Yaradılış

New Delhi (India)

1977-02-20 The Creation Delhi NITL HD, 72' Download subtitles: EN,IT,NL,RU,TR,UK (6)View subtitles:
Download video - mkv format (standard quality): Watch on Youtube: Watch and download video - mp4 format on Vimeo: Transcribe/Translate oTranscribeUpload subtitles

Feedback
Share
Upload transcript or translation for this talk

Yaratılış, New Delhi (Hindistan), 20 Şubat 1977

Bu gece Yaratılış ‘tan bahsetmeye karar vermiştik ama yönetimimiz bana tebeşir ve kara tahta veremedi, bu yüzden bilemiyorum, bunu çizmeden açıklamaya çalışacağım. Çok zor bir konu bu ve bunu anlaşılır kılmaya çalışacağım ama Yaratılış gibi böylesine zor bir konuya, tüm dikkatinizi vermenizi rica ederim. Bugünün en büyük kutsaması, birçoğunuzun vibrasyonları hissedebilmesidir. Ve sadece bu da değil, siz onların düşünebildiğini, sevebildiğini de biliyor ve bunu anlıyorsunuz. Bu çok büyük bir kutsama. Elbette bazılarınız buna sahip değil ama sahip olanlar, bunu vibrasyonların organize ettiğini biliyorlar çünkü onlar Kundalini’yi yükseltiyorlar, onlar şefkat içinde buna ihtiyaç duyulan yere, oraya, yani eksiklik olan o kısma gidiyorlar. Onlar anlarlar, organize ederler, onlar doğada evrenseldirler ve severler. Sorularınıza cevap verirler, onlara kimi sorular sorduğunuz zaman- siz onlardan cevap alıyorsunuz. Onlar yaşayan/canlı vibrasyonlardır. Bu vibrasyonlar Tanrı’dan gelir. Bu Tanrı, Brahma, Brahma Tattwa, yani Tanrı Prensibi olarak adlandırılır. Biz, Yaratılış sürecinin sonsuz bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir tohum ağaç olur ve ağaç ise bir tohum olur ve tohum (yine) bir ağaç olur ve bu böyle devam eder – bu ebedidir. Dolayısıyla bunun bir başlangıç noktası olamaz ve bir bitiş noktası da olamaz. Bu devam ediyor, ediyor ve ediyor. Bu yüzden o, farklı varoluş konumlarına sahip olabilir, buna siz “var oluş” hali diyebilirsiniz. Yani, ilk önce, sadece varlık olan, hiçbir şeyin var olmadığı Brahma’dır.

Biz ‘hiçbir şey yok’ diyoruz. Hiçbir şey dediğimiz zaman, bu göreceli bir kelimedir: çünkü biz mevcut değiliz, bu yüzden de buna “hiçbir şey yok” deriz – bu göreceli bir sözcüktür. Biz mevcut değilken, bizim için her şey ‘hiç’tir. Bir şey var ama o biz değiliz. İşte bu yüzden göreceli olarak biz buna, ‘hiçbir şey’ diyoruz. Bu sadece sözdür, buna Brahma diyebiliriz. Eğer isterseniz, bunu bir enerji olarak düşünebilirsiniz, var olan bir enerji formu. Ancak enerji bir noktada birikerek, bir çekirdek oluşturur. Düşünen enerji, dağıtılmış/yayılmış olan enerji, bir noktada birikir, bir noktada yoğunlaşır diyebilirsiniz ve bu nokta, bizim Sadashiva dediğimiz noktadır. Bu meydana gelir, çünkü enerji arzu eder, düşünür, organize eder, sever. Bu enerji, yaratmak istediği zaman, bu enerjide yaratma isteği hissedildiğinde, o anda bir çekirdek yaratıldı. Bu çekirdeğe biz Sadashiva diyoruz. Bu çekirdek ortadan kaybolmaz. Bir nebula (dev bir toz ve gaz bulutu), bulutsu bir yıldız topluluğu gibi düşünebilirsiniz. Demek istediğim şu, bu tamamen göreceli bir şeydir, siz böyle düşünebilirsiniz, bunu mutlak bir form şeklinde düşünemezsiniz. Yani, düşünerek her şeyi kavramsallaştıramazsınız, ancak bunun sadece bir enerji olduğu ve yaratılışın olmadığı bir konum olduğunu düşünebilirseniz ama elektrik enerjisi değil, manyetizma- tüm bunları. Laya’ya (Yüce Varlık) giren, bu hale gelen her şeyin bir birleşimi, sentezidir, hepsi bunun içinde çözünür. Bir noktada, yani [uygun] bir sözcükle, bunlar çekirdek diyebileceğimiz bir noktada yoğunlaşırlar. Bu noktaya biz, Sadashiva diyoruz.

Bu Sadashiva, Ishwara’dır (Yüce Öz), yani Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’dır. Biz şimdi ona “Tanrı” diyoruz çünkü artık bunun bir sınırı var. Bu şeyi, bizim artık “bir şey” olarak adlandırabileceğimiz anlamında ama eğer bu sadece bir enerji ise, biz ona sadece Brahma deriz. Buna şöyle diyebilirsiniz: su, buza dönüştüğü zaman, buzdan bir folikül (tek bir yumurta hücresini sarmalayan ve onu besleyip koruyan yapı) oluşur, su ile buzu birbirinden ayırt edebilirsiniz ama yine de bu göreli, göreceli bir anlayıştır. Bu konumda Yüce Tanrı, Parameshwara (En Yüce Hükümdar), bir kimlik olarak kendi formunu alır. Bu yüzden de biz onun Brahma olmadığını, Onun bir kimlik/şahsiyet olduğunu söyleyebiliriz. Bu hüviyetin kendi aurası vardır, Onun kendi aurası vardır, buna biz onun kendi ışığı diyebiliriz. Bu ışık, Tanrısal Sevgidir. Bu şey çeşitli biçimlere girer ama Sadashiva, O kendisi olduğu gibi kalır. Artık yaratma arzusu, auraya aktarılmıştır. Aura, Tanrı’nın Gücüdür, Shakti’dir. Ishwara’nın da, O’nun da ötesinde ve O’nun önünde olan bazı şeyleri vardır. Her Şeye Gücü Yeten Tanrının, kontrol edemediği, O’nun ötesinde olan bir şeyleri vardır: Bir kere, O, Kendi Ezeli tabiatını kontrol edemez. Ebedi olmak O’nun tabiatındadır, Onu bunu durduramaz. Formunu değiştirmeye devam edecektir, bu O’nun doğasıdır, sadece… bu O’nun swabhavası’dır (Temel Kalite). Onu bunu değiştiremez, Kendisinin sonsuz doğasını değiştiremez. O sonsuza dek var olacaktır. Sonsuzluk O’nun mizacıdır, O’nun doğasıdır, O bunu aşamaz. Örneğin, Tanrı Gerçeği seçme özgürlüğünüzü sizin elinizden alamaz. O bunu yapamaz.

O bir kez verdiğinde, bunu geri almayacaktır. Bunu tüm özgürlüğünüz içinde seçmelisiniz. O sizi bunu almaya zorlamayacaktır. Pek çok insanın böyle umutları var – ne yazık ki onlar üzücü bir şekilde yanılıyorlar. Bu noktada yalnızca tam bir yok oluş ya da tam bir yeniden diriliş sorunu yatmaktadır. Gerçeği mi kabul edecekleri, yoksa gidip sahte olanı takip etmek istedikleri, insanın takdirine bırakılmıştır. Yani, size tam bir seçme özgürlüğü [verildi]. Cenâb-ı Hak hakkında ayrıntılarına girmeyeceğim çünkü bu çok incelikli bir konu ve çok daha fazla dikkat gerektiriyor. Daha önce de birçok kişiye bundan ve O’nun tüm tabiatından bahsettim, onlar bunu biliyorlar ama O bir Şahittir, O Sakshi (şahit) suretinde bir Sakshi’dir. Neye şahit oluyor? O, Yaradılışa tanıklık etmektedir. Ve Yaradılışı yaratan güç Shakti’dir, bu O’nun gücüdür, O’nun eşidir. Şimdi, bizim için, insanlar için, bir eşin ve bir kocanın, ikisinin bir olabileceğini (birleşik olacaklarını) anlamıyoruz. Örneğin, bunu bir Güneş ve bir güneş ışığı yada Ay ve Ay Işığı şeklinde anlayabilirsiniz – çünkü bu iki şey, bir ve aynıdır yada anlam ve kelime şeklinde. Aynı şekilde Shiva ve Shakti de bir bütündür. Mesela siz bir baba olabilirsiniz, bir anne olabilirsiniz. Bir baba olabilirsiniz, bir erkek kardeş de olabilirsiniz, bir oğul da olabilirsiniz – siz bu üç şeyi bir arada yapıyorsunuz.

Aynı şekilde, siz kendi Öz’ünüz ve kendi gücünüz olabilirsiniz. Bilirsiniz: siz, kendi özünüz ve kendi gücünüz, farklısınız ama siz birsiniz. Yazma gücünüz var ama siz kendi gücünüz değilsiniz, ne de gücünüz, sizin Öz’ünüz değildir. Aynı şekilde, Shiva ve Shakti de, tanımlanacak iki ayrı kişidir, ancak onlar ‘Brahma’ olarak bilinen tek bir değişmeyen şeyin ayrılmaz parçalarıdır ama bu korkunç Tantrikalar (cinsellikle bağlantılı spiritüel pratikler uygulayanlar)-yine de buraya geliyorlar- onlar Shiva ve Shakti arasındaki ilişkiyi bozdular. İnsan olduklarından değil, bu yüzden tüm bu garip fikirleri ortaya çıkardılar ve tüm bu saçma sapan şeylerden bahsettiler. Çünkü onlar kendileri seks odaklı olmaktan başka bir şey olmayan insanlar. Böyle olmaktan daha asil bir şey değiller. Onlar çok ahlaksız, hastalıklı ve alçalmış insanlardır. Öyle korkunç bir hastalığa yakalanmışlar ki, bundan başka bir şey görmelerine imkan yok. Ashvameda dahi (at kurbanı töreni), seksle ilgili bir şey olarak tanımlandı. Onlar baktıkları her şeyde, baktıklarında orada seks görüyorlar. Hintçe de dediğimiz gibi – [HINDI : mins] – onlar her şeyi, bir bardak seks gibi gören ve yaşamı bu bardak içinden gören, her şeyin onlar için seks, seks ve yine seks haline geldiği kişiler, onlar son derece alçak ve korkunç derecede ahlaksız insanlar, onlar Tanrı’yı bile bu seviyeye getiriyorlar. Onu bu seviyeye getirmedikleri sürece, var olamazlar. Kendileri nasılsalar, yoksa bu hallerini nasıl haklı çıkaracaklar ki? Seksin, Shiva ve Shakti ile hiçbir alakası yoktur. Güneş ve güneş ışığı nedir? Orada seks ile alakalı herhangi bir şey var mı ki?

Bu korkunç tantrikalar için seks olmaksızın var olabilen hiçbir şey yok mu? Seks olmadan var olan bir ilişki olamaz mı? Yani, Shiva Yüce Tanrı’dır – ona bizler Sadashiva demeliyiz. Biraz çizmeye çalışacağım, bunun nasıl çalıştığını görelim. Şimdi bu, bunun gibi bir çekirdeğe dönüşüyor. Şimdi bunun, gücünü burada bir valaya’ya (Halka, bilezik, sarım) dönüştüren çekirdeğin kalıntıları olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu nasıl oluşur? O, diyelim ki geriye doğru hareket ediyor, buna böyle diyebilirsiniz, ardından O geriye doğru hareket ettiği zaman ne olur… kara noko (Marathi: bunu yapmayın)… bu, bunun gibi olan her şey burada kalır ve tüm bunlar geçerler, etrafında bir kabuk oluşturur ve dalgalar karşıya geçerler ve kabuğa yerleşirler – burada. Şimdi, durum şudur: İçerideki her şey burada konsantrasyonla içte başka bir çekirdek oluşturduğu zaman – bu Shakti’dir. Ve bu Sadashiva’dır. Bu Mahashakti’dir, buna ‘Adi Shakti’ diyebilirsiniz ve bu da Sadashiva’dır. Şimdi burada Shiva, Shakti bir kez Kendi kişiliğini oluşturduğunda ya da diyebiliriz ki, Onun egosu oturtulduğu zaman, O artık Shiva’dan farklı bir kimliktir, çünkü tüm süreç, şahit olanın görmesi için bu oyunu yaratmaktır. Oyunu izleyecek olan, O’dur (Erkek ilke). Onu yaratacak olan ise, Dişi Olandır. Yani Dişi olan, Kendi Egosunu burada bir nokta üzerinde biriktirir ve Shakti olur, orada bir pozisyon alır. Ve bir Shakti olarak yaptığı ilk şey, Rabbinin etrafında… bir parabol içinde dönmektir.

Kişi bu noktayı anlamak zorundadır. O bir Shakti’dir, O Tanrı’nın Gücü’dür. Ve tüm Yaratılış, yalnızca Kadir-i Mutlak Tanrının görülmesi içindir. Shakti’nin oyununun tek seyircisi O’dur. Ve eğer O oyunu beğenmiyorsa, örneğin, oyunun ya da insanların yaratılış biçimini beğenmiyorsa, gözlerini kapatarak, oyunu inkâr ederek, rahatsızlığını göstererek veya kendisinin durdurma kapasitesi ile, oyunu hemen durdurabilir. Bu yüzdende O, bir yok edici olarak da anılır, ama her şey O’nun eğlenmesi içindir. Ve eğer bu O’na keyif vermiyorsa, bunu durdurabilir. İşte bu yüzden, ilk memnun edilmesi gereken, seyirci olandır. Bu nedenle Shiva’ya, Dişi olan tarafından bir garland takılmıştır, bu bir paraboldür ve işte bu nedenle parabol, Adi Shakti’nin sembolüdür. Bu Dişi olan için bir çeşit sertifikadır, Sanskritçe de söylediğimiz adıyla bu Dişi olana bahşedilen bir çeşit varadan’dır (bahşedilen bir ihsan), ‘işine devam et’ şeklindeki bir varadan’dır. Bu O’na verilen bir onaydır. Dişi olan bu parabolü tamamladığında, onay verilmiş olur ve bu yüzdende, O bir paraboldür. Burada erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklere hükmetmesi sorunu gündeme gelmez, çünkü bu ağırlıklı olarak bizim kafamızdadır, anlıyor musunuz? Bunu düşündüğümüz zaman, biz erkekleri ve kadınları düşünüyoruz, bu şey, bu türden bir şey değildir. Bu sadece tam bir Birliktir. Birbiri ile tamamen birleşmiş bir çifti düşünebilir miyiz?

Bunu yapamayız çünkü hepimiz eksik insanlarız ama sizler hayal gücünüzü öyle bir şekilde genişletebilseydiniz, onların her ikisi de sadece birbirleri için yaratılmışlardı ve etkin olan Adi Shakti’dir ve O, yalnızca oyununun yegane seyircisi olan Yüce Tanrı’yı memnun etmek üzere etkindi ve ilk önce memnun edilecek olan Erkek ilkeydi, yani Dişi Olan, karşısında O’na teslim olur ve parabol sayesinde de, onayı  alır. Şimdi, parabol çok önemli bir şeydir. Biliyorsunuz ki her şey bir parabol boyunca ilerliyor, asla düz bir çizgi üzerinde değil. Örneğin, eğer siz bir kişiyi seviyorsanız, bizim sevgimiz o kişinin etrafında döner ve sevgi olarak bize geri döner ama eğer siz o kişiden nefret ederseniz, o zaman nefretimiz o kişinin etrafında döner ve korkunç bir nefret olarak bize geri döner. Yani, parabol alınır, ama siz ‘neden bir parabol’ var diyebilirsiniz? Soru şu olabilir: “bu neden bir daire değilde, bir parabol olmalı?” Nedeni şudur: parabol başka bir noktanın etrafında kat edilecek en kısa mesafedir, en kısa olandır. İşte bu yüzden, bu bir paraboldür. Sıradan hayatımızda bile şunun olduğunu göreceksiniz: başkalarına karşı her ne yaparsanız yapın, iyi veyahut kötü bir şey yapsanızda, bu bir şekilde size geri döner. İşte bu yüzden karmik (karma kaynaklı) fikirlerimiz ve punya (iyilik, erdem) yapmakla ilgili fikirlerimiz hep oradadır. Çünkü kendi üzerimizden yaydığımız her şey, bize geri dönecektir. Aynı şekilde eğer siz bütün dünyaya kutsarsanız, tüm dünyanın kutsamaları da bize gelecektir.

Size söylediğim gibi süreç, bir karatahtaya çizilebilecek kadar basit değil çünkü bu büyük boyutlu, yaşayan bir süreçtir ama Ben sadece sizin anlamanız için, bunu daha basit bir hale getirmeye çalışıyorum. Şimdi, bu parabol, şimdi burada, Dişi olan buradayken, Dişi olan, bir parabol şeklindeki bir hareketin içine girer ve Shiva, Ona onay veriyor, O Onu onaylar – bu yaşayan bir süreçtir, yine bunu anlamak zorundasınız ki, bu yaşayan bir süreçtir, bu da bizim olduğumuz kadar insandır. Diyebiliriz ki, her ikisi de, bizim olduğumuz kadar insandır, onlar bizden bin kat daha insandır. Yani burada, Karısı, Eşi diyor ki: “Ben böyle çok mutluyum. Yaratılış O’nun için çok kolay bir şey olmadığı için, O Yaratımından ayrılmak istemiyor. Yaratılış çocuktur ve O, “şimdi Ben çocuk sahibi olmak istemezdim, çünkü seni kaybedeceğim”, diyor. Bu yüzden Dişi ilke Kendisini, O’na doğru iter ve O’da Onu, geri iter ve (parabol) buradan açılarak, gözden kaybolur. Şimdi, Dişi ilke bu form içindedir. Bu şekilde, işte Om’un meydana gelmesi de, böylece başlamış olur. Parabol, ilk önce, Om’a dönüştürülür.

Ardından Dişi ilke Kendisini aşağı iter, meditasyon yapmak ve bunu nasıl çözeceğini bulmak için bir süreliğine oraya yerleşir, buna şöyle de diyebiliriz, görüyorsunuz ki, uyandırılması gereken şey O’nun arzusudur. Onun arzusu uyandırılmazsa, O Yaradılışı tasavvur edemez. Yani bunun için bir kalpa (Brahma’nın bir günü, yani 4 milyar 320 milyon gün) harcanır. Onun yaratımı hangi şekilde yapması gerektiğine dair bu düşünme süreci sırasında oldukça fazla zaman harcanır. Dişi ilke birçok evren yaratmıştır. O’nun yarattığı şey, sadece tek bir evren değildir. O, evren üstüne evren yarattı ve Ben O’nun bu kadar çok evreni nasıl yarattığını size göstereceğim. Ve bunların bir kısmı hala varlığını sürdürüyorlar, bir kısmı ise yok edildi ama bugün önümüzde duran  bu Evren, bu Dünya, bu Dünya üzerinde olanlar, Hindistan ve Hindistan’daki Delhi’dekiler, siz bu yerde bulunarak, burada oturuyorsunuz. Bu böyle. Yani şu anda olan şey her ne ise, bu geçmiş ya da gelecek değildir, Ben size burada, içinde bulunduğumuz şu andan bahsediyorum ama bizlerden çok önce bile, birçok evren Adi Shakti tarafından yaratılmıştır ve O, başka bir sürü şeyi de denedi. En nihayetinde, bunu denedi, Dünyayı yarattı ve daha sonrada bizi yarattı. Şimdi, Onun bunu nasıl yaptığını daha sonra göreceğiz. Şimdi sadece Onun güçlerini nasıl elde ettiğine bakalım. O yaratmaya karar verdiği zaman, Kendisine üç güç bahşedilmiştir: Tanrının kendisine bahşettiği üç tane güç vardır. Güçlerinden birisiyle, her şeyden önce, bu güç var oluştur, var olma arzusudur, O Kendisinin Tanrı ile birlikte var olmasını arzu eder. İkinci güç yaratmak ve üçüncü güç ise bunu sürdürmektir. Birinci güç var oluş, ikincisi yaratmak ve üçüncüsü ise, evrimleşen güç veya süreklilik sağlayan güçtür, bu güç sayesinde O, bir şeyi yavaş yavaş sürdürmeye devam eder ve siz bir şey olursunuz.

Bunlar O’nun sahip olduğu üç güçtür. Kısaca, O’nun Mahakali, Mahasaraswati ve Mahalakshmi olarak bu üç gücü meydana getirdiğini söyleyebiliriz. Bunlar, O’nun Kendi içinde edindiği üç adet güçtür. Şimdi, O yeniden Kendi parabolik sistemlerini kullanır. Bunu bilirsiniz, diyelim ki Ben bu eve bu yoldan geldim ve Ben, bu yolu biliyorum. O zaman da, bu yoldan gidiyorum, o yolu Ben biliyorum, orta yolu biliyorum, her şeyi biliyorum. Şimdi, Ben bu üç yolu da biliyorum, ona dair her şeyi biliyorum: bu bilgiyle başka bir şeyde yapabilirim. Yani, O yine Kendi parabolik hareketlerini kullanıyor. Aslında, Mahakali, Mahalakshmi ve Mahasaraswati olmak üzere, Ona ait olan bu üç hareket, her zaman Onunla birliktedir, bunlar Adi Shakti ile birliktedir. Onları ayırabilir ve üç farklı kanalın içine koyabilir. Bunları birleştirebilir, sentezleyebilir ve bunu bir parabol olarak kullanabilir – bunu anlıyor musunuz? Bu yüzden size bir bandhan verdiğimiz zaman, “bir parabol yap” deriz, bu bir paraboldür, çünkü vibrasyonların hepsi onun içindedir… üç gücün tamamı bu şekilde akmaktadır. Yani, bizim üç tane gücümüz olduğunu biliyorsunuz – Mahakali gücü diyebilirsiniz, “Mahakali gücü” diye Benim bunu yazmama gerek yok. Mahakali gücüyle, O arzu eder, size anlattığım gibi, siz buna Tanrı’nın duygusal yanı, diyebilirsiniz. Dişi ilke, Tanrı’nın duygusal yanını temsil eder, O arzu eder. Bu Tanrı’nın arzusudur. Seyirci olan Yüce Tanrı, Tanrı Sakshi’dir (Şahit). Ve Dişi ilke bu Sakshi’yi sizin kalbinize koyar, O bunu, yani sizin yaratılmanızın ardından, sizin oyununuzu (Tanrı’nın) görmesi için, her zaman sizin ne yaptığınızı izlemek için yanıp tutuşanı, sizin kalbinize yansıtır.

Onun Mahasaraswati gücü artık bir parabol içinde hareket eder. Dişi ilke, herhangi bir açıda hareket edebilir, tek bir noktadan (farklı) açılarda hareket edebilir. Bazen, bir noktada dönüp durur. Bir noktada dönüp durduğu zaman, Mahasaraswati gücü toplanır; buna siz o daha yoğun bir hale gelirde diyebilirsiniz. Görüyorsunuz, İngilizcedeki sorun bu! Bu yoğun bir hale gelir, o kadar yoğunlaşır ki, çatlar. Bu çatlaklar, Mahakali gücünün, Mahasaraswati gücünün hareketinin momentumu nedeniyle meydana gelir. Döne döne, döner bir şekilde hareket ettiği için, onlar da bu hareketin momentumuna kapılırlar ve onlarda hareket etmeye başlarlar. Örneğin bu kısım hareket etmeye başlar, bu kısım hareket etmeye başlar ve bu kısımda hareket etmeye başlar. Ve hareket etmeye başladıklarında onlar yuvarlak bir hale gelirler, açısallıklarını kaybederler ve sonrasında dönen bir hale gelirler. Şimdi, size çok kısa şekilde anlatıyorum çünkü bu bir… onlar yuvarlak bir hale geliyorlar. Bu yuvarlaklar yine birbirleriyle sürtüşmeye başlar. Ve işte böyle diyebiliriz – şimdi diğer başka stillerin de yaratıldığı öbür evrenleri unutun – ama bunun hakkında, onlarında yaratıldığını söyleyebiliriz. Şimdi, bu Gücün düşündüğünü, anladığını, düzenlediğini, sevdiğini ve onun bir kimlik olduğunu sizler her zaman hatırlamalısınız. Yani Dünya’yı Dişi ilke yaratır. Dünya o kadar da kolay yaratılmadı. Güneşin bir kısmı aynen böyle uzaklaştırıldı, buna elle diyebilirsiniz. Güneşin neden bu kadar soğuduğunu anlamak zorundayız.

Güneş, (Dünya) ilk önce, önce Güneş’ten çok uzağa götürüldü, tamamen donacağı en uzak noktaya kadar. Ay içinde olduğu gibi, o çok uzaklara çekilmişti. Tamamen dondu ve sonra bir sarkaç gibi tekrar Güneş’in yakınına getirildi. Sonra yine soğuk olan tarafa doğru hareket ettirildi, tekrar sıcak tarafa getirildi. Öyle bir noktaya getirildi ki, Dünya’nın meydana getirildiği bu orta noktaya – bu (böyle) yapıldı, yine söylüyorum, bu doğada şans eseri olmadı – bu tasarlanarak yapıldı, insanlar için yaşanabilir bir hale getirildi, bu ısıya getirildi. Bu Anne tarafından, Adi Shakti tarafından yapılmıştır. O bunu bilerek yapmıştır, böyle bir Anne’yi tasavvur etmek kolay değil ama bunu O yaptı ve bu Dünyayı hayatın başlayabileceği bir noktaya getirdi. Yani Ay ve Güneş kombinasyonu size Ay’dan hidrojen, güneşten oksijen verir, bu size suyu (H₂O) verir, donma ve ısınma oluşturur. Donma ve ısınma, size su sağlar. Su da, Dünya meydana getirildiği zaman, spiral olarak, o yukarı doğru hareket ettirildiğinde, tekrar bir ısınma ve soğuma başlar. Isınma ve soğuma sayesinde, amino asitler şeklinde bir hayat oluşur. Bu tasarlanarak yapılmıştır! Söylediğim şey şu, bu bir şey tarafından yapılmadı, tesadüfen meydana gelmedi. Kişinin bu konuda da, (oturup) bir kere düşünmesi gerekiyor: “Bu nasıl oldu?” Bu şans eseri değildi!

Eğer Du Nouy’u [Pierre Lecomte Du Nouy / İnsanlığın Kaderi adlı kitabını] okursanız, kendisi çok büyük bir biyolog, demek istiyorum ki, sanıyorum kendisi (cansız) maddeden basit bir amibin (tek hücreli canlı) yaratılması için ne kadar zaman gerektiğini gerçekten hesaplayan en büyük biyologlardan birisi ve o bunun şimdiye kadar sahip olduğumuzdan çok daha fazla zaman alması gerektiğini hesapladı – bunun sadece tesadüfen olsa, milyarlarca ve milyarlarca yıl geçmesi gerekiyor. Olasılık kanunu var, bunu size ayrıntılı olarak anlatmalı mıyım bilemiyorum ama olasılık yasası şu ki, eğer sizde bir tüpün içinde bulunan kırmızı ve beyaz çakıl taşları varsa ve siz onları sallamaya başlarsanız ve onları tamamen kaotik (düzensiz) bir hale getirirseniz, çakıl taşlarının düzenini yeniden eski haline getirmek ya da onları belli bir düzene sokmak için, (tüpü) pek çok kez yeniden sallamak gerekir. Bundan hareketle, düzgün şekilde yaşayan bir protoplazma, tek bir hücreyi yaratmak için bile şimdiye kadar geçmiş olan zamandan çok daha fazla zaman geçmesi gerekirdi: çok çok daha fazla, kat kat fazla, milyarlarca ve milyarlarca yıl. Ve sadece Dünya’nın Ay’dan ayrılması milyarlarca yıl (4,51 milyar yıl) sürdü. Ve sadece soğuması için bile milyarca yıl geçti. Yani, Du Noy diyor ki, bu olan şey herhangi bir anlayışın ötesindedir – bunu açıklayabilecek tek şey, bizim söyleyebileceğimiz tek şey, bunun arkasında bir ‘Hokkabaz’ (El çabukluğu ile şaşırtıcı şeyler yapan) olduğudur. Ve büyük rishilerimizin (azizler) ve munilerimizin (münzeviler) bildiği gibi bir hokkabaz var – o hokkabaz ise, Ezeli Anne olan Adi Shakti’den başkası değildir.

Ezeli Baba, Sadashiva’dır ve Ezeli Anne, Adi Shakti’dir. Ve biz onların cinselliğini tartışacak mıyız? Tantrikaların yaptığı gibi mi yapacağız? Sizin ebeveynlerinize saygı gösterme şekliniz bu mu? Bunun çok, çok ciddi bir konu olduğunu anlamalıyız, burada Ezeli Ebeveynlerimizin, sevgisinin sanctum sanctorium’unu (kutsalın en kutsalı) tartışıyoruz. Bu çok, çok kutsal bir şey. Bizler kutsal insanlar değiliz, hâlâ çok fazla açgözlülük ve şehvetle doluyuz ama Onlar her şeyin üstündedirler. Bu yüzden, onları tartışırken, bunu büyük shraddha ile ve Onların önünde başımız eğik olarak yapmamız gerektiğini bilmeliyiz, bu Yaradılışı, onların çocuklarını meydana getiren bu iki Ezelî Ebeveyn hakkında bir şeyler öğrenebildiğimiz için çok şanslı olduğumuzu, bunun bizim için bir şans olduğunu bilmeliyiz. Yani, bunlardan biri tekrardan çatlar ve bir surya-mandal (Güneşin çevrimi/ bölgesi) olur ve bir surya-mandala, bildiğiniz gibi, Dünya’ya ve Ay’a ve tüm bu diğer şeylere sahiptir ve Ben size Dünyanın nasıl yaratıldığını anlattım. Dünyanın Yaratılışından sonra, biliyorsunuz, önce amino asitler oluştu, bitkiler ortaya çıkmaya başladı ve sonrasında da insan oluştu. Şimdi madde de çok sistemli bir şeydir. Madde düzensiz değildir, o sistematiktir ama organize değildir – bu ikisi arasında bir fark var.

Sistematik şeyler ölüdür, onlar ölebilirler. Buraya sistematik bir şekilde beş adet taş koyabilirsiniz ama onlar canlı olmadıkları için organize değildirler. İkisi arasında bir fark var. Yani, önce sistematik şeyler ortaya kondu. Belki de, eğer biliyorsanız … sekiz farklı türde kimyasal element (Alkaliler, Alkalinler-bazlar, Borlar, Karbonlar, Azotlar, Oksijenler, Halojenler ve Soy Gazlar) yaratılmıştır. Bunlar Shri Ganesha vasıtasıyla yaratıldılar ve uygun yerlere yerleştirildiler. Biliyorsunuz ki karbon… karbon, ortaya çıkan bu periyodik elementlerin (proton sayısına göre) merkezindedir. Bu, bir değerliği (bir elementin atomlarının oluşturabildiği kimyasal bağların sayısı), iki değerliliği, üç değerliliği ve dört değerliliği olan element anlamına gelir, üçü artı bir ile, o zaman dört değerlikli bir C, yani karbonunuz olur. Sonra, yine eksi bir, iki, üç ve dört elde edersiniz – bu tam bir sekizdir. Bunun gibi, bütün madde organize edildi. Maddeyi organize etmek için, bunun için bazı Deityler yaratılmıştı ve yaratılan ilk Deity, Shri Ganesh idi. Şimdi Dişi ilkenin burayı nasıl yarattığına bakalım. Onun bir parçası olan Mahasaraswati’nin maddeyi yarattığını gördünüz. Mahasaraswati maddeyi yarattı. Şimdi Mahakali onlara varlık kazandırmalıdır. Siz nasıl “bir varoluş” elde edersiniz? Besininizle ya da niteliğinizle diyebilirsiniz – her ne olursanız olun. Yani Mahakali, Shri Ganesh olarak bilinen bir deity vasıtasıyla, maddi şeylere, insanlara veya canlılara değil de, maddeye bu varoluşu verir.

Mahakali… Viraata’nın (Makrokozmik / Ezeli varlık) kalbinde, gördüğünüz üzere – Viraata’yı da göreceksiniz, O içeri girer, çünkü, bunu size daha sonra anlatacağım – ama Viraata’nın kalbinde olan, Ezeli Varlık’tır, eksiksiz/tam Ezeli Varlık var, Mahakali yerleşmiştir.

O ne yapar, O kalpten üç buçuk sarım olarak gider, böyle bir yukarı, bir aşağı – üç buçuk kez gider ve aşağı doğru, üç buçuğun sonuna gelir. Üç buçuk. Şimdi, O bunun sonuna gelir. Ve eğer siz üç buçuğu böyle koyar ve onu düz şekilde keserseniz, kesilmiş merkezler elde edersiniz. Çizim yapmayı bilen biri, çizebilecek birisi var mı? Buradan şöyle başlamalısın, bunu böyle koyabilirsin. O buraya gelir. O, aşağıda buraya gelir ve buradan nüfuz eder. Görüyorsunuz, burada yedi noktada kesiyor. Bu noktada, biraz aşağıda, Shri Ganesh’in ilk deitysini yaratır. Yani bu bir günde yapılmadı, bir yılda yapılmadı, bir Yuga içinde (432,000 yıl yani 1,200 Tanrısal yıl) yapılmadı, birçok Kalpa (bir küçük kalpa 16,8 milyar yıl) boyunca meydana getirildi. İlk adım, Shri Ganesh’i yaratmaktır, burası Onun ikametgahıdır ve O, Shri Ganesh’i (buraya) yerleştirdi. Şimdi, Shri Ganesha tüm bunlar vasıtasıyla vibrasyonlarını yayıyor. Adi Shakti’nin yarattığı her ne ise, bütün bunlar vasıtasıyla (vibrasyonları) geçirir. Bu resimde Mahasaraswati’nin işi, buna O oturmuştur diyebilirsiniz. Bu şekilde O tüm programlarıyla aşağıya gelir ve bunu yapar. Ve buraya tekrar katılır. Böylece, Shri Ganesh kendi vibrasyonlarını, Onun aracılığıyla yayar. Önce Shri Mahakali, Shri Ganesh’i yaratır ve sonrada Mahasaraswati aşağı iner, O tüm bunları yaratır ve Shri Ganesh’e bağlanır. Böylece, Shri Ganesh’in vibrasyonları Mahasaraswati’nin tüm yaratılışında akmaya başlar.

Tüm bunları yaratmadan önce, gelecekte ne olacağına dair eksiksiz düşünce, Adi Shakti’nin net bir vizyonu içinde gelir ve O planlarını bunun vasıtasıyla hayata geçirir. Her şeyden önce, Mahalakshmi gücü aşağı iner ve Shri Ganesh’i yaratır. Bizlerin kutsal insanlar olmasının ne kadar önemli olduğunu, şimdi anlayabilirsiniz. O ilk önce, bu Dünya üzerinde kutsallığı yarattı. İlk olarak, O’nun çocukla olan ilişkisi oturtulmuştur çünkü Yaratılış O’nun çocuğunun suretinde yaratılacaktır. Bu yüzden önce Shri Ganesh yaratılmıştı. Ve sonra buradan, söyleyin, Adi Shakti, diğer güç, Mahasaraswati yoldadır, O aşağı gelir ve Shri Ganesh ile bağlantı kurar. Ve işte Shri Ganesh ilişkiyi böyle kurar ve bunun vasıtasıyla vibrasyonlarını yayar. Shri Ganesha’nın, maddenin içinden geçen vibrasyonları sayesinde, O yarattı. Örneğin, Toprak Anamız: bunu onun içinden geçmesiyle, bilirsiniz, eksen onun içinden geçer. Ekseni hiç kimse görmemiştir ama (dünyanın) hareket şeklinden dolayı, onlar buna bir eksen var diyorlar. Bir çeşit eksen var. Şimdi, bu Mahakali’nin, [eksenin] içinden geçen gücüdür. İçinde manyetik bir güce sahip olan ve Toprak Ana’nın ekseninden geçen şeyin, Shri Ganesh’in gücü olduğunu söyleyebiliriz. Ve işte bu şekilde, bu sayede Toprak Ana kendi hızını, hareketini kontrol eder ve ayrıca, O bize de bakar. Toprağa küçük bir tohum koyduğumuzda bunun kendiliğinden, otomatikman filizlendiğini, neden düşünmüyoruz?

Şimdi gördünüz, belirli dertlerden ve hastalıklardan mustarip olan bir çoğunuzun problemlerinizi, Toprak Ana kendi üzerine aldı, onları emdi. Şu bir gerçektir ki, bunu Sahaja Yoga’da siz görebilirsiniz, aydınlanmadan sonra eğer herhangi bir sorununuz varsa, eğer başınız ağrırsa, eğer siz aydınlanmış bir ruhsanız, aksi takdirde O sizi dinlemez, çünkü siz aktive edilmiş olmalısınız ya da aydınlanmış bir kişi olduğunuza dair Adi Shakti’den bir sertifika almalısınız, aksi takdirde Toprak Ana sizi neden kabul etsin ki? Sadece başınızı toprağa koyun, iki elinizi de Toprak Ana’nın üzerine koy ve her şeyin alnından çekilip alındığını göreceksiniz. Bu birçok kişide oldu, bacaklardan bile bu çekilip alınabilir. Toprak Ana aslında, Adi Shakti’nin Anasıdır, diyebilirsiniz. O Annedir, onlar böyle derler, çünkü O, dünyanın tüm ağırlığını Kendi üzerine alacak şekilde yaratılmıştır. O Dünyadaki tüm ağırlıkları kontrol eder ve sizin tüm ağırlığınızı alıp yutabilir. O dharaa’dır (akıştır). Şimdi, ağırlık şu anlama gelir, her şey …  sizin ağırlığınız bizim tarttığımız şeydir: mesele bu değildir. Ağırlık aynı zamanda günahlarınız, aynı zamanda punyalarınız demektir. Her şey demektir. İçinizde çok fazla günah varsa, o zaman Toprak Ana kendisini incinmiş hisseder. Nerede çok fazla günah varsa, o zaman Toprak Ana yardım istemelidir.

Ve o zaman, Vishnu’nun kendisi gibi başka bir Deity’nin, Dünya üzerindeki bu aşırı günah yüklenmesinden Onu kurtarmak için bu Dünya’ya gelmesi gerekir. Bu bir gerçektir! Ben size efsane niteliğinde bir hikaye anlatmıyorum, bu bir hakikattir, vibrasyonları aldıktan sonra bunu doğrulamanız gerekir. Vibrasyon  almadan önce, Toprak Ana’dan öğrenemezsiniz. Eğer öğrenmek istiyorsanız, eğer aydınlandıysanız, sadece Toprak Ana’nın üzerinde durun ve ona, Günahlarımı benden alacak mısınız, ey Toprak Ana? Karmalarımı alıp götürecek misiniz?  Ben aydınlanmamı aldım”, dersiniz. Anında bu sizden akıp gitmeye başlayacaktır. Şaşıracaksınız. Kendinizi çok daha hafif hissedeceksiniz. Onu kullanmalısınız. İşte Toprak Ana böyle yaratıldı ama Adi Shakti’de, Kendisinin Mahasaraswati gücü aracılığıyla beş elementi (toprak, hava, su, ateş, ether) yaratmıştır. Her şeyden önce O, sizin deyiminizle tanmatrayı (süptil elementler) yaratmıştır yani eğer detaya girersem bu size fazla gelir! Ama her şeyden önce nedensel özler, Onun tarafından yaratılmıştır ama böyle dersem yanlış olmaz. Sadece görerek, Kendi görüşüyle, Kendi drushtisiyle (görüşüyle) O bu ışığı yarattı. Sadece nefesiyle, O havayı yarattı çünkü Onun arzusu son noktadır. O havanın olmasını dilediği için, havayı yaratmıştır. Bu şekilde, Onun Kokusu bunun nedenselliği, gandha’yı (koku, rahiya) yaratmıştır, bu Toprak Anayı yaratmıştır.

Ve bu sadece O’ndan, O’nun arzularından, O’nun arzu etmesiyle başlamıştır – bu Dişi ilke için yaratılmıştır ve işte bu şekilde, bu tüm Evrende yaratılmıştır ve daha sonra bu, Dünya, Ay, Güneş ve tüm bu şeylere dönüştürülmüştür. Aslında bunları ortaya çıkaran O’nun sadece arzusuydu. Bizim için, sadece arzusuyla yaratabilen böyle birisini anlamak imkansızdır ama dünyanın tüm güçlerinin üzerinde olduğu bir kişiyi düşündüğümüzde, hepsinden üstün olan Birisi: O canı her ne isterse onu yapabilir. Biz böyle düşünemez miyiz? Bizler böyle birisini düşünemeyiz. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’yı düşünürüz, biz O’na böyle deriz ama O’nun kudretinden bahsettiğimizde gülmeye başlarız. Bu nasıl olabilir ki? Ama O, istediği her şeyi yapabilir. Tüm bu yaratılmışları meydana getiren sadece O’nun arzusudur ve bu dünyada gördüğünüz her şey sadece O’nun arzusuyla yaratılmıştır. Akasha’yı (ether) yarattı. O, bildiğiniz tüm bu beş elementi yarattı ve sonra Mahalakshmi formu dediğimiz başka bir formu başlattı. Bundan önce, sanırım size Shri Ganesha’nın maddedeki varlığından bahsetmeliyim. O maddede vibrasyonlar olarak, Mahasaraswati vibrasyonları olarak hareket eder. Onlar elektromanyetik vibrasyonlardır. Mahasaraswati vibrasyonları  elektromanyetik vibrasyonlardır, diyebiliriz ki, elektromanyetik ve yanı sıra  ses de vardır ve tüm bu beş element bunda ifade edilir.

Bunları kaydedebilirsiniz – çünkü eğer siz bir kükürt dioksit, örneğin bir kükürt dioksit, iki oksijen ve bir kükürt alırsanız ve bunları çok yüksek bir mikroskop altında, düzgün bir şekilde izlerseniz – bunu deneyebilirsiniz, insanlar bunu denedi mi bilmiyorum, ama bunu siz bulmaya çalışabilirsiniz – ve diyelim ki çok gelişmiş bir mikro – mikrodalga mikroskobun altına bunu koyun, diyebilirsiniz ki, oksijen şeylerini ve kükürt’ü, – kükürt durağandır, – ama bu ikisi titreşiyordur. Onlar titreşiyorlar, bu bağlar arasında gidip gelen bir titreşim/vibrasyon var. Onlar izometrik de (eş ölçülü) olabilirler, simetrik de olabilirler, çift ya da düzensiz olabilirler ve bu şekilde genişleyebilir ve kapanabilirler. Yani, üç tür titreşim/vibrasyon olduğunu gördük. Ve dördüncü taraf, kontrol eden Shri Ganesha’dan başka bir şey değildir. Yani, bunu biz çıplak gözlerimizle görebiliriz, eğer görmek isterseniz, aydınlanmış olsanız da olmasanız da bunu görebilirsiniz. Sizin molekül dediğiniz en küçük paramanu’da (atom), bu vibrasyonlar nereden geliyor? Bir moleküldeki bu vibrasyonları nasıl alıyorsunuz, bunu açıklayabilir misiniz? Bu çok fazla, sukshma (süptil), parasukshma (10 paramanu/ yani 10 atom = 1 parasukshma). Ganesha’nın güçleri çok, çok süptildir ve onlar maddenin içine girerler ve bu tür vibrasyonlar yaratırlar, hatta siz bunu görebilirsiniz ve bunları görüp, küçük bir moleküldeki elektromanyetik vibrasyonları kaydedebilirsiniz.

Yani, bunlarda, size söylediğim gibi, periyodik seviyede, elementlerin periyodik yasalarına sahibiz, tüm (kimyasal) elementlerin, sekiz tip elemente ayrıldığını fark edebilirsiniz. Sadece bakın buna! Eğer orada hiç kimse olmazsa, bütün bu elementler (kendiliklerinden) sekiz kısıma nasıl ayrılabilirler? Bu elementler için uygun bir şema düzenlemeksizin, siz bir şeyler yapabilir misiniz? Bunun üzerinde düşünün! Bakın, Tanrı’ya meydan okuduğumuz zaman, bu dünyada her şeyin çok iyi bir şekilde organize edildiğini, çok iyi şekilde (şemada) dağıtılmış olduklarını ve (şema üzerinde) çok iyi bir şekilde yerleştirilmiş olan sekiz tipte element olduğunu anlamalıyız. Ve bunun da kendine özgü bir davranış biçimi vardır ve her elementin (atom) sayıları ve protonları farklıdır ve bu sayılar öyle iyi bir şekilde hesaplanmıştır ki, bunun sonunda, (atom içinde) en dıştaki en son çemberde, yani tüm protonlar son çember içinde sekiz tane olmalıdır.  Eğer sekiz değilse, sekizden küçükse, bu bir değerlik problemi oluşturur. Bu o kadar iyi şekilde organize edilmiştir ki, eğer bunun üzerinde ders çalışsanız bile, eğer biraz kimya bilen biri varsa, bilirsiniz, yani eğer siz kimya biliyorsanız, bu (görülen şey) harika bir şeydir. Bizler bunu hafife alıyoruz! Maddenin bizim için bu kadar iyi bir şekilde düzenlenmesinin, (doğal) hakkımız olduğunu düşünüyoruz! Ancak değerliklerin hepsi, dıştaki bu sekiz protonun çok güzel bir şekilde organize edilmiş olmasına bağlıdır. Bunların hepsi Mahasaraswati gücü sayesinde yapıldı. Ama vibrasyonla titreşen güç… Şimdi bakın, titreşen bir güç var: bunların hepsi, size söylediğim gibi, bu Mahasaraswati gücü vasıtasıyla yapılıyor.

Mahasaraswati yaratır. Şimdi titreşen bu güç: Tanrı var, madde de var. Var olmak zorundadır. Eğer bu var olmazsa, hiçbir şey var olamaz. Yani varoluş gücü, çekirdekte oturan Shri Ganesh vasıtasıyla hareket eden Mahakali gücü sayesinde sağlanır. O her [atomun] çekirdeğinde oturur. Bunun ne boyutta olmak zorunda olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Her molekül ve her atom da. Bunun  sonlu olduğunu siz anlayamazsınız. Şimdi, bakın, örneğin altın gibi bir elementi ele alalım, onun kaç adet molekülü var? Bunu hesaplayabilir misiniz? [Bu] bizi aşar! Onda kaç tane atom olduğunu söyleyebilirsiniz? Bunu basitçe, sadece hesaplayamıyoruz. Ve sonra, orada kaç tane Ganesha resmi olmak zorundadır? Bu nasıl elde edilir? Yola çıkarsam, size söyleyeceğim başka bir şey daha var. Sonsuz yansımalar nasıl yakalanır ve neden Shiva ve Adi Shakti gibi iki tane şey var? Bunun nedeni, bu şeyin sonsuz bir yansıma yaratmak zorunda olmasıdır. Sonsuz bir yansımayı nasıl yaratırsınız? Bunu biliyor musunuz? Fizikten anlayan kimse var mı? Eğer iki tane aynanın ortasına bir şey koyarsanız, yansımalar sonsuz sayıda olur. Yani, birinci ayna Adi Shakti, ikinci ayna ise bu Yaradılıştır ve işte bu şekilde siz, Dünya üzerinde sonsuz yansımalar elde edebilirsiniz. Sonsuz yansımalar alabilmenizin nedeni budur. İşte bu yüzden sizin, bunu yansıtan başka birini yaratmanız gerekiyordu. İşte bu yüzden üç kişi olmalıdır, bunlardan biri, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’dır, sonra Adi Shakti ve sonra da tüm Evren.

Bunun böyle olması gerekiyordu, aksi takdirde siz sonsuz yansımalar yaratamazsınız. Şimdi, bu işi yapan birisi, şüphesiz ki çok zeki bir adam olmalıdır. İnsanlar buddhileri (zeka, akıl, zihin) vasıtasıyla Tanrı’yı tanıyabileceklerini düşündükleri zaman, onların bu Buddhi’ye nasıl ulaşabileceğinizi bilmeleri gerekir, O yüce olandır. Bizi yaratmak için ne kadar emek harcamış! Maddeyi yarattıktan sonra O (Tanrı), ya da demeliyim ki, O’nun gücü, Mahalakshmi olarak bu Dünya’ya iner. Mahalakshmi yaşatmaya yardımcı olur. Yaşatmak/Sürdürmek, tüm bu unsurların tamamen taranması demektir. Onlar maddeyi yarattıkları zaman, madde farklı olarak yaratıldı, farklı amaçlar için yaratıldı. Şimdi, nihai olan nedir? Yaradılışın nihai amacı, insanları yaratmaktır – bu yaratılış, bunu sadece hayal edin! Sizler o kadar yücesiniz ki, tüm bu sıkıntılar sizin için çekilmiştir. İnsan o kadar önemli bir şeydir ki, bütün bu sıkıntılar çekilir, – tüm bu madde, hepsi, her şey, sırf sizi yaratmak için kullanıldı. Nihai amaç budur. Bir tür bir sahne kurulmalı ve siz (sahneye) gelesiniz, Sahaja Yogiler sahneye çıksınlar, buna böyle diyebilirsiniz. Sadece insan enstrümanı yaratılacak. Şimdi, Tanrı neden bir insan enstrümanı yaratmak istedi? Çünkü O, Krişna’nın murlisini (flütünü) yaratması gibi, O’nu hissedebilen, O’nu anlayabilen, yayabilen bir enstrüman yaratmak istemiştir. O sadece bizim enstrümanlarımızla kendi gücünü (müzik gibi) çalmak istedi.

Ama O bunu, bunlar gibi ölü enstrümanlarla değil, yaşayan enstrümanlar vasıtasıyla yapmak istedi. Varsayalım, eğer bu (mikrofon) anlayabiliyorsa, sevebiliyorsa, bir insanın zihnine sahipse ve eğer Benim sesim onun içinden, içi (bir flüt gibi) boş olan bir şahsiyetten geçer gibi geçiyorsa, o zaman bu kişinin aydınlanmış bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz ama bu yaşayan bir varlık değildir, yaşayan varlık sizsiniz. Milyonlarca yıl boyunca, tüm bu sıkıntılar içinde, siz özellikle yaratıldınız, birbiri ardına öyle bir özen, öyle bir incelik içinde, öyle bir dikkatle çalışıldı ki. Şimdi evrim kısmına geçmeliyiz, çünkü bu, bakın bu çok uzun bir konu.

Shri Mataji: Kiti wasle (Marathi: saat kaç?)

Yogi: Saha wasle (saat altı)

Şimdi anlamamız gereken en önemli kısım olan evrime gelmeliyiz çünkü bilim sayesinde evrimi biliyoruz. Bu üç güç var olduğu zaman, herhangi bir dünyayı yaratmadan veya bu evreni veyahut herhangi bir şey yaratmadan önce, önce ona dair uygun bir resim çizmeleri ve ona dair uygun bir anlayışa sahip olmaları gerekiyordu, anlıyor musunuz? Bir şey yapmadan önce bizim yaptığımız gibi, diyelim ki, biz bir şeyler planlamalıyız, bizim bir planlama komisyonumuz var, her şeyden önce bir planlama komisyonu ile birlikte oturuyoruz. Aynı şekilde, ilk önce, onların her şeyi sadece planladıkları bir aşama meydana getirmeleri gerekiyordu. Bu aşamaya vaikuntha (Yüce mekan veya Vishnu’nun göksel evi) evresi diyebiliriz. Bu (mevcut aşama), en erken evre olmadığı için, bu daha sonra meydana getirildi. İlk olarak, bu planlama aşaması, vaikuntha evresi  olarak bilinir.

Bu aşamada onlar enkarnasyonların hepsini yarattılar. Enkarnasyonlar, Dünya yaratıldıktan sonra yaratılmadılar, bu çok yanlış bir düşüncedir. Tüm enkarnasyonları onlar, vaikuntha evresinde yarattılar. O zamanlar sizin ya da Benim hiç var olmadığımız yerde, Dünya hiç var olmadı ve şimdi sizin çıplak gözlerinizle gördüğünüz hiçbir şey ortada yoktu. Ancak vaikuntha konumu olarak bilinen, ilki olan, bir varoluş konumu vardı. Bu vaikuntha evresinde, tüm Evrenin ve tüm kozmosun planlaması yapıldı ve her şey kararlaştırıldı. Yani, gelmesi gereken ilk kişi Shiva’ydı, çünkü Onsuz hiçbir şey var olamaz, ama O’nu nereye yerleştirmeli, çünkü bir şey üzerinde yansıtılacak olan O’dur. Eğer Shiva’nın bir kişi üzerinde yansıması gerekiyorsa, siz bir yansıtıcı yaratmalısınız. Bu yüzdende, onların ilk önce Viraat olarak bilinen, tek bir Ezeli/ilksel Varlığı veya sizin “Devasa Şahsiyet” diyebileceğiniz bir varlığı düşünmeleri gerekiyordu. Onlar Viraata’yı yarattılar. Bu Viraata olacaktı, bu Ezeli Varlığın tam bir formu olacaktı. Size bahsettiğim budur, bu Yansıtıcı, İlk Olan. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın yansıtılması gerekir, bu yüzdende önce, her şeyden önce Ezeli Varlığı, Viraat’ı yaratalım. Viraat’ta onlar, farklı enkarnasyonlar yarattılar. Enkarnasyonlar, insanlardan yaratılmamıştır. İnsanlar neden böyle düşünüyorlar, bilmiyorum. Onlar insanlar tarafından yaratılamazlar ama ilk olarak yaratılanlar, onlardır. Bakın, amipten insana doğru olan evrim, bu tamam, ancak enkarnasyonlar için bir evrim süreci yoktur.

Onlar en başından beri, bu şekilde yapılmışlardır. Viraata’da gördüğünüz gibi, Ben size Viraat’ın resmini gösterdim, Mahakali, Mahalakshmi ve Mahasaraswati’nin üç gücü Agnya Çakra’da buluştu ve orada her biri ikişer çocuk ürettiler – bu bir hikaye değil, bir gerçektir, tekrar – erkek ve kız kardeşler olarak çocuklar ürettiler. Ve bu erkek ve kız kardeşler, ilişkinin geçici nitelikte olduğu, ancak bunun daha süptil bir mizacı olduğu anlamına gelir. Ve sonra onlar evlendiler, bir iç iletişim gerçekleşti. Mahalakshmi, Mahasaraswati ve Mahakali hep birlikte, evli olan altı tane çocuk yarattı. Bir içeriden evlenme (aynı grup/aşiret vb. mensupları arasındaki evlilik) gerçekleşti. Bu içerinden evlenmeler sayesinde, onlar içinde kinetik bir kişilik ve potansiyel enerji olan bir varlığa, böyle bir kombinasyona sahip oldular. Ve onlar bu enkarnasyonları farklı çakralara yerleştirdiler. Onlar bunlardan getirdiler, yukarıdan, hepsi Agya’dan aşağıya getirildiler ve bütün çakralara yerleştirildiler. Bu enkarnasyonlar, bildiğiniz gibi, Viraata’daki farklı çakraların hepsine yerleştirilir. Birçok insan bunu anlamayacak ve duymaktan da hoşlanmayacaktır, çünkü insanoğlu o kadar egoisttir ki, onlar her şeye gücü yeten, her şeyi yapacak olan bir Tanrı olduğunu, O’nun kendine has yöntemleri olduğunu anlayamıyorlar. Bunu yapıyor. Şimdi, Ben gerçeği söylesem de söylemesem de, siz bunu vibrasyonlarla doğrulayabilirsiniz. Enkarnasyonların nasıl yaratıldığını kendiniz görebilirsiniz. Ve tüm bu Enkarnasyonlar Viraata evresinde (yerlerine) yerleştirildi.

Burada, diğer taraftaki yansımayı yaratmak için Shiva, başlangıçta olduğu gibi, Shakti’den uzaklaştırıldı ve Sadashiva’nın peetha’sı (evi, yeri) olarak Viraata’nın başının üstüne yerleştirildi. Aynı şekilde bizim de kafamızın üzerinde Sadashiva’nın bir peetha’sı vardır. Görüyorsunuz, biz yansıtıcının  yansımasıyız. Yani bizde de aynı tarz var, bizim de kafamızda bir Sadahsiva peetha’sı var. O da sadece buraya yerleştirilmiştir ama Kundalini varlığın içine girdiği zaman, bu kişi annenin rahmindeyken, o zaman, bu Sadashiva peetha’sı, ya da diyebiliriz ki, Sadashiva bu peethadan kalbe iner. Ve işte siz bu şekilde kalpteki ilk nabız atışını duyarsınız. Bu tam olarak Viraata’da olduğu gibi, aynı şekildedir ama bu vaikuntha aşamasında yaratılmadı, ikinci yansıtıcı burada yaratılmadı, sadece birincisi yaratıldı. Yani, sadece Viraata yaratıldı ve O’nun Varlığında, planlama aşamasında, her şeyden önce, bu çakralardan sorumlu olan bu memurlar, siz buna böyle de diyebilirsiniz, onlar Adi Shakti tarafından yaratıldılar. Tanrı şahit olandır ve Adi Shakti oyunu kuruyor ve O çakraları yaratıyor. Çakralarda, orayı yönetmeleri için tüm bu Deityleri yerleştirdi. Şimdi, varoluş var, yaratım var, yaratıcı güç var ve evrimsel güç var – hepsi Viraata evresinin içindedir. Şimdi, bu vaikuntha aşamasında, böyle deriz, çünkü bu aşama, bu ilk yansımanın üzerindedir.

Vaikuntha evresi bizim içimizde değildir ya da biz onu hissedemeyiz çünkü o ilk şeyin içindedir. Sonrasında başka bir evre yaratıldı, ardından da üçüncüsü yaratıldı, ama dördüncüsü bhavasagara’dır (illüzyon okyanusu) ve bu hepimizin doğduğu evredir. İlk olarak, dördüncü evrede… şimdi, aynaya bakan dört strata’lı (katman) bir şahsiyet düşünebiliyor musunuz? Şimdi, ilk gösteren hangisidir? En üsttekidir. İşte bu yüzden en üstte (onu) gösteren, bhavasagara’dır. Ama eğer siz kendi konumunuzun derinliklerine inebilirseniz, diğer üçünün hepsini hissedebilirsiniz ama her şeyden önce, sizin  görebileceğiniz ve hissedebileceğiniz şey, bhavasagaradır. Yani, siz bhavasagara’da doğdunuz. Bu evrede, siz bhavasagara konumundasınız. Bu bhavasagara evresinde, şimdi, siz yaratıldınız ve gelişmelisiniz. Bu sırada, Mahalakshmi gücü sizi geliştirmek üzere harekete geçer. Evrimsel şeylerin nasıl gerçekleştiğini siz zaten biliyorsunuz ama Ben size, bir gerçek olan  purana’larımıza (eski yazıtlara) göre evrimin nasıl gerçekleştiğini  anlatacağım. İnsanlığın Evrimi ilk olarak amipten başlamıştır, diyebilirsiniz ki; çünkü yaşam suda oluştu, size söylediğim gibi, önce su yaratıldı. Suda amino asitler oluştu, amipler oluştu, balıklar oluştu ve balıklar oluştuğu  zaman, daha büyük balıklar onları yemeye çalıştıkları için, daha küçük balıklar var olmayı zor buldular.

Bu çift taraflı bir şey olarak gelir, onlar sürüp gitmekte olan bu yıkımdan kesinlikle bıkmışlardı. O zaman, evrimsel güç olan Shri Vishnu’nun Kendisi, Matsya-Avatara (Balık Avatar) olarak bu Dünya’ya indi. Bazı balıkların kıyıların ötesine geçmesine yardım etti. Karşıya geçerek, onlar bu cesarete sahiplerdi, O (dişi olan) liderdi. Ve sonra diğerleri de, karşıdan karşıya geçmeye başladılar. Bu, bildiğimiz ilk evrim aşamasıydı. Bu balıklar daha sonra bildiğiniz gibi, sürüngenler oldular; onlar evrim aşamalarında sürüngen oldular, ama onlar nasıl sürüngen oldular? Onlara liderlik etmiş olan birisi olmak zorunda. Bu yine, Dünyaya bir Kurma (kaplumbağa) olarak gelen Shri Vishnu’ydu ve O, bu Dünyaya bir Kurma Avatara olarak gelmeden önce, bu zamanda vaikuntha aşamasında, pek çok şey yapıldı. Vaikuntha evresinde, onlar bu Dünyayı yarattıkları zaman, yarattıklarında, onlar tüm bu Viraata’yı planladılar ve yaratmak istediler, yansıtıcının bu tarafında tüm bu planlama, tüm bu düşünme ve tüm bu süreç, bir tür atık bir madde ortaya çıkardı. Atık maddeyi ortaya çıkardı. Bu atık madde kirlendi ya da bir şekilde ihmal edilen bir tarafta durgunlaştı diyebiliriz ve bunun sayesinde, buradan bazı şeytani güçler ortaya çıkmaya başladı ve şeytani güçlerle, iyi güçler arasında büyük bir mücadele vardı.

Bu, aslında vaikuntha aşamasında değil, üçüncü aşamada gerçekleşti ama üçüncü aşamada, çünkü planlama başladığında, çalışma başladığında, bu şeytani güçler çalışmaya başladılar. Şimdi insanlar, “Tanrı şeytani güçleri neden yarattı?” diyebilirler. Bunu O yapmadı, ama sonunda onlar ortaya çıktılar çünkü ikinci aşamada, kimi Devalar yaratıldığı sırada, yine, onlar evrimleşmiş insanlar değillerdi, onlar, Devalar, onlar yaratıldılar, tüm bu elementlerden ve tüm bu çalışmalardan sorumlu olanlar, bilirsiniz, sahaya çıkıp çalışması gereken görevlileri veya kişileri de yaratmalısınız. Tüm bu Devalar ve Devatalar (Deity), yaptıkları işin dışında, meydana gelen şey onların ortadan kaybolmasıydı, bir kısmının kaybolması ve onlar şeytani güçler haline geldiler. Bir tür, atık bir ürün meydana geldi ve bu atık ürünle birlikte şeytani güçler (var olmaya) başladılar ve öyle bir şekilde hareket ettiler ki, Kurma-Avatara sırasında Rakshasalar ve onların deyimiyle, Sura’lar (Tanrılar) arasında bir savaş çıktı. Yani, elementlerden sorumlu olan iyi insanlar, Tanrı’nın ofisindeki tüm çalışanlar, şeytani güçlerle savaşmaya başladılar. O sırada, O, Kendisi bunu çözdü ve gerçekleşen amrut-mantan’da (okyanusun çalkalanması) ne olduğunu siz biliyorsunuz ve bu, – insanlar amrut-mantan’ın, bhavasagara’da nasıl gerçekleşebileceğini anlamıyorlar, – bu olmadı. Bu, Bhavasagara olmayan bir evrede gerçekleşti. Bhavasagara’da gerçekleşmedi.

Şimdi, biz bhavasagara konumundayız. Bhavasagara konumunda aynı Kurma, aynı kişi doğdu ve bu Dünya’ya geldi ve bize nasıl düzgün bir sürüngen olunacağı konusunda bir anlayış verdi. Bizler böyle büyüdük. Yani, her şey çok zaman alacak, Benim buna girmeme gerek yok ama nihayetinde bir insan yaratıldı. Bütün bunlar, evrimin nasıl gerçekleştiğini, nasıl yaratıldığınızı size anlattığım şekilde, Vishnu vasıtasıyla hareket eden Mahalakshmi gücü tarafından yapıldı. Şimdi, ne olacak? Bu noktaya, ta ki İsa’nın geldiği bu noktaya kadar  ulaşırsınız. İsa’da bir enkarnasyondu ve Onun Annesi, Radhaji’nin Kendisidir, O da Mahalakshmi’den başkası değildi. Ve onlar insanları, bu aşamaya kadar getirdiler. Bundan sonra, şimdi, insan ne olmalıdır? – bu da onun nirvichar olduğu bir konuma girmesidir, yani artık bhavasagara bilinci yoktur, ama siz onun biraz ötesine geçersiniz. Bu aşamadan, siz Evrensel Bilinçdışı konumuna  dalarsınız, onların buna dedikleri gibi, o burada var olan güçten başka bir şey değildir, o bu üç gücün hepsinin bir sentezidir, tüm bu üç gücün sentezidir. Adi Shakti’nin gücü budur. Adi Shakti’nin gücü her yeri kaplar, her yerde bulunur ama biz bunu başka türlü asla hissetmeyiz. Neden? Çünkü biz çok fiziksel bir şekilde yerleştirilmişiz. Diyebiliriz ki, deyin ki dört katmanı olan bir tüpte, iç tüplerin tamamı kapalı olduğu için, bunun yalnızca dıştaki tüpü kullanabileceğini söyleyebiliriz.

En içteki tüp açıldığında, kesinlikle aydınlanmış olursunuz, ama ikinci tüp açıldığında bile, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın her yeri kaplayan gücünü hissedebilirsiniz, buna biz buna Sampovapi achetan diyoruz ama siz  onun bilincinde olduğunuz için, bu artık sizin için achetan (bilinç dışı) değildir. İşte siz Tanrı ile olan diyaloğunuza bu şekilde başlarsınız. Burada olan şudur,  yansıma buradadır, yansıtıcı, bu yansıtma işidir, buradan siz bu kısma yükseliyorsunuz. Bu kısma yükseliyorsunuz. Siz bu olmazsınız ama bu alana yükselirsiniz. Buradan, bu alana yükseliyorsunuz. Ve bu alan Adi Shakti’nin her yeri kaplayan gücüyle doludur. Siz bu aşamaya gelene kadar, bir enkarnasyonun bu konumuna çıkmalısınız, ki bu elbette büyük bir boşluktur, ama Mahavira ve Buddha’nın, her ikisinin bu yüksekliğe dek yükseldiğini söyleyebilirim, ama onların müritlerine bir bakın! Mesela Buda’nın müritleri Shiva’yı kötülediler, onlar tüm bu Tanrıları ve Tanrıçaları kötülediler, yani sanki onlar bunun hakkında pek de bir şey bilmiyorlarmış gibiler. Ve belirli heykellerde gösterdikleri şekilde – bir Tanrıçanın, bir Shiva ve bir Parvati’nin tepesinde durduğunu ve Onu öldürmeye çalıştığını; Tanrıça, Shri Ganesha’ya vuruyor ve bu şey, çok anlamsız. Demek istediğim, onlar, her şeyi hareket ettiren, Tek bir birleşmiş akıl içinde, tek bir birleşmiş düşünce içinde olan, Tek bir Birleşmiş Güç içinde olan, imajını tamamen öldürdüler, onlar sadece ne zamanki birleşmediler, o zaman da rakshasa oldular ve şeytani gücü oluşturdular.

Size söylediğim gibi bu, çok ama çok zor bir konu ve Ben bunu İngiliz dilinde anlatmaya çalıştım, bu durum daha da kötü. Yani, bunu yapmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım, ama yine de sizin herhangi bir sorunuz varsa, herhangi bir şey, siz bana sorabilirsiniz, bir ara bana yazabilirsiniz, bunu halledebiliriz. Yarın için… Şimdi, tek şey şu ki, Ben size bundan bahsetmek istedim, artık düşüncesiz bir farkındalığa sahipsiniz, buna şüphe yok. Çoğunuz düşüncesiz farkındalığa ulaştı, vibrasyonlarınız var ama sizin Nirvikalpa’ya sıçramanız gerekiyor. Nirvikalpa. Ve derin meditasyon ve derin bir şekilde deneyimleme yoluyla buna sıçramanız gerekir. Bakın, aksi takdirde sadece birazcık bu Nirvichara konumuna sahip olmanızın bir faydası yoktur, sizin Nirvikalpa’ya sıçramanız gerekiyor. Bu, size burada söylediğim gibi, bu sizin reflektörün biraz ilerisine doğru hareket ettiğiniz bir konumdur ama yine de sizler bir aşağı, bir yukarı gidiyorsunuz, bir çoğunuz. Bu, Zen din sisteminde satori (anlamak, uyanmak, sezgisel aydınlanma) olarak bilinen bir konumdur, onlar buna satori derler: bakın, eğer insan bir aşağı bir yukarı gidiyorsa, catch ediyordur, şunu yapıyor, bunu yapıyor. Bu konum aşılmalıdır. Sonrasında siz Nirvikalpa konumuna gidersiniz. Nirvikalpa aşamasının sonunda, çok da fazla catch etmezsiniz. Çok etkilenmezsiniz. Şimdiye dek, Ben bu konumda olan herhangi bir insanla tanışmadım. Bilirsiniz, Ben pek çok büyük aziz gördüm ve aydınlanmış insanlar gördüm ve onların kesinlikle Aydınlanmış insanlar olduklarını söyleyebilirim, onlar doğayı bile kontrol ediyorlar, bazıları bunu yapıyor ama yine de onların çakraları catch ediyor, şaşırtıcı bir şey bu.

Ama, bakın, insanoğlu böyledir, onlar catch etmeye devam edeceklerdir ve yine, belki de, aydınlanmanın üçüncü konumu içine tamamen atlarlar, ama onlar yine bir satori konumundalar ve geri gelirler, geri giderler ve , bu şekilde, belki de ama şimdiye dek, tamamen aydınlanmış diyebileceğim, catch etmeyen tek bir insanla tanışmadım. Benim dışımda herkesin catch ettiğini görüyorum. En şaşırtıcı olan şey bu ama catch etmediğinizde, – catch etmediğiniz zaman ne olur? Aslında bu ulaşılması oldukça zor bir konumdur ama eğer catch etmezseniz, eğer catch etmediğinizi düşünüyorsanız – bunu nasıl yapmalısınız?- bu, bunu şu şekilde görmektir: farz edelim ki, eğer siz Agnya’da catch ediyorsunuz, belki de. Şunu bilmek zorundasınız ki, Agnya’nızı catch ettirirken, Agnya’nızı catch ettirdiğinizi düşünmemelisiniz, bunun yerine burada başka bir kişiyle savaşmak için bir güç topladığınızı düşünmelisiniz. Eğer böyle yapabilirseniz, diyelim ki Vishuddhi çakrada catch ediyorsunuz, Vishuddhi çakrada catch ettiğinizi  düşünüp, buna üzülmek yerine, eğer siz bunun sadece, onun Vishuddhi çakrayı  dengelemek için biriktirdiğiniz bir güç olduğunu düşünmeye başlarsanız, o zaman bunun daha iyi çalışacağını düşünüyorum. İşte bu yüzden her zaman şunu söylüyorum: başkalarına doğru ellerinizi uzatın ve bunu kendiniz görün. Bunun bir sürü kişiye faydası oldu çünkü eğer siz Agnya’da catch ederseniz ve eğer onlar Agnya’sı catch etmiş birisine vibrasyon verirlerse, o kişilerin  kurtulduğunu görürler.

Bu tür şeyler çok az kişinin başına geliyor ama bu oluyor. Yani, sizin deneyebileceğiniz şey şudur: catch ettiğinizi düşünmeyin ama onun yerine siz şunu düşünmelisiniz: sizinle yüz yüze olan başka bir kişinin Agnya’sını,  sizden dışarı atmak için bir güç burada birikmiştir. Başlangıçta, elbette, bu çok, çok yavaş işleyen bir süreçtir, ancak siz bunu yavaş yavaş yapabilirsiniz ve yalnızca başkalarına vermeye başlayan insanlar bunu yapabilir. Bu kolektif bir düşünmedir, kolektif bir düşünmedir: Farz edin ki, şimdi şöyle bir şey diyebilirsiniz, farz edin ki Bana bir sıtma saldırısı var, o zaman Benim kendi kanım, kendi kan hücrelerim bununla savaşmaya çalışıyordur ve onlar bununla mücadele ediyorlar. Görüyorsunuz, eğer Ben pes edersem, eğer pes edersem, o zaman sıtma olurum ama pes etmezsem, galip gelirim. Aynı şekilde, eğer siz vibrasyon verirken şu şekilde düşünebilseydiniz: eğer siz catch ederseniz, aslında bu sizin içinizde biriken bir güçtür ve sonra siz onu vermek zorunda kalırsınız, o zaman tüm muni’lerin toplamından çok daha hızlı olursunuz, size bunu söyleyebilirim ama bu düşünce insanoğlu için oldukça zordur, çünkü onlar bir kez catch ettiklerinde, “catch ediyorum” diye biraz endişelenirler, kendilerininkini çıkarmaya başlarlar. Eğer kendinizinkini çıkarıp, bunu başkalarına vermek için her şeyi yapmazsanız, bu daha iyi sonuç verecektir. Ve Ben bunu bir veya iki kişiyle denedim, işte söylüyorum ve bu işe yaradı.

Herkeste bu kapasite yok. Yani siz yavaş yavaş yükseliyorsunuz, çünkü sizler henüz yeni doğmuş çocuklarsınız, daha büyümeniz gerekiyor, daha çok büyümeniz gerekiyor. Eğitimli olabilirsiniz, çok şey biliyor olabilirsiniz, spiritüellik söz konusu olduğunda, bu sizin henüz satori konumundan çıktığınız anlamına gelmez, bazılarınız hala satori konumu içindesiniz. Bu yüzden bu konuda dikkatli olun. Sizlerle tekrar bir araya gelmek isterim, belki iki yıl sonra, bu ne zaman olur bilmiyorum. Yarın burada meditasyon yapıyoruz, o zaman fazla konuşmayacağım. Yarın meditasyonumuz var. Burada, gidip insanlarla bir araya gelmeniz gereken bir meditasyon merkezimiz var, bir grup içinde insanlarla bir araya geldiğiniz zaman, bu bir samuhik’tir (kolektivite), bir grup etkinliğidir, Ben orada olacağım. Vibrasyonlarımın, burada falanca grubun çalıştığını bildiğim bir grup içinde hissedilebildiği kadar, hiçbir yerde böyle hissedilemediğini görüp şaşıracaksınız. Yani, halihazırda Delhi’de çalışan üç grubumuz var ve yerleri oldukça yakın. Ne de olsa şunu bilmek zorundayız ki, bizler Himalayalara gitmek zorunda değiliz, insanlar düştükçe, bizler tüm bu şeyleri yapmak zorunda değiliz. Gitmemiz gereken yer, bize çok daha yakın bir yere, kapımıza kadar getirildi. Her şey kapınıza kadar getirildi: bilgi, vibrasyonlar, farkındalık ve her şey çok kolay bir hale getirildi. Kolaylaştırıldı….

Ancak bu, sizin onu hafife almamız gerektiği anlamına gelmemelidir. Benim açımdan çok, çok harika bir tapasya (çile çekerek) ile böyle kolaylaştırıldı, bunu söylemeliyim. Pek çok çağ boyunca, Ben şimdi binlerce yıldır yaşıyorum ve bunu pek çok insan ve pek çok şey üzerinde çalıştırıyorum ve sonunda, insanların çoğunun permütasyonlarının ve kombinasyonlarının çoğunu bulabildim ve bu işte bu kadar büyük bir kitle ölçeği üzerinde, bu şekilde çalışılmıştır. Eğer Ben bunu bu şekilde halletmeseydim, bu mümkün olmazdı. Ve işte bu şekilde eğer bu işe yaradıysa, çoğu insanla uyumlu olmak zorundadır, çok, çok zor olan tek bir tip dışında, söylemeliyim ki, rakshasalara bağlı olan bu insanlar dışında. Eğer onlar rakshasa olarak doğmuşlarsa ve eğer sizin başınız onların ayaklarına değmişse, bu çok zor bir şeydir. Bu yüzden sizi uyarayım, birinin ayağına dokunmadan önce, buna dikkat etmelisiniz.

Tanrı hepinizi kutsasın!

Zaten hepiniz için çok geç oldu ve bu kadar zor bir konuyu bu kadar kısa sürede gündeme getirmek çok zor. Sahaja Yoga üzerine bir kitap yazmayı umuyorum: ‘Umarım’ diyorum çünkü şimdiye kadar hiç kitap yazmadım. [Ben] bir kitap yazmaya çalışıyorum ama bundan önce, bunu başka insanlar yazıyorlar.

Umarım bir şeyler yazabilirim. Her halükârda, bu konularla fazla ilgilenmemeye çalışıyorsunuz. Bu, sizin kendi aydınlanmanız ve kendi yükselişiniz kadar önemli değil [çünkü] tüm bilgi üzerinize akacak. Zahmet etmenize gerek yok! Artık okuduğunuz her kelimenin bir anlamı olacak ve siz anlayacaksınız. İlk şey, sizin aydınlanma almak zorunda olduğunuzdur, ikinci şey ise, siz yükselmek zorundasınız. Çok daha fazla yükselmeli ve buna çok daha fazla zaman ayırmak zorundasınız. Bunu hafife almayın. Bu yapmanız gereken, çok önemli bir şey. Sonuçta başka şeyler de var, onlar da önemli. Ama yapılması gereken en önemli şey budur. Allah’ın izniyle, eğer bu işe yararsa, Ben çok mutlu olacağım. Şu durumda, son derece mutluyum çünkü yaşamlarımın hiçbirinde bu kadar çok sayıda insana aydınlanma veremedim. Bu durumda, kendimden fazlasıyla memnunum ama iş size gelince, sizler tatmin olmamalısınız, daha ve daha fazlasını istemelisiniz ve bu size verilecektir. Sahnede olan insanlar olduğunuz için, sizler bu amaç için yaratıldınız. Kişinin bunu yapması gerekiyor. Tanrı bunu yapmalıdır. Eğer O bunu yapmazsa, Kendi arzularını yerine getiremez. Ve Kendisinin yarattığını, O yok etmeyecektir.

Tanrı sizi korusun!

H.H. Shri Mataji Nirmala Devi