Evrimin Üç Yolu

Caxton Hall, London (England)

1979-05-30 A World Of Bliss And Joy UK NITL HD, 65' Download subtitles: EN,TR (2)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Evrimin Üç Yolu, Public program, Caxton Hall, Londra (Birleşik Krallık). 30 Mayıs 1979.

Sizinle, bildiğimizden daha yüksek bir yaşam hakkında, diğer tüm güçleri kapsayan, nüfuz eden bir güç hakkında, mutluluk ve neşe dünyası olarak adlandırılan bu dünya hakkında konuşmak için buradayım. Tüm bu sözleri daha önce de duymuş olmalısınız ama Ben size içimizde bulunan, hepsi varlığımızın içine güzel bir şekilde yerleştirilmiş olan, resimde gördüğünüz kadar net ve yaşayan bir enstrüman olan Kundalini adındaki bu sarmal enerji yükseldiği zaman, aslında onun bir nabız gibi attığını kendi gözlerinizle görebileceğiniz bu enstrümanı, sizlere anlatmak üzere buradayım. Kendi varlığımız içinde bu yükselişe sahip olmakla, bilinçaltındaki bu atılımla, tüm mutlak sorularınıza gerçekten cevap bulabileceğimiz farkındalığımızla, başka bir yeni boyuta hep birlikte girmemizle, zaten kutsanmış durumdayız. Şimdiye dek, eski Hindistan’da bizim üç tür hareketimiz vardı. Hepsinden haberiniz var mı bilmiyorum ama bizde üç tür hareket vardı. Ve bunun yansımaları o ülkede, diğer ülkelerde kendini gösteriyordu. İngiltere’de bile birçok temel soruların, mutlak soruların yanıtlarını bulmakla çok meşgul olan insanlarımız oldu. Yani arayış dünyanın her yerinde var olmuştur. Ama daha önce de söylediğim gibi, iklim koşulları ve insanların arayışlarına cevap bulmak için, tenha yerlere gidebilecekleri çok fazla alan olduğu için Hindistan belki de bunun için en iyi ülkeydi. Bugün sizlere aradığımız üç yöntemi veya üç yolu ve bunların sonuçlarını anlatmak istiyorum.

Birincisi sol taraftadır: onların Tanrı’ya adanma gösterdikleri, bhakti dedikleri yoldur. O’nu aramadan, Tanrı’ya ilahiler söylediler. Ona seslendiler, Ondan yardım istediler. Başlangıçta en büyük zorluğun elementlerden kaynaklandığını düşündüler; bu yüzden elementlerin üstesinden gelmeye çalıştılar. Ve elementlerin üstesinden gelme çabası içinde, hareket sağ taraftaydı; bu hareket içinde, elementlerin Deitylerini ya da elementlerin süptil ilkelerini harekete geçirebilecekleri ya da kendi deyimleriyle bir yenilik yapabilecekleri pek çok yöntem kullandılar. Birincisi adanmışların, ikincisi ise elementler üzerine ustalaşmanın yolunu bulmaya çalışan insanlarınkiydi. Üçüncüsü merkezdeydi ve araştırma yapan iki tip insan vardı. Diyebilirim ki, o bir arayış içindeki kişiydi, diğerlerine yardım etmek için Dünya’da enkarne oldu ve bu, yükselişimizin evrimsel yoluydu. Yükselişimizin evrimsel yolu gün ışığına çıktı, şaşıracaksınız ki, Krishna’nın Kendisi bu Dünya’ya geldikten çok daha sonra, hatta İsa’dan sonra bile, insanlar içimizdeki evrimsel yöntemler hakkında konuşmaya başladılar. Yani bizler bu üç yöntem hakkında, bir kafa karışıklığı yaşamamalıyız. İnsanların bhakti’si nedeniyle, insanların istemesi nedeniyle, Tanrı’nın farklı nitelikleri enkarnasyonlar olarak bu Dünya’ya indiler. Söylediklerimin hepsi doğru olsun ya da olmasın, buna inanmanıza gerek yok, çünkü Ben önünüze bir hipotez koyuyorum. Ve daha sonra siz bunun doğru olup olmadığını kendiniz öğrenebilirsiniz. Bunu bilmek için, zihninizi sadece bir bilim insanı gibi açık tutmanız gerekir. Şimdi evrimin orta yolu, burada tartışacağımız yoldur. Doğaya hakim olmakla ilgilenen, Deitylerden bile bahsetmedikleri Vedalarda kullandıkları yoldur, onlar Yüce Tanrı hakkında hiçbir şey söylemediler, sadece beş elementin hepsinin yönetildiği  Brahma Tattwa’dan bahsettiler..

Ve elementleri uyarmak için kullanılan tüm bu mantralar ve slokalar, (belirli bir şiir ölçüsü kullanan bir ayet, ilahi) elementler üzerinde kontrol elde etmek için olduğu kadar, sadece bu elementlerin kutsanmasını almak için de okundu. Yani bir zamanlar, diyelim on iki bin yıl önce Hindistan’da pilotsuz bombalarımız vardı. Sizin füzelerinizden çok daha iyi sonuç verebilecek aletlerimiz vardı. Onlar bunu Sağ kanal yeniliklerin bu yöntemiyle başardılar. Kolombiya’ya gittiğimde onlarında bu sağ kanal yöntemleri kullanmalarına çok şaşırdım. Bunun için, Hindistan’da ‘somras’ (Somalata bitkisinden hazırlanan Vedic dinde kullanılan bir içecek) dediğimiz bir tür sarhoş edici maddeyi de kullanırlardı. Alışkanlık yapmayan ama sizi ötede bir şeyler olduğunu anlayabileceğiniz bir konuma getirecek sarhoş edici bir maddeydi; belki de bunun LSD gibi bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama sizin kullandığınız bu LSD, onların kullandıklarından çok farklıdır. Söylemeliyim ki, bu Tanrı ile ilgisi olan kutsal bir şeydi; çünkü Hindistan’da onlar her ne aramaya çalıştılarsa, Tanrı’nın var olduğu varsayımı üzerinden hareket eden bir merkezkaç kuvvetini muhafaza ettiler. Bu yüzdende onlar sağ kanaldan çok fazla sapmadılar. Fazla uzağa gitmediler. Bu arayışın sonucunda, bilim bize geldi.

Bu Bilinçdışı vasıtasıyla geldi, tüm bu keşifler. Ama farkındalığımız – sonuçta bu dünya bir bütündür – farkındalığımız bilimi anlayabileceğimiz bir noktaya akort edildi. Bu tür yeniliklerin bir sonucu olarak onlar, birçok şeyin üstadı oldular ve günümüzde yaptığımız gibi birçok savaş düzenlediler. Ve bu savaşlarda, uçakların ve silah dedikleri her tür ayudha’nın tasvirleri var, bunlar olağanüstüydü. Ancak sol tarafta, insanların bütün bunları umursamadığı başka bir hareket daha vardı. Bu, çok hırslı olan ve tüm dünyaya hükmetmek isteyen krallar, kshatriyalar (savaşçılar kastı)içindi. Ama Sol kanal seçkinler, diyebilirim ki, kendini Tanrı’ya adayan, her zaman Tanrı’nın yardımını isteyen insanlar, kendi anlayışlarına göre adanma ve tapınma dediğimiz şeyler, pujalar düzenlemekle meşguldüler. Ancak orta yol iki güç tarafından da gözetildi: Birincisi, bazı guruların (rehberliği) altında arayış içinde olanlar, bunlar çok yüksek seviyede aydınlanmış ruh olan kişilerdi. Diğerleri de, Tanrı’ya adanmış olanları korumak, kurtarmak için Dünya’ya gelen enkarnasyonlardı. Bu hareket başlangıçta çok gizliydi, son derece gizliydi. Bu tür işler için onlar toplumun tamamından sadece bir veya iki kişiyi kullanırlardı. Bir nesilde, insanları yeni bir farkındalığa dönüştürme işini yapan beş ya da altı kişiyi zar zor bulabilirdiniz. Bunu size Vedalar bile yazılmadan öncesi dönem için söylüyorum. Çünkü henüz oturmamış/yerleşmemiş olan gelecek enkarnasyonlar, çok iyi korunan bir sır olarak muhafaza edildiler. Bunun sebebi ise, eğer onların gelecek enkarnasyonlar olduğu ifşa edilseydi, o zaman evrimi aşağı çekmeye çalışan negatif güçler, bu enkarnasyonları daha gelmeden önce yok edecekleri bir yöntem bulmaya çalışacaklardı.

Ama yine de, İsa’nın yaşamından görebileceğiniz gibi, İsa’nın gelişi, kehanette  bulunan peygamberler tarafından, İsa gelmeden çok daha önce duyuruldu. Tüm bu peygamberler, bahsettiğim Guruların kategorisine aittir. Yani tüm dünyada üç tür hareket vardı. Örneğin sağ taraftakine bilim adamları diyebiliriz, sol taraftakiler ise Tanrıya ilahiler söyleyen Tanrı’nın kullarıdır. Ve merkezde Musa gibi, İbrahim gibi, bu Dünyaya sadece kehanetler için, sadece Tanrı’nın adanmışlarını korumak için gelen insanlar vardı. Şimdi, evrimin bu orta kanal hareketi bugün zirveye ulaştı, çünkü tüm bu enkarnasyonlar şimdi geldiler ve sizin içinizdeki işlerini yaptılar. Onlar sizin içinize, farkındalığınıza, bu farklı merkezlerde kendi konumlarına yerleştiler. Yani burada sahip olduğumuz ilk merkez karbon atomu üzerine kuruludur. Karbon’un dört eli vardır, aynı şekilde bu merkezin de dört eli var. Bu merkezin dört tarafını görebilirsiniz. Bu, madde aşamasına kadar onun bunun bile altında olduğu anlamına gelir. Sonrasında karbon yaşamaya başladı. Bu karbon atomu aslında maddedeki yaşam sürecini ateşledi. Gerçi bunun için geçen süre, Dünya’nın güneşten ayrıldığı zamandan sonra, çok ama çok kısadır. Demek istediğim, kimse bunun neden ve nasıl olabileceğini açıklayamaz: Bu işi sadece bazı hokkabazlar yapabilirdi. Yani bu karbon atomu canlı varlıkları tetiklemeye başladı. Daha sonra, Nabhi Çakra dediğimiz merkezin, bu yeşil renkli merkezin enkarnasyonu – enkarnasyonlar bu noktada başladılar, evrimde birbiri ardına farklı canlı formları yer aldı. İlkinin balık olması gibi. Balık olarak geldi. Nuh’un tufanla başı dertteyken bu balığın ona yardım ettiğini söylüyorlar. Onlar bir enkarnasyon olarak geldiler, Tanrı’nın bizim evrimsel dediğimiz yönü olarak.

O, bu Dünya’ya bir balık olarak geldi ve sonra dörtlü olarak geldi. Sonra kısa boylu bir adam olarak geldi. Güçlü bir adam olarak geldi ve böyle devam etti, ta ki burada en üsttekini görebileceğiniz bir aşamaya ulaşana kadar. Bu, sekiz bin yıl önce gelen Shri Ram’ın dünyaya geldiği aşamadır. Bu içimizde bir dönüm noktası gibi oturtuldu. Onlar evrimimizin liderleriydi. Orada bize bir iz bırakmakla beraber, bize evrimde liderlik ettiler ve onlar bu yolda, içimizde varlar. Yani bu merkezin sağ tarafında, buraya Kalp Çakrası denir, siz ona Kardiyak Çakra diyebilirsiniz ya da biz ona Sanskritçe,  Hridya Çakra deriz. Sağ kanalda Shri Ram belirdi. Şimdi o neden, Shri Ram neden sağ kanalda göründü, çünkü O kendi enkarnasyonunu unutacaktı. O, özünde, kendisinin buradaki  merkezde bulunan Shri Vishnu olan, Tanrı’nın evrimsel yönü olduğunu unutacaktı, çünkü O, farklı formlarda bir yerlerdeydi. Bu yüzdende bunu  unutacaktı. Tıpkı bir insan gibi davranması gerekiyordu ki, hiç kimse O’nun bir enkarnasyon olduğundan şüphelenmesin. Bir kralın tüm sınırlamaları ve bir kralın güzelliği içinde bir kral olarak, iyiliksever bir kral, ideal bir kral oldu. Ve bu enkarnasyon yaklaşık sekiz bin yıl önce Dünya’ya bu şekilde geldi.

Aynı zamanda bizim Void dediğimiz bu merkez ama siz ona bütün evren diyebilirsiniz, diyebilirsiniz; Void negatif olan ve Tanrı’ya adanmış olanları yok etmeye çalışan insanlarla doluydu. Sonra Adishakti olarak adlandırılan Ezeli Güç, Ezeli Anne, Rama’dan çok daha önce bu merkeze geldi. O, oraya yaklaşık on iki bin yıl önce,  adanmışları korumak için on iki bin yıl önce geldi, on iki bin yılda, bin tane enkarnasyonda geldi. Tabii ki, binden çok daha fazla sayıda olduğunu düşünüyorum, bu Dünyaya Ezeli Anne olarak gelen esas enkarnasyonlar bin taneydi, onlar O’nun çocuklarını, Ona adanmış olanları korumak için geldiler. Şimdi en üstteki, en üstteki değil, ikincisi, bu merkez, Vishnu Tattwa’nın veya Tanrı’nın evrimsel yönünün tamamen tezahür ettiği merkezdir. Bu ilkenin tam tezahürü gerçekleşti ve bu, Shri Krishna’nın ilkesidir. Dolayısıyla Shri Krishna, bu evrimsel sürecin eksiksiz tezahürü olarak kabul edilir. Ama Yüce Tanrı, bizim Onu bildiğimiz şekliyle, her şeydir. O sadece evrimsel ilke değildir, aynı zamanda sol taraftaki varoluştur, aynı zamanda sağ taraftaki Yaratıcıdır. Ancak tüm bunlar başlamadan çok daha önce başka bir farkındalık durumu vardı. Bu farkındalık konumunda, burada gördüğünüz bu ikinci merkez Yaradan’nındır. O, güçleri sayesinde, tüm bu elementler sayesinde, bütün bu  evreni yarattı; sonra da Dünya’yı. Ve bu Dünya’da yaşam döngüsü başladı. Bütün bu merkezler bizim içimizdedir. Şimdi son olarak, yaklaşık iki bin yıl önce, İsa’nın en büyük enkarnasyonu geldi. O, Tanrı’nın oğluydu, masumiyetti. Ve O bu Dünyaya geldi. Bu kırmızı işareti gördüğünüz bu noktada, arkada, beyinde, hipofiz ve epifiz arasında çok süptil bir merkez var, O orada geldi: bizim yükselmemiz için, bize sonsuz yaşam bilgisini vermek için, bu Dünya üzerinde gördüğünüz her şeyin kalıcı olmadığı bilgisini vermek için, ötesinde bir şey var olduğunu göstermek için.

Ve dirilişinde, hepimizin nasıl dirilebileceğimizi bize gösterdi. Burası limbik alana açılan kapıydı, Sahasrara dediğimiz şeye, çünkü onun bin tane taç yaprağı var. Şimdi bu taç yapraklar, bir Lotus gibi göründükleri için, aslında içimizde de bu böyledir, ama uyku halindedir. Bir mum görebilirsiniz. Şimdi fitil orada olduğu zaman, fitilin bu formunu göremezsiniz. Sadece aydınlandığı zaman, onları o formda görürsünüz. Şimdi bunun gibi bin tanesini böyle bir araya koyduğunuzda, hepsi bir Lotus (nilüfer) gibi görünürler. Ama aydınlanmadıkları zaman, siz sadece bin tane sinir var dersiniz ama bu sinirler aydınlandığı zaman, farklı renklerdeki ışığı görebilirsiniz. Yani bugün, tüm bu enkarnasyonların içimizde var olduğunu ve gerçekten ortaya çıkan, gerçekten tezahür eden – insan gibi yaşayan, gurular gibi çalışan – bu alanda var olan, içimizdeki dini yaratan bir gücün var olduğunu bilmek için buradayız. Anladığımız şekliyle din, organize din, din değildir. Ama din, sizi ayakta tutan gücünüz anlamına gelir. Siz bir insansınız çünkü içinizde sizi ayakta tutan on tane güç var. Yani onlar bizi ayakta tutmak ve bu on güç hakkında bize tam bir fikir vermek ve dinimiz içinde, bizi bir insan olarak oturtmak için geldiler. Yani bu bölgede yaşayan bu Gurular, sürdürmek için çalıştılar ve bize yardım ettiler. Ve bu, sahip olduğumuz ve içimizde bulunan, en büyük güçlerden birisidir. Ve onlar her ne söyledilerse, bunun çok büyük bir anlamı vardır. Aslında esas Guruların on tane olduğunu söylemeliyiz, ancak başka bir çok guru daha var. Ve bu on Guru, Raja Janaka, sonra Musa, İbrahim olarak tanımlanabilir ve modern zamanlarda Muhammed Sahib ve hatta Shirdi’deki, Shirdi’li Sainath’a kadar, gücün kısa bir süre için dünyaya geldiğini ve sonra da O’nun ortadan kaybolduğunu söyleyebilirsiniz.

Onun oraya nasıl geldiğini kimse bilmiyor, orada yaşadı ve öldü. Ayrıca eğer Nanaka’yı da biliyorsanız, O da bu Dünya üzerinde doğmuş olan aynı güçtür, aynı Ezeli  Üstattı. Şimdi tek tek insanları anlatmanın zamanı değil, ama sanırım bir gün sizinle sadece bu Gurular konusu hakkında konuşacağım. Yani bu Gurular ilk olarak Dattatreya olarak adlandırılan Ezeli Üstadın Kendisi altında başladılar. Ve Dattatreya, masumiyeti içinde, tüm bu güçleri Kendisinde içeren kişidir: varoluş gücü, evrimsel güç ve yaratıcı güç, hepsini. Bunu anladınız mı bilemiyorum ama onlar hakkında bir hikaye var, bu üç güce ait üç Tanrı var. Soldaki Shiva’nın gücü, sonra sağdaki Brahmadeva’nın gücü ve ortadaki Vishnu’nun gücü. Yani, bu üç Tanrı’nın Dattatreya’nın karısının büyük bir kadın, kocasına sadık bir kadın olduğunu hissettiğini söylüyorlar. Ve o, güçleriyle, istediği herkesi lanetleyebilirdi. Bu yüzden onu test etmek ve ne kadar sadık bir eş olduğunu öğrenmek istediler, bu yüzden ona gittiler ve “biz biraz sadaka istiyoruz” dediler. Ve Hindistan’da evinize gelen birine sadaka vermek, büyük bir onur addedilir.

Ve üç aziz, onlar bir aziz giyindiler ve kapıya geldiler. Sadaka istedikleri zaman, oda “tamam, size biraz sadaka getireceğim” dedi. Onlar ise, “Hayır, biz eve gireceğiz ve sen tamamen çıplak olacaksın, bundan sonra bize sadaka vereceksin” dediler.” Çünkü bir erkeğin önünde çıplak olduğunuzda, siz sadık bir eş, bir sati olarak, tüm güçlerinizi kaybedersiniz. “Tamam, eğer siz böyle diyorsanız, ben bunu yaparım” dedi ve kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Giysilerine dokunur dokunmaz onlar küçücük çocuklar, kesinlikle küçücük çocuklar oldular, kıyafetlerini çıkartıp onlara sadaka verdi. Yani bu üç küçük çocuğun bir araya getirilmesi Dattatreya’yı oluşturdu, Guru, bir çocuk gibi masum, bir çocuk gibi masum, seks duygusu olmayan kişidir. Kadınlara ilgi duyan, sekse ilgi duyan bir guru, bir guru değildir, bu guru karşıtlığıdır. Dattatreya, bu üç gücün masumiyetidir ve bu Guru, bu durumda büyük bir guru geleneğine sahip olan kişidir. Ülkemizde ve özellikle Bombay yakınlarındaki Maharastra olarak adlandırılan bölgede birçok gurumuz vardı. Onlar Nath (Üstad, koruyan, kollayan) olarak geldiler, Nath olarak adlandırıldılar. Yani ilki Adi Nath, sonra Dattatreya, sonra Macchindernath (9. – 10. Yy da yaşamış bir guru), sonra Gorakhnath (Macchindernath’ın öğrencisi), bu gurular geleneği bu şekilde ortaya çıktı ama onların tüm bilgileri, korunan bir sır olarak saklandı, bu bir gupta vidya (korunan, saklanan bilgi) idi, kesinlikle korunan bir sırdı, Kundalini hakkında gizli bir bilgidir. Onlar bundan hiç bahsetmediler; bundan hiç bahsetmediler, çünkü “Şimdi biz tam olarak deneyelim ve daha sonra insanlara biraz fikir verelim” diye düşündüler. Ama gördüğünüz gibi bu her yerde oluyor, hatta bazen bizde de oluyor, biz aydınlanma almayan ya da yarı pişmiş ve daha yükseğe çıkamayan insanları da alıyoruz.

O zaman da onlar çok sinirlenirler ya da bazen bu yarım yamalak bilgiyi alıp üzerinde çalışmaya başlarlar ve şu tarafa ya da bu tarafa kesinlikle yanlış olan bir şekilde giderler. Bu türden korkunç guruların hepsi o günlerde ortaya çıktı, ama etkisiz hale getirildiler çünkü o zamanlar insanların ruhsal olarak çok ama çok hassas olduğunu söyleyebilirim. Günümüzde insanlar böyle değiller. Onlar çok naif. Duyarlılıkları yok. Yüzüne bakarak bir insanın falan filan olduğunu anlarsınız ama hiçbir hassasiyetleri kalmadı. Görüyorsunuz, onlar maskelere çok alışıklar. “Bugün insanlar neden anlayamıyor ve neden yüzlerinde hep maske var?” diye sordum. Onlardan hiçbir şey gelmiyor, nedir bu?” dedim. Biri bana çok ilginç bir cevap verdi: Haberleri dinlediklerini ve insanların haber spikerinin haberi okuduğunu gördüklerini ve onun yüzüne çok fazla ışık vurduğunu ve o kişi kendisini haberlerden bağımsız tutması gerektiği için, izlenimlerini veya hiç bir tepki gösteremez. Bazı haberleri anlatırken, kesinlikle tarafsız olması gerekir. Bu yüzden yüzü tıpkı bir maske gibi ve işte bu yüzden, bu oluyor. Her ne olursa olsun, maneviyat söz konusu olduğunda gerçekten naif bir hale geldik ve insanlar bunu kullanıyorlar: bu saf davranıştan veya başkalarının saf doğasından tam olarak yararlanıyorlar. Bunun için kitaplara başvurmanıza gerek yok, bunun için herhangi bir guruya gitmenize gerek yok. Bu sadece içinde yaşadığınız topluma ait bir şey. Doğal toplumlar, yapay olarak beyinleri yıkanmış veya materyalist bir atmosferde yetiştirilmiş diyebileceklerinize kıyasla, maneviyata karşı çok daha fazla duyarlıdır. Onlar kendiliğinden olan, kendiliğinden olan maneviyata karşı duyarlılıklarını kaybettiler; çünkü biz spontanlığımızı kaybederiz, doğal olanı kaybederiz – buna ‘Sahaja’ diyoruz, bu ‘spontane bilgi’ anlamına gelir – bu kimin gerçek bir kişi olduğunu ve kiminde gerçek olmadığını bilmektir. Bu şekilde bu güç, mağaralarda, sadece bir veya iki kişinin oraya gitmesinin istendiği çok gizli mağaralarda yavaş yavaş kendini göstermeye başladı.

Ve onlar önce çok kötü bir şekilde test edildiler. Demek istediğim, test edilme biçimlerinden dolayı bazıları kaçar giderdi! Bu şekilde yıllar boyunca, bu eğitime girebilecek tek bir öğrenci bile kabul etmezlerdi. Ve sonunda bir tane öğrenci alırlarsa, onun üzerinde çalışırlardı ve o kişi de, deneyim gerçekleşmeden ölebilirdi. Sonra o yeniden doğacaktı, yine ölecekti, siz gerçeğin içinizde olduğunuzu bulana kadar, kendilerini tamamen temizleyene ve içlerindeki Yüce Varlık ile bir olana kadar, çağlar boyunca bu böyle devam edecekti. Ama bunu o kadar az sayıda kişi elde etti ki, Zen dini sisteminin tamamen aynı sistem olmasına şaşarsınız. Nath stili dediğimiz avadhuta (ruhsal gelişiminde dünyevi kaygıların ötesinde bir aşamaya ulaşmış bir kişi) ile aynı stil. Ve sadece altmış beş tane Kashyapa (kelime olarak mutlu olan anlamına gelir)olduğunu söylüyorlar, onlara Kashyapa’lar diyorlar. Altmış beş, sadece bir düşünün! Altı yüzyılda, altmış beş tane! Bu yüzden her yüzyılda bunun bir nokta bir şey olacağını düşünüyorum! Yani Aydınlanma alan yegane insanlar bunlardı. Ve bu çok zor bir işlemdi çünkü onlar Kundalini’yi bir noktaya kadar yükseltirler ve sonra kundalini düşerdi. Sonra onu kaldırırlar, temizlerler ve sonra tekrar temizlerler ve tekrar ileri doğru iterlerdi.

Bu sanki çalışmayan bir arabayı itmek gibi bir şey olurdu, itersiniz, geri gelir, yine ileri gider, durur. Sonra tekrar temizler ve garaja götürürsünüz, bilirsiniz, bu iyi değildir. Sonra tekrar geri getirisiniz, yıkarsınız, temizlersiniz, tekrar altına girersiniz ve tekrar temizlemeye çalışırsınız, makine yine çalışmaz. Bu bu şekilde  uzayıp gider ve siz o kadar sıkılırsınız ki, “Bırakayım, fabrikaya dönüp tamamen yenilense, daha iyi olur” dersiniz. Sonra onu tekrar yaparlar, geri getirdiler ve bu şekilde hareket etti, bu evrim, çok, çok yavaş olur. Ve bu kademeli harekette… onlar …. çünkü eğer siz yavaş yavaş hareket ederseniz birçok şey görürsünüz. Örneğin, şimdi bir öküz arabasına gidiyorsanız – sizin hiç öküz arabanız yok, bizde hala öküz arabaları var. Eğer köylere gitmeniz gerekiyorsa öküz arabalarıyla gitmelisiniz ve bir öküz arabasının hızı belki saatte iki mil, hatta bazen daha azdır, bu öküzlerin kaprislerine bağlıdır, bilirsiniz. Eğer onlar arada otururlarsa, aşağı inebilir, yemeğinizi pişirebilir ve güzelce yemeğinizi yiyebilir, sonra tekrar öküz arabasına geri dönebilir ve gitmeye başlayabilirsiniz. Bu çok ama çok yavaş bir hareket olabilir ve sonra durduğunuz zaman, orada durmaktan o kadar çok sıkılırsınız ki, öküz arabasından iner, etrafta dolaşıp bir şeyler görürsünüz. İşte onlar bu şekilde etrafta bir şeyler görmeye başladılar ve onları tarif ettiler ve zavallı şeyler bazen buna o kadar sinirlendiler ki, öfke nöbetleri geçiriyorlardı ve şimdilerde bu öfke nöbetlerine ‘Raja Yoga’ deniyor. Bu öfke nöbetlerinin hayal kırıklığı ve zamanlama nedeniyle orada olmasına çok şaşırdım. Ama şimdi, durum bugün farklı çünkü Ben çiçek açma zamanı geldi diyorum.

Evrimin kitlesel olması, kitlesel olması gereken zaman geldi. Aslında bu kitlesel evrim, dediğim gibi, Adi Shankaracharya’nın bu konuda yazmaya başladığı altıncı yüzyıldan çok daha önce başladı. Bunu ilan eden oydu, sahip olduğumuz güç budur, bunu halletmemiz gerekiyor. İnsanlar artık Adi Shankaracharya’dan bahsediyorlar, Kundalini hakkında tek kelime etmiyorlar. Böyle bir bilgiye ne dersiniz? Bunun temel olduğunu görüyorsunuz, Shankaracharya’nın temeli Kundalini’dir ve Sthayibhava (duygular üzerinde kontrol) onu doğrulayan duygudur – guruya tam bağlılıktır. Ama guru, gerçek bir guru olmak zorundadır, sizin bu para düşkünü veya kadın düşkünü dediğiniz şey ve bir guru için kesinlikle asla düşünülemeyecek olan her tür şeyler ve suistimaller değil. O, bu şeylerden kesinlikle uzak durur. Tüm bu şeylerin, bunların suçlular için olduğunu söyleyebilirim ya da söyleyecek sözüm yok ama buna siz korkunç insanlar diyebilirsiniz. Bu, Tanrı’nın yarattığı en iyi insanlar olan, en seçkin çiçekler olan gurular için söz konusu değildir; onlar tüm bu şeylerin üzerinde olan en yüksek insanlardır. Organize etmezler, hiçbir şey yapmazlar, sadece oturur ve izlerler,  size Tanrı ile bir olmanız için, gereken gücü verirler. Tüm işleri budur. Uçak ve Cadillac satın almakla meşgul değiller ve Bana bazılarının Rolls Roycelarının olduğu söylendi. Onlar bununla meşgul değildirler. Bu gurular önce sanyasa aldılar çünkü çok yoğun bir çalışma gerekliydi, çok yoğun bir çalışmaydı. İlk zamanlarda mutlak yalnızlığı evleri olarak kabul ettiler ve çocukları olmadı, karıları yoktu, hiçbir şeyleri yoktu.

Kendilerini sadece aramaya adarlardı. Bu çok erken bir dönemdeydi, size söylüyorum, diyelim ki on iki bin yıl önce ama yaklaşık sekiz bin yıl önce, Rama zamanında, tüm gurular fiilen evliydi. Guruların çoğu evliydi. Sekiz bin yıl öncesini hayal edin, modern anlayışta insanlar, bu gün evli bir rahibi hayal bile edemiyorlar. Evlilik olmadan dengenin kurulmadığını öğrendiler. Çok mantıklı bir evlilik hayatı sürmelisiniz, onlar evlendiler, çocukları ve eşleri oldu ve ailenin küçük çocuklarına bakarak ormanda yaşadılar. Ve çocuklar oraya geldiğinde, büyükanne ve büyükbabalar bile onlarla birlikte oraya geldi çünkü bizim elimizdeki dört ashrama göre, büyükanne ve büyükbabalar elli yaşından sonra ashramın yakınında torunlarıyla yaşamak için ormana gitmek zorundaydılar. Ve çocuklara bakmak ve evlilik hayatını unutmak zorundalar. O zaman bunu bitirmek zorundalar. Elli yaşında bir büyükbaba gerçekten terfi ettirilir ve çocuklara bakar. Karı koca, yirmi beş ila elli yaşları arasında evlilik hayatlarının güzelliğinin ve anlayışının doruk noktasına ulaştıkları için, evlilik hayatından o kadar da rahatsız değildir. Yani, yirmi beş yıla kadar bir eğitim sistemi içinde olan bir bölümümüz var, sonrasındaki yirmi beş yıllık yaşam, evlilik hayatıdır ve yirmi beş yıllık yaşam ise, torunları olan büyük anne babalar olarak Vanaprastra Aashram (Orman yolu -İnsan yaşamını 25 şer yıllık dört döneme ayırıp, 50 -75 yaş arasını ormana gidip Tanrıyı aradıkları dönem) adını verdikleri şekilde yaşamaları gereken bu hayattır, onlara sevgi verirler ve çocuklara bakıyorlardı ve aydınlanma almamışlarsa veya aydınlanma almak istiyorlarsa da, bunun için çalıştılar.

Yani bu sistemde her şey mükemmel bir şekilde yolundaydı çünkü daha sonra karı koca o yaştan sonra öldüler ve sanyasa’ya aldılar, yani sadece kendilerini bağımsız kıldılar ve yükseldiler. Yani yaşam modeli öyleydi ki, yaşamınız sırasında Tanrı’ya ulaşmalıydınız, bunun için çalışmalıydınız ve hepsi buna can atıyordu ve bunun için çalıştılar. Tüm yaşam düzeni bunun üzerine inşa edildi. Elbette ki çok az sayıda insan aydınlanma aldı ama onlar çok erdemli bir yaşam sürdüler  ve sonraki yaşamları için bunu sürdürdüler ve bir sonraki sefer yeniden doğdular, kaybettikleri yerden başlayarak yeniden denediler, yine bu şekilde yukarı ve daha yukarı çıktılar. O toplumdaki sistem buydu, tabii ki onlar artık çok batılılaştılar ve hayatta sizin çok daha başarılı olduğunuzu düşünüyorlar bu yüzdende sizin peşinizden koşuyorlar ve sizin gibi olmaya çalışıyorlar. Ama olan şey buydu. Ama bugün durumun böyle olmadığını görüyoruz, çok farklı bir durumdayız. Bu dedikleri gibi, doğruluğa yer olmayan bir Ghor (berbat;zorlu;korkunç) Kali Yuga. Doğruluktan bahsederseniz insanlar kaçarlar. Bugün olduğu gibi, bilirsiniz, bir üniversite de ilan asmak istediler ve orada bulunan bayan, “Hayır, hayır, Hayır, Aydınlanma ilanı asmayın” dedi. O zaman Ben ona “ne asayım?” dedim. “Eğlenceli bir şeyler asın, bilirsiniz” dedi. “Tamam, eğlenceli, sonra başka ne olsun?” “Siz Tanrı’dan, bahsetmiyorsunuz, hayır, doğruluktan bahsetmiyorsunuz, hayır.” O zaman şimdi eğlenebileceğiniz bir diskoteğe ya da onun gibi bir şeye mi gelebileceğinizi düşündüğümü size söylemeliyim? Onları bu şekilde mi çekeceğiz? Diğer herkes bundan bıktı.

Onlar “Anne, biz onların ayaklarına kapanmayacağız” dediler. Gerçekten mantıklı insanlara, kendi değerini anlayan, daha yüksek bir şey elde etmek isteyen insanlara ihtiyacımız var; sayıca az olabilirler ama biz bu anlamsız insanlarla baş edemeyiz. Bu anlamsız insanlar için bir şey yapamayız. Bırakın hayatta bir iki şok yaşasınlar. Sonra bize gelirler ama görüyorsunuz, bir Anne için “Şok geçirsinler. Ellerini elektriğe kaptırsınlar da şok geçirsinler, bir dahaki sefere kazansınlar” diye düşünmek oldukça zor. Görüyorsunuz, bir Anne için böyle bir durumu kabul etmek oldukça zor. Ama böyle, çünkü hippi olan başka bir beyefendimiz daha vardı. Bana geldi ve Ben ona aydınlanma vermeye çalıştım. Tekrar geri döndü ve uyuşturucuya başladı ve bunun içine girdi. Bunu yine çok ciddi bir şekilde yaptı. O kadar iyi yaptı ki, doktorlar onun yirmi dört saat içinde öleceğini ilan etti, görüyorsunuz, bütün işi çok iyi bir şekilde yaptı. Bedeninin içinde bütün uyuşturucular vardı, bir kimyager dükkanı açabilirdiniz, bilirsiniz, o böyleydi ve içinde bir sürü şey vardı. Sonra Bana sirozlu bir karaciğerle geldi. Karaciğer, bilirsiniz, sirozlu bir karaciğer. Tanrıya şükür kocam evde değildi, Ben de “tamam içeri gir” dedim ve ertesi gün kocam geldiğinde hala oradaydı. Onu kesinlikle korkunç bir durumda buldu. “Şimdi, eğer bu genç beyefendiyle herhangi bir alakan varsa, eğer o burada ölürse, polis seni gerçekten tutuklar ve cinayetten içeri girersin. Şimdi lütfen bunun için içeri girme”, dedi. Ama biz onu tedavi ettik ve şaşıracaksınız, sekiz gün içinde tamamen iyileşti ve bugün çok büyük bir Sahaja yogi. Şimdi Avustralya’da; onu hep hatırlıyorum ve bilirsiniz, kendisi bir fizik profesörüydü, çok bilgili bir adamdı, ama bütün bu aptallıkları koşarak doğrudan zıplayıp cehenneme atlamak için yaptı, görüyorsunuz ve başlangıçta onu ikna etmek çok zordu.

Ama daha sonra, bilirsiniz, Bana söylediği şey en şok edici olanıydı çünkü Bana, “Anne, çoğumuz bu hale gelmek zorundayız, aksi takdirde Size gelmeyiz”, dedi. Şimdi Benim anlamam için bu çok kadar fazla, öyle ki, arayış içindeki herkes için, bu kadar zor olmalı. Şimdi o zamanlar orada olan arayış içindeki kişilerin, bugün Doğu’dan çok, Batı’da doğmalarına şaşıracaksınız. Sizler gerçek arayış içinde olanlarsınız. Belki de kendinizi hiç değerlendirmediniz ve bu aramaya duyarlılığınızı kaybettiniz. Bu gerçek bir şey çünkü guru-alışverişi yapma şeklinizden, bunu anlamadan oraya buraya nasıl gidebildiğinizden bu anlaşılabilir. Görüyorsunuz, çünkü arıyordunuz, çünkü Ben arıyordunuz derdim, birisinin üzerine atladınız, diğerinin üzerine atladınız, üçüncünün üzerine atladınız, sırf o, siz ne diyorsunuz, aradığınız bu hissiyatı elde etmek için. Bu birinden diğerine atlama gerçekten çok ama çok yanlıştı çünkü bununla kesinlikle kendi Kundalininizi rahatsız ettiniz. Bu insanlara dair en tehlikeli şey, öğreneceğiniz üzere, onların sizin Kundalininizin yolunu tahrip etmeleridir, aydınlanma aldığınız zaman, bunu bileceksiniz. Tüm bu gurular, size kanser ve benzeri hastalıklar getirmenin dışında, çakralarınızı da tahrip ediyor, Kundalininizi yok ediyorlar. Çakralarınızda büyük delikler gördüm.

Kundalini’de yanmış kısımlar gördüm. İnsanların mahrem yerlerinde bile korkunç bozukluklar ve sakatlıklar gördüm çünkü bu çakrada bunu görebilirsiniz, sizin mahrem yerlerinizle ilgili olan bu son çakrada, bakın, onlar sizi gerçekten o kadar mahvetmişler ki, Ben onarılamaz halde buluyorum, ama biz yine de, bunu halletmek ve düzeltmek için elimizden gelenin en iyisini yaparız. Sizden sadece açık ve biraz rahat bir tavır sergilemenizi rica edeceğim. Diyelim birisinin saat yedi gibi bir randevusu var, o da Benim programıma katılmak için geliyor – saat altıdan yediye kadar Mataji’nin konuşmasına. Yediden sekize kadar, üçüncü konuşma. Sekizden dokuza kadar, başka bir konuşma. Böyle bir kişi Sahaja Yoga için iyi değildir. Kendinize karşı sabırlı olmalısınız ve Sahaja Yoga için de sabırlı olmalısınız çünkü ormanlardan gelen ve açık yerlerde duran, Londra’ya ya da Amerika’ya gelmeyen bazı insanlar, bu insanlar bir sürü Sahaja Yogiye “Mataji’nin size neden bu vibrasyonları verdiğini bilmiyoruz. Siz bunun için ne yaptınız ki?” dediler Her tür soruyu soruyorlar ve oldukça da kıskanıyorlar ve Sahaja yogilerin Kundalini’yi nasıl bu kadar kolay yükseltebildiklerini bile anlamıyorlar. Yani birisi bunun gerçekleştiğini ve bunun orada olduğunu söyleyebilir, hepiniz buna sahip olmalısınız çünkü sizler arayış içinde olanlarsınız ve bu kutsama size bahşedilecekti, Puranalarda bile bu vaat edilmiştir, Kali Yuga’da, tepelerde ve vadilerde Tanrı’yı ​​arayan azizlerin Kali Yuga’da kutsanacakları, bu zamanda, modern zamanlarda, onların sıradan ev halkı olarak doğacakları ve nihai gerçeğe ulaşacakları söylenmiştir, bu bir gerçektir. Bunu görmelisiniz. Ve,bazı insanların buraya casusluk için geldiği söylendi, bunun bir faydası yok. “Neyi gözetliyorlar ki?” diyorum. Görüyorsunuz, bu sizin iyiliğiniz için. Bunda casusluk yapacak ne var? Her şey çok açık. Bu sizin iyiliğiniz için, kendi iyiliğiniz için, kendi hayatınız için. Kimin için casusluk yapıyorsunuz? Size  ne verecekler, delilik mi?

Bütün paranızı elinizden alacaklar. Bir Anne olarak size söylemeliyim ki, dikkatli olmalısınız. Casusluk için size çok az para ödeyebilirler ama ruhunuzu kaybetmenin ve o azıcık parayı almanızın ne anlamı var, tüm bu yalan vaatler. En iyisi, onu kendi içinizde, kendi güçlerinizde bulmak, kendinizi tanımak ve kişisel çıkarınızın ne olduğunu bilmektir. Haçlı seferleri ve buna dair hikayeler gibi tüm bu saçma sapan şeyler için kendinizi boşa harcamayın. İnsanlar, İncil’de, Kuran’da, Vedalarda yer alan tüm bu bilgileri de, başkalarını sömürmek için kullandılar, bu çok üzücü bir şey ama insanlar böyle, onlar gerçekten böyleler. Bu yüzden çok, çok dikkatli olmalıyız ve kendi gücümüze sahip olmamız gerektiğini anlamalıyız. Eğer Ben çok güçlüysem, bu neye yarar? Ne işe yarar? Eğer güneş çok güçlüyse, bize bir faydası olmadıkça bunun ne faydası var? Diyelim ki Benim tüm bunları hareket ettirecek bir gücüm varsa, bu neye yarar? Siz kendi güçlerinize sahip olmalısınız. Güçlerinizi hissetmelisiniz. Güçlerinizi deneyimleyebilmelisiniz. İşte istemeniz gereken şey budur. Bu Sahaja Yoga’nın ana temasıdır: tezahür etmeye başlayan şey kendi gücünüzdür.

Çok teşekkür ederim.

Umarım konuşma sizin için çok fazla değildir ama bugün size sadece bu guru hanedanından bahsedeceğimi düşünüyordum çünkü düzinelerce guru bu şekilde orada. Gerçek bir gurunun ne olduğunu bilmelisiniz. Ve nasıl geldikleri ve onların işleri neydi. Size söylemek istediğim bir nokta daha var…… [BELİRSİZ] burada iki küçük çakra daha var, bunlardan birisi, bizim Surya dediğimiz şeye aittir.

Surya, Güneş anlamına gelir, Güneş merkezi ve sol tarafta olan diğeri ise, Ay merkezi anlamına gelir. Ve bu ikisi yönetilir ya da diyebiliriz ki, müritlik unsurları olan iki büyük insana bahşedilmiştir. Ve bu müritlik unsurları,ilk önce Shri Rama ve Shri Sita’nın ailesinde Luv ve Kush olarak doğdular. Ve sonrasında birçok kez Dünya’da bir mürit olarak enkarne oldular. Bunlardan birisi Shankaracharya’ydı, diğeri ise Kabira’ydı, diyebiliriz. Sonra diyebiliriz ki daha sonra, Shankaracharya’dan önce onlar Buddha ve Mahavira olarak geldiler. Daha sonra Shankaracharya ve sonrasında size anlattım, Shankaracharya’dan sonra Peygamber’in torunları olan Hasan ve Hüseyin’in gelişi olarak geldiler. Yani onlar enkarne olurlar, bir taraftan diğerine geçerler ve insanlara “Bu aşırılık, bunu bırakın, bu aşırı, bunu bırakın” derler. Merkeze gelin ve merkezde kalın.” Bu onların işiydi ve bir şekilde size, mükemmel bir mürit olmanın farkındalığını aktaranlar onlardır. Ve bu çok önemli bir nokta çünkü bu sık sık bizim anlamadığımız bir noktaya geliyor: Tıpkı Hz. Muhammed’in “Ben son peygamberim” demesi  gibi. Tamam, O son peygamber olduğunu söyledi. Diyelim ki Ben, “buraya gelecek olan son kişi benim” dedim. Pekala, sırf sizi korkutmak için size, “bunu kabul etseniz iyi olur, yoksa bu son sefer” dedim.

Ama asla bu böyle değil çünkü Kendisi öldüğünde bu insanların çatlak kişiler olduğunu öğrendi. “Bunu onlara ben söylemedim, onlar Benimle alakasız neler yapıyorlar böyle?” dedi. Bu yüzden, “Tekrar geri dönsem iyi olur” dedi ve (Guru) Nanaka olarak geldi ve onlara “Hindular ve Müslümanlar aynı insanlar, aynı dinden, neden aranızda savaşıyorsunuz?” dedi. O birlik için geldi. Sonra Nanaka olarak geldi; yani Nanaka’nın sisteminde Sihizm de geldi ve bir savaşçı sınıfını, onlar şunu ve bunu başlattılar. Düşünün, en sonunda Sihizm, Müslümanlar ve Hindular arasında savaşlar yaptı. Sonra onlara öğretmek için Shirdi’li Sai Nath olarak geldi. O, şimdi Muhammed Sahib’in “Ben sonuncuyum”  demesi çok önemli bir şey değil, dedi. Deyin ki, O sonuncu olandır, hatta siz bu pozisyonu benimseyin. Onun için siz kimsiniz? Onunla nasıl bir ilişkiniz var? Çünkü sen, “ben Müslümanım” diyorsun. Ne olmuş? Müslüman olmak için ne yaptın? Tanrı’dan sertifika mı aldınız? Hristiyanlar gibi, bilirsiniz, onlar da “biz Hristiyanız” derler. Onlar Hrıstiyanlar mı? Vaftiz edildiler. Nasıl? Kiliseye gidiyorlar, biri elini uzatıyor. Kim ki o? Tanrı tarafından yetkilendirilmiş midir? Bıngıldağı gerçekten kırıyor mu? Sizi gerçekten kutsadı mı? O sadece Tanrı’yı kendine mal ediyor. Tanrı ile nasıl ilgileri var? Anlamıyorum. Hiç bir şekilde İsa’ya yakın değiller, bunu açıkça görebiliyorum. Eğer öyle olsalardı başka şeyler yaparlardı. İnsanlara aydınlanma verirlerdi ve onlara İsa’nın tekrar tekrar “Siz yeniden doğacaksınız” dediği bu ikinci doğumu verirlerdi. Ben Ezeli yaşamdan bahsediyorum, organize kiliselerin yaşamından değil, çok fazla para kazanarak Londra’nın yarısına sahip bir kilise olsun diye değil. Hindularda da aynı şey, diğer bir çeşit sersem insanlar.

Kişi onların dini organize etmediklerini düşünür, bu sayede çok ileri gidemediler. Shankaracharya’nınkilerden biri bile olsa, o kişi para toplamaya çalışıyor. “Bu adam parayı ne için topluyor?” dedim. Ah, hayır, dediler. O bunu istiyor, şimdi o bir nevi sizin Papa’nızla rekabet etmeye çalışıyor.” O yüzden buna başlamak istiyor, tamamen değerli taşlarla süslenmiş altından bir şemsiyeye sahip olmak istiyor. O küçücük bir adam. Etrafında o koca şemsiyeyle nasıl görünecek bilmiyorum. Bu türden tüm bu insanlar iddialarda bulunuyor. Bu nasıl bir zimmete para geçirme. Sahip olduğunuz yetki nedir? Bu Benim anlayamadığım bir şey. Herkes ilahiyat fakültesine gidiyor. Tanrı’yı ​​kolejde nasıl öğrenebilirsiniz? İsa hangi koleje gitti? Her şeyi kastediyorum, karşınızda İsa  varken, siz kendinizi neden O’nun standartlarına göre yargılamıyorsunuz? İsa hangi koleje gitti? Hangi ilahiyat kolejine? Eğer gelseydi, eğer o buraya gelseydi, insanlar onun hiçbir işe yaramadığını söylerlerdi. Onu tekrar hapse atabilirler. Ve Amerika’da tabii, çünkü eğer siz Amerika’da birini iyileştirirseniz, hapistesinizdir. İşte olan bu. Yani tüm bu zimmete para geçirme işi halledildi.Bu farkındalıkla, aydınlanmadan sonra elde ettiğiniz vibrasyonel farkındalıkla olduğunuz şey sayesinde, istismar edilemeyeceğinizi bileceksiniz. Bir kez bu hale geldiğinizde, o zaman vibrasyonların size aktığını hissedebilirsiniz, kalbinizin bu vibrasyonları yaydığını hissedebilirsiniz çünkü Ruh uyanmıştır ve bunu hissedebilirsiniz ve bu vibrasyonel farkındalığı elde edersiniz, gördüğünüz gibi ellerde çakralarınızı hissedebilirsiniz. Bu aydınlanmadır: Kendinizi bilmenizdir ve aynı zamanda siz başkalarını da bilirsiniz. Bu sadece bir saniyede, bir anda gerçekleşebilir. Bazı insanlarda zaman alır, önemi yok.

Benim sabrım var, sizin sabrınız var. Ben sadece bu iş için buradayım ve yıllar boyunca burada olacağım. Şimdi öyle umuyorum ki, en azından birkaç yıl boyunca burada olacağım ve bunu halledeceğiz. Bu yüzden çok teşekkür ederim. Şimdi Bana herhangi bir soru sormanız gerekliyse, lütfen kısa bir süre içinde sorun çünkü daha sonra atölye çalışmasını yapmalıyız.

Biraz su alabilir miyim lütfen.

Shri Mataji: Evet… biraz daha yüksek sesle.

Soru: [DUYULMUYOR]

Shri Mataji: Yaklaşan enkarnasyon Kalki’dir, onların dediği gibi, Kalki, bu Nishkalanka anlamına gelir, kusursuz olan anlamına gelir, o kişide kusur yok, Onu lekelemeye çalışamazsınız. Yapmaya çalışırsanız, yok edileceksiniz. Ama bu kişi  sadece, son ayıklamayı yapmak için gelecek. “Aydınlanmanızı alın” diyerek sizi ikna edecek hiç kimseniz olmayacaktır. Bakın, biz tüm hasatı yaptıktan sonra, O son biçmeyi yapmak için gelecek. O sadece bunun için geliyor; Sizinle konuşmayacak; Sizi  dinlemeyecek, hiçbir şey yapmayacak. Bu zamandan o zamana kadar olan süre kısa, bu yüzden kendini uygun bir hale soksanız iyi olur ve O’nun hemen şimdi gelmesini istemeyin, çünkü bu çok çabuk olacak. Şimdi, hepinizin teknede düzgün bir şekilde yer alıp oturmasına izin verin, biz diğer tarafa gidelim ve sonra da O’nun gelmesine izin verin, çünkü O, Ekadasha Rudra olarak bilinen on bir güçle birlikte geliyor.

Hepsi buraya, Ezeli varlığın başına yerleştirilmiştir ve O, tüm bunları o kadar muazzam bir şekilde tezahür ettirecektir ki, insanların nasıl yok edildiğini  bilemeyeceksiniz ve yıkım, şimdiye dek gördüğünüz en kötü türde olacaktır. İşte bu yüzden olgunlaşmaya çalışın; meyveler olun ve Tanrı’nın krallığında olun. Tamam mı? Teşekkürler. evet çocuğum?

Soru: Gurunuz kim?

Shri Mataji: Hiç kimse. Benim gurum yok, Ben bir Anneyim. Herhangi bir guruya ihtiyacım yok ve çağlardan beri böyleyim. Ben çok eskiyim.

Soru: [DUYULMUYOR]

Shri Mataji: Bu benim. Benim gurum yok, hiç olmadı ama eğer gurum olsaydı ona Dattatreya derim, ama o da Bende. Midemde guru var. “Anne, Sizin gurunuz var mı?” diye bu soruyu soruyorsunuz, bu soruyu elinize sorun, anlayacaksınız. Beni tanımak o kadar kolay değildir çünkü Ben çok zor, aklınıza gelebilecek en son derece zor olan bir insanım. Yani şimdi siz sadece kendinizi biliyorsunuz. Tamam mı? Bu farkındalığa sahip olduğunuzda, Beni tanıyacaksınız. Tamam mı?

Soru: [DUYULMUYOR]

Shri Mataji: Çünkü Beni tanıyacak o gözlere sahip değilsiniz. Ayrıca iyi bir soru. İsa’nın gurusu kimdi? Kimdi? Kendi annesi. Soru yok mu?

Soru: [DUYULMUYOR]

Shri Mataji: Doğru. Kesinlikle bu… çok doğru, evet. Hayır. Evet. Peki bu konudaki sorunuz nedir? Pekala, size bir şey söyleyeceğim, görüyorsunuz, bu tapınaklara ve bunların kötüye kullanıldığını düşündüğünüz yerlere giderseniz. Şimdi size daha önce de söylediğim gibi, Tanrı’yı ​​temsil eden ya da Tanrı olduğunu ya da Tanrı’nın gücünü kendi içinde taşıdığını söyleyen bir kişinin işinin, tek bir şey yapması gerekir, bu da onun sizi Tanrı’ya bağlayabilmesidir. hepsi bu, geri kalan şeyler kesinlikle işe yaramazdır. Sizi Tanrı’ya bağlayamıyorsa, kesinlikle işe yaramaz bir insandır. Örneğin, Kraliçe’nin Sekreteri, Majesteleri Kraliçe’nin sekreteri olduğunu söyleyen bir kişiyi ele alalım, o zaman bu kişi en azından bizim için bir randevu alabilmelidir, aksi takdirde onun herhangi bir yetkisi olduğuna nasıl inanırız? Şimdi, eğer siz insanların bir şeylere inandığını söylüyorsanız ve ….[BELİRSİZ] şimdi, bir şeye inanmak sizi hiçbir yere götürmedi, bakın bu körlüktür, tam tersine bu tür bir körlük tam bir sömürüye yol açtı. Ülkemizde veya herhangi bir yerde gördünüz, tamamen sömürülüyorsunuz. Tanrının kendileriyle beraber olduğunu söyleyen ya da bir şekilde Tanrıya hizmet ettiğini iddia eden ve Tanrıyı kendisine mal eden bu teşkilatlar tarafından ne kadar sömürüldüğünüzün farkında değilsiniz. Sizi Tanrı’ya bağlamanın yollarını ve yöntemlerini öğrenmek, yapmaları gereken tek şey. Bunu yapamıyorlarsa, onlarda bir yanlışlık olduğunu bilinmelidir. Herhangi bir yetkileri yoktur.

Soru veya yorum: [DUYULMUYOR]

Shri Mataji: Organize edebilir mi? Hayır, hiç de değil. Yapamazlar. Bu devam eden bir çocuk oyunudur. Yapamazlar. Nasıl yapabilirsiniz. Bakın şimdi ama onlar sizi nasıl görebilirler, Tanrı’yı ​​örgütleyemezsiniz, yetkiniz olmak zorunda, aydınlanmış bir ruh olmalısınız, en azından, Tanrı ile bağlantıda olmalısınız. Diyelim ki, bu şeyin ana şebekeye bağlı olmadığını varsayalım. Neyi organize edebilirsiniz? Onu orada bıraksanız iyi olur, değil mi? Aksi takdirde, onu kullanamazsınız. Başka ne yapabilirsiniz? Bunun şebekeye bağlı olmadığını varsayalım, çalışmaz, hepsi bu, basit. Her şeyi deneyin,  organize edersiniz, bir komite kurarsınız, birçok insanı planlamak için bir araya getirirsiniz, bağlantı kurmadıkça ve bağlanmadıkça bu işe yaramayacaktır. Sözde bu sözüm ona vaftiz işe yaramaz, ama gerçek vaftiz oradadır, Kundalini yükselir, burada bu kısmın tamamen yumuşadığına şaşıracaksınız, tıpkı bir çocuk gibi. Gerçekleşme önemlidir, eğer onlar gerçekleştiremiyorlarsa ne yapıyorlar? Bu sanki, bakın, insanlara bir davetiye gönderiyorsunuz, “Lütfen gelin ve bizimle bir akşam yemeği yiyin, biz çok güzel bir akşam yemeği düzenledik falan”, oraya gidiyorsunuz, çok güzel hazırlanmış bir masa buluyorsunuz ve her şey var mı, sizin sandalyeye oturmanızı falan istiyorlar, sonra da size “Yemek yiyecek misiniz?” diyecekler. Ve akşam yemeği yok, hiçbir şey yok, bu ne anlama geliyor? “Akşam yemeği çok lezzetli” diyorlar. Herkes birbirine bakıyor, “Evet, öyle olmalı”, diyorlar. Görüyorsunuz, kişi “Belki körüz, bilirsiniz, belki de biraz aptalız, biz bunu yapamayız” diye düşünür.

c