseltmek yerine, Kundalini’ye zarar vermenin yolları anlamına geldi. Hayatın hiçbir alanında böyle bir çelişki daha öncesinde hiç bu kadar kolay kabul görmemişti. Kabul edilen modern anlamıyla Tantrizm, her uygulamasında ve kuralında uğursuz ve şeytanidir. Bunun ilahiyatla, dinle ya da Tanrıyla hiçbir ilgisi yoktur. Evrimle ilgili her şeye aykırıdır ve hatta insanın evrimsel yükselişini engellemek için kullanılır. Kendi kendine sertifika veren Tantrikalar, dindar bir yaşam sürmezler ve takipçilerine herhangi bir erdem sunmazlar. Aksine, onlar sadece servet biriktirmekle ve müritlerinin mali ve sosyal statüleriyle ilgilenirler. Tantrizm’in bütün yapısı, çok ince ve kurnaz yöntemlerle dinsel isteği boğmaya dayanır. Tantrikaların kullandığı en kurnaz ve alçaltıcı yöntemlerden biri Kundalini’yi aşağılayarak yok etmekti. Bir Tanrı’nın önünde çirkin, kutsal olmayan ve günahkarca bir eylem gerçekleştirildiğinde, bunun Tanrı’yı rahatsız ettiğini ve sonrasında Onun ortadan kaybolduğunu keşfettiler. Bu bir tapınakta veya insanlarda omurilik içindeki süptil merkezlerde ikamet edenTanrıların huzurunda gerçekleştirildiğinde, Deityler  aracılığıyla onları gözleyen Yüce Tanrının dikkati eninde sonunda geri çekilir. İlk başta, Deity bu konuda çok cahil olan arayış içindeki kişilere sinirlenir  ve öfkesini çeşitli şekillerde ifade eder.  Genellikle birey, günlerce veya bazen yıllarca akabilen hafif bir  ısı dalgaları hisseder. Tanrı adına ya da kutsal bir tapınakta  O’nun huzurunda cinsel eylemler gerçekleştirildiğinde, Shri Ganesha bu tür günahkar ruhların ısıyla yanmasını ve hatta su toplayan kabarcıklar ortaya çıkmasına yol açar.

Bazıları kurbağalar gibi zıplayarak tepki verir, bazıları da  transa geçer. Çokça posses edilmiş gibi görünürler ve kontrolsüz bir şekilde şarkı söyleyip dans ederler. Tüm bu olaylarda eylemde bulunan Kundalini değildir. Bu tür bireylerde Kundalini donar ve sonunda Shri Ganesha ile birlikte kaybolur. Tıpkı ayna kirlendiğinde veya bulutlandığında, aynada kaybolan net bir yansıma gibidir. Bazı arayış içindekiler başlangıçta çok sarsılırlar. İnsan doğası böyle olduğu için, rotayı değiştirmeesi için açık belirtilere rağmen, birçokları, onları aldatan ve yanlış yönlendiren bu “uzman üstatların” tavsiyelerini kabul ediyor ve olan bu şeylerin hepsinin zorluğun bir parçası olduğuna inanıyorlar. Şaşırmışlar, yanlış yollarına devam ediyorlar. Gerçekten de net olarak ortaya çıkan sonuç, onları  yalnızca Tanrısal  Olan’ı daha da fazla aşağılayan daha büyük çabalara göstermeye teşvik etmektir. Sonunda  Tanrısallıktan ve kutsallıktan tamamen arındırılırlar. Agnya Çakra’daki Rab İsa Mesih veya Mooladhara Çakra’dan cehennemin kapılarını koruyan Lord Ganesha, onların içsel varlıklarından kaybolur. Bu şekilde cehennemin kapıları açılır ve dikkatleri onları aşağı, kendi akıbetlerine  doğru çeker. Ida Nadi ve Pingala Nadi’den gelen ölü varlıklar, aynı anda onların bilinçli zihinlerine girmeye başlar ve bilinçli zihinlerini alt eder. Artık tamamen ele geçirilmiş olan bu tür bireyler çok garip şekillerde davranmaya başlarlar. Bazı Tantrikalar, kalabalığın önünde kıyafetlerini çıkarmaları için insanları işe alırlar. Geri kalanlar da, aralarında çıplak bir insan görünce koyun gibi davranır ve onlarda aynı şeyi yaparlar. Bütün edep duygusu kaybolur ve muhakeme yeteneği bile körelir. Zihinsel olarak bu ruhlar tarafından kontrol altına alınan arayış içindeki kişi  artık sorgulamaz. Takıntılı biri gibi, onu kelimenin tam anlamıyla hipnotize eden böyle bir gurunun emirlerine körü körüne itaat eder. Psikologlar, deneylerinin çoğu için hipnoz kullanırlar, ancak bunun nasıl çalıştığını açıklayamazlar.

Daha önce de söylediğim gibi, bu aslında geçici bir ruh sahiplenmesidir.  ESP’de (Duyu Dışı Algı) olduğu gibi, birisine işgüzar/her işe burnunu sokan ruhlar tarafından yardım edilir ve medyum vasıtasıyla gelecekteki olaylar hakkında bilgi verir. Onlar Hindistan’da Karnapischacha’lar  veya kulağınıza fısıldayanlar olarak bilinirler. İnsanın gerçekliği arayışının en başında, bazı arayış içindekiler doğal bir hata yapılmış olabilir. Dikkatlerini buna vererek bir durugörü konumuna (asahaja) girmiş olmalılar.  Süptil bedenlerine girmiş, Mooladhara Çakralarına bakmış ve Shri Ganesha’nın kıvrımlı hortumunu görmüş olmalılar. Yanlışlıkla bu Çakranın, Kundalini’nin oturduğu yer olduğuna inanıldığı için, Shri Ganesha’nın kıvrımlı hortumunu,  Kundaliniyle karıştırarak daha büyük  bir  hata yapmış olmalılar. Bu şekilde Kundalini ile  seks  arasında yanlış  bağlantı kurulmuş oldu. Bir hata olarak bu, çok vahim bir hataydı., altı kör adam ve fil hikayesinde gördüğümüz gibi kör insanlar ararken yanlış sonuçlara varabilirler. İnsanoğlu evrim için öyle programlanmıştır ki, seks bunda bir rol oynamaz. Bazı arayış içindekiler, dinlerini alçaltarak, kendi aptallıklarını ve zaaflarını haklı çıkarmak için onu insani bir düzeye indirgeyerek, bu şüpheli Tantrik yöntemleri kendileri ve başkaları için kullandılar. Bu hata  bazı kötü insanların,  masum olan diğerlerinin ilerlemesini görmelerine ve onları kıskanmalarıyla onları hataları için teşvik etmelerinin bir sonucu olabilir ve bu şekilde bu sadist Rakshasaların Tantrik uygulamalarıyla cehennem bu güzel gezegene salıverildi.. Açıklama her ne olursa olsun, ruhsal arayışta Tantrizm’in anormal şekilde yan yana gelmesinin birçok yazar tarafından öne sürülen nedeni, onu ikrar edenlerin ilk başta neyle meşgul olduklarından emin olmamalarıdır. Daha sonra, şeytanlaştıkları zaman artık ticari enstrümanları olan ölüm ve günahın sırlarını öğrenip, bunda ustalaştılar.

Hayvanlar gibi insanlar da, cinsel dürtüyle doğarlar, ancak çok daha gelişmiş oldukları için onlar daha yüksek varlıklardır. O zaman insanlar arasındaki cinsel ilişkiler, ölçülü bir şekilde ve bir kutsallık duygusu içinde  gerçekleşmelidir. İnsanlar, hayvan konumuna geri dönmemeli ve kesinlikle kendi cinsel doğasını ruhsal doğalarını ilerletmek için kullanmamalıdır. Kadim bilgeler meditasyon sırasında, evlilik kurumunu ve anne, kız kardeş, erkek kardeş ve babanın kutsal ilişkilerini keşfettiler. Bu tür yüceltilmiş duygular ancak insan aşamasında var olur ve insan toplumunu güzelleştirir. Enkarnasyonlar, hayvan farkındalığında olmayan iffet ve sadakatin önemini her zaman vurgulamıştır. Bu tür özellikler, insanların hayvan emsallerinden çok daha gelişmiş olduğunu kanıtlar.

Tantrizmin Kökleri

Tantrizmin kökleri din farkındalığı kadar eskidir, ancak MS 900 – 1400 yıllarında tam olarak yürürlüğe girmiştir. Büyük Hindu reformcu Aziz Adi Shankaracharya’nın gelişinin ardından, hatta daha öncesinde İmparator Ashoka döneminde, aşırı çileciliğe bir tepki olarak, Hindistan’da din karşıtı güçler oluştu. Jainizm, manevi yüksekliğine çok az taraftarı başarılarıyla ulaşmıştı ve birçok hükümet bakanı tarafından benimsendi. Yapay ve görünüşte katı bir çilecilik duygusu yarattılar. Bu son derece doğal olmayan yaşam tarzının baskısını hisseden Krallar, Tantrizm’e kraliyet desteği verdiler. Daha sonra, Tantrizm’in hızla yayılması için gerekli ortamın yaratılmasında diğer birçok Mahkeme görevlisi de büyük rol oynadı. Geriye dönüp bakıldığında, 6. yüzyıla gelindiğinde, üç resmi din olan Hinduizm, Budizm ve Jainizm’deki saçma manastır yaşam biçimleri insanları renksiz ve basmakalıp hale getirdi. İronik olarak, üç din de doğruluğun orta yoluna inanıyordu.,Danışmanları güç isterken, Krallar sadece seks yapmak istiyordu. Siyasette düşünme, planlama ve yaratıcılık konusunda kendilerine yardımcı olabilecek bilinçüstü ruhlardan yardım almaya istekliydiler. Bu saray danışmanlarının sekso-yogik Tantrikaları, bilinç üstü alemden ruhlar üzerinde kontrole sahip gurular olarak kabul etmelerinin sebebi buydu. Bu gurular, öğrencilerini inisiye etmek için seksi kullanmadılar, sadece onlara bir mantra verdiler veya bir ruhsal varlığının adını onların kulaklarına fısıldadılar.

Başka bir yöntem de alnındaki bir işareti bükmek ya da sadece uygun ismi söylemekti. Guru hangi yöntemi kullanırsa kullansın, müridi ilk başta bir köle gibi davranan ve  posses eden ruhla temasa geçirirdi. Kişi başta dinamik olur, rahatlar ve sağlığı düzelirdi. Yeni bir insandı ama kısa süre sonra daha kötü bir kişilik sergilemeye başladı. Eğer içki içerse alkolik olur. Hem kendisine hem de başkalarına şiddet uyguladı. Eğilimi buysa, çok başarılı bir hırsız ya da kaçakçı oldu. Birdenbire bir seks manyağına ya da bir Don Juan’a da dönüşebilirdi. Sahiplenen ruh, tüm kurnazlığını, seks, para veya güç yoluyla ev sahibinin zayıflığından zevk almanın daha süptil ve daha da süptil yöntemlerini kullandı. Ne yazık ki, en fazla on yıl sonra, bu inisiye yaşlı bir deli gibi takırdadı, sağlığı bozuldu ve hayatı bir sefalete döndü. Evlilik dini bir ayin olarak kutlansa da, sıradan ailelerin bile cinsel yaşamları dini gelenekler  sayesinde aşırı derecede bastırıldı. Daha sonraki bir aşamada, Jainizm ve özellikle Budizm, dini yaşam içinde her şeyden tamamen vazgeçmeyi vaaz ettiler ve ev halkı keşişler ve münzeviler tarafından hor görüldü. Bu münzeviler (Sanyasinler) daha sonra ormandaki evlerinden vazgeçtiler ve  dilenerek kendi varlıklarını, toplumun parazitleri haline getirdiler. Günahın üstünde olduklarını dahi iddia ederek, çalışkan ev sahiplerinin emeklerinin meyvelerinden yararlandılar. Bazıları kralların (Mantri) bakanları ve danışmanları oldular. Mizaç olarak hiçbir şekilde çileci değillerdi, daha çok Sanyasinlerin cübbesini giyen ve tebalara  Kralları kadar zorbalık eden ikiyüzlülerdi. Ayrıca Hindular arasında bekarlık yolu (Brahmahari’ler) Tanrı’ya ulaşmanın tek geçerli yolu olarak kabul edildi. Bir tepki olarak, normal insanların bastırılmış arzusu, pratiği bekarlıktan başka bir şey olmayan Tantrizm’in kendiliğinden halk tarafından kabul edilmesine yol açtı. Halkın bu türden bir kabulünü takiben, tüm tapınaklarda doğurganlık kültleri kuruldu ve bu silinmez bir lekeydi. Tantrizm, Hindistan’daki çok sayıda krallıkta hüküm sürdü ve her zaman için yeni fikirlere açık olan birçok entelektüel ve sanatçı, onu kültürel yaşamın bir parçası olarak kabul etti. Sanatçılar Tantrik Sanat üzerine kitaplar yazdılar. Diğer kitaplar, seks eyleminin çeşitli konumlarının tanımlandığı zanaat bilimleri (Shilpashastra’lar) üzerine özellikle yazılmıştır. Bu kitaplarda, farklı seksoloji tarzlarının tamamı ele alınmıştır.

Basit, masum ve temelde dindar olan zanaatkarlar (shilpakaralar), erotik sanat yaratma konusundaki ikna edici açıklamalar ve argümanlar ile kandırıldılar. Tantrikaların argümanı şu şekildeydi: Her sanat eseri, ‘nazar’ı yok etmek için bir leke ya da kusur içermelidir. Dikkati başka yere çekerek “Nazar”ı çeldirmek o  günlerde yaygın bir batıl uygulamaydı. Bu, Jain tapınaklarını günahkar erotizmlerle süslemeye hazır olmayan dindar Jain zanaatkârlarına karşı, müstehcenlik kullanımı için mazeret sağladı. Bu durum, önerilen bir  leke veya kusurdu. Bir başka argüman ise, eğer sanat kendi ifadesinde kesinlikle mükemmelse, bu durumda insanların o sanatı ve onu üreten sanatçıları kıskanmasıydı. Böyle bir kıskançlık sanat için kötü bir büyü yapar, bu yüzden de  onu talihsizlikten kurtarmak için sanatın daha az mükemmel bir hale getirilmesi gerekir. Tantrikalar, kötü ruhların, müstehcen bir fresklerin yanına gelmeyeceğini vaaz ettiler ve bu durum, tapınakları gerçekten kutsal kılmanın yoluydu. Nepal’de sanatçılara, Yıldırım Tanrıçası’nın bakire olduğunu ve tapınağı yağmur, rüzgar ve şimşekten korumak için tapınak duvarlarına erotik resimler yapmak gerektiğini söylediler. Bir başka dahice argüman, insanların ibadet sırasında tutkularını ve şehvetlerini tapınağın dışında bırakmaları gerektiğiydi, bu yüzden insanda kötü olan her şey tapınakların dış duvarlarına oyulmalıdır. Daha sonrasında ise, dışarıda olan her şey kutsal iç alanlara girmeyi başardı ve birçok Tanrı’ya erotik biçimlerde tapınıldı. Konarak, Khajuraho ve Nepal gibi yerlerde heykeltıraşların bu eserleri canlı bir şekilde ifade edilmektedir. Khajuraho’da Kraliçe Hemavati’nin yasadışı bir ilişkiyle günah işlediği söylenirdi. Tövbesinin bir işareti olarak, günahını herkese açık hale getirmeye ve Yüce Tanrı’nın huzurunda tövbesinin bir ifadesi olarak bir tapınak (Bhand Deval) inşa etmeye zorlandı. Edep, Benim Tantrizmin yol gösterdiği şeytani güçlerin kullandığı tüm bu pis ve yıkıcı yöntemleri anlatmamı engelliyor.

İnsanların dine değil de, günaha girmeleri inanılmazdır. Tantrizm ateşinin yayılma şekli ve insanlarda dinin yerini alması ancak bu insani zayıflığa bağlanabilir. Tek yönlü seks takıntılı insanlar olan Tantrikalar çok popüler oldular. İnsanlığın çok zavallı örnekleri olan ve seks açlığı çeken Krallar üzerinde bir iktidar kurdular. Yeteneklerinin tamamen farkında olan bu Tantrikalar, hayatın her alanında insan zayıflıklarından yararlanmaya çalıştılar. İnsan farkındalığını sadece bir seks noktasına indirgemek için her insan etkinliğini seksle ilişkilendirmeye çalıştılar:  Tanrısallığın aşağılanması öyle bir boyuta ulaştı ki, bir noktada, fahişelerin ayaklarının bastığı tozdan Tanrıça Durga’nın bir suretini yarattılar. ! Eski metinleri değiştirdiler ve eylemlerini gerekçelendirmek için kutsal metinlere erotik ve müstehcen ayetler eklediler. Ahlaksız kralları yöneten Tantrik aydınlar tarafından kutsal yazılara o kadar çok müdahele edildi  ki, bazen gerçekleri meydana çıkarmak  mümkün olmuyor.

 ! Ashwamedha’nın (At kurbanı) kutsal ateş törenini (Yagña), bir doğurganlık kült töreni olarak tanımladılar.

 ! Ashwamedha Yagña’yı, Vedalarda  Kralın düşmanını cinsel bir eylemle alt etmeye çalıştığı cinsel bir tören olarak tanımlayan şekilde değiştirmeye çalıştılar. ! Lord Shiva ve Onun gücü olan Shakti’yi seks ile ilişkilendirdiler. Tanrılar cinsel duyguların üzerinde olduğu için, onlar elbette ki yanılıyorlardı.

 ! Shri Krishna, Shri Radha ve Gopiler hakkında bir sürü müstehcen hikaye uydurdular.

 ! Kralların kütüphanelerini dolduran Kamasutra ve Kamakala Yantralar gibi birçok orijinal kitap yazdılar. Diğer bölümlerde, seks yoluyla Tanrı’ya nasıl ulaşılacağını tarif edildi.

Bu tür bir pornografi yaratmaları için onlara araziler ve mülkler verildi. Bazıları güneşin altındaki her şey hakkında yazdı, hepsini seks eylemiyle ilişkilendirdi. Ahşaptan  veya taştan erotik pozların en iyi görüntülerini ortaya çıkarabilen sanatçılar için yarışmalar düzenlendi. Hindistan’ın bir ucundan diğer ucuna Tantrizm’i takip eden tüm krallıkların beyinleri, kurnaz Tantrikaların bu entelektüel başarılarıyla tamamen yıkandı. Takipçileri, kendilerini sözde kutsal ve gizli dine, batıl inançlarla bağlanmış hissettiler. Edebiyatın yanı sıra, halk tarafından kutlanan birçok festivalle, şehvetli bir toplum da yarattılar. Müstehcen bir dil kullandılar ve kaba ve erotik içerikli şarkılar söylediler. En yakın akrabalarıyla çok uygunsuz bir dille şakalaşıyorlardı; Tantrikaların saf ve kutsal olan her şeyi aşağılamasında erkek ve kız kardeş ilişkisi bile bağışlanmadı. Köylüler bile kaba olmaya teşvik edildi ve bu yolla insan toplumunu sadece bir seksle ilgili bir noktaya indirgeme amaçlarını başardılar. ‘Şarap, kadın ve şarkı’nın tek değer olduğu bir toplum yarattılar. Bu şekilde, eskiden dindar olan sıradan insanların yaşam biçimini kontrol ettiler. Hayata karşı şehvetli ve izin verici bir tutum, fahişelik yapan kadınların sosyal olarak önemli hale geldiği ve sadık ev hanımı (Gruha Lakshmi) yerine adeta onlara tapınılan bir toplum yarattı. Tantrikalar, o günlerin yozlaşmış aydınlarının göz yummasıyla, ruhsal birliğin ya da yoganın tek amacının seks olduğunu kanıtladılar. Erkeğin Tanrı’nın suretinde, kadının da Shakti’nin suretinde yaratıldığı fikrini yaydılar. Nihai birleşme için ideal atmosferi yaratmak için, her ikisi de birleşmeli ve mümkün olduğu kadar çok birleşme yöntemini denemelidirler. Bu şeytaniydi çünkü pek çok kişiye hitap ediyordu. Gerçek şu ki, insanlarda, Her Şeye Kadir Tanrı’nın Ruhunu (Atma) temsil eden Shiva ve Kundalini olan O’nun gücü Shakti, her bir kişinin içinde yer alır.

Dolayısıyla, insan dikkatinin veya farkındalığının birliği için (yani Kundalini’nin Atma ile birliği) başka bir kişinin tamamlayıcı bir rol oynamasına gerek yoktur. Üstelik Kundalini, daha önce de belirtildiği gibi, hâlâ bakireyken Shiva ile evlenen Gauri Ana’dır. Efsaneye göre banyosunun mahremiyeti içinde banyo yapıyordu ve kendi vücudundan çıkan tozdan yaptığı Shri Ganesha, iffetini (lajja) korumak için kapının dışında nöbet tutuyordu. O arka kapıdan kimsenin girmesine izin vermiyordu. Alegorik tasvirlerde, bu hikaye Kundalini (Shri Gauri) ve Mooladhara Çakra (Shri Ganesha) arasındaki ilişkiyi ve O’na seks yoluyla (arka kapı) erişimin mümkün olmadığı gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Hatta daha fazlası, işinin ehli insanlar  kurnazca, bütün asırlık kültürel engelleri devirdi. İffet duygusuyla ilgili tüm fikirleri küçümsediler ve hepsinin Gopileri çırılçıplak soymaya çalışan Shri Krishna’nın enkarnasyonları olduklarını iddia ettiler. Aslında Lord Krishna, beş yaşındayken,  masum olduğu bir yaşta Gopilere muziplikler yapmaya başladı. Çocukken cinsellikle ilgili hiçbir farkındalığı yoktu. Daha sonra Durodhana,  Draupadi’nin iffetini taciz etmeye çalıştığında, o zamanlar Dwaraka Kralı olan Krishna, Onun  onurunu korumak  için Hastinapur’a (Delhi yakınlarında) koşan ilk kişi oldu. Kendi davranışlarını haklı çıkaran iki teoriden  hareketle geliştirilen iki çeşit Tantrika vardı:

Birinci gruba Wammargi adı verildi ve onlar her tür müsamahayı vaaz ettiler. Beş Makara’nın ‘müsamaha yogasını’ başlattılar ve vücudu şarap, seks ve büyük hayvanların etini yiyerek uyarmayı  vaaz ettiler.

(Pancha makara veya Panchatattva, bu Tantrik uygulamada kullanılan beş günah için Tantrik  bir terimdir. Bunlar madya (alkol), māṃsa (et), matsya (balık), mudrā (jest) ve maithuna (cinsel ilişki).

İkinci çeşit ise, dışa dönük yoksunluğa inanan ve sekso-yogik okulu geliştiren Hatha Yogilerdi. Seks eylemi için yogik pozlar kullandılar ve seks sırasında kontrol edilirse cinsel aktivitenin Kundalini uyanmasına yol açacağına ciddiyetle inandılar. Daha sonra, kendilerinin seksten zevk alması için, gurunun takipçilerini seks yoluyla eğitmesi/buna başlatması  gerektiğini öğrettiler. Davranışlarını daha da haklı çıkarmak için, eğer meninin akışını kontrol ederse, gurunun cinsel eyleme kendisinin katılmış olmayacağını öğrettiler. Bu utanmaz insanlar, eşcinsellik uygulamasını ve onunla birlikte her türlü pis, doğal olmayan eylemi teşvik ettiler.

Bu “büyük gerçekleri” açıklayan kitaplar yazarak bu yaşam tarzını açıkça savundular. Birinci grup, Wammargiler için, onlar bu sürece çok fazla düşkünlük gösterdiklerinde, dikkatlerinin Ida Nadi’ye ve diğer birçok paralel nadi’ye kaymasına neden oldu. İnsan vücudunun en sol ucuna doğru sürüklendiler  ve cehenneme düştüler. Diğer sekso-yogik pozlar okulunun uygulayıcıları, insan vücudunun en sağ ucuna ulaşana kadar Pingala Nadi’nin ötesine atıldılar ve sonunda Shri Ganesha tarafından cehenneme boşaltıldılar. Wammargiler ayrıca mantralar söylediler ve Kundalini mekanizmasının (Yantra’ların) sembollerini kullandılar. Bu tür mekanizmalar kağıda çizilir yada taşa oyulur ve buna ibadet edilirdi.  İbadet yetkisiz bir nitelikti. Uzun yıllar boyunca belirli bir Deitynin tapınağında rahatsız edici ve pis davranışlarda bulunarak, o Deitynin dikkati, onların faaliyetlerinden ve tapınaktan çekildi. Tanrısallığın, yaşayan ruhaniyetin dikkati, bu tür tapınaklarda ve kutsal yerlerde Deity, bu şekilde kaybolmuştur. Bu boş tapınaklarda Tantrikalar, kolektif bilinçaltı ve bilinç üstü alemlerden ölü varlıkları çağırdılar. Bu kötü, ölü varlıkların yardımıyla ortalığı alt üst ettiler. İlk başta bu ruhları kontrol ettiler, ancak daha sonra doğal olmayan alışkanlıkları nedeniyle çok ciddi ve acı verici hastalıklar geliştirdiler. Bu Tantrikalar hastalandıklarında, ölüler onlara üstün geldi ve çok ıssız yerlerde aşırı acı çekerek  korkunç ölümler yaşadılar. Bazıları çok sıra dışı ve gizemli ölümler yaşadı, bazıları ise taşlanarak öldürüldü! Tantrizm, sekso-yogiler tarafından sahte bir doğaüstü içinde zekice gizlendiği için hızla yayıldı. Aralarından daha akıllı olanlar, tüm kurnazlıklarıyla seksin Aydınlanma almanın tek yolu olduğunu öğreten teoriler geliştirdiler. Kafa karıştırıcı bir karışımı hedefleyen bu yogi-Tantrikalar, yogayı Tantra ile bulanıklaştırdılar.

Tekniklerinden bir diğeri de,  Deitylerin gücünü harekete geçirebilen veya Kundalini’yi uyandırabilen mantraları kendi şeytani amaçları için kullanmaktı. Bu mantralar daha sonra her türlü çirkin ve müstehcen ibadet yöntemlerini kullanan ahlaksız kişiler tarafından söylendi. Bu günahtı ve kesinlikle Tanrı’nın yasasına aykırıydı. Aynı mantra, Deity üzerinde farklı şekillerde etki eder ve Deity bu tür ibadet yerlerinden kayboldu. Tantrikalar, ruhlarını tek tek veya gruplar halinde kontrol ederler ve onlara kod isimleri olarak mantralar verirdi. Örneğin bir mantra, ‘Aum Aim Rhim Klim Chamundaya Vichai Namah’, Adi Shakti’yi Jagadamba veya Chamunda olarak uyandırmak için uygun şekilde kullanılır. Bu güzel ve güçlü mantra, yalnızca evrimleşmiş bir Guru’nun rehberliğinde aydınlanmış bir ruh tarafından kullanılmalıdır. Ama aynı mantra Tantrikalar tarafından öyle bir şekilde kullanıldı ki, her hece bir grup ölü ruhu evcilleştirmek ve onlar tarafından kullanılmaları üzere çağrılmaları için etkili oldu. Bu, hizmetkarınıza Hindistan’da oldukça yaygın olan Rama gibi bir Deitynin adını vermekle aynı prensiptir. Hizmetkarın gelmesini  istediğinizde Rama’nın adını haykırırsınız ve o sizin çağrınıza cevap vermeye ve emrinize  hazırdır. Ancak Tanrı, her Tom, Dick veya Harry için benzer şekilde müsait  değildir. Kişi aydınlanmış bir ruh olmalı ve Tanrı’yı çağırma yetkisine sahip olmalıdır. Böyle bir yetki olmadan Ona seslenenler,  yalnızca ölü ruhların köle olarak sundukları hizmetlerini çağırmayı başaracaklardır. Bu tür ölü varlıklar, eğer dünyevi hayatta onların  isimleri buysa, Rama için yapılan bir çağrıya cevap vereceklerdir. Ancak Tanrı’nın bu tür kölelerin saygısına ihtiyacı yoktur. Ida ve Pingala Nadilerinin ötesinde, insan faaliyetlerinin sınırları dışında kalan ölülerin alanı bulunur. Arayış içindeki bir kişi, Tanrı’ya karşı suç batağına bir kez çekildiğinde, yeni başlayan arayıcı, bu Tantrikaların pençelerinden kurtulmanın neredeyse imkansız olduğunu görür. Bu dönemde ve sonrasında Tantrizm’i takip eden krallar tarafından birçok tapınak inşa edilmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde, Kendi danışmanları sekso-yogik Tantrikaları takip ederken, Krallar  Wammargileri  guruları olarak gördüler.

İnşa edilen tapınaklar, bu ahlaksız Tantrika gurularının rehberliğinde yapıldı  ve temaları doğal olarak seks açlığı çeken bu Kralların estetiğine hitap ediyordu. Kusursuz sanat, cezbediciliğinin reklamını yapmak için bayağılığa ihtiyaç duymaz.  Özellikle Doğu’da,  insanlar hiçbir zaman çıplaklığa ilgi duymadılar. Tanrı’nın sanatını insan sanatıyla yaratmaya inanıyorlardı. Ama çıplaklık ve bayağılık, kötü bir dehanın mimarlık üzerine yazdığı bir kitapta sanat olarak tanımlandı ve bu yüzden yüzyıllar boyunca bir sanat kalıbı haline geldi. 15. yüzyıla kadar bu kara lekelerin kalıntıları Hindistan’ın manevi manzarasında hala görülebiliyordu. Mahremiyet ve kutsallık olmadan seks, tüm neşe veren çekiciliğini kaybeder. Halka açık olduğunda, insanın içindeki Tanrısal  varlık için tiksindirici bir  hale gelir. Bu bir fikir meselesi değil, mutlak bir gerçektir. Henüz hayvani içgüdülerinin ötesine geçmemiş insanlar bundan zevk alabilirler, ancak bu tür pis sergiler aydınlanmış bir ruhu mide bulantısıyla doldurur. Tanrısal vibrasyonların çalışmasıyla bu doğrulanabilir. Bu erotik figürlere dikkat koymak, parmakların yanmasına neden olarak, Tanrısal merkezlerin (Çakraların) bozulmasına işaret eder. Bazı duvar resimleri aslında Kundalini’nin donmasına neden olur. Özellikle bir panel, Tanrıça Gauri ve Oğlu Shri Ganesha arasındaki cinsel eylemi tasvir etti. Bu iğrençliği gören küçük bir Sahaja Yogi grubu fiziksel olarak hastalandı. Nispeten az sayıda Sahaja Yogi olduğu için bu tepkilerinin tipik olduğu söylenemez, ama onlar mutlak ile ilişkilidirler. Onların tepkisi, iyiyle kötüyü ayırt edemeyen bu karışık dünyada bir yol gösterici olmalıdır. Bu krallıklar, kurulduktan iki ila üç yüz yıl sonra çöktüler. Tapınaklardan bazıları tamamen harap oldu ve sanki onları utançtan örtmek istiyormuş gibi Toprak Ana’nın altına gömüldü. Buralar kazıldığında İngiliz yazarlar, mimariden çok erotik heykeller ve resimlerle ilgilendiler. Batılı yazarlar, ne yazık ki, bu tapınakları inşa etme günahını işleme işiyle karşı karşıya kalan zanaatkarların iç mücadelesini, heyecanını ve ıstırabını fark etmediler veya bunu takdir etmediler. Yoğun baskı altında bu sanatçılar, Kralların ve danışmanlarının fikirlerini kabul etmek zorunda kaldılar.

Hint estetiğinin ve kültürünün tadını kaçırmaya yönelik tüm çabalara rağmen, onlar çirkin olan her şeyi gizlemek için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Konark dışındaki tüm tapınaklarda, sanatçılar erotik heykelleri önemsememeye çalıştılar. Tanrıların ve Tanrıçaların cesur ve sağlıklı heykelleri belirgin bir şekilde ortaya çıkarılmıştır ve erotik eserler genellikle karanlık bir köşeye veya bir kuytu bir yere yerleştirilmiştir. Tantrikaların çabalarına rağmen, heykeltıraşlar gönüllü olarak bu tapınakların çoğuna Gauri ve Ganesha’nın bir anne ve çocuk imgesini yerleştirdiler. Bugün bile bu yerlerdeki köylüler erotik malzemenin farkında değiller ve bu tür yerlere onlar Kumarika tapınakları diyorlar. Kumarika ‘bakireler’ anlamına gelir, önerilen şey  bakirelerin bu tür yerleri ziyaret etmemesi gerektiğidir. Konark, Güneş Tanrısı Tapınağı aslında Tantrika olan bir kral tarafından inşa edilmişti ve baş mimar da karısını ve oğlunu terk etmiş olan ateşli bir Tantrika’ydı. Tapınağında bayağılığın çıplak dansı açıkça tasvir edilmiştir. İnsanlar, bu Tantrikaların etkisi altında Ezeli Ebeveynlerine, Babaları olan Tanrı’ya ve Anneleri Adi Shakti’ye bu şekilde saygılarını sundular. Aslında iffet erdemine karşı bir günah işlediler. İffet, Ezeli Anne olan Adi Shakti’nin gücüdür ve Tantrikaların hükmettiği her yerde kadınlara hakaret edildi ve erkeklerin acımasız zevkleri için bir mal ve oyuncak olarak görüldüler. Bu güzel tapınakları bozan erotik görüntüler, kamuoyunun onayladığı bir işaret olarak alınmamalıdır. O günlerde önemli olan, hipnoz altında hüküm sürmüş çok az sayıda insanın, onu derinlemesine inceleyerek cinsel özgürlüğe kavuştuğuna inandığı kanaatiydi. Birçok aziz, o zamanların bu şantaj ve pornografisini protesto etti. Tanrı’yı utandırmak için çok uğraşan bu tür Krallara karşı ayaklanmaların tarihsel kanıtları var.

Daha sonraki dönemlerde Kabir ve Nanak gibi pek çok cesur şair, Tantrikaların başına bela olmak için yazarlık  yeteneklerini kullandılar. Kadim bir spiritüel dev olan ve önemli bir Purana’nın yazarı olan Markandeya’ya göre, bu şeytani güçler birçok kez fiziksel biçimde yok edildiler  ve anlatılmaz cezalara çarptırılmak üzere cehenneme gönderidiler. Orada çektikleri tüm cezalara rağmen, gerçekten de Tanrı’yı arayan insanların ahlakını bozmak için daha süptil  ve kurnazca yöntemler bulmaktan asla vazgeçmezler. Hapisten salıverilen mahkumlar gibi, insanlarda din duygusunu (dharma) oluşturan bu ahlaka karşı kendi şeytani eylemlerini ortaya koymak için tekrar tekrar Dünya’ya dönerler. Dharma, insanın besinidir. Yaratılan her şeyin bir dharması vardır ve kendi besini/desteği sayesinde var olur. Örneğin altın, kararmaz olma dharmasına sahiptir. İnsanların, genelde On Emir olarak bilinen On tane Dharma’sı vardır. Onlar insan yaşamını desteklerler, en önemli dharma kutsallıktır (pavitrya). Kundalininin uyanışı sayesinde, tüm sapkın cinselliğin, insandaki Dharma adı verilen kutsallığa taban tabana zıt olduğunu ve insan evriminin ilerlemesine karşı olduğunu öğrendim. Bir insanın yükselmesi ve gelişmesi, toplumun ve dinin ruh hallerinin (gunatita ve dharmatita) üzerine çıkması gerekiyorsa, kişinin kendi iffetine ve kutsallığına karşı saygısının olması mutlak bir zorunluluktur. Tantrikalar Şeytan’ın kabilesine aittir ve bir despot, psikolog veya büyük bir  bilim adamı olarak doğabilirler. Konuşmaları vasıtasıyla binlerce insanı cezbederler ve hatta ulusları, ahlaki veya manevi bir dini temel üzerinde yaşayan  diğer ülkelere karşı savaş açmaya teşvik ederler. Bu modern zamanlarda Hindistan’da ve Batı’da enkarne olmuş bu türden pek çok şahsiyet var.  Onlar saf insanları baştan çıkarıyor, hipnotize ediyor ve sözde manevi güçlerini zenginlik ve cinsel tatmin için kötüye kullanıyorlar. Sadistler gibi, onlarda kendilerinin mazoşist takipçilerine hükmeder ve onları köleleştirirler.

Modernizm adına, yeni bir format kisvesi içinde  ‘eski din’e ölümcül bir dönüş yapıyorlar. Müsamahakarlık adına utanmazlığı öğütlerler ve özellikle Batı’da birçok toplumu büyülediler. Yaratıcı dehaları, süptil zekaları ve konuyla ilgili ilk elden bilgileri, tam bir müsamaha veya ikiyüzlü bir yoksunluk olan eski felsefeleriyle dindarca benimsenen birçok uygulamayı parçalamakta başarılı oldular. Bu günlerde insanlar eski ve kabul görmüş  fikirlere meydan okuyan her şeyi okumayı seviyor. Dinin eski emirleri artık modern insan tarafından kabul edilmemektedir, çünkü onlar için mutlak bir ölçü yoktur ve hiç kimse onların geçerliliğini kanıtlayamaz. Böyle bir atmosfer, Tantrikaların bu tür zayıflıkları destekleyerek ve teşvik ederek insan zayıflığına yönelik bulaşıcı saldırılarını yaymaları için en uygun olanıdır. Dışa dönük bir çilecilik gösterisiyle birleştirilmiş cinsel özgürleşme gibi saçma teoriler vaaz ediyorlar. Kendi kendilerini  tasdik eden bu “din havarileri” din konusunda pek çok kitap yazdılar, ancak onu yok etmeye kararlı olanlar da kendileri. Modern insanın artan zekası ve okuryazarlığı ile hakikat arayışı,  kitaplar vasıtasıyla gerçekleşir. Bu şeytani dahiler  bu nedenle, inisiyasyonları ve kitapları aracılığıyla kendileri insan ruhuna çok kolay bir şekilde sızdırmayı başardılar. Bu yazarlar, insanları tuzağa düşürmek için yeni yöntemler hakkında daha fazla  bilgiye sahip olarak  geri dönen eski zamanların aynı Tantrikalarıdır. Mallarını satmak ve yeni müritler toplamak için modern yayın tekniklerinden en iyi şekilde yararlanırlar. Bugüne kadarki büyük başarıları, esas olarak, öğretilerini ve tekniklerini tüm dünyaya yaymalarına doğrudan yardımcı olan modern teknolojiye atfedilebilir. Melekler için tasarlanmış yasalarla, bu yeniden doğmuş şeytanlar için, bu kolay bir iştir. Şimdiki nesile zahmetsizce sattılar, onları eski inisiyasyon hileleriyle ya da dersleriyle kandırdılar.

Hatta bazıları, müritlerini cinsel olarak uyarma, onların  içlerine doğrudan kontrol ettikleri ölü ve kötü varlıkları sokma hususundaki asırlık sanatlarını yeniden etkinleştirdiler. Bugün atmosferde  insanın  kötülüğe kaymasıyla cezbedilmiş o kadar çok varlık var ki, tüm dünya onların kötü vibrasyonlarıyla dolu ve bu korkunç şeytani kişiliklere doymuş gibi görünüyor. Dünyadaki hastalıkların çoğu ve şiddet, dini liderler veya büyük bilim adamları gibi davranan Tantrikaların kapısına bırakılabilir. Ölü ruhların gizli güçleri hakkında hiçbir şey bilmeyen gerçek bilim adamları, ruhların kullanıldığı deneylerin sonuçları kendilerine gösterildiğinde çok kolay bir şekilde kandırıldılar. Ancak deneylerin başarısına dair onlara asla hiçbir bir sebep verilmedi. İnsanların kendilerinin ve insan bilincinin sınırları dışında kalan alemler hakkındaki gerçeklere uyanmalarının tam zamanıdır. İlahi uyanış olmadan bu reenkarne iblislerin yarattığı psikolojik kaosu sona erdiremeyiz. Gördüğümüz gibi, eski zamanlarda Tantrikalar güçlerini doğurganlık kültleri aracılığıyla esnetmişlerdir; modern zamanlarda Tantrizmi kamufle etmek için farklı etiketler kullanırlar. Birçoğu, meşhur Hintli sahte gurularına ek olarak Tibetli ve Nepalli lamalar olarak enkarne oldu. Eski Wammargiler gibi onlar da ayinlerinde taptıkları tasarımları (tantralar) çizerler. Hatta müritlerine onların cinsel organlarını uyandırdıkları  pratiklerini gizlice öğretme yöntemini tekrarlarlar. Tüm bu uygulamalar Tanrı karşıtıdır ve bu tür Tantrik inisiyasyon eylemlerine maruz kalan insanların Kundalinisini yükseltmek son derece zordur. Kundalinileri yükselmez ya da yükselirse  de hızla sakrum kemiğine geri döner. Bu şekilde zarar görmüş arayış içindekiler için Aydınlanma almak gerçekten çok zordur. Neyle karşı karşıya olduklarını görmelerine yardımcı olmak için,  rüyalarında bile cehennemi bir anlığına görmeleri onlar için hayırlı olacaktır. Bu korkunç yöntemleri uygulayan Tantrikalar bile, bu Çağın sonundaki nihai ve mutlak yıkımdan kendilerini kurtarmak istiyorlarsa, bunlardan tamamen vazgeçmek zorundadırlar. Aydınlanmalarını almalarına izin verilmeyecektir, ama en azından kalıcı olarak cehenneme gitmekten kaçınabilirler.


Bölüm  7

Hatha Yoga ve Raja Yoga

Bazı kişiler tarafından gerçeğin ve doğalarının hakikatının arayışı, Hindistan’da en erken dönemlerden beri  başlamıştır. Tanrıya ulaşma mücadeleleri, ateşe tapma törenlerini (homa) kirleten ve kefaretlerini bozan (sadhana) kötü insanlar tarafından engellendi. Ancak onların çabaları, bu şeytani unsurlarla savaşmak için zihinsel ve fiziksel güçler kazanmalarına izin verdi ve Virata’da Mahasaraswati Kanalı tarafından yaratılan ateşe ve diğer dört elemente tapınmaya başladılar. Dikkatlerini bu elementleri fethetmeye odakladılar.

Ayrıca ashramlarda okçulukla (dhanirvidya) birlikte fiziksel egzersizler (asanalar) öğretiliyordu, çünkü o günlerde yay tek etkili silahtı. İyiliğin güçleriyle kötülüğün güçleri arasındaki savaş çok eski zamanlardan beri sürmektedir ve “iyiye” inananlar hayatta kalabilmek için her zaman kendilerini korumak zorunda kalmışlardır. Gerçeği arayanlar (sadhular) genellikle kötü canavarların (Rakshasalar) pençelerinden kaçmak için ormanlarda kayboldular.

Adi Shakti, bu tür azizleri korumak için binlerce kez Durga olarak enkarne oldu ve bu tam Enkarnasyonların yanı sıra, güçlerini Hindistan’ın birçok iffetli kadını aracılığıyla kısmi bir biçimde (anchavatara) gösterdi. Adi Vishnu’nun Parashurama (Güçlü Adam) olarak Enkarnasyonu, fiziksel ve zihinsel güç teknikleri konusunda bir farkındalık yarattı. Arayış içindekiler bu tür keşifler yoluyla birçok yeni meditasyon yöntemi keşfettiler.

Hatha Yoga

Mahasaraswati Kanalı, bir müzik aletinin yedi teli gibi uzanan yedi yola sahiptir. Sushumna’nın merkez kanalının yanındaki ilk yol Gayatri olarak bilinir. Bu yol boyunca ileriye doğru hareket, üç dünyaya (loka’lar) eğilerek başladı: Bhur (Dünya), bu gezegen ve atmosferi dahil onu çevreleyen her şeydir; Bhuva (Cennet), cennetin ve göksel olan her şeyin zevkleri anlamına gelir ve yaratılışın soyut gücü olan Brahma. Bireysel olarak pek çok aziz hayat üzerine hayat  boyunca bu tehlikeli yolu kat etti. Bu ancak aydınlanmış bir ruh olan bir guru’nun vesayeti altında  olan ve tüm diğer meşguliyetlerinden vazgeçip tamamen bekar bir hayat süren insanlar tarafından üstlenilebilir. Bu tür arayışçıların tüm yaşam enerjisi, guruları tarafından yoğunlaştırılır ve yönlendirilir,  onlar aynı anda altı tür katı uygulamadan geçmek zorundadırlar:

  1. Yama …………………………………………………….. şehvet ve açgözlülüğün bastırılması
  2. Niyama  ………………………………………………. ..saf bir yaşam için kurallar
  3. Pratyahara…………………………………………… …ibadet, gurunun yöntem ve protokolleri
  4. Pranayama …………………………………………. …nefes egzersizleri
  5. Asana …………………………………………………….egzersiz için fiziksel duruşlar
  6. Manana ……………………………………………….. ..meditasyon

Bu yolun aileleri ve taahhütleri olan ev halkına açık olmadığını belirtmek çok önemlidir. Modern zamanlarda, özellikle Batı’da ev halkından birçok kişi, vücut geliştirme ve yaşamlarında fiziksel gelişim için Hatha Yoga’yı benimsemiştir. Yoga, formda kalmak ve güzel görünmekle eş anlamlı hale geldi. Bu tür tek taraflı bir hoşgörü son derece tehlikelidir çünkü uygulayıcıda bir dengesizlik yaratır. Böyle bir kişi fiziksel olarak zinde ve zihinsel olarak tetikte olabilir, ama aynı zamanda duygusal olarak iflas eder. Kuru ve kavrulup gitmiş kişilikler haline gelirler. Dikkatin bu yol boyunca giden aşırı hareketi,  arayış içindeki kişiyi çok bencil ve acımasız yapar. Eski zamanlarda zalim ve çileci Hatha Yogilerin (Sanyasinler) pek çok örneği vardır. Bunlardan biri, birçok dürüst ve azizvari  ev halkının peşine düşen Vishwamitra’ydı. Asil bir kral olan Raja Harishchandra, onun tarafından acımasızca işkence gördü. Parashurama’nın oğlundan itibaren, çok  öfkeli çilecilerden oluşan sürekli bir akış vardı. Herhangi bir  Tanrısal Sevgiden yoksun bu tür insanların kurtuluşlarına nasıl ulaşabileceklerini hayal etmek zordur. Çok katı bir yoksunluk izlemeye dikkat ettiler ve seksle hiçbir ilgileri yoktu. Herhangi bir aile bağına veya buna dahil olmaya inanmadılar. Eğer aydınlanmış bir ruh olan bir guruları varsa, onlara ihtiyaç duydukları baba sevgisini verdi ve yükselişlerine denge getirdi. Dattatreya’nın bir Enkarnasyonu olan Macchindra Nath, Ezeli Üstat, Nath Pantha’yı başlattı. Onlarca yıl sonra bile bu tarikatın çok korkulan bazı guruları (Avadhutalar) vardı. Ancak Tantrikalar kendilerini guru olarak kabul ettirip birçok yerde tarikatı ele geçirdiğinde bozulma başladı. Bu sahte gurular, büyük bir aziz olan Kabir Das tarafından şiirlerinde eleştirilmiştir.

Raja Yoga

Raja Yoga, Hatha Yoga’nın bir türevidir. Bu uygulama tarzında gurular krallar gibi hayatlar sürdüler. Kraliyet mensupları gibi cüppeler giydiler ve insanları yönettiler. Dattatreya’nın bir başka Enkarnasyonu olan Raja Janaka, böyle bir Raja Yogi’ydi.

İçsel yaşamlarında yogiydiler, ama dışsal olarak asil bir varoluşa öncülük ettiler, ancak bağımlılıkları yoktu. Asana veya Pranayama uygulamadılar, ancak farklı eğilme stilleri aracılığıyla Tanrı’ya ibadet ettiler. Muhammed Peygamber, aynı Ezeli Ustanın bir Enkarnasyonuydu. Dört kez evlendi, ancak içsel yaşamında tamamen bağımlılıktan uzaktı. Shri Rama’nın Enkarnasyonu da aynı kanalda gerçekleşti ve Tanrısal Krallığın yolunu aydınlattı. Bu kanalda tekrar ve tekrar büyük bir bozulmalar oldu. Yükselme girişimlerinde hüsrana uğrayan birçok sözde Raja Yogi, sapık cinsel uygulamalara girişti. Cinsel uyarılmayı harekete geçirmek ve önce kendi hayatlarını temizlemeksizin  diğer Çakraları harekete geçirmek için her türlü yöntemi kullandılar. Birçoğu erdem hususuna  hiç dikkat etmedi, ancak vücudun her türlü hareketini (mudraları) keşfetti. Farklı parmak kombinasyonları ile yapılan mudraların, aydınlanma almamış kişiler tarafından mekanik şekilde  yapıldığı zaman hiçbir önemi yoktur. Aslında, Aydınlanma almadan  el veya ayakların hiçbir hareketinin veya vücudun eğilmesinin hiçbir anlamı yoktu.  Tanrısal  güç, yalnızca aydınlanmış bir ruh olan birisinden yayılır. Daha sonra kişi sadece parmaklarıyla işaret ederek Tanrısal gücü yönlendirebilir. Sahte Raja Yogiler, her türlü Mudra’yı icra ettiler ve çılgın halleriyle  seks odaklı birçok kişiyi aralarına aldılar. Gerçekten kötü ve ahlaksızca ikiyüzlü olan birçok yarı olgunlaşmış Hatha Yogi vardı. Asana olarak sekso-yogik pozlar öğrettiler ve Onu kadın cinsel organı veya Yoni olarak tanımlayan bir Kundalini kültü yarattılar. Bu sapıkların ahlaksızlığının sonu yoktu. Edep, burada onların uygulamaları hakkında daha fazla ayrıntı vermemi engelliyor, ancak bu şarlatanlar Tantrizm bölümünde daha ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Gayatri yolunda yükselmek, çok yavaş bir süreçti. Guru, kademeli olarak Kundalini’nin kendiliğinden uyanışının (Sahaja) yavaş bir türüyle öğrencilerinin farkındalıklarının yükselmesine yardımcı oldu.

Gurular Enkarnasyon değil insan oldukları için, onlar Kundalini’yi kafatasının tepesinde bulunan Brahmarandra’yı delmesi için gereken güçle  yükseltemezlerdi. Güçleri öyleydi ki Kundalini ancak bir salyangoz hızında yükselebilirdi. Dolayısıyla arayış içindeki bu tür kişilerde Kundalini’nin yükselmesi binlerce yıl sürdü.  Tekrar ve tekrar doğdular ve daha önce saymış olduğum altı sıkı uygulama ile onların Çakralarını temizlemelerine yardım eden kendi gurularının arayışına girdiler ve Kundalini’lerini yükseltmeye çalıştılar. Bu gerçekten riskli bir işti ve herhangi bir sonuca varabilmek için için kendilerini tamamen adamaları gerekiyordu. Gurular Gayatri Mantra’yı kullandılar, bu sayede öğrencilerini zihinsel ve fiziksel olarak güçlendirmek için bu yolu kullanabileceklerdi.

Dengeyi korumak için gurular, duygusal tarafı yöneten Deity olan Shiva’ya ibadet ettiler.  Ezeli Efendi  Mahasaraswati Kanalının yaratıcısı olmasına rağmen, Hatha Yogiler kendi hayatlarına denge getirmek için Mahakali’ye tapıyorlardı. Homa ateş tapınımıyla, Her Şeye Kadir Tanrı’nın Yaratıcı yönü olan Brahmadeva’yı uyandırdılar. Arayış içindekiler bu ibadet sayesinde Brahmadeva’nın kutsamalarını ve Aydınlanmalarını aldıktan sonra da elementler üzerinde güç elde ettiler.

Guruları olarak büyük ruhlar bulacak kadar şanslı olmayanlar kendi yükselişlerinde kötüleştiler. Aslında büyük olan pek çoğu güneşe ibadet etti. Altın-kahverengi renkli ışıldayan ciltler ve ateş saçan gözler geliştirerek, onun  önünde eğildiler. Çok öfkeli insanlar oldukları ortaya çıktı ve başkalarını lanetlemek (snap-lanetlemek) için güçler geliştirdiler. Sadece lanetlerini seslendirerek (bhasmiscot) insanları küle çevirebilirlerdi. Efendilerine  Tanrı gibi tapan ve dini nedenlerle evli olmayan, kimi sadık kadınlar vardı. Bazıları da saflaşma/arınma yoluyla yükseldiler ve lanetleme gücüne sahip oldular. Hiçbirisi başkalarının kurtuluşuyla ilgilenmiyordu. Onlar sadece hünerlerini sergilediler.

Özellikle hüsrana uğrayanlar öldürmeye ve şiddete yöneldiler. Tanrıça Kali’ye insan kafaları kurban etmeye başladılar. Kendileri öldüklerinde, onların ruhları Virata’nın sağ tarafında yer alan bilinçüstü aleme girdi. Hindistan bir Kutsal Topraktır (Yoga Bhoomi) ve dine karşı her türlü meydan okumanın, geçmişte de olduğu gibi günümüzde de etkisi olmayacaktır. Eğer geçmişteki günah dengesi, Kali’nin elde ettiği manevi faydaları (punyaları) aşarsa, o zaman Hindistan tüm korkunç sonuçlar için sorumlu tutulacaktır.

Bölüm  8

Sahaja Yoga

Sahaja  Yoga’nın anlamı, onu bileşenlerine ayırırsak daha iyi anlaşılabilir: ‘Saha’, ‘ile’, ‘ja’, ‘doğmak’ ve ‘yoga’, ‘birlik’ veya ‘teknik’ anlamına gelir. Yani ‘Sahaja Yoga’, evrim tekniğinin her birimizde doğuştan var olduğu anlamına gelir. Ellerimizle, ayaklarımızla ve insani farkındalığımızla hiçbir çabamız göstermeden doğmamız gibi, eşit şekilde zahmetsiz bir şekilde bize gelen bu İlahi Olanla kendiliğinden birleşmemizin gerçekleşmesi için de doğarız. Birçoğu, Kendilerine düşen çabayı göstermeden, bir çaba harcamadan Aydınlanmaya ulaşabilecekleri gerçeğini kabul etmekte zorlanıyorlar. Ama Sahaja Yoga bir tekamül süreci olduğu için, hiçbir insan çabasıyla elde edilemez. Bu Yaşamın kendisinin işidir. Toprağa bir tohum ektiğimizde, o kendi kendine filizlenir. Küçücük bir filizden bir fideye dönüşür ve sonra gövdesi, dalları, kökleri ve yaprakları olan büyük bir ağaca dönüşür. Hangi insan çabası bu kendiliğinden büyüme için herhangi bir fark yaratır ki? Eğer Aydınlanma, kendinizle özdeşleşmeniz anlamına geliyorsa, hiçbir insan çabası bunu başaramaz. Küçük bir toz parçacığı eğer varsa, o sadece vardır. Himalayalar bu gün oldukları gibi olmak için ne kadar çaba harcadılar? Hayvanlar bu gerçeği sorgusuz sualsiz kabul ederler ve kendileri olmak için hiçbir çaba göstermeden var olurlar.

Evrimsel süreç Tabiat Ana’nın işidir ve O, bu işi insan çabasından veya insan zekasından hiçbir yardım almadan yapar. Bu basit gerçeği kabul etmesine izin vermeyen sadece insanın egosudur. Dünya, Güneş’in etrafında müthiş bir hızla hareket ediyor ama o bizi tutar ve büyük bir sevgi ve anlayışla uzayda bizi muhafaza eder. Güneş bize hayat vermek için parlar ve geceleri uyumamıza izin vermek için dünyanın diğer tarafına gider. Ay da burada kendi rolünü oynar ve yıldızların da yeri vardır. Böyle güzel düzenlenmiş bir sahne, yaratılışında hiç bir insan katkısı olmaksızın, insan için yaratılmıştır. Yaratılış unsurlarının uyumlu çalışması, evrensel Tanrısal Sevgi temasını açıkça sergilemektedir. Yaradılışın bu birliği içinde evrenler tam bir uyum içinde dönerler. Tüm Yaratılış müzikal bir melodi gibidir ve Tanrı, evrimin ve insanın bu evrimdeki rolünün kayıtsız tanığıdır. İnsan, özgürlüğü ve asaleti içinde, sadece bundan zevk alma ustalığını öğrenmek için evrimleşmiştir. Yaratıcı, bu müzikal fantezinin şefi olarak, yaratıklarına rollerini seçme ve enstrümanlarını Onun Mutlak enstrümanıyla uyumlu hale getirme özgürlüğü vermiştir. Başlangıçta, Yaratılış var olduğunda, Her Şeye Kadir Tanrı (Parabrahma) ve O’nun Gücü (Adi Shakti) arasında bir ayrılık gerçekleşti. Tanrı’dan ayrılan İlahi Güç, O’na geri dönme yolculuğu sırasında, evren ardına evren yarattı. Bizim evrenimizde, Adi Shakti evrimin çeşitli aşamaları boyunca yaşamı sürdürmek için güneş sistemini, Dünya gezegenini yarattı ve nihayetinde  insanları yarattı. Bu aşamada, ilk kez, Yüce Allah’ın Kendisini yansıtan yüksek benliğin (Atma) bir sezgisi, insanın farkındalığına girdi. Biri insani ve sonlu, diğeriyse İlahi ve sonsuz olan bu iki kimliğin birliği ancak insan şuurunda mümkündür. Bunu analojilerin anlamlarıyla daha net anlayabiliriz.

Tanrının yaratıcı ve yıkıcı güçleriyle, yarattıklarını yarattığını ve yok ettiğini görebiliriz. Bunlar bir ressamın elindeki kurşun kalem ve silgi gibidir. Ya da Tanrı’yı, gaza ya da frene basan otomobil sürücüsü olarak tasavvur edebiliriz. O, bu güçleri kullanarak nihayetinde, zamanla öğrenen bir sürücü olmak için yükselen insanı yaratır. Bu olduğu zaman Tanrı yolcu koltuğuna geçer ve insan sıkı gözetim altında arabayı kullanır. İlk başta, öğrenen bir sürücü olarak çok sayıda hata yapar, ancak sonunda bir gün araba kullanma sanatında ustalaşır. Bu olduğu zaman, Tanrı bir eğitmen olarak emekli olur ve insanların sürücü koltuğunda Onun yerini almalarına izin verir. Bu bakış açısından, yeni ehliyet almış bir sürücü, Aydınlanma almış olan insan, gerçekten kendi varlığının ayrılmaz bir parçası olan bu fren ve gaz kullanımına tanık olur. ‘Sahaja’nın bir başka anlamı da ‘basit ve kendiliğinden’dir. Sahaja Yoga’nın işleyişi çok basittir, ancak içimizde işleyişi oldukça karmaşıktır. Eğer televizyon izlemek istiyorsanız – Sahaja Yoga,  onu açmanız için basit bir şeydir. Onu açmanın arkasındaki mühendislik tekniğini açıklamaksa çok zor ve karmaşıktır. Nasıl çalıştığını anlamak ve açıklamak için nitelikli bir mühendis olmanız gerekir. Sadece basit terimlerle bunu açıklamak gerçekten çok zordur. Televizyondan keyif almanın en iyi yolu, önce onu açmak, bir dizi izlemek ve ardından onun mühendisliğini anlamaya çalışmaktır. Size vermeye geldiğim aydınlanmanın ardındaki karmaşık mühendislikte aynı prensiptir. Faydalarından yararlanmak için nasıl çalıştığını anlamanız mı gerekiyor? Çocukları için endişelenen bir anne olarak, sizin için yemekleri pişirdiğimi söyleyebilirim. Neden Benim onu nasıl hazırladığımı düşünmeden sadece yemeğimi yiyip, bunun tadını çıkarmayasınız ki? Eğer gerçekten açsanız, yemeği yemeğe başlamalısınız. Eğer gerçekten aç değil ve sorular soran bir meraklıysanız, Ben ne yapabilirim ki? Yemeniz için sizi zorlayamam nede hazırladığım yemek için konuşmalar yaparak, konferanslar  vererek size acıktırabilirim. Ya önce yemeği yemeniz ya da  gerçekten acıkıncaya kadar bunun üzerinde tartışmanızı sadece sizin bilgeliğinize bırakabilirim.

Aşağıdaki Şekil 9[6]  Tanrının insanlara inişinin ve insanlarda tecelli edişinin asıl gerçekleştiğini göstermektedir. Kadir-i Mutlak Tanrının ve Onun gücünün kendisinden ayrılması ve birleşmesi aşağıdaki olaylar dizisi içinde gerçekleşmiştir.

! Tanrı’nın Mutlak Varlık olarak hiçbir zaman tezahür etmeyen yönü (Aparampara)

! Tanrı’nın Yüce Tanrı olarak İnsanlarda Ruh olarak yansıyan yönü (Parampara)

! Tanrı’nın Gücü olarak ifade edilen niteliği , Adi Shakti (Apara)

! Adi Shakti, sonsuz İlahi Gücü (Pranava) aracılığıyla çeşitli enkarnasyonlarını tezahür ettirir (Parama)

Adi Shakti, üç işlevini yerine getirmek için üç sınırlı kişilik yaratır:

1. Mahakali olarak Yaratılışı var eder ve onu yok eder.

2. Mahasaraswati olarak O, evrenleri yaratır, nihayetinde Dünya’yı yaratır.

3. Mahalakshmi olarak bu iki gücü bütünleştirir ve sevgisini ortaya çıkarmak için gelişir.

O kendisinin Üç gücünün kombinasyonlarının ve permütasyonlarının koordinasyonu yoluyla örgütlenir ve nihayetinde Yaradılışının özü olarak insanları geliştirir. Bu güçler, insanların fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal bedenlerini yaratmak için etkileşime girerler. İlk üç beden sonlu ve sonuncusu ise sonsuz olan olaylar içindir. Evrimin bu güçleri her şeyden önce insana seçim özgürlüğü verir. İnsanlarda Yüce Tanrı sübtil varlık (Sukshma) olarak ifade edilir, O’nun sonsuz doğası İlahi Ruh (Atma) olarak yansıtılır. Tanrı’nın İlahi Ruh (Atma) olarak İlahi Güç (Kundalini) ile birliği veya yoga, doğası sonlu olan Kundalini’nin artan geriye kalmış  gücü vasıtasıyla insanlarda gerçekleşir. Bu İlahi Gücün insanlarda ifadesi, Kundalini uyanışı ile daha süptil  hale getirilen insan dikkatini yaratır. Aydınlanma anında bu dikkat, kollektif bilincin sonsuz alanını deler. Evrimsel süreçte, diğer birçok balık onu takip etmeden önce, kara eşiğini ilk geçen bir balık olmak zorundaydı. Aynı ilke, kitlesel Aydınlanmada da iş başındadır. İnsanlığın her büyük evrimsel sıçramasında, bir Enkarnasyon, evrimin gidişatına rehberlik etmek ve öncülük etmek için doğar. Enkarnasyonlar, zaman içinde farklı dönemlerde (Yuga’lar) hayatın farklı aşamalarında insanlığa rehberlik etmek için doğum alan Tanrı’nın farklı yönlerini temsil ederler. Bütün bu aşamalar ‘sahaj’ veya kendiliğinden olmuştur. Son ve en önemli aşama olarak, kitlesel Aydınlanma ve Sahaja Yoga’nın eşsiz keşfi, modern zamanların (Kali Yuga) armağanıdır. Onlar, Tanrı ile insan arasındaki bu iletişimin doruk noktasıdır.

Bilinçaltı, Yüce Tanrı’nın farkındalığıdır ve bir kandil nuru gibidir. Bir lambanın diğerini aydınlatması gibi, aydınlanmış bir ruhun diğerini aydınlatması gerekir. Sahaja Yoga sayesinde bir ruh önce Aydınlanma alır, sonra başkalarına nasıl Aydınlanma vereceğini öğrenir. Kundalini biliminin bu kutsal bilgisi sadece Sahaja Yoga ile tam olarak öğrenilebilir. Sahaja Yoga’nın bazı çok basit kuralları vardır, bu kurallar bir telefon hizmeti almak üzere oraya abone olma durumuyla karşılaştırılabilir: Eğer bağlantıda değilseniz,  bağlanmalısınız! Eğer bağlı değilsenizde, bağlıymış gibi davranmayın! Eğer bağlı değilseniz ve bağlantısı kesilmiş bir telefondan sürekli olarak birisini aramaya çalışırsanız, cihazınız bozulabilir! Eğer bağlı değilseniz veya bir VIP (Yüce Tanrı) ile randevunuz yoksa, numarasını sürekli çevirerek O’nu çok rahatsız edeceksiniz. Sahaja Yoga’da gerçek arayış içindekiler, sahte olanlardan farklı şekilde değerlendirilir. Bir kitaptan Tanrı hakkında bir şeyler okuyan insanlar, kelimelerin ölü kelimeler olduğunun farkına varmadan, kitabın sözleriyle kendilerini özdeşleştirirler. Tanrı, kişisel bir deneyim olarak hissedilmelidir. Birisi kutsal yazıları çok iyi bildiğini düşünüyorsa, bu durum böyle bir adamın birçok yaşam boyunca Aydınlanma alamayacağının kesin bir işaretidir. Aksine, entelektüel arayışlarının sonunda böyle hisseden ve Tanrı hakkında ders çalışmaktan veya okumaktan artık zevk almayanlar, kollektif bilincin bilinmeyen alemine zahmetsizce atlayanlardır. Arayış sevgisini çok gözyaşı ve çok fazla tövbe ile gösteren, hüzünlü ayrılık şarkıları söyleyen duygusal tipteki arayışçılar, karşılarında dururken bile Tanrıyı tanımazlar.

Ramayana’nın yazarı olan büyük şair Tulsidas, üç ayrı olayda karşısına çıkan Shri Rama’yı tanıyamadı. İçinde oturmamız gereken büyük bilinçdışı aşamayı tanımlamak, onu oturtmakla aynı şey değildir. Tam tersine sahneyi yaratanlar bunun üzerine kolay kolay atlamazlar. Sahneyi kurmakla o kadar meşgul ve kafaları oradadır, dikkatleri kendi betimlemeleriyle oluşturdukları bilinmeyenin dünyasına sıçramakta özgür değildir. Sözüm ona önemli işlerle çok meşgul olanlar da, kendi sonsuz varlıklarına atlayamazlar. Bu, ancak insan zihni önceliklerini doğru belirlediği zaman gerçekleşir. Gerçekten önemli olan her şey, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı tarafından yapılır, öyleyse biz neden O’nun işini yapmakta ısrar ediyoruz? Uçakta veya trende seyahat ederken valizlerimizi kafamızda mı taşıyoruz? Tabii ki değil! Kişisel olarak sorumlu hissedenler bu saçmalığı çok ileri taşıyorlar. Bu tür insanlar, Tanrı’nın kendileri aracılığıyla çalıştığını ve O’nun emirlerini yerine getirmek zorunda olduklarını iddia edeceklerdir, ama gerçekten O’na bağlılar mı? O’nun fikrini ve isteklerini gerçekten biliyorlar mı? Bilinçdışına aşinalar mı ve onun sembolleri aracılığıyla iletilen bilgilerin kodunu çözebilirler mi? Birçok insan Tanrı’ya ulaşmak için büyük çaba harcar. O’nun adını anıyorlar, peki O’nun buna izni var mı? Bu tür insanların sorunu, Yüce Allah’ı ve O’nun nimetlerini doğuştan gelen bir hak olarak görmeleridir. Onların emrinde olup onları araması mı gerekiyordu? Bu küstah arayışçıların, sanki Tanrı onlara bir şey borçluymuş ya da bir şekilde onlara minnettarmış gibi, Her Şeye Gücü Yeten’in dikkatini talep etmeleri şaşırtıcıdır. Bir çeşit üstünlük kompleksinden muzdaripler. Yaşamları boyunca İlahi Enkarnasyonları tanımaya isteksiz olduklarından, onları çarmıha gerer veya öldürürler. Enkarnasyon öldüğünde, onlara tapınaklar ve kiliseler inşa eden ve şanlarını söyleyen ilk kişilerde, onlar olurlar.

Bu tür insanların egoları, insan formunda kendilerinden daha yüksek bir varlığı tanımalarını engeller. Belki de bir Enkarnasyonu kabul etmeyi reddetmelerinin nedeni aşağılık kompleksinden muzdarip olmalarıdır. O kadar düşük seviyede olduklarını kabul edemezler ve bir Enkarnasyonun yanına bile yaklaşamazlar. İnsanlar edindikleri yapay fikirlere göre bir imana sahiptirler. Örneğin zengin bir kişi, kötü koşullarda doğan bir Enkarnasyonu kabul etmeyebilir. Bir entelektüelin herhangi bir kişiyi Enkarnasyon olarak kabul etme şansı oldukça zayıftır. Zeka, bu kabulün önündeki en büyük engeldir çünkü insanlar, nesnel arayışları boyunca ona bağımlıdır. Bu kadar kapsamlı deneyler yaptıkları bu zeka aracını terk etmeye istekli değiller.

Ayrıca, arayış içindekilerin Aydınlanma, Tanrı ve Enkarnasyonlar hakkında sabit fikirleri vardır, öyleyse İlahi Olan, insanların O’nun için tasarladığı kalıba nasıl sığabilir ki? O, neyse odur ve bu kadar çeşitli ve belirsiz olan insan kavramlarına uyacak şekilde düzenlenemez. En büyük günahkârlar, dükkân açıp “Satılık Tanrı” diye reklam yapanlardır. Onlardan hoşlanan diğerleri de, bir şekilde onların suç ortağı oluyor. Her iki tür de cehaletin kurbanlarıdır. Çaba ya da cehalet yoluyla kolektif bilinçaltına ya da bilinçlerinde kolektif bilinçüstüne ulaşan insanların Kundalini’lerini yükseltmek son derece zordur. Sahip oldukları görünür güçlerin başka varlıklara ait olduğunun farkında değildirler. Bu varlıklar gerçek benliğe hükmeder ve gerçek, cehalet içinde saklanır. Güçlü olduklarına inanan ve bu ekstra duyusal kişilikleri kullanan insanları ikna etmek kolay değildir. Kolektif bilinçaltı ve bilinç üstü alemlerinin sözde ortakları tarafından saldırıya uğramadıkça, buna inanmazlar. Bu tür insanların takipçileri de etkilenmeye mahkumdur. Sayısız sayıda kişi, içinde oldukları zor durumu fark ettikten sonra yardım almak için Sahaja Yoga’ya döndü. Sonunda ışık doğduğunda ve nasıl kandırıldıklarını ve aldatıldıklarını anladıklarında, bu tür kurbanların Sahaja Yogiler tarafından onlara gösterilecek özel yardıma ve ilgiye ihtiyaçları vardır. Dediğim gibi, bu tür insanlara Aydınlanmalarını vermek zordur ve bunu elde etmeleri uzun zaman alabilir. Eğer tam olarak işbirliği yaparlarsa, o zaman Sahaja Yoga onların kurtuluşunu gerçekleştirir; gönülden teslim olmazlarsa Bilinçdışı onlara olan ilgisini kaybeder. Alkolikler ve her türden bağımlılar da çok zor adaylardır.

Bilinçaltı katmanlarında sıkışıp kalırlar ve alışkanlıklarının kölesi haline geldikleri için sürünerek çamurdan çıkamazlar. Sahaja Yoga’nın verdiği güçlerden biri de artık böyle şeylere dahil olmamadır ve Sahaja Yogi olduktan sonra birçok kişi kendi durumlarını gözlemleyerek kölelik zincirlerinden kurtuldu. Sahaja Yoga, kendi iffetine saygısı olmayan erkek ve kadınlara saygı duymaz. Din adına bedenlerine eziyet edip sonradan acı çekenler ya da durmadan kendilerini şımartıp güzel vücutlar geliştirmeyi başaranlar da pek az saygı görürler. Yaşam kaliteleri değişmez ve onlar çok yüzeysel bireylerdir. Sahaja Yoga, Yüce Tanrı’nın tapınağı olarak insan vücudunu sevmeyi ve tapmayı öğretir. Sahaja Yoga Bilinçötesinin çalışmasıdır ve Tanrı’yı aldatabileceklerini düşünen çok sayıda  aptal insanlar vardır. Karşılığında, onlar Sahaja Yoga tarafından aldatılırlar ve şaşırmalarına karşın, onlar kendilerini zeki bulurlar. Sahaja Yoga oyunu çok yaramaz olabilir ve birçok mucizevi olayın yanı sıra büyük bir şamatalı mizah da yaratır.


Bölüm  9

İnsanoğlunda Kundalini’nin

 Yaratılışı

Kundalini Tanrısal Olan’ın sevgisinin melodisini üzerinde çaldığı bir arptır. Kundalini, arayanın eşikten geçerek dipsiz/anlaşılmaz Bilinçdışına adım attığı merdivendir. Özgürlük, barış ve mutluluk okyanusunda sonludan sonsuzluğa yükselmeyi sağlayan atlama tahtasıdır. Kundalini, uzun zamandır vaad edilen bu mekana, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın Krallığına ulaşmanın yoludur.

Meditasyon yapan ve büyük farkındalık seviyelerine ulaşan kadim bilgeler Kundalini hakkında çok şey yazmışlardır. Ormanlardaki evlerinde halktan uzakta yaşayarak, meditasyon sırasında Kundalini’nin kendi içlerinde çalıştığını gördüler. Eski Hint yazılarındaki açıklamaların yanı sıra Kundalini, Tevrat, İncil ve Kuran gibi dini kitaplarda da ‘ateş ağacı’ olarak tanımlanmıştır. Bu kitaplarda, çok az kişinin anlayabileceği, gizli bir dille yazılmış birçok referans vardır. İncil, bütün müritlerin çarmıha gerilme sonrası Meryem Ana ile ilk buluşmalarını anlatır. Buluşmanın gerçekleştiği kapalı oda ‘büyük bir rüzgarla dolmuştu ve başlarının üzerinde sanki ateşten diller belirdi ve Kutsal Ruh’la doldular.’ Bu, Kundalini’nin görümünün  bir ifadesidir. Çeşitli Çinli filozoflar da yazılarında Kundalini’yi tanımladılar ve Yunan mitolojisi, Yaratılış bölümünde bahsettiğim aynı Tanrı ve Tanrıçaların fihristini yaptı. Zen Budizm dini, Budist meditasyonunun temelinin Kundalini bilimi olduğunu çok açık bir şekilde öğretir.

‘Kundalini’ ismi Ona, Hintli bilgeler tarafından verildi. Tanrı yarattığı hiçbir şeye bir isim vermemiştir. Sanskritçe’de ‘halkalar’ veya ‘sarımlar’ anlamına gelen ‘Kundal’ kelimesinin dişil şeklidir. Gizli bir dille yazılmış olmasına rağmen, Kundalini’nin bu eski kutsal metinlerdeki tanımı bir Sahaja Yogi için kolayca anlaşılabilir. Aydınlanmış ruhlar, kaba cümlelerin anlamlarının ardındaki ince imaları görselleştirebilir ve anlayabilirler. İnsanların Kundalini hakkında yazılmış olan tüm bu büyük kutsal metinlerdeki dağınık açıklamaları derleyip düzenlemelerinin tam zamanıdır. Her dinde hakikat ateşinin Kundalini’nin fitilinde yandığını anlamak, tüm bu mezheplerin dindar takipçileri için aydınlatıcı olacaktır. O, her insanda  bulunan evrensel bir kimliktir. Kundalini bilgisi daha çok Sanskritçe metinlerde anlatılır, ancak Ben onu modern ihtiyaca uygun bilimsel  bir terminoloji kullanarak açıklamaya çalıştım. Bilginin yalnızca tek bir dil aracılığıyla ifade edilebileceği ya da o dilde bulunabileceği fikrine bir an bile saplanıp kalınmamalıdır. Bir dil aracılığıyla ifade edilen gerçeğin ifadesi de diğer dilleri herhangi bir şekilde daha az önemli kılmaz. Daha sonra, neredeyse kırk yıl önce öğrendiğim tıbbi terminoloji içinde, Kundalini’nin süptil enerjisinin büyümesini ve tezahürünü anlatacağım. Yıllar içinde değişen terminoloji nedeniyle isimler farklılıklar gösterse de, kelimeler için endişelenmek yerine, onlar aracılığıyla aktarılan bilgilere odaklanılmalıdır.

Kundalininin İnsan Fetüsüne Girişi

İnsan, annesinin rahminde bir cenin olarak var olduğu zaman iki Tanrısal olay gerçekleşir:

1. Ruh (Atma), fetüsün kalbine girer ve sonrasında da kalp atmaya başlar. Bu titreşimin dalgaları, Şekil I’de görüldüğü gibi 3 ½ sarım şeklinde hareket eder.

2. Eşzamanlı olarak Tanrısal Güç (Pranava) beyin sayesinde ceninin içine girer.

Kafatası tarafından çevrelenen insan beyni,  konik bir yapıdadır. En üstte, bir tabanı ve bir prizma gibi üç kenarının olmasının yanısıra, bıngıldak kemiği bölgesinde tepesi vardır. Beynin bu üç tabakası farklı malzemelerden yapılmıştır ve farklı yoğunluklara sahiptir. Bu nedenle beyin, ışığın kırılma kalitesine sahip bir prizma gibi davranır. Tanrısal Güç beyne girdiğinde üç kanala ayrılır, çünkü prizma benzeri beynin, bir piramit gibi üç tarafı vardır. Bu üç kanaldan ikisi beynin iki yanından, bir diğeri de tepe noktasından içeriye girer. Kalbin atması (Ishwari Gücü) tarafından oluşturulan birincil sarımın üzerinden geçerler, birbirleriyle etkileşime girerler ve yedi Çakrayı oluştururlar. (Bakınız Şekil 10).

A1
A2
B2
C2
C1
B1

Şekil 10 [7]

Daha sonraki bir  zamanda bu süptil merkezler, omuriliğin dışında kaba fiziksel merkezler olarak tezahür ederler. Bunlar:

1. Beyindeki Sahasrara Çakra

2. Optik sinirin kesiştiği noktada Agnya Çakra

3. Vishuddhi Çakra, servikal pleksus olarak kendisini gösterir

4. Anahat veya Hridaya Çakra, kardiyak pleksus olarak kendisini gösterir

5. Nabhi veya Manipur Çakra, solar pleksus  olarak tezahür eder

6. Swadishthan Çakra, aortik pleksus olarak kendisini gösterir

7. Mooladhara Çakra, pelvik pleksus  olarak kendisini gösterir

Bunlar, doğası gereği kaba olan vücudun ana pleksuslarıdır, ancak her birinin, her bir Çakranın ayrı bölümler de ayrıntılı olarak tanımladığım alt pleksusları vardır. Kundalini beynin apeksine girdiğinde, bıngıldak kemiği (Brahmarandhra – ‘Brahma’ ‘Tanrısal’, ‘randhra’ ‘delik’ anlamına gelir), O doğrudan beyinden omuriliğe iner.

Tanrısal Güç beynin iki tarafından, Şekil 10’da A1 ve A2 olarak gösterildiği gibi akar. Bunlar iki ana noktada kırılmaya uğrarlar ve kuvvetlerin paralel kenara göre beynin eğimli tarafına düşen ışınlar, iki bileşene ayrılırlar. B1 ve B2 olarak adlandırdığım vücuttan çıkan bir çift;  ve omuriliğe giren diğer çifti ise, C1 ve C2 olarak etiketledim. Bu son çift, omurilikte Ida ve Pingala Nadiler olarak bilinen sol ve sağ kanalları oluşturur. Bu iki süptil kanal daha sonra sol ve sağ sempatik sinir sistemi olarak tezahür eder. Tanrısal Gücün “A” Akımı olarak omuriliğe girer ve indiği yer beynin arka kısmındadır. İlahi Güç de omuriliğe “B” Akımı olarak ceninin arkasından girer. Bu iki kutsiyetin akışı, merkezi sinir sistemini oluşturmak için birleşir. ‘A’ Akışı, insanların istemli eylemleri gerçekleştirmesine izin verir; ‘B’ Akımı tarafından ise, istem dışı eylemler gerçekleştirilir. Beynin tepesinden Tanrısal Güç (Pranava) girer ve insanda üç güç olarak yerleşir. En alttaki Mahakali Gücü, ikincisi Mahasaraswati Gücü ve en üstteki ise Mahalakshmi Gücüdür. Bu üç Güç, üç çift Deity’yi ve onların Güçlerini yaratır. Mahakali önce, Shri Ganesha’yı yaratır, ardından da diğer tüm Deity’ler yaratılır.

Onlar ise:

! Shiva + Parvati (Durga)

! Brahma + Saraswati

! Vişnu + Lakshmi, dir.

Bu Deityler aynı zamanda Gücü olan Radha ile birlikte Shri Krishna’yı  ve Gücü Annesi Meryem (yani Mahalakshmi’nin Kendisi) olan Rab İsa Mesih’i tezahür ettirir. Bu iki Deity, sırasıyla Shri Vishnu ve Shri Ganesha’nın evrimleşmiş insan Enkarnasyonlarıdır. Bu aktiviteden sonra üçe ayrılan Pranava omuriliğe girer. En alt ipliği (Mahakali veya Gauri Gücü) Kundalini olarak sakrumda kaybolur. Kundalini’nin sarmalarından Shri Ganesha, Mooladhara’daki meskeninin dışında yatan Mooladhara Çakra’ya yerleştirilir. O, Annesi Kundalini’nin iffetini koruyarak bu Çakraya yaslanır. Her insanın, kendi şahsi annesi olan bireysel bir Kundalini’si vardır ve o, Onun tek oğludur. O, tek çocuğuna ‘ikinci doğum’ (Dwija) ya da aydınlanma vermek için uygun anın gelmesini bekleyen, uyur halde yaşayan Gauri’dir. Diğer Deityler kendi farklı merkezlerinde kalırlar:

1.Sahasrara Çakra – Adi Shakti’nin Kendisi

2.Agnya Çakra – İsa Mesih + Meryem Ana

3.Vishuddhi Çakra – Shri Krishna + Shri Radha

4.Anahat Çakra – Shri Rama + Shri Sita (sağ taraf) Shri Shiva + Shri Parvati (sol taraf), merkezde Shri Jagadamba (Durga)

5.Nabhi Çakra – Shri Vishnu + Shri Lakshmi

6.Swadishthan Çakra – Shri Brahmadeva + Shri Saraswati

7.Mooladhara Çakra – Shri Ganesha + Shri Gauri

Kundalini’nin kalpteki ilk sarımı vasıtasıyla bu Güçler, Hridyakash adı verilen yeni bir dönüştürme mekanizması yaratırlar. Bu, halk arasında Kutsal Kalp olarak bilinen kalp merkezinin ışığıdır ve kalbin etrafında yedi aura olarak yansır. Tanrısal Ruh’un durumundan veya ruh halinden ve Ruh’un Ezeli Anne’nin (Adi Shakti) oyunundan memnun olup olmadığı hakkında bilgi alır. Bu iç içe geçmiş bir sistemdir ve daha sonraki bir noktada bu daha ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

Orta iplik (Mahasaraswati Gücü), Kundalini’nin sakrumda kaybolmasının yarattığı boşluğa veya Void’a sızar. En üstteki iplik (Mahalakshmi Gücü) Sushumna Nadi’nin üst kısmı olarak kalır ve parasempatik sinir sistemi olarak tezahür ederken, bu merkezi kanalın alt kısmı Void’un bir parçası olarak kalır.

Pranava’nın inişiyle birlikte, Shri Shiva hariç tüm Deityler kendi Çakralarına yerleşirler. Shri Shiva, Aydınlanmamış varlıklar için, fetüse eşlik ettiği  Tanrısal Ruh (Atma) ile özdeşleşir. Onun Gücü olan Parvati, Adi Shakti’nin Mahakali Gücü ile özdeşleşir. Ruhsal planlarında insan ve Ezeli Varlık arasındaki temel fark budur. Shiva ve Shakti’nin (Parvati) ayrılması bu şekilde gerçekleşir;  onlar tekrar karşılaştıkları zaman Yoganın (birleşme) gerçekleşeceği söylenir. Cenin, Ruh’u kalbe kabul ettiğinde, kalp bölgesindeki ilk atma duyulabilir. Shiva, Aydınlanmamış ruhların kalbine yerleşir.

Parvati, sadece her insanın fiziksel bedeninin yaratılması için, kendi Rabbinden bağımsız olarak Deity  Durga olarak tezahür eder. Kutsal Kalp olarak adlandırılan Kalp Çakrasının merkez odasına gider. Lord Vishnu, Gücü ve Eşi olan Lakshmi ile göbek merkezine yerleşir. Göbeğinden Nabhi Çakra’nın etrafında sallanan nilüfer benzeri bir merkez çıkar. Bu, Swadishthan Çakra’dır ve Lord Brahmadeva ve O’nun Gücü olan Saraswati, bu merkezi yöneten Deityler olarak yerlerini alırlar. Sarkmakta olan bu Çakra, Nabhi Çakra’nın etrafında bir daire çizerek, İlüzyon Okyanusu (Bhavasagara) veya Boşluk – Void olarak adlandırılan bir alan yaratır. Lord Vishnu, Ezeli Varlığın (Virata) evriminin on aşamasını temsil eden on Enkarnasyonu aracılığıyla bu Boşluğu geçer. Onun Yedinci Enkarnasyonu, Gücü olan,  Shri Sita ile Kalp Çakrasının sağ tarafında ikamet eden Shri Rama idi. Rama, mükemmel bir erkek (Mariada Purushottama) olan bir kişiliğin temsili olarak enkarne oldu. Lord Vishnu’nun sekizinci Enkarnasyonu, Gücü Radha ile birlikte Vishuddhi Çakra’da ikamet eden Shri Krishna şeklindeydi. Shri Krishna, Ezeli Varlığın (Virata) insan biçimindeki nihai ifadesiydi ve bize Yaratılışı,  Tanrısal Gücün bir oyunu (Leela) olarak görmemizi öğretti. Vishuddhi’nin üstündeki beyinde, optik sinirlerin kesiştiği yerde, Rab İsa Mesih’in her insanda ikamet ettiği Agnya Çakra bulunur. O, Oğul Tanrı ilkesinin tam tezahürüdür. Vücudu, Shri Ganesha’nın tek kardeşi ve Tanrısal bir kişilik olan Shri Kartikeya’dan meydana getirildi.

O bir insan olarak gelmesine rağmen, dirilişi, insan vücudunun  Tanrısal özü sayesinde mümkün olmuştur. Vaikuntha aşamasında İsa, Krishna ve Radha’nın tek oğlu Mahavishnu olarak yaratıldı. Vishnu’nun dokuzuncu Enkarnasyonu olarak O, Buddha veyahut “ılımlı Enkarnasyon” olarak adlandırıldı. Sahasrara Çakra (beynin limbik bölgesi), Mahamaya (Büyük İllüzyon) adı verilen bir biçimde Adi Shakti tarafından yönetilir. O, Vishnu’nun onuncu ve son Enkarnasyonunun Gücüdür, henüz gelmemiş olan Kollektif Varlık Shri Kalki’dir.  

Şekil 11 [8]

Parasempatik sinir sistemi, ilk olarak Sahasrara Çakranın limbik alanında tezahür eden ve daha sonra vagus siniri haline gelen Mahalakshmi Gücünün kaba ifadesidir. Bu sinirden sonra, Kundalini üçgen kemiğe girdiğinde, her insanın merkezi kanalında (Sushumna Nadi) bir Boşluk yaratılır.

Şekil 12 [9]

Bu Boşluğa Brahma, Vishnu ve Mahesha’dan (Shiva) oluşan Ezeli Usta (Adi Guru) yerleştirilir. Bu Ezeli Üstat, Dattatreya olarak da bilinir. Raja Janaka, Adi Nath (İlk Tanrı), Macchindra Nath (10. Yy da yaşayan bir aziz), Zoroaster (Zerdüşt), Guru Nanaka ve Shirdi’li Sai Nath gibi birçok insanı peygamber ve öğretmen olarak doğurdu. Bu Deity, insanların kendi içlerindeki Void veya İlüzyon Okyanusunu geçerek kurtuluşlarını aramalarına yardımcı olur.

Çakralar, beş çeşit maddi güç tarafından dönüştürülen beş elementten (toprak, su, hava, ateş ve eter) yaratılmıştır. Kundalini’nin ilk sarımı, Ishwari Gücü ve Mahakali’nin üç Gücü, Mahasaraswati ve Mahalakshmi, soğanlı bir çan şeklinde olan bir çiçeğe benzeyen bir yapı oluşturur (bkz. Şekil XII). Sol ve sağ sempatik sinir sistemleri, omuriliğin dışındaki süptil Ida ve Pingala Nadilerden tezahür eder. Bu sistemler omurilik boyunca, omurların dışında uzanır ve soğanlı biçiminde ganglionik (Tipik olarak sinapslarla birbirine bağlanan ve genellikle bir sinir lifi üzerinde bir şişlik oluşturan bir dizi sinir hücresi gövdesi içeren bir yapı) zincir oluşturur. Omuriliğin tabanındaki kuyruk sokumuna doğru koşarlar.

Sakrumun uç kesiminin biraz altında buluşurlar ve Mooladhara Çakra’nın etrafında bir daire oluştururlar. Bu en alt merkezdir ve omuriliğin veya kafatası kemiklerinin dışına yerleştirilmiş olan tek merkezdir. Tüm merkezler, ona başkanlık eden Deityler tarafından kontrol edilir ve kaba olarak ganglionlar olarak ifade edilir. Tüm organlar ganglionlar aracılığıyla kontrol ediliyor gibi görünüyor. Başta itiraf etmek gerekir ki, tıp bilimcileri tarafından oluşturulan terminoloji, Tanrısal Olan’ın doğasını açıklamakta yetersizdir. Bu kitapta ifade edilen bilgi,  doğası gereği özneldir, bu nedenle ona öznel açıdan bakılmalıdır. Her ikisi de otonom sinir sisteminin dalları olan parasempatik ve sempatik sinir sistemleri kelimesini kullandığımda tam olarak bunu tıp bilimcilerin anladığı şekilde söylemiyorum. Bir adım daha ileri giderek, her iki sistemin de Tanrısal Kudretle ilgili olarak vücutta yürüttükleri işlevlere göre ayrılması gerektiğini söylerdim.

 

Otonom Sinir Sistemi

İşlevsel olarak otonom sinir sistemi, Tanrısal doğası ile anlaşılmalıdır. İlahi Sevginin süptil enerjisini ifade etmek ve nihayetinde aydınlanma ihsan etmek için kanallar vardır. Ezeli Anne bir insanı Kendi Gücü (Prana) ile doldurmak istediğinde, onu parasempatik aktivite yoluyla  kişinin kullanımı için serbest bırakır. İnsanlar bu Prana’yı kimi çabaları veya ekstra acil ihtiyaçları için kullandıklarında, bu sempatik bir aktivite işlevidir. Bir kişi, örneğin kısa bir süre koşarak kalp atış hızını artırabilir. Bu durumda Prana, acil bir durumda bir ihtiyaç için kullanılır. Ancak kalp atış hızının azaltılmasını kişi yapamaz, çünkü bu ancak  parasempatik aktivite yoluyla gerçekleşebilir. Sadece beyinde bulunan Adi Shakti, kalbin atış hızını düşürebilir. Adrenalin veya asetilkolin gibi kimyasalların,  nasıl ve neden farklı şekillerde çalıştığını açıkça anlamalıyız. Koşullara bağlı olarak, her ikisi de belirli bir organı gevşetebilir veya daraltabilir. Sempatik sinir sistemi aktivitesi yoluyla koroner kan damarları genişlerse, aynı aktivite nedeniyle arterler genellikle sempatik sinir sistemi tarafından salgılanan adrenalinden dolayı daralırlar. Parasempatik sinir sistemi tarafından kol kaslarında daralma meydana getirilirken, genel olarak kaslarda bir genişleme olur.

Eylem tarzı çelişkili görünüyor, ancak bu iki sistemin iki farklı işlevi, faaliyetlerinin maksadı veya amacı açısından anlaşılırsa, kolayca kavranabilir. Sempatik sinir sistemi bir tür sinir uyarısı gönderirken, parasempatik sistem farklı sinir uyarıları gönderir. Bu dürtüler daraltabilir veya genişletebilir, aktiviteyi artırabilir veya azaltabilir, ancak bu iki sistemin amacı veya ifadesi, ya yönlendirmek ya da harekete geçmektir. Organlara enerji akıtırlar veya zaten organlarda bulunan enerjiyi kullanırlar. Sempatik etkinlik, bilinçli etkinliğin insan çabası sayesinde ve aynı zamanda, herhangi bir olağanüstü eylem için devreye sokulur. Parasempatik sinir sistemi kendi başına hareket ediyor gibi görünse de, bir organı büyütme veya daraltma kararları aslında her organın ihtiyaçlarını gözetmekle sorumlu olan Deityler tarafından alınır. Tıp bilimi, diğer tüm bilimler gibi, nesnel bir bilgidir, dolayısıyla kısmi bilgidir ve bu sistemler hakkında büyük ölçüde belirsiz bir haldedir. Omurilik boyunca akan Tanrısal Gücün enerjilerini göstermek çok zordur çünkü bunlar süptildirler ve çıplak gözle görünmezler. Bunlar ancak, kişi Tanrısal Ruh’un (Atma) gözlerini geliştirdiği zaman algılanabilir. Tüm bunlar kulağa çok saçma gelebilir. Ancak, Sahaja Yoga ile yaptığımız deneylerde, birçok insan Kundalini’nin, sakrum adı verilen bu üçgen kemik içinde titreştiğini açıkça gördü.

Üstelik, onun yukarı doğru hareketi çıplak gözle de görülebilir. Bir stetoskopla, zayıf olsa dahi nabız benzeri atışını kaydetmek bile mümkündür. Arayış içindeki kişi, başının tepesinde Kundalini’nin nabız benzeri atışını hisseder. İnsanların, hatta aydınlanma almamış olanların bile kendi gözleriyle gördükleri, bu tür birçok fiziksel delil vardır. Kundalini’si yükselenlerin gözbebekleri, küçük çocukların gözbebekleri gibi genişler ve bu da parasempatik aktiviteyi düşündürür. Gözler söz konusu olduğunda, tıp biliminde genişlemiş göz bebeklerinin parasempatiğin mi,  yoksa sempatiğin mi bir aktivitesi mi olduğuna karar vermek, hala tartışmalı bir konudur. Çocuklukta, ego ve süperego tam olarak gelişmemiş olduğu ve bıngıldak kemiği hala oldukça yumuşak olduğu zaman, göz bebekleri parasempatik aktivite nedeniyle genişler. Çocuk büyüdükçe, ego ve süperego tam olarak gelişir ve daha sonrasında göz bebeğinin  genişlemesi, karanlığa uyum sağlamak için sempatatik bir aktivite haline gelir. Gözbebeklerinin daralması bile sempatiktir çünkü optik sinirler Tanrısal Enerjiyi (Pranava) kullanır. Genel anlamda konuşursak, insanoğlunun dahil olduğu normal veya sıra dışı aktiviteyi ortaya çıkaran ve bilinçli veya bilinçaltı zihin ile gerçekleştirebildiği şeyler, doğası gereği insani olan sempatik sinir sistemidir. Enerji arzı kendiliğinden olduğu zaman, bu doğa içinde Tanrısaldır ve parasempatik sinir sistemi devreye girer.

Ego ve Süperegonun Gelişimi

Şekil 10’da, görüldüğü gibi beyin üçgen şeklindedir ve onun iki yanındaki eğik düzleme düşen Tanrısal Gücün ışınları (A1 ve A2) iki fiziksel olayla karşılaşır: Birincisi, hepsi bu eğik düzleme düştüğü ve beyne girdiği için, bu ışınlar bölünerek bir bileşen kuvvetin beyine girmesi (C1 ve C2) ve diğer bileşen kuvvetin ise beyinden çıkması (B1 ve B2) sonucunu oluştururlar. Daha sonra, bu iki güç hattı beyinde Agnya Çakra’da kesiştiği zaman aynı fenomen tekrar ortaya çıkar. Çapraz geçiş, farklı seviyelerdeki farklı yoğunluklar nedeniyle, beyindeki kırılmanın bir sonucu olarak gerçekleşir. Beynin dışına çıkan bu iki bileşen (B1 ve B2), dış dürtülere tepki verdiği için insan dikkatini vücudun dışına çeker. Ego ve süperego bir tepki olarak yaratılmıştır. Bir çocuk doğduğu zaman, anne tıpkı bir hayvanın yaptığı gibi, bir dürtüyle bebeğini emzirmeye başlar. Çocuk annesinin memesini emer ve sevinç içinde bir olduklarını hisseder. Anne çocuğu bir memeden diğerine taşıdığında çocuk kendini incinmiş ve mutsuz hisseder. Reaksiyon çocuğun beyninde, zıt yönlerde yükselir. Bu şekilde ego yavaş yavaş beyinde bir balon gibi şişer. Çocuğun bu dirençli davranışından sonra anne, bu ego karşı çıkışını azarlar veya tersler, ki bu sonuçta çocuğun zihninde bir şartlanma yaratır. Bu şartlanma ise süperegoyu yaratır ve beynin sağ tarafında balon benzeri bir yapı gelişmeye başlar. Beynin sol tarafındaki ego ve sağındaki süperego, başın üstünde bulunan yumuşak kemiği (bıngıldak) kaplayana kadar büyür.

Beş veya altı yaşında bıngıldak kemiği tamamen kireçlenmiş olur. Ego ve süperego Agnya Çakra tarafından kontrol edilir. Bu süptil merkez, optik sinirlerin kesiştiği ve tüm bu üç kuvvetin de buluşma noktası olan yere yerleştirilmiştir. Ego ve süperego balonları Vishuddhi Çakradan büyümeye başlar. Ego tam olarak geliştiği zaman kulak hizasında, başın sol tarafına doğru yayılır ve beynin ön tarafına doğru hareket eder. Bu gelişme, düşünme ve planlama (faaliyeti) sayesinde gerçekleşir. Bir insanın alnındaki beynin boyutu ve şekli, bir maymununkinden önemli ölçüde farklıdır. Bir maymunun beyni, ego gelişimi çok fazla olmadığı için eğik ve daha küçüktür. Bilinç öncesi zihnin düşünme ve planlama faaliyetleri, ego olarak biriken atık ürünlerin dumanlarını yaratır. Süperego, zihni koşullandıran her şeyi depolar ve sağ kulağın arkasında gelişir ve beynin arkasının tamamını kaplayarak, başın üzerinde geriye doğru büyür. İyi ve kötü, kişinin tüm deneyimleri bilinçaltında depolanırken, bu duygusal ve duygu bağlantılı faaliyetlerin bütün atık dumanları süperegoyu yaratır. Böylece bilinç öncesi zihin (mana) ve bilinçaltı zihin (suptamana) sırasıyla Güneş Kanalından (Pingala) ve Ay Kanalından (İda) gelen İlahi Gücü kullanır. Sempatik sinir sisteminin tüm faaliyetleri sağ ve sol kanallarda akan İlahi Enerji tarafından sağlanır. Sağ kanal beynin solunda başlar ve sol kanal ise beynin sağ tarafında başlar. Agnya Çakra onların geçiş noktasına yerleşmiştir ve genel anlamda hipofiz ve epifiz organlarını kontrol eder.

Bu şekilde hipofiz egoyu ve epifiz ise süperegoyu kontrol eder. Süperegoyu kontrol eden epifiz, hayvanlarda aşırı gelişmiştir. İnsanlarda ego ve süperego arasında bir denge vardır ve bu denge sayesinde hem ego hem de süperego beynin üst kısmında, bıngıldak kemiği yakınında merkeze gelirler. Beynin tamamını kaplanması ve bıngıldak kemiğinin kireçlenmesi, insanı her yeri kaplayan İlahi Güçten ayırır. Bu şekilde insanlar ‘ben’liklerini veya kendi kimliklerini geliştirirler. Hem ego hem de süperego, bir ev halkının ılımlı adanmışlığıyla dengelendiğinde, Sahaja Yoga ile uyanan Kundalini, beynin merkezinden geçer. Arayış içindeki kişinin dikkatini Evrensel Bilinçaltına, Her Yere Yayılan Güç’e çeker. Dikkati, kendi faaliyetinin doğasına göre sistemin soluna veya sağına kayar. Bu aktivite için gerekli olan her enerji Ida veya Pingala Nadi’den gelir (bkz. Şekil 5) ve Çakraların merkezine yerleştirilmiş olan Deity’ler uygun hareket tarzına karar verirler. Pingala ve Ida Nadilerin her iki yanından biri saat yönünde, diğeri saat yönünün tersine olmak üzere iki enerji elipsi ortaya çıkar. İhtiyaç duyulan enerji, Tanrılar tarafından dönüştürülür. Onlar beyindeki süptil merkezlerin (Petha’lar) baş üzerinde bulunan yerleri ve aynı zamanda kalpteki Tanrısal Ruhu (Atma) çevreleyen Ruhun auralarıyla temas halindedirler.

Bilinçüstü Aktivite

Kundalini hakkındaki açıklamaların çoğu, bize bugüne kadar Hatha Yoga uygulayan Bilgeler aracılığıyla geldi. ‘Hatha’ kelimesinin kendisi, ‘Güneş’ anlamına gelen ‘Ha’ ve  ‘Ay’ anlamına gelen ‘Tha’ kelimelerinden türetilmiştir ve bu durum her iki sempatik kanalın kullanıldığını açıkça göstermektedir. Hatha Yoga sistemi sadece bilinçli çabanın işleyişiyle değil, aynı zamanda bilinçaltı çabayla da ilgiliydi. Patanjali, “Uygulama Bilimleri”nde bu aydınlanma sistemini uygulamak isteyenlerin orman sakinlerinden kaçınmaları gerektiğini çok net bir şekilde yazmıştı. Çeşitli yoksunluk yöntemleriyle (bilinçli çaba) duyu organlarını (indriya’lar) kontrol etmek mümkündü. Şartlanmaların neden olduğu reflekslerin baskılanmasından veya arzuların güçlü  bir şekilde kontrol edilmesinden sorumlu olan bilinçaltının (bilinçaltı çaba) çalışmasına da dikkat etmek, eş derecede gerekliydi. Örneğin, dili kontrol ederek yalan söylemekten kaçınabiliriz, ancak sadece  bilinçaltını kontrol ederek de, yalan söyleme düşüncesini bir tomurcuk halindeyken kırabiliriz. Yoksunluk, bilinç öncesi zihne hakim olmanın yoludur ve sevgi, bilinçaltı zihni iyileştirmenin ilacıdır. Modern yogilerin çoğunun Hatha Yoga’nın gerçek anlamını anlamaktan uzaklaşmış olması talihsiz bir durumdur. Onların kuralları ve uygulamalarında sevgiye yer yoktur. Çoğu için karate gibi fiziksel güçler veya akupunktur üzerinde ustalık kazanmak, onların Hatha Yogi olma sebebidir.

Eski zamanlarda bile, başlangıçta yumuşak huylu bireyler olan yogiler, Hatha Yoga’yı bir süre takip ettikten sonra son derece öfkeli insanlar haline geldiler. Bilinçüstü bir kişilik geliştirdiler, çünkü sağ kanal zihni bilinçüstü aleme bağlar ve dikkatleriyle doğaüstü ve maddi güçlerle boğuşurlar ve onlar üzerinde ustalık kazanırlar. Böyle bir yogi yerçekimi kuvvetinin üstesinden gelebilir ve sempatik sisteminin işleyişini durdurarak veya baskılayarak havada uçabilir. Hatta kalbinin atışını bir süreliğine durdurabilir. Suda aylarca yaşayabilir ama o kişinin içinde sevgi yoktur. Aşırı egoist bir kişilik haline gelir ve güneş gibi, onu rahatsız eden herkesi yakar, o kişiyi bir kül yığınına (bhasmisat) dönüştürür. Eski kutsal metinlerde bu sözde ‘ruhsal yogilerin’ hünerleri iyi biliniyordu. Tarihte böylesine acımasız bir doğaya sahip olan yogiye dair sayısız örnek vardır. İda Nadi aracılığıyla, güç konsantrasyonu kullanarak veya nihayetinde kendi cinsel hayatlarını kontrol ederek dikkatlerini Agnya Çakraya odaklayabilirler.



Bölüm 10

Yaşamın Orta Yolu

Mahalakshmi’nin orta kanalı (Sushumna Nadi), sürdürebilme yolunu (Dharma) ifade eder ve insanlarda parasempatik sinir sistemi olarak bulunur. Bu yolla gerçekleştirilen süptil işlevler şunlardır:

! Yaratılışın tüm cansız ve canlı unsurlarına sürdürülebilirlik / besin (Dharma) vermek.

! Yeni elementler yaratmak için cansız elementlerin sürdürülebilirliğini değiştirmek.

! Elektromanyetik vibrasyonları / titreşimleri güneş enerjisiyle birleştirerek yaşam (Prana) yaratmak.

! Bir Enkarnasyonun rehberliğinde canlı şeylerin ve hayvanların duyarlılığını ‘patlatmak’. Bu onun en önemli işlevidir!

! İnsanlara ve diğer hayvanlara farklı Deityler aracılığıyla yardım ederek, evrimin yolunu açmak.

! İnsanların farkındalığını geliştirmek için Sahasrara’da (Ezeli Beyin) uygun Enkarnasyonlarda tekamül etmek, nihayetinde Aydınlanma sayesinde  onları Tanrısal yaşam alemine yönlendirmek. Bu şekilde insanlar, yaşayan evrensel bir deneyim olarak Tanrı’nın işleyişini hisseder ve anlarlar.

! Farklı Çakralara yerleştirilmiş çeşitli Tanrıların yardımıyla insanlarda büyük parasempatik sinir sistemini çalıştırmak.

Tüm bu işlevler, çakralarda Mahalakshmi formundaki Adi Shakti tarafından gerçekleştirilir. Sahasrara’da, Mahakali, Mahasaraswati ve Mahalakshmi’nin bu üç formu tek bir form içinde – Mahalakshmi’de birleşir. Orta  yolun orijinal inen yarısı, Adi Kundalini olarak üçgen kemiğin içinde kaybolan Mahakali yönüdür. Ezeli Adi Kundalini, yaratılışın geçmişinin kaydedilmiş bir kaydıdır ve O’nun meskeni olan Ezeli Adi Mooladhara’da üç buçuk sarım şeklinde yatar. O Gauri olarak, Shri Ganesha’nın Annesi olarak bilinir ve bir Enkarnasyonun ortaya çıkması için muhafaza edilen kozmik bilinçaltı zihnin, geriye kalan artık gücüdür. Gauri’nin ilk Enkarnasyonu, ilk Çakrayı, yani Adi Mooladhara Çakra’yı yarattı, bu nedenle Gauri’nin Enkarnasyonu sırasında Adi Shakti’nin sadece bir Çakrası tezahür etmiştir. Diğer tüm Çakralar uykudaydı.

Daha sonra Adi Vishnu’nun Enkarnasyonu Dünya’ya geldi ve O’nun gücü olan Lakshmi’nin omuriliğinde aktif durumda iki tane Çakra vardı. Bu iki merkez, diğer tüm çakralar hareketsizken tezahür etmiştir. İkinci merkezin adı ise, Adi Nabhi Çakra idi.

Adi Vishnu’nun göbeğinden, Yaratılışın Efendisi olan, Adi Brahmadeva’yı doğuran bir nilüfer çıktı. Onun eşi olan Saraswati, aynı Lakshmi gibi Adi Shakti’nin bir enkarnasyonu olarak, Lord Brahmadeva (Prajapati) için enerji yaratmak için jeneratördü. Üçüncü merkez ise Adi Swadishthan Çakra idi. Bu maddi evreni, beş elementten yaratan Adi Brahmadeva’ydı. Saraswati’nin omuriliğinde çalışan üç Çakra vardı. 

Orta yola yerleştirilen dördüncü Çakra, Adi Anahat Çakra veya Kalp Merkezi olarak adlandırılır. Kardiyak sinir ağlarını kontrol eder ve yaşam gücü (Prana) ilk kez burada duyulabildiği için Anahat (vuruşu olmayan) olarak adlandırılmıştır. Bu diğer merkezlerde, duyulabilecek bir ses oluşturmadı.

Kalp Merkezinin üç bölümü vardır:

1. Çakranın sol tarafında Parvati, kocası Lord Shiva ile birlikte yaşar. Ida Nadi’nin sol kanalını yönetir.

2. Çakranın sağ tarafında, Adi Vishnu’nun Enkarnasyonu olan Lord Rama’nın ve Adi Shakti’nin Enkarnasyonu olan karısı Sita’nın oturduğu yer bulunur.

3. Parvati, Durga veya Dünyanın Annesi olan Jagadamba olarak, çakranın orta kısmına tek başına girer. Adi Vishnu, Lord Rama olarak enkarne olduğunda, Lord Rama  eşi Sita ile birlikte merkezdeki odayı almışken, eşi rolü içinde Lord Shiva’ya sol odada yeniden katılmış olan olan Durga tarafından bu orta kısım boşaltıldı.

Adi Anahata Çakra’nın üstünde, servikal pleksusu kontrol eden on altı tane taç yapraklı Adi Vishuddhi Çakra bulunur. Adi Vishnu, Virata’yı, gücü Radha olan Shri Krishna olarak enkarne etti.

Yolun daha yukarısında, Virata’nın beynindeki optik sinirlerin kesiştiği yerde, Ezeli Hipofiz ve Ezeli Epifizi kontrol eden Adi Agnya Çakra adlı bir merkez var. Onlar sırasıyla Ezeli Varlığın Ego ve Süperegosunu yönetirler. Bu ikisi, Adi Ida ve Adi Pingala Nadilerin sonunda gelişir. Virata tezahür etmeye başladıkça onlar gelişirler ve bir fabrika bacasının boşaltım çıkışı olarak yaydığı duman balonları gibidirler.

Son ve en önemli merkez, Ezeli  Limbik Alanı içeren, Ezeli Varlığın beyninin üst kısmında yer alır. Buraya, orta kanal (Adi Sushumna Nadi) boyunca uzanan yedi oluk ile diğer tüm merkezlerle bağlantıda olan, Adi Sahasrara Çakrası denir. Çakralar beyinde, Tanrıların oturdukları yerler olan koltuklarından (Petha’lar) Adi Shakti’nin Kendisi tarafından kontrol edilir. Adi Vishnu’nun onuncu ve son Enkarnasyonu olan Kalki’nin gücü olarak, O  bu son merkezi açmak için Kali Yuga sırasında çok eşsiz bir Enkarnasyon olarak gelecektir. Üç niteliğini (Trigunatmika) bütünleştirecek büyük bir yanıltıcı kişilik (Mahamaya) olarak enkarne olacak ve bununla Kalki’nin kolektif kişiliğini yaratacaktır. Onun Gelişi korunan bir sırdı ama geldiği zaman, kitlesel aydınlanma gerçekleşecektir

 

Deytilerin ve Çakraların Sürdürebilirliği

Birinci Merkez: Mooladhara

İlk merkez Mooladhara, devamlılığını sağlayan şey (Dharma) ebedi çocukluk olan, Shri Ganesha tarafından yönetilir.

İkinci Merkez: Swadishthana

Devamlılığını sağlayan şey düşünme, hareket etme ve yaratma olan Brahmadeva tarafından yönetilir.

Üçüncü Merkez: Nabhi

Devamlılığını sağlayan şey kendisi (Dharma) olan ve evrimsel enerji olan, onu sürdüren ve devam ettiren (Dharana) Vishnu tarafından yönetilir. Adi Vishnu’nun devamlılığını sağlayan şey Büyük Ezeli Varlıktır (Virata Swarupa).

Dördüncü Merkez: Anahat

Dördüncü merkez olan Anahata, Durga olarak Adi Shakti (Tanrıça) tarafından veyahut devamlılığını sağlayan şey, evrensel anne sevgisi olan Jagadamba olarak yönetilir. Shiva ve Parvati tarafından yönetilen bu çakranın sol tarafı varoluşun, masumiyetin, sadeliğin ve kararlılığın devamlılığına sahiptir. Çakranın sağ kısmı, Shri Rama ve O’nun adanmış karısı Sita tarafından yönetilir ve devamlılığını sağlayan şey, görkemi ve O’nun kusursuz siyasi liderliğidir. Bu çift, karı koca arasındaki sarsılmaz sevgiyi sembolize eder.

Beşinci  Merkez: Vishuddhi

Beşinci merkez Vishuddhi, devamlılığını sağlayan şey diplomasi ve siyasette amacın saflığı (hita) olan Shri Krishna tarafından yönetilir. Bu merkezin devamlılığı, sofistike olmayan, bozulmamış duyarlılığın sadeliğidir. Shri Krishna, yaratılışın tamamını salt bir oyun (leela) olarak algılayan şahit konumunda bir kişilik niteliğini ifade eder. Bu çakranın ayakta kalmasının en önemli faktörü, onun büyüklüğü (Virata) ve bütünlüğü (poornavatara) ifade etmesidir.

Altıncı Merkez: Agnya

Bu altıncı merkezi, devamlılığını sağlayan şey bağışlama (kshema) ve hoşnutluk olan Rab İsa Mesih tarafından yönetilir. Shri Ganesha’nın Enkarnasyonu olan İsa Mesih tarafından yönetilir. Shri Krishna’nın Bhagavad Gita’sında ifade edilen Ruh’un sonsuzluğu, İsa Mesih’in dirilişi aracılığıyla gösterilir.

Yedinci Merkez: Sahasrara

Sahasrara’nın yedinci merkezi, devamlılığını sağlayan şey kendisi Aydınlanma almanın mutluluğu olan kolektif bilinç sayesinde, Adi Shakti (Kutsal Ruh) tarafından yönetilir.

Mahalakshmi’nin yolunun (Sushumna Nadi) kökeni Ezeli Beynin merkezindedir ve tüm Çakralarla ilgilenir. Virata’nın Voidunda (Boşluğunda), bu Dünyadaki Enkarnasyonların ortaya çıkışı Bhavasagara sahnesinde başladı. Vaikuntha aşaması sırasında, ilk kez  Ezeli Varlığın Başından aşağı inerek ortaya çıktılar. Yaratılışın Utpatti aşamasında, Adi Shakti   Valaya şeklini aldığında, Bindu ve daha sonra Ardha Bindu olur ve sonrada Virata’nın üçgen (trikuti) beynine girer. Beynin merkezinde Agnya Çakrada O, Mahalakshmi, Mahasaraswati ve Mahakali olmak üzere üç güce ayrılır. Böylece, Vaikuntha aşamasındaki inişinde, önce Mahalakshmi olarak, sonra Mahakali olarak ve son olarak Mahasaraswati olarak iner. Başka bir yerde belirttiğim gibi, bu üç Ana Güç, altı Çakra için Deityler yaratır. Daha sonraki bir tarihte bu Deityler sırasıyla kendilerinin farklı çakralarına yerleşirler. Daha sonra insan formunda İsa Mesih olarak enkarne olan Oğul Tanrı Shri Ganesha, Utpatti aşamasında ilk Deity olarak yaratıldı. Dolayısıyla O, ilk ve üstün Tanrı’dır.

Diğer tüm Deityler Vaikuntha aşamasında yaratılmıştır. Onların yükselişi Kshirsagara aşamasından sonra gerçekleşti, ancak Bhavasagara aşaması sırasında bu Dünyada enkarne oldular. Sade, dindar ve erdemli bir hayat süren insanlar, orta yola çok yakın yaşarlar. Tanrı’ya inanan ve yaşamdaki faaliyet ve sorumluluklarını ciddiye alan, O’nun korumasına inanan ve cinselliğin tutku ve sapkınlıklarına kapılmayanlar, orta kanalın  alanına aittirler. Ebeveynler ve çocuklar için derin duygusal hislerle normal bir aile hayatı sürdüren ve eşlerine Lakshmi (ailenin Tanrıçası) gibi davranan bireyler, özellikle evrimsel orta yol için kutsanmışlardır. Şehir sakinlerinin kurnaz ve bencil yollarını öğrenmemiş basit kalpli ve dindar insanlar da, evrimsel yükselişin ilk alıcılarıdır. Tanrı’nın işinden kendilerini sorumlu hisseden ve hayatlarını gerçekten Tanrı’ya övgü ve huşu içinde yaşayanlar, Pranava’nın evrimsel güçleri tarafından eşsiz bir şekilde kutsanırlar. Başkaları için sorun yaratmayan, başkalarına hükmetme girişiminde bulunmayan, mutlu, ölçülü ve sabırlı insanlar, Allah’ın cemaatinin seçkin üyeleridir. Tanrısal Sevgiye ve anneye, kız kardeşe ve kızına karşı iffetli ilişkilere inananlar, en fazla saygı görenlerdir ve Pranava tarafından aydınlanma için seçilirler. Öte yandan, hayattaki başarılarından Tanrı’dan daha çok, bizzat kendilerinin sorumlu olduklarını düşünenler ve her zaman çalışan, düşünen ve plan yapanlar (ati karma) aşırılık yanlılarıdır. Brahmadeva’nın Güneş Kanalında faaliyet gösterirler. Çalışmaya olan bağlılıkları hırslarının bir kamuflajıysa, o zaman bu Kanalın en uç tarafına doğru ilerlemeye başlarlar. Dindarlıklarını göstermeyen veya dışa dönük ikiyüzlü Sanyasa’ya yönelmeyen veya Tanrı ve din adına diğer Deityleri veya Enkarnasyonları kınamayan Tanrı’yı arayanlar, İlahi Sevgi ile kutsanırlar. Aşırı yoksunluk göstermeyen, ancak kötülüğe karşı doğal bir tiksinti gösteren ve tepkilerinde spontane olanlar Sahaja Yoga için en uygun kişilerdir.

Onlar orta yolda devam ederler. Gösteriş yapanlar ve Aydınlanmalarını almadan bir dine inananlar ya da din hakkında vaaz verenler ve kendilerini elbette yanlış olan bir şekilde daha yüksek bir statüde gösterenler, Güneş Kanalının sağ tarafına atlayarak hareket ederler.

Bu tür insanlar daha sonra egoist kişilikler olarak Güneş Kanalının en uç noktalarına atılırlar. Onlar nihayetinde Dünya’da dini kıyafetler giyen dinsel canavarlar olarak görünürler. Hayatında tek eşle normal bir cinsel hayat yaşayanlar ve evliliği dinsel, yerleşik bir iş (yagnya) olarak görenlerin dikkatleri orta yoldadır. Ama deney ya da başka bir kisve adına cinsel sapıklıklara kapılanlar, sol kanal bilinçaltına ve kolektif bilinçaltına, Ay Kanalına düşerler. Alkol ve uyuşturucu bağımlısı olanlar gibi, çok yemek yiyenler de sol tarafın uç bölgelerinde bulunan Ay Kanalındadır. Aksine, aşırı oruç tutanlar veya diyet veya fiziksel yogik egzersizler yoluyla vücutlarının şekline çok fazla dikkat edenler de Güneş Kanalına düşerler. Kısacası, hayattaki tüm aşırı davranışlar insanları, ya sağdaki Güneş Kanalına ya da soldaki Ay Kanalına götürür. Bu tür insanlar Aydınlanma için oldukça zor adaylardır. Aydınlanma almadan önceki insan düşünce ve eylem alanının, Güneş ve Ay kanallarının iki kutupluluğu tarafından üretilen bir gerilim alanı olduğu doğrudur. Ancak bu çelişki alanı içinde dengeli insanlar her zaman kendilerini orta yola yaklaştıracak sentezi aradılar. Bu, Lord Buddha tarafından tarif edilen sekiz katlı yoldur.

Virata’nın hem geçmiş hem de gelecekteki diğer tüm fiziksel, zihinsel ve duygusal aktivitelerinin dışarıya atılması için Ezeli Ego ve Süperego yaratıldı. Ezeli Mooladhara Çakranın altında ve önünde ve de Virata Bedeninin dışında, yedi tabaka veya katmana sahip olan ve Cehennem adı verilen bir alan öngörülür. Güneş Kanalından aşırı bilinç-üstü alana gidenler, Tanrıya karşı bir özlem ve sevgi duymadan, aşırı derecede tövbe gösteren ve perhiz yapanlar, bir süre sonra Cehenneme giderler. Din adına, bencil ruhlar tarafından ele geçirilerek, diğer insanları alt etmelerini veya daha zayıf ve daha basit insanlara hükmetmelerini ve onları kandırmalarını sağlayan bilinç üstü zihnin zihinsel güçlerini sergilemeye çalışanlar, bunlarda Güneş Kanalı sayesinde evrimsel sürecin dışına atılır ve cehenneme düşerler. Güneş Kanalı saat yönünde dönerken Ay Kanalı saat yönünün tersine döner. Ruhlara, ölü “Üstatlara” ve tüm bu bedensiz bilinçaltı kişiliklere tapanlar, eninde sonunda evrim sürecinden çıkar ve Cehenneme girerler. Cehennem, kurtuluşu olmayanların şiddetli azabı ve ıslahı için yaratılmıştır. Aşırı zalim hırsları veya anlayış gösteren şehvetleri ile evrim sürecini terk edenler, çağlar boyu Cehennem’de (kalpalar) kalmışlardır.

Cehennemden gelerek bu Dünyada tekrar bedenlendiklerinde, onlara kötü ruhlular ve şeytani olanlar (rakshasalar ve şeytanlar) denir. Çok ahlaksız, şehvetli ve açgözlü, bencil ve hükmedici insanlardır. Böyle kişilerin yolundan gidenler, kötü huylu şekilde oluşmuş kişiliklerinden etkilenir ve onlarda cehenneme mahkûm olurlar. Hiç kimse Allah tarafından cehenneme böyle atılmaz. Cehenneme konuk olanlar, Tanrısal Olan’ın ayaklarına sığınmayı reddeden, kendi kendini bir yere tayin etmiş insanlardan oluşur. Onlara Tanrı tarafından bağışlanma şansı verilir, ancak bu Dünya’da enkarne olduklarında şeytani faaliyetlere girişirler. Onlar ayrıca insan ruhuna süptil bir biçimde girerler ve Cehennemden (mukti) kurtulmayı isterler. Evrimleşmiş bir ruh, bu varlıkları ele geçirilmiş bir özneden kovmaya çalıştığında, pek çoğu böyle bir kurtuluş vaat eder. Kurtuluşlarını ancak bir Enkarnasyon onları öldürdüğü zaman alırlar. Öldürme, sanki içlerindeki tüm kötülükler Enkarnasyonun nezaketiyle etkisiz hale getirilmiş gibi, nihai bir cezaya tekabül eder. Bu, onları öldürerek bu çirkin ruhları Cehennemden kurtaran Yüce Tanrının sınırsız sevgisidir.


Bölüm  11

Çakralar & Pleksuslar

Mooladhara

Bu merkez pelvik pleksusa karşılık gelir ve pelvik pleksusun dört alt pleksusuna karşılık gelen dört taç yaprağı vardır. Bunlar:

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1Inferior Haemorrhoidal (alt hemoroidal alt-pleksus)Rectum
2Vesical (Mesene alt- pleksusu)İdrar torbası,sperm kanalı ve üreme salgı bezleri
3Prostatic (Prostat alt-pleksusu)Erkekte prostat bezi , kadında vajinanın bölümleri
4Uterine (Uterus,Rahim  alt-Pleksusu)Kadında Rahim, rahim ağzı, fallopi tüpleri, erkekte sperm kanalı ve üreme salgı bezleri

Swadishthan

Bu altı yapraklı merkez, altı alt pleksusuyla aortik pleksusa karşılık gelir:

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1Spermatic        (Testis alt pleksusu)Sperm üreten salgı bezleri
2Left Colic (Sol kolon)Descending colon (İnen kolon)
3Sigmoid (Sigmoid kolon)Dışkılama yapan kalın bağırsağın alt bölümleri, böbrek ve idrar torbası
4Superior Haemorrhoidal (Üst hemoroidal )Rectum
5Inferior Mesenteric (Alt mezenterik)Aort Şahdamarı
6Hypogastric (hipogastrik, alt karınla ilgili)Upper part of liver & spleen and (Karaciğerin üst kısmı,,dalak ve transverse colon -enine kolon)

Manipur veya Nabhi

Bu merkezin on yaprağı vardır ve on alt pleksusuyla solar pleksusa karşılık gelir: Bunlar;

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1PhrenicNefes almayı kontrol eden diyafram ve böbreküstü bezi
2HaematicKaraciğerin ve midenin alt kısmı
3SplenicDalağın alt kısmı
4Superior GastricSafra kesesi
5SuprarenalBöbreklerin alt kısmı
6RenalBöbrekler
7SpermaticSperm üretir
8Superior Mesentericİnce Bağırsak
9PancreaticPankreas
10Colicİnce ve Kalın bağırsağın büyük kısmı

Anahat veya Hridaya

On iki alt pleksusla,  kardiyak pleksusa karşılık gelen bu merkezin on iki yaprağı vardır:

Bunlar;

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1Right Deep Cardiac (Sağ derin Kardiyak)Sağ kulakçık
2Left Deep Cardiac (Sol derin Kardiyak)Sol Kulakçık
3Anterior Pulmonary (Ön Pulmoner)Plevra, Gögüs zarı
4Posterior Pulmonary (Arka Pulmoner)Akciğerler
5Superficial Cardiac (Dış Kardiyak)Perikardiyum ,Kalp zarı
6Cardiac Ganglion (Wrisberg) (Kardiyak Ganglion, düğümü)Sağ Kardiyak, kalp ile ilgili
7Right Coronary (Sağ Koroner)Koroner Damarlar
8Ventricular (Karıncık ile ilgili)Kalp Karıncıkları
9Left Coronary (Sol Koroner)Sol koroner damarları
10Endocardiac (Endokardiyak,Kalp zarı ile ilgili)Kalbin iç katmanları
11Remak’s Ganglion (Kalp kapakçığındaki sinir düğümü)Kalpte ruhun yeri; Atma olarak  Lord Shiva
12Bidder’s Ganglion (Kulakçık ile kapakçık arasındaki sinir düğümü)Kalpteki çakraların yeri ile bağlantılıdır, Güvenlik duygusunu ifade eder

Vishuddhi

On altı yaprağı ile bu Çakra, on altı alt pleksusa sahip olan servikal pleksusa karşılık gelir:

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1Superior Cervical (Üst servikal)Beyin ile bağlantılıdır
2Carotid (Karotis,şahdamarı ile ilgili) İç Karotis=Süperego, Dış karotis= Ego
3Cavernous (Kavernöz)Gözler,burun, dil,ağız,dişler ve kulaklar
4Interior & External (iç ve dış )Vagus Siniri ve dil
5Pharyngeal ( Farengeal, Yutak ile ilgili)Yutağa açılan 7 kapı: boğaz, burun, kulak, soluk borusu, yemek borusu
6Laryngeal (laryngeal,gırtlak ile ilgili)Larynx (,gırtlak , nefes alma organı)
7Superficial Cardiac (Yüzeysel kardiyak)Karotid arter  arkasından kalbe ve soluk borusuna gider
8External Carotid (Dışsal Karotid)Karotid Arter beyinde  ağız,kulak ve atardamarları besler
9Superior & Inferior Middle Cervical (Üst ve alt Servikal)Pleksusun üst ve alt bölümlerini Besler
10External Middle Cervical (Dış orta Servikal)Sakşi; Şahit konumun yeri
11Thyroid (Tiroid)Safra kesesini kontrol den tiroid
12Middle Cardiac (Orta Kardiyak)Kalb doğru
13Superior Inferior Cervical (Üst ve alt servikal)Boğazın merkezi
14Inferior or Subclavian (alt veya subklaviyen; köprücük altı)Elleri besleyen atardamara doğru; düzgün çalışmazsa vibrasyonel farkındalıkta sorun olur
15Inferior Cardiac (iç kardiyak)Kalp ve akciğerler
16External or Vertebral (dışsal veya vertebral, omurlarla ilgili)  Beyine giden vertebral                                                                           arterler(atardamar)

Agnya

Sadece iki taç yaprağı ile bu merkez, optik talamus (optik sinir; görme sinirinden bilgileri beyine taşıyan beynin bir kısmı) merkezine karşılık gelir.

Taç YaprakAlt PleksusYönettiği Organlar
1Pineal (Epifiz bezi)Superegoyu kontrol eder
2Pituitary (Hipofiz Bezi)Egoyu kontrol eder

Sahasrara

Bin taç yapraklı nilüfer, içimizdeki Tanrı’nın Krallığı.


Bölüm 12

Mooladhara Çakra

Virata’da, Kundalini’nin yaratılmasının en başında  yaratılan ilk merkez, bu merkezdi. Adi Shakti’nin tek Oğlu, ebedi çocukluğun sembolü olan Shri Ganesha, onu yöneten Deity olarak atanmıştı. ‘Mooladhara’ iki Sanskritçe kelimeden meydana gelir: ‘kök’ anlamına gelen ‘moola’ ve ‘destek’ anlamına gelen ‘adhara’, yani Yaratılışın kökünün desteği anlamına gelir. İnsan, Ezeli Varlık (Virata) olarak Tanrı’nın suretinde yaratıldığından, bu merkez de her insanda doğum sırasında ilk olarak ifade edilir. Mooladhara Çakra, insan gövdesinin en alt bölgesine, oturduğu merkezinin yaklaşık iki buçuk santim yukarısına yerleştirilmiştir. Bu en hayati ve çok önemli olan merkez, süptil biçimde mevcuttur. Tıbbi terminolojideki fizik ifadesi, onu çevreleyen pelvik pleksustur. Tanrı’nın yaratımı yedi günde yaptığı söylenir. Pazartesi, Adi Shakti’nin ve aynı zamanda Lord Shiva’nın günüdür. Salı günü, aydınlanmış ruhların (Sahaja Yogiler) Mooladhara Çakrada Shri Ganesha’ya ibadet etmesi gereken gündür. Bilinç öncesi zihni (chetanmana) kontrol eden Hanumana’ya da Salı günü ibadet edilmelidir. (Bilinç öncesi zihin, bastırılmamış hatıraların ve duyguların geri çağrılabildiği, anlık bilinçli farkındalık seviyesinin altındaki zihnin bir parçası ile ilişkilidir. Örneğin, kişi kendi adresi hakkında bilinçli olarak düşünmüyor olabilir, ancak sorulduğunda bunu kolayca hatırlar. Belirli bir zamanda, çaba ile hatırlanamayan ancak daha sonra hatırlanabilecek veriler, bilinçsiz bir düzeyde tutulurlar, yani bilinçte mevcut değildir, ancak herhangi bir iç direnç veya baskıyla karşılaşmadan geri çağrılabilirler.) Shri Ganesha, toprak elementinden yaratılmıştır. Onun tezahürü, kişilerin evrimlerinin durumuna bağlı olarak ruhtan ruha farklılık gösterir:

Enkarnasyonlar

Tanrısal bir Enkarnasyonda bu Çakra kil rengine sahiptir ve parlar. Shri Ganesha, yaşayan bir çocuk gibi dans ederken görünür ve bazen de görkemli bir bilge filozof gibi. Adi Shakti’nin bir Enkarnasyonunda, O her zaman hazır, tetikte, itaatkar bir çocuktur. Vücudu, yüzü, elleri ve bacakları, hepsi O’nun tatlı, narin, meleksi kişiliğini ifade eder. Kendini adamış, masum ve kesinlikle güçlü olan bir çocuğa bir bakış bile, Adi Shakti’nin kalbini, çocuğuna (Vatsalya) karşı en güzel  sevgi duygularıyla doldurur. Herhangi bir adamış kişi, Adi Shaktinin huzurunda Shri Ganesha’nın adını alırsa,  Adi Shakti, böyle bir adanmış kişi karşısında kendisini çok  yüceltilmiş hisseder ve kutsamalarını (Waradana) yağdırır.

Aydınlanmış Ruhlar

Aydınlanmış ruhlarda Mooladhara Çakra, puslu bir neon veya turuncu bir ışık gibi parlar. Swastika’nın fitilleri güzel parlak ışıklarla aydınlatılmış gibi görünür. Sessiz ama canlı dört adet pembemsi-turuncu renkteki  alevden dilllere benziyorlar. Bütün görmeye değer olan şey, taç yaprakları sessiz alevler olan dört yapraklı bir nilüferdir. Lotusun merkezi, Shri Ganesha’nın ruh haline bağlı olarak koyu mavi veya puslu gridir. Aydınlanmış ruhlar bu derin renk okyanusuna göz atabilir ve koyu mavinin açık maviye dönüşmesini görselleştirebilir, meydana gelen ani parlamaların bulutlar ve şimşekler gibi belirdiğini görebilirler. Bu vizyon, arayan kişinin etrafına güzel neşe bulutları yayar. Yıldırımı, Shri Ganesha’nın hortumu takip eder ve bir süre sonra da, fil başlı Deity küçük bir çocuk olarak görünür. İlk başta, aydınlanma almış ruhların çoğuna statik görünür, ancak daha sonra büyük bir hareketliliği ifade eder. Her hareket yeni bir neşe ve sükunet dalgası yaratır. Daha sonraki bir aşamada, Shri Ganesha bu tür ruhlar için yaşayan bir kişilik haline gelir.

Sıradan İnsanlar

Sıradan insanlarda (Asahaja) bu Çakra mercan renginde görünür ve Swastika şeklinde birleştirilmiş dört tane iplik veya fitil gibi görünür.

Yanlış Yönlendirilmiş Arayış İçindekiler

Yanlış yola sapmış arayış içindekiler (Sadhaka’lar) söz konusu olduğunda, bu süptil merkez kırmızı görünür. Sempatik sinir sistemini yanlış kullandığı için yanlış yola sapan, görülmeyen şeyleri görebilen bir kişiye, koyu kırmızı renkte görünür. Bazen, koyu kırmızı ve mavi-siyahın çeşitli tonlarında renkli dairesel bir desende dönen tekerlek benzeri bir çakra olarak görülür. Bu, Shri Ganesha durugörü sahibi sadhaka’ya karşı öfkesini ifade ettiği zaman olur. Duyugörü, ancak aydınlanmamış ruhların sempatik sinir sistemi aracılığıyla çalıştığı “ölü ruhların” yardımıyla elde edilir ve O’na izinsiz şekilde verilen bir rahatsızlıktır. Şekil XIII’deki Swastika, farkındalığın dört boyutunu ve çapraz olarak hareket eden, çakranın saat yönünde ve saat yönünün tersine hareketlerinin üzerinde yükselen beşinci boyuttaki buluşma noktasını temsil eder. İlk çizgi  ‘A’, varlığa giren ve tekrar çıkan Mahakali Gücünü ifade eder. ‘B’ çizgisi ise, giren ve burada tutulan Mahasaraswati Gücünü ifade eder.

Şekil 13. [10]

Saat yönünde hareketle, Shri Ganesha, kendi sanat eserlerinde tezahür eden sanatçılara neşe veren yaratıcılık niteliğini ve estetiğin özünü başlatır. Saat yönünün tersine hareket, çirkin ve ölü olan her şeyin yok edilmesi içindir. Arayıcının ihtiyacı, Shri Ganesha’nın etkinliğinin sağ tarafa mı yoksa sol tarafa mı hareket etmesiyle belirlenir. Bireyin faaliyeti zevk ise, o zaman Shri Ganesha öznenin sol tarafına doğru eğilir; Eğer aktivite zorunlu bir kaçınma ise, o zaman da sağ tarafa doğru eğilir. Shri Ganesha sadece bir noktaya kadar eğilecektir. Eğer bir tarafta çok fazla hareket varsa, o zaman dengeleme faaliyetini terk ederek meskenine çekilir ve ahlakı bozuk şahsiyetlerde ise sonunda kaybolur. Bunu yaptığı zaman, bilinçli zihnin alanı, bilinçaltı veya bilinç üstü alemden ölü varlıklar tarafından istila edilir. Sabit bir pozisyon ve ölçülülüğü ifade eden Sattwa Guna modu, baskınlığını gösterir. Bu, birey uygun insan desteğini aldığı zaman ve Kundalini Sahaja Yoga ile uyandığında, meydana gelir. Shri Ganesha da kararlılığın gelişmesi, bir Sahaja Yogi’nin istikrarlı yükselişini gösterir. Maddede, Shri Ganesha elektromanyetik titreşimler yayar. Swastika’nın dört tarafı, maddede değerlilik görevi olarak hareket eder. Dört değerlikli olan elementin, nötr olduğu söylenir. Bunlar, yaratılışta en gelişmiş elementlerdir, özellikle organik kimyanın temeli olan dört değerlikli karbon. Yaşam ancak bir bileşikte karbon bulunduğu zaman mümkündür. Daha yüksek veya daha düşük değerliliğe sahip diğer elementler, Shri Ganesha’nın devam ettirici gücü aracılığıyla evrimleşmiştir.

Bu durum, kimyanın periyodik yasalarının incelenmesiyle daha iyi anlaşılabilir. Eski zamanlarda, Mooladhara Çakra’yı görselleştirmeye çalışan bazı arayıcılar, Shri Ganesha’nın gövdesinin bir kısmını gördüler ve kafaları karıştı. Fil hortumu, parlayan bir sarıma benziyordu ve belki de yanlışlıkla bunu Kundalini olarak kabul ettiler. Bu temel bir hataydı ve göreceğimiz gibi bunun çok ciddi bir gaf olduğu ortaya çıktı. Shri Ganesha, cinsiyeti kontrol eden pelvik pleksusta oturur. Kundaliniyi Shri Ganesha ile karıştıranlar, Onu seksle de karıştırdılar. Bu korkunç hata, kişinin seks yoluyla Kundalini’yi uyandırabileceğine dair çok zarar verici bir teorinin ortaya çıkmasının nedeniydi. Kundalini, Mooladhara Çakra’dan çok daha yüksek bir noktada, sakrumun üçgen kemiği içine yerleştirilmiştir. Bu, her insanın zaten yüceltilmiş bir kişilik olarak doğduğunu kanıtlar. Seksi yüceltmeye gerek yok ama birçok yazar tam da bunu yapmak  üzere teoriler ürettiler. Shri Ganesha’nın Annesiyle olan iffetli ilişkisi, yaratılışta her yeri kaplayan gücün bir yüceltilmesi olduğu için, eğer kişinin arayışı, yoganın seks yoluyla ya da seksin yüceltilmesi yoluyla elde edilebileceği gibi saçma bir düşünceye dayanıyorsa, arayış içindeki kimsenin yükselişi kaçınılmaz olarak çökecektir. Aslında, bu en kutsal ilişkilere karşı işleyebileceğiniz en ölümcül günahtır. Bu tür saçmalıkları kasten uygulayan acemilerin hepsi, tehlikeli bir şekilde zarar görme riskiyle karşı karşıyadır. Bu tür kişiler, öldüklerinde kendilerini Tanrı’nın Krallığında değil, cehennemde bulacaklardır. Shri Ganesha ve O’nun evrimleşmiş insan formu olan İsa Mesih, bu özel günahı affedemez ve bu nedenle birçok arayış içindeki kişi, Kundalininin iffetini kurcalayarak, ciddi bir şekilde acı çektiler.

Mooladhara Çakranın İşleyişi

Tanrısal Güç (Pranava), Shri Ganesha tarafından kutsallık okyanusuna dönüştürülür ve dalgalar Mooladhara Çakranın taç yaprakları boyunca yayılırlar. Kendisi çok yüksek düzeyde evrimleşmiş ve yaşayan bir organizma gibi davranan Mooladhara Çakra modeli uyarınca, Tanrısal Aydınlanma durumunda, çok daha yüksek durumda olan bir kişi, çok gelişmiş bir oluşuma sahiptir. Çakranın yaşayan yaprakları, küçük dalgalarmış gibi görünen oka benzeyen çizgilere sahiptir

Arayıcının artan saflığı ile onlar  yavaş yavaş büyürler. Bu arayıcının birçok  yaşam boyunca  süren iffetinin haysiyet duygusuyla özdeşleşmesidir. Bu ok benzeri desenler, kıvrımlarında lütuf olarak aydınlanmış bir ruhun başından aşağı doğru akan Pranava’yı yakalarlar ve böyle bir kişi sanatçı olmasa dahi, mutlak estetik değerlerinden dolayı, sanattan zevk almak için doğuştan gelen bir duyu geliştirir. Dört yönde bir havza alanı ağı oluştururlar. Her bir kişinin durumuna dair analiz, tüm eylemlerimizin yargıcı olan Shri Ganesha’nın kendisi tarafından yapılır.

 

Birinci Taç Yaprak

Aşağıya doğru bakan ilk taç yaprakta bu üç ok benzeri şekil bulunur:

! İlki, arayanın hoşlandığı uyumu ifade eder.

! İkincisi, denge hissini ifade eder.

! Üçüncüsü, arayıcının masumiyete olan duyarlılığını ve erdemli olmayı ifade eder, günahkar eylemlerden ve bunların sergilenmesinden nefret eder.

Bu üç okun hepsi, tamamen Shri Ganesha’ya kendini adamış olan arayıcının, masumiyeti ve iffetiyle geliştirilmiştir. Arayıcı istikrar kazandı ve O’nun lütfuyla Shri Ganesha onun içinde uyandı ve kendisini geliştiren uygun kefaretleri tatbik ederek yükselişine ulaştı. Bu kefaret formu, tüm kalıplar birbiri içine geçtiği zaman Tanrı Aydınlanması almış bir Guru’nun rehberliğinde yapılır. Ulaştığı bu yeni şeyle arayış içindeki kişi, yaratma sevinciyle bir özdeşleşme hisseder.

İkinci Taç Yaprak

Öznenin soluna doğru bakan ikinci taç yaprağı da, üç dalga modeline sahiptir:

! İlkinde, kişi kötü ayartmalara karşı tam bir ustalık kazanır.

! İkincisinde, kendi içindeki ayartmaların üstesinden gelinir. Bu, arayıcının posses eden ruhları veya diğer dost varlıklar üzerinde gezinen ruhları kovabileceğini gösterir.

! Üçüncüsü geliştirildiğinde, kişiye başkalarına sahip olan bedensiz ruhlara karşı spontane bir zafer kazanma gücü verilir.

Ele geçirilmiş (posses edilmiş) bir kişi, yalnızca aydınlanmış bir ruhun darshanında (Kutsal bir kişi veya Deity`nin huzurunda bulunmak) istemsiz bir şekilde sallanır. Bunlar tek bir bütünleşik tezahür haline getirildiği zaman, kişi kendi görkemini ve Tanrısallığının ihtişamını tam olarak hisseder. Etkileri, kişinin kendi Tanrısallığı içinde alçakgönüllü ve kendine güvenen kişiliği içinde belirgindir.

Üçüncü Taç Yaprak

Öznenin sağ tarafını işaret eden üçüncü taç yaprak, aynı anda veya birbiri ardına ortaya çıkan üç dalga desenine sahiptir:

! İlki Tanrı’ya karşı alçakgönüllülük geliştirir (Shraddha)

! İkincisi bilgelik geliştirir

! Üçüncüsüyle, kişi bilgiyle bir olur

Bu üçü tek bir bütünleşik ifade veya tezahür halinde bir araya getirildiğinde, kişi tam bir farkındalık ve şahit olma gücünü hisseder. Sanki içsel varlığa açılan kapının kilidi açılmış gibidir ve Kutsal Yazıların özünü ve büyük yaşamların ardındaki gerçeği anlar. Her ne bilmek istiyorsa, dikkatini o konuya çevirmesi yeterlidir.

Dördüncü Taç Yaprak

Yukarıya bakan dördüncü ve son taç yaprakta dalga şeklinde üç desene sahiptir:

! Birincisi, bu katmanda bulunan güvenliğin özü nedeniyle arayan kişiye korkusuzluk verir.

! İkincisi, arayanı kolektif bilinçten haberdar eder.

! Üçüncüsü, Dharma’nın gücünü verir.

Bu nitelikler tam olarak geliştiğinde birey, içindeki destekle (din) ile tam bir özdeşlik kurar. Bir araya getirildiğinde, bu unsurlar kişiye varoluşun nektarını (amrita) deneyimleyen dinamik bir kişilik verir. Böyle bir şahsiyet korkusuzdur ve asla günah işlemez, sadece  Tanrısal Olan’ın bir enstrümanı  olarak hareket eder. Cahillere göre yanlış görünse de, her hareketi ve eylemi sevginin evrensel müziğine katkıda bulunur. O, seyircilere görünmeyen Büyük Şef’in talimatlarını takip etmek için eğitilmiş ve yetkin olan, evrimleşmiş Sahaja Yogilerden oluşan ilahi orkestradaki bir oyuncu gibidir. İşte birçok azizin içine doğdukları kör toplumlar  sebebiyle acı çekmesinin ve alaya alınmasının nedeni budur. Şimdi, Sahaja Yoga’nın gelişiyle, evrimin ilerlemesine yönelik bu zararlı körlük büyük ölçüde en aza indirilebilir. Bu süptil merkez, tüm süptil merkezlerin köküdür. Void içindeki saf ve bütünleşmiş formunda, kutsallığın ve yüceliğin Tanrısal Gücü (Pranava) vasıtasıyla Shri Ganesha’nın vibrasyonlarını  yaymak için omuriliğin dışına yerleştirilmiştir. Omuriliğin dışında açıkta yatıyor olmak, ona dış olaylara karşı daha büyük bir hassasiyet verir. Aynı zamanda diğer Çakraların tepkilerine karşı da duyarlıdır ve onlar tarafından yakalanan deneyimleri de kaydeder. Tüm bu bilgileri Void’den/Boşluktan toplar ve işlevlerinden bir diğeri de, Void çevresindeki sıradan dünyada olan biten her şeyi kaydetmektir. Kaydedilen olaylar ve problemler Kundalini Anne’ye iletilir. Bunlar Chitragupta’nın (Chitragupta, anlamı sırlarla dolu olan veya gizli resimdir. İnsanların eylemlerinin tam olarak kayıtlarını tutmak ve onları karmalarına göre cezalandırmak veya ödüllendirmekle görevlendirilmiş bir Hindu tanrısıdır. Kişinin ölümü üzerine, Chitragupta, dünyadaki eylemlerine bağlı olarak insanların cennet veya cehenneme gitmesine karar verme görevini yerine getirir. Chitragupta, Lord Brahma’nın on yedinci Manasputra’sı ,yani Onun evladı olarak kabul edilen 16 tane oğlundan ve 1 kızından birisidir.) işlevi olan bir kayıt tabletinde olduğu gibi Karmalar olarak birikmeye devam ederler ve kişi öldüğünde bir sonraki doğumu,  Karmalarının hesaplarına göre belirlenir. Diğer Tanrılar ile görüştükten sonra, Shri Ganesha, id (Yapısal kurama göre id ruhsal aygıtın en ilkel bölümüdür ve tümüyle bilinçdışıdır. Gerçekliği dikkate almayan ve sürekli doyum arayan dürtüleri içerir, açlık, cinsellik gibi) gibi bilinçaltının çeşitli bilgi sistemleri aracılığıyla özneye bilgi verir.

‘Düzeltici’ olarak rüyalarda semboller göndererek, kişiyi yönlendirir. Psikolojide, Shri Ganesha “id” olarak adlandırılabilir ve ‘id’, O’nun kontrol ettiği bilinçaltının kanalı olan ‘İda’ anlamına gelebilir. Onun oturduğu yer olan, Mooladhara Çakra, bu kanalın tam tabanında yer alır. Shri Ganesha, omuriliğin dışına yerleştirilmesi nedeniyle sürekli uyanık ve tetikte olan Deity’dir (Jagrut Awastha). Shri Ganesha’nın gururu evreni kapsar ve kişi asla O’na hakaret etme riskini göze almamalıdır. Aydınlanmış Ruhlar, Shri Ganesha’nın masumiyetine olan teslimiyetleri içinde yavaş yavaş yükselmelidirler.  Küçük çocuklar gibi basit ve iffetli olan, dogmatik ya da fanatik zihinlerin egemenliği altında olmayan insanlar, kendiliğinden gerçekleşen Aydınlanmalarına (Sahaja Yoga) neredeyse hemen, sadece  yüksek düzeyde evrimleşmiş ve Tanrı Aydınlanması almış şahsiyetlerin (Avataraların) yakınlığında ulaşırlar. Neşe hissini merkezi sinir sistemlerinde fark ederler ve bunun farkındalığının ışığı yavaş yavaş arttıkça çok eşsiz mutluluk hisleri yaşarlar. Bu duyumlar farklılaştırılabilir ve ayrıca uygulama ile de tanınabilir. Sanskritçe’de, bu dört türde çağıldayan kimliğin gelişmesiyle birlikte yaşanan dört tür neşeye verilen, dört isim vardır:

1. Paramananda

2. Sahajananda

3. Veerananda

4. Yogananda

Gupta, Prakasa, Karala ve Vikarala adlı dört tane güç üreten dört yaprak tarafından yaratılırlar. Pranava, Kundalini vasıasıyla hareket ederken ses çıkarır.  Mooladhara Çakranın dört yaprağına girdiğinde, Sanskritçe’de heceler (akshara) şeklinde duyulan dört tür ses çıkarır: ‘Wham’, ‘Sham’, ‘Shym’ ve ‘Sam’. Sanskritçe, -a seslerinden kaynaklanan ve Kundalini’nin farklı Çakralardan ve onların taç yapraklarından geçtiğinde oluşturulan hecelere dayanan fonetik bir dildir. Bugün bile, Hint dilinde Sanskritçe’ye “Devanagari” veya “Tanrıların dili” denir. Bazı aydınlanmış ruhlar bu Çakrayı çıkarabilir ve arındırmak için bedenin dışına çıkarabilir ve sonra da, onu yerine tekrar geri koyabilirler. Sahaja Yogilerin bu yöntemi kullanmasına gerek yoktur, çünkü bir Sahaja Yogi’nin Mooladhara Çakrasını temizlemesinin en iyi yolu, kalpte saf olmak, iyi düşünceler ve iyi eylemlerle dolu iffetli bir yaşam sürmektir. Masumiyet yoluyla kişinin dikkati çok saf ve bağımsız hale getirebilir. Shri Ganesha yaşayan bir Tanrı’dır ve her zaman aktiftir. Hiçbir insan sözü O’nun ihtişamını tarif edemez. Shri Ganesha, doğada her Çakranın her bir yaprağını tutuşturan ruhsal ateşi yarattı. Onun Gurusu Babasıdır ve O, Her Şeye Kadir Tanrı’nın Kendisidir. Annesi Adi Shakti de dahil olmak üzere tüm diğer Tanrılar, Ezeli  Üstat Dattatreya’nın öğrencileridir. Shri Ganesha insanların çok ötesindedir ve Brahma, Vishnu ve Shiva bile erdemde O’nun mutlaklığına yaklaşamazlar. Shri Ganesha, İsa Mesih olarak insan formunda, bütün insan ırkı ile ilgilenir, çünkü O, evrenin temelidir (adhara). O, kutsallık ve masumiyetin vücut bulmuş hali olarak İsa Mesih de insan formunu aldı ve dünyanın desteğidir (ashrayatemel, kaynak, barınak, koruma).

Onun oturduğu yer, Cennetin Krallığına (Virata’nın Sahasrarasına) açılan kapı olan Agnya Çakra’dır. Mooladhara Çakra, üçlü kutsal hece olan ‘AUM’un ilk sesi olan  ‘A’dan yapılmıştır. Her ses bir mantradır. Mantra ‘A’, Adi Shakti’nin Mahakali Gücünü temsil eder ve Mooladhara Çakra, Mahakali tarafından Shri Ganesha’nın Annesi olan Gauri olarak yaratılmıştır. Daha sonra tek çocuğunu, Meryem Ana olarak, O’nu İsa Mesih olarak doğuran Mahalakshmi’ye teslim eder. İnatçı bir yoksunluk veya aşırı hoşgörü için gösterilen herhangi bir çaba, sempatik sinir sistemini uyarır. Aşırı hareketliliğin baskısı ile deneğin dikkati, içinde bulunduğu duruma göre İda veya Pingala Nadi boyunca hareket etmeye başlar. İlk başta, Mooladhara Çakranın koyu kırmızı, çok renkli ve sürekli değişen bir tekerlek şeklindeki bir vizyonu, kişi  tarafından görülebilir hale gelir. Koyu kırmızı renk, Shri Ganesha’nın, O’nun aleminde yapılan yetkisiz araştırma nedeniyle duyduğu öfkesinin sonucudur. Bu ölçüsüz yaklaşım, O’na ve Annesi Kundalini’ye karşı bir hakarettir. Bu çarkın tam ortasında, kişi  girişini daha fazla zorlamaya çalışırsa, öfkeli ve kızgın Shri Ganesha’yı bile görebilir. Yanlış yola sapmış bir arayıcı şoka girebilir veya vücudunda korkunç bir sıcaklık hissedebilir ve açıklanamaz bir huzursuzluk yaşayabilir. Özellikle geçmişe dair ‘geri dönüşler’ olarak bilinen korkunç deneyimler yaşanabilir. Bazı insanlar vahşi hayvanlar gibi uluyarak etrafta zıplarlar; iktidarsız hale gelen ve teşhirci olan diğerleriyse, genellikle tüm kıyafetlerini çıkarırlar. Kundalini’yi yükseltmeye çalışmanın tüm bu yanlış yöntemleri zararlıdır, çünkü onlar gerçek Kundalini uyanışına dair tüm şanslarını sonsuza dek yok ederler. Arayıcı, Bilinçdışı alemine yükselmek yerine, ölü geçmişin alemine girer çünkü kapıyı kontrol eden Shri Ganesha, öfkeyle uzaklaşır. Bilinçaltı zihin ve insan farkındalığı, hayvan bilinci düzeyine indirgenir. İnsan, hayvanları taklit etmeye çalışarak asla “insanüstü aşamaya” yükselemezler! Bu nedenle, Ezeli Anne’ye hakaret eden arayıcı, Shri Ganesha tarafından büyük ölçüde cezalandırılır. Annesinin sevgisinin Kutsal Aurası altında dokunulmaz olduğu için, hiç kimse O’na zarar veremez. Onun yok edilemezliği, İsa’nın yeniden dirilişiyle kanıtlanmıştır.

Shri Ganesha’ya ulaşmaya çalışan arayış içindekiler, ancak sempatik sinir sistemi aracılığıyla çalışabilirler ve merkezi parasempatik sinir sistemi onların ulaşamayacakları kadar uzak olduğu için, dikkatleri sağ veya sol kanal vasıtasıyla hareket eder. Sonunda, böyle aptalca bir ısrarla, bu tür yanlış yola sapmış arayıcılar tehlikeli bir şekilde yoldan saparlar ve kahin gibi, görünmeyen şeyleri gören biri olurlar. Dikkatleri herhangi bir kontrol olmaksızın sadece O’nun Çakrasının kenarlarına yönelir ve en dış sınırda döner. Bazen bu tür kişiler bu Çakraya ilişkin vizyonlarını tanımlarlar. Bu, Shri Ganesha’nın gazabının, Çakranın yüzeyinde dönen kırmızı ve mavi renkli bir ateş gibi kabarcıkları gibi görünür. Bu cahil insanlar için, bu bir anlam ifade etmez. Gerçekte, Çakra bir petunya çiçeğinin soğan benzeri çiçek açması gibidir. Yanlış yola sapmış arayıcı inatçı arayışlarında ısrar ederse, o zaman Shri Ganesha sıcak kırmızı tonlarında görünür ve arayıcıyı bu yetkisiz araştırmayı durdurması için uyarır. Bu aşamada, eğer arayan kişi pes etmezse, Shri Ganesha’nın muazzam ısı veya yanma hissi olarak ifade edilen öfkesiyle cezalandırılır. Bazen göbek deliğinden başlayıp boyun çevresinde dolanan eliptik bir çizgide kabarcıklar görünebilir. Bu, herhangi bir ön uyarı olmaksızın gerçekleşebilir. Arayıcı, üzerine kaynar su dökülmüş bir kedi gibi zıplayabilir veya acı veren bir yanma hissi yaşayabilir. Bütün bu belirtiler, yanlış yola sapmış arayıcının Shri Ganesha’ya ve Annesine yaptığı hakaretten kaynaklanır ve birçok aptal insanın kendisini özdeşleştirdiği Kundalini uyanışından değil. Bu tür fiziksel direnç sadece günahı (Adharma) zihinsel olarak kabul etmeyen insanlarda görülür. Ancak önceki karmaları veya zayıflıkları ile günahı kabul edenler, sorumluluklarının bittiğini hissederler. Onlar rahatlamış hissederler ve kendilerini saf hissederken, onlar vasıtasıyla çalışan varlıklar, kendi zevklerin tadını çıkarırlar. Aslında böyle bir kişi tamamen bu varlıkların egemenliğine girer, bir köleye ve duyarsız bir kişiye dönüşür.

Ebedi ve nihai olana gerçekten ulaşmak isteyen arayışçıların, zarar verici ve yanlış olan amatörce yöntemlerden vazgeçmeleri gerekmektedir. Kendilerine verdikleri zararın geçici olmadığını anlamak zorundadırlar; Kundalinilerinin birçok yaşam için taşlaşmasına veya donmasına neden olabilirler. Diğer bir yan etki ise, farklı  Deitylerin öfkesi nedeniyle merkezi Sushumna yolunun kaygan hale gelmesidir. Tanrılar geri çekilebilir ve uyuyabilir, öfkeyle ortadan kaybolarak arayıcıyı boykot edebilirler. Bu tür insanların Kundalinisi, uyandığında en yüksek noktaya çıktıktan sonra bıngıldak kemiğinden aşağı doğru kayar. Sahaja Yogiler için uyanış aşamasında bu tür mahvolmuş kişilerin Kundalinisini uyanık tutmak çok yorucu bir iştir. Sahaja Yoga için bu tür insanlarda çalışmak neredeyse imkansızdır. Eğer iffet duygusuna sahip değiller ve ölçülü bir yaşam sürmüyorlarsa, Shri Ganesha’yı aldatamayacaklarını anlamalılar. Her eylemin nihai yargıcı olan Shri Ganesha tarafından cezalandırılmaktan da kaçınamazlar. Sahaja Yoga ve Ezeli Anne, O’nun tepkisine sadece tanıktırlar. Arayanların çoğu, çok ayık insanlar gibi görünürler. Bu kategori arasında, görünüşte davranışlarında çok doğru görünen ve dengeli bir kişilik resmi veren ve kendisini “seçkin” olarak ilan eden kişiler vardır. Ancak öfkeli tutkuları,  şehvetleri ve zina eden gözleriyle ihanete uğrarlar. Flört, modaya uygun ve ekstra gelişmiş gruplarda çok yaygın şekilde oynanan bir oyundur, her şey çok kurnazca ve gizli bir şekilde yapılır. Hem gençler hem de yaşlılar, bu en ahlaksız insan davranış tarzı içinde giderek daha fazla kayboluyorlar. Yerinde duramayan gözleri sürekli bir insandan başka bir insana kayar. Bu çapkınlardan birinin gözüne takılan iffetli bir kişi bile enfeksiyona yakalanabilir. Bu şekilde, çok yozlaşmış alışkanlıklara sahip olan bir toplum gelişmiştir; burada, yaşı ne olursa olsun, karşı cinsten bir kişinin görüntüsü, fiilen bu insanların gözü vasıtasıyla çalışan ölü varlıklar aracılığıyla, diğer kişiye karşı cinsel telkin dalgaları meydana getirir.

Adam  tamamen tükenir, bitkin kalır ve çılgına döner. Dıştan seksi görünebilir ama içte iktidarsızdır ve herhangi bir fiziksel duyarlılıktan zevk alamaz. Bunlar, ele geçirilmiş bir zihnin eylemleridir ve onlara sahip olan varlıklar, her zaman, diğer birçok ölü ruhun, bu sözüm ona seçkin toplantılara aktığı kollektif bilinçaltı ile bağlantıdadır. Ele geçirilen kişinin benliği pahasına da olsa,  zevk almak isteyen bu tür varlıkların, büyük bir istilasıyla hırpalanan bu tür ruhlar, çoğu zaman doğal olmayan bir heyecan ve tahrike maruz kalırlar. İnsanların gözleri cinsel deneyimleri hissetmek için tasarlanmamıştır ve sapkınlık nedeniyle bu eğlenceye kendini kaptıran insanlar, çok erken yaşta iktidarsız hale gelirler. Zaman içinde bu tür bireyler, karşılıksız kalmış bu arzularını yerine getirmek için, bu türden bir şartlanma içinde olan canlı insanların içine girmeyi bekleyen ahlaksız, sekse aç ve iktidarsız olan bu bedensiz ruhlar tarafından,  kendilerinin içlerine girilmesi ve sahiplenilmeleri için en iyi ortamlar haline gelirler. Kişi bu tür alışkanlıklara gitgide daha fazla düşkünlük gösterdikçe, bu ruhlardan oluşmuş gruplar, acıklı sonuçlar ortaya çıkararak onun üzerine çökmek için toplaşırlar. O kişi bu tür bir sahiplenmeyi birçok yaşam boyunca üzerinde taşır, bu da birçok önemli insanın -krallar, politikacılar, yöneticiler ve bilim adamlarının- doğumlarından itibaren neden bu kadar ahlaksız olduklarını açıklar. Böyle bir sahiplenmenin zavallı kurbanı, kendisinde böyle çirkin bir alışkanlık olduğunu önce inkar ederek bundan uzlaşmaya çalışır. Shri Ganesha her zaman uyanık bir Tanrıdır ve her tür ikiyüzlülüğü bilir, bu nedenle O’nu aldatmaya çalışmak akıllıca değildir. Aydınlanma durumunu hak edilmeden birisinin Shri Ganesha’ya tavsiye edilmesi son derece zordur. Böyle bir kişi görme yeteneğini kaybedebilir veya görüşünün zayıflamasından muzdarip olabilir. Körlüğün başka birçok nedeni de vardır, ancak bu alışkanlık kesinlikle yaşamın çok erken dönemlerinde gözlerin kızarmasına veya görme kaybına neden olur. Hafıza kaybı da bu alışkanlıktan kaynaklanan başka bir rahatsızlıktır. Neticede bu insanlar gözler vasıtasıyla yapılan cinsel sapıklıktan başka bir şeyden zevk alamazlar. Eğer bir filme, müzikal bir konsere, bir tiyatro gösterisine ya da başka bir kamusal alandaki performansa giderlerse, bağımlılıklarıyla o kadar meşguldürler ki, gösteriden gerçek anlamda zevk alamazlar ve sonunda zamanlarını boşa harcarlar.

Herhangi bir sanatın estetiğine karşı tüm duyarlılıklarını yitirdikleri için, yalnızca dikkatlerini günah ve pisliğe çeken yüzeysel bu sözde güzelliğin tadını çıkarabilirler. “Öz”ün daha derin, ebedi zevkiyle ilgilenmezler. Gözleri ruhların kontrolü altında olan insanlar, gözlerini yere indirmeye çalışmalı ve varlıkları kalıcı olarak onlardan uzaklaştırmalıdır. Açık sözlülüklerini ve ikiyüzlülükten yoksun olduklarını ilan eden başka arayışçılar da var. Onlar daha da büyük günahkarlardır, çünkü vicdanın küçük sesine karşı hala sağır olduklarından, korkmazlar ve günahın yüceliğinin şarkısını söylerler ve kötü sapkınlıklara kapılırlar. Böyle başıboş ruhların kurtarılabilmesinin tek yolu, yeni bir sayfa açmak ve tereddüt etmeden, gönülden bir şekilde Shri Ganesha’ya teslim olmaktır. Kişisel hayatlarını düzeltmeli ve her zaman O’ndan af dilemelidirler. Büyük bir sevgiyle ve merhamet adına, günahkar hayatlarından gurur duyan ve ahlaksızlıklarının tadını çıkarmaya devam edenlerin, kurtuluş umudu olmadan Shri Ganesha’nın laneti tarafından doğrudan cehenneme kayacakları konusunda uyarılmalıdırlar. Bu, tüm şüphecilere ve kötüleyenlere yönelik açık bir gerçektir. Shri Ganesha’nın kafası bir bebek filin kafasıdır, Adi Shakti’nin bineğidir, gerçeğin ve görkemin sembolüdür. Dahası bir hayvanın başı, sonsuz çocukluğun masum kişiliğini taşır, çünkü bir hayvanda ego ve superego, insandaki gibi gelişmez. İnsanlar söz konusu olduğunda, beyin tamamen ego ve süperego ile kaplanır ve bu da bıngıldak kemiğinin tamamen kireçlenmesine neden olur. Böylece birey, her yeri kaplayan Tannrısal Gücün ana akımından ayrılır ve bağlantısı kesilir ve ayrı bir bireysel kimlik geliştirir.

Öte yandan Shri Ganesha, Her Yerde Bulunan Güç ile her zaman tam uyum içindedir ve bir hayvanın başına sahip olduğu için onunla bağlantısını asla kesmez. Evrimsel süreçte hayvanlar, mamutlarda olduğu gibi çok büyüdükleri zaman, onlar   içinde fil Shri Vishnu’nun (Gajendra Moksha) lütfuyla kurtarılan tek büyük hayvandı. (Gajendra’nın Kurtuluşu, Hinduizm’de kutsal bir kitap olan Bhāgavata Purāṇa’nın 8. Skandha’sından bir Puranik efsanedir. Tanrı Vishnu’nun ünlü kahramanlıklarından  birisidir. Bu bölümde Vishnu, fil Gajendra’yı, Makara veyahut Huhu olarak bilinen bir Timsahın pençelerinden korumak için yeryüzüne indi ve Vishnu’nun yardımıyla Gajendra,  moksha’ya kurtuluşa yani doğum ve ölüm döngüsünden kurtuluşa ulaştı. Gajendra daha sonra Tanrınınki gibi bir forma (Sarupya Mukti) kavuştu ve Vishnu ile Vaikuntha’ya gitti.) Bu durum, filin ılımlı ve dharmik olan tek büyük hayvan olduğunu kanıtlıyor. O, Shri Lakshmi’nin bineğidir, yaşayan en masum ve insani hayvandır. Hayvanlar ego geliştirmedikleri için insanlar gibi Her Yeri Kaplayan Güçten kopmazlar. Shri Ganesha’nın hortumu, Kendi Kundalini’sidir. Onun hortumunun ucunda yer alan ve kesinlikle korumasız olan, kusursuz olduğu içinde kötülük veya günahkarlık bulaşma korkusu olmayan tek bir Çakrası vardır. İyi ve kötü arasındaki savaşın korkusuz savaşçısı olaraktır. Çakrası vücudunun dışında, ama tam da önünde duran tek Tanrı’dır. Her yeri kaplayan Tanrısal Güç (Pranava) ve Shri Ganesha arasındaki ilişki, kaba bir benzetme ile gösterilebilir. Hindistan’da bir evde, iyi ve saf olan suyu kullanıldıktan sonra, atık su olarak evden dışarı atılır. Bu su tüm kiri ve pislikleri taşır ve bir borudan evin giderine akar ve orada içinde bir nilüferin açmış olduğu bir lağım çukuru oluşturur (pankaja – “çamurdan doğmuş“). Shri Ganesha’nın masum, arındırıcı, kusursuz, bağımsız kişiliği, insan organizmasında da, tamamen aynı şekilde ihsan edilmiştir. Eşsiz masumiyeti, iffeti ve saflığı nedeniyle, kendisini çevreleyen pisliğin ortasında, ondan yukarıda ve ondan ayrı olarak var olur. Aşırı müsamaha ve cinsel sapıklık etkinliklerine girişerek kişinin  Aydınlanma almasını teşvik etmek, bu kaba benzetmeyi yeniden devam ettirirsek,   pis ve kirli suyun içinden geçerek, atık su borusu içinden eve girmek gibi olacaktır, ki Shri Ganesha buna çok şiddetli bir tepki verirdi.

 

Mooladhara Çakranın Fonksiyonları

Bu alt pleksusların ve işlevlerinin tam bir açıklaması için okuyucu, otonom sinir sistemi üzerine yazılmış herhangi bir kitabı okuyabilir. Pelvik bölgedeki (göbek altında karnın en alt bölümü) pelvik pleksus içine yerleştirilmiş olan Mooladhara Çakra, dört alt pleksusa sahiptir:

1. Inferior Haemorrhoidal / alt hemoroidal, rektumu kontrol eder.

2. Vesical, idrar torbasını kontrol eder. 

3. Prostatik, seks organlarını kontrol eden prostatı yönetir. 

4. Uterine, kadınlarda uterus’u ve erkeklerde testisleri kontrol eder. 

Bu çakranın canlandırılmasıyla, kişi baştan çıkarıcı şeylere karşı, özellikle de kendi cinsel yaşamına karşı hakimiyet geliştirir. Seks, zevk veren diğer tüm duyu organları gibidir. İnsan yaşamının çok küçük bir parçasıdır, ancak Çakra, omuriliğin dışında kalan büyük pelvik pleksusun içine yerleştirildiği ve cinsel aktivite alt pleksuslarından biri tarafından kontrol edildiği için, diğer insan aktivitelerine kıyasla doğuştan getirilen daha büyük bir duyarlılığa sahiptir. Diğer tüm Çakraların süptil merkezleri, omurilikte veya beyinde bulunur. Shri Ganesha’yı doğru bir şekilde anlayarak ve O’na ibadet ederek, kişi seksi bilgelik  içinde ve ölçülü bir şekilde ele alabilir. İnsan evriminin seks zevkleriyle hiçbir ilgisi olmadığı daha önce de açıkça belirtilmişti. Tam tersine, bir arayıcı, bazen rüyalarda Ebedi Çocuk olarak görünen Shri Ganesha sembolü aracılığıyla, ruhsal merdivende yükselişi ve bunun sonucunda da, ruhsal olarak yeniden doğuşu sırasında cinsel açıdan, bir çocuğun annesine karşı hissettikleri gibi masum olması gerektiği konusunda manidar bir şekilde bilgilendirilir. Meditasyon (Sadhana) sırasında, Sahaja Yoga’da Adi Shakti’nin huzurundayken, kendisini bütün seks düşüncelerinden ya da bir erkek veya kadın düşüncelerinden uzaklaştırmalıdır. Cehalet veya yanlış yönlendirme nedeniyle, cinsel bir eylem yoluyla meditasyona girmeye çalışan bir arayıcı için bu, analojimizdeki bu güzel eve tahliye borusu çıkışından girmekle aynı şey olacaktır. Eğer o zaman lağım çukurunda biriken çamurlu suyu içmeye çalışırsa, saf içme suyunun tadını çıkarmanın zevkini de elde etmeyi asla umamaz.

Aksine, kişi Mooladhara Çakranın nilüferinde izleyerek oturan Shri Ganesha tarafından çok fazla zarar görecek ve ciddi şekilde cezalandırılacaktır. Hiç kimse mahremiyet içinde banyo yapan Annesi Gauri’nin banyosuna girmeyi dahi umamaz. Bayanların kuyuda, havuzda veya nehirde yıkandığı Hindistan’da, uygun bir puja ile oraya bir Shri Ganesha heykelinin dikilmesi yaygındır. Banyo yapan kadınların namuslarını korumak için oraya konur. Yoldan geçen her kim banyo yapan kadınlara zinayla bakmaya çalışırsa, Shri Ganesha tarafından cezalandırılır. Batı’da, yüzerken vücutlarını ifşa etme hususunda çok istekli olan, iffetlerini düşünmeyen veya buna saygı duymayan kadınları görmek çok yaygındır. Hepsi masum olduklarını iddia ediyorlar. Bu türden kendi kendilerini kandıran argümanlar onların  işine yarasa bile, Shri Ganesha’yı aldatmazlar. Shri Ganesha, birisinin yanlış taraftan girmeye çalıştığını gördüğünde öfkeden patlar ve hortumunu harekete geçirir. Bu, sempatik sinir sistemini uyaran muazzam bedensel ısı dalgaları yaratır. Vücuttaki yanma, kanser dahil diğer tüm sempatik belirtiler, O’nun öfkesinden kaynaklanır. Kundaliniyi izinsiz bir şekilde yükseltmeye çalışan arayışçıların hissettikleri şeylerin açıklaması budur. Bu tür insanlar korkunç deneyimler yaşadılar, öyle ki Kundalini uyanışından bahsetmek bile sıradan insanları korkudan titretir. Bu tür kitapları okuyan insanların meditasyon fikrinden kaçınma eğiliminde olmaları şaşırtıcı değildir. Aslında Kundalini sizin Tanrısal Anneniz, siz de onun en sevdiği yegane çocuğusunuz. Sizi evrendeki her şeyden daha çok seviyor ve yalnızca “ikinci doğum” yoluyla en büyük neşeyi size vermekle ilgileniyor. O sizinle tekrar tekrar doğar ve sakrumun üçgen kemiğinde oturur. Sorunlarınızı kaydeder ve siz bir Guru ya da Sahaja Yogi olan son derece evrimleşmiş, aydınlanmış bir ruhla tanışana kadar bekler. Bu kendiliğinden uyanışı vermeye yetkili olanlar, sadece onlardır.

Sadece onlara kendiliğinden cevap verecek, başkalarına ise cevap vermeyecektir. Size asla zarar veremez, ancak yetkisiz bir kişi onun mahremiyetine girmeye çalışırsa, utanır ve donar. Eğer ahlaksız bir sahte guru O’na seks yapmaya çalışırsa, Kendi içinde çok öfkelenir ve sonra da, öfkesini ifade etmesi için Shri Ganesha’nın dizginlerini serbest bırakır. Shri Ganesha masum bir çocuktur ve Annesinin mahremiyetinde sadece Onun  kalmasına izin verilir. Arayış içindeki masumları  kandırmaya ve onları etik olmayan kirli alışkanlıklarla sömürmeye çalışan insanlar, kalıcı olarak cehenneme gönderilmeye mahkumdur. Birkaç yıl önce Beni görmeye gelen genç bir doktor vardı. Kendisine Bhagwan ya da Tanrı diyen bu sahte gurulardan birinin derslerine katılmıştı. Onun beyninin bu kadar yıkanmış olmasına çok şaşırdım. Seks eylemi olmadan gerçekle (Yoga) bir olmayı deneyimleyemeyeceğinize dair, kendinden çok emin bir şekilde Benimle tartıştı. Bu Bhagwan tarafından kendisine, seks eylemi olmadan Aydınlanma almanın ve “ikinci doğum” elde etmenin imkansız olduğu söylenmişti. Bir tıp doktoru olarak cinsellik olmadan doğum olmayacağını biliyordu ve aynı şeyin ruhsal yeniden doğuş için de geçerli olduğuna inanıyordu. Doğmak için, kendisini sekse mi verdiğini sorduğumda şaşırdı; kendisi olmak için ne yaptı? Bu dünyada varlığını ortaya çıkaran şeyin anne ve babasının cinsel hayatı olduğunu kabul etti. Ebeveynlerinin cinsel yaşamlarını tartışmayı isteyip istemediğini sorduğumda, ne cevap vereceğini bilemedi. “İkinci doğum” ile seks arasında bir ilişki olmaması basit bir gerçektir, ancak bunu sindirmek insanlar için oldukça zordur, özellikle de bu tür şeylerde, belli deneyler  yolunda bu kadar ileri gidenler için. Yine de, kişinin gerçek kurtuluşu için iyi olan her tavsiye derhal dikkate alınmalıdır. Modern zamanlarda, cinsel özgürlük bayrağı altında birçok genç, aşırı derecede sapkın ve ahlaksız bir cinsel yaşamı benimsemiştir. Pek çok vakada bu bilgisizlikle yapılmıştır, ancak diğerlerinde, esas olarak bu ahlaksız yozlaşma ve insanların yozlaşması semptonlarından kaynaklanmaktadır.

Bir arayıcı, bu bariz hatayı yaptıysa, o zaman Sahaja Yoga, hasar görmüş ve ıstırap çeken Kundalinisini yatıştırarak ona yardım edebilir. Bu tür arayışçılar zamanla alışkanlıklarını gönüllü olarak değiştirirlerse, zina gibi meraklar veya uğraşlarla aşırı yüklenen dikkatleri hafifler ve yavaş yavaş içlerindeki Shri Ganesha’yı sabitleyebilirler. Zaten seks kölesi olmuş, kendinden emin olmayan ya da bundan geri dönmek istemeyen birçok arayıcı var. Kendi çıkmazlarına ulaştıklarından eminler. Ancak orada mutluluk yoktur. Çok fazla hoşgörü ile kolektif bilinçaltından gelen şehvetli ve çirkin varlıklar tarafından ele geçirilirler ve kısa sürede seksten zevk alamaz hale gelirler. Nihai analizde, seksin evrim şemasının desteklenmesine hiçbir katkısı olmadığını kişi anlamak zorundadır. Seks aslında bir enerji değildir, kişinin hazzın varlığını hissettiği bir noktadır. Bu zevk, Shri Ganesha veya Sushumna Nadi Pranava’nın bir milyonda birini saldığında kısaca hissedilen, düşüncesiz farkındalığın mutluluğunun küçük bir belirtisidir. Pranava hissedildiğinde, bir saniyenin küçük bir kesrinde düşüncesiz bir farkındalık yaratır ve bu neşeyle ilgili bir merak uyandırır. Pranava’ya ihtiyaç duyulan her çakrada bu olur. Mooladhara Çakradaki tek fark, onun omuriliğin dışında yer almasıdır ve bu nedenle kişi aslında kısa bir an için serbest kaldığını hisseder, diğer çakralarla kişi bunu hissetmez. Shri Ganesha seksi anlamaz.

Ne zaman cinsel bir aktivite görse, masum bir şekilde Pranava sağlar. Öfkesi bile masumdur; Sadece Annesinin kendisine arka kapıdan kimsenin Annesinin kutsal alanına girmesine izin vermemesi talimatını verdiğini bilir. Tam Aydınlanma durumunda, beyindeki tüm limbik alan Pranava ile doldurulur. Limbik bölgenin uyarıldığı maymun beyinleri üzerinde deneyler yapıldı. Bu bölgenin çok hafif şekilde uyarılmasının bile, maymunlara muazzam bir keyif verdiği tespit edilmiştir. Bu nedenle, tam olarak aydınlanma almış ruhların neden fiziksel veya zihinsel olarak cinsel faaliyetlere ilgi duymadığı anlaşılabilir. Onlar her zaman tam bir mutluluk içindedir, hayatın dramına tanık oldukları ve varoluş halinden fevkalade zevk aldıkları ebedi ve neşeli bir hal içinde sırılsıklamdırlar. Aydınlanmadan sonra tüm insani faaliyetleri mutluluk dolu olur.

 (“Aydınlanmadan Sonra” başlıklı bölüme bakınız.[11])

Diğer faaliyetlere ve diğer daha yüksek, yüceltilmiş arayışlara ilgi duyanlar, yavaş yavaş cinsiyete olan ilgilerinde belirgin bir azalma yaşarlar. Temel içgüdü, dikkatlerini daha yüksek merkezlere taşınacak şekilde yüceltilir. Düşünmekten, resim yapmaktan, şarkı söylemekten veya bu tür faaliyetlerden zevk alırlar ama bu, sempatik sinir sisteminin çalışmasının bir sonucudur, bu yüzden de bu aktivite onlara mutluluk vermez, sadece onları şeytanlıktan ve bunlara hoşgörü göstermekten uzak tutar. Bu tür etkinliklere aşırı katılım, kişide bencil bir tutum oluşturabilir. Onlar, kendilerine bağlı olan diğer kişilere karşı davranışlarında, eylemlerinde veya sözlerinde şiddete başvurabilirler. Kendine güvenen bir mizaçta olan agresif bir kişi olabilirler. Bu tür insanlar korkunç patronlar, arkadaşlar, yoldaşlar, kocalar veya karılar olurlar. Aynı olgu, seksten kaçan insanlar tarafından da sergilenmektedir. Doğal olmayan ve birçok kişi tarafından yanlış bir mantıkla kabul edilen zorunlu bekarlığa yönelenler, orta yoldaki normal hayattan saparlar. Çoğu dini kurumun tarihinde, bu tür insanlar en kötü türden tiranlar ve sadistlerdir. Mide bulandırıcı ve sıkıcı insanlardır. Dikkatin yapay olarak cinsellikten uzaklaşmaya zorlanması, bu tür bireylerde sevginin niteliğinde bir boşluk veya kuruluk yaratır. Hiçbir şeyden zevk almazlar ve başkalarının da zevk almasına izin vermezler. Yani bir yanda seksin kutsallığına saygısızlık edenler kendilerine şiddet uyguluyorlar; diğer yanda da seksten kaçanlar başkalarına şiddet uyguluyor. Her iki durumda da net sonuç, seksin kalıcı veya gerçek bir neşe vermemesidir; yavaş yavaş her iki tip de iktidarsız ve hasta olur. Kısıtlamalar ve cinsel özgürlük hakkında yazan birçok psikoloğun eski teorileri, insan doğasının sadece kısmen anlaşılmasına dayanmaktadır. Sadece psyche – yani ruh olarak bilinen sol sempatik kanalın (İda Nadi) varlığından haberdardırlar. Eğer sekse düşkünlük tamamen tatmin edici olsaydı, o zaman cinsel aktivite ve ona duyulan ilgi azalır, bu tür insanların zihinlerinden kaybolurdu.

Mutlu bir evliliği ve iyi çocukları olan insanların başına gelen şey budur. Onlar ölmeden önce iktidarsız veya anormal olmazlar, aksine olgunlaşır ve cinselliği pek düşünmezler. Psikologlar, sol veya sağ sempatik sistemlerini zorlayanların, sonunda Sushumna’nın merkezde bulunan parasempatik yoluyla olan bağlantıyı kopardıklarının farkında değiller. Cinselliğe aşırı önem veren bir cinsel eğitimin çocuklara verilmesine gerek yoktur. Hayvanlarda cinsel eğitim yoktur ve görünüşe göre  onlar bunun neyle ilgili olduğunu biliyorlar. Seks becerisi, yalnızca fiziksel zevk için değil, esas olarak çocuk doğurmak için yaratılmıştır. Bu kadar da yaygara kopartılacak bir şey değildir. Ergenlik döneminde, ebeveynler çocuklarına cinsellikle ilgili her şeyi düzgün, özel ve terbiyeli bir şekilde açıklamalıdır. Batı ülkelerinde seks hakkında bu kadar çok konuşulması, çocukların masumiyetini yok etmekten veya tehlikeye atmaktan sorumludur. Sonuç, toplumda masumiyetin sorumsuzca ve cahilce ele alınmasıyla açıkça görülmektedir. Evrimsel süreçte, insanlar cinsel eylemde düşüncesiz farkındalığı bir anlığına yakalarlar. Böylece neşe fikriyle tanışırlar. Bazı evrimleşmiş insanlar için, neşe fikri başka kaynaklardan türetilmiştir ve Sahaja Yogi olmak için seks yapmalarına hiç gerek yoktur. Üstelik, masum olan çocuklar, aydınlanma almak için en uygun olanlardır, bu da cinsellik bilgisinin Aydınlanma almakta hiçbir rol oynamadığını kanıtlamaktadır. Çocuğa sevginin doğal duygularını kalitesinde, yücelik duygusunu aşılamanın yolu, ego ve süperegosu tam olarak gelişmemişken, beş yaşına kadar halledilebilir. Bu yaşa kadar bıngıldak kemiği tam olarak kireçlenmemiştir ve Tanrısal Sevginin Her Şeyi Kaplayan Yüce Gücü ile çok fazla temas halindedir.

Bu yaşta çocuk annesi ve ablası, teyzesi, büyükannesi gibi akrabalarıyla birlikte uyursa, cinsellikle hiçbir ilgisi olmayan, her türlü cinsel düşünceye kesinlikle yabancı olan, yüceltilmiş bir kutsal ilişki duygusu geliştirir. Bir erkek için olduğu gibi bir kız için de aynı şey geçerlidir. Tanrısal Sevgi ile bir olmanın dikkati, kişide mutlu bir masumiyet içeren güzel bir geçmiş duygusu bina eden,  tüm saf ve yüce deneyim alanlarına dokunur. Anne ya da babasıyla cinsel ilişkiler hakkında boş laflara dalıp gidenler, çocukluklarında çok çirkin deneyimler yaşamış olmalılar. Bu tür bireyler, ahlaksız ebeveynlerinin veya içinde yaşadıkları bozulmuş toplumun etkisiyle cinsel sapıklıklardan dolayı acı çekerler. Nadir istisnalar olabilir, ancak bu patolojik vakalara gereğinden fazla önem vererek, onlardan bir istisna değil, kural çıkarmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki, tüm bu tür yanlış yönlendirilmiş çabalar, genel olarak “aydınlanmış” insanı, evrimin yoluna tamamen ve kesinlikle karşı olan, sanayileşmiş toplum tarafından övülen doğal olmayan maymunvari yollara götürdü. Beslendikleriyle (Dharma) kafası karışmış ve rahatsız olmuşken, insanlar hayvanlardan daha kötü davranırlar. Hayvanlar bile belirli kısıtlamalarla sırf üreme işlevi için cinsel ilişkiye girerken, insanlar tüm bu geleneklere uyma ve hayatta kalma duygusunu yitirmiştir. Genellikle, eğer arzularınızı engellerseniz, bir şartlanma fenomeni (süperego) ortaya çıkar şeklindeki bir klişe ileri sürülür. Daha önce açıklandığı gibi, kişinin arzularına aşırı düşkün olması da ego ortaya çıkarır.  Talihsiz kısım, ego şartlanmasına dair farkındalığın bariz olmamasıdır. Bu gibi durumlarda ego devasa bir hale gelir, psikolog ve hastası, ego bir despot veya bir psikopat gibi davranmaya başlayana kadar bunun farkına varmazlar.

Ego şartlanmasının neden olduğu zarar, genellikle bilinçaltı bastırma olarak bilinen süperego şartlanmasından çok daha fazladır. Orta yol, bilgeliğe dayanan dayanak noktasıdır. Bir insanın sadece cinsel doğası hakkındaki tek taraflı bilgi çok tehlikelidir. Üstelik psikologların, hastası olan anormal insanlar hakkında elde edilen bilgiler, normal insanların kaderine yön vermeye hizmet edemez. Bilim adamı ve psikolog olduğunu iddia edebilecek yazarların, anormal insanların bulgularına dayalı varsayımlarını, bir müjde olarak kabul etmemek gerekir. Ayrıca, bazen kendi teorileriyle haklı çıkarmaya çalıştıkları kendi kişiliklerindeki kimi komplekslerinden, kendileri de muzdariptir. Bazen, coşkuyla, anormal insanlara dair bulgularını, insanlığın ortak kitlesinin geniş bir yelpazesi için savunulabilirmiş gibi genelleştirirler. Psikoloji modern zamanlarda çok ilerledi. Psikologlar cinsel sapıklığın rezilliğini anlıyorlar. Ancak toplum, ilk psikologlar tarafından gerçeklik ve Dharma yolunda, bir kez raydan çıkarıldığında, onu tekrar doğru yola sokmak çok zordur. Raydan çıkma, buna neden olan psikologların anlayışının çok ötesine geçti. Psikoloji bilimi o kadar ilerledi ki günümüzde şefkat, sevgi ve psikosentezden bile söz ediliyor. Hatta bazı psikologlar “alt benlik” ve “üst benlik”ten söz ederler, ancak onların selefleri, tecavüzcüler ve fahişeler ırkının öncüleri olacak insanları zaten seks köleleri haline getirdiler. Psikologların insan hakkında sahip olduğu bu kısmi bilgi, Batı’da aile hayatını ve toplumu çoktan mahvetti. Büyük ölçüde, insan kişiliğinin en güzel ve değerli yaratımlarıyla yapılan acemice deneyler sayesinde, nüfusumuz içinde çok sayıda seks suçlusu ve seks manyağı olacak.

Ek olarak, psikologlar çoğunlukla kollektif bilinçaltından ahlaksız ve şehvet dolu kişiliklerin, bedensiz ruhlarının yalnızca birer alıcısı olan bu patolojik kişilerle temas halinde oldukları için, bu akli enfeksiyonu sahip oldukları hastalarından,  kendileri de kapabilirler. Bu tür varlıklardan etkilenmelerinin ve acı çekmelerinin bir başka nedeni de kendilerini korumayı bilmemeleridir. Ele geçirilmeyi, posses olmayı önlemek için, Sahaja Yoga tekniğini bilmiyorlar. Bazen kendi hastalarını hayrete düşüren şeytani dahiler gibi davranmalarına şaşmamalı. Her psikoloğun aydınlanmış bir ruh haline gelmesi ve Sahaja Yoga uygulaması sayesinde, İsa Mesih’in uyguladığı spontane şeytan çıkarma gücünü, kendilerini bundan nasıl koruyacaklarını ve hastalarını nasıl iyileştireceklerini öğrenmeleri çok gereklidir. Aynı zamanda, çok yönlü süptil kişilikleri açısından normal olan insanları incelemek de önemlidir. Tanrı’nın yaratıklarının en güzeli olan ve kolektif bilinçdışı alemine yükselen Sahaja Yogiler hakkında bir çalışma yapmalıdırlar.

Hindistan’dan Batı’ya gelince, bu kadar soğuk bir iklimde yaşayan insanların, neden bu kadar çılgınca bir giyinme alışkanlıkları olduğunu anlayamıyorum. Batılı kadınlar, vücutlarını mümkün olduğu kadar çok sergilemek için sürekli bahaneler arıyorlar. Hem de dondurucu bir iklimde! Kitaplarda yayınlanan her şeyi kabul etmekte çok hızlılar, sanki kitaplardaki her şey yalın bir gerçekmiş gibi. Çıplak uyumak yaygın bir alışkanlıktır çünkü bazı yazarlar uyku sırasında vücudu örtmenin çok sakıncalı olduğunu söylemişlerdir. Neyin uygun, neyin uygunsuz olduğunu bulmayı kendimize borçlu değil miyiz? Hindistan’da hiç kimse soyunup çıplak uyumayı hayal etmez. Uyurken çıplak olmak hiç de gerekli değildir. Bu komik alışkanlık nedeniyle, çocukların ebeveynlerinin yataklarına girmelerine ve en kötü tipten, bir kompleks geliştirmelerine izin verilmez.

Küçük yaşta, onlara verebileceğiniz tüm sarılmalara, sevgiye ve özene ihtiyaç duyarlar. Ancak Batılılar çocuklarını çok fazla disipline etmeye çalışıyorlar. Çok sert bir ana baba olurlar ve doğdukları andan itibaren çocuklarının mükemmel insanlar olmasını beklerler. Bu tür çocukların büyüyüp, sonrasında uyuşturucuya ve şiddete alışmaları şaşırtıcı değil. Masumiyetleri, ebeveynlerinin cinselliğe aşırı vurgu yapmasıyla tamamen mahvoldu. Geçenlerde Amerika’da, Benim programıma çocuk getiren bir bayanla tanıştım. Çocuk neredeyse on iki yaşındaydı, çok genç bir yaşta uyuşturucu kullanmıştı ve onun bağımlı olduğu ortaya çıktı. Yüreğim bu mahvolmuş çocuğa kaydı ve büyük bir sevgiyle doldu, onu kollarıma aldım, öptüm ve sarıldım. Sevgimi ifade etmemi çok beğendi ve annesinin onu hiç böyle sevmediğini söyledi. Hiç bir şekilde, annesinin böyle bir şey yaptığını hatırlayamıyordu. Bu hanımın yatak odasında uyuyan iki köpeği ve üç kedisi olduğunu, zavallı çocuğun ise, bebekliğinden beri başka bir odada uyuduğunu keşfettim. Çocuğuna neden bu kadar acımasız davrandığını sordum. Cevabı, izlediği belirli bir psikolojik teorinin, kendisi ​​çıplak uyuduğu için, oğluyla birlikte uyursa, bir suçluluk kompleksi geliştireceğini öğrettiğiydi. Zeka ve bilgelik eksikliği karşısında afalladım. Anne sevgisine dair, bu tür bir absürt anlayış, bu Cenab-ı Hakkın idrakinin ötesindedir. Kitap üstüne kitap yayınlayan seçkin psikologlar ve doktorlar tarafından yayılan absürt, varsayımsal fikirlerin o kadar çok kurbanı var ki. Bir kitap yayınlamak ne kadar sürer ki? Böyle sorumsuz yazarların dostlarına verdiği zararı bir düşünün! Modern insan toplumunda fuhuş, şeytani sınırlara ulaştı. İnsanoğlu deney adı altında ahlaksızlığa kapıldı.

Kendi varlıklarının dışında deneyler yaptıklarını ve içlerindeki barınaklarına hiçbir şeyin dokunamayacağını düşünüyorlar. Bir laboratuvarda, kendi dışınızda asitlerle deneyler yaparken çok dikkatli değil misiniz? Deney adına asidi içinize alır mısınız? Sahaja Yoga deneylerinde, seks kölesi olan arayıcıların donmuş bir Kundalininin korkunç belirtilerini nasıl gösterdikleri kolayca gösterilebilir. Aydınlanmalarını alsalar bile Kundalini tamamen uyanık durumda kalmaz. Sanki donmuş veya ölümüne korkmuş, tacizle hakarete uğramış gibidir. Bıngıldak kemiğinin kireçlenmesiyle karakterize edilen gerçeklikten kopuş nedeniyle, insan evrenle bağlantısını yitirmiş ve kötü huylu hale gelmiştir. Kendisini cehenneme gitmekte serbest ve özgür hissediyor. Erkek ve kadın arasında kutsal veya mukaddes bir ilişkinin olmadığı yerde, evlilik hayatı asla başarılı olamaz. Bugünlerde yıkılan evler ve insanların yoksullaşması hakkında çok fazla dedikodu var. Sanki bu meseleye bir yanıt olarak, hükümetler kürtajı yasallaştırmak için Batı toplumunda yasalar çıkarıyorlar. Modern çağın, aslında yasallaştırılmış cinayete varan bir başka büyük başarısı! Daha sonra açıklayacağım gibi, Sahaja Yoga uygulamaları ile nüfusu düzenlemek ve kontrol etmek oldukça kolaydır. Bugünün ahlaksızlığı, daha önceki Batılı psikologlara atfedilmesine rağmen, aslında, toplumun zayıflıklarını kullanarak para kazanmak isteyen insanlar tarafından Batılı iş fikirlerinin sömürülmesinden kaynaklanmaktadır. Sanayi toplumunun değerleri, insan yaşamını ucuz ve bayağı kılıyor ve finansal sömürü için olgunlaştırıyor. Normal bir insanda seks doğaldır ve kişinin doğal, sakin bir yaşam kalitesine sahip olması gerekir. İnsanın temelde bir hayvan olduğu doğruysa da, daha yüksek bir farkındalık düzeyinde doğduğu ve daha yüksek bir evrim geçirmesi gerektiği de doğrudur.

Evrimin doğal seyri içinde onun yerleşik bir programı vardır. Onun, barbar, insan aşamasına ulaşmamış mirasına kıyasla çok daha rafine ve kültürlü bir örnek olarak yaratıldığı açıktır. Kendimize geçmiş hayvan yaşamımızı hatırlatma ve doğal olarak adlandırma şeklimiz, onunla övünmekten gurur duyuyoruz. Doğal olan her şey, her zaman mutlaka iyi değildir. Örneğin, hiç kimse, bir kişinin öfkeli olma zaafına sahip olmasının doğal ve iyi olduğunu iddia edemez. Ancak bir kişinin sekse karşı zaafı varsa ve tanıştığı her kadınla flört ediyorsa, bu toplum tarafından kabul edilebilir, çünkü bu ‘doğal’ bir şeydir ve ‘aydınlanmış’ insanın davranışlarına tüm ‘uygar’ normlarına göre itiraz edilmemelidir.  Geçmişimiz doğal olabilir ama insanın amacı geçmişe geri kaymak mıdır? Bazı tecavüzcüler, kurbanlarının kışkırtıcı olduğunu ve onları heyecanlandırdığını söyleyerek, kendi suçlarını haklı çıkarıyorlar. Bazı erkekler gerçekten de her kırmızı paçavraya atlayan ipten kazıktan kurtulmuş boğalar gibidirler. Vücudunun her bir santimini bile gösteren herhangi bir kadın tarafından tahrik edilirler. Erkekler ne zaman olgunlaşacak ve kendi iffetlerine saygı gösterecekler? İnsan kaderinin farklı bir programı var: Hedefimize ulaşmamız ve Aydınlanma yoluyla varlığımızın kimliğinin tadını çıkarmakla yazgılıyız ve bunun için organize edildik. Boğalardan daha iyi olmayanlar, tekamül yürüyüşünde geriye doğru bir sendeleme değil,  ileriye doğru atılan bir adım olarak tasarlanmış Sahaja Yoga’dan, çok fazla bir şey beklememelidirler. Erdem, dindarlık ve Shri Ganesha’ya teslimiyet olmadan, Aydınlanma oturtulamaz. Masum olmak çaba gerektirmez, başka türlü olmak ise çaba gerekir. “Sahiplenmeden/ posses olmaktan” ve bizim vasıtamızla cinsel zevk alan ölü varlıklardan bahsettiğimizde, zeka   yeterliliğimiz bizi yozlaşmamızın sorumluluğundan kurtarır. Eğer en başta kişinin böyle zayıflıkları olmasaydı, bu ölü varlıklar asla psyche’ye girmezdi. Onlar Sahaja Yoga yoluyla sekse karşı, zina yapar  tutumlarını değiştiren insanlara olan ilgilerini kaybederler.

Onlar bu yozlaşmış zevk usullerinin tadını çıkarmak  için kendilerine en ufak bir şans bile vermeyen, dönüşmüş olan arayışçıların zihinlerinden ayrılırlar. Aptallığımızı anlamamızın zamanı geldi. Bu özeleştiriyi açıkça kabul edebilirsek kendimizi dönüştürebiliriz. Erkeklerin ve kadınların ahlaksız davranışları tüm bilgelik sınırlarını aştı. İnsanların dayanağını   (Dharma) pek çok şekilde öldürmeyi başardılar ve doğuştan gelen haysiyetimizi alçaltmak ve değersizleştirmek için tüm zekalarını, yeni silahlar icat etmek için kullanıyorlar. Modern toplumda bir striptizci, bir tanrıça statüsüne ulaşmıştır. Bu tür kadınlara çıplak güzeller, diyerek çıplaklığı yüceltiyoruz ve kadının itibarını değersizleştirmemizi haklı çıkarmakta gerçekten zeki ve akıllı bir hale geldik. Bu modern zamanlar çok paradoksal. Reklam endüstrisinin temel sorunu, genel ahlaka aykırılık ve pornografi yasalarına ters düşmeden, kadınların çıplaklığının nasıl resmedileceğidir. İnsan yapımı yasalar çok yetersiz kalıyor ve yasa koyucuların niyeti, kadınları kullananların dolambaçlı yöntemleriyle kolayca alt ediliyor. Kendi içlerinde yasalar, onlara baş sallama nezaketini göstermekten başka, insan kişiliğinin uygun şekilde geliştirilmesi için bir ortam yaratamaz, çünkü artık onlardan kimse korkmuyor. Doğu dünyasında estetik çıplaklık hiçbir zaman tam bir güzellik olarak tanımlanmadı. Özellikle Japon, Çin ve Hint kültürleri, her zaman, gerçek güzelliği yaratanın, insan tarafından yaratılan estetiğin ve Tanrı’nın veya Doğanın estetiğinin bütünleşmesi olduğuna inanmışlardır. Enfes kimonolar, sanatçının güzelliğini ifade etmek için Çinliler ve Japonlar tarafından tasarlandı. Onlar muhteşem insan akıllarının yaratımlarıydı ve Yaratıcı, Tanrı tarafından yaratılan insan vücudunun görkemini artıran insan kalbinin güzelliğini ifade ettiler.

Onlar şiir dörtlükleri gibidirler ve tıpkı Toprak Ana’nın Doğa tarafından farklı mevsimlerle süslenmesi gibi bir kadındaki kadınlığı örterler. Ezeli Anne, Hintli bir hanımefendi olarak enkarne olduğunda O’na, zarif ve annesel kişiliğini tamamlaması için bir sari sunulur. Hintlilere göre Adi Shakti, bir sari ile örttüğü göğsünden Dünya’ya bayındır olma ve yuvarlak olma nitelikleri salıyor. İbadetinde, O’na, karnını da örtmesi için (Marathi dilinde ‘potzakne’), çocuğunu, Yaratımını taşıyan bir sari verilir. Hintli şairler, Toprak Ana’nın, iffet duygusunu korumak için Bedenini Doğa ile nasıl örttüğünü anlatır. Bu şekilde Kendisini,  iffetli bir utangaçlık (Lajja) ile dolu zarif bir Anne olarak kutsallaştırır. Ahlaksızca  savaşlar sırasında iffetlerini saldırılardan korumak için, kendilerini yakan (jauhar) birçok Hintli kadına dair örnekler  olmuştur. Modern zamanlarda, Batı’da kadınları tecavüzcülerden korumak için imtiyaz yasaları vardır. Yani, bugün bile iffet kelimesi o kadar da ölü bir şey değildir. Bu, insanların her zaman doğuştan gelen bir şekilde, seksin kutsallığa ihtiyaç duyduğunu hissettiklerini, kutsallaştırılmadıkça da insanoğlunun tam neşesinin hassasiyeti içinde, makul veya kabul edilebilir olmadığını kanıtlamalıdır. Bu yüzyılın başında bazı eski psikologlar tarafından geliştirilen teoriler o kadar kolay kabul edildi ki, insan kişiliğini bir cinsiyet meselesine indirgediler. Sanki adam bu dünyaya sadece seksten zevk almak için gelmiş gibi! Bu ilk öncülerden sonra, psikoloji çok ilerledi, ancak verilen zarar, ne şekilde olursa olsun toplumu raydan çıkardı. Psikologların gelişimi hakkında pek bir şey bilmeyen birçok insanın onlardan nefret etmesine ve onların şeytani kişiler olduğunu düşünmesine şaşmamalı. İnsan onurunun yozlaşması ve alçalması öyle bir noktaya geldi ki, insan bu güzel Dünya’nın neşeli bir cehenneme dönüştüğünü hissediyor. Bazı şairler ve oyun yazarları, İsa ile Annesi arasındaki sevginin gayri meşru olduğunu öne sürerek sınırları aştılar. İnsanlar bu kadar akıl almaz derecede yanlış suçlamalarda bulunmak ve bu kadar fazla sayıda zeki insan tarafından ciddiye alınmak için, ne kadar alçalabilir? İnsan varlığının güzelliğine yönelik tüm bu saldırılara tamamen bir son vermenin zamanı geldi.

Bu, ifade özgürlüğü adına sapkınlar tarafından erdemli ve dindar insanların masumiyetine yöneltilen, çocukça ve aptalca bir saldırganlıktan başka bir şey değildir. Zavallı, dindar ve erdemli ruhların, aptal ve aşağılık olarak kabul edildikleri ileri toplumlarda, herhangi bir yerleri yoktur. Bir kokteyl partide, içki içmeyi kibarca reddetmek, terbiyesizliğin zirvesi olarak kabul edilir; neden içki içmek istemediğiniz konusunda yalan söylemek zorundasınız, yoksa içenler incinirler. Bununla birlikte, aynı partide eğer flört edecek olsaydınız, kimse incinmezdi. Kişi bu tür ortamlarda kutsallık veya Tanrısallık hakkında tek kelime etmemeye özellikle dikkat etmelidir. Onlar içki içmeyi bir bilim haline getirdiler. İnsanların savurgan içki içme alışkanlığını övme şeklinden dolayı, hiç kimse onların akıl sağlığını sorgulayamaz. Her farklı içecek türü için farklı şekilli bardaklar tasarlamışlar. Bu alkolik topluma, çeşitli görgü kurallarını ve kutsallığını hatırlamak  hususunda çok dikkatli ve özenli olmalısınız. Alkolün farkındalığımızı azalttığını anlamak çok fazla zeka gerektirmez ve bu nedenle insan beslenmesine veya Dharma’ya aykırıdır. Toplumun durumu gerçekten üzücü: bir günahkar diğerini sefahat ve şehvet bataklığına çekiyor. Hayatının ilk yıllarında, dindar bir insan bu tür davranışlara karşı sesini yükseltir, ancak sonunda, bu akıl hastanesinde yaşamaya mahkum olduğu için, her şeyi olduğu gibi kabul etmenin çok daha akıllıca olduğunu düşünen aklı başında herhangi bir insan gibi, tekrar sessizliğe bürünür. Bu tür aşağılayıcı uygulamalar başarılı olur ve toplumda çok kolay bir şekilde kök salar. Ahlaksızlığı destekleyen çoğu insan, sadece kendi zayıflıklarını haklı çıkarmak ister. Bu, onların kendi aptallıklarıyla yaşayabilmelerinin tek yoludur. Sapık düşünce tarzlarının rasyonel bir gerekçesi olarak, kendi sözde maneviyat versiyonlarının iğneleri ve dikenleriyle barış içinde yaşamaları için, onlar duruma uygun güzel bir uzlaşı yaratırlar.

Hindistan’da bile kendi sapkınlıklarına anıtlar inşa eden çok sapkın krallar vardı. Bu anıtlar, ne yazık ki, benzer düşünen insanlar tarafından sanat eseri olarak tanımlanıyor ve onların sitelerine bunlara Tanrı’nın tapınakları deniyor. Eski zamanlardan beri insanoğlu, çirkin şeylere güzel isimler vermekte ustaydı, ama o zamanlar sapıkların sayısı çok azdı. İçlerinden biri kral olursa, tarihteki herhangi bir megaloman gibi, kendisinin yerine getiremediği sapkınlıklarını anıtlarda ölümsüzleştirmek için özel bir özen gösterirdi. Tabii ki, bu eski ve güzel binalar, büyük sanatçılar tarafından inşa edildi. Sanatsal heykellerin estetiği, figürler ve bu yapıların eksiksiz tasarımı çok heybetli; hareket, ruh hali ve uyum, estetik açıdan çok zengin. Ancak sanatı geliştirmek için ya da onun farklı biçimleri için, temel bir ifade teması olarak seks eylemini ya da çıplaklığı kullanmaya gerek yoktur. Aslında cinsel aktivitenin ifadesi, bir sanat eserinin yumuşak dinginliğini ve inceliğini sarsar. Kabalığa başvuran sanat, kendine güvenden yoksundur. Kabalık veya cinselliğin halka açık şekilde sergilenmesi, sanattaki güzelliğin dengesini bozar. Bir sanatçı sanatını bayağılıkla ifade etme ihtiyacı duyduğunda, bu, ifadesinin estetiğindeki kesin bir zayıflık veya eksiklik işaretidir. Bu günlerde, bu tür bir sanat evrensel olarak, ifadesi ve piyasa değeri açısından en yüksek sanat olarak kabul edilir hale geldi. Bir sanat eserinin herhangi bir fotoğrafçısı, çıplak bir kadın veya erotik heyecanı çağrıştıran mide bulandırıcı sahneler içermiyorsa, sanatın büyük eleştirmenleri ve uzmanları, onun “gelişmiş” bir estetikten yoksun olduğunu beyan ederler. Bu tür seks açlığı çeken insanların, estetik kriterler olarak neye sahip olduklarını yalnızca Tanrı anlayabilir. Evrensel Bilinçdışı sanatı vibrasyonlarla yargılar. Mevcut estetik değerler gelecekte Sahaja Yoga altında büyük ölçüde değişecektir.

(Bilinçdışı, insan veya hayvan hafızasında kayıtlı ve yaşadığı kültüre dayalı her türlü imgeler, semboller, dil ve diğer tecrübeleri kapsar ve psikenin bu tecrübeleri kendi kendine nasıl organize ettiğini inceler. Kolektif bilinçdışı, tüm bir türün kişisel deneyimlerini bir araya getirip organize eder.)

Evrensel olarak beğenilen bu tür sanat eserleri, çok ciddi akıl hastalarında hissedilenler gibi, çok ısınmış vibrasyonlar  yaydıkları için, bir Sahaja Yogi’nin parmağında yanmadan dolayı su toplanmaları olabilir. Bu, Bilinçdışının doğrudan iletilen yargısıdır. Eğer zevk, mutlulukla tam birlik anlamına geliyorsa, seks eylemi estetik olmayan bir uygulama olarak ıskartaya çıkartılmalıdır. Seksin estetiği, yalnızca çok derin duygusal ve sosyal bağları olan bir kişiyle mahremiyet içinde icra edildiğinde ifade edilir. Böylece, ister ayrılıkta olsun, ister buluşmada olsun, sevginin tüm yönlerinden zevk alınır ve her zaman sevginin müziği çalınır. İnsan kalbini bir başkasına vermişse geri alamaz ama kaç kişinin verecek kalbi var ki? Seks eyleminin kendisi kutsal bir şekilde, yani kişinin herkes tarafından kabul edilmiş olan karısı veya kocasıyla gerçekleştirilmelidir. Evlilik ilişkisi kişinin büyükleri ve toplum tarafından kutsanmalıdır. Seks, eğer en özel sır ise büyülüdür. Evli bir çiftin bu mecradan tam anlamıyla zevk alması bir yana, bu tür ebeveynlerin çocukları cennetten gelme gibidir. Bu fikirler, tamamen modern insanların “ileri” zihinlerine çok modası geçmiş görünebilir. Ama yakın gelecekte, realitenin gerçekleri Sahaja Yoga ile ortaya çıktığı zaman, insanlar bunun Bilinçdışının en ultra-modern ifşası olduğunu anlayacaklar. Bilinçdışı ilham yoluyla bize birçok sırrı ifşa ediyor ve bu yüzden evlilik kurumunu kurduk. Sahaja Yogiler, vibrasyonları aracılığıyla Bilinçdışının yasalarını çiğneyenlerin kaderini ve Shri Ganesha’nın Tanrı’nın yasalarını çiğneyen bu tür kişilerle nasıl ilgilendiğini zaten biliyorlar. Tüm bu tür uygulamalara kendini kaptıranlar, Aydınlanma almadan önce  fiziksel ve zihinsel olarak acı çekerler ve eğer aydınlanmış ruh olurlarsa, onlara bunları halletmeleri için bir geçiş dönemi verilir.

Tabii ki, Sahaja Yoga’nın uygun şekilde uygulanmasıyla, kişi tövbe ve itidal yoluyla Shri Ganesha’yı uyandırabilir. O, bu tür ruhlara ıslah aşamalarında rehberlik eder. Evlilik olmadan, seks eylemi eksik bir zevk verir. Kişi, “neden evlenelim ki?” diye bir soru sorabilir, Kişi bu kadar gelişmişse ve evlenmek istemiyorsa, buna gerek yoktur. Ancak kişi evli olmadan,  cinsel ilişkiye girerse, bu dharma’ya aykırı olur. Evlilik, bilgeler tarafından çağlar öncesinden derin meditasyon yoluyla keşfedilen en eski kurumdur. Evli bir çift, toplum tarafından onaylanan yaşam boyu bir erkek bir kadın ilişkisi anlamına gelir. Evlilik hayatı için kolektif bir izin ve sosyal bir desteği ifade eder. Evlilik hizmetinin kendisi, sosyal katılım ve sevinçle vurgulanan, toplumun toplu bir kabulüdür. Düğün sırasında gerçekleşen sevinç, özel cinsel hayatı yüce, asil ve zarif kılar. Cennetin Krallığına (Sahasrara) girmek için, bir arayıcının yeniden küçük bir çocuk (Shri Ganesha) olması gerekir. Yapaylık nedeniyle insanoğlunun sade, dürüst ve anlaşılır bir hayat sürmesi çok zordur. Kendimizi o kadar karmaşık hale getirdik ki, çok kolay şeyler, bizim için yapılması en zor şeylerdir. Dünyayı kıyametten kurtarmak istiyorsak, başımızın üstünde durmamıza veya olağanüstü bir başarı sergilememize gerek yok. Yalnızca sahip olduğumuz maddi varlıklarımız söz konusu olduğunda yasal olmak yeterli değildir, ancak bazı “insan sürdürülürlük” yasalarına uymak zorundayız.

Akıl ve irade sahibi insanların şu önerileri kabul etmesi çok zor olmasa gerek:

! Ölçülü, dindar ve erdemli bir yaşam sürmeliler

! Ebeveynlerine ve içinde doğdukları topluma saygı göstermelidirler.

! Eşleri dışında, hayatlarındaki diğer tüm kadınlarla üstün bir kardeşlik ilişkisine sahip olmalıdırlar.

! Evlenmeden önce cinsellikten kaçınan bir hayat sürmeli, evlendikten sonra da eşlerine sadık kalmalıdırlar.

Hem ev hanımı hem anne olan bir kadın, fuhuş hayatına devam ederse, çocuklara ne olur? Kendilerini çocuklarıyla özdeşleştirmeyen, onları gelecek olarak gören insanlar, insan sürdürülürlüğü söz konusu olduğunda, onlar anormal ebeveynlerdir. Hayvanlar bile yavrularını her şeyin üstünde tutarlar. İnsan yavruları hayvanlardan çok daha fazla bakıma, sevgiye ve saygınlığa ihtiyaç duyar. Sahaja Yoga’da, Aydınlanmalarını alan ve çok büyük yüksekliklere yükselen insanların, çocukluklarını iyi, sevgi dolu ailelerde geçirmiş insanlar olduğunu gördük. Erdemli ana babalarından ve diğer akrabalarından büyük bir sevgi gördüler. Bunun dışında onlar çoğunlukla, iffetlerinin onuru hususunda çok aklı başında fikirleri olan insanlardır. Güven duygusuna sahip bu tür insanların evrimlerinde yükselmeleri çok kolaydır. Evliliğin fantastik büyüsü, düğün toplum mensupları tarafından kutsal kabul edilen herhangi bir kamusal veya özel yerde, kilise veya tapınak gibi kutsal bir yerde, hatta özel bir evde gerçekleştiğinde tetiklenir. Tanrı’nın İlahi Sevgisi her zaman fikirler ve rüyalar yoluyla ilham gönderir. Evlilikler kalabalık bir toplulukta yapıldığında, kişi İlahi Sevginin kutsamalarını ve kudsiyetini alır. Fiziksel ebeveynlerimiz, Ezeli Ebeveynlerimizin sevgisini temsil eder. Modern zamanlarda, elbette, çocuklarıyla gerçekten ilgilenen çok az sayıda ebeveyn var. Bilinçdışının ilahi gücü, bu tür düğünlerde kolektif yönde işler. Toplumun rızası ve ana-babanın lütfu bu vesilenin, lütfunu ve kutsallığını arttırır. Düğün, ebeveynlerin rızası olmadan gerçekleşirse çift, o toplumun ve aynı zamanda ebeveynlerinin bir parçası oldukları için kendilerini gerçekten mutlu hissedemezler.

Bu biyolojik bir gerçektir ve Bilinçdışının nimetlerinden neşe duyan içsel benlik tarafından göz ardı edilemez. İdeal evlilik, herkesi çok mutlu eden evlilik olacaktır. Dar, sığ görüşlü ve bencil insanlar tarafından dayatılan ağır evlilik yasalarıyla birçok vahşet gerçekleştirilmiştir. Bu tür yasalar düzeltilmelidir, ancak onları tamamen reddetmek içinde hiçbir neden yoktur. Tarih boyunca sadece Aydınlanmış ruh olan insanlar, Bilinçdışının kutsamasını sağlayan törenlerin ritüellerini çerçevesini belirlediler. Bir çift arasındaki bağlayıcı güç olarak aşk, köpüren ve geçici bir durum olan tutkuyla karıştırılmamalıdır. Aydınlanmamış bir ruh için, başka bir kişinin vibrasyonlarını hissetmek mümkün değildir. Bu nedenle, kişinin eşini sadece yüzeysel şekilde tanıyarak, uyumluluğunu yargılaması imkansız bir iştir. Kur yapma ve buluşma deneyleri bile, bir erkeğe müstakbel gelini hakkında herhangi bir fikir veremez, çünkü ikisi de gerçek olmayan ya da kara sevda şartları altında oluşmuştur. Aşk dedikleri şey o kadar yüzeysel ki, saç renginin değişmesiyle uçup gidebilir. Aşkı yapay ve sentetik ürünlere bağımlı kılmak, tamamen kendiliğinden olan bir aşkı öldürebilir. Bir çiftin gelecekteki ilişkisinin derin önemi, modern zamanların yapay değer sistemine dayanan yargılara dayanamaz. Böyle sallantılı temeller üzerinde, gerçek bir aşk yuvası kurulamaz. Sadece nadiren gerçekleşen bir rüya örer. Üstelik böyle bir çift, dindar ebeveynlerin ve toplumun bilge büyüklerinin kutsamalarına sahip değilse, bu birliktelik asla Bilinçdışının  spiritüel kutsamalarının vibrasyonlarıyla desteklenemez. Evlilik, evrensel birlik zincirinin bir halkasıdır. Tam bir mahremiyet içinde zevk alınması gereken eşsiz bir ilişkidir. Eğer kişi evliliğin sırrını anlarsa, bu göksel kutsamanın tüm harikulade nimetlerinden istifade etmek kolaydır. Kali Yuga’nın bu kavşağında, doğmayı bekleyen birçok büyük ruh varken, bir Sahaja çifti bu çok yüksek düzeyde evrimleşmiş ruhlar için, en iyi ruhsal ebeveynleri sağlayabilir.

Bu nedenle bir Sahaja Yogi’nin, başka bir Sahaja Yogi ile evlenmesi tavsiye edilir. İnsanların kendi eşlerini seçtiği ülkelerde boşanmanın neden tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğu sorulabilir. Bunun nedeni, bir eş seçiminin içsel varlıktan ziyade sıradan, fiziksel olarak görünen kişilik faktörlerine dayanmasıdır. Ççocuklarını sevdikleri için dindar ebeveynlere danışılan ekseriye Doğu ülkelerinde, Çakralarındaki Deitylerde bu karar verme sürecine yardımcı olurlar. Bu hesaplanmış bir karar değil, spontane bir karardır çünkü ebeveynlerimiz bizim tarafımızdan seçildiler. Dindar ve huysuz olanlar öldüklerinde kolektif bilinçaltında (paraloka) yaşarlar ve anne baba seçimi de dahil olmak üzere bir sonraki doğumlarına karar verirler. Bu günlerde evlenmeyen ve çocuk sahibi olan, çok ahlaksız ruhlar doğuran birçok insan var. Tekrar tekrar evlenip boşananlar, bölünmüş kişilikler haline gelirler ve zamanla evrimin dışına çıkarlar. Böyle insanlar nasıl büyük ruhlar doğurabilirler ki? Bugünün çocukları yarının ebeveynleri olacak. Eğer sizin kendi ebeveynleriniz hayatınızda çok iyi bir rehber olmadıysa, en azından siz onları geliştirmeye ve kendiniz daha iyi ebeveynler olmaya çalışmalısınız. Ancak modern Batı toplumlarında ebeveynlerin çocuklarına  karşı ilgileri yoktur ve onları hayattaki tüm tehlikelerle yüzleşmek ve savaşmak üzere kendi başlarına bırakırlar. Elbette anne babalar ilgisizliklerine bir bahane buluyorlar. Çocuklarını ‘sert’ hale getirmeye çalıştıklarını teorize ediyorlar. Net sonucun, onların kendi kendilerine harekete geçmeleri ve savaş çığırtkanlarına dönüşmeleri olduğunu göreceksiniz. Aslında ebeveynlerin sorumluluklarından kaçmalarının tarihsel bir nedeni var. Bugünün ebeveynleri ikinci Dünya savaşı sırasında gençti.  23.

Savaş onların tüm değerlerini paramparça etti ve kişiliklerini hırpaladı. Bir sığınakta ‘ev sevgisi’ yaşamamış olanların, çocuklarına karşı tavırları çok sert ve katıydı. Tanıdığım, eskiden LSD alan genç bir adam vardı. Bunu fark ettiğimde, kendisi bu uyuşturucuyu almayı bırakana kadar, yemek yemeyi bırakacağımı söyledim. Bu genç adam Sevgime teslim olmadan önce sadece bir gün oruç tutmam gerekiyordu. Daha sonra çok dinamik bir Sahaja Yogi’ye dönüştü. Sorunun özü, herkesin kutsal evlilik kurumuna hakkı olmamasıdır. Evlilik dışı olarak veya evlilik içinde bir sürü partnerle seks yapmaktan hoşlananlar, kendi yanlış hayatlarına devam edebilirler. Ama Sahaja Yoga onlar için işe yaramıyorsa, şikayet edemezler. “Uyanmış” olsalar bile, Aydınlanma yolunda daha ileri gidemezler. Her şeyden önce bir kere iffetleri hakkında kesin bir karar verilmelidir ancak o zaman gelişebilirler ve çocuk sahibi olması gerekenler sadece bunlardır. İnsan formunda enkarne olan bir “suçlular ve hayvanlar” ırkı istemiyorsanız, başkalarının çocuğu olmamalıdır. Anne babasına saygısı olmayanın, kendi çocuğuna da saygısı olmaz. Çoğu durumda, özgürlük adına ebeveynlerimizden ve evlerimizden kaçarız ve Tanrısal mirasımızın mutlu korumasını kaybederiz. Bu yaratılışta önemli olan tek bir şey vardır ve bu da, insan formunda tekamül ederken Tanrı ile bir olmak olan Yoga’dır. Bunun için başka bir kimseden değil, kendi esaret zincirlerinden özgürleşmeye ihtiyacınız var. Ebeveynlerine ve büyüklerine saygı duymayan kişiler, Sahaja Yoga’ya geldiklerinde her zaman zayıf bir Mooladhara Çakra’ya sahiptirler.

Ayrıca, Shri Rama’nın karısı Sita ile birlikte oturmakta olduğu, çok zayıf bir Sağ Kalp Merkezine (Anahata Çakra) sahiptirler. Eğer özellikle annelerine karşı kaba davranırlarsa, Orta ve Sağ Kalp çok zayıflar. Bu nedenle, ebeveynlerimizin ne kadar önemli olduğunu ve kişiliğin içsel varlığında ruhsal bağın nasıl tutulduğunu anlamak zorundayız. Ebeveynlerimizin kökleri Ezeli Ebeveynlerdedir ve evliliğin kökleri de Ezeli Ebeveynlerin ezeli ve sonsuz sevgi dolu ilişkilerindedir. Evliliğine saygı duymayan veya iffetinin ihtişamından zevk almayanlar, çok zayıf bir Kalp Merkezinden ve Mooladhara Çakradan muzdarip olurlar. Böylesi utanmaz, seks takıntılı insanlarda Kundalini yükselmez. Bugün, evlilikler kolayca paramparça oluyor ve ev hayatı, kişisel özgürlükle ilgili saçma fikirler yüzünden mahvoluyor. Ev, Allah’ın en güzel varlığı olan çocukların büyüdüğü kutsal bir korudur. Onlar sanki uygar toplumun mahfedici parıltısına çok acımasız bir şekilde maruz kalan, narin çiçekler gibidirler. İyi evler, iyi bir toplumun temelidir. Eğer İlahi Olan’ın çocukları için gerekli sığınak sağlanmazsa, o zaman çok sayıda şeytani kişilik enkarne olurken, doğru ve dindar ruhlar da, evrimsel ilerlemelerini ilerletmek için uygun bir ortam olduğunu öngörmedikleri için, doğum almaktan çekineceklerdir. Bu günlerde safkan sığır ve çiftlik hayvanları yetiştirmekle çok ilgileniyoruz, ancak görünüşe göre insan yetiştirmekle çok daha az ilgileniyoruz. İnsan, yaşamında değer ve çıkar düşkünü hale geliyor, hızla yozlaşıyor. İnsan olarak doğanlar, daha çok insan biçimindeki hayvanlara benziyorlar; ya aptal, sersem ya da temelde sadistçe zalimler.

Bir çocuğun hassas zihni, ebeveynlerinin, büyükanne ve büyükbabanın sevgi dolu bakımına ihtiyaç duyar. Bu manevi huzur ve sükunetten hoşlanan bir toplumda yetişmeyi gerektirir. İnsan bilincinin bozulması, Dünya’yı gaddar  bir hale getirdi ve burada hayvani içgüdüleri, hayvani bir desteği olan duyarsız varlıkların ahlaksız ruhları, insan olarak doğuyorlar. Bu Kali Yuga sırasında Dünya’da daha fazla hayvanın insan olarak enkarne olmasının bir başka nedeni de, genetik ve zihinsel kirliliğin maksimum doygunluğa yaklaşmasıdır. Bu kadar çok şeytani ruhun varlığı Kali Yuga’yı kötü bir güçle vızıldatıyor. Hassas ve asil insan ruhlarının inişine izin vermek için bu Dünya’daki atmosferin çok daha uygun olması gerekecek. Bu gerçekleştiği zamaan, sınırlı sayıdaki yüksek düzeyde evrimleşmiş insan ruhları, kendi evrimleri için doğarken, doğum oranı otomatik olarak düşecek, hayvan benzeri ruhlar ise bu değişen koşullarda insan enkarnasyonlarını almayı pek uygun bulmayacaktır. İnsan seviyesini destekleyebilecek çok az ruh vardır. Nüfusun artması, hayvanlar ve şeytanlar (Rakshasalar) gibi daha aşağı varlıkların insan şeklinde doğum alabilmesinden kaynaklanmaktadır. Onlar çok büyük sayılarda bulunurlar. Altın Çağ (Satya Yuga) veya sizin dediğiniz gibi Kova Çağı bu Dünya’da bir kez kurulduğunda, bu yetkisiz insan ruhları kolektif bilinçaltında (Paraloka) kaybolacaktır. Doğmayı bekleyen birçok büyük ruh var ama uygun şekilde gelişmiş ebeveynler, ruhsal olarak temiz bir toplum ve enkarne olmaları için gerekli kutsal atmosfer gibi gerekli şeyleri bulamıyorlar.

Kendi soyundan bir ailede reenkarnasyonu bekleyen sıradan insan ruhları bile, potansiyel ebeveynleri para zihniyetli ve bencil olacağı için doğum almaktan korkarlar. Kim biriktirdiği parayı içki ve uyuşturucu gibi kendi zevklerine harcayabilmek için çocuklarını öldüren bir anne babanın çocuğu olmak ister ki? Varlıklı ülkelerde, yüksek ve orta sınıf  topluluklar zaten mahvoldu, herhangi bir kişi, bu trendi sıhhat ve akıl sağlığına geri döndürme düşüncesinden dolayı dehşete kapılırdı. Neyse ki bir umut ışığı var, çünkü Sahaja Yoga’nın gelişiyle birlikte insanlarda yeni bir öncelik algısı oluşacak ve insan varlığını yeni bir farkındalık ve yeni bir yaklaşımla yeniden değerlendirecek. Son yirmi yılda bu Dünya üzerinde  doğum almış birçok aydınlanmış ruh var. Şahsen yüzlercesiyle tanıştım ve bu umutsuz zamanların aksine, tek umut onlar. Evlilik sisteminin Sahaja Yoga ile nasıl kutsandığının tüm ayrıntılarını vermek bu kitabın kapsamı dışındadır. Bir arayıcı derinden ısrarla yanlış yönlendirilmiş ve sapkın deneylere giriştiğinde, Shri Ganesha etkisiz hale gelir ve sonunda da ortadan kaybolur. Mooladhara Çakrada kayıtsız hale gelir veya uyur uyumaz, cehennemden gelen şeytani güçler kollektif bilinçaltına akar. Bilinçaltını aşıyor ve insan zihninde sürücü koltuğuna oturuyorlar. Bu şekilde ele geçirilen bir ruhta, doğru ve yanlış duygusu yoktur ve her tür cinsel günaha özgür bir şekilde dahil olurken, o kendisini saf ve masum hisseder. Bu şekilde, izah edilemez anormal cinsel davranışlar sergilenir, suçlular ve seks suçluları dolaşıma girerler. Sapık seks manyakları, hakları için savaşırlar ve devletler, gerçekten insan kılığına girmiş hayvanlar olan ve böylesine şüpheli bir ayrıcalık elde etmek için çok sayıda insan toplayan bu seçmenleri memnun etmek için, insanlık dışı yasalar çıkarır. Bu Kali Yuga’da daha zayıf ruhları kontrol etmek isteyen bazı gurular Mooladhara Çakra’yı uyarır ve zihinlerini ele geçirirler. Bu, müridin Mooladhara Çakrasına ruhsal bir varlığı sokmanın en kesin yollarından biridir.

Normalde, Shri Ganesha böyle bir davetsiz misafirle savaşır, ancak O bir arayıcıda zaten uykuya daldıysa, o zaman elde hiçbir koruma yoktur. Kundalini üçgen kemik içinde uyandığında, kendi üstünde bulunan altı Çakradan geçer, ancak aşağısında bulunan Mooladhara Çakradan geçmez. Shri Ganesha’ya sadece Adi Shakti’nin meskeninden ulaşılabilir. Şimdiye kadar Brahma, Vishnu ve Şiva bile O’nunla özdeşleşemedi. Shri Ganesha diğer tüm Deitylerle  kısmen özdeşleşse de, bir tanesi dahi O’nun masumiyetini ve Annesine olan tam bağlılığını elde edemedi. O görülebilir (Salokya Samadhi) ve O’nun yakınlığı hissedilebilir (Samipya Samadhi) ancak O’nunla özdeşleşmek neredeyse imkansızdır. Orta kanal (Sushumna), yedi kapılı bir evin geçişi gibidir. Bu kapılar içeriden yedi farklı Deity tarafından korunmaktadır. Tanrısallık  bunu öyle planlamıştır çünkü bu geçişe, araştırmayla dışarıdan ulaşmak mümkün değildir. Tek giriş, orta çekirdek boyunca yükselen ve geçidi geçen Kundalininin uyanışı sayesinde mimkün olur. Kundalini, çakradan çakraya yükselişi sırasında, tüm Deityleri bilgilendirir. Merkezlerden biri zayıf olduğunda, ilgili Deityler uyanmaz ve bu şekilde Kundalininin tepeye yükselişi, onlar tarafından engellenir. Ancak uyandıkları zaman Kundaline geçiş hakkı verirler ve O’nu sevgileriyle kutsarlar. Bu fenomen, öznenin dikkatini (chitta) içe doğru çeker veya buna sebep olur. Kundalini sonunda Brahmarandra’yı başın tepesinde deldiğinde, insan dikkati, doğası gereği sonsuz olan Bilinçdışının Her Yeri Kaplayan Gücüyle bir olur. Özne, Ruh’un sevincinin tarif edilemez sakinliğini yaşar. Her Deity ilgili merkezi temizledikten sonra tüm Çakralar delinip geçilir, bu nedenle arayan kişi yükseliş sırasında herhangi bir Deity görmez.

Tüm bunlarda Mooladhara Çakra en büyük rolü oynar, çünkü bütün çakralar, Mooladhara Çakranın dört yaprağından yayılan veya ışıyan kendi kutsallık ilkelerini alırlar. Sahaja Yoga ile tam Aydınlanmadan sonra, bir arayıcı dikkatini başının tepesine getirebilir ve her Çakrayı koruyan Deitylerden haberdar olabilir. Sahaja Yoga, önce kubbeyi inşa etmek ve  temeli sonra sağlamlaştırmak gibi çalışır. Ancak Shri Ganesha aracılığıyla giriş elde etmek, çok büyük bilgelerin bile ulaşamayacağı bir şeydir. Sadece çok yüksek bir farkındalık düzeyine ulaşmış olanlar ve Shri Ganesha’nın insan formu olan İsa Mesih gibi tamamen masumiyetle özdeşleşenler bunu yapabilirler. Sahaja Yoga’da Shri Ganesha’nın sadece Annesi Adi Shakti’nin protokollerine tam olarak dikkat edilmesini sağlamak için tepki verdiği görülmüştür. Örneğin İsa Mesih, Annesinin iffetine karşı tek bir söz dahi söyleyenleri affetmezken, kendisini çarmıha gerenleri bağışlamıştır. Arayıcı Sahaja Yoga’nın azimle tatbik edilmesiyle daha saf bir hale gelir ve derin bir Sahaja Yoga anlayışı sayesinde, kişi Shri Ganesha tarafından sarsılmaz hale getirilir. Böyle bir kişilik sadece seks oyununun sadece bir tanığı olur. Seks eylemine ne bağımlı ne de dahildir. Arayıcı, Shri Ganesha’nın lütfuyla kişiliğini, farklı bölümleri olan dev bir ağaç gibi tezahür ettirmesiyle, Onun ilgisinin tüm çeşitlerinden ve güzel yönlerinden yararlanır.

Onun ağaç benzeri kişiliğinin kökü olarak Annesi, kişinin şahsiyetinin büyümesine rehberlik etmesi ve kuvvetlendirmesi  için, varlığına tam bir spiritüel destek verir; karısı ona bir ağaç gövdesi gibi destek olmakta, bu yükü omuzlarında taşımakta ve paylaşmaktadır; kardeşlerinin sevgisi ağacın dalları gibidir, başarısından gurur duyar ve her zaman sevgili erkek kardeşinin korunması için dua ederler ve tatlı kızları, babasının sevgisini gösterebileceği çiçekler gibi açarlar. Bu sevgi torunlarına karşı ifade edildiğinde, duygusal ifadesi tamamlanır. Onlar, onun ağacının meyveleridir ve torunlarıyla olan bu harika ilişkide kendi masum sevgisini ortaya çıkarır. O zaman kendisini bir kral olarak gerçekten yüce ve büyük hisseder. Bu, zaman içinde oğulları için de aynı şekilde geçerlidir. Saf sevgi ilişkisinin narin tatlılığını ifade eden bir sürü  güzel hikaye var. Başka bir yerde, Büyük İskender’in ve Hintli karısının Hindistan’ı ziyaret etmesinin hikayesini anlattım. Büyük İskender, Puru adında bir Hintli Kral tarafından esir alındıktan sonra onun karısı, Kral Puru’yu kendisinin Rakhi kardeş yaparak  İskender’in hayatını kurtardı. Bu, kocası olan İskender’ş dokunulmaz yaptı. Bu küçük hareketin o kadar güçlü bir etkisi oldu ki, esaretten kurtulmasının ardından, İskender daha fazla fetih veya yıkım yapmadan Hindistan’ı terk etti. Shri Ganesha’nın Kendisi, ego ve süperego vasıtasıyla beyinde yanılsamayı (Maya) üretir. Toprağa döküldüğünde kendisini çamurun içinde gizleyen İlahi Güç (Yaşam Suyu) gibi, Adi Shakti’nin öğrencilerini test etmek,  onların arayışlarının gerçekliğini doğrulamak ve içlerinden iki yüzlü ve kötü niyetli olanların kökünü kazımak için yanılsama çamurunu (Maya) yaratır. Shri Ganesha’nın bedeni toprak elementinden yaratılmıştır ve eğer O’nun bir sureti topraktan yapılırsa, suda çok kolay erir. Shri Ganesha’nın kilden yapılma suretinin denize daldırılması, bu kilden bedeni çabucak eritir ve O’nun varlığı, Rabbi aynı zamanda Büyükbabası olan suları kutsar.

Toprak elementi (Annesinin Annesi veya Büyükannesi) de,  Onun bedeninindeki kil, denizin dibine çöktüğünde vibre olur.  İlişki çok süptildir ve Shri Ganesha’nın masumiyetinden neşe duyar.  Vibrasyonlarıyla toprak elementini çeşitli dünyevi şeylere dönüştürür ve güzellik yanılsaması yaratır. Toprak elementinin nedensel özü kokudur ve bu nedenle Shri Ganesha tüm doğal kokular aracılığıyla tezahür eder, çiçeklerin kokusuyla ve diğer tüm kokularla Her Yeri Saran Bilinçdışına nüfuz eder. Bu şekilde, O’nun aracılığıyla sürekli olarak kutsallık ve masumiyet vibrasyonları yayılır. Koku, toprak elementinin nedensel özüdür, bu nedenle her türlü koku Shri Ganesha için çok değerlidir. Aydınlanmış bir ruhun her zaman güzel kokulu bir bedeni vardır, bir Enkarnasyonun bedeni ise insanlara bilgelik ve içgörü kazandıran birçok çiçek türünde koku bulutları yayar. Kurnaz ve hilekar olan her şey, O’nun hikmetiyle, nihai tahlilde çok aptal ve sersemce görünmeye indirgenir ve insan, bu fenomeni yaşadıktan sonra, masumiyeti ve saflığıyla yükselir. Shri Ganesha’nın görevlerinden biri, Annesinin protokolüyle ilgilenmektir. O çok bağışlayıcı bir Tanrı olmasına rağmen, Annesine karşı işlenen hiçbir günaha tahammül edemez. İnsan aklına girer ve oraya huşu niteliğini bırakır. Egoist aydınlar, O’nun masumiyetine boyun eğdiklerinde, onların içindeki hikmet nurunu aydınlatırlar. Şartlanmış ve bastırılmış insanlar tarafından dua edildiğinde, onların süperegosuna girer. Arayanları alt etmeye çalışan şeytanları ve kötü güçleri öldürür. O’nun emrinde melekler ve azizlerden oluşan bir ordu vardır ancak O’nun bakışıyla hareket eden daha birçok melek vardır. Ona tüm Tanrılar tarafından saygı duyulur ve tapınılır ve Kendi Annesi Adi Shakti, en yüksek olan olarak O’na tapar.

Shri Ganesha, Void’in sol yarım dairesini çevrelerken, kardeşi Kartikeya dairenin sağ yarısını çevreler. Kalp Çakrasının altında tekrar birleşirler. Bu noktadan itibaren Virata’nın bilinç öncesi zihninin yol gösterici meleği olarak yaratılan Maymun Tanrı Hanumana, sağ sempatik sinir sistemi olarak tezahür eden Pingala’nın sağ kanalında oturur. Bu Deity, Shri Krishna’nın Enkarnasyonunu takip eden Vishuddhi Çakranın üzerinde Aziz Gabriel (Cebrail) şeklini alır.

Şekil 14.[12]

Ida (sol) kanalında, Nabhi Çakranın üzerinde, Virata’nın bilinçaltı zihninin yol gösterici meleği olan Deity Bhairava yükselir. Bu, sol sempatik sinir sistemi olarak kendisini gösterir. Vishuddhi’nin üstünde, yine Shri Krishna’nın Enkarnasyonunu takiben, O, Aziz Michael (Mikail) şeklini alır. Bunlar Rab İsa Mesih’in görünümleridir: Kartikeya, İsa’nın bedeni olur; Ganesha, İsa’nın özü olur ve Aziz Gabriel ile Aziz Michael, İsa’nın dikkatinin hareket eden yönleri olan melekler haline gelirler. Ganesha, Adi Shakti tarafından yaratılan tüm Tanrıların en büyüğüdür. Ezeli Anne olmasına rağmen, Oğluna hayret eder ve O’na büyük saygı gösterir. Shri Ganesha’nın her şeyi kapsayan doğasını hiçbir kelime tarif edemez. Vücut oranları, vibrasyonların yayılmasına neden olan bir katsayı yaratır. İlahi Gücün (Pranava) katsayısı ile aynıdır. Dolayısıyla O, Pranava’nın veya Tanrısal Sevginin gerçekleşmesidir ve Adi Shakti’nin toplam gücüdür. O, İsa  biçimini aldığında (vyakta) tüm farkındalığın ışığını sembolize eder, ancak Shri Ganesha olarak O farkındalığın tohumudur. Çok yüksek düzeyde Aydınlanmış bir kişiliğin dokunuşuyla vibre edilmiş bir taş ya da bir Enkarnasyonun ayaklarını süsleyen bir kil ya da bir Deity ya da bir Büyük Guru tarafından kutsanmış bir ağacın kabuğu, hepsi bu katsayı açısından uygun oranlarda dönüştürülebilir veya şekillendirilebilir ve daha sonra titreşim yayacak olan Pranava katsayısına çok yakın bir şekilde ulaşabilirler. Ama eğer taş Shri Ganesha formundaysa, o zaman Pranava tamamen bu taşla özdeşleştirilir. Hindistan’da, farklı yerlerde bulunan “doğal heykeller” (swayambhu) şeklinde Shri Ganesha’nın (Ashta Vinayaka) bu türden sekiz  Deity vardır. Onlar kadim bilgeler tarafından ortaya çıkarıldılar ve doğal olarak oluşturulmuş bu formlardan  yayılan vibrasyonlar sıradan insanlar tarafından hissedilemez veya alınamaz. Bu nedenle onların değeri çoğu insan tarafından takdir edilmiyor. Bazı düşüncesiz ve materyalist eğilimli insanlar onlara maddi refah için dua ederler ve bazen de ödüllendirilirler.

Gerçek arayış içindekiler, kendini bilme yoluyla üstün bilgelik ve masumiyet isterler. Doğuştan gelen Aydınlanma hakkımız en iyi şekilde, eğer biz Shri Ganesha kadar masum isek elde edilir. Buna ulaşmanın önündeki en büyük engelimiz, sahip olduğumuz kişisel yeteneğimiz ve zekamızla çok fazla  gurur duymamızdır, pek çok kişi  Tanrı’yı ​​bile aldatabileceklerinden ve bundan paçayı sıyıracaklarından emindir. Toprak Ana tarafından Onun suretinde yaratılan Shri Ganesha’nın bu görünümlerinin yanı sıra, eğer katsayı işe yararsa, uygun oranlara sahip bir betel / tembul fıstığı (supari) de  bir swayambhu’ya yaklaşabilir. Betel fıstığı ağacını diken kişinin spiritüel durumu gibi, cevizi arayış içindeki kişiye satan satıcının spiritüel  durumu gibi, dikkate alınması gereken başka birçok etki eden faktör vardır. Bir hindistancevizi bile, vibrasyonların atmosfere salındığı bu katsayıya oldukça yakın çalışabilir. İnsan faktörü asla hafife alınmamalıdır. Hindistan cevizi, ruhsal olarak yüksek ve kalbi saf olmayan bir kişi tarafından elle tutulursa, vibrasyonları kirlenir veya bozulur. Vibrasyonlar kendi içlerinde akıllıdır, Tanrısaldır ve bu nedenle de her şeyin farkındadırlar. Shri Ganesha, tüm Sahaja Yogilerin ağabeyidir çünkü O, Adi Shakti’nin ilk Oğlu olarak yaratılmıştır. O, Kali Yuga’da yeniden doğan ve Sahaja Yogiler olarak bilinen Adi Shaktinin çocuklarının temel modelidir. Bu Onun Öz Bilgisi ile güçlü şahsiyetler yarattığı ‘nedensiz sebep’ (sankalpa) (Her yerde hazır ve nazır olan, Ebedi, Sınırsız ve Değişmez ilke. Her şeyin oradan ortaya çıktığı ve her şeyin etrafında olan ve her şeyin ona doğru çekildiği merkezi nokta) ile yapılır. O, Rab İsa Mesih olarak evrimleşmiş insan formunda, ‘Sahaja Yoga Üniversitesinin Rektörü’ rolünü yerine getirir. Arayış içindeki bir kişinin, okula kayıt için uygun olup olmadığına karar vermekten sorumludur ve Kendi Tanrısal Üniversitesine kayıt olmalarına izin verir.  Şansölye olarak onları Swadishthan, Nabhi, Anahata ve Vishuddhi Çakranın dört seviyesinden geçirdikten sonra, arayış içindeki her bir kişiyi bir derece ile ödüllendirir. Bu noktada arayıcı, uyanmış olduğu aşamaya yükselmiştir.

Agnya Çakrayı geçtikten sonra, arayanın dikkati beynin Sahasrara adı verilen limbik alanına girer. Başın üst kısmındaki bıngıldak kemiği delinip Yoga oluştuğunda, her isteyene yüksek lisans derecesini bahşeder. Bu aydınlanmadır. Bilinçdışı zihne giriş sağlandıktan sonra, daha yüksek derecelerin de Shri Ganesha tarafından doğrulanması gerekir. Mezuniyet sonrası töreni Adi Shakti’nin Kendisi tarafından bahşedilmesine rağmen, yine de Shri Ganesha’nın her mezunu kutsaması gerekir. İnsan kişiliğinin üstü, Sadashiva’nın koltuğudur ve Shri Ganesha her zaman Kutsal Ebeveynlerinin ayaklarının en imrenilen yerinde teslim olduğu için, O yüce, sevimli bir çocuk olarak Sadashiva’nın kucağına oturur. Sadashiva’nın koltuğunun üzerinde, Lord Shiva’nın başında, Shri Ganesha, Ardha Bindu olarak hilali oluşturur ve Pranava bardağından her tarafa püskürür. Bindu (Nokta) aşamasında, O kesinlikle süptil hale gelir, öyle ki, konsantre edilmiş farkındalığın kendisinin toplam yoğunluğu olarak, uzunluğu veya genişliği olmayan bir Noktanın içine girebilir. Son olarak, O, Adi Shakti’nin Valaya veya tam durum (poorna stithi) olarak Gücünü sınırlayan dairesel çizgidir. Adi Shakti, Her Şeye Kadir Tanrı’nın Gücüdür (Parameshwara), ama Onun Gücü de Shri Ganesha’dır. O, Bilinçdışı olarak ve Aydınlanma sonrasında, yaratılışın her parçacığında farkındalık (Pranava) olarak ikamet eder.

 

Swastika ve Haç

Onun sembolü, yaratırken saat yönünde, yok ederken ise saat yönünün tersine dönen swastikadır. (Swastika (gamalı haç), sanskritçe “iyi talih” ya da “iyilik” anlamına gelir. Pek çok dinde güneş sembolü olarak kullanılmıştır. Sembol Yunan alfabesindeki Gama harfini  (Γ)  andırdığı için, gamalı haç denilmektedir.) Dönerken eşit ve zıt kuvvetlerle hareket eder, sabitlik verir. Swastikadaki dört çizgi, Shri Ganesha’nın her birinin sonunda sembolik silahları ve aksesuarları taşıyan dört kolu gibidir. İsa Mesih’in hayatında swastika, haç olarak sembolize edilir. Aslında haç, swastikanın evrimleşmiş (vyakta) halidir. Haçın iki kirişinin kesişme noktası, swastikada (卐) olduğundan daha yüksektedir (✞) çünkü İsa, yaratılışın daha yüksek bir evrim noktasında olduğu bir noktada dünyaya geldi ve insanlar daha büyük bir farkındalıkla doğdular. Shri Ganesha’nın dört eli vardır. Silahları ve aksesuarları İsa’nın bedeninin içine çekilmiştir, bu nedenle İsa’yı simgeleyen haç sade/yalındır. Bu silahlar:

1. Sağ üst el, balta olan Parashu’yu taşır. Ganesha’nın silahı (ayudha-silah, elde tutulan şey), İsa Mesih’te bağışlama (kshama) olur. İnsanoğlu için en büyük silahtır. Affetme silahının Sahaja Yoga’da nasıl kullanıldığı daha sonra anlatılacaktır.

2. Sol alt el, Yiyecek Tanrıçası’nın (Annapoorna) bir kasesini taşır. Kase, İsa’nın  bedeniyle bir olan tatlı topları (modaka – Shri Ganesha’nın sevdiği bir hamur tatlısı) içerir. İsa yaşamında açlığı yenebileceğini ve başkalarının açlığını da giderebileceğini gösterdi. Kırk gün oruç tuttu ve Şeytan bile O’nu ayartamadı. Dağdaki Vaazında, ekmek ve balık mucizesiyle binlerce kişinin açlığını giderdi.

(İncilden alıntı, Orada bir süre kaldıktan sonra İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Halka acıyorum, çünkü üç gündür yanımdalar ve yiyecek bir şeyleri yok. Onları evlerine aç  gönderirsem, yolda bitkin düşerler; üstelik bazıları çok uzaktan geldiler.” Öğrencileri ise, “Böyle ıssız bir yerde bunca insanı doyuracak ekmek nereden bulunur?” diye karşılık verdi. Bunun üzerine İsa, “Sizin yanınızda kaç ekmek var?” diye sordu. “Yedi ekmek var; birkaç da küçük balık” dediler Sonra İsa halka yere oturmalarını söyledi. Ekmekleri ve balıkları aldı, Tanrı’ya dua etti ve dağıtmaları için öğrencilerine verdi. Şaşırtıcı şekilde, orada bulunan 4.000 erkek, yanlarındaki kadınlar ve çocuklarla birlikte doyasıya yedi. Artan parçalar toplandığında yedi küfe dolmuştu!)

3. Sağ alt el, Kundaliniyi küçük bir yılan olarak tutar. Bu, O’nun evrenin Kundalinisini kontrol ettiği anlamına gelir. Birçoğunun Kundalinisi İsa’nın gelişiyle uyandı ve hepsi bu Kali Yuga’da Sahaja Yoga aracılığıyla Aydınlanmalarına  ulaşacaklar. Sevgisi ve bağlılığı ile Annesi üzerinde de etkisi vardır. O’nu hizmetiyle (seva) yatıştırır ve Onda Annelik tatmini (vatsalaya) yaratarak, Annesine muazzam bir tatmin (prasannata) verir.

Tüm Sahaja Yogiler, Shri Ganesha’ya nasıl ibadet edileceğini bilmelidir ki, O içlerinde uyanık kalsın ve onlar O’nun masumiyetinin sonsuz mutluluğunda kalabilsinler.


Bölüm 13

Swadishthan Çakra

Swadishthan Çakra, Kundalini’nin meskeni veya oturduğu yer olan Mooladhara’nın üzerine yerleştirilmiştir. Bu süptil merkez insanlarda, onun Aortik Pleksus olarak bilinen fizik tezahürünü kontrol eder. Bu çakra, Nabhi Çakra’dan (Solar Pleksus merkezi) sonra yaratılmıştır. Nabhi’den bir nilüfer gibi çıktı ve Void’ın merkezinde asılı kaldı. Swadishthan Çakra’nın altı yaprağı varken, Aortik Pleksus da buna karşılık gelen altı tane alt pleksusa sahiptir. Altı yaprağı aracılığıyla aşağıda belirtilen altı tane fonetik sesi yaratır – ‘lam’, ‘rum’, ‘hum’, ’em’, ‘num’ ve ‘vam’. Pranava, Kundalininin uyanışı sırasında yükselirken herhangi bir ses yaratmaz,  duyulabilir sesi sadece göbek merkezinde ifade eder. Bu çakra yedi gün süren yaratım sırasında çarşamba günü yaratıldığı için, Çarşamba günü bu çakradaki Deitylere ibadet etme günüdür. Çarşamba günü yaratıcılıkla bağlantılı herhangi bir aktiviteye başlamak için çok hayırlıdır. Toprak elementi Swadishthan Çakrayı yarattı ve ona sarı rengini verdi. Bu nedenle, çoğu insan meditasyonda vizyona girdiği zaman, onlara altı tane sarı renkli iplik olarak belirir.  Kişilerin yaratıcılıkları söz konusu olduğunda, onların zihinsel durumlarına bağlı olarak  bu renk kişiden kişiye soluk sarıdan, hardala kadar değişir. Aydınlanmış bir ruhta bu renk, altın rengidir ve bir Enkarnasyonda, parlak bir güneş gibi görünür. Merkezinde yuvarlak, derin oyuk, mavimsi sarı renk vardır. Yanlış tip bir arayış içindeki kişide (Asahaja) bu, koyu mavi-siyah bir renk olarak görünür. Yine de, bu oyuğa bakabilen bir yogi için, Brahmadeva’nın soluk sarı renkteki şekli açıkça görülebilir.

Brahmadeva, Yüce Tanrı’nın hem sübtil (estetik) hem de fiziksel yaratımının madde tarafının Yaratıcısı olarak tezahür eden yönünü temsil eder. Brahmadeva sakallı ve bıyıklı, çileci, aziz gibi olan bir kişiliğe benzer. Dört başı vardır ve başlarındaki bütün saçlar üstten bir düğümle toplanmıştır. Vücudu incedir ve en belirgin özelliği şişkin ve çok iri gözleridir. Brahmadeva nadiren enkarne olur, ancak bir kez Fatima’nın kocası ve Muhammed Sahib’in oğlu olan Hazreti Ali olarak enkarne olmuştur. Bazı eski bilgeler, dört başının anlamını, dört Veda’da yaratılışın ifadesi olarak açıklamaya çalıştılar. Yine de O’nun kafalarının anlamı çok daha geniş ve derindir. Brahmadeva, Yüce olanın, İshwara’nın, Brahma’nın, Tanrı’nın yaratıcı gücünün sembolüdür. Bu yaratıcı güç, bu evrende madde düzleminde ifade edilir. Tüm maddi şeylerin üç boyutu vardır, ancak yalnızca insanların görebileceği ve hissedebileceği dördüncü bir boyut vardır. Bu dördüncü boyut, dengeli armoniler ve farklı doku, form ve çizgilerin bütünleşmesiyle oluşturulan estetik boyuttur. Hayvanlarda güzellik duygusu yoktur; farklı renklerden oluşan bir kompozisyonun estetiğini veya çizgilerin hareketini ve formların erimesini sadece insanlar hissedebilirler. Bu estetik duyuyla kazanılan sevinç duyguları bir Rasa (bir duygunun özü veya özün salgısı) (Hint estetiğinde, bir rasa “meyve suyu, öz veya tad” anlamına gelir. Hint sanatlarında, okuyucuda veya dinleyicide bir duygu veya his uyandıran ancak tarif edilemeyen herhangi bir görsel, edebi veya müzik eserinin estetik lezzetiyle ilgili bir kavramı ifade eder) yaratır. Bu Rasa, kişide içsel benlikte estetik sevinç dalgalarını harekete geçiren uyarıcı bir duygu  uyandırır. Bu sevinçler farklı frekanslarda ve vibrasyonlardadır /titreşimlerdedir. Kişinin bunları incelemesine  gerek yok ama bu Çakranın farklı taç yapraklarına baktığınızda, Tanrısal aydınlanma yoluyla ifade edilen ve yaratıcılık aleminde mevcut olan bu sevinç türlerini size açıklamaya çalışacağım.

Brahmadeva’nın yaratıcılık gücü, Saraswati olarak adlandırılan eşi (Shaktisi) şeklinde enkarne olur. O, bilgi ve öğrenme Tanrıçasıdır. O bazen bu Çakra üzerinde yalnızken görünür ve Onun imajı, insanlara tüm bilgilerin gerçek anlamını iletir gibi görünür. Bir elinde sık sık bir veena (ud benzeri bir çalgı) tutar, bu da bilgiye sahip olanın (gyani) İlahi Olan’ın müziğini bilen biri olması gerektiğini sembolize eder. Hint klasik müziği, Yaratılış bölümünde anlattığım orijinal Ezeli Ses’e  (Brahma Nada) dayanmaktadır. Yani bu Çakrada, Tanrıça elinde bir veena ile belirir ve eğer siz bir bilginseniz, bu sizin müzik bilgisine de sahip olmanız gerektiğini belirtir. Ayrıca âlim kişi, kuru bir şahsiyet değil, yaratıcılığın (madhurya) güzelliklerinden hoşlanan biri olmalıdır. Başka bir elinde ise bir tespih tutar, bu ise bilginin peşinde koşan kişinin Tanrıya adanmış bir kişi olması ve O’nun sonsuz sevgisini takdir etmesi gerektiğini belirtir. Bu nedenle, arayış içindeki kişi, öğrenmenin adanmışlık yönü konusunda da çok bilgili olmalıdır. Çalışmalarının temel amacı, ebedi gerçeği aramak olmalıdır. Bu gerçek bir bhakta’nın işaretidir: yani sadece yüzeysel bilgiyi değil, bilgeliği arayan kişi. Üçüncü bir elde ise Tanrıça Saraswati, bilginin peşinde koşarken keşfedilen ebedi gerçeklerden kitaplar yaratılması gerektiğini göstermek için bilgi kitabı taşır. Saraswati, altın işlemeli kırmızı kenarlı beyaz bir sari giyer. Bineği (vahana), Hindistan’ın ulusal kuşu olan bir tavus kuşudur (mayura). Muhteşem tüyleri olan inanılmaz bir kuştur.

Bir tavus kuşunun seçilmiş olması, bir bilim insanının tam bir estetik duygusu ile donatılmış olması gerektiğini gösterir. Gökyüzünde bulutlar göründüğünde, bu kuşun sergilediği tuhaf bir alışkanlık olarak, tavus kuşları dans etmeye başlarlar. Bu, bulutları gördüğü zaman sevinçle şarkı söyleyen veya dans eden bir şairi veya dansçıyı tasvir eder. Tıpkı çiftçilerin yaklaşan yağmuru görünce sevinç duyması gibi, bu  durum gelecekteki nimetlerin bir haberi olarak yorumlanır. Tavus kuşları ve çiftçiler, doğanın bu tezahüründe kolektif bilinçte birleşirler. Tavus kuşu, Allah’ın lütfunun gökte sevinç bulutları gibi belirdiğini gören ve özlem duyduğu şeyin bu vizyonunu, gökyüzünde gördükten sonra sevinçle dans eden bir alim gibidir. Tavus kuşu sembolü ayrıca, bir tavus kuşu gibi bir bilim insanının da vizyon sahibi olması gerektiğini gösterir. Dans eden erkek değil, dişi tavus kuşudur. Dişi tavus kuşları, erkekler kendi aralarında kavga ettiğinde bundan iğrenirler ve böyle bir kavgada galip olanı seçmek, yine ona düşer. Bu da, bilginlerin dogmalar üzerinde savaşmamaları gerektiğini, çünkü bunun onursuz insanların eylemi olduğunu gösterir. Swadishthana Çakra, insanlarda yaratıcılıktan sorumludur. Fiziksel düzlemde hareket eder ve insanın kendi sanatsal zevki için maddenin biçimlerini değiştirmesine yardımcı olur. Zihinsel düzlemde, planlar, resimler ve imgeler üreterek ona yaratıcılığa dair yeni fikirler verir. Ayrıca insan zihnini, bilinçli zihnine ışınlayarak soyut fikirlere maruz bırakır. Madde ve onun farklı süreçleri – yani fiziksel olduğu kadar kimyasal – hakkında yenilikçi ve orijinal buluşları yakalayan bilimsel beyin, dürtülerini bu Çakra’dan alır. Virata’da bu Çakra, tüm maddi yaratımından sorumludur. Nihai haliyle tüm evrenin bir minyatürü veya şablonudur. Onun tüm özel detaylarının olduğu kadar,  Evrenin eksiksiz genişlemesi  içinde yerleşik bir programı kendinde barındırır.

Yaratılışın bütün neşe veren nitelikleri, bu Çakra üzerindeki Deitylerin aydınlanmasıyla hissedilir. İnsanlar Brahmadeva’nın yarattığı her şeyi yeniden yaratabilirler, ancak kendileri orijinal yaratılış maddesini yaratamazlar. Aydınlanmadan sonra bu çakraya konsantre olan bir kişi aniden bir şair veya büyük bir sanatçı olabilir. Brahmadeva ve Saraswati’nin lütfuyla, formu olan veya soyut nitelikt olan birçok sanat eseri yaratılmış ve zaman içinde evrensel olarak beğenilmiştir. Brahmadeva’nın lütfu, geçmiş yaşamlarda veya şimdiki yaşamında O’nun Eşi Saraswati’ye karşı hizmetlerinden dolayı bir ödül olarak, insanların üzerine düşer. Kelimenin tam anlamıyla bu tür insanlar bir gecede aniden ölü maddenin estetiğini ve güzelliğini görürler. Büyük bir yeşim parçasına sahip olan Afrikalı bir beyefendi tanıyorum. Aydınlanmasını aldıktan sonra taşın vibrasyon yaydığını hissetti. Yeşimin üç rengi olduğunu hissetti: dairesel katmanlar halinde yeşil, pembe ve beyaz. Beyaz renkli yeşim taşından, yeşil yapraklar ve pembe çiçeklerden oluşan deseni olan eşsiz bir saksı yaptı. Oldukça sıradan taşlar, estetik duyarlılıkla Saraswati’nin gücünün zarafetiyle paha biçilmez sanat eserlerine dönüştürülebilir. Brahmadeva’nın tapınakları yoktur çünkü O asla herhangi bir puja veya ibadete katılmak için orada değildir. Kendisini temsil eden yaratılışla ve insan evriminde, kendi şahit gücüyle ilgilenmekle çok meşguldür. Ancak bu Deity’nin ana faaliyeti, maddedeki çeşitli dokular, renkler, çizgiler ve formlar aracılığıyla yayılan güzelliği, mutlak güzelliği yaratmaktır. Çeşitlilik, güzelliğin özüdür ve bu çeşitlerin uyumu, uyanmış bir zihin tarafından hissedilen bir mutluluk yaratır. Aynı zamanda, daha çok neşe olarak da hissedilir. Sanatçı, yaratılışın güzelliğini görünce duyduğu sevinci ifade etmek için bir eser üretir. Büyük ruhlar ve Saraswati’ye ibadet eden birçok sanatçı, Brahmadeva’nın maddi yaratımına katkıda bulundu ve sanatçılar olarak adlandırılan daha süptil insanlardan oluşan yeni bir toplum kurdular.

Ezeli Anne tarafından tabiatın kendisine dökülen bu neşe, sanatçılar tarafından beğenilir ve bunu ifade etmek için kullandıkları evrensel renk, çizgi ve formun dilinde ortaya çıkar. İnsan hayatını müzik, sanat, dans ve diğer sanat formlarının enfes yaratımlarıyla doldururlar. Bütün bunlar Pingala Nadi’nin Deitysi Mahasaraswati’nin suretinde olan Tanrıça Saraswati’nin kutsamasıdır. Bu kanal, tüm insan emeklerinin yaratılması için Pranava’yı sağlamaktan sorumludur. Tüm insan yaratıcı etkinliğinin, takdirimiz ve zevkimiz için bu etkinliğin süptil bir güzelliğinin yaratılması şeklinde sonuçlanması gerektiği sonucuna varmalıyız. Arayıcıya yaratma gücünü bahşeden Tanrıça Saraswati’ye ibadet etmeden önce, önce Shri Ganesha’ya ibadet edilmelidir. O masumiyetle kutsar ve arayan kişiye Tanrıça’nın protokolünü izlemesi için rehberlik eder. Böylece bilgelikle kutsanmış olarak, kutsamaları sanatçı için düzeltici bir enerji görevi gören Shri Ganesha tarafından, yolundaki tüm engeller, kaldırılır. Masumiyet, bir kişiyi seksin esaretinden kurtarabilecek tek temizleme gücüdür. Yasadışı cinsel faaliyette bulunan bir sanatçı, davranışını haklı çıkarmak için bunu onaylayarak önyargılı bir sanat yaratacaktır. Cinsel sapıklığa saplanmış biri, ‘usta’ olarak kabul edilse bile, sanatında ustalaşamaz. Yavaş yavaş oluşan bir konsantrasyon kaybı nedeniyle bu türdeki ustalığını kaybedecektir. Ayrıca, zihnini cinsel aktiviteye yönlendiren veya böyle daraltan bir kişi, yaratılışın tam tezahürünün tadını çıkaramaz. Bu, Saraswati’nin evrensel gerçekliğinin çok ihtişamlı bir ifadesidir.

Eğer böyle bir kişi, örneğin bir konsere giderse, müzisyenin yüzünde veya vücudunda, daha temel bir heyecan arar veya buna özlem duyar ve bilinçli olarak müziğin tadını çıkaramaz. Müzisyen onu tatmin etmeyecek ve performansıyla ona neşe vermeyecektir. Temel ihtiyaçlarını uyarmak için gözleri etrafta dolaşıp, yüzlere veya bedenlere bakacaktır. Kutsallık olmadan, herhangi bir yaratıcı çalışmada bulunmayı deneyenler, sanatlarıyla aslında olumsuz ya da evrim karşıtı vibrasyonlar yaratırlar. Bu, o eserde güzel olan her şeyin parçalanmasına yol açar. Gerçek sanat, sanatçıda ve izleyicide mutluluk, sükunet, iç huzuru ve neşe yaratarak tezahür eden İlahi Ruhu ifade etmekte yatar. İçinde seks unsuru olan birçok sanat eseri vardır. Bu unsur eksik olsaydı, bu eserler de romantik ve istisnai öğeler haline gelirlerdi. Shri Ganesha egosuzluk getirmez, fakat O,  kişiyi süperegonun şartlanmalarının esaretinden kurtarır. Eğer bir yazar veya ressam, eseri aracılığıyla kişisel hayal kırıklıklarını ve acısını ifade ediyorsa, Shri Ganesha, Aydınlanmadan sonra böyle bir yaşamı mutluluk şeklindeki aydınlatıcı umut ışığıyla karanlıktan kurtarabilir. Aksi takdirde, bu tür iç karartıcı yazılar veya resimler, gerçek özgürlüğe ve evrime aykırı vibrasyonlar yayarlar. Bu, aileleri, toplumları ve hatta ulusları yok edebilecek şeytani yankılar yaratır. Bu tür yankılanmalar, tüm insanların gelişimi, zenginleşmesi ve nihai evrimi için, var olması gereken sanatta, yaratılışın temelini yok eder. Tanrı’nın görkeminin filizlenmesine izin vermezler ve bu nedenle evrim sürecinin dışına atılırlar. Böylece uzun vadede çirkinlik yaratarak, homojen tek bir yaratılışın birliğinin bozulmasına neden olurlar. Bu tür sanatsal yaratımlar, dinsizdir (Adharmic), daha da fazlası, bu tür eserler bütünleşik göründükleri zaman, böyle bir bütünleşme sağlandığı zaman, ancak o zaman insan tarafından yaratılan eser, güzellik olan ve ebedi olan mutlaklık konumuna ulaşabilir. Aydınlanma sayesinde, sanatçı farkındalığın dördüncü boyutundayken, bu yakalanır. İlk merkez olan Mooladhara Çakra kutsallığı ve masumiyeti yansıtırken, Swadishthan Çakra güzelliğin yaratıcılığını ifade eder.


Bölüm 14

Adi Shakti’nin Güçleri ve Üç Guna

Adi Shakti, tek ve bütünleşik bir güç olan Yüce Tanrı’nın Gücüdür. O, eksiksiz ve Her Yeri Kaplayan bir Güç olarak var olmasına rağmen, üç ayrı güç aracılığıyla tezahür eder. Bununla birlikte, Adi Shakti’nin bu üç gücünü birbirinden tamamen ayırmak mümkün değildir, çünkü bu güçler tek bir kişiliğe aittir ve O’nun üç ruh halinin (Gunalar) ifadeleridir. Ayrıca, O’nun insan kavrayışının çok üzerinde olan gücünün tecellisini açıklamak çok zor bir iştir. İnsanların O’nu anlamak için çok sınırlı algılama silahları (ayudha) vardır. Bu durum, enstrümandan geçen havanın yalnızca tek bir akım olduğu ve sadece  yedi nota oluşturabildiği bir flüt benzetmesiyle açıklanabilir. Aynı şekilde, Adi Shakti’nin tek gücüde, üç biçimde tezahür ederken, Onun dördüncü entegre formu, bu üç gücün kaynağıdır. Entegre tam bir form olan Adi Shakti’nin gücü Pranava’dır (Ruh, Anahalk, Rukh, Omkara veya Kutsal Ruh). Buradan, ‘Aum’un (Pranava) nasıl ‘AA’, ‘OO’ ve ‘MA’ olmak üzere üç ayrı formdan oluştuğu anlaşılabilir.

Bu güçler şunlardır:

! Maddi güç

! Varoluş gücü

! Sürdürme gücü

Maddi Güç

Bu, Mahasaraswati olarak Kendi görünümünde Rajo Guna olan Adi Shakti’nin aktive edici ruh halinin ifadesidir. Başkanlık eden Deitysi Brahmadeva olan Adi Pingala Nadi aracılığıyla hareket eder. Bu kanal Ezeli Varlığın (Virata sareera) beyninin sol tarafından çıkar ve Adi Agnya Çakradan, Büyük Varlığın Bedeninin sağ tarafına doğru geçer. Ezeli Beyinde düşünen, organize eden ve yaratılışın maddi yönünü yaratan Evrensel Zihni oluşturur. Maymun İlah Hanumana bu kanalda hareket eder ve Virata’nın Bilinçöncesi Zihnini temsil eder. Mahasaraswati’nin sağ taraftaki kanalı, Güneş ve Ay dahil olmak üzere evrenler, galaksiler ve yıldızlar gibi maddelerin yaratılmasından sorumludur. Ezeli Varlığın bu kanaldaki yaratma faaliyeti, Virata’nın Beyninin sol tarafında Ezeli Ego olarak adlandırılan Ezeli Kolektif Bilinçüstü Zihinde toplanan atık dumanları oluşturur. Bu bir benzetmeyle daha iyi anlaşılabilir. Enerji temini için yanmanın gerçekleştiği bir fabrikada çok fazla atık duman oluşur. Bu dumanların bir çıkışı yoksa, onlar fabrika içinde birikirler. Bu dumanların Adi Pingala Nadi’yi Ezeli Beynin sol tarafına, onları toplamak amacıyla yaratılmış olan Ezeli Ego’ya götürdüğü Ezeli Varlık için de bu böyledir. Aynı şekilde, Ezeli Beynin sağ tarafındaki Ezeli Süperego, Adi İda Nadi’nin faaliyetinden oluşan dumanları tahliye eder.

Mahasaraswati Gücü

Bu güçle Pranava maddi bir güç olarak dönüştürülür. Adi Shakti galaksiler ve güneş sistemleri yaratmak için bir elips içinde seyahat eder ve bir yol oluşturur. (Bkz. Şekil I) Şekil I’de gösterildiği gibi, bu eliptik yol üzerinde hareket eder ve tekrar tekrar aynı noktaya döner. Bazen de bir daire içinde hareket eder (Valaya) ve daire Pranava ile bütünleşene kadar, bu daire üzerinde birçok kez döner ve döner. Konsolidasyon (Birbirine benzeyen farklı şeylerin bir araya getirilmesi) doygunluk noktasına ulaştığında ve daire daha fazla dayanamadığında patlar. Bir katı yuvarlak kütle daha sonra garip açılarla parçalara ayrılır. Bu ışıklı dönme hareketinin kuvvetinin momentumu ile parçalar da aynı hareketi alır ve bu  kuvvetin momentumu ile dönmeye başlarlar. Parçaların açıları daha küçük parçalara ayrılır, sürtünme ve dönme ile pürüzsüz ve yuvarlak hale gelirler. Orijinal eliptik hareket ve yuvarlanma hareketi, her ikisinin bir kombinasyon oluşturmak için birleşir. Bu sayede bu yuvarlak cisimler, Güneş’in merkez gövdesi etrafında elips şeklinde dönmeye başlar. Güneş döner, ancak Adi Pingala Nadi’de sabittir. Samanyolumuz, Pranava’nın spiral hareketiyle yaratıldı. Bu şekilde evrenler, farklı düzlemlerde ve farklı dönemlerde birçok kez yaratıldılar ve yok edildiler. Güneş sistemimizde, insanların yaratılacağı sahne olarak, Dünya seçildi. Dünyanın yaratılma ve güneş sisteminde konumlandırılma şekli çok insanca yapıldı.Şimdiki Dünya başlangıçta, Güneş’ten koptu ve Adi Ida Nadi’ye yerleştirilen Ay’a çok yakın bir yere götürüldü. Bu pozisyonda Dünya çok hızlı soğudu ve tamamen dondu. Mahasaraswati’nin lütfu, onu suyla ıslattı ya da Sevginin gözyaşlarıyla bunu yaptı diyebiliriz. Daha sonra Güneş ışınlarının gezegeni dondurabilmesi için Güneş’e çok daha yakın bir konuma getirildi. Dünya donduğu zaman küçüldü ve tamamen buzla kaplandı. Güneş’e çok yaklaştırıldığındaysa, buz eridi ve su her yeri kapladı. Suların altında, Dünya’nın çekirdeğinin iç sıcak lavları, kaplumbağa kabuğu gibi kavisli bir yüzey oluşturdu ve yukarı doğru iterek sulardan çıktı.

Lav ve sıcak gaz, soğuk suyla temas ettiğinde soğudu ve sertleşti. Daha sonra lav dışarı çıkmaya çalıştığında ve yarıklar oluştuğunda, yerkabuğu oluştu. Bu yarıklardan lavlar fışkırdı ve dağlar bu şekilde oluştu. Güneşin ısısı altında, Dünya fırınlandı ve sertleşti. Lav yeni bir basınç uyguladı ve Dünya’yı ekvator ve alt yarımkürede parçaladı. Dünya yine Ay’a yaklaştırıldı ve büyük yeni çatlaklar buzla kaplandı. Bu soğutma ve ısıtma işlemi birçok kez gerçekleştirilmiştir. Bu sayede  okyanuslar oluştu. İşte o zaman Dünya, Güneş ile Ay arasında, yaşamın oluşturulabileceği ve sürdürülebileceği şekilde tam olarak ayarlanmış bir konuma getirildi. Çok daha sonra, Dünya’nın aynı donma ve ısınma süreci, okyanusların sularında yaşamın tohumları olan amino asitleri ortaya çıkardı. Güneş’ten gelen Elektromanyetik vibrasyonların oksijenle birleşmesi, çok açık bir şekilde yaşamın varlığını ortaya çıkardı. Elektromanyetik vibrasyonlar, Güneş ışınları nedeniyle yaşam vibrasyonları (Prana) haline geldiler. İlk kez, Adi Shakti’nin iki maddi gücü ve varlığı bütünleşik bir şekilde birlikte çalıştı. Bu, yaşamın başlangıcıydı (Prana) ve yaşamın kendisinin yaratılmasından sonra bile, Dünya, yaşamın var olması ve Güneş’in yakınında gelişmesi için doğru olan mükemmel konuma göre yeniden ayarlandı. Bu güzel ve hassas ayarlama, Ezeli Anne Adi Shakti tarafından, O’nun tüm özeni ve Tanrısal Sevgisiyle yapıldı. Swadishthan Çakra ile ilgili bölümde, Ezeli  Anne’nin Adi Nabhi Çakra’dan büyüyen Adi Swadishthan Çakrasını nasıl yarattığı açıkça açıklanmıştır. Adi Vishnu’nun göbeğinden bir nilüfer çıktı ve bu nilüferin üstünde Adi Brahmadeva doğdu. O, Adi Swadishthana Çakraya Başkanlık eden Deitydir ve Yaratılıştaki rolü için Tanrısal Gücü kullanır. Bu Çakra, Void’da saat yönünde dairesel bir hareketle sallanır. Hayatın maddi yönü ile ilgilenmekten sorumlu olan Deity Adi Brahmadeva, Adi Shakti’nin gücüyle maddeyi yaratır. Ayrıca, Swadishthana Çakra ile ilgili bölümde Kendisi ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.

İnsanlarda hem maddesel bilgiyi (Bilim) hem de maddenin ve onun yaratılışının altında yatan estetiği (Sanat) ortaya çıkartır. Adi Shakti’nin estetiğini, çeşitlilik ve uyum yaratarak ifade eder. Doğanın tüm güzellikleri Brahmadeva vasıtasıyla  yaratılmıştır. Onun Eşi ve Gücü olan, Sanat ve Müzik kadar, Öğrenme ve Bilgi Tanrıçası da olan ve Adi Shakti’nin bir görünümü olan Adi Saraswati’dir. O, hassas sanat eserlerinin yaratılmasını sağlayan ruhsal neşe dalgaları oluşturan mutlak estetiğin vücut bulmuş halidir. Ayrıca insanlara bilgi vererek, yaratılışının estetik değerini değerlendirmelerine izin verir. Sallanan bu Adi Swadishthana Çakra, merkezi göbekte olacak şekilde farklı düzlemlerde bir daire içinde hareket eder. Tanımladığı daire, Adi Void olarak bilinir ve Dünya ve güneş sistemimizin geri kalanı dahil olmak üzere fiziksel evrenin tamamını içerir. Daire iki noktada ise, iki Adi Nadi ile kesişir. Güneş, Adi Pingala Nadi’nin üzerinden ilk geçtiği yerde, bu kesişme noktasına yerleştirilir ve Ay ise, Adi Ida Nadi’nin üzerinden ilk geçtiği yerde, yine bu kesişme noktasına yerleştirilir. Bu nedenle Pingala Nadi, Güneş Kanalı (Surya Nadi) ve Ida Nadi, Ay Kanalı (Chandra Nadi) olarak da bilinir. Kshirsagara Aşamasında dikey olarak da hareket ederler, ancak Bhavasagara ve Üç Guna’da sadece eş merkezli hareket ediyor gibi görünürler. ‘Ha’,   Güneş ve ‘Tha’  ise Ay’dır, yani ‘Hatha Yoga’ bu iki kanalın buluşması anlamına gelir. Güneş, Ay ve Dünya’nın süptil merkezlerinin üç kanala yerleştirildiği yer burasıdır:

! Güneş, Göbek Merkezinin (Adi Nabhi Çakra) Adi Pingala Nadi’ye dokunduğu yere yerleştirilmiştir.

! Ay, Adi Ida Nadi’deki Sol Kalp Merkezine (Adi Anahat Çakra) yerleştirilir.

! Dünya, Kundalini’nin (Mooladhara)  Mekânının arkasına yerleştirilmiştir.

Ezeli Beynin sol tarafı, Ezeli Ego’yu temsil eder. Virata’nın sağ tarafında bilinçüstü zihni yaratan Adi Pingala Nadi bulunur. Bilinç üstü düzlemde, egolarıyla çalışan tüm insanlar ölümlerinden sonra buraya yerleştirilir. Düşünen, plan yapan ve egosunun aşırı dışavurumuna giden tüm insanlar, ölümden sonra bilinçüstü akıl alemine girerler.  Yoksun kalmaya (kendi istekleriyle) ve disipline çok fazla düşkün olan insanlar, bilinçüstüne girmek için güçler geliştirirler. Çok egoist ruhlar olarak onlar, öldükleri zaman bu bölümde var olurlar. Dıştan çok alçakgönüllü görünebilirler, ancak içlerinde egoları muazzam bir oranda büyür. Daha sonrada sadistler olarak doğarlar. Eğer doğmamışlarsa, ego geliştirmiş olan canlı insanlarda, (ölü) ruh olarak tezahür ederler ve onlara güçler bahşederler. Kozmik bilinçüstü zihinde yedi tane yatay katman vardır ve sağ tarafta Pingala Nadi’ye parallel ve onun ötesinde, yedi tane dikey kanal (Gayatri, Savitri, vb.) vardır. Bir sadhaka yogaya başladığında ve arayışı için çaba gösterdiğinde, bilinçüstü zihne atlar. Ancak böyle bir arayıcı, bir Guru’nun rehberliğinde ormanda yapay medeniyetten uzak durursa, birçok zirveye ulaşabilir ama bu onun uzun yıllarını alır. Bu ayartıcı şeylerin engelleriyle dolu bir yoldur. Hatha Yoga ve Raja Yoga, kitapta daha önce anlatıldığı gibi, bu tehlikeli yoldan geçmenin yöntemleridir. Doğum almayan egoist ruhlar, bu sözde hatha yogilerin ve sahte raja yogilerin zihinlerine girer ve onlara sahip olurlar. Onlara siddhiler (bir siddhanın – bu başarmış olan kişi anlamına gelir-  sahip olduğu doğaüstü güç) olarak bilinen güçler verirler ve ruhların yardımıyla altın veya kül gibi maddi bir şey yaratmak veya aktarmak gibi maddeleştirme hileleri gösterirler. Siddhi uygulayan bu tür insanlar aydınlanmış değildir ve onlara aydınlanma vermek çok zordur. Onların üstadları çoğunlukla evrim sürecinin dışına atılmış şeytanlardır. Gerçekten harika bir ruh (Siddhalar) olan çok az sayıda kişi vardır. Tanrı Aydınlanması aşamasına ulaşmış ve Brahmadeva’nın güçlerini bahşettiği aydınlanmış ruhlar çok nadirdir ve asla numaralarını veya siddhilerini göstermezler, çünkü bu güçler onlar için çok önemli değildir.

Buna Hanumana ve İsa gibi Deityler ve Enkarnasyonlar dahildir. Bu güçler onlara doğalarının bir parçası olarak gelir ve onlar aracılığıyla Brahmadeva’nın lütfuyla Güneş’i, yağmuru ve diğer elementleri kontrol edebilirler. Havada uçmak, su üzerinde yüzmek, yeraltına gömülmek, güneşin doğuşunu durdurmak veya okyanusları içmek gibi güçler de bedensiz ruhların yardımıyla gerçekleştirilebilir. Gerçek Siddha’ları sahtekarlardan ayırt etmek kolaydır. Siddhalar güçlerini asla kendi iyilikleri, şöhretleri veya maddi refahları için kullanmazlar. Aydınlanmış olmayanları, sahtekarlardır ve numaralarını yapmak için bedensiz ruhların siddhilerini kullanırlar. Bazı çok güçlü ve kendini adamış eşler (Pativrata) vardır ki, bunlar aynı zamanda kocalarına karşı duydukları inatçı bencil sevgileriyle, maddi tezahürler üzerinde, bu tür güçler üzerinde ustalık kazanmışlardır. Birkaç aydınlanmış ruh dışında, onların hepsi amaçlarına ulaşmak için bilinç üstü varlıklardan yardım alır. Kendi Pingala Nadileri üzerinde çalışırlar ve tüm enerjilerini egonun gelişimi için kullanırlar. Yavaş yavaş duygusal doğalarını kaybederler, o kadar kuru olurlar ki, başkalarını lanetleyebilir ve küle çevirebilirler (Bhasmisat). Tanrısal  Sevgiyi anlamaktan acizdirler. Böylesine tek taraflı insanlık dışı bir tutumla aydınlanmaya ulaşmak çok zordur. Çoğu, sonunda mizaç olarak şeytani bir hale gelir. Perhiz yapmak konusunda inat edenlerin çok azı kurtuluşa erer. Sadece sevgi yoluyla yoksunluk dengesini koruyanlar kurtarılabilir. Bu tür vakalar çok azdır. Onlar gerçek Yogilerdir, çünkü onlar ormanlarda kalır ve enerjilerini muhafaza ederler. Tabiat Ana’ya yakın yaşarlar ve Gurularının gözetimi altında Hatha Yoga’nın, altı altın kuralının hepsini uygularlar. Hatha Yoga ve Raja Yoga evli kişilere yasaktır çünkü müritlerin bu zor yolu takip etmek için tüm enerjilerini harcamaları gerekir. Eğitimlerini, aydınlanmış bir ruh olan, çok dindar ve sevecen bir yaşam süren ve öğrencilerinden hiç para almayan bir Guru’dan almaları gerekir. Gerçek Yogiler, Adi Shakti’ye farklı şekillerde ibadet ederler.

Duygusal yönleri, kendileri evrimleşmiş ruhlar olan ve öğrencilerine büyük bir özen ve sevgi ile davranan Guruları tarafından beslenir ve ilgilenilir. Bu yolda olan arayış içindekiler, tüm özverilerine rağmen, binlerce yıldır ağır ağır ilerliyorlar. Sonunda, yorulduklarında, Pranava’nın Her Şeyi Kaplayan Gücü aracılığıyla içlerine Adi Shakti’nin lütfunu akıtan Sahaja Yoga’ya kendiliğinden teslim olurlar. Bu yol aracılığıyla  ve tam bir arınma yoluyla aydınlanmayı başarmış Yogiler çok nadirdir, ancak onlar en yüksek kalitede olanlardır. Hatha Yoga’da arayıcı, şiddetli yoksunluk yoluyla bedenini ve zihnini temizler, oysa Sahaja Yoga’da arayış içindeki kişi, kendisini temizleyen ve arınmasını hızlandıran vibrasyonlarla kutsanmıştır. Bu hedefinize ulaşmak için uzun bir mesafe yürümekle, yolculuğu çok kısa sürede tamamlamak için arabaya binmek arasındaki fark gibidir. Bilinçüstü ruhlar Virata’nın Bedeni içinde sağ tarafta bulunurlar. Bu tür ruhlar ölümden sonra oraya giderler ve bu Dünyaya tekrar tekrar doğarlar. Bazıları diğer uca gider ve sol kanal bir yaşam alırlar. Daha sonra bu kanalda çalışmaya devam eden bilinçüstü kişiler, kendi maddi çıkarları için kullandıkları siddhiler edinirler. Tüm bu aşırı durumlar, evrim sürecinden düşer ve Cehennem’e giderler. Çakralarına hükmedecek herhangi bir besinleri veya Deityleri olmadığı için, canavarlar olarak yeniden doğarlar. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın planının dışında kendi başlarına çalışarak, bazen de  sanki Tanrı’nın Sevgili Kulları (Allah DostuAllahın Veli Kulu) gibi davranarak kötü huylu ve kibirli hale gelirler. Yalan vaatlerde bulunur ve sorumluluk almazlar.

Varoluş  Gücü

Bu güç, Onun Mahakali olarak görümünde Tamo Guna olan, Adi Shakti’nin arzulayan ruh halinin ifadesidir. Bu güçle Pranava, Adi Shakti’nin yaratma arzusunun ifadesi olan varoluş gücü olarak dönüştürülür. ‘Arzunun’, Adi Shakti’nin kalbinde herhangi bir somut form olmadan doğduğu anlamına gelir. Onun henüz ifade ediş ışığına çıkmadığı söylenebilir, bu yüzden karanlık ruh hali (Tamo Guna) olarak da bilinir. Arzu, Adi Shakti’nin, kendisine yaratma hissi veren Tanrısal  Sevgi duygusudur. Bu, Adi Shakti’nin duygusal ifadesidir ve Mahakali Gücü olarak adlandırılır. Kronolojik olarak bu, oyuna dahil olan ilk ruh halidir. Mahakali Kanalı (Adi Ida Nadi), Ezeli Beynin sağ tarafından kaynaklanır, Adi Agnya Çakra’yı geçer ve Ezeli Kalbin çok yakınından, insanlarda pelvik pleksuyu kontrol eden Adi Mooladhara Çakra’ya kadar geçer. Alt pleksuslarından birisi, insandaki seksi yönetir. Bu kanal Virata’nın Ezeli Kolektif Bilinçaltı Zihnini temsil eder. Başkanlık eden Deity, kendisinin oturduğu yer Adi Anahat Çakranın sol odasında olan ve varoluş kanalını (Adi Ida Nadi) kontrol eden Lord Shiva’dır. Bu Anahat Çakra, insanlarda kalp sinir ağlarını kontrol eder. Bu kanalın faaliyetinin dumanları Virata’nın Beyninde birikir ve Ezeli Süperego’yu oluşturur. Bu Dünyada ölen her şey, Ezeli Süperego aracılığıyla Virata’nın sol tarafında yer alan Ezeli Kolektif Bilinçaltı Zihinde toplanır. Tüm insanlar, hayvanlar ve deneyimler, ölümle birlikte bu aleme geçerler. Lord Shiva, kalp organı üzerinde kontrole sahiptir ve Sadashiva olarak Yüce Tanrı’nın şahit yönüyle bağlantılıdır.

O, Tanrı’nın Yüce Ruhu’nun (Paramatma) niyetlerinin tamamen farkındadır. Virata’nın Bedeninde, Ezeli Varlığın kalbi, üç buçuk sarım halinde  ve ‘Şahit olan Ben’ (Ishwari) gücünün dalgalarını yayan, yaşayan bir elipstir. Bu kalp Cenâb-ı Hakk’ın varlığı ile atmaya devam ettiği müddetçe, yaratılış varlığını sürdürür. Tanrı yaratılış oyununu sona erdirmek istediğinde, Lord Shiva’nın rolü, Ezeli Kalpteki nabız atışını durdurarak onu yok etmektir. Shiva, öfkesini ifade eden kızgın dansı (Tandava) ile yaratılışı da yok edebilir. Öfkesiyle saat yönünün tersine dalgalar yayar ve bu olduğu zaman Virata’nın Bedeni çözülür.

Mahakali Gücü

Lord Shiva kalp organını yönetir ve yaşayan dünyayı (Samsara – hem dünya, hemde maddi dünyadaki yaşamın bağlı olduğu ölüm ve yeniden doğuş döngüsü anlamına gelir.) bedensiz ruhların istilasından korur. Eşi ve Gücü olan Parvati, bazen Adi Anahat Çakranın, Orta Odasına girer. O, azizleri rahatsız etmeye veya yok etmeye çalışan iblisleri öldürmek için sık sık Bhavasagara’nın Boşluğunda enkarne olmuştur. Ezeli Kolektif Bilinçaltı Zihin, yatay olarak çalışan birkaç kanaldan oluşur. Onlar bu Dünya’da yeniden doğana kadar, ölü ruhların var olduğu ölüler aleminin (Pretaloka) yedi katmanını yaratırlar. Onlar karmalarına göre bu katmanlara yerleştirilirler. Bu kanalın ayrıca Husthi, Dakini, Rakini, Shakini vb. olarak bilinen birkaç paralel alt kanalı vardır. Bu nedenle, burada depolanmış geniş bir geçmiş yaşamlar ve geçmiş deneyimler ağı vardır. Lord Shiva tarafından bu kanalda Yok Edici olarak temsil edilen Ezeli Varlığın faaliyeti, Ezeli  Beynin sağ tarafında  Ezeli Süperego’da toplanan dumanlar yaratır. Bu, Virata’nın Bedeninin sol tarafındaki Ezeli Kollektif Bilinçaltı Zihni ile bağlantılıdır. Böylece, Ezeli Beynin sol tarafı Ezeli Ego’yu temsil eden Ezeli Bilinçüstü Zihin ile kaplıyken, Ezeli Beynin sağ tarafı Virata’nın Ezeli Süperego’sunu temsil eden Ezeli Bilinçaltı Zihni ile kaplıdır. Ezeli Kollektif Bilinçaltı Zihin, bu Dünyada ölen ve tembellik ve uyuşukluk içinde olan tüm bedensiz ruhları içerir. Sapık seks, uyuşturucu ve alkol alışkanlıklarına düşkün olanlar, St. Michael (Bhairava) tarafından öldürüldüğünde Adi Ida Nadi’nin en soluna atılırlar. O, Lord Shiva’nın yardımcısıdır ve bu Ay Kanalından sorumludur. Bu hatalı insanlar tekrar tekrar doğarlar ve kendilerini geliştirmeleri ve hoşgörülerinin kölesi olmaktan vazgeçmeleri için onlar şans üstüne şans verilir. Ancak Tanrı karşıtı faaliyetlerine devam eden bu ruhlar, bataklığın daha da derinlerine batarlar. Sonunda Cehenneme atılır ve Tanrı’nın planından ve Evrensel Varlıkla olan bağlantılarından bağımsız olarak, kötü / zarar verici hale gelirler.

Onlar sonunda şeytani ve ahlaksız kişilikler olarak doğarlar. Kundalinilerini kaybederler ve içlerinde Ruh (Atma) yoktur. Onlar eğer egoist kökenliyseler kendilerini beğenmişlerdir ve kendi kişilikleriyle övünürler ama Kozmik Bilinçaltı Alemden geliyorlarsa çok kurnaz ve düzenbazdırlar. Başkalarının ruhuna girerler ve kendileriyle aynı türden ilgilerden keyif alan insanları posses (ele geçirirler) ederler.  Ayrıca kara sanatlarda uzmandırlar ve okült (büyü ile ilgili) bilimleri uygularlar. Kali Yuga’da bu ahlaksız ve şeytani varlıkların (Rakshasaların) birçoğu doğmuştur ve insanları kendi kamplarına çekmek ve onları ikna etmek için maddi mucizeler sergilemektedir. Azizler ve Tanrı Dorstları gibi görünseler de, asıl meşguliyetleri kadın ve paradır. Açıkça alkol kullanırlar ve müritleri arasında rastgele cinsel ilişkiyi savunuyorlar. Kötülüğün Krallığını kurmak için Dünya’ya geliyorlar. Posses ettikleri  kişilerin ego ve süperegolarını işgal ederler. Üç yoldan birisiyle yollarını bulurlar:

1. Mooladhara Çakra’ya seks yoluyla

2. Yiyecek veya içecek yoluyla Nabhi Çakra’ya

3. Agnya Çakra’ya ise flört eden gözlerle

Merkezlerden herhangi birine yerleşerek fiziksel ve ruhsal hasara neden olabilirler. Etkilenen kişi bir bakıma aşırılık yanlısı olur. Bu modern zamanlarda tesirlerinin etkisi, çökmekte olan toplumlarda ve rüzgarda savrulan insani değerlerde açıkça görülmektedir. Bu tür insanlar için Cehennem, Brahma, Vishnu ve Mahesha (Shiva) Üçlemesi olan Dattatreya tarafından yaratılmıştır. Bu alan, Shri Ganesha’nın hortumunun alt kısmında, Virata’nın Bedeni dışına yansıtıldı. Cehennemin yedi kademesi vardır ve her kademede ise yedi tane katman vardır. Bunlar pek çok dinin kutsal kitaplarında ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Orada bulunan bazı şeytanlar, Shiva’yı veya Brahmadeva’yı memnun etmeye çalıştılar ve onlara kimi ihsanlar bahşedildi. Bu ihsanlar onlara özel güçler verdi. Paraloka, Adi Ida Nadi Kanalı’nın ötesinde yer alır ancak Cehennemin kendisi (Narakaloka), Adi Mooladhara Çakra’nın hemen altındaki merkezdedir. Cehennemin hazneleri, Kozmik Kollektif Bilinçaltı Zihin (Pretaloka) ve Kozmik Kollektif Bilinçöncesi Zihin (Paraloka) ile karşı karşıyadır. Shri Ganesha, hortumunu üfleyerek tüm egoist veya sinsi iblisleri Cehenneme iter. O’nun üflemesinin gücü, her iblisin işgal edeceği Cehennem seviyesini belirler.

Sürdürme Gücü

Sürdürmenin gücü, Mahalakshmi görünümü içinde, Sattwa Guna’nın, Adi Shakti’nin ifşa eden ruh halinin ifadesidir. Sevgi dolu ilgisi ve şefkatiyle maddeye karakter ve biçim verir. Bu sanki sarı renkli, parlayan ve kendine has bir karaktere sahip bir altın külçesi gibi, sürdürülebilirliği sayesinde O’nun güven veren sevgisinin, maddenin tüm niteliklerini bir arada tutacağını iddia eder. Sarı olan veya parlayan her şey mutlaka altın değildir, sadece gerçek altın, altındır çünkü o sarı renklidir, parlar ve kararmaz. Kararmama kalitesi, altının değerliliğidir.  (Dharma).

Mahalakshmi Gücü

Mahalakshmi’nin orta yolu (Adi Sushumna Nadi), Adi Shakti’nin vahiy/ifşa ruh halinin (Adi Sattwa Guna) ifade edildiği yerdir. Pranava’nın bütünleştirici gücü tüm maddi tezahürler ekseni boyunca hareket ederken, bu tüm maddi kütlelerin ağırlık merkezleri aracılığıyla hareket eder. Canlı varlıklarda, sürdürülebilirlik de vücudun orta ekseni boyunca hareket eder. Bu, Virata’nın Bedenindeki göbek merkezi (Adi Nabhi Çakra) aracılığıyla hareket eder. Maddi yönü, maddenin kaba (jada) kısmıdır. Pranava, İlahi Güç, Adi Shakti’nin entegre olan tek gücüdür. Canlı ve cansız tüm varlıklarda O’nun üç gücü de mevcuttur, ancak sürdürülürlüğün sentezleyici enerjisi gizli kalır. Pranava etkinleştirme kapasitesini ortaya koymasına ve yalnızca maddedeki maddi güç olarak açığa çıkmasına (vyakta) rağmen, Pranava’nın diğer iki yönü de maddenin her zerresinde uyku halindedir – varoluş ve sürdürülebilirlik olarak. Varoluş elektromanyetik güç olarak hissedilir ve tüm canlılarda yaşam (Prana) olarak ifade edilir; sürdürülebilirlik, her öğeye bireysel karakter verilmesiyle ifade edilir. Entegre gücün (Pranava) kaynağı, maddenin her bir parçacığında, yerçekimi merkezine veya yerçekimi çizgisi boyunca yerleştirilir. Maddenin sübtil (sookshma) kısmı, maddede Ruh’a tanık olarak var olan, tam merkezine yerleştirilmiş olan güçtür. Evrim yoluyla, süptil olan yavaş yavaş belirginleşir ve aktif hale gelir. Sübtil olan sadece insanlarda, tamamen Ruh olarak ifade edilir. Kalpte lokalizedir, ancak yalnızca arayan kişi aydınlanmasına ulaştığı zaman hissedilir.

Dolayısıyla bunlar, Tanrı’nın Ezeli Varlıkta temsil edilen üç yönüdür. Dördüncü yönü, Yüce Ezeli Varlığın (Virata) üstüne yerleştirilen, Her Şeye Kadir Tanrı’nın (Parameshwara) bütünleşik Gücüdür. Ezeli Varlık, enkarne olmayan, ancak her yeri kaplayan, her yerde hazır bulunan, O’nun Gücünün oynadığı oyununun (Adi Shakti) her şeye gücü yeten bir izleyicisi olarak var olan ve aynı zamanda Vaikuntha sahnesinde var olan, Tanrı’nın yansımasıdır.

Elementlerin Yaratılması

Madde, nedensel özlerinden (olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her sonucun bir nedeni olması ya da her sonucun bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması) oluşan unsurlardan yaratılmıştır. Nedensel özler, Adi Shakti’nin algı organlarının ifadesidir:

! Onun Bedeninin kokusu, dünyayı yaratmıştır.

! Onun tadı, suyu yaratmıştır.

! Görüşü, ışığı ya da ateş yaratmıştır.

! Nefesi, havayı yaratmıştır.

! Sesi, eter denilen gökyüzünü ya da gökkubbeyi yaratmıştır.

Kokusu, tadı, görüşü, nefesi ve sesi, maddi gücün ifade edildiği unsurları oluşturan beş nedensel özdür (Tanmatralar – Ezeli veya süptil öğeler, beş duyu algısı olan işitme, dokunma, görme, tat ve koku ve beş duyu organına karşılık gelen beş tanmatra vardır. Tanmatralar, duyularla algılanan madde evreni oluşturan toprak, su, ateş, hava ve eter gibi maddi elementleri üretmek için farklı şekillerde birleşir ve tekrar yeniden birleşirler. Duyular, nesnelerle temasa geçerek rollerini oynarlar ve izlenimlerini, onları alan ve bir buyruk halinde düzenleyen manalara taşırlar.). Bu unsurlara daha sonra Gunalar tarafından, yine Adi Shakti tarafından yaratılan insan unsurları aracılığıyla etki edilir. Bu beşeri unsurlar, aşağıda ayrıntıları verilen tüm bu üç ruh halinin sentezini ortaya çıkarmaktadır. Bundan, Adi Shakti oyununda insan yaşamının büyük önemi olduğu çok açıktır.

Toprak

Toprak elementi, kokunun nedensel özünden yaratılmıştır. Dünyanın bedeni, maddesel gücün tezahürüdür. Dünyanın dönüş, tur atma ve yerçekimi kuvvetleri, aktive edici ruh halinin veya Rajo Guna’nın etkisinden kaynaklanırken, Dünyanın sürdürülebilirlik gücü (Sattwa Guna), Onun manyetik ekseni aracılığıyla tezahür eden tüm sakinlerinin destekleyicisi olarak ifade edilir. Bu nedenle Sanskritçe’de Toprak Ana’ya, Dhara denir. Manyetik güçler o kadar süptil bir şekilde ifade edilir ki onları ancak şairler tarif edebilir. Pranava’nın bütünleştirici gücü, Dünyanın kokusu olarak ifade edilir. Toprak Ana Kendisini her türlü bitki örtüsünde ifade ederken, Pranava tüm çiçeklerde koku olarak ifade edilir. Kokunun nedensel özü, nihayetinde Toprak Ana aracılığıyla, özellikle de arıları çeken kendisine çiçeklerde ifade edilir. Arılar çiçekleri sever ve polen toplama görevlerinde büyük özen ve hassasiyet gösterirler. Koku, bir kişiyi diğerine çekendir, sevgiyi ifade etmek için ve sevgiyi çekmek için kullanılan en önemli unsurdur. Genellikle bu insanlar tarafından yapay olarak parfüm, kolonya ve çiçek demetleri kullanılarak yapılır, ancak Tanrısal Sevgi yayan Aydınlanmış bir ruh olan bir kişinin buna tenezzül etmesine gerek yoktur. Adi Shakti, manyetik gücü sayesinde farklı elementlerin atomlarını düzenler. Madde insanlar tarafından, manyetizma, ışık ve elektrik gibi maddi bir güce dönüştürülebilir ve bunun terside olabilir ama elektrik sevgiye dönüştürülemez. Ancak Sahaja Yoga, Kundalini uyandığı zaman bu sentezi gerçekleştirebilir. Bu olay gerçekleştiği zaman arayıcının vücudundan gelen güzel bir çiçek ve tütsü kokusu algılanır. Bu sentez, tüm varlıkların içinde var olan ve Mooladhara Çakra’yı oluşturan toprak elementinin kokusunun (Sugandha) nedensel özünü gösterir.

Su

Yaratılan ikinci element olan su, Rasa olarak bilinen Adi Shakti’nin tadının nedensel özünden oluşur. Tüm elementler gibi bu da diğerlerine  etki eder. Örneğin, ışık yeni bir özellik kazandırmak için ona etki eder – bir parlaklık verir. Tamo Guna’nın arzulayan ruh hali bu elemente etki ettiğinde, okyanuslarda, nehirlerde veya kuyularda sıradan su olarak tezahür eder. Ancak Rajo Guna’nın harekete geçirici ruh hali ona etki ettiğinde buharlaşan su,  yağmur ve kar gibi çeşitli farklı biçimlere dönüşür. Isıtma veya dondurma gibi diğer faaliyetlerin bir araya gelmesiyle su, buhar veya buza dönüşür. Sattwa Guna’nın sürdürme gücü ona etki ettiğinde, suya dildeki tat, sindirim sistemi suları, kanın tuzlu kokusu, meni kalitesi ve vücudu serin, yumuşak, esnek, biçimli ve güzel tutan terlemedeki ter gibi, hayat verilir. Sudaki sürdürülürlüğün ana özelliği, temizleme kalitesidir. Pranava onun üzerinde hareket ettiğinde, sıradan suya yeni bir boyut verilir. Su, Tanrısal vibrasyonların varlığıyla kutsandığında, aynı su, bir kişiye kutsallık getirebilir. Tanrısal su ile akan ve Radha ile Krishna arasındaki sevginin ifadesi olan Ganj nehri, böylesi Tanrısal Vibrasyonlara sahiptir. Ganj’dan gelen suyu bir şişeye koyup aylarca orada bırakırsanız, içinde diğer sularda olduğu gibi hiçbir canlı organizma oluşumunun olmadığını görünce şaşıracaksınız.

Su her zamanki  kristal berraklığında kalır. Aydınlanmış bir ruh tarafından vibre edildiğinde, suyun iyileştirici özellikleri vardır. Çoğunlukla solar pleksus’u kontrol eden Nabhi Çakranın aşırı aktivitesinden kaynaklanan rahatsızlıkları iyileştirir. Nabhi Çakra kendini su elementinden yarattığı için tüm mide rahatsızlıkları bu su ile tedavi edilebilir. Vaftizci Yahya tarafından vaftiz için su kullanıldı. O gerçekten büyük bir aydınlanmış ruh olduğu için, ayaklarının dokunuşu Ürdün nehrini vibre etti ve bu vibre edilmiş suyu, kendisine vaftiz edilmek için gelenlerin Kundalinisini uyandırmak için kullandı. Bir şelaleden, H2O moleküllerinin onu oluşturan iki atomunun gazlara, oksijene ve hidrojene ayrılmasıyla elektrik yükleri toplanabilir. Aslında oksijen ve hidrojeni bağlayan elektrik yükü, elektrik gücü olarak kendini gösterir. Su elektrik üretirken, elektrik  de oksijen ve hidrojeni suya dönüştürebilir. Ama elektrik, düşünen ve seven Pranava’ya dönüştürülemez. Ancak su, Aydınlanmış bir ruhun Tanrısal  vibrasyonlarıyla vibre edilirse, düşünebilir ve sevebilir. Şeytani bir şahsiyet bu suyu yutarsa ​​kusar; bir aziz tarafından içilirse, sahip olduğu mide rahatsızlıkları tedavi edilecektir. Kundalininin uyanışı sırasında, bir arayanın dikkati sentez sürecine girer, daha süptil ve daha da süptil hale gelir. Işık, elektrik, ses, manyetizma veya hidrolik gücü ifade eden süptil (sookshma) bir güç haline gelir.

Işık / Ateş

 Işık veya ateş unsuru, Ezeli Anne’nin vizyonunun/ görüşünün nedensel özü tarafından yaratılır. Yani Adi Shakti’nin görmesi / vizyonu, ateşin nedensel özüdür. Tamo Guna’nın arzulayan ruh halinden etkilendiğinde, ateş, odunu veya kömürü, küle indirgeyebilen yanan bir enerji haline gelir. Dünya’nın vücudundaki ateş de Tamo Guna’nın etkisi altındadır ve depremlere neden olur. Rajo Guna’nın harekete geçirici ruh hali altında, ateş, yemek pişirmek veya ocak ateşlerinden ısı almak gibi insan faaliyetleri için kullanılabilir. Sattwa Guna’nın vahiy ruh halinden etkilenen ateşler, sıcaklık ve ateş gibi canlıların vücudundaki enerjiler olarak ifade edilir. Pranava ateş elementini kutsadığında, bu kutsal ateş olur. Bir kilisedeki mumlar, bir camideki tütsü, Zedüşt  Ateş Tapınaklarında tapılan Kutsal Ateş veya Aydınlanmış ruhların buluştuğu ve meditasyon yaptığı bir tapınaktaki ışık veya ateş gibi ateşler, muazzam vibrasyonlara sahiptir. Bu ateşler ve ışıklar Tanrısal vibrasyonlar yayarlar. Antik çağlarda şeytanları öldürmek için çeşitli silahlarda (agni baan) kullanılan şe Tanrısal Ateşti. Meditasyon odalarında veya aydınlanmış ruhların (Atmajaların) evlerindeki mutfaklarda yanan ateş de kutsal ateşlerdir, çünkü bu Yogilerden gelen herhangi bir negatif vibrasyon, şeytani güçleri öldürme potansiyeline sahip bu tür ateşler tarafından emilir. Hinduların (yagña) ateş töreni, aydınlanmış ruhların (Yogiler) vibrasyonlarını emebilir ve Yagna performansı için söylenen dualara göre, onlara kutsama verebilir. Yine de, Yagna’yı gerçekleştirmek için uygun Brahminlere (Brahma’yı bilenler) sahip olmak gerekir. Bu kişiler Yogiler veya Aydınlanmış ruhlar anlamına gelen iki kez doğmuş (dwijalar) olanlar olmalıdırlar. Aydınlanmış ruh, tek gerçek Brahman, Hıristiyan, Farsi (Zerdüşt), Sih veya Müslüman’dır. Geri kalanların hepsi henüz herhangi bir dine inanma yetkisine sahip değiller çünkü henüz Tanrı’nın yaşayan gücüyle bağlantılı değiller. Dolayısıyla aydınlanmamış ruhların din adına gerçekleştirdiği her tür ritüel yapay ve anlamsızdır.

Kişi bunları icra etme yetkisine sahip olmalıdır ve bu yetki yalnızca Tanrı tarafından ve yine yalnızca aydınlanmış ruhlara verilir. Bir Arayıcı Aydınlanma aldığında, Pranava beş elementin varlığını gösterir. Bir Sahaja Yogi, bunu kendi el ve ayaklarından (Chaitanya Lahiri) sızan elektrik gibi bir enerji hisseder. Bunlar Pranava’nın Tanrısal Vibrasyonlarıdır ama aynı zamanda onun doğasının elektriksel kısmını da ifade ederler. Bu vibrasyonlar da manyetiktir, parlaklık veya ışık yayar. Bu gerçekleştiğinde kişi kalbin seslerini duyabilir, farklı ışık ve renk formlarını görebilir. Aramanın iki aşırı yolu vardır. Birincisi, arayanın inatla ve sevgisizce her şeyden uzak durduğu ve kendisini katı bir şekilde disipline ettiği yerdir. İkinci yol ise, arayan kişinin tutkuya kapılıp arzularını tatmin etmesidir. Birinci yolla, cinsellikten ve arzulardan kaçar; ikinci yolda ise onlara doğru koşar. Arayan kişi hiçbir yoldan Tanrı’nın Krallığını bulamayacaktır. Orta yoldan,  sağa (yoksunluk ve disiplin) ya da sola (kendine düşkünlük) aşırı hareket, arayan kişiyi Dharma’nın beslediği  yoldan saptırır ve kişi sürdürülebilirliği olmayan  (Adharma) bir kişiliğe dönüşür. Maddeden sürüdürülebilirlik çekilince, madde de madde olmaktan çıkar. Aynı şekilde insan da bu sürdürülebilirlik çekildiğinde insanlıktan çıkar. Hidrojen molekülünün sürüdürülebilirlik maddesini kırarak, insanlar Hidrojen Bombasını yarattılar. Aynı şekilde insanlardan sürüdürülebilirlik çekilince, kişi başkalarını düşünmeden kendi kendine hareket eden kötü bir şahsiyet olur.

Böyle bir insan bütünleşme kaynağına tamamen yabancılaşır ve tekrar tekrar doğar, kendisini gerçekliğin kendisinden ve kolektif olan her şeyden daha da yabancılaştırır. Şeytani güçler için bir kanal oluşturulduğunda, çok sayıda masum insanı ayartmak ve içeri almak için yalnızca tek bir şeytani kişilik yeterlidir. Bu, Hitler’in ve yandaşlarının şeytani davranışlarını açıklar. Hitler, sayısız bedensiz ruhun bu Dünya’ya akması ve masum insanları ele geçirmesi için bir kanal görevi gören çok şeytani bir kişilikti.

Hava

Hava, Adi Shakti’nin nefesinin sonucu olarak yaratılır ve Ezeli Anne’nin dokunuşunun nedensel özüdür. Hava (Vayu), oksijen, hidrojen, nitrojen, karbon dioksit ve diğer gazların bir kombinasyonudur ve Tamo Guna’nın etkisinin bir sonucudur. İnsan faaliyetleri ve yaşam için kullanılan hava, Rajo Guna’nın etkisi altındadır. Bir kişinin soluduğu havaya Prana (yaşam gücü) denir ve Sattwa Guna’dan etkilenir. Bu havanın üç şekli vardır: Apana, Samana ve Udana. Apana, karnın en alt kısmında gaz olarak bulunur. Aydınlanmış bir ruhun etrafındaki hava, onun varlığından vibrasyonları emdiği için, o ruh tarafından solunduğunda kutsaldır ve dolayısıyla kutsal hale gelir. Büyük Enkarnasyonların doğduğu ülkeler (Avatar Bhoomi) muazzam derecede vibre olmuş bir havaya sahiptir. Bu tür ülkelerde insanlar mutlu bir yaşam sürerler. Maddi olarak iyi durumda olmayabilirler, ancak şikayet etmekten hoşlanmazlar. Hayal kırıklıkları asla devrimle sonuçlanmaz ve çılgınca gerici yöntemlere başvurmazlar. Hava, vücuda hayat ve hafiflik verir. Kundalini bir insanda yükseldiğinde, vücutta hava benzeri bir hareketin de yükseldiğini hisseder. Kundalini varoluş gücü olduğundan (Gauri, Mahakali Gücüdür) ve yaşamın nefesi olan Prana’yı taşıdığından, Kundalini’deki Prana, yaşam gücüyle (Prana) artık insan dikkati veya bilinçli zihindir. Üstelik Aydınlanma’dan sonra, aynı vücut ağırlığına sahip olsa bile, arayan kişi kendisini çok hafif hisseder. Başın üst kısmı açılır ve Prana insan dikkati (Chitta) ile bütünleşir ve Her Şeyi Kaplayan İlahi Güç ile bağlantı kurar. Daha sonra bireysel dikkat, Tanrısal Güç ile birleşir ve varlık kolektif olarak bilinçli hale gelir. Böyle bir kişi farkındalığını başkalarına aktarabilir ve başkalarının farkındalığını da kendi merkezi sinir sisteminde hissedebilir. Bu, İlahi Gücün hava elementi aracılığıyla ifadesinin doruk noktasıdır. Pranava’nın Prana kısmı, hava gibi tüm insan farkındalığına yayıldığı bir aşamaya ulaşır. Daha sonra, aynı Pranava, insan dikkatiyle tüm canlı ve cansız varlıklara nüfuz eder.

Eter / Gökyüzü

Eter veya gökyüzü unsuru, Adi Shakti’nin sesinin nedensel özünden yaratıldı. Bu dünyadaki tüm sesler vurma yoluyla yaratılır ve şelalelerin sesleri, nehirlerin çarpması ve dağların kabarması, Tamo Guna’nın arzulayan ruh halinden etkilenir. Pranava’nın Ezeli Kundalini yoluyla hareketinin sesi,  iki tür ses yaratır: birincisi, Çakralar vasıtasıyla yükselendir ve ikincisi ise, Çakraların farklı taç yapraklarından sızarak sesler yaratandır. Yükselen, sentezlenmiş Pranava’nın sesidir, diğeri ise analiz edilen Pranava’dır. Müzik aletleri gibi insanların kullandığı sesler ve müzik için insan seslerinin yarattığı sesler Rajo Guna’nın etkisi altındadır. Sesin maddi enerjisi, ancak aydınlanmış bir ruh onu perküsyon/ vurma  veya sesli yollarla yarattığında mutlak olarak Tanrısal olur. Örneğin, aydınlanmamış ruhlar tarafından mantraların söylenmesi veya Deitylerle  konuşulmasında, bu tür izinsiz uygulamalara çok öfkelenen Deityler bu iletişimde engeller yaratırlar. İnsan, Tanrısal olana yaklaşmak için bir protokol olduğunu anlamalıdır; bunu bilmemek mazeret değildir. Örneğin, aydınlanmamış bir ruh, Shri Krishna’nın adını zikretmeye devam ederse, boğaz sorunları yaşayabilir ve sonunda gırtlak kanseri bile olabilir. Tapınaklarda, Tanrılara yakarmak için, aydınlanmış ruhlar ya da yogiler tarafından Tanrı’ya ibadet etmek için kullanılan sesler, Tanrısal vibrasyonlar taşıyan ya da onları yansıtan seslerdir. Mantralar  Tanrısal seslerdir ve kutsal yazıların şiirsel dili, ses unsuru olan tam bir İlahi ifadeye dayanır. ‘Lordun Duası’ ve Nama’lar saf mantralardır. Farsi  Avetha Kutsal Yazıları (Zerdüşt’ün takipçilerinin) ve Hinduların Sanskritçe Shloka’larının tümü, Tanrısal vibrasyonlar taşıyan İlahi kelimelerdir. Bu sözler aydınlanmamış kişiler tarafından söylenmişse, hiçbir anlamı yoktur ve Tanrı ile hiçbir bağı yoktur. Bunlar kutsal olmayan insanlar tarafından söylenirse, onlar Deitylerin öfkesinin kurbanı olabilirler.

Bu tür bireyler bilinçaltı veya bilinç üstü alemlere düşebilirler. İlahi Güç, entegre enerji, ‘Aum’ veya Logos veya Anahalk olarak da bilinen “Söz” olarak ifade edilir. Sadece maddi güçle uğraşan bir bilim adamının Tanrısal Gücü anlaması çok zordur. Yaratma oyununun sadece maddi güçle ilgili olmadığını, aynı zamanda İlahi Güç ve enkarnasyon gücünü de içerdiğini ve onun sevgi dolu bir yön, düşünen bir yön, bir yaratan ve son olarak da maddi bir yön içerdiğini kavramalıdır. Yaratılış, büyük bir insanın tüm sevgi dolu ruh hallerine sahiptir. Adi Shakti, Doğayı (Prakriti) Her Şeye Gücü Yeten Rabbine olan Sevgisinin ve Çocuklarına ve yaratılışın kendisine olan Sevgisinin romantik ifadesi olarak yarattı. Yaratılış sadece kuru, yavan, duyarsız maddelerden, ölü maddelerden veya elektrik gibi maddesel enerjilerden oluşmaz. Adi Shakti’nin tarihin farklı aşamalarındaki tüm Enkarnasyonlarına, ilgili Deityler eşlik etmiştir. Bu Deityler kendilerini insan Enkarnasyonlarında da ifade etmişlerdir. Adi Shakti, çeşitli Deityler  ve farklı Enkarnasyonlar kullanarak, Her Şeyi Saran Tanrısal Gücünü, farklı ruh hallerine dönüştürdü. Bu, hayat Ağacından geçen özsuyun,  kök, dal, çiçek, tohum ve diken oluşturması gibidir. Çeşitli Deityler, bu İlahi Gücün farklı faaliyet ruh hallerine dönüştürülmesinden sorumludur.


Ekler

Shri Mataji’ye ait Çizimler

Şekil 15. Agnya  

Shri Mataji, Tanrı’nın Krallığının, ego ve süperego sütunlarının, yükselen Kundalini tarafından ger itildiği ve Agnya Çakradaki dikkatin özgürleştiği şu anda, bizim için açıldığını

(Hurst Green, İngiltere ,1975)

Şekil 16. AUM

Shri Mataji, Yaradılış oyununu başlatmak için Baba’dan ayrılmaya davet edildiği zaman, Adi Shakti’nin yarattığı eliptik hareketten Aum’un nasıl oluştuğunu açıkladı.

 (Hurst Green, İngiltere, 1975)

Şekil 17. Dikkatin Sola  ve Sağa Hareketi

Bu çizimi açıklarken, Shri Mataji, dikkatimiz dharmanın orta kanalını geçip, sağda çok ileri gittiğinde (Rajo Guna), yükselmesi için merkeze geri dönmesinin iki kat daha kuvvvetli bir güce ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. (Hurst Green, İngiltere, 1975)

Şekil 18. Süptil Sistem

Bu çizimde Shri Mataji, insanın mikro kozmosunun, Virata, yani makro kozmos modeli üzerinde tasarlandığını, bilinç üstü ve bilinçaltı bölgeleriyle çevrili olduğunu ve Kundalini sayesinde çağlar boyunca, kodu ve bireysel bilincin kayıtlarını taşıdığını açıkladı. (Hurst Green, UK 1975)

Şekil 19.  Ego ve süper egonun açılmasını gösteren sübtil sistem çiziminin arka yüzü

Shri Mataji, Kundalini’nin yükselişinin gerçekleşmesiyle dikkatin Sushumna’nın Brahma Nadi’sinde (en içteki kanal) nasıl emildiğini ve bu sayede dikkatin artık varlığımızın sınırında sürüklenmeyeceği açıkladı (Hurst Green, UK 1975).

Şekil 20.  Ganesh Stuti Mantra

Bu, tüm engelleri kaldırmak amacıyla Shri Mataji tarafından verilen bir mantraydı

(Hurst Green, İngiltere ,1975)

Şekil 21. Void Mantra

Shri Mataji, guru niteliğinin bizi modern dünyanın karmaşasından (Bhavasagara) uzaklaştırırken, bu mantranın önemini vurguladı (Hurst Green, İngiltere, 1975

Şekil 22.  Affetme için Mantra

Bir öğrencisi, Shri Mataji’ye nasıl af dileyeceğini sormuştu ve Kendisi de yanıt olarak bu mantrayı yazdı (Hurst Green, İngiltere 1975)

Şekil 23.  Sahasrara Mantra ve  Lav ve Kush’un Kesintiye Uğraması

Shri Mataji, Trigunatmika mantrasını yazdı ve ayrıca Shri Sita ve Shri Rama’nın oğulları olan Lava ve Kusha’dan, Shri Fatima ve Shri Ali’nin oğulları olan Hüseyin ve Hasan’a dek birbiri ardına gelen doğumları işaret etti. (Hurst Green, İngiltere 1975).

[2] Editor tarafından eklenmiştir.

[3] Shri Mataji’nin orijinal Çizimi ( Editor tarafından eklenmiştir)

[4] Shri Mataji’nin orijinal Çizimi ( Editor tarafından eklenmiştir)

[5] Editör tarafından eklenmiştir.

[6] Bu şekil kayıptır.

[7]  Shri Mataji’nin orijinal çizimi (metinde bahsedilen harfler, Editör tarafından eklenmiştir)

[8] Shri Mataji’nin orijinal çizimi (Editör tarafından eklenmiştir).

[9] Editör tarafından eklendi.

[10] Shri Mataji tarafından yapılmış orjinal çizim (Editor tarafından eklenmiştir)

[11] Bu bölüm eksik (Editörün notu)

[12] Editör tarafından eklenmiştir.